Category Archives: Maneviyat

Doğa Yeni Bir İnsanlığa Hamile

Koronavirüsün bizi içine soktuğu kriz, özünde yeni bir dünyanın doğuşu. Bununla birlikte, tüm insanlık, beklenmedik bir şekilde hamile kalan, tamamen isteksiz ve şimdi dehşete düşen ve ne yapacağını bilmeyen bir kıza benziyor.

Kendimizi bu konumda görmeyelim. Bir embriyo gibi, yeni bir dünyada doğuma hazırlık sürecine girdik. Doğa, bizi doğurması gereken Yaradan hamile. Ve O, bunu yapacak!

Ama O’na yardım etmeliyiz; bu sürece katılmalı, daha çok birleşmeli ve doğumumuza hazırlanmalıyız. Böylece gelişimimizi hızlandırabiliriz, çünkü bu hamilelik belirli bir dönemle sınırlı değildir ama doğmaya hazır olmak için nasıl birleşmeyi başardığımıza bağlıdır.

Bizden istenen tek şey bağdır. Her zaman daha fazla nasıl bağlanacağımızı düşünmek zorundayız ve sonra doğum sırasında nasıl davranacağımızı anlayacağız. Doğum için hala uzun bir yol var. Sonuçta, eğer hepimiz birbirimize bağlanmadan önce doğarsak, o zaman bebek deforme olarak doğar, tam olarak bağlı olmadığımız için vücudunda bazı organlar eksik kalır.

Bağımızla, yeni doğan insanlığın bedenini oluşturuyoruz ve bu nedenle bu bebeğin sağlıklı doğması için gerekli tüm organlarla birleşmek zorundayız. Başarısız bir doğum söz konusu olamaz.

Birliğimiz doğru değilse, o zaman doğa, Yaradan böyle dertler getirecek, bize öyle bir baskı uygulayacak ki, birleşmemiz gerekecek. Doğum kanalı çok dardır ve çıkmak için çok güçlü bir şekilde toplanmamız gerekecek.

Bağlanırsak kolayca çıkabiliriz. Ayrıca, değerlerimizi değiştirmemiz gerekiyor ki, daha önce önemli olan şeyler önemsiz hale gelir ve bunun tersi, daha önce önemsiz olan şeyler önemli hale gelir. Bu, başımızı tepetaklak çevirdiğimiz ve hepimizin aynı görüşü paylaştığı anlamına gelecektir.

Ve sonra kadınların çok iyi bildiği doğum sancıları gelir. Ama şimdi hepimiz onlardan manevi bir formda geçmek zorunda kalacağız, böylece bizi yeni bir dünyada doğuma hazırlasınlar. Tüm bunlar önümüzdedir çünkü şimdiye kadar kendimizi bir embriyo şeklinde bile toplamadık.

Koronavirüs, bu doğuma doğru ilerlememize muazzam bir şekilde yardımcı oluyor, bize sadece temel unsurları bırakıp diğer her şeyi bir kenara koyuyor. Bu nedenle, bir darbe değil ilaç olarak kabul edilebilir. Yaradan, bizi dövdüğü şeyle bizi iyileştirir.

Bir damla meni gelişmeye başladı, yeni dünyadan manevi bir gen (Reşimo), önceki halimizi zaten tamamen tükettiğimiz gerçeğine dayanarak içimizde uyandı. Her birimizin içinde ve hepimizin içinde birlikte gelişiyor ve insanlığın yeni koşulu hakkında bilgi içeriyor, tıpkı embriyonun başladığı hücre gibi, bir damla meni gibi.

Manevi embriyo, Hasadim ışığında, uygun doğum esnasında çıktığı annenin sularında yüzer. Doğru bir şekilde davranır ve sağlıklı bir embriyo olarak birleşirsek, Hasadim ışığında, merhamet okyanusunda, annenin rahminde olduğumuzu hissedeceğiz. Embriyomuz her ay büyüyecek ve gelişecek ve doğması gereken yeni dünyayı görmeyi öğrenecek.

Eğer birleşmezsek, o zaman durumumuz daha da kötüye gidecek ve gerçek açlığa ulaşabiliriz. Doğa bizi değerlerimizi değiştirmeye ve birleşmekten başka bir şey olmadığını anlamaya ikna edecek: grup ya da ölüm.

Ne de olsa henüz rahim duvarına bile bağlanmadık. Bu, her şeyin üzerinde bağ gerektirir. Üst annenin, tüm doğanın, Yaradan’ın içinde bir embriyo haline gelmeli ve doğumla ödüllendirilmek için O’nun içinde gelişmeye başlamalıyız.

Kadınların bu süreci anlamaları daha kolaydır çünkü onlar bunu yaşadılar ve kendi içlerinde hissettiler. Ve şimdi hem erkekler hem de kadınlar bu süreci yaşamalı ve kendilerini anne karnında hissetmeli ve orada gelişmelidirler. Egoizmimize ilişkin olarak karanlık bir yer olmasına rağmen, ihsan etme ve birlik arzusuna ilişkin olarak bu, bize yeni gelişme ve yeni yaşam veren ışık dolu bir dünyadır.

 

Twitter’da Düşüncelerim / 11 Eylül 2020

Onlu, içinde manevi safhanın ifşa olduğu manevi bir yapıdır.

Herkesi farklı gözlerle görmek istiyorum: kendi gözümle değil, onlunun gözleriyle. Ve hisler için de aynı, kalpte ve akılda – kolektif algıya ulaşmaya çalıştığım her şeyde dünyayı bir kişi olarak değil de onlu olarak görmek için.

Manevi tanımlara göre mantık ötesi, birlik adına ihsan etme arzusunda hareket etmektir. Maddi dünyada her insan kendi başına var olur-her biri kendini gözettiği için birlik yoktur. Ama birlik ve karşılıklı ihsan yoluyla gerçeği hissederim ve tüm dünyaya onun aracılığıyla bakarım.

Kendi içimde değil, dostlarımda olanları görüyor, hissediyor ve duyuyorum. Bu zaten manevi bir histir.

Tüm dereceler, tüm safhalar zaten gerçekte var. Onlara girmek için çaba sarf etmeliyiz. Kendimi inanç derecesine, Bina’ya yönlendiriyorum – ve benim dışımda olanlar, grup ve Yaradan benden daha önemli.

Mantık ötesi inanca, ihsan etme gücüne sahip olduğumda, ona girerim ve yavaş yavaş kendimi inşa etmeye başlarım. Buna maneviyat denir: Malhut derecesinin üzerindeki Bina derecesi, her şeyi kendi üstümde, sonraki dereceye göre düşünmek, hissetmek, anlamak ve görmek istediğim zaman.

 

“Zohar’ı Okumadan Önce Sahip Olmanız Gereken Bazı Temel Anlayışlar Nelerdir?” (Quora)

Zohar’a Sulam (Merdiven) tefsirini yazan, Yehuda Aşlag (Baal HaSulam), kitaba yaklaşmamız için bize sağlam bir temel sağlamak amacıyla Zohar’a dört giriş yazdı.

Baal HaSulam’ın bu girişlerde tanımladığı kavramları tam olarak anlamadan, Zohar’ı doğru bir şekilde anlamak ve onun edinimine doğru ilerlemek ve etkili bir şekilde okunmasına yaklaşmak imkansızdır.

Zohar, manevi dünyayı, yani Yaradan ile temas halindeyken yaratılan varlığın arzularını, niyetlerini ve eylemlerini tanımlar.

Zıt bir fiziksel realitede var olduğumuz için, manevi dünya hakkında hiçbir şey anlamıyoruz.

Başkalarını düşünmeden, yalnızca kendisine fayda sağlamayı amaçlayan egoist bir insan doğasında doğduk ve büyüdük.

Bu nedenle, Zohar’ı önceden hazırlık yapmadan okuduğumuzda, yabancı bir dilde (ana dilimizde okusak bile) garip masallar ve kodlanmış gibi görünen, diğer tasvirlerle yazılmış gibi görünür.

Zohar’da okuduğumuz şeyle ne kadar bağlantı kurmaya çalışsak da, doğuştan gelen alıcı duyularımıza zıt olan verici duyulara sahip değilsek, manevi dünya hakkında hiçbir algı ve duygumuz yoksa, o zaman Zohar’ın gerçekten neyi anlattığına dair hissiyat ve anlayışa erişimimiz olmaz.

Ek olarak, hem Zohar’ın kendisi hem de çeşitli Kabalistler, Zohar’ın zamanımızda açığa çıkması fikrini tartışırlar, özellikle çağımızda, giderek daha fazla insan Zohar’ın içerdiklerine ihtiyaç duyacaktır.

Yalnızca kendi çıkarımıza yönelik egoist doğamızın yerini manevi bir sevgi ve ihsan etme doğası alırsa, Zohar’ın tarif ettiği şeyi hemen anlarız. Zohar’ı böyle bir eğilimle okumak, bize manevi dünyanın giderek daha fazla katmanlarını açığa çıkaracaktır.

Bununla birlikte, insan egosuna hapsolmuş ve manevi doğadan yoksunken, Zohar’dan alabileceğimiz bir şey var mı?

Elde edebileceğimiz şey, özel bir çare olan “Segula” dır. Tek bir kelimeyi anlamadan kitabı okumak, kitabın anlattığı manevi dünyadan güçleri çeker. Egoistten özgeciliğe, dünyevi olandan manevi olana doğamızı dönüştürme niyetiyle Zohar’ı okumaya yaklaşırsak, o zaman kitap bu dönüşümü ateşlemek için bize etki eden “Or Makif” (“saran ışık”) adı verilen, özel bir ışığı aydınlatmaya hizmet eder.

Okumadan gelen manevi güçler üzerimizde çalışır, bizi manevi dünyanın ifşasına, gerçekliği dolduran sevgi ve ihsan etme niteliğine erişmeye götürür.

Zohar, manevi dünyanın en yüksek edinim derecelerine ulaşan ve sevgi ve ihsan doğasını paylaşan bir grup tarafından yazıldığından, sadece benzer bir doğayı edinerek Zohar’ın tasvir ettiğini anlayabilir ve hissedebiliriz.

Bütünsel Sorumluluğa Doğru

Soru: Kendini doğa kanunlarına uymaya yakınlaştırmak için, kişi toplumdan yalnızca gerekli olanı almayı ve mümkün olduğunca fazlasını vermeyi mi öğrenmeli?

Cevap: Mümkün olduğu kadar değil, tüm güç ve yetenekleri vermek, ihtiyaçları karşılamak için kullanmak ama sadece sıradan, normal ve insani varoluş için.

Bu, doğa ile dengede olduğum, ona her şeyi insan seviyesinde verdiğim ve ihtiyacım olanı hayvan seviyesinde aldığım anlamına geliyor.  Pandemi bizi buna götürecek;  bu olmazsa, bir sonraki olacak.

Soru: Böyle bir durumda, özgür seçimimiz nerede?

Cevap: Bu özgür seçimdir: dedikleri gibi “sopayla mutluluğa gelmek”.

Bu, bugün olan her şeyden açıkça anlaşılıyor.  Ve kendinizi tam, karşılıklı, bütünsel sorumluluk koşuluyla eşitlemeye çalışabilirsiniz.

Soru: Buna neden inanmalıyım? Belki bunların hepsi doğru değildir?

Cevap: Sıradan kanunlardan hareket edersek, bunda özel bir şey yok gibi görünüyor.  Ancak,  kişinin egoizmine dayanarak yaptığı her şeyi mantıksal olarak hesaplamaya başlarsanız, bu gücün bizi mezara götürdüğünü göreceksiniz.

Öte yandan, aynı küçük dünya üzerindeysek ve pratikte tek bir topluluk haline gelseydik nasıl davranırdık?  Bir araya gelin ve nasıl bir arada yaşayabileceğimize karar verin.

Soru: Doğamız gereği bencil yapımıza rağmen, çevremizin etkisi altında, bencil eğilimlerimize zıt olan belirli değerleri geliştirebiliriz.  Bu seçme özgürlüğü mü?

Cevap: Evet.  Mükemmel bir ifade, herkes için basit ve anlaşılır.

“Solu Ve Sağı Nasıl Birleştirebilirim?” (Quora)

Doğanın bizi tam bir birleşme durumuna yönlendirdiğini anlamalıyız ve bu nedenle farklılıklarımızın üzerinde nasıl birleşebileceğimizi araştırmakla ilgilenmeliyiz.

Böylesi bir birliğin görevi, farklılıkların çeşitliliğinin, tüm bireysel özelliklerin ve görüşlerin yerinde kalmasıdır, yani bir tarafın veya görüşün diğerini ortadan kaldırmaması, ancak her görüşe var olması için gereken şekilde yer verilmesidir.

Farklı ve karşıt görüşleri birleştirmek için üçüncü bir kaynağa ihtiyaç vardır – birinin görüşünü kabul etme ve hatta diğerinin görüşünü önemseme yeteneği, bu görüşlerimizin her birinin ayrıntılarından daha fazla önem taşıyan birleştirmeden gelir.

Bugünün gerçekliğinde imkansız gibi görünse de doğanın, insanlar da dahil, tüm parçalarını birleştirme eğiliminde olduğunu ve bu yönde geliştirildiğimizi anladığımızda, o zaman bu eğilimin böyle bir eğitimini uygularsak, aşağıdakileri görmek için gerekli karşılıklı tavizleri verebilecek gücü kazanırdık:

  • Tek bir sistemin gerekli parçaları olarak tüm farklı ve karşıt görüşler,
  • bu bölünmelerin üzerindeki birlik herkese faydalıdır ve bu böyledir
  • doğaya direnmek faydasızdır.

Yani, sadece zıt taraflarımız içinde kalmayı kabul etmenin, yalnızca acı çekmeyi artırdığını ve doğanın bizden, birleşmek için bu tür eğilimlerin üzerine çıkmamızı istediğini görürdük.

Doğa, nihayetinde tüm farklılıklarımızın üstünde birleşmemiz için bize rehberlik eder.  Algılama ve duyumdaki bu eğilimi ifşa eden insanlar yani Kabalistler, bunun hakkında “sevgi tüm günahları örter” diye yazdı.

Bu, karşıt tarafların, her iki tarafın da sahip olduğu olumsuz özellikleri keşfetmesi ve bölünmenin üzerinde birliği öğrenme ve uygulama yönteminin yardımıyla, her iki tarafı da köprülemesi gerektiği anlamına gelir.

Kendimizi doğal eğilimlerimize bırakırsak, o zaman sadece birbirimize karşı daha fazla nefrete yönlendiriliriz.  Yani, insan doğası egoisttir, öncelikle diğer her şeyden çok kendi yararını düşünür ve dünya görüşlerimizin tümü, bu dar gerçeklik algısı ve hissi üzerine inşa edilmiştir.  Bu nedenle, onlar bizi, çalışmamamız için başkalarının değiştirilmesi veya ortadan kaldırılması gerektiğini hissettiğimiz bir krize götürürler.

Bugün, bu sorunu belirleme yeteneğine sahibiz.  Her biri sistemde benzersiz bir yere ve görüşe sahip olan bireyleriz ve bu nedenle birbirimizden farklıyız.

Ancak, hepimizin paylaştığı ve içinde var olduğumuz, tek bir doğa sistemi hakkında,  bu sistemin bizi farklılıklarımızın üzerinde birleşmeye nasıl yönlendirdiği hakkında farkındalığımızı artırmalıyız ve bu nedenle aramızdaki tüm farklılık ve anlaşmazlıkların üzerinde bağlar kurmalıyız.

Sanki binamızda yeni bir kat inşa etmek için yola çıkmışız gibi: birinci katımız el değmemiş tüm çeşitli manzaralarımızı barındırıyor ve ikinci katta bizi her şeyden önce birbirine bağlayan şeyi takdir ediyoruz.

Bugünün dünyasında herkese yer vardır.  Aramızda yeni bir bağ kurmamız gereken zaman geldi, birinin diğerini yok etmek istediği yer değil.  Başkalarını yok ederek kendimizi yok ederiz.  Bu bir doğa kanunudur.  Artı ve eksi yan yana var olmalı ve aralarına her ikisinin de tek bir sistemin parçası olarak uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan yeni bir mekanizmanın yerleştirilmesi gerekiyor.

Bu nedenle, kendimizi varlığımızın bütünü olan egoist insan doğasının üzerinde varmış gibi hissedeceğimiz bir duruma ulaşmalı ve çok daha büyük bir gerçekliği keşfetmeliyiz.

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Eylül 2020

Onlu içinde sadece bir Sefira olsam da, kendimi diğer 9’a göre ayarladığımda, benden neyin talep edildiğini anlamaya gelirim. Her teli diğerlerine göre kontrol ettiğim, bir gitarı akort etmek gibi. Aynı şekilde kendimi gruba göre ayarlarım.

Dünyamızda ifşa olan üç tür alma gücü, üç derecedir: cansız, bitkisel ve hayvansal. İnsan, onun cansız, bitkisel ve hayvansal derecelerine göre, üst dünyaya geçiş özelliği olan derecedir.

Koronavirüsün hayatın her alanına vurduğu darbeler, bizlere doğanın artık bize çocuk olarak değil, yetişkinler olarak davrandığı yeni bir gelişim dönemine girdiğimizi göstermekte- ve bizi cezalandırarak, daha iyiye giden değişimin, insanlar arasındaki doğru ilişkilerin derecesine bağlı olduğunu göstermekte.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 6

Kalpten Kalbe Yakınlaşma Yoksa

Soru: Karşılıklı garanti, dayanışma, birlik gibi değerlerin tüm önceliklerin başında olduğu güçlü bir toplum olduğunda, asimilasyon ve karma evliliklerle ilgili herhangi bir sorun yoktur. Ve tüm bunlar kaybedildiğinde, o zaman insanları, ulus olarak korumak için en azından dış çerçevede tutmak gerekir mi?

Cevap: Egoizme düştüğümüzde ve üst dünyayı, herkes arasındaki en yüksek bağları hissetmeyi bıraktığında, o zaman dünyevi bağa ihtiyacınız vardır.

Soru: Bu dayanışma Yahudileri bir ulus haline getirdi mi?

Cevap: İbrahim’in yarattığı topluluk, “dostunu kendin gibi sev” bağına dayanıyordu. Herhangi bir dışsal yapıya ihtiyaç yoktu çünkü insanlar zaten birbirleriyle bağlı hissediyorlardı.

Soru: O zaman hiçbir emir yok muydu?

Cevap: Dostunu kendin gibi sev – bu emirdir ve tek olanıdır. Bu nedenle buna Tora’nın ana emri denir. Başka hiçbir şeye gerek yoktur.

Soru: Ama dayanışma ortadan kalkmaya başladığında, o zaman dış yapıda fiziksel düzeyde yerine getirilen emirler mi ortaya çıktı?

Cevap: Evet. Oraya gitmeyin, bunu yapmayın, başkalarına zarar vermeyin vs. Yani insanlar arasında değişim/ iletişim yasaları ortaya çıktı çünkü artık birbirlerine kalpten kalpten yaklaşamıyorlardı.

Twitter’da Düşüncelerim / 2 Eylül 2020

Kişi, bir binayı inşa etmek gibi, ruhu kendi arzusu ile inşa etmez aksine Yaradan’ın onu inşa etmesini bekler. O’na yapılan doğru talep, onlu içindeki birlikten Yaradan’a geçer. Ben sadece bu yapıyı isterim ama Yaradan’ın onu nasıl inşa edeceğini bilmem.

Özellikle bizler  3. Tapınağı inşa ederken.

Koronavirüs, bizim zamanımızda, bağlanmaya başlamak zorunda olan yaratılış unsurları arasındaki uygunsuz bağ nedeniyle ortaya çıkar. Bağların ortaya çıkması amaçlanan alanlarda, gelişim programına göre ıslahın sonuna doğru virüsler, çatlaklar gibi, kırılma yerlerinden ortaya çıkar.

Koronavirüs maskelerle, evde oturarak ve okulları kapatarak durdurulamaz. İnsanlar arasındaki ilişkilerde, en yüksek derecede bir ıslah yapılmalıdır. Kendimizi ıslah etmeye ve doğru bağ kurmaya başladığımızda, böylece virüsü devre dışı bırakacağız. “Sevgi bütün günahları örter!” diye yazılıdır.

Birliğe Karşıtlık, Bölüm 5

Aile Soyunun Devamı – Manevi Parçanın Aktarımı

Soru: Yahudi halkının atalarının birçoğu – Musa, Davut ve Süleyman – dünya milletlerinden eşler aldılar. Ve sadece Yahudiler, Babil sürgününden döndüklerinde bilgeler, diğer milletlerle karışmamalarını özellikle şart koştu. Bunun nedeni neydi?

Cevap: Bu, kırk yıllık çölde dolaşma sürecinde bir ulus yaratan Musa’dan geldi. Onları onlulara böldü ve her kabilenin yasalarını açıkça belirtti. Ve sonra Yahudiler bu şartları yerine getirmeye başladılar.

Soru: Manevi bir yükselişteyken her türlü insanı absorbe edebilecekleri söylenebilir mi? Geri kalanı kendi ideolojisini benimsedi ve ona katıldı. Neredeyse hiçbir dış nitelik yoktu. Ve sonra bu kayboldu.

Cevap: Evet. Ayrıca aile soyu baba tarafından devam ettirildi. Ve ancak altıncı yüzyıldan itibaren anne tarafından devam edilmesi düşünülmeye başlandı.

Soru: Bunun sebebi nedir?

Cevap: Prensip olarak, bunların tümü koşullara bağlıdır çünkü önemli değildir. Baba veya anne tarafından, bir insanın manevi parçasının nasıl aktarıldığına bağlıdır. Bu, üst gücün çocukta kaldığı ve onu yaradılış hedefine, birliğe götürdüğü koşullar ile ilgilidir.

Sonuç olarak, tarihin sonuna bakarsak, evrensel birlik, İsrail ile dünya milletleri arasında ve İsrail içindeki tüm kabileler ve toplumun diğer kısımları arasında hiçbir farkın olmayacağı bir koşula ulaşmalıdır çünkü herkes birleşmeli ve bir olmalıdır. Bütün bunların hepsi hala yolda.

Twitter’da Düşüncelerim / 31 Ağustos 2020

Tüm evren tek bir sistemdir. Bizler, tutumumuzla tüm doğayı kalibre ederiz. Yıldızları patlatabilir, savaşları tetikleyebilir, barış sağlayabiliriz. Her şey sadece bizim bağlarımıza bağlıdır. Dünya için iyi şeyler istiyorsak, aramızda iyi ilişkiler kurmalıyız ve dünya çok daha iyi durumda olacaktır.

İyiliğin gücü, Yaradan,  kötülüğün gücünü O’nu bu iki gücün zıtlıklarında değil birleşiminde ifşa etmemiz için yarattı. Uzun süredir devam eden hatamız burada yatmaktadır!

Ego seviyesindeki tüm girişimler yıkıma götürür.

Bizler egonun, mantık ötesi inancın, almanın gücü yerine ihsan etme gücünün üzerine yükselmeliyiz. İleriye dönük bir yol bulma girişimlerinde egoyu (alma gücünü) son damlasına kadar sıktık. Bundan sonrasında ego içinde ilerlemek için daha fazla fırsat yoktur.

Pek çok bakteri türü toplu olarak yaşamayı tercih eder. Antibiyotikler tarafından saldırıya uğradıklarında, kolektifi tehlikeye karşı uyarırlar, özverili bir şekilde kendilerine bir uyarı sinyali gönderirler, antibiyotiklere karşı savaşır ve arkadaşlarını öldüren ilaçlara karşı bir savunma oluştururlar.

Onlardan bir iki şey öğrenebiliriz!