Category Archives: Maneviyat

Kırılma Neden Oldu?

“Kabala Bilgeliğine Önsöz” de kırılmanın, ışığın (hazzın) hazırlıksız bir arzuya girdiği süreç olduğu söylenir.

Bu, kişi kendi iyiliği için bir şey almak istediğinde olur. Ancak bu girişimleri yaparken, başarılı olamadığını görür çünkü dünyamızın tüm içsel doğası, ihsan etme ve sevgi niteliğine, Yaradan’ın niteliğine dayalı olarak var olur ve bizler alma ve kazanç elde etme niteliğini kullanmak isteriz. Bu nedenle Yaradan ile aramızda bir uyumsuzluk meydana gelir.

Soru: Birinci kısıtlama ilkesine göre ışık, hazırlıksız bir arzuya giremez. Nasıl oldu da ışık yine de ona girebildi ve dolayısıyla kırılma meydana geldi?

Cevap: Başlangıçta böyle bir engelleme yoktu; hiçbir zaman hiçbir yerde tezahür etmedi. Bu nedenle, ışık alma arzusuna girdiğinde, onların karşıtlığı nedeniyle ışık küçük kıvılcımlara bölündü ve arzu da küçük parçacıklara bölündü.

Bu, doğada yalnızca bir kez gerçekleşti ve bir daha olması mümkün değildir. Bu nedenle bugün görevimiz, tüm parçalanmış arzuları bir araya getirmek ve onları patlamadan etrafa saçılan ışık kıvılcımlarıyla doldurmaktır.

Soru: Bu tasarlanmış bir süreç midir?

Cevap: Elbette, tesadüfi bir şey yoktur; her şey ortak bir yasaya tabidir.

 

Yaradan’ın Eylemlerini Nasıl Fark Ederiz?

Soru: İçimizde ifşa olan her arzu, direkt ışığın dört algısının akabinde gelir. Tüm arzularımızın ardındaki Yaradan’ın eylemlerini görmek için, bunu nasıl ifşa edebiliriz?

Cevap: Işığın tüm dostlarımızdan geçerek her birimize ulaştığı birlik sistemini, ancak birbirimizle olan bağımız sayesinde ifşa edebiliriz.

Işık onların içinden geçmeli, her birinde kendini ifşa etmelidir ve ancak o zaman son derecede olan sizler de onu ifşa edebileceksiniz. Dostlar sizin üzerinizde dururlar çünkü onlar sizden daha yüksektirler ve onlar, ışığın size yukarıdan aşağıya inme dereceleridir.

Soru: Aşağıdan yükselmek için onlarla nasıl bağ kuracağız?

Cevap: Onlara yardım etmelisiniz, arzularınızı, Hisaron’unuzu, talebinizi onlara eklemelisiniz. Ve sonra, bununla onları yukarı itecek, onlarla birlikte yükselecek ve onlarda uyandırdığınız ışığı alacaksınız.

Bu sistem, her birimizin Malhut’tan Keter’e kadar çalıştığı on Sefirot’tur; burada Keter Yaradan’dır ve Keter ile Malhut arasındaki ara derecelerin hepsi sizin dostlarınızdır.

 

Bu Herkes İçin Çözüm Olacak

Eğer araştırmaya başlarsak, olup bitenlerden bizim, İsrail halkının sorumlu olduğunu hemen anlayacağız. Biz, Tora’nın yolu denilen, düz ve doğru yolu takip etmedik. Bu nedenle artık yolumuzu düzeltmemiz gerekiyor.

Ve bu konuda birbirimizi desteklememiz ve güçlendirmemiz gerekiyor ki, ağıt yakmak ve pişmanlık duymak yerine, gerçeğin gözlerinin içine bakıp birlik, barış ve ortak uyum yolunda nasıl ilerleyeceğimizi ve bunu nasıl başarabileceğimizi çözebilelim ve düşmanlarımıza, evrensel uyuma giden yolun nasıl yalnızca herkes arasındaki birlikten geçtiğini açıklayabilelim, öyle ki kavga etmeyi ve birinin haklılığını kanıtlamayı bırakalım çünkü böyle bir yol çözüme götürmez.

Halkımızın gücü ancak birliktelikten gelir. Ve eğer birliğimizi Yaradan’a yöneltirsek, kendimizi yaratılışın merkezinde buluruz. Bu noktadan itibaren, sadece birilerini güç kullanıp yenerek değil, küresel birliğin her türlü düşmanlığın ötesinde mümkün olduğunu ve herkes için çözüm olacağını, herkese kanıtlayarak başarıya ulaşabiliriz.

Kendimizi adaletin zirvesinde hareket eden erdemliler olarak görmemeliyiz. Eğer öyle olsaydı, bugün bu durumda olmazdık.

Gerçekte durumumuz diğer uluslardan veya gruplardan daha iyi değil. Herkes tam bir karmaşa ve küresel parçalanma içinde. Bu nedenle, kimsenin arkasında bir gerçeğin olmadığını bilmeliyiz. Gerçek yalnızca Yaradan’a dönmek ve O’nun bizimle ilgilenmesi için O’na yaklaşmayı istemekte yatmaktadır.

İnsanlığın içinde bulunduğu tuzaktan kurtulmanın tek yolu, tüm insanlığı bir araya toplayan ve kimseyi o merkezin dışında bırakmayan, merkezi noktaya herkesin katılmak istemesidir. İyi ya da kötü olmayacak, uluslar ve dinler arasında anlaşmazlıklar olmayacak; bütün insanlar kardeş olduğundan, herkes diğerlerini bir topluluğun mensubu olarak kabul etmek zorunda kalacak.

Yaradan, egoizmimizin üzerine çıkabilelim ve ona karşı iyi bir doğa edinebilelim diye, hepimize egoist ve kötü bir doğa verdi.

İnsanlığın öylesi bir karanlığa düştüğünü, hakikatin nerede olduğunu, adaletin nerede olduğunu, barış içinde yaşamanın nasıl mümkün olduğunu kimsenin idrak edemediğini anlamalıyız. Bir yerde dış savaş yoksa iç savaş vardır. Bu nedenle doğru dengeyi sağlamak için kendimizi değiştirmeliyiz.

İnsanların, tüm insanları tek bir grupta, Yaradan’ın tek bir toplumunda birleştirebilecek üst gücü keşfetmelerini diliyorum. O zaman doğru koşul içinde olacağız.

Yaradan bizi tek bir halk olarak bir araya getirsin ve birbirimizle nasıl ilişki kuracağımızı, birbirimiz hakkında ne hissedeceğimizi ve düşüneceğimizi bize öğretsin. Aksi takdirde, bu savaşlar bugün de yarın da bitmeyecek, çok uzun yıllar devam edecektir.

Bu nedenle, Yaradan’dan bize gelişimimizde doğru yönü ve tüm uluslar ve insanlar arasında doğru tutumu göstermesini talep etmeliyiz.

 

Büyük Bir Şeye Ait Olma İhtiyacı

Soru: Diyelim ki bir insan maneviyata yatırım yapıyor ve belirli eylemlerde bulunuyor, bu eylemler vasıtasıyla yaptığı yatırımın aşamaları nelerdir?

Cevap: Bir kişinin yatırımı, Kabala çalışmaya başlamadan çok önce başlar.

Genel olarak dünyamızdaki herhangi bir eylem, bilinçsiz, zorlama veya yalnızca kişinin bedenini korumaya yönelik olsa bile, yine de kaydedilir ve dikkate alınır. Ancak kişisel olarak değil, insanı bir evrim ve içgüdüsel gelişimin bir aşaması olarak ileriye taşıyan bir makinenin parçası olarak dikkate alınır.

Daha sonra kişi az çok bilinçli olarak ya da hala zorla hareket etmeye başladığında, başkalarına bakar ve aynısını yapar; örneğin, dünya grubumuzda olduğu gibi.

Binlerce dostun ne yaptığına bakın. Dağıtımla uğraşıyorlar, geceleri uyanıklar, materyalleri bir dilden diğerine çeviriyorlar vb.

İnsan, neden yukarıdan bu şekilde yönlendirildiğini bile anlamıyor. İhtiyaç hissediyor: “Bunu yapmak zorundayım. Bu şekilde büyük bir şeye ait olduğumu hissediyorum.”

Yavaş yavaş, bu eylemler giderek daha bilinçli hale gelir. Onların içlerinde ilk başta hiç var olmayan bir his vardır. Onların içinde anlayış yükselir.

Sonuçta, sürekli aynı şeyi yaptığınızda, onun içine girersiniz. Eylemin kendisi, yaptığınız şeyle kurduğunuz temas yoluyla algınızı genişletir. Üzerinde çalıştığınız malzemeyi, onun davranış biçimini, tepkisini hissetmeye başlarsınız; Onun modeli sizin içinizde yaratılmaya başlar. Bu şekilde gelişiriz.

Neden Utanç Duymam Gerekiyor? (Quora)

Bizlere utanma niteliği verilmiştir ki, belirli çabalarla, kendi yararımız için haz alma arzularımızın içinde kilitli kaldığımız, doğuştan bedensel yaşamlarımızdan, bunun tam tersi olan ihsan etme arzusundaki manevi yaşama kademeli olarak yükselebilelim.

Kabala metodunda, manevi hedefe – ihsan etme arzusunun elde edilmesi – ilerlememizde bir aşama olarak, utançla yapıcı bir şekilde ilişki kurarız ve bunu bir grup ortamında yaparız. Yani, yaşamda manevi bir hedefe ulaşmak için benzer bir arzuyu paylaşan insanlarla kendimizi çevreleriz ve daha sonra “dostunu kendin gibi sev” ilkesine göre bu insanlarla nasıl yakınlaşabileceğimiz ve bağ kurabileceğimiz üzerinde çalışmaya başlarız.

Bunu yaparak, kendimizi doğanın sevgi ve ihsan etme gücünü çekecek koşullara hazırlarız ve bu yüce manevi gücü hissettiğimizde, onun karşısında kendi egoist doğamızı görürüz. Böyle bir süreç, özgecil manevi doğaya kıyasla kendi doğamızdan utanç duyana kadar devam eder ve bu ifşayı yapıcı bir şekilde kullanarak, kişisel fayda için sürekli olarak doyum almayı arzuladığımız mevcut bedensel seviyemizden çıkar ve sadece ihsan etme ve sevme arzusuyla doğanın kendi seviyesine yükseliriz.

 

İnancınızı Güçlendirin

Soru: İnancımızı güçlendirmemiz ve şüpheye düşmememiz için bize ne yardım eder? Onluda birbirimize nasıl destek olabiliriz?

Cevap: Öncelikle onlu içinde birleşmeliyiz. Öyle ki, birbirimize bağlı olup olmadığımız, birbirimize yardım edip etmediğimiz konusunda hiçbir şüphemiz olmayacak şekilde birlik olmalıyız. Tüm bu meseleler çözüme kavuşturulmalıdır.

Birbirimize bağlı olduğumuzdan ve dolayısıyla Yaradan’a bağlı olduğumuzdan kesinlikle eminiz.

Soru: Şunu doğru mu anlıyorum; Yaradan beni, hiç bir şüphe olmadan sadece inancım ölçüsünde ihsan etme niteliği ile onurlandırabilir?

Cevap: Bu ilki. İkincisi ise, ilki inanç duygusuna sahip olmak istemeniz kadar bile önemli değil. Yani, tam olarak Yaradan’ın sizinle ilişki kurduğu şekilde siz de O’nunla ilişki kurmak istiyorsunuz. Bu en önemli şey. İçimdeki her şeyi Yaradan’a ihsan etmek istiyorum ve bu durumda ne kadar aldığım ve O’nun bana ne verdiği benim için önemli değil.

 

Yaradan’a Teslim Olmamız Gerekir

Yorum: Kocası ölen yaşlı bir kadınla ilgili bir hikâyemiz vardı. Bütün bir hayatı birlikte mükemmel bir uyum içinde yaşadılar. Artık kocasının olmadığına bir türlü inanamadığı için bunu nasıl kabul edeceğini sordu.

Siz de tek kelimeyle teslimiyetin olması gerektiğini söylediniz. Soru yağmuruna tutulduk. Çok sayıda insan sevdiklerini kaybettikten sonra yaşamaya devam ediyor. Asıl soruları şu: Nasıl teslim olunur?

Cevap: Yaradan’ın önünde başınızı eğin. Her şeyi O yapar, her şey O’na bağlıdır, tüm iyilikler ve tüm kötülükler. O’ndan başka kimse yoktur. Başınızı eğip kabul edin.

Soru: Yaradan’la hiç iletişim kurmamış, bunu hiç düşünmemiş bir kişi olarak bunu nasıl hayal edebilirim?

Cevap: Hayır, siz her zaman O’nunla birliktesin! O sizin içindedir ve siz de onun içindesin. Ve siz birbirinize tüm yaşamınız ve tüm yaşamlarınız boyunca bağlısınız. Dolayısıyla kendinizi uzak veya reddedilmiş biri olarak hayal etmenize gerek yok. Ama O’nun iradesine boyun eğmeli, teslim olmalı ve yine de O’nu haklı çıkarmak için O’na doğru bir adım atmalıyız. Yapmamız gereken şey bu.

Yorum: Elbette güzel ama bir o kadar da zor.

Cevap: Kolay değil.

Soru: Ve siz tüm bunları “teslimiyet” kelimesi ile mi ifade ediyorsunuz?

Cevap: Evet. Bence doğru kelime bu. Çünkü insan bu sözü bulunca sevinir. Önünde eğilecek biri olduğunda, hiçbir gerekçeye ihtiyaç duymadan kabul eder. Evrenin gücüne olan bu teslimiyet duygusu her şeyi kapsar.

Manevi ve Dünyevi Arzu Arasındaki Fark

Dolayısıyla, üst dünyalar ile bu dünya arasındaki tek fark, O’nun bolluğuna dahil olan alma arzusu tam olarak gerçekleşmediği sürece, onun hala bu dünyanın üzerindeki manevi dünyalarda olduğu kabul edilir (Baal HaSulam, ” Kabala Bilgeliğine Önsöz,” #2).

Soru: Arzu bir kez gerçekleştiğinde, bu dünyada zaten mevcuttur. Manevi dünyadaki bir arzu ile bizim dünyamızda gerçekleşen aynı arzu arasındaki fark nedir?

Cevap: Aradaki fark, arzunun kendisinde, niteliğinde ve seviyesindedir yani her şeyi neyle doldurmaya çalıştığındadır; bedensel, egoist arzular, hazlar, niyetler ve tatminler ya da manevi arzular. Arzuların arasındaki büyük fark, bunların derecelendirilmesi ve kademeli olarak ayrılmasıdır.

Soru: Bizim dünyamızda psikologlar, arzuları temel arzulardan, hayatın anlamını anlamaya yönelik arzulara kadar beş türe ayırıyor: “Ben kimim, neyim.” Bütün bunlar dünyevi arzular mıdır?

Cevap: Evet, hepsi dünyevi arzularla ilgilidir. Yani bunlar bizim dünyamızda doğmuş, bizim dünyamızda yaşayan ve onu var olduğu yer olarak hisseden bir insanın hissedebileceği arzulardır.

Soru: Fakat bu arzuların kökü, henüz gerçekleşmemiş olan manevi dünyadadır. Bir insan onları nasıl hisseder? Aynı arzu, mesela yemek için, maneviyatta da mevcut mu?

Cevap: Mesela bir kimyasal formül ya da fiziksel denklem çizersen, bu sizin maddedeki, hatta madde üzerindeki arzunun ifadesi olacaktır.

Soru: Ben sadece bu arzu manevi hale geldiğinde eklenen şeyin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Maddi olan benim için açık, burada her şey net: Bir parça et alıyorsun, yutuyorsun ve reseptörler aracılığıyla bir tür haz alıyorsun. Maneviyatta bu nasıl oluyor?

Cevap: Maneviyatta da aynı şekilde oluyor. Doyumu alırsın, arzuyu onun içine çekersin ve arzunun doyuma ulaştığı hissini yaşarsın.

Soru: Yaradan bu formülün neresinde? O, bunun içinde nerede tezahür ediyor?

Cevap: O hiçbir yerde tezahür etmez. Sadece senin hislerinde.

Soru: Peki, O, bu haz ve bereket midir?

Cevap: Hazzın kaynağının hissiyatı Yaradan olarak tanımlanır.

Bir parça etin tadını çıkarırken, bu hazzın nereden geldiğini bilmiyorum. Sadece şunu biliyorum ki, eğer yiyecek reseptörlerimle temasa geçerse o zaman haz duyarım. Ben bu şekilde düzenlenmiş durumdayım. Maneviyatta bunun arkasında başka bir kaynak mı var yani bana bu ek hazzı veren birini hissediyor muyum?

 

Parsa – Dünyalar ve Arzular Arasındaki Sınır

Soru: Assiya dünyası ile BYA dünyaları arasında Parsa adı verilen bir tür sınır çizgisi var. İkinci kısıtlamanın gerçekleştiği yer burası mı?

Cevap: Evet, Parsa, üst ışığın aşağıya inemeyeceği kesin bir sınırdır. Dolayısıyla sonsuzluk dünyasından Parsa’ya ve Parsa’dan temele kadar, tüm dünyaları, tüm manevi alanı bölebiliriz.

Bizim çalışmamız, kırık, egoist arzularımızı aşağıdan yukarıya yükseltmek ve orada, Parsa’nın üstüne çıkarmak, onları birleştirmek ve üst ışıkla, Yaradan’ın varlığıyla doldurmaktır. Henüz yükseltemediğimiz tüm egoist arzular, Parsa’nın altında boş ve karanlık kalır.

Başka bir deyişle, çok fazla sayıda arzu vardır. Parsa’dan önce, bu arzular daha hafiftir ve onlara yalnızca ilk kısıtlama uygulanır (kişinin kendi iyiliği için alma yasağı). Ancak kendi iyiliğiniz için değilse, bunları kullanabilirsiniz.

Parsa, ötesinde karanlık arzularımızın var olduğu sınırdır ve onları Yaradan adına bile kullanamayız çünkü orada bu gibi niyetler olamaz.

Dolayısıyla, Kabala’nın bahsettiği ıslah yolunun tamamı, hem hafif hem de bayağı egoist arzuların ıslahıdır. Bayağı olanlar Parsa’nın üzerine çıkılarak ıslah edilir. Ve tüm bu arzular yalnızca Yaradan ile ilişkilendirilir. Yaradan ile olan bağı nasıl kullanabiliriz? – Yaradan rızası için ya da kendi iyiliğiniz için. Kişinin kendi iyiliği için olan, Parsa’nın altındadır ve Yaradan rızası için olan, Parsa’nın üstündedir.

 

Manevi Yasalar ve Dünyamız

Soru: Her manevi yasa, dünyamızda bir etkiye sahip midir?

Cevap: Hayır, her biri değil. Bizim dünyamızda manevi yasalar, en ilkel olan “vermek ve almak” dışında hiçbir şekilde ortaya çıkmaz.

Ancak dünyada, birlik olma eğilimi vardır. Örneğin, moleküller birleşerek daha karmaşık maddeler oluştururlar vb. gibi. Bu gücün mevcut olduğunu görüyoruz. Dünyamız da her ne olursa olsun yavaş yavaş birliğe doğru ilerliyor.

Soru: Eğer manevi yasalar dünyamızda tezahür etmiyorsa, bu, birinci ve ikinci kısıtlama yasalarının cansız, bitkisel ve hayvansal seviyede mevcut olmadığı anlamına mı geliyor? Bunlar sadece insan seviyesinde mi?

Cevap: Pratik olarak evet. İlk yasa, kişinin kendi iyiliği için alma yasağıdır. Biz bunu iptal edemiyoruz veya değiştiremiyoruz. Bu bizim dünyamızda mevcut değil. Bunun uygulamasını göremiyoruz.

Oysa ikinci kısıtlama yani ikinci yasa ise, Kabalistlerin bir aşamada egoist arzuların varlığını ortaya çıkardığından bahseder ki şimdilik perdeye sahip olmadığımız için Yaradan uğruna bile kullanamayız. Ancak, onları ıslah ettiğimizde, onların içine alabileceğiz.