Category Archives: Realite

Seçme Özgürlüğü, Bölüm 3

Birey Neden Çevrenin Etkisine İhtiyaç Duyar?

Soru: Neden her şey böyle yaratıldı ki ben, birey olarak toplumdan etkileniyorum? Bu bana ne verir? Bunu, manevi gelişimim için nasıl kullanabilirim?

Cevap: Gerçek şu ki, çevreleyen toplumun yardımıyla kendimi kontrol edebilirim. Eğer kapalı bir sistemsem ve kendimle ve kendi içimde hiçbir şey yapamazsam, o zaman kuyruğunu kovalayan bir köpek gibi, nasıl dönersem döneyim, bunların hiçbiri işe yaramaz çünkü belirli özelliklere, niteliklere sahibim ve eğer onları kullanırsam o zaman o, aynı “ben” olur.

Kendimi kendimden nasıl çıkarabilirim ve dışarıdan üzerimde etkiyi kullanabilirim? Kabala biliminin bize çok ilginç bir ilke gösterdiği yer burasıdır.

Eğer çevreye karşı açık, seçici bir tutumum varsa: “Bu benim için iyi ve o kötü. Bunun beni daha fazla etkilemesini ve onun beni daha az etkilemesini istiyorum. ” gibi, o zaman bu şekilde üzerimdeki etki kaynaklarını seçtiğim, onları sıraladığım ve kendimi onların etkisine soktuğum söylenir. Bu nedenle kendimi,  çevreleyen toplum vasıtasıyla kontrol ederim.

Belki bir grup insandan etkilenmek için iki saate, diğerinden üç saate ya da televizyonda bir haber dinlemeye, gazetede bir makale okumaya ya da internette gezinmeye ihtiyacım vardır. Hangi dış etkilerin seçileceğini sürekli olarak gözlemlemeliyim çünkü kendimi bu şekilde yaratırım. Bu, kendimi yaratma sürecimdir. Önemli olan budur. Bu benim özgür irademdir. Böyle bir fırsat, böyle bir özgürlük bize Yaradan tarafından verilir.

 

Üst Amaca Ulaşma Yolu, Bölüm 3

Dünyada Nüfus Değişikliğinin Nedenleri

Kabala ilmi, üst güçlerin, direkt ışığın dört safhasında, sonsuzluk dünyasının Malhut’ta ortaya çıkardığı ve sonra Tzimtzum Alef (ilk kısıtlama) aracılığıyla bize inen niteliğin basamaklanma sırasını inceler.

Sonra Partzufim Galgalta, AB, SAG, MA ve BON oluşur, daha sonra Atzilut, Beria, Yetzira ve Assiya dünyaları  ve daha sonra Adem veya ortak ruh olarak adlandırılan özel yapı oluşturulur ve bu ruhun parçalanması meydana gelir. Biz bu parçalanmanın parçalarıyız.

Egoizm, bir tür yükseliş imkanı yaratmak ve onunla çalışmak için gittikçe daha daha fazla tezahür ederken, genel egoist kitle giderek daha fazla parçalara ayrılır. Bu nedenle, dünyamızda çoğaldığımızı  – gezegenin nüfusunun büyüdüğünü hissediyoruz.

Tersine, birbirimizle olumsuz bir ilişkiye girersek, o zaman yıkım ve savaşlar başlar yani nüfusun belirli bir kısmı ortadan kaldırılır.

Bu bizim düşündüğümüz gibi savaşın insanları öldürmesi nedeniyle değil, ancak bu koşulda insanlığın çok sayıda insana ihtiyacı olmadığı için azaltılabilir. Eğer ıstırap varsa, daha az ruh da amaçlarını yerine getirebilir. Dünyadaki nüfus artışına veya azalmasına böyle bakmak gerekir.

 

Dünya Gerçeklik Mi? İllüzyon Mu? Bölüm 7

Dünyayı neden bozuk görüyoruz?

Soru: Kişinin realiteyi ve dünyayı gerçek bir bozukluk olarak algıladığını duydum. Bu doğru mu?

Cevap: Evet, elbette.  Bizler her şeyi sadece duyu organlarımızda algılıyoruz ve onlar bozulmuş, ıslah olmamış ve parçalanmış olduklarından doğal olarak dünya da buna benziyor.

Gerçek şu ki, etrafımızdaki dünya mükemmeldir  ama onu mükemmel olarak algılamıyoruz çünkü onu parçalanmış, kusurlu duyu organlarımızda hissediyoruz. Bu yüzden dünyanın kendisi hakkında hiçbir şey söyleyemeyiz ama sadece onu algılama şeklimiz hakkında konuşabiliriz.

Bizim metodumuz,  algımızı düzeltmek üzerinedir. O zaman dünyayı, kendimi düzelttiğim ölçüde mükemmel olarak göreceğim. Başka bir şey gerekmez. Dünyayı düzeltmem gerekmez. Aksine bu, Kabala’da tamamen yanlış bir hareket olarak kabul edilir.  İnsanlık tarihi boyunca insanların nasıl olduğuna ve hali hazırda dünyanın reformcuları olduğuna bakın.

Ancak, dünyaya Kabala Bilgeliği’nin önerdiği şekilde yaklaşırsak, kendimizi düzelterek, belli ki çevremizdeki dünyanın ideal, mükemmel, sonsuz ve ebedi olduğunu göreceğiz. Dünyada, kendimizi düzeltmekten başka yapılması gereken bir şey yoktur.

Bu nedenle, tüm bilgelik, kişiye kendini nasıl düzeltebileceği konusunda tavsiyede bulunmaya dayanır. Kendini nasıl düzeltir, bir bütünün ayrılmaz parçası yapar? Aksi takdirde, daha büyük sorunlara ve dünyanın daha yanlış algılanmasına batacağız.

 

Dünya Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 6

Bedensel Duyuların Üzerine Yükseliş

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü”: Bununla beraber, bu son derece yeterlidir, zira kural şudur: “O’nun İlahi Takdir’inden, Yaratılışın doğasına idrak ettirmek için ölçülüp çıkarılan her şey tamamen memnun edicidir.” Benzer şekilde kişi altıncı bir parmak isteyemez çünkü beş parmak gayet yeterlidir.

Bizler, elimizde beş parmak olması bizim için yeterli olacak şekilde düzenlendik. Altıncı parmağımız olsaydı bizi rahatsız eder miydi? Örneğin, bir maymunun dalları kavramak için özel bir parmağı vardır. Bizim de buna sahip olmamız güzel olurdu. Ancak artık ona ihtiyacım yok! Bir tane daha parmağa ihtiyacım yok. Her yerde aynıdır, tüm duyularımda bir eksiğim olduğunu hissetmiyorum.

Teleskoplar ve mikroskoplar, duyu organlarının sadece nicel büyümeleridir, genişlemeleridir.  Ama eğer tüm duyularımı kullanırsam, ek bir duyu organından yoksun olduğumu hissetmem. Yunuslar gibi ultra ve infra sonik dalgaları duymak istediğimi söyleyebilirim. Ama bütün bunlar doğadan gelir, bu sadece bir genişlemedir ve yeni duyu organları değildir.

Bu nedenle, içimizde sahip olduğumuz her şey eksiklik hissine neden olmaz, bizim için oldukça yeterlidir ve bu nedenle daha fazla gelişmiyoruz. Gelişmenin tek yolu, duyularımızın üzerine çıkmaktır: duyu organlarımda ne kadar alacağımı değil, onlarla ihsan etme yönünde ne kadar çalışabileceğimdir.

Burada belirgin olarak kendimi değil, etrafımdaki dünyayı hissetmeye başlarım, kendimin üzerine yükselirim. Buradaki, dünya hakkında tamamen farklı bir bilimdir – Kabala Bilgeliği.

Soru: Ya beş parmak benim için yeterliyse? Ben sadece böyle yaşıyorum.

Cevap: Benim için yeterli olan şeyle yaşadığımda, bu hayvansal seviyesidir. Eğer olan her şeyin kaynağını anlamak istersem, o zaman Kabala’dan başka hiçbir şey yardımcı olmaz.

 

Dünya Gerçeklik Mi, İllüzyon Mu? Bölüm 5

Algının Sınırlarını Genişletmek

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü”: Konuyla ilgili en ufak bir edinimimiz olmamasına rağmen, Kabala kitaplarında ortaya çıkan tüm isim ve adlandırmaların aslında özbeöz ve gerçek olduğu sonucuna artık varabilirsiniz. Böyle olmasının nedeni, bu ilmi çalışanların, kendi algıları dâhilinde, ilmin nihai bütünlüğüyle ilgili, tümüyle tatmin olmalarıdır, yani Üst Işık ve onu algılayanlarla ilişkiden harekete geçip, doğan aksiyonların basit algısıyla.

Gerçek şu ki, algımızın bir sınırı vardır. Kabala Bilgeliği sürekli olarak derin, geniş,  tüm vektör alanlarına girip ve bunları tamamen ifşa etmeye ulaşacağınızı söyler. Ancak yine de sadece sizi dolduran gerçekliği edinirsiniz. Ve sizi doldurmayan gerçekliği edinemezsiniz, var olup olmadığını bile bilmezsiniz.

Burada şu soru ortaya çıkar: Kabalistler başka bir gerçeklik olduğunu nereden biliyorlar? Onu kendileri mi edindiler? Eğer öyleyse, o zaman neden gerçekliğin bir başka ek edinim seviyesi olarak bundan bahsetmiyorlar?

Görünüşe göre bilmeceleri önümüze koyuyorlar ya da sanki şöyle diyorlar: “Burada bir şey var ama sana söylemiyorum.” Halbuki bu onların yaklaşımı değildir.

İhsan etme niteliğine, Yaradan’ın niteliğine ulaşmak zorundayız.  Yaradan, Kendisini bizimle ilgili olarak, egoizmimize rağmen ihsan eden, seven ve birleştiren, üzerimizde yükselen olarak konumlandırır. Bizler, egoizmimizin üzerinde yükselerek O’nu keşfedebilir, O’nu hissedebilir ve O’na benzer hale gelebiliriz.

Nasıl yapabiliriz ki Yaradan’ı sadece O’na eşdeğerliğimizden dolayı hissetmekle kalmayıp, aynı zamanda kendi Kelim (Kab) ve niteliklerimizden de hissedebiliriz ? Bu bir problemdir.

World—Reality Or Illusion? Part 5

 

Zıtlıkların Birleşimi

Bir konuda iki zıtlık – bu, üst dünyaya, manevi boyuta, yani Yaradan’ın iki gücün kaynağı olduğu alana girişini belirleyen ana noktadır. Bize göre, kötülüğün gücü ve iyinin gücü, Klipa ve kutsallık, ihsan etme ve alma, iki zıt güç olarak ortaya çıkarlar. Ancak, Yaradan’ın çelişkisi yoktur ve her şey tek olana bağlıdır.

Bu sadece bize, duyularımıza ve anlayışımıza göre, birbiriyle çelişen iki güç olarak kendini gösterir. Yaratılış hakkında ne kadar çok öğrenmeye başlarsak, aralarında gördüğümüz mesafe ve çatışma o kadar büyük olur. Bu nedenle, maneviyatı algılayamayız, yazıldığı gibi;  ‘‘Çünkü İshak’ın içinde bir tohum çağrılır ve ona yanık bir adak sunar.” Bir şey diğeriyle çelişir: Bir yandan, onu öldürmeniz emredilir, öte yandan, o sizin yolunuzun devamı olmalıdır.

Bu nasıl mümkün olabilir? Bunu aklımızla anlamıyoruz; bu yüzden üst olanın aklını edinmeliyiz. Bu ilkelere uymaya çalışırsak, bizim için yeni bir realite inşa eden, ıslah eden ışığı çekeriz. Orta çizgi olarak adlandırılan, ifşa ettiğimiz bu yeni alanda, bu iki zıt çizgi, bir bütün olarak, birbirlerini tamamlayarak bir arada var olabilirler.

Bunu algılamak çok zordur, neredeyse imkânsızdır. İki çizgiyi orta çizgiye bağlayacak olan bir toplum ve yukarıdan gelen ıslah eden ışık olmalıdır. Orta çizgi Yaradan’dır. Yaradan’ın ifşası ya da iki zıt çizginin bağlantısı, bizi yavaş yavaş yaratılışın amacına, ıslahın sonuna götürür. Adım adım bu zıtlıklar büyür ve giderek daha fazla bağlanır. Tüm işimiz budur.

Uzun yıllar boyunca yeterince hazırlık yaptık ve bu adımı atabilecek birçok insanı bir araya getirdik. Geri kalanı, zaten doğru hazırlıktan geçmiş olanlara bağlanarak bunu yapabilecektir. Tıpkı dünyamızda olduğu gibi, bugün 21. yüzyılda doğan çocuklar daha önce elde edilen tüm ilerlemelere katılıyor ve geçmiş nesillerin ötesine geçiyorlar, çünkü ebeveynlerine bağlanıyorlar ve onlardan sahip oldukları her şeyi alıyorlar.

Kimin az ya da çok gelişmiş olduğuna bağlı olmadan, Kabalistik bir grupta da bu böyledir. Herkes hedefe, herkesin gücüne ve hazırlığına göre ulaşmaya çalışırsa, o hedefe ulaşacaktır.

Umarım bu konuya karşı ciddi bir tutumunuz vardır, çünkü Kabala bilgeliğinde, manevi çalışmada, Yaradan’ın edinilmesinde, üst realitede ve doğanın mükemmelliğinde, bu iki çizginin bağlantısından daha önemli bir şey yoktur. Zıtların bu birleşimi, bir insana ifşa edilen manevi alandır. Buraya girdiği zaman, bir sonraki dünyayı hissetmeye başlar. Birlikte çalışarak tüm bunları ilerletip başarabiliriz, herkesi bu dereceye yani gerçek manevi merdivenin başlangıcına çekebiliriz.

Bu andan itibaren her zaman üç çizgide, mantık üzeri inançla devam ederiz. O zaman tüm Tora ve tüm dünya bizim için netleşir. Tüm gerçeklik üç çizgiye ayrılarak etkileşimlerini ortaya koyan bir perspektif kazanmaya başlar. Sonuçta, şimdi artı ve eksinin nereden geldiğini ve bizi nereye götürdüklerini bilmiyoruz. Yine de, dünyamızın üstündeki ve dünyevi aklımızın zıtlıklarını manevi hisler ve akılla nasıl doğru bir şekilde bağlayacağımızı bilirsek, sınırsız ifşa elde ederiz, Yaradan’ın nasıl işlediğini, O’nun ne yaptığını ve O’nun gibi olmak için, “Tanrı gibi, iyi ve kötüyü bilmek.”  için ne yapmamız gerektiğini anlarız.

The Combination Of Opposites

 

Erkek ve Kadın, Bölüm 1

Evrendeki İki Güç

Soru: Kabalistler, cinsiyetler arasındaki ilişkinin tüm evrenin temeli olduğunu yazarlar. Yaradan ve yaratılan varlıklar olduğu için mi insanlar, erkek ve kadına ayrılmıştır?

Cevap: Evet. Evrenin iki gücü – ihsan etmenin gücü ve almanın gücü – maddede erkek ve kadın şeklinde tezahür eder.

Soru: Yani ihsan etme gücü, erkek özü ve alma gücü, kadın özü müdür?

Cevap: Evet ama yalnızca şarta bağlı olarak. Esas olarak kuvvetler açısından bu doğrudur: erkek güç, verir ve dişi güç, alır. Bununla birlikte, alma ve ihsan etme söz konusu olduğunda, bu, kadın gücünün almanın egoistik niteliğe, erkek gücünün ise ihsan etmenin özgecil niteliğine uyduğu anlamına gelmez.

Her insanda: hem erkek hem de kadın her iki güç de vardır.

Male And Female, Part 1

 

Arzuların Gelişimi, Bölüm 1

Arzuların Dört Seviyesi

Soru: İnsanlığın tüm tarihi, insan arzularının gelişim sürecidir. Baal HaSulam makalelerinde hem doğada hem de insanın içinde dört arzu seviyesi olduğunu yazıyor: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. Bu nedenle, bu dört seviyeyi dışımızda görüyoruz.

Bu arzular nelerdir ve nitelikte ve nicelikte onların kaç tanesi vardır?

Cevap: Esas olarak, kendini doldurma arzusu doğanın her seviyesi için ortaktır. Doldurulacak olan şey, arzunun hissettiği eksikliğe ve ona tatmin ve haz hissi verecek olana bağlıdır.

Eğer bu arzu cansız bir seviyedeyse, kendini olduğu gibi gerçekleştirmek ister. Aynı zamanda, arzusuna bir şey ekleyemez veya çıkaramaz, sadece var olduğu gibi davranır. Bu arzu cansız olarak adlandırılır. Gelişemez, ama eksik olduğunu hissettiği her şeyi yerine getirmek, yani bir şeye yaklaşmak, kendini bir şeyden uzaklaştırmak ister. Bu şekilde çalışır.

Sonra arzu cansız seviyeden bitkisel olana kadar gelişir.

Bitkisel seviyede, arzunun kendisinde zaten değişiklikler vardır. Büyür, formunu değiştirir, kendini gerçekleştirmesi için her türlü destekleyici arzuları ve araçları yaratır. Bu nedenle, boyuna ve enine büyür, gelişir, güneşe, havaya ve suya doğru hareket eder. Kendini gerçekleştirmek için ilk baştaki arzusunu kontrol etme yeteneği kazanır. Bu arzuya bitkisel denir.

Ancak, yerinden hareket edemez; bir bitki gibi, ekildiği aynı yerde büyür. Oradan yayılabilir, ancak başlangıçtaki kökü, üst güç, bir şey veya dışsal biri tarafından dikildiği yerde kalır. Bu durumdan gelişmeye devam eder.

Yine de bu tür bir arzu çoğalabilir, çevreyi etkileyebilir ve çevreden etkilenebilir. Bu, doğanın dört hali – kış, ilkbahar, yaz ve sonbahar ile etkileşime giren bitkilere benzer. Ancak cansız arzu, bu yeteneğe sahip değildir.

Bitkisel arzu yayılıyor olmasından dolayı cansızdan farklıdır, ama şimdiye dek var olduğu aynı yerde kalır.

Bir sonraki arzu, canlı/hayvansaldır. O zaten bir yerden bir yere hareket edebilir, yani hareket özgürlüğü vardır. Doğal olarak, onun üremesi çok daha karmaşıktır, bir bitkinin koşullarıyla aynı koşullardan oluşmaz yani diğerleriyle bağ kurmak ister.

Canlı/hayvansal arzuda erkek ve kadın bireyler vardır ki hareket ederler, aralarında bir aile kurarlar, aktif olarak besin vb. ararlar. Burada,  bir yer için, bir tür ve bir dişi için zaten kavga vardır. Yani, bu arzu kendini en iyi şekilde gerçekleştirmek için bir dizi araca sahiptir.

Bir sonraki arzu seviyesi, önceki tüm arzuları içeren insandır. Ayrıca uygulamalarında özgür iradeye sahiptir ve hareket edebilir, birleşebilir, uzaklaşabilir, yaklaşabilir, ne için ve nasıl gelişebileceği konusunda hedefini değiştirebilir.

İnsan, arzuları ve onların yerine getirilmesi ile sınırlı değildir, her şey sadece ona bağlıdır. Bu nedenle onun: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan arzuları, ona tam bir özgürlük verir. O liderdir, doğanın kralıdır.

Evolution Of Desires, Part 1

 

Realite Önceden Belirlenmiş Midir?

Soru: Realitenin ne kadarı önceden belirlenmiştir? Özgür irademizin içinde ne var?

Cevap: Kesinlikle her şey bizim özgür irademizin içindedir ve kesinlikle her şey önceden belirlenmiştir. Yani program başlangıçta, en basit, temel bölümden giderek daha karmaşığa doğru verilir. Bu, doğanın temel yasalarından gelir. Bağlantı hızı bize bağlıdır.

Islahın içine girmemeliyiz. Bu bizim işimiz değildir. Mümkün olan her yerde bağ kurmak için çaba sarf etmeliyim, ancak hiçbir koşulda sıraya koymamalı ve bağın derecelerinin nasıl olması gerektiğini önceden belirlememeliyim. Sadece ileri itmeliyim.

Bana ıslah olmuş bir koşul olarak ne gösterilirse memnuniyetle karşılamalıyım.

Is Reality Predetermined?

 

Reenkarnasyondan Korkmak

Soru: Ölmekten korkmuyorum, ama tekrar doğmaktan korkuyorum. Yaradan’ın burada niyeti nedir?

Cevap: Yeniden doğmaktan korkuyorsunuz, çünkü doğum, anaokulu, kreş, okul, hastalıklar, aşılar, sorunlar, aşağılanmak vb. ni tekrar yaşamak zorunda olduğunuzu biliyorsunuz.

Bilge adamların oturdukları ve şöyle düşündükleri söylenir: “Kim daha mutlu: doğmuş kişi mi yoksa doğmamış kişi mi?” Ve doğmamış olanın daha mutlu olduğuna karar verdiler. Ama eğer doğduysan, o zaman görevini yerine getir ve bir daha asla doğma.

Fear Of Reincarnation