Category Archives: Maneviyat

Manevi Doğuma Giden Yol

Bir insan mantık ötesi inançla gittiğinde, onun için ne kadar bildiği, ne bildiği, ne düşündüğü ve anladığı önemli değildir. Hiçbir şey öğrenmeye çalışmadan, gözleri kapalı, bilgisinin üstüne çıkar.

Bununla birlikte, kendi bilgisi, anlayışı, hissiyatlarının bir kısmına sahiptir ve hepsini aşmaz, kendini sınırlı bir insan yapmaz, bunun ötesine geçmeye çalışır. Eğer bu şekilde ihsan etme niteliğinde, dostlarına yaklaşma niteliğinde ve sevgi içinde hareket etmeye çalışırsa, bu eylemler onu İbur durumuna, manevi doğum koşuluna götürür.

Bu nedenle Rabaş şöyle yazar: “Bir kişi gözleri kapalı gidebildiğinde” yani, dünyamızı egoistçe ve başka bir şey olmadan gördüğü duyguları ve aklı tarafından yönlendirilmediğinde, ancak “mantık ötesi” gitmek istediğinde, bu “Bilgelere inan ve sonuna kadar git” dendiği gibi (inanç ihsan etme niteliğidir), o zaman bunu yaparak İbur denilen bir eylemi gerçekleştirir. Kendini teslim olma durumuna sokar. Ve yavaş yavaş manevi tohumun özelliği içinde kendini gösterir, gelişmeye başlar.

“Sadece iyilik ve nezaket hayatımın tüm günlerinde beni takip etsin; ve ben Rab’bin evinde günlerce oturacağım” (Mezmur 23).

Bu nedenle en önemli şey, Yaradan ile dolu bir dünya hayal etmeye çalışmaktan vazgeçmemek, O’nu ve kendimizi O’nun içinde hissetmeye başlamak için niteliklerimize, eylemlerimize ve niyetlerimize göre O’na nasıl yaklaşabileceğimizi düşünmektir.  Buna “Rab’bin evinde günlerce oturmak” denir.

Yaradan İçin Çalışmak

Soru: Yaradan için çalışmaya hazır olduğumda ve O’nun için çalışmaktan haz aldığımda, bu egoizm değil midir?

Cevap: Yaradan için çalışmak, herkesi sevmek, herkese sadece iyilik dilemek, bu arzuyu dünyaya yaymak ve Yaradan’ın kim olduğunu ve yarattıklarından ne istediğini herkesin anlamasını sağlamaya çalışmaksa, o zaman bu işin egoistçe olduğunu söyleyemeyiz. Bu işe daha fazla insanı çekmek ve onlara örneğinizi göstermek istiyorsunuz. Tabii ki, çeşitli egoistik eğilimler olabilir, ancak esasen, başkalarını çekmek için çalışarak, bizim konseptimize göre, özgecil olarak hareket edersiniz.

Yukarıdan bir egoist olarak kalmanıza izin verilmeyecek, ancak sürekli olarak ihsan etme niteliğine doğru ilerliyor olacaksınız.

Dünyayı Farklı Bir Şekilde Görmek İster Misiniz?

Soru: Sizin için öğrencilerinize aktaracağınız en önemli şey nedir?

Cevap: Doğru dünya görüşü: dünyanın, hayatın, insanın ve bir çağın görüşü.

Bu benim için en önemli şey – bir insanı hayatının doğru görüşüne göre konumlandırmak. Bunu yapmak için, ona içinde bulunduğu dünyanın resmini ve bunun en iyi yönde nasıl değiştirilebileceğini, neyle, hangi yollarla ve bu dünya resminin ne olması gerektiğini az ya da çok açıklamam gerekiyor- çünkü bu bize bağlı.

Dünya, bizim algımızın bir türevidir. Biz dünyada yaşamıyoruz ama dünya bizim içimizde yaşıyor. Ve bu, bir insana aktarmanız gereken şeydir – dünyanızı siz yaparsınız, siz yaratırsınız, onu kendi içinizde siz boyarsınız! Bu noktaya gelmek kolay değil. Dünyayla bu şekilde ilişki kurmaya başlamak bir devrimdir, kişinin çok ciddi içsel, manevi devrimidir.

İnsanları buna getirmek, dünyanın onların hissettikleri gibi olmadığına dikkatlerini çekmek gerekiyor. Dünya, onunla nasıl ilişki kuruluyorsa onun bir türevidir, yani kendinizi başka bir dünyanın algısına göre yeniden düzenleyebilir ve yeniden ayarlayabilirsiniz. Dünyanın kendi şekli, kendi formu yoktur. Bu, programlayabileceğiniz bir resimdir. Ve böylece içinde yaşadığınız dünyayı inşa edebilirsiniz.

Soru: Ve içinde yaşadığım dünya benim için hemen değişecek mi?

Cevap: Elbette. Sizin isteklerinize, niteliklerinize ve çabalarınıza göre değişecektir. Yani dünyayı siz yaratırsınız.

Yorum: Bu günlerde, günlük Kabala derslerinizde, On Sefirot’un Çalışması ve Kabala Bilgeliğine Önsöz gibi metinleri bir süreliğine bir kenara koydunuz ve şu anda Baal HaSulam’ın “Dünyada Barış”, “Barış” ve benzeri makalelerini çalışıyoruz. Lütfen bu dönüşü açıklar mısınız?

Cevabım: Bu, gerçekten de dünyanın tamamen ona karşı tutumumuzun bir yansıması olduğunu anlamak için gerekli.

Üst ışığın dünyasında yaşıyoruz. Ve bu ışığa yaklaştığımız ve uyum sağladığımız ölçüde onu hissedeceğiz ve onu çeşitli formlarda hissedeceğiz. Ve bu formlar, bizim içsel değişimimize ve kişisel gelişimimize bağlı olarak ilerlemelidir. Bir insanı getirmem gereken şey budur.

Dünyayı farklı bir şekilde mi görmek istiyorsunuz? Haydi Yapalım!

Ancak bunun için, önce dünyayı nasıl algıladığımızı ve onu nasıl ve ne çeşit bir dünyaya değiştirebileceğimizi anlamak için bazı bilgiler ve araçlar edinmeliyiz.

Çünkü dünyanın kendisinin belirli bir niteliği ve belirli bir biçimi yoktur. Eğer buna müdahale etmezsek, o zaman hepimiz dünyayı aynı görürüz, çünkü hepimizin egoist bir arzusu vardır ve bu bizi dünyanın bu karşılıklı olan resmine ayarlar. Bu nedenle ortak bir algıya, ortak bir dile, iletişime, etkileşime vb. sahibiz.

Ama dünyanın kendi içimde çizdiğim şey olduğunu anlamaya başlarsam ve bu şekilde onu kendi dışımda görürsem, ancak o zaman dünyanın bireysel bir resmi, dünyanın düzenlenmesi üzerinde çalışabilirim. Ve burada zaten tamamen farklı bir alana gireriz. Yani neden bu kadar kötüye giden bir dünyada olduğumuzu, neden bizim tarafımızdan bu şekilde hissedildiğini ve onu farklı hissetmeye başlamak için neler yapabileceğimizi anlamaya başlarız.

Bunu yapmak için, içsel olarak yeniden düzenlenmeli ve etrafımızdaki herkes gibi, dünyanın bir resmini beş bedensel duyu organımızda hissedeceğimiz bir duruma gelmeliyiz.

Ve yavaş yavaş kendi içimizde yaratacağımız beş organda, üst dünya denilen başka bir dünyayı hissedeceğiz. Aralarındaki farkı, üst dünyanın içimizde bu dünyanın resmini nasıl çizdiğini ve bu dünyadan üst dünyaya nasıl yükselebileceğimizi hissedebileceğiz. Bunlar, kendi içimizde gerçekleştirmeye başlamamız gereken durumlardır; yavaş yavaş bize yakın hale gelmeliler.

Bu nedenle en önemli görevimiz, manevi hazırlığın belirli aşamalarından geçmek ve ardından kendimizi değiştirmeye başlamak ve buna bağlı şekilde, içsel değişimlerimizin bir sonucu olarak, içsel değişimlerimize göre çevremizdeki dünyanın resmini nasıl değiştirdiğimizi gözlemlemektir.

Gerçek şu ki bu dünya bize böyle bir durumda verilmiştir, bizim tarafımızdan yavaş yavaş değişen ilkel egoist niteliklerimizde algılanan, bize verilen belirli bir resimdir. Herkes için aynı anda az ya da çok değişirler. Bu nedenle insanlığı ve cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı yavaş yavaş değişiyor gibi görürüz. Ancak bu gelişme, binlerce yıl boyunca çok yavaş ve tamamen bencildir.

Egoizmimizin üzerine çıkarsak, dünyanın tamamen farklı hissiyatlarına girmeye başlayacağız ve zaten farklı bir dünya, farklı bir resim, dışsal resimden bağımsız olarak kendi içimizde farklı etkileşimler göreceğiz.

Artık cansız, bitkisel ve hayvansal doğayı ve insanı değil, daha ziyade güçler dünyasını -gerçekte var olanı- göreceğiz. Ve bizim dünyamız da, aynı zamanda bizi etkileyen ve hissiyatlarımızdaki gibi bu dünyanın bize canlı ve var gibi görünen yansımalarını yaratan güçlerdir.

Ama aslında bizim için güçler dünyası ile etkileşime girmeye başlamamız önemlidir; insanları getirmem gereken şey budur. Henüz bilmiyorlar ama buna hazırlıklı olmaları gerekiyor. Hazırlık uzun yıllar sürer. Bugün bunun hakkında konuşmak zaten mümkün ve önümüzdeki kısa süre içinde, hatta belki birkaç hafta içinde kelimenin tam anlamıyla buna yaklaşmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu nedenle, anlamadığımız fiziksel güçler arasındaki etkileşimleri tasvir etmek için bir kağıda bazı çizelgeler çizdiğimiz katıksız mekanik veya bir tür soyut bilimle meşgul olmak istemiyorum.

Ve bu güçleri kendi içimizde yeniden üretip gerçekleştirebildiğimizde, o zaman çalıştığımız şey, manevi eylemlerimizin uygulanması için gerekli olan teorik kısmımız olacaktır. İnsanları getirmek istediğim şey bu.

Bu nedenle derin Kabala bilimine girmek için acelem yok. Pratik olarak ona girmek için, bugün henüz içimizde olmayan bazı doğa güçlerini elimizde tutmamız gerekir; onlar henüz tezahür etmediler. Onları ifşa etmeye başlamalı ve onlarla gerçekten nasıl çalışacağımızı öğrenmeliyiz.

Gelmemiz gereken şeyin cevabı bu.

Yol Gösterici Yıldızımız

Yaradan’ın eylemlerini her yerde ve her türlü insanın arkasında: arkadaşlarımın, ailemin ve hatta işteki patronumun arkasında görmek için çaba harcarsam, o zaman anlarım ki, bunlar insanlardan ve hayattaki rastgele olaylardan gelmemekte, yalnızca üst yönetimden gelmektedir. Neticede O’ndan başkası yoktur, her türlü kıyafetlenme aracılığıyla evrende işleyen tek güçtür.

Bütün bu kıyafetlenmeleri bir araya getiririm, onları tek bir yerde toplarım ve sonra Yaradan’ı ifşa etmeye başlarım. Bu kıyafetlenmeler yok olmaz, fakat gitgide çeşitlenir. Eğer hepsini sadece Yaradan ile ilişkilendirmek için çaba harcarsam, O’nu gittikçe daha fazla ifşa etmeye başlarım.

Bu çalışma – her şeyi tek bir güçle ilişkilendirmek- beni Yaradan’a bağlanmaya ve O’nu anlamaya yönlendirir. Bu sayede kendimi değiştirir ve tüm günahları sevgiyle örterim.

Tüm bu engelleri rahatsızlık olarak değil, Yaradan tarafından O’nu her bir koşulda ifşa etmek için bana verilen alıştırmalar olarak görürüm ve onlar üst gücü ifşa etmek için gittikçe daha rafine ve karmaşık hale gelirler. Ancak önümde ortaya çıkan her durumu Yaradan tarafından bana gönderilmiş gibi algılamaya çalışırım ve bu durum aracılığıyla O’na seslenmeye çalışırım.

Sadece Yaradan’ın gücü vardır. Bu, Yaradan’ın dünyadaki her şeyi bizim için organize ettiği ve düzenlediği anlamına gelir.

Karşımızda çok sayıda çelişkili gücün olduğu devasa, çok karmaşık ve çok yönlü bir dünya görsek de, sonunda hepsini tek bir ilkeye indirgememiz gerekiyor: “Yaradan bizim üstümüzdedir, Yaradan tektir.”

Bu hedef bizim yol gösterici yıldızımız olmalıdır. O zaman tüm dünyamız ve tüm yaşamımız bize bu kavrama ulaşmamıza ve onu tam olarak ifşa etmemize yardımcı olacak egzersizler verecektir.

Şöyle yazılmıştır: “Gözleri var ama görmeyecekler; kulakları var ama duymayacaklar.” Tüm realitede hareket eden tek bir kuvvet olduğunu görmüyoruz. Bunu görmeye başladığımızda, önümüzde başka bir realite belirir, dostlarla birlikte dahil olduğumuz manevi bir realite.

Ardından bir sonraki, daha yüksek derece ortaya çıkar ve her birimiz kendimizi yeniden daha da büyüyen ve tüm dünyanın daha da yozlaşmış egoizminin pençesi altında hissetmeye başlarız. Yine de, Yaradan’ın bize bu resmi sunduğunu anlarız. Aslında değişen bir şey yoktur.

Yaradan, alma arzumuzla ilgili düzenleyiciyi sadece tersine çevirir ve sonra egoizm her birimizde ve tüm dünyada daha da alevlenir. Bütün bunlar, Yaradan’ın eşsizliğini tüm realitede daha da yüksek derecede, daha karmaşık ve çelişkili koşullarda ortaya çıkarmamız içindir.

Dua Ana Eylemdir

Soru: Yaradan’a dua etmek ve bunun üzerinde dostlarla ilişkiler kurmak çalışmamızın temeli midir?

Cevap: Dua en önemli eylemdir çünkü egoizm ancak onun ıslah edilmesinin istendiği ölçüde ıslah edilebilir. Denilir ki: Maneviyatta zorlama yoktur. Bu nedenle, yalnızca arzumuz ölçüsünde yukarıdan yardım alabiliriz ve üst ışık bizi ıslah edecektir.

Yani dua olmadan hiçbir yere ulaşamayız. Çevremizde olanlar gibi, küçük bencil hayvanlar olarak kalacağız. Bir sonraki seviyeye yükselme yeteneği dışında onlardan farkımız yok.

Ancak bu olasılık sadece ne kadar birleşebileceğimize ve birliğimizde Yaradan’a bizi birliğe yükseltmesi için ne kadar yalvaracağımıza bağlıdır. Sonra varoluşun bir sonraki seviyesine gireceğiz. Ama başka bir şey değil.

Bu nedenle, manevi gelişimimizin çok gerekli, çok önemli noktalarını analiz eder ve bir sonraki seviyeye ulaşmaya çalışırız. Uygulamada bu zaten bu aramızdadır, sadece kendini açıkça göstermesi gerekiyor.

Soru: Bağı ıslah etmek için, aile bireylerinin de dahil olduğu, bir grup üzerinden mi dua etmeliyiz?

Cevap: Normalde grup duasının içine aile üyeleri için bir talep dahil etmeyiz. Egoist arzularımızdan, güdülerimizden ve içindeki bağlardan kopamayız. Bu nedenle, böyle bir dua, en azından bizim seviyemizde, gerçekten manevi olmayacaktır.

Karşılıklı Garanti – Yardımlaşma Ve Bir Grup Örneği

Kendimizi dünyevi, egoist seviyeden manevi seviyeye – alma niteliğinden ihsan etme niteliğine, alma niyetinden ihsan etme niyetine, dostları reddetmekten onlarla bağ kurmaya doğru çekmeli ve böylece ilerlememize yardımcı olacak bir ortamı organize etmeliyiz.

Birbirimize yardım etmezsek Bina niteliğine, ihsan etme niteliğine, Yaradan’ın niteliğine ulaşmak imkansızdır. Bu nedenle en önemli şey, Bina niteliğini, ihsan etme niteliğini, inanç niteliğini bilginin üstünde, Malhut‘un üzerinde elde etmek olan ana yönümüzü belirledikten sonra, yalnızca almak ve kendimizle ilgilenmek olan orijinal arzumuza rağmen, sevgi ve ihsan için Bina‘yı Malhut‘un üzerine, inancı bilginin üzerine koymalıyız.

Ancak bu şekilde bir sonraki dereceye yükselebileceğiz ve her seferinde bir dereceden diğerine ilerlemeye devam edeceğiz.

Ve mantık ötesi inanç içinde ihsan etme niteliğine bağlı kalma koşulunu yerine getirmek, yani kendini üst dünyaya çekmek ise ancak çevrenin örneği ve yardımıyla mümkündür. Sonuçta, birliğe doğru bir şekilde değer veren ve kişisel ve kolektif egoizmin üstüne yükselmeyi arzulayan uygun bir çevreye sahipsem, o zaman bu çevrede tıpkı bir geminin içindeymiş gibi, kendimi ihsan etme niteliğine, Yaradan’ın niteliğine yönlendirebilirim.

En önemli şey, bir tek kişinin burada hiçbir şey yapamayacağını anlamaktır. Grubun desteği ve örneği olmaksızın, Malhut’tan Bina‘ya, almaktan ihsan etmeye yükselmek olan “bilginin üzerinde inanç” koşulunu yerine getirmek imkansızdır.

Ben bir egoist olduğum için manevi olarak kendime bakamam. Ama ihsan etmenin önemini, Yaradan’ın büyüklüğünü ve birliğin büyüklüğünü onlara vererek dostlarıma yardımcı olabilirim. Üstelik bunu kendime yapmaktansa dostlarıma karşı yapmak benim için daha kolaydır çünkü ihsan etme niteliği hakkında konuşurken, deyim yerindeyse bunu ne kendime, ne de egoizmime yönlendiririm.

Bizler, kırık bir kabda, kırık arzuların içinde var olmaktayız ama pek çoğumuz burada varız ve bu yüzden birbirimize yardım edebiliriz. Egoist olarak bile dostlarımıza çeşitli özgecil örnekler gösterebilir ve böylece yavaş yavaş birbirimizi vermenin ve birlik olmanın iyi olduğuna ikna edebiliriz.

Burada çok ilginç bir faktör vardır. Çevreden birçok zıt, istenmeyen görüş duymama rağmen, çevrenin büyük olması gerçeği, onların büyüklükleriyle ve doğruluklarıyla yavaş yavaş dolmamı sağlar. Benim üzerimde etki ederler çünkü bu bizim ortak arzumuzun (Kli, kab) yasasıdır.

Ben onun içindeysem, çevre bana etki eder. Her ne olursa olsun, beni eğilimleriyle doldurur. Ben de bu ortamın ürünü olduğum için onları yavaş yavaş kabul ederim.

Dostlarımı cesaretlendirebilir, onların kendi üzerlerine yükselmelerine yardımcı olabilirim ve onlar da aynısını yapabilirler. Bu, karşılıklı garanti yasasıdır; hepimiz tamamen egoist de olsak ve içimizde manevi eylemler için hiçbir belirti olmasa da, birlikte doğru bir şekilde çalışırsak, birbirimizi teşvik edersek, birlik olmanın ne kadar iyi olduğuna dair bir örnek gösterirsek ve bilginin üzerinde inançla birbirimizin yükselmesine yardım edersek, o zaman bu kesinlikle her birimizi etkileyecektir.

 

Yaradan’a Doğrudan Derece

Rabaş, “Madde 17”: Ancak, topluma bağlı değilse, yani onları takdir etmiyorsa, toplumun etkisini alması mümkün değildir. Yapabildiği ölçüde, herhangi bir çalışma yapmadan, sadece topluma bağlı kalarak onlardan etki alabilir.

Bu, herhangi bir çaba harcamadan anlamına gelir. Yapamayacağım bir çabayı göstermem gerekmiyor. Gruba karşı olan tavrımın bağlı olduğu çabayı göstermem gerekiyor. Yükselişimiz sadece grup içindeki bağımızın ölçüsünde gerçekleşir. Ve bağ, grubun büyüklüğüne bağlıdır.

Dostları takdirim ve onlara teslimiyetim ölçüsünde, onlarla olan bağım ölçüsünde manevi dünyaya, manevi niteliklere girerim. Bencilliğimi iptal edip dostlarımı kendime bağladıkça, Yaradan’a benzer hale gelirim ve her şey önüme açılır. Bu her derecede böyledir.

Kendimiz üzerinde bu şekilde çalışmalıyız: grupla bağ, Yaradan ile bağ. Çünkü grupla bağ bir Kli‘nin (kap) inşasıdır ve Yaradan ile bağ bu Kli‘nin ışıkla doldurulmasıdır. Ve ilerleriz! Bir sonraki derecede, aynı şey olur: grupla bağ, Yaradan ile bağ ve biz ilerleriz! Ve bu şekilde sürekli gelişiriz.

Soru: Dostlarımızı kendimizden daha büyük görmemizin miktarı, egomuza acı çektirmek için gerekli mi? Yaradan’ı ifşa edene kadar bu acının yoğunlaşması için daha fazla mı devam etmemiz gerekiyor?

Cevap: Bunun size acı çektirmemesi gerektiği fikrine kendinizi alıştırmalısınız, tam tersine, bunu size yaptığı için Yaradan’a şükran duymalısınız ve burada üzerinde yükselebileceğiniz doğrudan bir dereceniz olduğu için, O’ndan talep edebilirsiniz.

Gruba ne kadar yaklaşırsanız, Yaradan’a da o kadar yaklaşırsınız. Kendinizi ne kadar alçaltırsanız, onlara o kadar yaklaşabilirsiniz. Burada dua etmeli ve Yaradan’dan onların önemini sizin gözünüzde yükseltmesini istemelisiniz, o zaman bu sizin için artık zor olmayacak.

Maneviyattan Başka Bir Şey Yok

Soru: Birkaç gün önce bir derste gururdan bahsetmiştik. “Ben de çok gururlu bir insanım” dediniz. Şimdi dostların büyüklüğünden bahsediyoruz. Gruptaki dostlar yüceltilecekse, o zaman gruptaki nasıl bir gururdan bahsediyoruz?

Cevap: Gurur, kendimi dostlarımdan daha aşağı görmemi engelleyen şeydir.

Soru: Kişi uzun yıllardır yolda olup gururunu yenemiyorsa, bu nitelik ile bir grupta nasıl çalışmalıyım? Sonuçta, maneviyatla hiç ilgisi yok. Ona doğa tarafından verilir.

Cevap: Tüm nitelikler manevidir, sadece artı veya eksi olarak. Maneviyattan başka bir şey yoktur. Sadece hayal edebileceğimiz herhangi bir nitelik manevidir. Ve bir şeye anti-manevi desek bile, “anti” olmasına rağmen maneviyatla ilgilidir.

Yaradan’ın ihsan etme niteliği dışında hiçbir şey yoktur. Kendini gösteren her şey, hatta O’na karşı olsa bile, hala tek bir standarda göre ölçülmektedir—Yaradan.

Ve uygun ve zıt olan nitelikleri açıkça ayırt ettiğimizden emin olmalıyız. Ve her şey iyi olacaktır.

Şu anda öğrendiğimiz dersleri derinlemesine çalışın. Üst dünyanın kapılarını sizin için net bir şekilde açacaklar. Her şeyin nasıl karşılığını verdiğini göreceksiniz. Zaten bizim dünyamızda değerli hiçbir şey yok. Ve manevi dünya gelecek ve her şeyi dolduracaktır.

Sadece Yaradan Yardım Ederse

“Tüm eylemlerimizi Senin için yani Yaradan uğruna gerçekleştirebilmemiz için, Yaradan’dan bize güç vermesini talep ederiz. Aksi takdirde yani bize yardım etmezse, tüm eylemlerimiz sadece kendi menfaatimiz için olacaktır. Aksi takdirde, Sen bize yardım etmezsen, tüm eylemlerimiz yalnızca kendi yararımız için olacaktır.” (Rabaş, “Çalışmada ‘Erdemlilerin  İyi İşleri, Nesillerdir’ Nedir?”)

Geleceğe karşı tutumumuz, kendi yararımıza mı yoksa Yaradan uğruna mı olup olmadığı fark etmeksizin, yalnızca Yaradan’ın yardımına bağlıdır.

Eğer O bize yardım etmezse, egoist doğamız içinde her şeyi otomatik olarak yapacağız ve dünyamızın sınırları içinde yaşayacağız ve bu düşüncelerin ötesine geçmenin mümkün olduğunu bile fark etmeden sadece kendimiz hakkında düşüneceğiz. Bu, doğadaki en düşük, olabilecek en kötü durumdur.

Ve tam tersi, eğer  Yaradan ışığını üzerimizde parlatırsa, bağ kurmamıza yardımcı olur ve aramızdaki uzaklığı, boşluğu, reddetmeyi ve mesafeyi doldurmaya başlarsa, o zaman birbirimizi tam olarak O’nun aramızdaki varlığının yapacağı şekilde hissetmeye başlayacağız.

Başlangıç durumumuz çorbadaki ekmek dilimleri veya sebze parçalarıyla karşılaştırılabilir. Çorba, aramızdaki tüm mesafeleri doldurması gereken Yaradan’ın ışığı gibidir, biz de onun içinde olacağız. Buna, aramızdaki her şeyi dolduracak olan Yaradan’ın varlığı olan “Şehina’yı yaratmak” denir.

Buna bağlı olarak, birbirimize olan yaklaşımımız değişiyor. İçimizde hala egoist olarak, birbirimize zıt kalsak da, birbirimize ışığın, Yaradan’ın üzerimizdeki etkisine uyumlu olarak davranırız.

Egoizmimize bir kısıtlama getirerek ve egoyu ihsan etmeye, sevgi ve bağa dönüştürecek bir perde bularak, böylece birbirimizle 625 kat daha fazla bağ kurarız. Tüm eylemlerimizin artık kendi iyiliğimiz için değil, Yaradan ile aramızdaki herkesle olan bağımız uğruna olduğu ortaya çıkar.

Fakat eğer Yaradan’dan bize gücüyle yardım etmesini, herkesin niyetini almaktan ihsan etmeye, uzak olmaktan bağa ıslah etmesini isteyemezsek, o zaman hiçbir şey bize yardım edemez. Biz kendimiz birbirimize karşı tek bir doğru adım bile atamayacağız. Hiçbir şekilde! Sadece Yaradan yardım ederse!

Dalga Hareketi

Soru: Düşüş ve gizlilik koşulundayken, aramızdaki karşılıklı garantiyi nasıl koruyabiliriz?

Cevap: Eğer düşüş ve gizlilik koşulundaysak, o zaman dostlarımızın yardımıyla kendimizi tutundurmalıyız. Ve düşüşte olmadığım zaman da, dostlarıma nasıl destek olabileceğimi düşünmeliyim.

Bizler bu şekilde kademeli olarak, dönüşümlü olarak, dalgalar halinde çalışıyoruz: Ben dostlar için, dostlar benim için. Kendimizi her zaman tüm olumsuz ve olumlu koşullarımızın karşılıklı olarak toplanacağı şekilde konumlandırırız ve doğrudan hedefe ilerleriz.