Category Archives: Tabiat

Gelecek Toplumun İnşası, Bölüm 2

Kişinin Sorumluluğu

Baal HaSulam, “Geleceğin Toplumunun İnşası”: Alma kanunu, cezası anında verildiği için çok az dikkat gerektirir. Bundan dolayı, onu asla ihmal etmeyiz. Ancak, ikinci kuralın, topluma ihsan etme gerekliliği kanununun,  cezası derhal toplanmaz. Bize dolaylı olarak gelir.

Soru: Toplum ihsan etmemizi talep etmez; bu nedenle topluma ihsan etme yasasına itaat etmiyoruz. Doğa, bizi bunun için cezalandırır. Ancak ceza da hemen gelmediği için bu yasaya uymuyoruz.

Yasa neden örtülü? Topluma ihsan etmediğimi ve toplumun ya da doğanın beni hemen cezalandırdığını açıkça görürsem, farklı davranırdım.

Cevap: O zaman insan değil, hayvan olurdunuz. Bir insan ve bir hayvan arasındaki fark, hayvanın tamamen doğa yasalarına tabi olmasıdır. Doğa kanunlarını yerine getirip getirmeme konusunda özgür seçimi yoktur. Bir hayvan her şeyi içgüdüsel olarak, doğanın sert etkisi altında, herhangi bir soru sormadan yapar.

Aksine insanlar, doğa yasalarını yerine getirme ya da getirmeme özgür seçimine sahiptirler. Ancak sorun şu ki, kişi, doğanın yasalarını yerine getirmek istemeyecek şekilde yaratılmıştır.

Doğa,Yaradan, kişinin  kendini doğanın kanunlarını yerine getirme yükümlülüğünün anlaşılması noktasına geliştirmesini ister. Kişinin kendi uğruna bile değil başkalarının uğruna, böylece kişi,  veren, tamamlayan, doğuran ve gelişen doğayla aynı olacaktır.

 

Korona Virüsü Döneminde Ölümle İlgili Sorulara Nasıl Yanıt Verilir?

Korona Virüsü dünya turuna devam ederken ve panik insan popülasyonuna nüfuz ederken, bazıları ölümle ilgili nihai soru ile karşı karşıyadır.

Ölüme nasıl karşılık vermeliyiz? Ölüm nedir? Öldükten sonra ne olur?

Bizi çevreleyen doğa, akıllı ve mükemmeldir. Bizler, doğanın içinde doğarız ve doğada gelişiriz. Birçok sistem, 70, 80 ve hatta 100+ yıldan daha uzun bir süre bedenlerimizi desteklemek/sürdürmek için an be an çalışır.

“Ve küresel ölçekte sorunlarımızın temel unsuru, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır”

Ama neden? Sadece doğmamız, yaşamamız ve ölmemiz mi gerekiyor?

Doğum ve ölümümüz arasında zor ve acı verici yıllara katlanıyoruz. Onlardan gerçekten ne kadar haz alıyoruz? Bedenlerimize nafile özen gösteriyoruz ve devam etmek için gittikçe daha az enerji hissediyoruz.

Sanki yaşayan ve nefes alan organizmalardan biyolojik olarak parçalanabilen bir aşamaya geçiyoruz, daha sonra tamamen parçalara ayrılıp dağılıyoruz.

Böyle bir varoluşun herhangi bir faydası var mıdır?  Ya da eninde sonunda yok olana kadar, hayatta olabildiğince elimizden gelenin en iyisini yapmak için mücadele etmemiz mi gerekiyor? 

Hayatın Amacını Doğanın Dört Seviyesi İle Değerlendirmek

Doğanın her ince ayrıntısı, fayda ve sürekliliğe dayanmaktadır.

Doğada üç farklı seviye vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal. Kişi, şu anki gelişim aşamasında, hayvansal dünyaya aittir. Ancak insanlık, kendisini hayvansal seviyeden daha yüksek olan “konuşan” seviye olarak farklılaştırır.

O halde insanları hayvanlardan farklı kılan nedir?

Bizler esasen yeme, içme, uyku ve üremek için temel hayvansal ihtiyaçlarını karşılayan iki bacaklı, nefes alan memelileriz. Bununla birlikte bilgi ve bilgeliği anlamamıza izin veren ek zihinsel ve duygusal kapasiteye sahibiz. Çocuklar yetiştiriyoruz, bilgiyi bir nesilden diğerine aktarıyoruz ve kendimizi daha iyi ve daha rahat hissetmemizi sağlamak amacıyla araçlar ve toplumumuzu geliştiriyoruz.

Başka bir deyişle, yeme, barınma, cinsellik ve aile gibi temel hayatta kalma gereksinimlerimiz var ve sonra kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda sosyal ihtiyaçlarımız var ve bu nedenle kendimizi birbirimizden uzaklaştırıyoruz, kendimizi giydiriyoruz, kendimizi barındırıyoruz ve evlerimizi, bedenlerimizi birbirimize reklamını yaptığımız sayısız ürünlerle dolduruyoruz.

Öyleyse bizler, sadece kendimizi dünyada daha rahat hale getireceğini çözmüş  “akıllı hayvanlar” mıyız?

İnsanlar ve Hayvanlar Arasındaki Temel Fark

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki temel fark, bizlerin geçici protein bedenlerimizin sınırlarını aşan, içimizde tohumlanan daha derin bir arzuya sahip olmamızdır.

Ayrıca bu arzuyu saptama yeteneğine de sahibiz. Hayvanlar gibi biz de ölümden korkuyoruz ve yaşamak istiyoruz. Fakat hayvanlara ek olarak, sadece biz insanlar neden yaşadığımızı soruyoruz.

Bütün insanlar yaşamın anlamını sormaz. Yetişkin nüfusun yaklaşık onda biri yaşamın anlamını soruyor ve tüm çocuklar bunu soruyor ama hemen unutuyorlar.

Bu nedenle Korona Virüsü, farklı ülkeler ve gruplar arasındaki çatışmalar, piyasaların düşmesi ve şiddetli toplumsal bölünme: toplumun hücrelerinin kendilerine verdiği zarar, insanlığın tüm bedenine bir hastalık gibi yayılır.

Küresel ölçekte sorunlarımızın temel kısmı, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır.

Ortak Kökümüzün Nihai Hissine Yolculuk

Umarım bu tür soruları olan insanlar, cevaplarını arayacaklar, milyarlarca materyalist etkinin ortak kökümüzün yüce algısına ve hissine olan yolculuğumuzun dikkatini dağıtmasına izin vermeyecek ve yolda, bu mükemmel realitenin yasalarını öğrenecek ve uygulayacaklar.

Bir soğanın katmanlarını soymak gibi, sorularımızın yanıtlarını aktif olarak ortaya çıkarmaya çalışan bizler, başkalarına olumlu bir şekilde bağlanma ihtiyacını anlamak için daha derinlemesine araştırıyoruz. Olumlu bağımız sayesinde, gerçekliğin kontrol odasına gireriz, tutumumuzu, doğanın   birbirine bağlı ve birbirine bağımlı bir bütünlük içinde karşılıklı sevgi ve ihsan etme tutumuyla dengeleriz.

Doğayla böyle bir form eşitliğine ulaştığımızda, varoluş sistemimizde sağlıklı ve faydalı parçalar haline geliriz, doğanın temel niteliğiyle (sevgi ve ihsan etme) doğrudan bağlantıya girer ve korkular, hatalar ve problemlerden arınmış yeni ve mükemmel bir yaşam süreriz.

 

Korona Virüsü’nün Faydaları

İnsanları öldüren ve dünyayı panikleten bir virüsün ne tür yararları olabilir?

Korona Virüsü, doğa karşısında insan olarak, küçüklüğümüz ve zayıflığımızla yüzleşmemize yardımcı oluyor.

İster virüs, ister doğal bir felaket, isterse sayısız başka darbeler olsun, bizim farklılıklarımıza dikkat etmemize rağmen doğanın, bizim farklılıklarımıza nasıl dikkat etmediğine dair  olağan örnekler görüyoruz.

“İnsan egosunun zararının farkında olmak, bizim gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.”

Korona Virüsü’nün Esas Faydası : İnsanlığın Dayanışmasında Küresel Uyanış

Bizler yavaş yavaş tek insanlık olduğumuzun farkına varıyoruz, aynı gezegende yaşayan tek bir büyük aile gibi. En sonunda, kendimizi birbirimizden uzaklaştırmak için inşa ettiğimiz tüm sınırlar ve duvarlar kısa zamanda yıkılacak, küreselleşmenin daralan formunda doğa, bizleri farkına varmamız için zorluyor.

Doğa, bize ne kadar bağımlı ve bağlı olduğunu  ve bizlerin, onun bütünlüğünün kaçınılmaz parçaları olduğumuzu göstermek için darbeler gönderir.

Dolayısıyla Korona Virüsü, doğanın bize öğretmeye çalıştığı başka bir ders olarak görülebilir: Birbirimizde gördüğümüz farklılıklar önemli değil, etiketlerimizi önemsemeyen, sarmalayan bir doğa var.

Tüm dünyanın bir kolektif ve bir toplum olarak düşünüldüğü bir seviyeye geldik. ” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Dünyada Barış.”

Korona Virüs’nün yararı, bir bütün olarak insanlığa, birliğinin farkındalığını kazandırmasıdır. O, egoist altyapımızı dengesiz hale getirmemizi sağlar, böylece giderek daha fazla bağımlı küresel koşullarımızda nasıl çalışacağımızı öğreneceğiz. Doğa, bir kere daha kendimiz için dünya çapında oluşturduğumuz her türlü şeye nasıl müdahale ettiğini göstermektedir.

Birbirimiz Arasına Koyduğumuz Bölünmeler Nereden Geliyor?

Onlar, başkaları yerine kendisine fayda sağlamak isteyen insan egosundan yayılır.

İnsan egosu, gerçek realitenin algısını ufak parçalara ayırır. Korona virüsü, egoistik benliklerimizi köşeye sıkıştırır ve özgecil olarak doldurulmuş, doğanın üstün gücüne karşı nasıl işlev gördüklerini gösterir, doğanın kendisi de yavaş yavaş birbirimizle ve bütünüyle doğayla iç içe bağımlılığımız ve bağlılığımız hakkında farkındalığa ulaşmamızı ister.

Tüm birbirimize bağlılığımız ve doğa ile karşılıklı bağımlılığımızın gerçekleşmesine doğru, egoistik doğamızın olumsuz bir rahatsızlık olduğunun farkına varmamız lazım.

Egonun bizi birbirimizden ve bir bütün olarak doğadan nasıl ayırdığını görmemiz gerekli ve böyle yaparak, ego bizi yeni bir virüs salgını ya da kişisel, sosyal ve küresel ölçeklerdeki diğer sorunlar için,  gelecekteki sayısız darbelere hazırlar.

İnsan egosunun zararının farkında olmak, gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.

Ya acı çekerek ya da bağı zenginleştiren eğitim ve etki yoluyla, insan egosunun kötülüğünü ifşa etmemiz gerekir.

Eğer doğanın,  tüm unsurları arasında cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan seviyelerinde, mükemmel bir şekilde bağ kuran pozitif gücünü çekmeyi hedeflersek ifşa güzel  olabilir ve o zaman pozitif ve negatif güçlerin ifşası arasında, insanlık orta çizgide çalışabilecek, nelerden geçtiğini açıkça gözlemleyebilecek ve doğanın etkilerine cevaben net bir şekilde davranabilecektir.

Hayatlarımızda Bağın Pozitif Gücünü Nasıl Uyandırabiliriz?

Çok basit bir şekilde, bizim bağımız doğanın pozitif bağ gücünü uyandırır.  Daha sonra, doğadaki pozitif gücü çekerek, zıttı olan negatif egoist gücü ifşa ederiz ve her iki gücün uyanışı, daha yüksek ve daha yüce bir güce, mükemmellik ve dengenin algılandığı yeni bir bağ seviyesine ulaşmayı sağlar.

Şarkıda yazıldığı gibi “Ose Şalom Meromav, Hu yaase Şalom Aleinu” (“ O’nun cennetinde barışı sağla, O bize barış getirecek”) Barış, ilişkilerimizde, doğanın ters güçleri arasında bütünlüktür.

Doğanın olumlu ve olumsuz güçlerinin dizginlerini elimizde tutarak, birbirimizle nasıl bağ kuracağımızı öğrenmek zorunda olduğumuz bir dönemle karşı karşıyayız.

Bu güçlerle çalışmaya başladığımızda, gerçekliğin en ince ayrıntılarının yanı sıra dünyanın önemli olaylarının hepsinin, tek bir resme nasıl bağlandığını göreceğiz.

Kabala ilmi bu güçleri keşfetmemize rehberlik eder. Bize uyumlu bağlantıyı deneyimleme, doğanın pozitif gücünü çekme, ona zıt olan negatif egoist gücü ifşa etme ve onların arasındaki denge ipinde yürüme yollarını öğrenme yöntemi sunar.

 

Gelecek Toplumun İnşası, Bölüm 1

Doğanın Hedefi

Baal HaSulam, “Gelecek Toplumunun İnşası”: Doğanın, insan türlerinin sosyal bir yaşam sürmesini zorunlu kıldığını söylemiştik. Bu kolaydır. Ancak bizler, doğanın bizi bu durumun bir sonucu olarak takip etmeye zorladığı emirleri yani sosyal bir yaşama öncülük etmeyi incelemeliyiz.

Genel anlamda, toplumda tutmamız gereken sadece iki kural vardır. Bunlar “alma ve ihsan etme” isimleri ile tanımlanabilir. Bu, toplumun her üyesinin doğal olarak ihtiyaçlarını toplumdan almak zorunda olduğu ve ayrıca çalışmaları aracılığıyla topluma fayda sağladığı anlamına gelir. Eğer kişi bu iki kuraldan herhangi birini ihlal ederse, acımasızca cezalandırılır.

Soru: Hangi iki yasa tanımlanıyor? Ne alıyoruz? Ne veriyoruz? Sonuçta, bu farklı şekillerde yorumlanabilir.

Cevap: Doğada,  alma gücü ve ihsan etme gücü vardır. Bu iki güç dengelenmelidir. İstediğiniz şekilde yorumlanabilirler, ancak doğa yasalarının sert, değişmez ve yorumumuza bağlı olmadığını anlamalısınız. Bu nedenle, onları nasıl net bir şekilde tanımlayacağımızı anlamalıyız ve kendimize çok fazla zarar vermeyecek şekilde uygulamayı öğrenmeliyiz.

Doğa kanunları, olumlu ve olumsuz her iki gücün sürekli olarak geliştiği ve kendi aralarında belirli bir dengeye ulaştığı, doğanın cansız seviyesinden gelişir. İlk önce atomlarda, moleküllerde vb.de,  daha sonra bitkilerde, canlı organizmalarda, canlılarda ve daha sonra düşünme, algılama ve farkındalık düzeyinde. Bu, insan seviyesi olarak da bilinen dördüncü seviyedir.

Tüm bu yasaları anlamalı ve bunlara uymalıyız ki alma gücü ile ihsan etme gücü arasında bir denge vardır, böylece her şey dengede çalışır. Bu, doğanın bizim önümüze koyduğu görevdir.

 

Dünya – Gerçeklik Mi İllüzyon Mu? Bölüm 2

Doğal Olayların Özünü Algılıyor Muyuz?

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliği’nin Özü”:

Kabala Bilgeliği’nin Gerçekliği

Gerçek şeyler, onların özüyle ilgili ne algımız ne de hayalimiz olmadığı halde, gözümüzün önündeki fiziksel realitede de bulunur. Bunlar, elektrik ve mıknatıs gibi “akışkan” şeylerdir.

Bununla beraber, canlı ve tatmin edici şekilde, etkilerini bildiğimiz bu isimlerin gerçek olmadığını kim söyleyebilir ki? Elektrik olarak adlandırılan şeyin, özünün algısına sahip olmadığımız gerçeğine de bundan daha fazla kayıtsız olamazdık.

Gerçekten, elektriğin ne olduğunu veya başka herhangi bir fiziksel olgunun özünü anlamıyoruz. Sadece etkilerini gözlemliyoruz.

Örneğin, elektrikle, elektromanyetizma ile nasıl çalışılacağını biliyoruz, bunları günlük ev faaliyetlerinde, hayatımızda özgürce kullanıyoruz. Ama bunun ne olduğunu gerçekten bilmiyoruz. Yine de, bu bizi hiç rahatsız etmiyor. Özlerinden habersiz bu doğal olaylardan yararlanmaya devam ediyoruz. Ve bunu bilmediğimizi anlıyoruz.

Herkes kendi üzerindeki etkisini hissetse de, yer çekiminin ne olduğunu biliyor muyuz? Atlamayı deneyin, ne olduğunu göreceksiniz. Bu gücü ölçüyor, üstesinden gelmeyi öğreniyoruz. Ama bu güç nedir? Onun özü nedir? Nereden geliyor? Bilmiyoruz. Tüm doğal olaylarla bu böyledir.

Baal HaSulam, onların  tezahürleri hakkındaki bilgimizin bizi tamamen tatmin ettiğini yazar. Bunları kullanmak için başka bir şeye ihtiyacımız yoktur.

Bizim için en önemli şey bu olguyu kullanmaktır. İçsel özlerini elde edemeyiz çünkü doğa bizi bu şekilde yarattı. Sadece hislerimizdeki etkilerini elde ederiz, daha fazlasını değil.

Tabi ki manyetizma, elektrik, yerçekimi ve diğer tüm doğal olayların nereden geldiğini bulmanın iyi olacağı sonucuna varabiliriz. Ama onlar bizden tamamen gizlidir. Biz sadece içinde bu olayların tezahür ettiği araçlarız ve onların tezahürleri bizim hissettiğimiz şeydir.

World—Reality Or Illusion? Part 2

 

Tükenmez Enerji Nasıl Elde Edilir?

Soru: Yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji dengesi nedir? Üretimleri için gerekli olandan daha fazla enerji sağlıyorlar mı?

Cevap: Doğadan elde edilen her türlü enerjiyi, bir veya iki oranında, olası üretkenliklerinin maksimum yüzde beşini kullanıyoruz. Bunun nedeni ise biz doğayı egoistçe kullanıyoruz.

Ama doğaya özgecil davransaydık, doğanın bizimle ilgili olan aynı prensibine göre, dengeli bir şekilde çalışabilseydik, o zaman karşılığında %100 aynı düzeyde doğa ile ilgili olarak, doğadan arzu edilenin %100’ünü alabilirdik.

Doğa, bize özgecil olarak davranır ve eğer bizler de tüm dünyaya, tüm insanlığa, karşılıklı olarak, sevgiyle, “komşunu kendin gibi sev” prensibine göre davransaydık, o zaman doğadan çok daha fazla enerji alabilirdik, doğa ile dengeye ulaşabilir ve hiçbir şeyde eksiklik hissetmezdik.

Uyumlu ve bütünleşik bir şekilde doğaya katılırdık ve olumsuz bir şey yerine ondan olumlu bir tepki alırdık. Günümüzde doğa, sanki enerji kaynaklarının küçük bir bölümünü bize vermek zorunda gibi bizimle isteksizce paylaşmakta.

Ancak doğa ile bir kez dengeye ulaştığımızda, her bir atomda mevcut olan tükenmez enerjiyi alabileceğiz. Dolayısıyla, özünde sadece bu konuda, mevcut metodolojinin düzeltilmesi ve gelecek için çözüm yatmaktadır.

How To Get Inexhaustible Energy?

Yaradan’ı Ne Doldurur?

Soru: Yaradan’ı ne doldurur?

Cevap: Yaradan bizim boş arzularımızla doludur. O yeterince Işık’a sahiptir. Bir arzuya, yerine getirilmesi için bir talebe ihtiyacı vardır. Örneğin, küçük bir çocuk annesinden ister ve anne ona verir. Çocuk anneye nasıl haz verir? Çocuk, anneyi isteyerek memnun eder.

Soru: Yaradan’ın dolduğunu hisseder miyim?

Cevap: İsteğinizden haz aldığını hissedersiniz.

Soru: Yaradan sadece bir sistem değil mi?

Cevap: Evet, ama bu sistem tepki verir. Bu ikili bir sistemdir: onu etkilersiniz ve sizi geribildirimle etkiler. Bu, sorun yarattığında bilgisayarınıza lanet okumanız gibi aynı şeydir. Karakterinizin elemanlarını o kadar çok tanıtırsınız ki ona vurmaya hazırsınızdır. Neden? Çünkü başka bir nesne ile etkileşim kuruyorsunuzdur.

Bahçıvan çiçeklerle konuşur ve onlar bahçıvana cevap verir, çünkü o, onları hisseder gerçeğinden bahsetmiyorum bile.

What Fills The Creator?

Robot Hemşire

Haberlerde (BBC): “Akademisyenler, kültürel farkındalık ve iyi bir başucu şekli olan hümanolojik robotların yaşlılara yönelik krizin çözümüne yardımcı olabileceğini söylüyorlar.

“Uluslararası bir ekip, bakım evleri ya da korunaklı konutlarda yaşlı insanlara bakmaya yardımcı olmak için çok yönlü robotlar geliştirmek için 2 milyon poundluk bir proje üzerinde çalışıyor.

“Robotlar tablet satın alma ve arkadaşlık hizmeti sunma gibi günlük görevlerle destek sağlayacaklar.

“Akademisyenler bakım evleri ve hastaneler üzerindeki baskıyı hafifletebileceklerini söylüyor. …

Yorum: İnsanlar her zaman yaşlılara yardım ederek, iyilik ve merhametle, hayır işlerini yürüttüklerini düşünmüşlerdir.

Benim Yorumum: Günümüzde insanlar arasında şefkat ve merhametin neredeyse hiçbir özelliği keşfedilmedi. Yaşlılara yönelik bakım çok emektir ve zordur. Kimse onunla ilgilenmek istemez ve yaparsa, yalnızca daha yüksek ücret karşılığı içindir. Ancak herkes çok para ödemeyi göze alamaz.

Bu nedenle, yaşlılara normal bakım sağlamak için, robotik teknoloji geliştirmek ve herkesin bu şekilde yardım almasını sağlamak özellikle gereklidir.

Soru: Bu tür bir yardım, bir insanı iyi işler yapmada sınırlar mı?

Cevap: Hayır, oda insanlara yardım etmek için her zaman aynen kalacaktır, ancak yaşlı bir kişi günde 24 saat bakıma ihtiyacı olduğunda, o zaman tabii ki hikâyeleri bile okuyabilen çok işlevli bir robota ihtiyacınız olur. Bu bizim geleceğimiz – böyle bir makinenin elinde olmak.

Soru: Böyle bir işe itilen kişi, ne tür bir geleceği bekleyebilir?

Cevap: O kişi maneviyatına bağlanmak dışında, tüm dünyevi meslekler için kendini robotlarla değiştirmelidir. Kendisini ıslah etmeye ve sadece üst dünyaya ulaşmaya ve onun daha yüksek yönetimini bize yaklaştırmaya çalışmalıdır. Bu şekilde, robotların değil, sadece bizim olabileceğimiz başka bir sisteme gireceğiz.

Bu gerçek çalışmadır, bunu yerine getirmeliyiz ve bunu yerine getireceğiz, doğa bizi zorlayacak.

Robot Nurse

Özgecilik – Doğa’nın Gizli Programı

Krizler ve Çözümü”nden (Arosa’da ders 2006)

Yalnızca tek bir bütün olarak etkileşim yoluyla hücreler var olur, gelişir ve çoğalırlar. Özgecil etkileşim yasası, insan dışındaki her yaratılan varlıkta işlevini yerine getirir. İnsan, özgecilik ihtiyacını gerçekleştirmek ve bu genel doğa yasasını uygulamak için irade özgürlüğü verilendir.

Hayvanların birbirlerini nasıl yediğini görünce onlara özgeciller dememiz zordur. Yaratılan her şey: cansız madde, bitkiler, hayvanlar ve insanlar tamamen egoistlerdir. Peki, özgecilliğin bir doğa programı olduğunu nereden anlıyoruz?

Ancak her canlıda yerleştirilmiş olan içsel programa gelince, tüm doğanın, herkes arasındaki karşılıklı yardım ve destek yasasına göre inşa edildiğini söyleyebiliriz. Biz sadece egoistik gözümüz aracılığıyla doğaya bakıyoruz ve bu yüzden onu sahip olduğumuz ahlaksızlığın/günahkârlığın derecesine göre suçluyoruz.

Doğayı olumsuz taraftan, egoizmimizden değil de, pozitif sistematik bir yaklaşım tarafından değerlendirirsek, tüm sistemlerinin düzgün şekilde çalıştığını göreceğiz. “Herkes hepsini yiyor” demek yerine, “her biri başkaları için var” diyebiliriz.

Birinin genelde doğada olduğu gibi bir başkasının yiyeceği olduğu gerçeğinden dolayı, her derece üstündeki dereceyi devam ettirmek için bulunur ve daha yüksek dereceler için devam eder. Ve insan kimin için yaratılmıştır? Onun misyonu, daha yüksek bir derece için, ihsan etme arzusu için “yemek” ten haz alma arzusunu yaratmaktır.

Doğanın kanunlarının özgecillik olduğunu anlamak zordur, çünkü açıkça kendini göstermez. Doğanın tüm parçaları arasında yardımsever ve özgecil bağlar görmüyoruz. Aksine, her biri kendi çıkarına önem veren ve başkalarını yiyip bitiren egoist bağlar görüyoruz.

Her düzeyde bu şekilde olur: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. Tüm egoizmin, haz alma arzusunun, özgecilik ve ihsan etme arzusundan ziyade doğanın yasası olduğu sonucuna varılabilir.

Fakat bilim, zekâ ve insan toplumu geliştikçe yavaş yavaş doğanın tüm parçaları arasındaki bağın, her birinin varlığından daha önemli olduğunu keşfetmeye başlıyoruz. Yani, yaratılışın merkezi noktaları, madde yığınları değil, onların aralarındaki boşluklardır. Tam olarak bu alanlarda en önemli şeyler olur, ancak bunu bilmiyoruz.

Yaratılışın ayrı unsurları arasındaki bağlantılar, bu unsurlardan daha önemlidir. Sonuçta, unsurlar basit haz alma arzusundan oluşur ve aralarındaki ilişki tamamen enerji ve maddedir. Orada gerçekten de anlayamadığımız gerçek realite vardır.

Yaratılışın merkezindeki insan en önemli kısımdır, yani insanlar arasındaki bağ. Birliğimiz sayesinde, tüm doğayı garanti ederiz ve doğanın diğer tüm bölümlerinin huzura kavuşmasına ve aralarında iyi bağlantılar kurmalarına yol açarız.

Altruism – The Hidden Program Of Nature

Doğmakta Olan Hayata Son Vermeyin

Soru: Kabala Bilgeliği, embriyo ya da anne için hiçbir tehlike olmayan durumlardaki kürtajları nasıl değerlendirir?

Cevap: Her doğum dünyanın ıslahına katılmamızın bir işaretidir. Hayvansal seviyede bile, bir embriyo ve gelecekteki insan, ihsan etmenin belirli eylemlerini gerçekleştirmek için bir fırsata sahip olarak büyüyecek. Bu nedenle, onu korumak önemlidir.

Do Not Put An End To Nascent Life