Category Archives: Tabiat

“Hayatın Amacı Nedir?” (Quora)

Hayatın amacı, doğanın bizim için hazırladığı en yüksek ve en yüce duruma ulaşmaktır: Doğuştan gelen egoist benliklerimizin üzerine çıkmak ve doğanın tüm seviyelerinde neden var olduğumuza dair- cansız, bitkisel, hayvansal ve insan- net bir anlayış, algı ve his kazanmaktır.

Dahası, matematiksel yasaları, kedilere kanıtlayamadığımız gibi, hayatın amacı da kimseye zorlanamaz veya gösterilemez. Bunun yerine, her insanın kendisi için hayatın amacını keşfetmesi gerekir: tam bir vizyon ve gerçeklik hissi kazanana kadar, kendisini algılama ve hislerde yükseltmek.

Doğuştan gelen egoist doğamızın üzerindeki yükseliş, doğanın bütünlüğünün keşfi, insan olmanın tam anlamıdır. İbranice’de “insan” kelimesi, “Adameh le Elyon” (“en yükseğe benzer”) ifadesinden kaynaklanan “Adam”dır. Bu, dar egoist algımızın üzerine çıkıp gerçeklik algısını bütünüyle edinirsek, kelimenin tam anlamıyla “insan” olma rolümüzü yerine getirdiğimiz anlamına gelir.

Egoizmimiz, temel hayatta kalma ihtiyaçlarından – yiyecek, seks, aile ve barınak – başka bir şey talep etmeyen küçük bir haz alma arzusundan, sayısız sosyal bağlantıdan -para, servet, onur, saygı, şöhret, kontrol, güç ve bilgi- tatmin gerektiren daha büyük bir egoya doğru,  birçok nesil boyunca gelişmekte ve büyümektedir.

Çağımızda, egoist gelişimimizin çıkmaz bir noktaya ulaştığına tanık olduğumuz yani egoist arayışlardan tatmin olmanın gittikçe zorlaştığını hissettiğimiz, aynı zamanda toplumda bol miktarda olumsuz tutuma yol açan benzersiz bir geçiş noktasına ulaştık. İnsanlar, birbirleri üzerindeki tatminsizliklerini gittikçe daha fazla ortaya çıkararak, toplum genelinde kutuplaşmaya ve nefretin artmasına neden oluyorlar.

Günümüzün aşırı şişmiş egoizmi, bu nedenle, birbirimizle ve doğa ile dengeli ilişkiler kurabilmemiz için karşıt, pozitif ve özgecil bir güç çekme ihtiyacına işaret etmektedir.

Hem doğuştan gelen egoizmimiz hem de pozitif özgecil gücümüz doğadan kaynaklanır ve hayatın amacı, doğayla denge ve uyum içinde yaşayalım diye, doğanın pozitif özgecil gücünü egoist gücümüzün üzerine çekmek için kendimizi adamamızdır.

“Hayatın Acı Gerçeği Nedir?” (Quora)

Gerçek, doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi anladığımız anda sürekli parmaklarımızın arasından kayıp gider.

Gerçek olduğunu düşündüğümüz şeye ulaşmak için çok çaba sarf edebiliriz ve onun yönünde bir hamle yapar yapmaz, daha önce hissettiğimiz gerçeklerdeki tutarsızlıklara dayalı ek derinlik keşfederiz. Böylelikle gerçeği tekrar tekrar aramaya devam ederiz.

İnsani gelişim, sürekli olarak “gerçek” dediğimiz şeye nihai erişime doğru ilerliyor.

Bu gerçek nedir?

Genel olarak ifade etmek gerekirse, hakikat, yaratılışın başlangıç noktasıdır, aramızda herhangi bir ayrım olmaksızın hepimizin bütünüyle doğaya bağlı kaldığı bir durumdur. Dahası, yalnızca o noktayla temas kurarak gerçeğe ulaşırız.

Bu nihai hakikat noktasına ulaşma yolunda birçok aşama vardır ama hepsi eksik ve tamamlanmamıştır.  Bu nedenle, mutlak gerçeğe ulaşabilsek bile, o bizden hala çok uzaktır.

Bu durumda doğa, kişisel çıkar gözetmeksizin, doğanın özgecil sevgi ve ihsan etme niteliği anlamına gelmektedir. Bizler, “insan doğası” dediğimiz, öncelikle kendi çıkarımızı düşündüğümüz, zıt bir egoist alma niteliği içinde doğarız. Bu nedenle, nihai hakikat  noktasına ulaşma yolundaki aşamalar, defalarca egoist niteliğimizin üzerine, daha şefkatli, veren ve seven birine yükselme ve  her seferinde elde ettiğimiz şeyin, sanki bir kara deliğin içine çekilmiş gibi egoizmimizde kaybolduğunu tekrar tekrar  keşfetme aşamalarıdır.

Ayrıca, çevremizi yani bizi etkileyen her şeyi güçlendirmeye devam edersek, egoizmimizin üzerine çıkmanın ve daha iyi bağ kurmanın, doğanın niteliği gibi daha anlayışlı ve özgecil olmanın olumlu örneklerini vermeyi sürdürürsek, o zaman kendimizi, o uyumlu nihai hakikat noktasına çok daha hızlı, daha zevkli ve çok daha az ıstırapla “çekmek” için arzumuzu uygulamaya devam ederiz. Bunun yerine çevremizi bizi olumlu yönde etkileyecek şekilde güçlendiremezsek, o zaman hayatımızın yönünü değiştirme ihtiyacını ve orada yolumuza devam etmek için yarattığımız çevreyi uyandırmak için sadece bizi kışkırtmaya yarayan evrimin ağır ezici gücünün, sayısız kriziyle bizi ezip geçmesine izin veririz.

Hayatın Anlamı Tüm İnsanlık İçin Aynı Mıdır?

Soru: Tarih boyunca insanlar hayatın anlamı hakkında sorular sormuşlardır. Semavi dinlerde, yaşamın amacı Tanrı’nın bilgisi, itaat ve O’na hizmettir; Budizm’de acının son bulması; Hinduizm’de, yüce mutluluğun elde edilmesi ve Konfüçyüs’e göre, cennete benzer şekilde mükemmel bir toplum inşa etmektir.

İlginçtir ki bilim, hayatın anlamı sorusunu hiç incelemez. Yalnızca yeryüzünde yaşamın ortaya çıkış koşullarını inceler.

Hayatın anlamı tüm insanlık için aynı mı olmalı, yoksa herkes kendine ait bir anlama mı sahip olmalıdır?

Cevap: Gerçek şu ki, sürekli gelişen ve yavaş yavaş büyüdükçe dünya ve yaşam hakkındaki görüşleri değişen çocuklar gibiyiz. Bu doğaldır. O yüzden, çocuğa bu şekilde davranırız. Beş yaşında anladığı şey, 10, 15 ve 20 yaşlarında anladığı şeyden farklıdır. Bir bakıma tamamen farklı insanlardır. Çocuk büyüdükçe, kendi varlığının farkındalığının da arttığını görürüz. İnsanlıkta da durum aynıdır.

Bu nedenle, tüm insanlık için ortak bir şey hakkında konuşamayız. Onu bulunduğu seviyeye bağlamalıyız. Örneğin, rastgele iki kişiyi alıp karşılaştırmaya başlarsak, o zaman önce her birinin neden böyle düşündüğünü ve inandığını ve başka türlü düşünmediğini anlamanız gerekir ve ancak bundan sonra onlara karşı doğru bir tutum sergileyebilirsiniz.

Soru: Yani insan hayatının en yüksek amacı kendini anlamaktır, doğayı tanımak sonu olan bir şey değil midir? Hakikaten, başka hedefler de var mıdır?

Cevap: Prensip olarak, ne için var olduğumuzu anlarsak, bu zaten bizi yaratan gücü incelemeye başladığımız yüce bir eşiktir. Bu, ilk olarak bizden daha yüksektir. Bizler bir sonraki bilinç seviyesine yükseleceğiz ve yeni bir seviyeye ulaşacağız.

Bu seviyeye çıkanlara, daha sonra ne olacağını söyleyemem. Bu, on yaşındaki bir çocuğun mantığını anlamayan beş yaşındaki bir çocuk ile yirmi yaşındaki birini anlamayan on yaşındaki bir çocukla aynı örnektir.

Düşüncenin Gücü – Düşündüğümüzden Daha Güçlü (Medium)

Düşüncelerinizin etrafınızdaki dünyayı inşa ettiğini veya mahvettiğini mi düşündünüz? Bunu yaparlar, onlar, içinde yaşadığımız dünyayı tasarlayan arzumuzun “beyni” dir.

Onlarca yıldır insanlığın gezegeni yok ettiğini, yaşam tarzımızın sürdürülemez olduğunu ve çocuklarımızın adına ödünç bir zamanda yaşadığımızı biliyoruz. Bunu biliyorduk, kendimizi durdurmaya çalıştık ama başaramadık. Sadece Covid pervasız davranışımızı durdurdu. Eğer o giderse, gezegenimizden geriye ne kaldıysa yok edeceğiz Gezegenimizden geriye ne kaldıysa yok edeceğiz ve refahımız için, hiçbir şey bırakmayacağız. Eylemlerimiz düşüncelerimizin dalları olduğundan, düşüncelerimiz de olumsuz olduğu sürece eylemlerimiz de öyle olacağı için ona yardım edemeyiz.

Kabalistlerin, CO2 emisyonlarını kısıtlamakla, atıkları geri dönüştürmekle veya nesli tükenmekte olan türleri kurtarmakla çok fazla uğraşmama nedenleri dünyamızı umursamadıkları için değildir. Aksine, tüm yaşamı ve tüm doğayı büyük ölçüde önemserler! Bu nedenle, temel soruna, dünyamızda olumsuz olan her şeyi üreten arızaya odaklanırlar: düşüncelerimize. Düşüncelerimizi değiştirirsek, çevremizdeki dünyayı değiştiririz. Düşüncelerimizi olumsuzdan olumluya değiştirirsek, çözülmemiş tek bir sorun kalmayacaktır.

Düşüncelerimizi kontrol edemeyeceğimizi, onların beynimizde “izin” istemeden ortaya çıktıklarını iddia edebiliriz. Düşüncelerin ortaya çıkmadan önce “izin istemediği” doğrudur, ancak onları yaratan “fabrikayı”: içinde yaşadığımız sosyal çevreyi değiştirebiliriz.

Sadece son zaferiniz kadar iyi olduğunuzu söyleyen bir ortamda doğarsak, kendimizi ölümüne tüketene kadar, acımasızca rekabetçi olmaktan başka seçeneğimiz kalmayacak. Bu süreçte çevremizdeki her şeyi yok edeceğiz: insanları, hayvanları, bitkileri ve mineralleri. Halen bu, aşağı yukarı hepimizin davranış şeklidir, bu yüzden dünya bu kadar karışıktır.

Bizler dünyamızı değiştirebiliriz. Farklı bir kültürü beslemeye başlarsak – çeşitliliği kucaklamak, özgünlüğü teşvik etmek, işbirliğini desteklemek ve dayanışma gösterilerini ödüllendirmek – dünyamız anında kötüden iyiye doğru değişecektir. Ne yapmamız ya da yapmamamız gerektiği konusunda endişelenmemize gerek yok; sadece ne düşünmemiz ya da düşünmememiz gerektiği konusunda endişelenmemiz gerekecek.

Düşüncelerimizi kendi başımıza değiştiremeyiz. Ama birlikte başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Doğamızı, doğduğumuz olumsuz tutumdan hepimizin birlikte yaratacağımız olumlu bir tutuma bile dönüştürebiliriz.

Covid-19’a bir çare arıyoruz ama virüslerden kasırgalara kadar bunun tüm “hastalıklarımızı” yaratan aynı kaynaktan geldiğini unutuyoruz. Tıpkı, çevreye karşı davranışımızı düzeltmek için çalışmamız gerekmediği ama çevreye kötü davranmamıza neden olan düşüncelerimizi düzeltmeye çalışmamız gerektiği gibi, virüsü iyileştirmeye değil, onun nedenini yani kötü düşüncelerimizi iyileştirmeye odaklanmamız gerekir. Covid-19 için bir aşı bulabilirsek bu harika olurdu, ancak onun kök nedenini çözmezsek, daha fazla ve daha kötü tehditler ortaya çıkacak, bu yüzden şu anda sistematik bir çözüm üzerinde çalışabilir ve gerçekten de hayatlarımızın dönüştüğü bataklığın derinliklerine sıkışıp kalmak yerine, hayatlarımızı gerçekten olabilecekleri şeye dönüştürebiliriz.

21. Yüzyıl Öğrencileri Ve Geleceğin Liderleri İçin Gerekli Beceriler Nelerdir? (Quora)

Geleceğin liderlerinin, insanları, farklılıklarının ve uyuşmazlıklarının ötesinde nasıl birleştireceklerini bilmeleri gerekecek. Elbette bu, geçmişte olduğu gibi, insanların iradelerine karşı güç kullanmak anlamına gelmez. Bunun yerine, kesinlikle herkesi birleştirmek isteyen liderlere ihtiyacımız olacak.

Günümüzde “bize karşı onlar” senaryolarında yaşadığımız için, tüm insanları birleştirmenin birincil önemini anlamak zordur. Bununla birlikte, daha fazla gelişmeyle, doğanın içimizde ve dışımızda nasıl çalıştığını anlamada yeni zirvelere ulaşmamız ve bunu yaparak, insan doğamızın üzerine nasıl yükseleceğimizi ve başkalarıyla nasıl olumlu bağ kuracağımızı anlamamız gerekecek.

Birbirimizle olan pozitif bağımız, bizleri, doğanın mükemmel bir şekilde bağlantılı ve özgecil niteliği ile uyumlu hale getirecek ve doğa ile denge kurarak yepyeni bir yaşam tarzı deneyimleyeceğiz – şu anda hayal edemediğimiz zevkleri, mutluluk, sağlık, güven ve güvenlik.

Geleceğin liderleri, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurmanın yanı sıra, başkalarının da aynı şeyi yapmasına rehberlik edebilmek için, egoist doğalarının üzerine çıkma konusunda bilgi, bilgelik ve deneyimle donatılmalıdır.

Onlar, doğanın özgecil ve bütünsel doğasını, amacını ve değerini algılamalı ve hissetmeliler, insanlığın geçirdiği süreci ve ulaştığımız insani gelişimdeki önemi anlamalılar: biz insanlar için farklılıklarımızın ve bölünmelerimizin üzerinde birleşerek, doğa ile denge kurmamızın zamanı geldi.

Geleceğin liderleri, insanları bölücü dürtülerinin üzerinde birleşmeye yönlendirebilecek yolları deneyimlemeli ve insanın kurnaz egosunun üzerinde başkalarıyla bağ kurma sürecine yardımcı olmak için, gerekli gücü nasıl çekeceklerini bilmelidir.

Hayatta kalmamızı sağlayan temel ihtiyaçlar dışında, insan doğası egoisttir, başkaları pahasına haz alma arzusu iken, bizi çevreleyen doğa ise özgecildir ve her şeyi ve herkesi birbirine bağlamak için çalışır. Bu nedenle, bağımızda, doğamızı egoistten özgeciliğe çevirmemiz gerekecek ve bunu yaparak, çevreleyen doğanın birbirine olan bağlılığına ve karşılıklı bağımlılığına benzeyeceğiz.

Bu nedenle geleceğin liderlerinin, insanları egoistten özgeciliğe, nefret dolu olmaktan sevmeye ve ayrılık yaratandan pozitif bir şekilde bağ kurmaya doğru dönüşüm geçirmeleri için, rehberlik edebilmeleri gerekecektir. Dahası, başkalarıyla pozitif bağ içinde insan egosunun üzerine çıkacakları ve başkalarına karşı fedakârlık, ilgi, alaka ve sorumluluk yansıtacakları için, bu durumda sadece kendi ülkeleri, bölgeleri, şehirleriyle veya doğrudan yönettikleri diğer gruplarla değil, tüm insanlıkla ilgileneceklerdir. İnsanlığın, farklılıklarının ve bölünmelerinin üzerinde bir bütün olarak birleşmesine özen göstererek ve doğrudan kendi sorumluluk alanlarını insanlığın mükemmel bağının daha geniş sınırlarına yerleştirme yoluyla -hücrelerin ve organların, kendi konakçı organizmalarının içinde işlevleri gibi- o zaman dünya, doğa ile dengeye girmemizden kaynaklanan mükemmelliği keşfetme yolunda olacaktır.

Aile İçi Şiddeti Bitirmenin Yolları Nelerdir? (Quora)

Aile içi şiddeti sürekli olarak sona erdirmenin tek yolu, hayatta kalabilmemiz için günümüzde ihtiyaç duyduğumuz ciddi eğitimi uygulamaktır: Egoist insan doğamızın her an üzerimizde nasıl işlediğini, içimizde ve bir bütün olarak insanlıkta nasıl büyüdüğünü, bölücülük, nefret ve şiddet gibi fenomenleri nasıl ortaya çıkardığını, geçmiş eğitimimizin artık yerine getiremediği yeni yöntemlere ihtiyacın nasıl zirve yaptığını ve aile içi şiddet gibi korkunç durumlarda patlamanın nasıl durdurulacağını öğrendiğimiz yeni bir eğitim türü.

Her insanda şiddet eğilimleri vardır.  Aile içi şiddetin çoğu, erkeklerin kadınları şiddetle taciz ettiği düşünülürken, bugün annelerin de çocuklarını şiddetle taciz ettikleri ve hatta tam tersine çocukların annelerine karşı bunu yaptıkları gibi durumları da görüyoruz.

Doğa bizleri neden çoğumuzu kendi aile üyelerimize saldıracak kadar vahşi bir duruma getirdi?

Egoist doğamızın kötü bir eğilim olduğu sonucuna varmamız için.  Başkalarının pahasına haz alma arzusu olan egomuz, nihayetinde ona fayda sağlamayan herhangi birinden veya herhangi bir şeyden nefret eder.

Üstelik günümüzde her zamankinden daha fazla, aile içi şiddet, insanlarda biriken muazzam nefretin önemli bir örneğini oluşturuyor ve bunların hepsi nefreti – net olarak hiçbir olumlu sonuca yol açmayan – bir kenara bırakıp birbirimizi sevmeye başlamamız içindir.

Bu nedenle, şiddet ve ıstırap ne kadar fazla olursa, umutsuz bir değişim çığlığına ulaşmak için o kadar fazla potansiyel kazanırız: doğamızı egoist ve nefret dolu olmaktan, özgecil ve sevgi dolu olmaya dönüştürmek.

Bu, bize doğanın – insan doğası dahil – nasıl çalıştığını ve içimizde istem dışı olarak ortaya çıkan nefretin ötesinde, birbirimize nasıl olumlu tavırlar geliştirebileceğimizi öğretmeye odaklanan yeni bir eğitim biçiminin öneminin devreye girdiği yerdir.

Bağlarımızı zenginleştiren böylesi bir eğitimle insanlığa büyük ıslahlar getirebileceğimiz konusunda iyimserim.  Onlarca yıldır kendimi bağları zenginleştiren eğitime adadım ve doğam gereği çok egoist ve otoriter olsam da, insan doğasının nasıl çalıştığını öğrenerek ve onunla birlikte olumlu özgecilik, sevgi ve önemseme örnekleriyle dolu olumlu bir çevre çizerek,  sonra günden güne daha iyi bir insan olmak için sürekli umut ve motivasyon geliştiriyorum.

Aile içi şiddetin ve bugün dünyamızda giderek artan diğer birçok nefret dolu patlamaların sonunu görmek istiyorsak, topluma yaymamız gereken türden bir dürtüdür bu.

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Kasım 2020

Maskelerin, sizin enfeksiyon kapmasından kaçınmaya değil, mikroplarınızı başkalarına geçirmekten kaçınmaya yardımcı olduğunu söylüyorlar – Doğa bilinçsizce bize doğru ilişkileri böyle dayatıyor.

Doğrusu, insanlar bilinçsizler ve farkında değiller, ama bu da etkilidir ve karşıtlığın farkına varmamızı sağlayacak …

Neden Anlaşmazlıkların Üzerine Çıkmalıyız?

Soru: Doğada, özellikle hayvanlar aleminde çeşitli çatışmalar vardır. Neden insan seviyesinde anlaşmazlıkların üzerine çıkmalıyız? Bırakın doğayla yaşayalım!

Cevap: Bizler, İnsan (Adem) seviyesine yükselmiş olan, hayvanlar aleminin torunlarıyız. Egoizmimiz bile hayvanlarınki ile aynı değildir. İçgüdüsel olarak onlara sahipler, onlara doğaları gereği verilmiştir ve değiştiremezler. Onlar çoğu şeyi sadece kendi faydaları için yapabilirler.

Dolayısıyla hayvan seviyesi bize örnek olamaz. İnsan sosyal bir hayvandır. Sosyal açıdan yararlı olabilmesi için kendini ıslah etmesi gerekir. Burada yapabileceğimiz hiçbir şey yoktur. Bunu yapmalıyız; aksi takdirde bir geleceğimiz olmayacak.

Yorum: Ama bizler doğanın bir parçasıyız …

Cevabım: Sadece hayvan bedenimize göre doğanın parçasıyız ama egoizmimize göre değiliz. İçimizdeki bu iki seviyeyi karıştırmayın.

Doğanın İyi Öğrencileri Olun

Ancak tüm insanlar tam bir ıslaha ulaştıktan ve son basamağa yükseldikten sonra, egoizmimiz içinde algıladığımız bu dünya, duyumlarımızdan kaybolmaya başlayacaktır. Hala egoist arzu içinde olan insanlar ve gruplar, Adam HaRishon’un ortak ruhunun parçaları olduğu sürece, hepimiz bu dünyanın çerçevesi içinde olduğumuzu hissedeceğiz.

Fiziksel bedenlerde doğmaya ve ölmeye devam edeceğiz ve haz alma arzusunu ihsan etme olarak, ıslah etmenin son aşamasına girene kadar bu çemberden ayrılamayacağız. Ve sonra bu dünya duyularımızdan kaybolmaya başlayacak çünkü egoist arzu yok olacak ve ihsan uğruna niyetine dönüşecek. Ve bu dünya erimeye başlayacak.

Kabalist Şimon gibi yüzde yüz ıslah olabilirim, ancak dünyanın geri kalanı, Adam HaRishon’un ortak bütün Kli’si, henüz ıslah olmadığından, kaçınılmaz olarak bu maddi dünyanın ortak hissinde onlarla birlikte olacağım.

Geçmişin tüm büyük Kabalistleri, büyük erdemlileri, her şeyi sadece ihsan etmek için yaptılar, ama onlar kırık Kli ile bağdaydılar ve bu yüzden bu dünyayı hissettiler. Örneğin, Baal HaSulam tam bir kişisel ıslaha erişti, ancak bu onu diğer insanlarla olan bağının sonucu olan, ciddi hastalık ve ölümden korumadı.

Bu, tüm Kli’mizin genel ıslahı elde etmesine kadar devam edecektir. Bu süreç şimdi, tüm ortak Kli ortaya çıktığında ve tüm insanlık ıslah olduğunda başlar. Bu, bize karşı tutumu ve gerçekliğe yaklaşımımızı tamamen değiştirir. Yeni bir programa katılıyoruz ve eski durumda var olamayacağız.

Koronavirüsün, herkes diğerlerinden ayrı ayrı kendi başının çaresine bakarken, tüm insanlığı ne kadar çabuk önceki durumdan yeni bir duruma geçirdiğini görün. Virüs herkesi vurmaktadır, böylece kendimizi bağlı hissederiz. Bu bağ kötü olsa da, daha sonra onu düzeltmeye çalışacağız. Ve her şeyin ötesinde, hepimizin ortak bir sorunu olduğunu hissediyoruz.

Bu sorun bizi o kadar etkiliyor ki hepimizin acı çektiğini hissettiriyor. Ortak talihsizlik karşısında, aramızda ayrım yapmayı bırakacağız çünkü herkes acı çekiyor, herkes hastalanıyor, herkes ölüyor, herkes çaresiz ve bu sorunlardan nasıl kurtulacağını bilmiyor.

Virüs bizleri eşit bir temelde birbirine bağlar, birini yukarı birini aşağıya koymaz.  Onun amacı, bizi aynı derecede eşitlemektir. Bu nedenle sadece bizim birliğimiz, doğru ve tek ilaçtır.

Yaradan bize mutlak iyilikle davranır ama bizler kötüyü hissederiz çünkü durumumuzu O’na göre hizalamayız. Bu sanki çok çalışması gereken bir öğrenciyim ama çalışmaya çabalamıyormuşum gibidir. Bu nedenle darbeler ve cezalar alırım.

Bizler tek bir yönetim altındayız ve O’na yakınlaşmaya ve O’nun isteklerini yerine getirmeye başlamalıyız. Her aşamada onun önündeysek ve istekleri yerine getirirsek, o zaman çok daha yükseğe ilerlerken kendimizi iyi hissederiz.

Ancak istekleri yerine getirmek istemiyorsak ve bizim için asıl mesele, gösterilerde biraz gürültü yapmak ve hiçbir şeyi değiştirmeden yurtdışında eğlenmek için uçmaksa, o zaman daha da kötü hissedeceğiz. Doğa, babamız ve annemiz gibi bize öğretmeye çalışır, ancak bizler sadece eğlenmek isteyen inatçı bir çocuk gibi hiçbir şey duymayız.

Ve bu bir problemdir çünkü doğanın taleplerini dinlememiz ve bunlara karşılık vermemiz gerekiyor. Aksi takdirde, doğa bizi bir sonraki sınıfa aktaracak ve darbeler daha da ciddileşecek ve daha çok acı çekeceğiz. Bizi bekleyen başlıca darbeler, bizi yok edecek iklimsel felaketleridir. Tüm hastalıklardan ve açlıktan acı çekmek zorunda kalacağız.

Doğa, programa göre hareket eder ve bizler, birbirlerini doğru anlamaları ve bizim aracılığımızla bağ kurmaları için, Yaradan ile yaratılanlar arasında bağ kurmakla yükümlüyüz. Bu sorunun farkında mıyız ve düzeltmeye çalışıyoruz muyuz? Bu en önemli şeydir.

Twitter’da Düşüncelerim / 29 Ekim 2020

Ego (arzu) öldüğünde, kendim için talep etmeyi bırakır ve özgürleşirim. Gözlerim açılır, daha önce hissetmediğim, engellenen hisler de ve üst dünyayı hissetmeye başlarım. Birliğimiz yoluyla egonun üzerine çıkmalıyız ve Yaradan’dan O’na yapışmak için bize ihsan etme gücünü vermesini istemeliyiz.

Arzumuzla savaşmaya çalışmamalıyız – buna asla karşı çıkamayacağız. Sadece Yaradan’dan talep etmemiz gerekiyor ve her şey hallolacak. Yaradan’ın içimizde ihsan etme niteliğini açmasını, yani Kendisini ifşa etmesini istiyoruz. O zaman adam Yaradan gibi olacaktır.

Yaradan’dan uzak olmaktan veya bağımızın kopmasından korkmamalıyız. Şimdi bile Yaradan’ın içinde, O’na bağlıyız. Öyleyse şimdi, bu safhadan Yaradan’a yakın olma hissini, tüm düşüncelerimizle kalplerimiz ve aklımızla O’na yapışma arzusunu inşa edelim.

Kişinin bilinçli farkındalığı dışında hiçbir şey değişmez.

Biz bu dünyada doğduk, tüm dünyaların en kötüsünde. Haydi daha iyi bir safhaya yükselelim! Yaradan, bizden neşe içinde olmamızı istiyor, böylece birlik yoluyla mutlak iyiye, ışıkla dolu ve kötülükten yoksun üst dünyaya ulaşabilelim.

Grup neşe ve iyi bağlarla dolup taştığında Yaradan yaklaşır.

Tüm dünyada aramızda bir bağ kurmalıyız. Bu bizi koruyacak, güven ve neşe ile dolduracak ve Koronavirüs ve diğer tüm hastalıklara karşı bağışıklığımızı artıracaktır. Hiçbir zararlı faktör bize yaklaşamayacak, çünkü her şey sadece bizim bağımıza bağlı.

Aramızda bir Klipa (egoist arzu) varsa, virüslerin girebileceği yer burasıdır. Ama aramızda kutsallık için bir boşluk varsa, birbirimizle iyi bir bağ varsa, o zaman hiçbir zararlı virüs içeri giremez. Bu, doğanın kanunlarına aykırı olur.

Koronavirüs, manevi bir virüstür. İnsanlar arasında yaşayan ruha tepki verir. Aramızdaki nefretle beslenir. Onun içinde gelişir ve yaşar. Aramızda ne kadar düşmanlık, çatışma ve reddedilme olursa, virüs bu besleyici ortamda çoğalırken o kadar rahat hisseder.

Karşılıklı yakınlık, virüsün yaşadığı yeri, birbirimize olan nefretimizin içinde dezenfekte edebilmektedir. Birbirimize yaklaşamayacağımız zorunlu bir mesafe ile ayrılıyoruz – bu alan şikayet ve çekişmelerle dolu. Bu virüs için uygun bir ortam.

Doğa bizi yeni bir safhaya götürüyor. Neler olduğunu anlamak ve kendimizi buna uygun hale getirmek zorundayız. Bunu yapana kadar hiçbir şey değişmeyecek. Çocukları okula ve yetişkinleri işe döndüremeyiz – yeni bir şekilde davranmamız gerektiğini anlayana kadar evde oturacağız…