Category Archives: Toplum

Kırbaçla Mı Yoksa İsteyerek Mi?

Soru: Ahlaki normlara uyulmaması, bedensel cezayı gerektirmez ve kişi bunları takip edip etmemeye kendisi karar verir. Bunların uygulanmasıyla ilgili bir ceza ve ödül sistemi getirmenin gerekli olduğunu düşünüyor musunuz?

Cevap: Kişiyi, ahlaki standartların uygulanmasının, doğadan doğrudan ve derhal ödül veya ceza almaya yol açtığını anladığı bir seviyeye yükseltmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.

Soru: Ama henüz bu gerçekleşmediğine göre, cezaları bir eyalet yasası şeklinde uygulamak mümkün müdür?

Cevap: Muhtemelen yapabilirdiniz. Ama bu doğru değildir. Bu kırbaç yoluyla bir önlemdir. Farz edin ki, toplu taşıma araçlarında koltuğunuzu bir kadına vermediniz, sonra hesabınızdan bin dolar kayboldu. Ve eğer hamile bir kadın olsaydı, o zaman on bin dolar.

Soru: Kişiye bu şekilde normlara uymayı öğretmek mümkün müdür?

Cevap: Mümkündür. Ama bu, kişiyi düzeltmeyecektir.

Soru: Onu ne düzeltecektir?

Cevap: Ancak, korkudan değil bilinçli olarak, bunu yaparak ortak bir güce, ortak bir ruha yaklaştığını anlaması.

Kırbaç yöntemi, bu yasalara dikkat çekmek için sadece başlangıçta yardımcı olur, ancak daha sonrasında değil.

İyi Kazansın, Güçlü Değil

Soru: Çok kültürlülük, tüm kültürlerin eşit olduğunu ve var olma hakkına sahip olduğunu kabul eden bir kavramdır. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Bu hangi kültürler olduğuna ve bizi neye götürdüklerine bağlıdır. Güzel sözlere inanmıyorum.  Doğada, “çoklu”  hiç yoktur.  Doğada tek bir üst güç vardır. Onun gibi olmak istiyorsak, o zaman iyi bir paydaya geliriz. Eğer istemiyorsak, o zaman kötüye geliriz.

Yorum: Ama doğada böyle bir çeşitlilik var!

Cevabım: Bu çeşitlilik sadece güçlü olanın her zaman kazandığı insan doğasında mevcuttur. Birbirimizi yiyip bitirmemek için doğamızın üzerine çıkmak istiyorsak, o zaman kazanmak için iyiye ihtiyacımız var, güce değil.  Ancak o zaman hayatta kalabiliriz

Geleceği Olmayan Toplum

Soru: Eski zamanlarda ahlaksız insanlar bilimin dışında tutuldu. Günümüzde bir kişinin ahlaki ilkeleri ile mesleği arasında hiçbir bağlantı yoktur. Bu durum iyileştirilebilir mi?

Cevap: İnsanın ahlaki seviyesini yükseltmemiz gerekiyor, aksi takdirde geleceğimizi terk etmek zorunda kalacağız çünkü sonunda kendimizi yok edeceğiz. Toksik maddelerin üretimini yasaklayan bir sözleşme var ama ona kim riayet ediyor ki? Kendimize getirdiğimiz her türlü kısıtlamaya rehberlik edemeyiz.

Dünyadaki bu tür şeylerin ona karşı çalıştığını görebilmesi için kişi yetiştirmeliyiz. Zehirli maddeler üreten bir toplum kendini mahveder. Böyle bir toplumun geleceği yoktur.

Yorum: Alçakgönüllülük, ahlaki olarak kendini geliştirme açısından diğerlerinden daha fazla ilerlemiş insanların doğasında vardır.

Onlar, başkalarına ders vermek istemezler.

Cevabım: Bu yanlıştır. Bu onların egoizmlerinin bir yansımasıdır.

Onlar kendilerini aşmalı ve fikirlerini, temellerini ve felsefelerini duyurmalılar çünkü bunların hepsi toplumun iyiliği içindir. Bir insanın bu yüzden kendini iyi ya da kötü hissetmesi, çekingenlik hissedip hissetmediği önemli değildir. Kişi bunu yapmalıdır!

Bir Sonraki Izdıraba Doğru! (Linkedin)

Harika!Covid-19 için bir aşı var!Bir sonraki ızdırabın pençesine doğru ilerleme zamanı geldi …

Gerçekten de Covid-19’u neredeyse bitirdik gibi görünse de, bunu aşmayı hak edecek hiçbir şey yapmadığımız nettir. Ve 2020’de yapmadığımız şeyi 2021’e sürükleyeceğiz. Gelişimimizin bir sonraki aşamasının bize sunacağı ek zorluklarla, hiç şüphe yok ki gelecek yıl bu yıldan daha zor olacak.

Biz ne yapmadık? Birbirimize bağlı olduğumuzu öğrenmedik; Onu derinlemesine anlamadık ve mesajını içselleştirmedik: birbirimize en az kendimize baktığımız kadar iyi bakmalıyız yoksa birbirimizi hasta ederiz.  Ayrıca iş piyasasının sonsuza dek değiştiğini öğrenmedik ve yeni çağa uygun yeni bir tane hazırlamadık. Bugün en önemli çalışmanın dayanışma ve karşılıklı sorumluluk inşa etmek olduğunu anlayamadık. Tek yaptığımız, kendimizi suçsuz görürken tespit edebildiğimiz her yanlış için birbirimizi suçlamaktı. Geçtiğimiz yıl, birini, başka görüşlere sahip olduğu için suçlamanın sadece kusurlu olmadığını fark edemedik; bu, kendinizede zarar verir, çünkü diğerini yok ederseniz, kendinizi de yok edersiniz. Başka birinin başka görüşlere sahip olduğu için hatalı olduğunu düşünürsek haklı olamayacağımızın farkına varmadık. Başkaları ne düşündüklerini düşünmedikçe, bizler de ne düşündüğümüzü düşünmezdik. Bu gerçektir, ve bu yıl bunun farkına varmaya yaklaşamadık.

Geçen yılki başarısızlıklarımıza geri dönmek için inşa etmemiz gereken iş piyasası, insanların gerekli olan şeyde çalıştığı, geri kalan insanların dayanışma geliştirmekle meşgul olduğu bir iş piyasası olmalıydı çünkü az önce de söylediğimiz gibi, bugün yapabileceğimiz en önemli iş birbirimizle bağ kurmaktır.

Gelire gelince, bu toplum yanlısı mesleklerle uğraşan herkes, insana yakışır bir yaşam için yeterli olacak bir gelir elde edecektir. Bu, mevcut yardım programlarının yerini alacak ve bu geliri elde etmek, toplumda, ülkede ve dünyada dayanışma inşa etmek için bu çabalara katılmaya bağlı olacaktır.

Yapılması olanaksız bir iş gibi görünse de ve tek bir yılda elde edebileceğimiz bir şey olmasa da, ilk adımı bile atmadık ve başarısız olduğumuz yer burasıdır.

Artık bir aşı olduğuna göre insanlar 2019 yaşam tarzına dönmek isteyecekler. Bu bir süre yükselebilir, ama yakında azalacaktır. Bizler geçen yıl boyunca değiştik; maddi mallar ve gösterişle değil, ilişkilerle ilgili, daha derin ve daha anlamlı yeni bir tatmine ihtiyacımız var. İşverenler personel arayacaklar, ancak bulmaları çok daha zor olacak ve hoşunuza gitsin ya da gitmesin, Covid-19’un bize gösterdiği yöne gitmek zorunda kalacağız: bedenlerde değil kalplerde bağa.

Ve eskisi gibi, 2021’de ne kadar uzun süre oyalanırsak, kesinlikle gelecek olan bir sonraki darbe daha acı verici olacaktır.

Milliyetçilik ve Irkçılık Nasıl Önlenebilir?

Soru: Artık dünyada saf kan insanlar yok. Babil’den bu yana, 4000 yıldır, herkes hemen hemen karıştı. Yine de milliyetçiliği ve ırkçılığı engelleyemedik. Bu fenomenin nedeni nedir? Ne kadar uğraşırsak uğraşalım, hiçbir şey yardımcı olmuyor, karma evlilikler bile.

Cevap: Hayır, hiçbir şey yardımcı olmaz çünkü sadece karışmamalıyız, aynı zamanda bu farklılıkların olmadığı ve artık maddesel bir biçimde de var olmadığımız, bir sonraki seviyeye yükselmeliyiz.

Yani, bizi birbirimizden ayıran kişisel egoizmimizi tamamen özgeciliğe, ihsan etmeye ve sevgiye dönüştürmeliyiz. Kendi üzerimize yükselmeliyiz. O zaman bu gerçekleşecektir.

Soru: Irk reddetme, genetik olarak belirlenmiş bir fenomen midir yoksa sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu mudur?

Cevap: Hayır, bu sadece kişinin yetiştirilmesinin bir sonucu değildir. Eğitim de bir sonuçtur. Kökümüzde, dört parçaya bölünmüşüzdür ve bu nedenle kendimizi ıslah etmeden birbirimizle barışık olamayız.

Soru: Irkçılığın birkaç nedeni vardır: toplumun zengin ve fakir olarak tabakalaşması, farklı ırkların önceden hazırlık yapmadan eğreti bir şekilde karıştırılması, insanların ayrılması, salgın sırasında insanların zorla tecrit edilmesi ve farklı ülkelerdeki çatışmalar.

Irkçılığın, başkaları için kötü olduğunda, haz alma arzusundan kaynaklandığını yazıyorsunuz. Bunun nedeni bu mu?

Cevap: Elbette. Bu şekilde, kendimizi diğerlerinin üzerine yükseltiriz. En yüksek egoist kaderimizi deneyimlememiz, her zaman başkalarından üstün hissetmenin hazzındadır. Bu nedenle ırkçılık, egoizmin en yüksek şeklidir.

Soru: Arzularımız büyüdükçe insanlar arasındaki nefret de sürekli artıyor. Toplum ne kadar gelişmişse, insanlar arasında o kadar çok nefret olduğunu görüyoruz. Uluslar arasında, az ya da çok yeterli duygulara neyin neden olabileceğini ve bunu kimin gerçekleştirebileceğini açıklayabilir misiniz?

Cevap: İnanıyorum ki sadece yaratılış ve önceden belirleme ile ilgili bir bilim olabilir çünkü bu, herkesi aynı köke yükseltecektir. Sadece ona doğru ilerleyerek aramızdaki birliği sağlayabiliriz.

Ahlaki İlkelerin Temeli

Soru: Basit gelenek ve alışkanlıkların (yani, doğum günü kutlamaları, düğünler, orduya uğurlama ve çeşitli diğer ritüeller) aksine, ahlaki normlar genel kabul görmüş düzen nedeniyle oluşturulmaz, aynı zamanda kişinin fikirlerinde ideolojik bir gerekçeye sahiptir.

Toplumda ahlaki ilkelerin temeli sizce ne olmalıdır?

Cevap: Her ahlaki norm, toplumun gelişiminin her anında karşılıklı birleşme, sevgi ve dostluğa, ruh denen mutlak, mükemmel, bütünsel ve ortak bir arzuya ulaşmaya yönelik olması gerektiği gerçeğine dayanmalıdır.

Doğanın amacı, kişiyi ve ardından tüm doğayı sonsuzluk ve mükemmellik seviyesine yükseltmektir. Aramızdaki iyi bir ilişki bu hedefe ulaşmak için bir araçtır. Ne de olsa, böyle bir hedef olmasaydı, ne komşusu için sevgiye ne de ahlaki değerlere ihtiyaç olmazdı.

“Demokrasi, İnsan Doğasını Yenemez” (Linkedin)

2020 bir darbe ile başladı ve kargaşa içinde sona eriyor. Covid-19, medeniyetin yüzüne acı bir darbe indirdi ve bizi aniden durdurdu. Başladığından beri, bir aşının gelmesini bekleyerek “bekleme modunda”  yaşıyoruz. Ancak pandemi, ne kadar acı verici olursa olsun, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanlık seçimlerinden sonra yaşadığı ve hiçbir aşının tedavi edemediği kargaşaya kıyasla sönük kalıyor. Wall Street öksürdüğünde dünya borsalarının nezle olduğu söyleniyor. Bugün tanık olduğumuz Amerikan demokrasisinin çöküşünün, dünyanın geri kalanını nasıl etkileyeceğini ancak tahmin edebiliriz, ama her ne olursa olsun, hoş olmayacak.

İyi haber şu ki, Amerika’nın ve dünyanın kasvetli geleceği değiştirilemez değildir. En azından şimdilik bunu belirleyebiliriz. Ancak bunu yapmak bağlılık, kararlılık ve en önemlisi, yolun sonuna geldiğimizi kabul etmeyi gerektirecektir ve kendimizi kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmazsak, ölüme mahkûm oluruz.

Ben bir Kabalist ve bilim adamıyım. Kabala öğrenmeye başlamadan önce, bir bilim adamıydım ve organizmaların dinamik koşullarda homeostazı (dengeyi) nasıl koruduğu konusunda kapsamlı araştırmalar yaptım. Kabala öğretmenim Baruch Aşlag (Yehuda Aşlag’ın ilk oğlu ve halefi, Zohar Kitabı üzerine tam bir yorum yazarı) ile karşılaştığımda, yaklaşımı bana çok çekici geldi çünkü çok bilimseldi. Oğlu Aşlag, 20. yüzyılın önde gelen Kabalisti olmasının yanı sıra sosyal bilimler ve beşeri bilimlerle derinden ilgilenen ve bu konudaki yazılarında çok üretken olan babasının izinden devam etti. İnsanları sosyal birleşme yoluyla birbirine bağlama bilimi olan Kabala hakkındaki kapsamlı bilgisi, 20. yüzyılın ortalarında yaşadığı olaylarla dolu sosyal sistemleri ve süreçleri analiz ederken ona çok yardımcı oldu.

Sonraki yıllarında, II.Dünya Savaşı’ndan sonra, Aşlag, yalnızca birini tamamlamayı başardığı iki devasa projede yer aldı. Ölümünden önce, şimdi Sulam [Merdiven] yorumu olarak adlandırdığımız Zohar Kitabı’nın tam yorumunu yayınladı. Bu muazzam başarıdan sonra Ashlag artık Baal HaSulam [Merdiven’in sahibi] olarak biliniyor. Aynı zamanda o, Baal HaSulam’ın adil, sürdürülebilir ve müreffeh bir toplum kurmak için, insanlığın inşa etmesi gerektiğini düşündüğü toplum yapısının kapsamlı bir açıklaması olabilecek şeyler üzerinde çalışıyordu. Bize sadece taslaklar ve notlar bıraktı, ancak o kadar çok vardı ki, fikirleriyle nereye gittiğini görmek kolaydı.

Dahası, Baal HaSulam’ın, şu anda deneyimlemekte olduğumuz gelecekteki olayları gördüğü netliği görmek büyüleyici. O, tüm insanların doğaları gereği ben merkezli olduklarını ve bu nedenle, başkalarını sömürecek, zorbalık yapacak ve boyun eğdireceklerini, ancak eğer bunu bilirlerse onlardan kurtulabileceklerini fark etti. 1930’ların başlarında, “Dünyada Barış” adlı makalesinde şunları yazdı: “Daha basit bir şekilde söylemek gerekirse her insan, doğası gereği, kendi menfaati için dünyadaki tüm diğer insanların hayatlarını kötüye kullanır. Başkalarına verdiği her şey, sadece gerekliliktir ve o zaman bile bu davranışın altında hâlâ başkalarını kötüye kullanmak yatar; ancak bu kurnazca yapılır öyle ki kişinin dostu bunu anlamayacak ve isteyerek kabul edecektir…Bu, değiştirilemez bir yasadır. Tek fark insanların tercihlerindedir: Biri düşük arzuları edinerek insanları kötüye kullanır, bir diğeri yönetimi edinerek, bir üçüncüsü saygı edinerek… Dahası, eğer kişi fazla çaba sarf etmeksizin yapabilseydi dünyayı zenginlik, yönetim ve saygı üçü birlikte kötüye kullanmaya hem fikir olurdu.” Bugün gördüğümüz şey budur: mutlak bir yetki duygusu ve dolayısıyla utanmaz ve dizginlenemez bir sömürü veya en azından bu tür sömürü girişimleri. Ve Baal HaSulam’ın dediği gibi, “Bu kurnazca yapılır, böylece komşusu bunu fark etmez ve isteyerek teslim olur.” Onun uyarısından birkaç yıl sonra Naziler iktidara geldi.

Hemen hemen aynı zamanlarda, Baal HaSulam Rusya’nın komünizminin hataları üzerine ayrıntılı bir şekilde yazdı, bunun sürmeyeceğini açıkladı, çünkü eşitlik ve topluma en iyi şekilde katkıda bulunma idealleri, yalnızca geçiminiz için ihtiyacınız olanı alırken, bu şekilde eğitilmemiş insanlara empoze edildi ve bu nedenle başarısız olacaktı. Aslında, gözleminden o kadar emindi ki Rusya komünizminin zirvede olduğu 1930’larda yapmış olmasına rağmen, Rusya’nın düşüşü hakkında geçmiş zamanda yazdı. “Barış” (“Dünyada Barış” dan farklı bir makale) makalesinde, şöyle yazdı: “Gerçekten de, tarih bizim lehimize sıkıntılar yarattı ve tam bir anlayış ve tartışmasız sonuç için yeterli olan belirli bir gerçeği hazırladı: Rusya gibi herkesin sadece toplumun iyiliğini düşündüğü, yüzlerce milyonluk nüfusa sahip, yüzölçümü olarak Avrupa’dan büyük, hammadde varlığı büyük ikinci ülke ve zaten komün yaşam sürmeye mutabık olmuş büyük bir toplum, insan aklının alabildiği ölçüde, başkalarına ihsan etme erdemliğini görünüşte tam anlamıyla edinmiştir. Ancak onlara gidin bakın ne oldular: Yükselip kapitalist ülkelerin başarılarını geçeceklerine daha da dibe battılar. Şimdi, çalışanların yaşamlarına kapitalist ülkelerinkinden biraz daha fazla fayda sağlamayı bırakın günlük yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.”

1950’lerde, Baal HaSulam taslaklarını yazdığında ve sürdürülebilir ve adil toplum hakkındaki görüşlerini detaylandırdığında, yine uygun eğitim eksikliği nedeniyle demokrasi için kasvetli bir gelecek öngördü.  Baal HaSulam’ın Yazıları’nda yayınlanan bu makalelerde, Baal HaSulam, tam olarak insan doğasında bulunan ve hala ıslah edilmemiş olan içsel kötülük nedeniyle, demokrasi için bir gelecek görmediğini açıklar. Onun sözleriyle, “Zamanın başlangıcından bu yana, halkın çoğunluğunun bir ülkeyi yönettiği hiçbir zaman gerçekleşmedi… Ya otokratlar yönetti… ya oligarşi ya da yalancı demokratlar. Ancak basit halkın çoğunluğu, yalnızca Hitler’in günlerinde hüküm sürdü ve bu da diğer uluslara karşı kötülüğü teşvik etti. O, sadistlerin zihniyet çerçevesini anladığından, sadistlerin sadizminden kurtulmak için yer verilirse bunun bedelini hayatlarıyla ödeyeceklerini anladığından, halka fayda sağlamanın değerini, tam bağlılık seviyesine yükseltti.”

“Aslında” diye devam ediyor Baal HaSulam, “çoğunluğu iyi olmadıkça bir toplumun iyi ve bütün olamayacağı mutlak bir gerçektir çünkü yönetim toplumun kalitesini gösterir ve toplumu çoğunluk oluşturur. Eğer çoğunluk kötüyse yönetim de ona uygun olarak kötüdür çünkü onayladıkları bir yöneticiyi seçmişlerdir. Modern demokrasilerden çıkarım yapmamıza gerek yok.” Onlar için umutsuzluğunu (1950’lerin başında), “seçmenleri aldatmak için türlü taktikler geliştirir. Çoğunluk (seçmenler) akıllanıp karşı tarafın eksikliklerini görmedikçe daima kendi özüne uygun bir yönetim seçer.” diye açıklıyor. Bu nedenle Baal HaSulam, toplum yöneticilerinin halkı aldatmak için güzel görünen ama aslında güçsüz olan “aptallar”ı yerleştirdiklerini ve onların yegâne amacının da, yöneticilerin rahatsız edilmeden hüküm sürmelerini sağlamak olduğunu açıklar. Onun sözleriyle, “Esas taktikleri nam salmış insanları kutsallaştırıp, onları erdemli olarak tanıtmaktır sonra kitleler buna inanır ve onları seçer fakat bir yalan asla sonsuza kadar devam etmez.” diye bitiriyor.

Sonuçta, Baal HaSulam’ın dediği gibi, benmerkezci bir çoğunluğun liderine karar vermesine izin veren bir demokrasi, insanların doğasına göre benmerkezci bir lider seçecektir. Bu uzun süre dayanamaz. Sonunda, benmerkezcilik o kadar uç seviyelere ulaşır ki tüm sistem yozlaşır ve parçalanır. Bu noktada demokrasi, kötü insan doğasının bir başka kurbanı olur.

Kim olduğumuzu değiştirene kadar liderlerimizi veya rejimlerimizi değiştirmeyeceğiz ve hepimiz için iyi bir toplum inşa edemeyeceğiz. Sadece bu gezegende hepimiz için bir yer olmadığını, aynı zamanda hepimize ihtiyacımız olduğunu, tüm görüşlerimizi ve fikirlerimizi, hayallerimizi ve hoşlanmadıklarımızı, renklerimizi, ırklarımızı ve inançlarımızı ve kültürlerimizi kabul etmeye başlamaya ihtiyacımız var. Onlara ihtiyacımız var çünkü onlar çevremizde olmasaydı biz de eksik kalırdık. Cumhuriyetçiler ve aynı şekilde Cumhuriyetçilerin varlığı olmasaydı Demokratlar Demokrat olmazdı. Erkekliği kadınlıkla karşılaştırmadan düşünebilir misin veya tam tersi? Birbirimiz olmadan, tanımlanabilir hiçbir şey olamazdık, sadece zamanı gelene kadar amaçsızca dolaşan beden parçaları olurduk.

Bugün, tüm insanlığın bunu kabul etmesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var ve yakında, boykot kültürümüz ve birbirimize duyduğumuz nefret yoluyla kendimize verdiğimiz zararı anlayacağız. Beklenenden uzun olan bu makalenin başında yazdığım gibi, geleceğimizi hala belirleyebiliriz. Şiddet patlak verdiğinde, bunun yine de mümkün olacağından emin değilim. Bu nedenle acele etmeli, kendimizi inandırmalıyız ve karşılıklı bağımlılığımızı, demokrasinin savunmasızlığını ve toplumumuzu ve geleceğimizi kurtarabilecek tek çare olan: bağ kurmak için eğitim kavramlarını, başkalarıyla paylaşmalıyız.

Alay Edilmekten Korkmayın

Soru: Düşüncelerinizi, duygularınızı ve hislerinizi ifade etme korkusu, kişinin başkalarının nasıl tepki vereceğini bilmemesinden kaynaklanır. Reddedilmekten veya alay edilmekten korkar. Böyle insanlara ne tavsiye edersiniz?

Cevap: Bu; doğru, gelişmiş, özel, arkadaş canlısı, iyi niyetli görünmek isteyen sıradan insan egoizmidir. Kural olarak, kişi eleştirileceğinden, reddedileceğinden vb.den korkar.

Ama genel olarak, İntegral eğitim kursunun açılmasından önce, özel bir eğitim yaparsak ya da insanları uzaktan dikkatli bir şekilde tanıtarak başlarsak, ilk derslerde her şeyin kolay olacağını düşünüyorum.

Ve sonra her şey doğal hale gelecektir.  Birkaç oturumdan sonra, birbirleriyle tamamen rahatlamış hissedecekler ve aralarında hiçbir fark kalmayacaktır. Tamamen yeni, içlerinde derinlemesine gizlenmiş niteliklerle uğraştıklarını ve herhangi bir dünyevi özellikler veya gelişim seviyesiyle ilgili olmadığını anlayacaklar.

“Sosyal Medya Ve Her Şeye Gücü Yeten Para” (Medium)

Son sosyal medya devlerinin eylemlerinin de gösterdiği gibi, yine para ve kontrol,  Amerikan ideallerini gasp ediyor. Bizi bir araya getiren, aramızdaki mesafeleri azaltan ve küresel bir köy oluşturan bu yeni iletişim platformları, YouTube, Facebook ve diğerleri, Amerikan siyasi yelpazesinin bir tarafının gücünden yararlanmak ve onu güçlendirmek için siyasi içeriği sansürlemeye karar vererek, Amerika’nın temel demokrasi, çoğulculuk ve ifade özgürlüğü değerlerini baltalıyorlar.

Google’ın sahip olduğu,  YouTube kanalı, görevdeki cumhurbaşkanının hukuk ekibi dolandırıcılık iddialarının ortasında hala sonuçlara itiraz ederken, iddialarını kanıtladığı varsayılan video kayıtları da dahil, 2020 başkanlık seçimine itiraz eden videoları kaldıracağını duyurdu. Ayrıca WhatsApp ve Instagram’ın sahibi Facebook da bir başka tartışmanın merkezinde yer alıyor. ABD hükümeti ve 48 eyalet ve bölge, şirketi daha küçük rakiplere zarar vermek için gücünü kötüye kullanmakla suçlayarak dava açıyor.

3 Dolarlık Banknot Kadar Sahte Çoğulculuk

Günümüzde medya ve özellikle sosyal medya, sanki açık bir çekmiş gibi sınırsız faydaya sahiptir. Daha önce hiç olmadığı kadar yaygın etkisinden ve gücünden yararlanmaktadır. Herhangi bir anda, kamuoyu şu ya da bu şekilde etkilenebilir. Milyarlarca dolarlık bir çanta ile herkes cumhurbaşkanı veya başbakan olabilir. Sosyal medyanın bir siyasi tarafı diğerine tercih ettiği ideolojik bir tercihi varmış gibi görünebilir ama aslında, hepsi her şeye gücü yeten para ile ilgilidir.

Para kontrolü satın alabilir ve kontrol her şeyi alt edebilir ve etkileyebilir, asi davranış özgürlüğü ve aşırı güç sağlar. Gün geçtikçe, sosyal platformlar, insanlar yavaş yavaş zayıflayıp teslim olana kadar herkesin üzerinde gitmekten zevk alan insan egosunu besleyerek, birbirlerine iftira etmeye ve ağır eleştirilere açık yerler haline gelmekte. Sınırsız bir alan, tamamen üstünlük için izin verir. Her gün, diğer insanlara duyulan nefret, insan toplumunun bedenini yiyip bitiren ve bedenin ölümüne neden olan bir kanser gibi büyüyor.

Medyanın doğru rolü bizi bir araya getirmek, tüm organları tek bir sağlıklı bedende, birbirine bağlamaya hizmet etmektir. Toplumun tüm farklı kesimlerinin (sol ve sağ, tüm farklı çıkar gruplarının temsilcileri, hatta toplumun kenarındakiler) bir arada oturması ve halkın yararı için birlikte çalışması ne kadar iyi olurdu.

Ne Pahasına Olursa Olsun Birleşme

Her görüşün kendine ait bir alanı olmalı, hiçbir görüşe boyun eğdirilmemeli ve hiçbir ses susturulmamalıdır, ancak bu, dünyanın hiçbir yerinde hiçbir zaman olmuyor. Mevcut durumun sürdürülemez olduğu gerçeğiyle uzlaşmalıyız – her şey çürümüştür ve bu nedenle köklü bir değişime ihtiyaç vardır.

Sosyal medyanın böylesine bir birleşme rolü oynadığını hayal etmek ütopik bir fantezi gibi görünse de, bunun tek nedeni, toplumun sağlığına ve ruh sağlığına zararlı bir yalan ve yanlış bilgilendirme dünyasına sürekli olarak maruz kalmamızdır. Sosyal medya, onun şu anki çalışma şekli, tamamen kapatılmalıdır; aksi takdirde toplumu yok edecektir. İnsanlar bunu değiştirme gücüne sahiptir ama sadece güçlü ve birleşik bir talep yoluyla.

Yeni bir kural, medyanın ve tüm sosyal medya platformlarının çalışmalarına rehberlik etmelidir: halkın refahına katkıda bulunan haberler ve içerikler yayınlayın ve insan toplumunu birleştirmeye çalışın. Kimsenin bir başkasının görüşünü, sadece onu farklı bir durumla dengelemekten,  değişen bakış açılarına karşılıklı olarak tamamlayıcı olmaya, bütünlüğe doğru rehberlik etmekten başka, baltalamaya hakkı olmayacak.

Tam olarak zıtlar, karşılıklı kabule ulaştıklarında, toplum yeni bir gelişim aşamasına ulaşır. Bu değerleri besleyen sosyal medya, bugün küresel ve birbirine bağlı dünyamızın ihtiyacı olan şeydir. Herkese sağlanan faydalar, paha biçilemez!

“Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl Mı?” (Medium)

Time dergisinin film eleştirmeni Stephanie Zacharek, “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” adını verdiği 2020’yi özetleyen baş makalesinde şunları yazdı: “2020 distopik bir film olsaydı, muhtemelen 20 dakika sonra kapatırdınız. Bu yıl, kurgusal bir kıyamet gibi ölümcül derecede heyecan verici değildi. Acı ile işlenmesinin yanı sıra, çıldırtıcı derecede sıradan bir şeydi, gündelik rutinler aleyhimize döndü.” Dahası, “Bu yılki en zayıflatıcı tehdidimiz”, “bir çaresizlik duygusuydu” ve “1930’larda faşizmin yayılmasından bu yana … bu kadar çok anormal olayla karşılaşmadık” diye ekliyor.

Seçkin film eleştirmenine tüm saygımla, kesinlikle katılmıyorum. Bu pandemide anormal hiçbir şey olmadığı için, bu yıl anormal bir şey olmadı. Bilakis, bu yıla kadar çıldırtıcı, anormal bir yaşam tarzına öncülük ediyorduk ve virüsten aldığımız “kısıtlama emri”,  Dünya Gezegeninde normalliği eski haline getirdi. Yüzyılı aşkın bir süredir ilk kez, hayat normal bir şekilde işledi!

Doğanın sınırlarını, kopuşun eşiğine kadar zorluyorduk ve virüs, gezegenin geri kalanıyla birlikte kendimizi havaya uçurmadan önce bizi durdurabilmenin en hafif yoludur. Doğa bize Covid-19’dan daha nazik olamazdı.

Ayrıca, mantıklı olan herhangi bir kişi,  orman yangınları, kasırgalar, pandemi ve depremler hakkında anormal olduklarını nasıl söyleyebilir? Doğal olaylar nasıl anormal olabilir? Sadece çarpık bir perspektif, doğal olayları olağanüstü olarak ve yapay olanı normal gibi görür. Sadece bu da değil, Time gibi seçkin bir derginin 2020’deki bir baş yazısında, doğanın doğal olmadığını ilan etmesi, yaşadığımız dünyayı yanlış anlamamızın bir kanıtıdır.  Bu yıl için pişman olunacak bir şey varsa, bu da bizim aptallığımızdır.

Time’daki insanlar, bir iletişim aracı olarak rolleri ve medyanın rolü hakkında açıkça hiçbir fikre sahip değiller. Dergilerini eğitim amaçlı kullanmak, insanlara nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi öğretmek için kullanmak yerine, süslü anlamsız sözlerini yaymak için kullanıyorlar.

2020, şimdiye kadarki en iyi yıldır!  Bu, doğanın bizlere,  sistemine kurduğumuz çarpıklıklara nasıl tepki verdiğini açık bir şekilde gösterdiği ilk zamandır. Bize sınırı aştığımızı ve gittiğimiz yola devam edersek kendimizi yok edeceğimizi söylemektedir. Doğa Ana nankör çocuklarını kurtarmak için elinden geleni yapıyor, bizler de şımarık veletler gibi, bize istediğimiz şekeri vermediğinden mızmızlanıyoruz.

Ne yaptığınızı bilmediğinizde, ellerinizi cebinizin içine iyice sokun ve daha akıllı olana kadar onları orada tutun. Bizler tam tersini yapıyoruz: bir şekilde doğadan daha fazla eğlence çıkarmak için, her butonu çeviriyoruz ve bulabildiğimiz her düğmeye basıyoruz. Bugüne kadar hayatta kalmamız sadece bir mucize. Koronavirüs, bizi eve gitmeye ve tek evimizi kötüye kullanmamızı sınırlamaya zorlayarak, hayatımızı kurtardı. Bu, açıkça bir lütuftur ama yine de aptalca, en beğenilen yayınlarımızdan birinin ön sayfasında onu lanetliyoruz.

Medya bizim bir numaralı eğitim aracımızdır. Onu, kendimizi ve çevremizi öğrenmek için kullanmalıyız, doğanın öğretilerinden şikayet etmek değil, evrenimiz olan ekosistem içinde nasıl çalışmamız gerektiğini açıklamak için kullanmalıyız. Bu kapalı bir sistemdir ve her bir kötülük, sonuçlarına katlanır. Bunu hemen hissetmeyebiliriz, ancak bunun nedeni çevremize karşı duyarsız olmamız ve birbirimizle olan bağlarımızdan habersiz olmamızdır. Karşılıklı bağımlılığımızın daha fazla farkında olsaydık, kötülüklerimizin olumsuz etkisini hemen görürdük ve bu suçlar bize zarar verdiğinde, bunun bizim hatamız olmadığını düşünmezdik. Bu kadar “olaylı” bir yıl geçirmemizin nedeni sadece bizim yaptıklarımız değil, başka kimsenin de değil.

Covid-19’un 2020’de bize öğrettiği dersi alamazsak, 2021 bize aynı dersi daha da acı bir şekilde öğretecek. Bu, doğanın kötülüğünden değil, bizim aptallığımızdan dolayıdır. Doğa Ana için üzülüyorum; böyle inatçı çocukları yetiştirmek kolay değildir. Aynı zamanda, bize yapması gerekeni öğretmek için her zaman en az acı veren yolları seçtiği ve sonunda bize kendi yollarını göstermeyi seçtiği için minnettarım, böylece onları inceleyebilir ve kendi dünyamızda da yetişkinler olabiliriz.