Category Archives: Yaradan

Olayları Etkileme

Facebok’tan Soru: Kontrol edildiğimiz ve olayların seçiminde özgür olmadığımız bilinci beni üzüyor. İçinde var olduğumuz ve işlevimizi yerine getirdiğimiz, programlanmış zaman çizelgesini kesinlikle etkileyemiyoruz. Öyleyse, kullanamıyorsak neden bu kadar çok bilgiye ihtiyacımız var?

Cevap: Gerçekten de birçok bilgi kişiyi boğar ve onda üzüntüye ve acılara yol açar.

Ancak, doğru, iyi bilginin tüm üzüntülerimizi azalttığını bilmek sizi memnun edecektir ve alışılmışın aksine, her şeyin nasıl düzenlendiğini, tüm dünyanın ve tüm bu sistemin şeffaf vizyonunu ve nasıl büyük bir uyum içinde etkileşime girdiğini anlayarak, işleri kolaylaştırmayı sağlar. Evrenin tüm sisteminin bu harika uyumuna “Yaradan” denir.

Bu sistemi, bu uyumu ifşa etmemiz gerekir, böylece içimizde canlanacak ve sonra her şey basit, hissedilen, net ve kendi iyiliğimiz için olacaktır.

Soru: Bizler gerçekten kontrol ediliyor muyuz ve olayları seçmekte özgür değil miyiz?

Cevap: Hayır. Aynı zamanda, genel yaratılışın, tüm ruhların, her zaman ve her seviyedeki ortak hedefin hareketine nasıl katılabileceğinizi keşfedeceksiniz: mükemmel birlik, bağ ve Yaradan ile benzerlik.

Bu amaç çok güzeldir. Belki uzaktır ama onu göreceksin ve ona katılabileceksin, yana yaklaşabileceksin ve girebileceksin. Yani sizler davetlisiniz!

Influencing Events

Her Biri Dostuna Yardım Etti

Herkes iyi ruh halinde ve kendini iyi hissettiğinde, hiçbir şeyde eksiklik hissetmediğinde, aralarında mutlak bir bağ ve manevi kazanım sağladığında, kişi bu koşul üzerinde duramaz/kafa yoramaz. İşte burada bir sonraki derece için arzu uyandırmak konusunda büyük bir sorun oluşur. Çünkü bir andan daha uzun süre aynı koşulda kalırsak, o bir Klipa olur.

Tüm onlu, Yaradan ile bağa ulaştığında, koşul, yükseltilmiş, manevi ve özgecil olabilir, ancak bir dakikadan fazla sürerse, bunu kendimiz için kullanıyoruz demektir. Bu yüzden hemen yeni bir eksiklik ifşa etmek zorundayız.

Aslında, güzel bir engelin üstesinden gelmek, tatsız bir engelden çok daha zordur. Ne de olsa, ıstırap çekmek insanı ileri iter ve haz onu durdurur. Fakat yine de bağa ulaşamadıysak ve her biri yolundan, koşulundan ya da tam tersinden memnunsa, bunun üzerine gözyaşı döker, bu manevi bir eksiklik olarak kabul edilmez. Sonuçta, manevi arzu, Yaradan’a doğru ortak bir arzu üzerinde çalışmak için bağ kurma ihtiyacıdır. Minnettarlık veya dua olsun, bu bağın sonucu olmalıdır.

Yaradan hariç her şey para ile satın alınabilir. Hatta “Kendine bir dost satın al” denir, çünkü hepimiz egoistiz. Biri hariç tüm problemler para ile çözülebilir: Yaradan ile bağ kurmak. Yaradan’ı edinmek oldukça farklı bir şekilde başarılır ve bu nedenle, egoizminizden vazgeçene kadar O’nun yakınına çekilemeyiz.

Ayrıca, bizler egoizmden vazgeçemeyiz, sadece Yaradan bizim için bunu yapabilir. Bu nedenle, Yaradan’ın, egomuzu iptal etmeyi ve onun üstesinden gelmek için bize güç vermesini isteyecek her türlü eylemi gerçekleştirmek gerekmektedir.

Tüm sorunlar, Yaradan’a olan uzaklığımızdan kaynaklanır ve O’na yaklaştığımızda ortadan kaybolurlar. Öyleyse tek bir sorunumuz var: Yaradan’a nasıl yakınlaşabiliriz?

Yaratan bizden sadece bir talebi duyar: dostlarla bağ kurmak için, grupta karşılıklı ihsan için olanı – başkasını değil. Eğer kişisel sorunlarımızı O’na şikayet etmek istiyorsak, bu doğru adres değildir. O, bu şikayetleri duymayacaktır, çünkü bu problemlerin üzerine çıkıp grupla bağ kurmayı istememiz için problemleri yaratan kişi O’dur. Onlu ile bağ kurma ihtiyacı kişisel sorunlardan daha önemli olmalıdır ve bizler bu taleple Yaradan’a dönebiliriz. Bu, maneviyatın bizim için dünyevilikten daha önemli olduğu anlamına gelir; yani Yaradan ve dostlarla olan bağımız bizim için çeşitli dünyevi problemlerden daha önemlidir.

Yaratan’a doğru yönlendirilmemize yardımcı olan sopayı bile öperiz. Eğer maddi, kişisel problemler olmasaydı, insan, hayatının anlamını asla sorgulamazdı.

“They Helped Every One His Friend”

Karanlıktan Yükselişe

Yorum: Bazen karanlık koşulların içinden geçmek zorunda olmadığımızı söylemektesiniz.

Cevap: Bana göre karanlık, bir sonraki yükseliş için gerekli bir koşuldur. Bunun içinden geçmeli ve onu özümsemeliyiz. Ancak, bu her zaman karanlıkta olmanız, bunun içinde yer almanız ve kendinizi cezalandırmaktan/suçlamaktan zevk almak zorunda olduğunuz anlamına gelmez.

Bu koşulu doğru bir şekilde yaşamak gereklidir, çünkü her seferinde iki çizgiden geçerek yükselişinizi inşa edeceksiniz: sol – sağ, sol – sağ. Bu şekilde adımlar atarız, sol – sağ.

Soru: Karanlık koşulu hakkında konuştuğumuzda, bir kişinin dış dünyaya karşı tutumunu değil de manevi dünyasını mı kastediyoruz? Kişi, dünyamızda keyifli olur ve onunla her şey yolunda mıdır?

Cevap: Manevi koşulların maddi olanlardan daha canlı, daha güçlü ve daha etkileyici olması nedeniyle, kişinin keyifli olması ve iyi hissetmesi pek mümkün değildir. Geçici manevi düşüşler birkaç dakika, birkaç saat, birkaç gün ve özellikle başlangıçta, birkaç ay bile sürebilir.

Bu nedenle, grubun kişi üzerinde ve kişinin kendisi üzerinde özel olarak çalışmasını, bunun bilerek olduğunu hissetmesini, böylece olumsuz duygular biriktirmesini ve sonra bunları ışıkla doldurmaya başlamasını gerektirir.

Soru: Bu koşulların sıklığı biz ilerledikçe artar mı?

Cevap: Evet. Bir yandan, sıklık artar, ancak diğer taraftan farklılaşır. Bu karanlıkta, düşüşte, tıpkı bir astronotun özel bir simülatörde döndürülmesi, suyun altına batırılması, paraşütle atılması vb. gibi, ne için eğitildiğinizi fark etmeye/anlamaya başlarsınız.

Üst ışığın, düşüşün üzerine gelecekteki yükselişin beklentisi, Yaradan’ın gelecekteki edinimi ve O’nunla bağ içinde yer alma beklentisiyle, sizin üzerinizde gerçekleştirdiği bu hazırlığı hissedersiniz.

Amacın yüceliği ve grubun yüceliği sayesinde zamanı kısaltabilirsiniz, ancak yine de düşüş koşulları kaçınılmazdır. Bundan dolayı, “Tora, Zion’dan gelecek” diye yazılıdır, yani Tora, Üst Işık, kesinlikle tüm düşüşler (Yetziot) nedeniyle ifşa olur.

From Darkness To Ascent

Yaradan`a Giden Yolu Keskinleştirmek

Bizler yolumuzu, Yaradan’a giden çok dar bir çizgiye dönüşerek daha odaklı ve keskin olması için, her zaman giderek daha fazla kısıtlarız. Sonra sadece birbiri ardına gelen ve bizi hedefe yönlendiren eylemleri gerçekleştiririz. Bu ince çizgide derecelerin merdiveni, dost sevgisi ve Yaradan sevgisi başlar.

Bu ince çizginin başladığı yeri nasıl ediniriz? Bu çok basittir. “Yer”, arzudur. Arzunuzu bir niyet için, bir amaç için sınırlayın ve kendinizi bu ince çizgide bulacaksınız. Asıl mesele, grubun merkezinde bulunan Yaradan’a ihsan etmek uğruna, grup ile hareket etmektir ve sizler kesinlikle bu çizgide yürüyeceksiniz.

Kalbimizi anlayamayız çünkü o, çok katmanlı zırhla kaplıdır. Yaradan, kalbin içindedir, ancak bunu hissetmeyiz; sadece yüzeysel arzuları hissederiz. Yaradan, bir insanın kalbinde ifşa olduğunda ve onun kalbiyle bir olduğunda, bu hayal edilemez bir hissiyattır. Bu, ıslahın sonudur.

Şu ana kadar, bu koşuldan çok uzaktayız. Gerçek, canlı kalbi ortaya çıkarmak için tüm katmanları soyup, kalbimizi temizlemeliyiz. Şimdi, taş gibi bir zırha sahiptir ve bu nedenle “taştan kalp” olarak adlandırılır.

Sharpening The Path To The Creator

Katnut Koşulu

Adem’in Bilgi ağacındaki günahı, kırılmadan önce zaten ıslah olmuş olan, Katnut koşulunu (küçüklük) etkilemedi. Bu nedenle, Adem’in doğumunda yaratılan, BYA dünyalarının üst kısmı kırılmadı. Anlaşılan o ki, etrafımızdaki üst sistem, onun içinde olan bizlerden daha fazla ıslah olmuştur. Doğa insandan daha fazla ıslah olmuştur.

Bununla birlikte, kişinin daha yüce bir görevi vardır: özgür olmak, Yaradan’a benzer bir kişi olmak. Doğa, ihsan etme arzusundan meydana geldiği için böylesine yüce hedefleri yoktur; o ıslah olmuştur.

Dünyamızda gördüğümüz şey budur. Eğer o, doğayı bozan insanlar için olmasaydı; o zaman doğa, hiçbir özgür seçimi olmayan, kusursuz yasalarına göre hareket ederdi. Sonuç olarak bu hem dünyamızdaki hem de manevi dünyadaki ıslahlara ulaşmamıza yardımcı olmaktadır.

Cansız, bitkisel ve hayvansal doğa ıslah olmuştur ve sadece “insan” denilen içsel sistem onları bozan şeydir. İçsel kısım kırılmıştır ve o, tüm bozukluğunu dış sistemdeki, cansız maddelere, bitkilere ve hayvanlara yansıtmaktadır. Bizler kendimizi ıslah ettiğimiz zaman, açıkça görülüyor ki tüm dünya ıslah olacaktır.

Tüm cansız, bitkisel ve hayvansal doğa ıslah olmuştur. Eğer insan olmasaydı kurt, kuzuların yanında barış içinde yaşardı. Ancak, insan kırılmasıyla her şeyi bozduğundan dolayı kurt, kuzuyu parçalayıp yutar. Hepsi insanın yüzündendir. İnsan olmadan, doğada sadece ihsan edici arzular vardır ve kurt, sanki Cennet Bahçesinde gibi kuzuların yanında yürüyebilir ve küçük bir çocuk onları götürebilir. (Yani, küçüklük koşulundaki bir insan.)

Son ıslahtan sonra, Yaradan’ı edinmiş yetişkin bir insan bile, diğerlerine karşı sadece ihsan etme koşulu içerisinde olacak ve bu nedenle “küçük bir çocuk” olarak adlandırılacaktır.

The State Of Katnut

Bina Gibi Kıyafetlenmek

“Bina tarafından tatlandırılmış Malhut”, sanki yokmuş gibi, kısıtlama yapan ve Bina’ya giren haz alma arzusudur. Ondan sonra yavaş yavaş, Bina’nın özelliklerine benzemeye çalışarak, sanki Bina’ymış gibi, kendini ifşa etmeye başlar.

Sofistike bir topluluğa sahip kokteyller ve bir ziyafet için davet edildiğinizi düşünün. Girişte uyarılırsınız: “Terbiye ölçüsünde davranmaya dikkat edin, burada, sizin gibi halktan olmayan, çok önemli insanlar toplanmakta.” Böylece kendinizi kısıtlarsınız, içeri girersiniz, diğerlerinin davranışlarını izlersiniz ve göze çarpmamaya çalışırsınız yani, gerçek niteliklerinizi ifşa etmemeye çalışırsınız.

Diğerlerine bakarsınız ve sanki siz de bir aristokratmışsınız gibi, onları taklit etmeye çalışırsınız. Nasıl durduklarını, dans ettiklerini, oturduklarını ve konuştuklarını izlersiniz. Kokteyllerini, sizin doğrudan şişeden votkayı içtiğiniz gibi değil de nasıl yavaşça yudumladıklarını görürsünüz. Onlar gibi olmak için elinizden geleni yaparsınız, yani, bir süreliğine onların dışsal formlarını üzerinize alırsınız.

Ancak dışsal formunuzu değiştirdiğinizde, haz alma arzunuz buna alışmaya başlar. Bu tür dışsal formlarda kıyafetlenmek, zaten bir ıslahtır. Başkalarından alındığı için bu sizin ıslahınız değildir. Bu, 6.000 yıl boyunca yapmamız gereken ıslah türüdür. Zira bizim gerçek doğamızla ilgili bir ıslah vardır ve bitpazarı satıcısından bir İngiliz lorduna dönüşürsünüz.

6.000 yıl boyunca NHY, HGT, HBD’nin kıyafetlerini ediniriz ve giyeriz- Bina’nın gücü Malhut’a hükmeder, onu kısıtlar ve kendi nitelikleriyle kıyafetlendirir. Ardından Malhut ıslahın gücünü alır. Şu an bu, bizler için tamamıyla anlaşılmazdır.

Bina arzularına göre böyle yapar ve Malhut üstesinden gelme gücüyle yapar. Bu ziyafette, kibar bir şekilde davranmaktan mutlu olan insanlar vardır ve siz zorunluluktan dolayı davranırsınız böylece dışarı atılmayacaksınızdır. Onlar için, bu hayattır, Bina’nın niteliklerine sahiptirler; ancak Bina’nın nitelikleri, içinizde tam bir egoizm varken, yalnızca sizin üzerinizde hüküm sürmektedir.

Bu insanları kıskanırsınız ve aynı onlar gibi olmak istersiniz. Aksi takdirde, gururunuz incinecektir. Şöyle yazılmıştır: “Ölüm meleği, kutsal bir meleğe dönüşür” Firavun, İsrail’in çocuklarının Yaradan’a yaklaşmalarına yardım eder. Eğer gururum zarar gördüyse, egoizmimi bastırmaya hazırımdır. İnsanın gururu, en büyük güçtür. Yemek yemeden veya içmeden dayanabilirim ve hayatımın yarısını onlar gibi olmak için harcayabilirim.

Bizler, niteliklerin karşılıklı birleşmesi üzerine inşa edilmişizdir. Bu nedenle, direkt Işığın dört safhasında, Behina Dalet, ihsan etme ve sevgi niteliklerinin bir sonucu olarak inşa edilir; ancak onun içinde kendi iyilikleri için egoist hale gelirler. Yaradan’ın bütün niteliklerini, yalnızca ters bir formda içerir ve bu nedenle onları tersine çevirmek mümkündür.

Dress Up Like Bina

Sırlar ve Melekler

Soru: Adam HaRishon, Gizli Melek adlı bir kitap yazdı. Kabala bilim olarak görünüyor, ancak bu kitap sırlarla ve meleklerle mi ilgili?

Cevap: “Sır” gizliden başka bir şey demek değildir. Benden gizlenmiş her şeye sır denir ve ifşa olunduğu anda, bu bir gerçek olur.

“Melek” bir güçtür. Doğanın herhangi bir kuvvetine melek denir. Örneğin, yerçekimi kuvveti: eğer şimdi bir şey yere düşüyorsa, bu, Dünya’nın üzerindeki her şeyi çeken bir kuvvete sahip olduğu anlamına gelir. Bu kuvvete çekim meleği denir. İbranicede “Malach” olan “Melek”, “Malhut” kelimesinden gelir. Malhut’un herhangi bir niteliğine melekler deriz.

Soru: Adem’in edindiği gizli kuvvet, elektromanyetik dalgalardan ve yerçekimi kuvvetinden nasıl farklıdır?

Cevap: Adem, tüm evreni, bütün yaratılışı, dünyamızı ve üst dünyayı yöneten doğanın ortak gücünü ifşa etti. Onu “Yaradan” anlamına gelen, “Boreh” olarak adlandırdı. Yani, bu gücün yarattığını fark etti. Üstelik, Boreh, “Bo” ve “Reh”: gel, keşfet ve gör, edin anlamına gelir. Adem, bütün bunları kendisi yaşadı ve Gizli Melek kitabında bunu anlattı.

Secrets And Angels

2019 Çöl Kongresi’ne Hazırlık

Yaradan’a memnuniyet vermek için, hiç kimsenin bireysel arzusunun etkili olacak kadar güçlü olmadığı, ortak bir arzumuz olmalıdır. Yaradan, bizim birliğimizin sonucudur ve O’na yalnızca bağımızın merkezinden, onlunun merkezinden erişilebilir. Ne kadar çok ortak bir arzu elde etmek istersek, Yaradan ile o noktadan itibaren bağ kurabiliriz.

Bu arzuyu nitelik ve nicelikte geliştirmeye ve büyütmeye devam ederiz. Asıl mesele, her birimiz için, kişinin içinde ne tür bir arzu olduğunu ve Yaradan’a yönelik, ortak Malhut’a, ortak arzuya katkıda bulunmak için her an ne kadar kararlı olduğunu kontrol etmemizdir.

Sevginin hazinesi (kabı), inançtır. Sevgi, inanç Işığına, Hasadim Işığına dönüşen Hohma Işığıdır. Yaradan’a karşı sevgi Işığını almak için, kendimizde böyle bir kap geliştirmemiz gerekir.

Bir dosta ihsan etmenin, Yaradan’a ihsan etmekle aynı olduğu yazılıdır. Haz alma arzumla ilgili olarak, onluya, gruba, dünyaya ya da Yaradan’a ihsan etmem arasında bir fark yoktur. Sonuç olarak, içerisinden almadığım için, kendimi arzumdan ayırırım. Ancak, ihsan etmenin kendisinde, dostlara mı, Yaradan’a mı verileceği konusunda hala bir fark vardır.

Eğer kişi, dostuna karşı saf sevgiye ve ihsan etmeye ulaşırsa, bununla birlikte Yaradan’a karşı sevgi ve ihsan etmeye de ulaşır, diye yazılmıştır. Onludaki öğrenme ve çalışmaların yardımıyla, Yaradan’ın gerçek/öz niteliklerini onlarda görmek için, dostlara karşı tutumumu değiştirmek zorundayım. O zaman dostlara olan sevgim o kadar tam/eksiksiz olur ki, Yaradan sevgisi onun içerisinde ifşa olur.

Tüm eylemlerinizin; güç, gurur, bencillik uğruna ve doğru niyetin tersine, egoistçe olduğunu keşfettiğinizde, nasıl aynı güç ve coşku ile devam edebilirsiniz? Bencilce davrandığımızı, tüm niyetlerimizin ve eylemlerimizin mutlaka kendi iyiliğimiz için olacağını anlarız. Fakat aynı zamanda, ters yönde de hareket etmek isteriz. Buna “Mısır’daki sürgünden çıkmak” denir.

Bizler, egoizmimizin gücü altında, yalnızca kendimiz için niyette, gruba karşı egoist bir tavır içerindeyiz. Bunun farkında olmalıyız ve aynı zamanda eylemlerimizin özgecil bir hale geleceği umuduyla hareket etmeye devam etmeliyiz. Henüz doğru niyetlere sahip olmasak, sadece eylemler yapsak bile, bu şekilde, Islah Eden ışığı çekeriz.

Niyetimiz özgecil olsaydı, zaten içsel Işık ile çalışıyor olurduk. Şimdi Saran Işıkla çalışmaktayız ve fark budur – şimdiye kadar ihsan etme uğruna bir niyet yoktu. Ego içinde, sadece kendimiz için niyette olsak bile, yalnızca eylemlerimizi sanki veriyormuş gibi düzenler, saran Işığı uyandırırız.

Dolayısıyla bizler, eylem dünyasında yaşamaktayız. Yine de, halen tam tersi formda iken ıslah eden Işığı uyandırabiliriz. Bu, insanları kalpteki noktaya göre ayırır. Onlar, ihsan etmenin, Yaradan’ın, özgecil bağın varlığını hissedebilirler, ancak ona ulaşmakta yetersizdirler. İhsan etmenin gücünü anlarlar, ancak kendilerini tam tersi bir koşulun içinde bulurlar. Bu nedenle, eylemleri aracılığıyla, ıslah eden Işık denilen, ihsan etme derecesinden etkilenmeye neden olabilirler.

Sadece içinde egoizme ve kalpteki noktaya, iki zıt niteliğe sahip olan insanlar, bunu yapabilirler. Egolarının içinde, doğalarına uygun olarak, sürgünde, Firavun’a köle olarak güçlü bir şekilde hareket ederler. Ancak bununla birlikte, kalpteki noktanın baskısı ile ihsan etmeye ulaşmayı, kölelikten kaçmayı ve sürgünden çıkmayı hedeflerler. Umut ışıltısını hissettiklerinde, bir kez daha egodan kurtulamadıklarını anlarlar, bu tekrar ve tekrar devam eder. Ta ki “İsrail’in çocukları çabaları yüzünden iç çekti…ve haykırışları göğe yükseldi” koşuluna gelene kadar.

İki zıt nitelik, yalnızca İsrail’de, Yaradan’a doğru yönelen bir kişide var olur. O, alma arzusunun kontrolü altında olduğunu fark eder ama aynı zamanda ihsan etmeyi, kendisinin üzerine yükselmeyi düşünür. Onun için bu, felsefe ya da psikoloji değil, yaşamın asıl amacıdır. Bu arzu ona, arzu dahilinde, egoizmin içinde manevi bir nokta olarak verilir.

Preparing For The Convention In The Desert 2019

Sorularınıza Cevaplar, Bölüm 232

Soru: Bir talebin niteliksel bileşeni nedir?

Cevap: Bu, düşman gibi, egoizmden nefret hissidir.

Soru: Çağımızda bir insanın, kelimelerin anlamını bilmeden ve hatta şiirlerle akıcı bir şekilde İbranice konuşmaya başladığı bu fenomen nedir? Benzer durumları, Tora’da nerede bulmak mümkündür? Bu sizi şaşırtıyor mu?

Cevap: Hayır, bu fenomenle karşılaşmıştım. Bu, kişinin içindeki Üst Işığın dışa vurumudur. Bu arada, ben 50 yıldır İbranice’de ustalaşamadım.

Soru: Dostla olan bağa zarar vermeme korkusunun derecesini, Yaradan korkusunun büyüklüğü ile ilişkilendirmek mümkün müdür?

Cevap: Bu aynı şeydir!

Answers To Your Questions, Part 232

Günde Sadece 30 Dakika

Eleştiriye, kişi sağ çizgide günde 23,5 saat çalıştıktan sonra, yalnızca 30 dakika boyunca izin verilir, yani kişi her şeyi haklı çıkarmıştır. Sağ çizgideki çalışma, sol çizgimizi, hoşnutsuzluğumuzu çabalarımızla sağ çizgiye aktarmaktır.

Kişi 23,5 saat boyunca, doğru hazırlığı yaptıktan sonra, sürekli sağ çizgide kalarak ve kendisini burada çalışmak üzere eğitmiş olarak, kendisini sol çizgiyi uyandırmaya, eleştirel tutuma zorlamalıdır. Bunu yapmak onun için kolay değildir, zira Hasadim’de olmaya, merhametli olmaya, sağ çizgide Yaradan’la birleşmeye alışmıştır ve şimdi ihsan etmek için ihsan etmeye, küçüklük koşuluna, ne kadar ekleyebileceğini kontrol etmektedir.

Kişi, her zaman küçüklük koşulu (Katnut) için çabalamalıdır; büyüklük koşulu (Gadlut) yalnızca bir eklemedir, AHP-de-Aliya (AHP’ın yükselişi), yani alma arzularının, ihsan etme arzuları ile birleşebilecek çok küçük bir bölümüdür. Asıl mesele, bir insanın sol çizgiye bir şeyden hoşlanmadığı zaman aniden geçmesi değil, ancak sağ çizgiyi çabaları ile inşa ettikten ve sol çizgiyi uyandırma hakkına sahip olduktan sonra geçmesidir.

Bizler sürekli olarak Yaradan’a karşı konumlandırılırız: “O’ndan başkası yok.” Ama Yaradan dışsal giysilerin içinde kıyafetlenerek realitenin tamamını temsil eder: cansız doğa, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Bu giysilerin içine girmeli, onların içinde kıyafetlenmeli ve onlarda Yaradan’ı kabul ve ifşa etmeliyiz. Bu giysileri yarıp geçmek için önce ihsan etme arzusunu edinmeliyiz. Ancak o zaman, küçük eklemeler olarak, günde 30 dakika denilen, alma arzularını ona ekleriz.

Bu oranı sadece zamana göre değil, ağırlığa veya boyuta göre de belirleyebilirsiniz. Amaç, küçüklük koşulu için çaba göstermektir, bu önemlidir ve büyüklük koşulu sadece dikkatle tartılması gereken bir eklemedir. Gerçek alma arzusuyla çalışmadığımızı anlamalıyız, ancak Yaradan’a ihsan etme arzumuzun üzerine bir haz eklemek için çalışabileceğimiz alma arzumuzu tartmalıyız.

Alma arzusu ile çalışma, Yaradan’a doğru verme tutumundan, ihsan etme arzusunun inşasından çok daha zor, yüksek ve yücedir.

Only 30 Minutes A Day