Category Archives: Toplum

Ötenazi, Taşıyıcı Annelik, Klonlama

Soru: Acı çeken hastaların hayatını sonlandıran ötenazi, tıp etiğinde ciddi bir sorundur. Bununla ilgili olarak ne hissediyorsunuz?

Cevap: Bir kişinin doğal bir şekilde ölmesi çok önemli olsa da, acısının kaçınılmaz ve anlamsız olduğunu görürsek, o zaman onu hafifletmek için bir şeyler yapmalıyız.

Soru: Taşıyıcı annelik, infertile bir aileye çocuk sahibi olma şansı verir. Ancak böyle yaparak çocuk bir meta haline gelir ve taşıyıcı annelik iyi, yüksek maaşlı bir işe dönüşür. Ahlaki açıdan bunu nasıl görüyorsunuz?

Cevap: Bunu uygulayıp uygulamamayı söyleyemem. Bu tür konulara sadece toplum karar verir. İnanıyorum ki, kişiyi düzeltirsek, o zaman tüm bu seçenekler tamamen farklı bir şekil alacaktır.

Soru: Bugün, klonlama konusunda birçok tartışmalı görüş var. Burada da etik bir soru var. ABD ve Japonya’da klonlama yasaktır. Sizin görüşünüz nedir?

Cevap: Her şeyden önce, kendi içimize bakmamız ve ne için gerekli olduğunu ve nereye götürdüğünü anlamamız gerekir. Klonlamanın yaratılış planına göre gittiğini anlarsak, o zaman elbette kullanabiliriz.

“Hayatı Garanti Eden Üstün İlkeler” (Medium)

Parçalanan sadece Amerika değil. Hollanda hükümeti bütünüyle istifa etti, Almanya Başbakanı Angela Merkel seçimlerden çekiliyor, İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde ve Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Aşılar geliştirildi bile, ancak yeni ve daha bulaşıcı türlerin, aşıların öncesine göre daha hızlı ve daha yüksek bir ölüm oranıyla yayıldığı ortaya çıktı. Ve en kötüsü, eski dünyanın çöküşünde yeni bir aşamaya geçiyoruz: iş eksikliğinden yiyecek eksikliğine. Çok geçmeden uyanmazsak, açlık felaketine uyanacağız ve insanlar çocukları için bir parça ekmek nedeniyle her şeyi parçalayacaklar.

Yaklaşan iflası önlemenin tek yolu, toplumu yeni, egoist olmayan ilkeler altında yeniden inşa etmektir. Bu, özgecil olmamız gerektiği anlamına gelmez, fakat birbirimize karşı bencilce davranmaya devam edersek öleceğimizi anlamalıyız; bu kadar basit.

Yeni toplumun temeli olması gereken yeni ilke, bağ kurmak ya da daha doğrusu karşılıklılıktır. Kısaca, karşılıklılık, her kim olursa olsun herkese eşit davranmamız gerektiği anlamına gelir. Her bir kişinin, makul bir geçim sağlamaya izin veren temel gereksinimleri aldığından emin olmalıyız. Bu ilke, insanlar arasındaki herhangi bir sınırı, görüşü, ırkı, cinsel kimliğini, inancı veya diğer herhangi bir farklılığı geçersiz kılmalıdır.

Dünyanın karşı karşıya kalacağı sorun temel besinlerin eksikliği olacağından, bağımızın ilk ve en önemli ifadesi, herkese yeterli beslenmesinin sağlanması olmalıdır. İnsanlar ister Komünist ister Nazi, ya da hayal edebileceğiniz başka bir aşırı uçta olsun, yine de istisnasız herkese yaşamın temel ihtiyaçlarını sağlamalıyız.

Bunu başarmaya çalışırken, her ülkedeki herkesin bu temel ürünleri almasını garanti edecek küresel, kapsayıcı bir organizasyona ihtiyacımız olduğunu göreceğiz. Açıktır ki, böyle bir çatı örgüt, aşırı güç kullanımına ilişkin tüm haklı endişelerle küresel bir hükümet imajını akla getiriyor. Bununla birlikte, gıda üretimi ve dağıtımının küresel koordinasyonu olmadan, her yerde kaos ortaya çıkacaktır.

Kendi kendine yeten ulus devletler dönemi sona erdi. Korona virüsün tüm dünyaya bir çalı ateşinden daha hızlı yayılması gibi, herhangi bir kriz de ilerleyecektir. Gerçekten herkesin iyiliğini isteyen küresel iş birliği olmadan, hayatta kalamayacağız. Ve küresel iş birliğimizi başlatmak için, gezegendeki her bir kişiye gıda tedarikini garanti etmekten daha uygun bir şey olamaz. Bu sadece şimdiye kadarki en büyük sınavımız olmayacak, aynı zamanda insanlığın, tüm insanlığın refahına hizmet edecek yeni kurumlarını inşa etmek için uygun bir temel olacaktır.

Görünüşte bitmeyen kriz akışının hepsinin, birbirimize ve doğaya karşı tutumumuza bağlı olduğu zaten belli olmuştur- ve ben de bunun hakkında defalarca yazdım. Sayısız bilim adamı ve bilimsel kurum, diğer insanlara ve tüm doğaya yönelik kötü tutumumuzu küresel ekosistemimizin çöküşüne bağlayan çalışmalar yayınladı. Mevcut küresel kurumlar güçsüzdür; onlar gerçek bir güce sahip olmayan kuklalardır ve belki de bu sadece en iyisidir, çünkü aslında kendi ülkelerinin çıkarlarını temsil ederler ve insanlığın refahı için gerçek bir endişeleri yoktur.

Bu yazının başında da söylediğim gibi, gıda tedarik projesini denetleyecek küresel kurumun özgecil kişilerden oluşması gerekmez. Ayrıca, bildiğimiz gibi bu günlerde özgecilleri bulmak çok zor. Bunun yerine, bu projeyi yönetecek kişiler, herkesin refahını garanti altına almanın egoist çıkarımıza olduğunu veya küresel sistemin çökeceğini anlayan kişiler olacaktır. Bu anlayış zorunludur ve böyle insanları bulmak gerçeğe uygundur.

Anlaşılır bir şekilde, hükümetler böyle bir kuruma herhangi bir güç sağlamaktan mutlu olmayacaklardır ama doğaya işini yapması için güvenebilir ve onları hepimizin pahasına zor yoldan uymaya zorlayabiliriz. Önümüzde zorlu zamanlar var, ancak hayatımızın tehlikede olduğunu ve onları nasıl kurtarabileceğimizi anlarsak, belki başarabiliriz.

“Avrupa’nın Çöküşü – Dünyanın Bir Yansıması” (Linkedin)

Avrupa’da neler olduğuna bakın: Hollanda hükümeti çocuk bakım yardımları skandalı nedeniyle toplu olarak istifa etti; İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde, Almanya başbakanı Angela Merkel seçimlerden geri çekiliyor ve siyasi gelecek belirsiz; Estonya başbakanı Juri Ratas, yolsuzluk skandalı nedeniyle istifa etti ve hükümeti çöktü. Eğer bu yeterli değilse; Belçika ve Fransa’da göçmenlerin ve radikal siyasi grup üyelerinin camları kırması, arabaları ve bir polis karakolunu yakması ve düzinelerce kolluk kuvvetleri personelini yaralaması ile şiddetli ayaklanmalar patlak verdi. Yukarıdakilerin yanı sıra, Koronovirüs daha önce hiç olmadığı gibi yayılıyor ve aşıya ve kapatmalara rağmen her gün binlerce can alıyor.

Bu bir tesadüf değildir. Dünyanın bütünlüğünü, onun amansız birbirine bağlılığını deneyimliyoruz. Bizler her seviyede birbirimize bağımlıyız. Kovid-19, bizi bir yerdeki bulaşıcı hastalığın her yerde bulaşıcı olduğunu kabul etmeye zorladı. Şimdi, uyanışımızın bir sonraki aşamasına geçmek ve herhangi bir şeyde olan bir krizin, her şeyde bir kriz olduğunu anlamak zorundayız. Koronavirüs küresel ekonomiyi mahvetti, sayısız ülkede toplumu parçaladı ve sonuç olarak hükümetler dağılıyor. Bunların hepsi, aynı sürecin parçalarıdır; şu anda küresel bir domino etkisiyle parçalanmakta olan eski, bireysellik odaklı dünyanın çöküşü.

Kriz her yerde. Küresel karşılıklı bağlılık, küresel koordinasyon ve işbirliği esasına dayanır. Bizler birbirimize bağlı isek bunun bir anlamı olur ve bir şeyleri hepimiz için daha iyi yapmak adına işbirliği yapacağız.

Pek çok kişi, zaten birbirimize bağımlı olduğumuzu fark etmiş olsa da, bu yeterli değildir. Şimdi, birbirimizden sorumlu olduğumuzu da anlamamız gerekiyor! Şu anda ülkeler, inanılmayacak kadar dik bir kayaya tırmanan dağcılar gibi davranıyor. Hepsi birbirine bağlı olduğunun farkında, ama karşılıklı bağlılıklarını zirveye çıkmak için kullanmak yerine, onları bir arada tutan ipleri kopartmaya ve zirveye giderken birbirlerinin kafasının üstünden tırmanmaya çalışıyorlar. Herhangi bir acemi dağcı size böyle bir davranışın verebileceği tek bir sonuç olduğunu ve bunun da iyi bir sonuç olmadığını söyleyecektir. Yukarı çıkmanın tek yolu, birlikte, birbirini kollayarak, herkesin kayaya iyi tutunduğundan emin olarak ve eğer biri kayarsa, ayağını tekrar basana kadar diğerlerinin onu beklemesidir.

Artan küresel kargaşa, bize mutlak karşılıklı bağlılık içinde olduğumuzu ve herhangi bir ülkeyi devirmeye çalışmanın bir anlamı olmadığını, çünkü hepimizin onunla birlikte batacağımızı öğretmelidir. Amerika’daki başkanlık seçimlerinde ne olduğuna bakın; Birden bire fark ettik ki Amerika’daki seçimlere herkes burnunu sokuyor; Rusya, Çin, Ukrayna, İran ve hatta diğer ülkeler. Bilmediğimizi iddia etmenin bir anlamı yok. Başka yolu olamaz! Eğer bir ülkede olanlar diğer tüm ülkeleri etkiliyorsa, doğal olarak, bu diğer ülkeler her yerde olanları etkilemek isteyeceklerdir. Bunu herkes herkese yapıyor, bu nedenle bunun olmadığını savunmanın bir anlamı yok.

Sorun şu ki, böyle bir oyun ancak bu kadar uzun sürebilir ve bizler onun sonuna yaklaşıyoruz. Hükümetlerin ve toplumların hızla çöküşü, tam bir çöküşün eşiğine geldiğimizi gösteriyor. Bu gerçekleştiğinde, iki seçenekten biriyle baş başa kalacağız: İlki ve daha az olası olanı, hükümetler son dakikada güç açlıklarını kontrol altına alacaklar ve herkes tarafından kabul edilebilir ve dünyadaki tüm ülkelerin refahını garanti altına alacak dengeli bağlar kurmayı kabul edecekler.  İkincisi ve ne yazık ki daha muhtemel olan seçenek, acımasız çekişmenin tam bir yıkımla, bir nükleer dünya savaşıyla sonuçlanmasıdır. Geçtiğimiz aylarda yaşanan bölgesel çöküşler uyarı işaretleri idi. Eğer onlara kulak asmazsak, büyük olan takip edecektir.

Herkese Özel Bir Mucize Diliyorum!

Hepimize özel bir mucize diliyorum! Yeni yılda, gerçekten büyük, büyük bir mucize. Tek bir mucize! Böylelikle hayatlarımızın üzerine yükselelim ve en azından bunun ne için olduğu hakkında biraz bilgi edinelim. O zaman hepimiz iyi hissedeceğiz. Hepimizin bir amacı olacak. Neden çocukları doğurduğumuzu, onları büyüttüğümüzü ve onları neye yönlendirdiğimizi bileceğiz.

Yapmamız gereken tek şey, içinde var olduğumuz dünyayı ifşa etmektir. Kendimizi değiştirmek için, doğanın bize ne yaptığını, bizden ne istediğini, ne olmamız gerektiğini anlamak gerekir. Hadi deneyelim! Bunu düşünelim ve bir şeyleri değiştirmeye çalışalım.

Umarım 2020 yılında aldığımız darbenin hemen hemen birinci yılı olan 2021 yılı, bir tür aydınlanma yılı olacak. Bunu hepimize diliyorum. Mutlu bir yıla, gerçekten yeni bir yıla!

Hızlı Kabala İpuçları – 10/7/20

Soru: Sanal bir topluluk ile manevi bir topluluk arasındaki fark nedir?

Cevap: Sanal bir topluluğun birçok farklı hedefi vardır. Manevi topluluk ise çok net, farklı ve büyük öğretmenleri tarafından belirlenen tek bir hedefin peşindedir. Ve biz öğrenciler olarak bu hedefe doğru ilerliyoruz.

Soru: Twitter, Facebook ve YouTube gibi sosyal ağların sahiplerine ne önerirsiniz?

Cevap: İnsanlara, birbirleriyle en açık iletişim içinde olma fırsatı vermek için, sosyal ağların gelişimini doğru yöne yönlendirmelerini tavsiye ederim ve insanlık bunu çabucak anlayacaktır.

Ama günümüzde bu ağlar, insanların doğru şekilde bağlanmasını engelleyecek şekilde çalışıyor. Doğanın güçlerinin, insanları doğru hedefe yönlendirmesine izin vermelidirler. Ama müdahale ederler ve bu onların en büyük kötülüğüdür.

Soru: İnsanlar arasındaki iletişimi geliştirmek için ne tür bir teknoloji önerebilirsiniz? Hiç fikriniz var mı?

Cevap: Hayır. Bence tüm fikirler ihtiyaç duyulur duyulmaz ortaya çıkacaktır.

“İnsanlığın Birleşik Devlet(ler)i” (Linkedin)

Amerika derin bir inceleme durumu içinde. İnsanlık da öyledir.  Günümüz Amerika’sı, insanlığın gelecekteki durumunu sergilemekte: dünya Amerika’nın ilerlediği şekilde ilerlerse, ideolojik olarak – hayata yaklaşım, kültür, eğitim ve diğer her şekilde – birbirimizden her anlamda nefret eden iki blok arasında bölünmüş olacağız. Bugünkü bölünmüş Birleşik Devletler’de, Demokratlar ile Cumhuriyetçiler arasında bağ kurmak imkansız olduğu gibi, düşmanları birbirine bağlamak da imkansız olacak.

Vaziyette olduğu gibi, sakinlik olmayacak. İşler kontrolden çıkmış gibi görünüyor, ama olmadı. Bu, basitçe ego yönetmek istediğinde ve bundan daha azını duymayacağında olan şeydir. Bağ kurmak istemez; hakimiyet ister.

İzlemek dehşete düşürebilir ama biz yalnızca doğal sürece tanık oluyoruz. Her şey kimin daha fazlasına ve kimin daha azına sahip olduğu etrafında döndüğünde ve ego şiddetlenmeye devam ettiğinde, egonun her şeyi istediği ve diğer tarafa kesinlikle hiçbir şey bırakmadığı bir duruma geliriz. İnsanları eğitmediğinizde elde ettiğiniz şey budur.

Yardım paketlerine ve yardım programlarına ne kadar yatırım yaptığınız önemli değil, ego ya hep ya hiç durumuna geldiğinde, hiçbir şey yardımcı olmaz. Bu nedenle, kendi pahasına, bize verdiği örnek için Amerika’ya teşekkür etmeliyiz. Aramızda birliği sağlamazsak geleceğimizin nasıl olacağını gösteren bir örnek oluşturdukları için Amerikan halkına teşekkür etmeliyiz. Başka bir deyişle, insanlıkta birleşik bir devlet elde edemezsek, insanlık bugünün Birleşik Devletleri gibi olacaktır: Birbirinden ölesiye nefret eden ve nefretlerini gidermek için ellerinden gelen her şeyi yapan çeşitli milletler, renkler, ırklar ve inançlar.

“Kabalistler Söylentilerle Nasıl Başa Çıkıyor” (Linkedin)

 

Bir öğrenci bana Kabalistlerin kendileriyle ilgili söylentileri ve asılsız ithamları nasıl ele aldıklarını sordu: Onları tamamen görmezden mi geliyorlar yoksa başka bir şekilde mi ele alıyorlar?

Bu ilginç bir sorudur çünkü Kabala’nın başlangıcından bu yana, “Kabala bilgeliği” olarak adlandırılmadan çok önce, Kabalistler iftira ve aşağılanma ve hatta bazen onlara yönelik saldırganlık ve şiddetle uğraşmak zorunda kaldılar. Kabalistler ne kadar tatsız olsa da, nereden geldiğini bildikleri için, bu olguya her zaman sabır ve anlayışla yaklaşmışlardır.

İnsanlık tek, ancak bozuk bir sistemdir. Bozuk derken, bağlarımızı hissetmediğimizi ve bu nedenle birbirimize yabancı ya da düşman muamelesi yaptığımızı, böyle yaparken farkında olmadığımızı kastediyorum, tıpkı otoimmün hastalıklarda olduğu gibi, bağışıklık sistemi vücuttaki unsurları yabancılar olarak yanlış yorumladığında ve onlara saldırdığında,  böylece tüm vücuda zarar verdiği gibi, biz de kendimize zarar veriyoruz.

Kabala bilgeliğinin tüm amacı, bize bağlılığımızı ve karşılıklı bağımlılığımızı ifşa etmek ve birbirimize zarar vermemizi engellemektir. Bu yolla Kabala, her bir kişiyi ve tüm toplumu aynı anda iyileştirmeye çalışır. Bununla birlikte, bağlılığımızı hissetmediğimiz için, Kabalistlerin ve Kabala bilgeliğinin, bizi birleştirme çabalarını, bilinçaltımızda varoluşumuza bir tehdit olarak, sanki baş düşmanımıza yakın oturmaya zorlanıyormuşuz gibi yorumluyoruz. Sonuç olarak, bundan uzak dururuz ve başkalarını da aynısını yapması için uyarırız. Bu süreç, bilinçaltımızın derinliklerinde gerçekleşmesine rağmen, dünyamızdaki tezahürleri çok gerçektir.

İnsanlık, daha basit seviyelerde geliştiği ve esas olarak yiyecek, seks, aile, zenginlik, güç ve bilgi gibi temel ihtiyaçlara yönelik arzuları tatmin etmeye çalıştığı sürece, Kabala bilgeliğine ihtiyacımız yoktu. Yani, bağımızın farkına varmaya ihtiyacımız yoktu. Bu yüzden, Kabala’yı tanıtma/öğretme girişimleri şiddetli bir şekilde reddedildi.

Ancak günümüzde, yavaş yavaş yeni arzular geliştiriyoruz – yaşamın anlamını, kökenini ve amacını bilmek gibi. Hepimizin birbirimize bağlı olduğu gerçeğini kavrayamadığımız sürece, hayatı anlamak imkânsızdır,  elbette onun amacını da. Tıpkı insan vücudunu tek bir hücreyi, hatta tek bir organı inceleyerek anlayamayacağınız, ancak tüm vücudu, tüm hücreleri, organları ve (esas olarak) aralarındaki bağlantıları ve etkileşimleri inceleyerek anlayabileceğiniz gibi, tüm insanlar arasındaki bağlantıları anlamadan hayatı anlamak ve elbette insanlığı anlamak imkansızdır. Bu yüzden, bu günlerde dünyanın her yerinden binlerce insan Kabala öğrenmeye geliyor: Onlar her şeyin birlikte nasıl çalıştığını bilmek istiyorlar.

İnsanlık tarihine bakarsanız, Kabala, nispeten yeni bir fikirdir çünkü gelişimimizin son aşamasıdır. İlk Kabalist, yaklaşık 6.000 yıl önce yaşamış olan Adem’di. Bilgi ve algılarını kendi öğrencilerine aktaran bazı öğrencilere sahip olmasına rağmen açık bir öğretim yöntemi, kişinin izleyebileceği ilkeler yoktu ve dolayısıyla insanlığın içsel birliği fikrini devreden/sirküle eden bir sistem yoktu.

Kabala’yı insanlık için bir çare olarak gören ilk kişi İbrahim’di. Bu, aynı zamanda, bağ hakkında bir şeyler duymayı reddeden çağdaşlarının direnişiyle ilk karşılaşan kişi olmasının nedenidir. Direnişe rağmen binlerce kişi İbrahim’in sözleriyle ilgilendi ve onun öğrencisi oldu. Onlara birliği öğretti ve kendi aralarında uygulamaya başladılar. İbrahim’in öğrencilerinin benzersizliği, başlangıçta yabancı ve genellikle düşman olan klanlardan ve kabilelerden gelmeleriydi, ancak İbrahim’in öğrencilerine katıldıklarında birbirlerine çok yakınlaştılar.

İbrahim, grubunu kan bağlarından ziyade sadece birliğe dayalı olarak oluşturarak, birliğin erdemlerini kanıtlamıştı. Bir bakıma, grubu diğerlerine göre büyük bir avantaj elde etti çünkü onlar bütün bir organizma haline geldiler, geri kalanı ise ayrı hücreler veya organlar olarak kaldılar.

İbrahim’in grubunun yaşadığı nefret ve özellikle İbrahim’in kendisi, şimdi “antisemitizm” olarak adlandırdığımız nefretin kaynağıdır. Bu, en derin seviyesinde, egonun kendi kimliğini kaybetme korkusuyla herhangi biriyle veya herhangi bir şeyle birleşmeye direnmesidir. Birliğin, yaşamanın en iyi yolu olduğuna dair derin his, egonun onu kabul etme ve egemenliğini bırakma itirazıyla birleştiğinde, insanlar için başa çıkması çok zor olan bir uyumsuzluk yaratır. Sonuç olarak, birlik fikrinin elçilerinden (İbrahim’in grubunun torunları), Yahudilerden nefret ediyorlar.

İbrahim’in grubu, İsrail halkına dönüştü. Yüzyıllar boyunca, İbrahim’in buyurduğu ilkelere göre yaşadılar, yani bu birlik, Yahudi halkının tüm kurallarının üzerine inşa edildiği temel ilkedir. Bu nedenle bilgelerimiz “Komşunu kendin gibi sev” in Tora’nın büyük kuralı olduğunu söylediler. Bununla birlikte, sonunda Yahudiler de içlerindeki aşırı egolarına yenik düştüler ve herkes gibi bencil ve İbrahim’in grubuyla yaptığı gibi, Yahudiliğin temeli olarak birlik ilkesinden ve onların birliğe örnek olma yükümlülüğünden habersiz hale geldiler.

Yahudilerin birlik ilkesini terk etmelerinin sonucu Kabala’ya direniş oldu. Aslında, ulusların Yahudilere karşı antisemitizmi, Yahudilerin Kabala’ya itiraz etmesine neden olan, aynı korkudan kaynaklanıyor – ne kadar inkar etmeye çalışsak da, egonun, birleşme gerekliliğine, hepimizin bağlı olduğu gerçeğine direnci.

Egolarımızın tüm çabalarına rağmen, realite hepimizin birbirimize bağlı olduğunu kanıtlıyor. Geçen her günle birlikte, bizi birbirine bağlayan daha fazla yol ve daha fazla yapı keşfediyoruz. Ve bağlılığımızı ne kadar çok keşfedersek, Kabala bilgeliğinin çevremizdeki dünyayı anlamamız için zorunlu olduğunu o kadar çok anlarız. Önümüzdeki aylarda ve yıllarda, basit halktan dünya liderlerine kadar herkes, bağlarımızın inceliklerini anlamadan, hayatlarını yönetemeyeceklerini ve kesinlikle ulusları yönetemeyeceklerini keşfedecekler. Kabala bilgeliği kendini, dünyayı anlamak ve insanlığın birbirine bağlı gerçekliği ve tüm gerçeklikle eşleşen insanlar arasında bağ kurmak için kullanılan yöntem olarak göstermek zorunda kalacaktır.

“Maneviyatınızın, Hayatınızın Bir Parçası Olduğunu Nasıl Anlarsınız?” (Quora)

Manevi yoldaki insanlar, günlük yaşamlarının, yaşadıkları her şeyin bu yola uyduğunu hissederler.

Örneğin, bir ofiste günde sekiz ila on saat çalışıyorsanız, bunun manevi çalışmanızın bir parçası olduğunu anlarsınız. Çalışırken, manevi olarak ilerleme ihtiyacını taşıyorsanız, her hareketinizle manevi enerjinin sizden geçmesine izin verirsiniz. Manevi ıslahlara yani doğuştan gelen alma arzusunun üzerinde, sevgi ve ihsan etme niyetine ulaşmak için böyle bir yaklaşım gereklidir.

Bu dünyanın sayısız etkileşimi, birbirimizi manevi enerji ile etkilememiz için bize verilir. Bu nedenle, günlük yaşamlarımıza, bir bakıma manevi çalışmalarımızdan manevi bir tatmin aldığımız yer olarak yaklaşırsak, o zaman maneviyata ilgisi olmayan birkaç kişi arasında, işyerlerinde ve diğer günlük faaliyetlerde etkileşimde bulunarak, sonrasında manevi içeriği toplum aracılığıyla büyük ölçüde insanlığa kanalize eden “manevi gizli ajanlar” haline geliriz. Onlar, ne hissettiklerini ve nereden geldiğini tam olarak belirleyememelerine rağmen bu işten olumlu bir etki hissederler.

Bu şekilde hareket ederek, birbirimize bağlanır ve dünyaya maneviyat aşılamış oluruz. Dahası, manen ilerlemek isteyen insanlar için bunu yapmak bir zorunluluk haline gelir.

Bizim dünyamız; ailelerimiz, ilişkilerimiz, işimiz ve diğer sosyal etkileşimlerimiz olacak şekilde yaratılmıştır – bu tür ilişkilerden çekinmemiz için değil, ancak bu şekilde, toplumla tam temas yoluyla, herkesi uyumlu bir şekilde olumlu olarak bağlama niyetimizi ekleriz ve bunu yaparak, kendimizi maneviyata yakınlaştırırız. Bu nedenle Kabala bilgeliği, maneviyata ulaşmak isteyen herkesin, kendisini topluma bağlaması, çalışma yoluyla çekilen manevi güçlerin, genel olarak topluma yayılmasına meydan verdiği için bir aile kurması ve çalışması gerektiğini belirtir. Manevi olarak ne kadar ilerlersek, maneviyatın olumlu insan bağlarında var olduğunu o kadar çok anlarız.

Bu nedenle, günlük yaşamınızda sevgi ve ihsan etme tutumuyla, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurma niyetini dener ve uygularsanız, başarıyı göreceksiniz;  dostlarınız ve iş arkadaşlarınız sizinle farklı şekilde ilişki kuracak ve bunu yaparken manevi başarılara da ulaşacaksınız.

İnsanlıkla olan bağımızın, manevi farkındalığımız için potansiyele sahip olduğunu görmemiz gerekir. Bu nedenle, manevi çemberlerimizle olduğu kadar ailelerimiz, arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımız ve diğerleriyle, manevi çevremiz aracılığıyla, sevginin ve ihsan etmenin manevi güçleriyle içsel bağımızı güçlendirmeye çalışmalıyız ve bu güçleri insanlığa aktarmalıyız.

2020’nin Dersleri

Koronavirüs salgını, sanki dünya savaşı çıkmış gibi dünya çapında öylesine bir patlama yaptı ki ekonomik krize, umutsuzluk ve korku hissine yol açtı. İnsanlar neden toplumda önemli değişiklikler yaparak, dünyayı yeniden inşa etme ihtiyacını hala anlamadılar?

Gerçek şu ki, herkes kendi kişisel, bireysel egoizmiyle hareket eder. Bu nedenle, dünyada ve diğer insanlarla ilgili neler olup bittiğini hiç kimse umursamadı, önemli olan sadece onu kişisel olarak ilgilendiren şeydi. Başkalarının nasıl acı çektiğini izliyorduk ve pek etkilenmedik. Asıl önemli olan, kendimizi iyi hissetmemiz ve kendimizden emin bir şekilde var olup başarılı olabilmemizdir.

Ama işte aniden kendimizi farklı bir dünyada buluyoruz ve toplumun, çevrenin, ülkenin, insanların ve dünyanın, her şeyin birbirine bağlı ve birbirine bağımlı hale geldiğini hissediyoruz. Birbirimize ölümcül bir virüs bulaştırıyoruz, özgürce seyahat edemiyoruz ve karantina emirlerine uymak zorunda kalıyoruz.

Bir taraftan, daha önce var olan ve dünyanın etrafında uçmamıza, seyahat etmemize ve birbirimizi tanımamıza izin veren faydalı bağları koparmak zorunda kaldık. Bunun yanı sıra, kendimizi daha da izole etmeye, maskeler takmaya, eldivenler giymeye ve aramızda iki metrelik mesafeyi korumaya mecbur bırakıldık.

Çok hoşumuza gitmeyen bazı yeni zorunlu kurallar uygulamaya konuldu. Sanki doğa bize şunu diyor: “Eskisi gibi davranamazsınız, kendinizi birbirinizden uzaklaştırmalısınız. İstediğiniz yere gidemez ve dünyayı gezemezsiniz, çocuklarınızı okula ve anaokuluna gönderemezsiniz.”

Doğanın aramıza bir kama yerleştirdiğini ve aramızdaki bağın ne olması gerektiğini bize öğrettiğini hissediyoruz. Bağın, yeni, iyi ve doğru olabilmesi için, Koronavirüsün bize öğrettiği yeni yasalara uyması gerekiyor. Bu yasalara uyarsak, o zaman birbirimizle iletişim kurabiliriz ve eğer uymazsak, o zaman birbirimize yaklaşmamalıyız.

Doğa bizlere insanlar arasında yeni iletişim biçimleri öğretmeye başlıyor ve yakında bunun bizim yararımıza olduğunu anlayacağız. İnsanlarla ancak, kendi çıkarım için değil onların çıkarları için hareket edersem bağ kurabilirim. Doğanın bize öğrettiği ders budur. Karantina vasıtasıyla, iletişim kuramama, uçma ve seyahat edememe vasıtasıyla, bizlere ancak birbirimizi önemsememiz ve başkalarının iyiliğini düşünmemiz durumunda iletişim halinde olabileceğimizi göstermekte.

Yürüyüşe çıkabilir, başkalarını ziyaret edebilir, iletişim kurabilirsiniz ancak sadece birbiriniz hakkında iyi düşünürseniz ve kendinize değil, başkalarına önem verirseniz. Doğa bizlere yavaş yavaş iyi ilişkileri bu şekilde öğretecektir.

Eğer medya, doğanın, insan toplumunu değiştirmesine yardımcı olmak, onu bir sonraki aşamaya taşımak ve hangi tür ilişkilere gelmemiz gerektiğini tüm insanlara iletmek için nasıl davranılması gerektiğini anlayan Kabalistlerle işbirliği yaparsa, bu hızlı ve acısız bir şekilde gerçekleşecektir.

Aramızda nefretin üstünde bir bağ kurmak için “Her insan komşusuna yardım edecek”, böylelikle iyi ilişkiler olmadan, geleceğin imkânsız olduğunu anlarız. Onlara kısa ve kolay bir yoldan mı yoksa dünya savaşı da dahil olmak üzere, ıstırabın uzun yolundan mı ulaşacağımız bize bağlıdır.

İnsanlığın geçiş döneminden ne kadar çabuk geçeceği ve insanlar arasında nasıl yeni bağlar kuracağı, Kabalistlere ve medyaya bağlıdır, böylece doğa üzerimizde baskı yapmayı ve bizi sınırlandırmayı bırakır. Herhangi bir dışsal baskıya ihtiyaç duymayacağız çünkü bizim için neyin iyi olduğunu kendimiz anlayacağız.

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Ocak 2021

2021: Sadece bazı insanlar için çalışma imkanı olduğu aşikar hale geliyor. Geri kalanı yeni bir toplum inşa etmeli. Kendilerinden. Bu, bunu öğretmek ve kendimizden yeni insanlar ve ilişkiler kurmak anlamına geliyor – bu yıldan itibaren gerçekleşecek en önemli şey bu.