Category Archives: Realite

Dünya — Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 14

Mutlak Islahın Ötesinde

Soru: Bir ruh 600.000 parçaya ayrıldı. Her biri farklı şekilde parçalandı. Her birinin deneyimi büyük bir rol oynamaktadır ve çok önemlidir. Ortak ruha geri dönecek ve sonra her şeyi Yaradan gibi algılayacak mıyız?

Cevap: Birlikte ortak ruha döndüğümüzde, bizimle ilişkili olarak Yaradan’ı edinebilecek miyiz? Evet, ama dünyamızın herhangi bir eyleminde olduğu gibi,  biz etkiyi kavrarız, örneğin elektriğin etkisi, manyetizmanın, yerçekiminin vb.

Kabala’da, farklı yerlerde, yaratılanın kendisinden kopup, Yaradan’a dahil olduğunda ve O’nun sonuçlarını, O’nun etkisini değil, O’nu edinmeye başladığında, başka bir derece olduğu ima edilir. Ancak, böyle bir yükseliş hayal edemiyorum. Bu, mutlak ıslahın sınırlarının ötesindedir. Bunun da var olması mümkündür.

Gerçek şu ki, gelişimimizin bu aşamalarında kesinlikle değişiyoruz. Algı sistemimiz, mantık, her şey değişiyor. Artık üç boyutlu alanda yaşamıyoruz: iyi-kötü, alma-ihsan etme. Tamamen farklı boyutlarda var olmaya başlıyoruz. Bu nedenle, Yaradan’ın edinimi sırasında neler olduğunu söylemek bir muammadır. Şimdiye kadar, bu bir muammadır.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 14 Mart 2020

Üst kuvvet, yaratılışın tüm parçalarını birbirine bağlar. Kırılmanın meydana geldiği insan derecesini ıslah etmeliyiz, onu egoist vizyonumuzla çarpıtmak yerine, gerçek haliyle görmek için birliğe geri getirmeliyiz. Kendimizi ıslah ederek, realiteyi ıslah ederiz.

Herkes kendini iyi hissettiğinde kişi de hasta olmayı bırakacak.

Nazik bir bakışın, bizi coronavirüsten iyileştirdiğini görebilseydik, yeryüzündeki herkes anında erdemli olurdu. Fakat bir kişinin bencil kar yerine, kendinden ziyade herkes hakkındaki düşüncelere karşı, ihsan etmeye doğru farkındalığa ve özleme sahip olması gerekir.

Coronavirüz salgını, bir bir ortaya çıkarılacak bir dizi darbenin ilkidir. Birbirimize kötü davranarak virüs için yer açarız. Virüs, kurmamız gerektiği karşılıklı garantinin eksik olduğu yerde ortaya çıkıyor.

Dünya — Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 12

Yaradan Tek Gerçektir

Soru: Yaradan ile birlikte ayrılmaz bir gerçeklik miyiz?

Cevap: Hayır, biz hiç bir şekilde Yaradan’la tek bir gerçeklik değiliz. Tek gerçek Yaradan’ın Kendisidir. Biz sanki onun dışında varmışız gibiyiz.

Bu, kendini hissetmeye başlamak, kendini Yaradan’a doğru bir şekilde konumlandırmak ve O’na yakınlaşmak için, Yaradan’ın dışında var olduğu iddia edilen bir tür hayal, bir çeşit “ruh” dur.

 

Dünya – Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 11

Edinimin Bilgeliğine Hakim Olma

Soru: Yaradan’ın sonsuz olduğunu ve bu nedenle O’nu tanımlayamadığımızı söylemek doğru mudur?

Cevap: Gerçek şu ki, Yaradan hakkında konuşmamız için çok erken. O’nun hakkında değil kendimiz hakkında konuşmalıyız: Duygularımıza ne ölçüde güvenebiliriz, dün ile bugünün bilgilerini karşılaştırabilir miyiz, analiz edip ifşa edebilir miyiz yani edinimin bilgeliğine hakim olabilir miyiz?

Edinim sistemi, metodoloji oldukça karmaşıktır. Kabala bize bunun içinde ne kadar sınırlı olduğumuzu açıklar. Bu sınırlama sadece bizim için değil, bilim adamları için de, herkes için de geçerlidir.

Dünyamızda, algımız hakkında doğru bir şey söyleyemeyiz. Bu sadece Kabala’nın yardımıyla, Bina derecesinin üzerine çıktığımızda mümkündür.

Bina ( Havana, İbranice “anlayış”) bir algıdır. Bu derecenin üzerinde olunduğunda, özgecilliğe ıslah edilmiş arzularımızda üst ışığı, Hohma’nın ışığını almaya başlarız; yani ihsan etme uğruna alıp Yaradan’a benzer hale geliriz. O’na benzediğimiz ölçüde, edinimler, onları kontrol etme yeteneği hakkında konuşabilir ve bir şekilde onları birbirleriyle karşılaştırabiliriz. Gerçekte henüz bu hala çok uzaktadır.

Bu olmadan, her zaman doğru yoldan sapacak ve birbirimizi anladığımızı ve kendimizi diğerleriyle karşılaştırabileceğimizi düşüneceğiz. Bu çok büyük bir problemdir. Bu nedenle, Zohar Kitabı’nın yazdığı gibi, insanlar mutlak karanlıktadır. Gözleri kapalıyken yürürler, hiçbir şey görmezler, doğru bir şekilde var olduklarını ve her birinin diğerine öğrettiğini düşünürler.

 

Gelecek Toplumun İnşası, Bölüm 2

Kişinin Sorumluluğu

Baal HaSulam, “Geleceğin Toplumunun İnşası”: Alma kanunu, cezası anında verildiği için çok az dikkat gerektirir. Bundan dolayı, onu asla ihmal etmeyiz. Ancak, ikinci kuralın, topluma ihsan etme gerekliliği kanununun,  cezası derhal toplanmaz. Bize dolaylı olarak gelir.

Soru: Toplum ihsan etmemizi talep etmez; bu nedenle topluma ihsan etme yasasına itaat etmiyoruz. Doğa, bizi bunun için cezalandırır. Ancak ceza da hemen gelmediği için bu yasaya uymuyoruz.

Yasa neden örtülü? Topluma ihsan etmediğimi ve toplumun ya da doğanın beni hemen cezalandırdığını açıkça görürsem, farklı davranırdım.

Cevap: O zaman insan değil, hayvan olurdunuz. Bir insan ve bir hayvan arasındaki fark, hayvanın tamamen doğa yasalarına tabi olmasıdır. Doğa kanunlarını yerine getirip getirmeme konusunda özgür seçimi yoktur. Bir hayvan her şeyi içgüdüsel olarak, doğanın sert etkisi altında, herhangi bir soru sormadan yapar.

Aksine insanlar, doğa yasalarını yerine getirme ya da getirmeme özgür seçimine sahiptirler. Ancak sorun şu ki, kişi, doğanın yasalarını yerine getirmek istemeyecek şekilde yaratılmıştır.

Doğa,Yaradan, kişinin  kendini doğanın kanunlarını yerine getirme yükümlülüğünün anlaşılması noktasına geliştirmesini ister. Kişinin kendi uğruna bile değil başkalarının uğruna, böylece kişi,  veren, tamamlayan, doğuran ve gelişen doğayla aynı olacaktır.

 

Korona Virüsü Döneminde Ölümle İlgili Sorulara Nasıl Yanıt Verilir?

Korona Virüsü dünya turuna devam ederken ve panik insan popülasyonuna nüfuz ederken, bazıları ölümle ilgili nihai soru ile karşı karşıyadır.

Ölüme nasıl karşılık vermeliyiz? Ölüm nedir? Öldükten sonra ne olur?

Bizi çevreleyen doğa, akıllı ve mükemmeldir. Bizler, doğanın içinde doğarız ve doğada gelişiriz. Birçok sistem, 70, 80 ve hatta 100+ yıldan daha uzun bir süre bedenlerimizi desteklemek/sürdürmek için an be an çalışır.

“Ve küresel ölçekte sorunlarımızın temel unsuru, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır”

Ama neden? Sadece doğmamız, yaşamamız ve ölmemiz mi gerekiyor?

Doğum ve ölümümüz arasında zor ve acı verici yıllara katlanıyoruz. Onlardan gerçekten ne kadar haz alıyoruz? Bedenlerimize nafile özen gösteriyoruz ve devam etmek için gittikçe daha az enerji hissediyoruz.

Sanki yaşayan ve nefes alan organizmalardan biyolojik olarak parçalanabilen bir aşamaya geçiyoruz, daha sonra tamamen parçalara ayrılıp dağılıyoruz.

Böyle bir varoluşun herhangi bir faydası var mıdır?  Ya da eninde sonunda yok olana kadar, hayatta olabildiğince elimizden gelenin en iyisini yapmak için mücadele etmemiz mi gerekiyor? 

Hayatın Amacını Doğanın Dört Seviyesi İle Değerlendirmek

Doğanın her ince ayrıntısı, fayda ve sürekliliğe dayanmaktadır.

Doğada üç farklı seviye vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal. Kişi, şu anki gelişim aşamasında, hayvansal dünyaya aittir. Ancak insanlık, kendisini hayvansal seviyeden daha yüksek olan “konuşan” seviye olarak farklılaştırır.

O halde insanları hayvanlardan farklı kılan nedir?

Bizler esasen yeme, içme, uyku ve üremek için temel hayvansal ihtiyaçlarını karşılayan iki bacaklı, nefes alan memelileriz. Bununla birlikte bilgi ve bilgeliği anlamamıza izin veren ek zihinsel ve duygusal kapasiteye sahibiz. Çocuklar yetiştiriyoruz, bilgiyi bir nesilden diğerine aktarıyoruz ve kendimizi daha iyi ve daha rahat hissetmemizi sağlamak amacıyla araçlar ve toplumumuzu geliştiriyoruz.

Başka bir deyişle, yeme, barınma, cinsellik ve aile gibi temel hayatta kalma gereksinimlerimiz var ve sonra kendimizi başkalarıyla kıyasladığımızda sosyal ihtiyaçlarımız var ve bu nedenle kendimizi birbirimizden uzaklaştırıyoruz, kendimizi giydiriyoruz, kendimizi barındırıyoruz ve evlerimizi, bedenlerimizi birbirimize reklamını yaptığımız sayısız ürünlerle dolduruyoruz.

Öyleyse bizler, sadece kendimizi dünyada daha rahat hale getireceğini çözmüş  “akıllı hayvanlar” mıyız?

İnsanlar ve Hayvanlar Arasındaki Temel Fark

İnsanlar ve hayvanlar arasındaki temel fark, bizlerin geçici protein bedenlerimizin sınırlarını aşan, içimizde tohumlanan daha derin bir arzuya sahip olmamızdır.

Ayrıca bu arzuyu saptama yeteneğine de sahibiz. Hayvanlar gibi biz de ölümden korkuyoruz ve yaşamak istiyoruz. Fakat hayvanlara ek olarak, sadece biz insanlar neden yaşadığımızı soruyoruz.

Bütün insanlar yaşamın anlamını sormaz. Yetişkin nüfusun yaklaşık onda biri yaşamın anlamını soruyor ve tüm çocuklar bunu soruyor ama hemen unutuyorlar.

Bu nedenle Korona Virüsü, farklı ülkeler ve gruplar arasındaki çatışmalar, piyasaların düşmesi ve şiddetli toplumsal bölünme: toplumun hücrelerinin kendilerine verdiği zarar, insanlığın tüm bedenine bir hastalık gibi yayılır.

Küresel ölçekte sorunlarımızın temel kısmı, yaşamın daha derin sorularının küresel bir uyanışıdır.

Ortak Kökümüzün Nihai Hissine Yolculuk

Umarım bu tür soruları olan insanlar, cevaplarını arayacaklar, milyarlarca materyalist etkinin ortak kökümüzün yüce algısına ve hissine olan yolculuğumuzun dikkatini dağıtmasına izin vermeyecek ve yolda, bu mükemmel realitenin yasalarını öğrenecek ve uygulayacaklar.

Bir soğanın katmanlarını soymak gibi, sorularımızın yanıtlarını aktif olarak ortaya çıkarmaya çalışan bizler, başkalarına olumlu bir şekilde bağlanma ihtiyacını anlamak için daha derinlemesine araştırıyoruz. Olumlu bağımız sayesinde, gerçekliğin kontrol odasına gireriz, tutumumuzu, doğanın   birbirine bağlı ve birbirine bağımlı bir bütünlük içinde karşılıklı sevgi ve ihsan etme tutumuyla dengeleriz.

Doğayla böyle bir form eşitliğine ulaştığımızda, varoluş sistemimizde sağlıklı ve faydalı parçalar haline geliriz, doğanın temel niteliğiyle (sevgi ve ihsan etme) doğrudan bağlantıya girer ve korkular, hatalar ve problemlerden arınmış yeni ve mükemmel bir yaşam süreriz.

 

Korona Virüsü’nün Faydaları

İnsanları öldüren ve dünyayı panikleten bir virüsün ne tür yararları olabilir?

Korona Virüsü, doğa karşısında insan olarak, küçüklüğümüz ve zayıflığımızla yüzleşmemize yardımcı oluyor.

İster virüs, ister doğal bir felaket, isterse sayısız başka darbeler olsun, bizim farklılıklarımıza dikkat etmemize rağmen doğanın, bizim farklılıklarımıza nasıl dikkat etmediğine dair  olağan örnekler görüyoruz.

“İnsan egosunun zararının farkında olmak, bizim gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.”

Korona Virüsü’nün Esas Faydası : İnsanlığın Dayanışmasında Küresel Uyanış

Bizler yavaş yavaş tek insanlık olduğumuzun farkına varıyoruz, aynı gezegende yaşayan tek bir büyük aile gibi. En sonunda, kendimizi birbirimizden uzaklaştırmak için inşa ettiğimiz tüm sınırlar ve duvarlar kısa zamanda yıkılacak, küreselleşmenin daralan formunda doğa, bizleri farkına varmamız için zorluyor.

Doğa, bize ne kadar bağımlı ve bağlı olduğunu  ve bizlerin, onun bütünlüğünün kaçınılmaz parçaları olduğumuzu göstermek için darbeler gönderir.

Dolayısıyla Korona Virüsü, doğanın bize öğretmeye çalıştığı başka bir ders olarak görülebilir: Birbirimizde gördüğümüz farklılıklar önemli değil, etiketlerimizi önemsemeyen, sarmalayan bir doğa var.

Tüm dünyanın bir kolektif ve bir toplum olarak düşünüldüğü bir seviyeye geldik. ” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Dünyada Barış.”

Korona Virüs’nün yararı, bir bütün olarak insanlığa, birliğinin farkındalığını kazandırmasıdır. O, egoist altyapımızı dengesiz hale getirmemizi sağlar, böylece giderek daha fazla bağımlı küresel koşullarımızda nasıl çalışacağımızı öğreneceğiz. Doğa, bir kere daha kendimiz için dünya çapında oluşturduğumuz her türlü şeye nasıl müdahale ettiğini göstermektedir.

Birbirimiz Arasına Koyduğumuz Bölünmeler Nereden Geliyor?

Onlar, başkaları yerine kendisine fayda sağlamak isteyen insan egosundan yayılır.

İnsan egosu, gerçek realitenin algısını ufak parçalara ayırır. Korona virüsü, egoistik benliklerimizi köşeye sıkıştırır ve özgecil olarak doldurulmuş, doğanın üstün gücüne karşı nasıl işlev gördüklerini gösterir, doğanın kendisi de yavaş yavaş birbirimizle ve bütünüyle doğayla iç içe bağımlılığımız ve bağlılığımız hakkında farkındalığa ulaşmamızı ister.

Tüm birbirimize bağlılığımız ve doğa ile karşılıklı bağımlılığımızın gerçekleşmesine doğru, egoistik doğamızın olumsuz bir rahatsızlık olduğunun farkına varmamız lazım.

Egonun bizi birbirimizden ve bir bütün olarak doğadan nasıl ayırdığını görmemiz gerekli ve böyle yaparak, ego bizi yeni bir virüs salgını ya da kişisel, sosyal ve küresel ölçeklerdeki diğer sorunlar için,  gelecekteki sayısız darbelere hazırlar.

İnsan egosunun zararının farkında olmak, gelecekteki gelişimimizin önemli bir aşamasıdır.

Ya acı çekerek ya da bağı zenginleştiren eğitim ve etki yoluyla, insan egosunun kötülüğünü ifşa etmemiz gerekir.

Eğer doğanın,  tüm unsurları arasında cansız, bitkisel, hayvansal ve konuşan seviyelerinde, mükemmel bir şekilde bağ kuran pozitif gücünü çekmeyi hedeflersek ifşa güzel  olabilir ve o zaman pozitif ve negatif güçlerin ifşası arasında, insanlık orta çizgide çalışabilecek, nelerden geçtiğini açıkça gözlemleyebilecek ve doğanın etkilerine cevaben net bir şekilde davranabilecektir.

Hayatlarımızda Bağın Pozitif Gücünü Nasıl Uyandırabiliriz?

Çok basit bir şekilde, bizim bağımız doğanın pozitif bağ gücünü uyandırır.  Daha sonra, doğadaki pozitif gücü çekerek, zıttı olan negatif egoist gücü ifşa ederiz ve her iki gücün uyanışı, daha yüksek ve daha yüce bir güce, mükemmellik ve dengenin algılandığı yeni bir bağ seviyesine ulaşmayı sağlar.

Şarkıda yazıldığı gibi “Ose Şalom Meromav, Hu yaase Şalom Aleinu” (“ O’nun cennetinde barışı sağla, O bize barış getirecek”) Barış, ilişkilerimizde, doğanın ters güçleri arasında bütünlüktür.

Doğanın olumlu ve olumsuz güçlerinin dizginlerini elimizde tutarak, birbirimizle nasıl bağ kuracağımızı öğrenmek zorunda olduğumuz bir dönemle karşı karşıyayız.

Bu güçlerle çalışmaya başladığımızda, gerçekliğin en ince ayrıntılarının yanı sıra dünyanın önemli olaylarının hepsinin, tek bir resme nasıl bağlandığını göreceğiz.

Kabala ilmi bu güçleri keşfetmemize rehberlik eder. Bize uyumlu bağlantıyı deneyimleme, doğanın pozitif gücünü çekme, ona zıt olan negatif egoist gücü ifşa etme ve onların arasındaki denge ipinde yürüme yollarını öğrenme yöntemi sunar.

 

Dünya — Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 10

Dil, Bir İletişim Duygusudur

Baal HaSulam, bir Kabalistin kesinlikle doğru tanımları kullanması gerektiğini yazar. Onları nerede bulabiliriz?

Burada, kök ve dal yasası tüm dünyalarda, tüm derecelerde, her birimizde ortaya çıkar. Oradan doğanın bakış açısından net, doğru tanımları alabilirim. Sizler de tanımlarınızı oradan alacaksınız ve onları birbirimizle karşılaştıracağız. Bu karşılaştırmadan, aynı kelimelerle konuşmak yerine, birbirimizi doğru bir şekilde anlayabiliriz ama farklı bir anlamla.

Dünyamızda, her insan aynı kelimelere farklı anlamlar yüklüyor çünkü her birimiz birbirimizden farklıyız. Birbirimizi anlamaya ve birbirimizle örtüşmeye başlamak için herkesin karmaşık içsel durumlarını nasıl birleştirebiliriz ki bu kavramlar ne ölçüde aynı şeyi konuştuğumuz ve hissettiğimiz hakkında bize net bir fikir versin? Bu, dil ile ilgili bir sorundur.

Dil, siz ve ben aynı şeyi hissettiğimiz zaman, birbirimizle iletişim duygusudur. Eğer hissetmezsek, o zaman duyularımızda farkı açıkça anlarız.

 

Islahın Metodu, Bölüm 4

Doğa Yasası Nasıl Yerine Getirilir?

Soru: “Komşunu kendin gibi sev” doğanın nihai hedefidir. Ancak yine de ön yasalar vardır, bunlardan biri “Kendine yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma”. Bu ne anlama gelmektedir?

Cevap: Bu sevgiyle ilgili değil, kötülük yapmamayla ilgilidir. Bu bizim ilk yasamızdır.

Yorum: İnsan bunu da yapamaz. Eğer bir egoist isem, o zaman kendimi gözeterek yine bir başkasına zarar veriyorum. Bizlere en başından beri uymayacağımız yasalar verildiği anlaşılıyor.

Bir yandan bunu yapmanız gerektiği söyleniyor,  diğer yandan da bunu yapamazsınız çünkü bu sizin doğanıza zıttır deniyor.

Benim Yorumum: Bunun için herhangi bir eğiliminiz, özleminiz ve arzunuz varsa, Kabala’yı çalışarak ona ihtiyacınız olduğunu ve bunun gerçekten evrensel bir amaç olduğunu, ondan uzaklaşamayacağınızı ve tüm dünyanın buna nasıl ulaşması gerektiğini anlarsanız, o zaman bunu gerçekleştirmek için bir yol aramalısınız.

Ancak bu, sadece bizlere doğamızın üzerinde hareket etme yeteneği verecek olan üst gücün yardımıyla yapılabilir.

Önümüzde bir demir parçası olduğunu varsayalım. Dünya’nın yerçekimi onu aşağı çeker. Üzerine bir mıknatıs koyarsam, demir yükselir ve havada asılı kalır. Yani her iki kuvvet de dengelenecek ve demir parçası aralarında olacaktır.

Benzer şekilde, egoizmim aşağıya yerleştirilirse ve onun üzerine zıt bir güç kullanılırsa, o zaman havada “asılı” duracağım ve egoizm benim üzerimde güce sahip olmayacaktır,  ortada bir yerde ondan bağımsız olacağım. Eğer üst güç, ona yapışacağım kadar güçlü ise bütün egoizmim de aşağıda kalacak ve o zaman tamamen erdemli bir insan olacağım.

Bu yüzden bizi etkilemesi için bu gücü keşfetmemiz gerekir. Hepsi bu kadar.

Hayatın Anlamı, Bölüm 5

Yaratılış Amacının İfşasına İtilme

Soru: Kabala’nın bakış açısından hayatın anlamı, Yaradan’ın, tam da bu dünyada, bu bedende yani sıradan bir insan hayatı sürerken kişi içinde ifşa olması mıdır?

Cevap: Evet.

Soru: Büyük bir haz gibi mi hissedilir? Sonuçta, tüm Kabalistik kaynaklarda,  yaratılışın amacının yaratılan varlıklara haz getirmek olduğu yazılmıştır.

Cevap: Neyin sayesinde haz getirmek? Bu, Yaradan’ın ifşası sayesinde olur.

Soru: Öyleyse bu, Yaradan’ın, doğanın, başlangıçta bizi yüzeysel temel hazlardan, sosyal hazlara ilerleyecek şekilde geliştirdiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Yine de bütün bunlara rağmen, küçük hazlardan daha büyük hazlara doğru ilerleyen bir kişi de acıdan geçer.

Soru: Bu, yaratılış amacının ifşasına doğru iten bir acı mıdır?

Cevap: Evet. Daha fazla ifşa etmek, daha fazla anlamak ve daha fazla hissetmek için ihtiyaç duyduğum eksiklik duygusu, bizi ileriye götürür.