Category Archives: Dünya

Dünyamızın Hisleri Manevi Olanlarla Karşılaştırılabilir Mi?

Soru: Bizim dünyamızda ilk aşk, bir çocuğun doğumu, bazı zıtlıkların çözümü, karmaşık sorunların çözümü gibi heyecanlar var. Bu duygular manevi olanlarla karşılaştırılabilir mi?

Cevap: Evet, tüm bunlar üst dünyanın kavranmasında, ama çok daha belirgin, daha güçlü bir biçimde gerçekleşir. Bu zaten uygulamalı Kabala’dır.

Kişi, dünyevi duyu organlarımızın dışında gizli bir biçimde yer alan yüksek nitelikleri, güçleri ve eylemleri kavradığında, buna göre dünyamızı gizlice kontrol eden güçleri daha iyi hissetmek için kendini değiştirmeye başlar.

O zaman kaderini ve bu dünyada olan her şeyi etkileme fırsatı bulur. Tüm gizli arzuları ortaya çıkmaya başlar. Kaderini kontrol etmeye, zamanın, mekanın, hareketin sınırlarının ötesine geçmeye başlar.

Artık yer bilimlerinin dünyamız çerçevesinde incelediği veya onlarla etkileşime girdiği doğa güçleriyle değil, dünyamızın üzerindeki güçler ve etkileşimlerle çalışır.

2020’nin Dersleri

Koronavirüs salgını, sanki dünya savaşı çıkmış gibi dünya çapında öylesine bir patlama yaptı ki ekonomik krize, umutsuzluk ve korku hissine yol açtı. İnsanlar neden toplumda önemli değişiklikler yaparak, dünyayı yeniden inşa etme ihtiyacını hala anlamadılar?

Gerçek şu ki, herkes kendi kişisel, bireysel egoizmiyle hareket eder. Bu nedenle, dünyada ve diğer insanlarla ilgili neler olup bittiğini hiç kimse umursamadı, önemli olan sadece onu kişisel olarak ilgilendiren şeydi. Başkalarının nasıl acı çektiğini izliyorduk ve pek etkilenmedik. Asıl önemli olan, kendimizi iyi hissetmemiz ve kendimizden emin bir şekilde var olup başarılı olabilmemizdir.

Ama işte aniden kendimizi farklı bir dünyada buluyoruz ve toplumun, çevrenin, ülkenin, insanların ve dünyanın, her şeyin birbirine bağlı ve birbirine bağımlı hale geldiğini hissediyoruz. Birbirimize ölümcül bir virüs bulaştırıyoruz, özgürce seyahat edemiyoruz ve karantina emirlerine uymak zorunda kalıyoruz.

Bir taraftan, daha önce var olan ve dünyanın etrafında uçmamıza, seyahat etmemize ve birbirimizi tanımamıza izin veren faydalı bağları koparmak zorunda kaldık. Bunun yanı sıra, kendimizi daha da izole etmeye, maskeler takmaya, eldivenler giymeye ve aramızda iki metrelik mesafeyi korumaya mecbur bırakıldık.

Çok hoşumuza gitmeyen bazı yeni zorunlu kurallar uygulamaya konuldu. Sanki doğa bize şunu diyor: “Eskisi gibi davranamazsınız, kendinizi birbirinizden uzaklaştırmalısınız. İstediğiniz yere gidemez ve dünyayı gezemezsiniz, çocuklarınızı okula ve anaokuluna gönderemezsiniz.”

Doğanın aramıza bir kama yerleştirdiğini ve aramızdaki bağın ne olması gerektiğini bize öğrettiğini hissediyoruz. Bağın, yeni, iyi ve doğru olabilmesi için, Koronavirüsün bize öğrettiği yeni yasalara uyması gerekiyor. Bu yasalara uyarsak, o zaman birbirimizle iletişim kurabiliriz ve eğer uymazsak, o zaman birbirimize yaklaşmamalıyız.

Doğa bizlere insanlar arasında yeni iletişim biçimleri öğretmeye başlıyor ve yakında bunun bizim yararımıza olduğunu anlayacağız. İnsanlarla ancak, kendi çıkarım için değil onların çıkarları için hareket edersem bağ kurabilirim. Doğanın bize öğrettiği ders budur. Karantina vasıtasıyla, iletişim kuramama, uçma ve seyahat edememe vasıtasıyla, bizlere ancak birbirimizi önemsememiz ve başkalarının iyiliğini düşünmemiz durumunda iletişim halinde olabileceğimizi göstermekte.

Yürüyüşe çıkabilir, başkalarını ziyaret edebilir, iletişim kurabilirsiniz ancak sadece birbiriniz hakkında iyi düşünürseniz ve kendinize değil, başkalarına önem verirseniz. Doğa bizlere yavaş yavaş iyi ilişkileri bu şekilde öğretecektir.

Eğer medya, doğanın, insan toplumunu değiştirmesine yardımcı olmak, onu bir sonraki aşamaya taşımak ve hangi tür ilişkilere gelmemiz gerektiğini tüm insanlara iletmek için nasıl davranılması gerektiğini anlayan Kabalistlerle işbirliği yaparsa, bu hızlı ve acısız bir şekilde gerçekleşecektir.

Aramızda nefretin üstünde bir bağ kurmak için “Her insan komşusuna yardım edecek”, böylelikle iyi ilişkiler olmadan, geleceğin imkânsız olduğunu anlarız. Onlara kısa ve kolay bir yoldan mı yoksa dünya savaşı da dahil olmak üzere, ıstırabın uzun yolundan mı ulaşacağımız bize bağlıdır.

İnsanlığın geçiş döneminden ne kadar çabuk geçeceği ve insanlar arasında nasıl yeni bağlar kuracağı, Kabalistlere ve medyaya bağlıdır, böylece doğa üzerimizde baskı yapmayı ve bizi sınırlandırmayı bırakır. Herhangi bir dışsal baskıya ihtiyaç duymayacağız çünkü bizim için neyin iyi olduğunu kendimiz anlayacağız.

Feminizmin Etkisi

Soru: Feminizmin son iki yüzyıldır dünyada hakim olmasının nedeni nedir?

Cevap: Feminizm, kadının, dünyada gelişme ve ona katılma ihtiyacı hissetmiş olmasının sonucudur. Kadın, gerçekten erkeklerden daha eksik olmamak için gelişmiştir. Kadın her şeyle, belki erkeklerden daha iyi başa çıkabilir.

Genel olarak, cinsiyetler arası rekabet kesinlikle gereksizdir. Evde hiçbirimiz, hayatı ve diğer her şeyi düzenlemede kimin en iyi olacağını görmek için rekabet etmiyoruz. Bizim için, bir kadının bunu herhangi bir rekabetin ötesinde yapabileceği nettir. Evde bir erkeğin bir günde yapamayacağı ya da tam tersine her şeyi mahvedeceği bir işi, yarım saat içinde yapabilir. Biz böyle yaratıldık.

Bu nedenle, birbirimizi nasıl ve neyle düzgün bir şekilde tamamlayabileceğimizi bilmemiz gerekir ve böylece, özellikle zamanımızı dolduran faydasız, tamamen gereksiz işlerden uzaklaşmaya başladığımız günümüzde, birbirimizle ilişkiler kurmamız gerekir. Gereksiz olan her şeyi kesinlikle filtreleyeceğiz, böylece sadece en gerekli iş kalacaktır.

O zaman, insanlara ve dünyaya hizmet edecek tüm sistemi başlatmak için, belki de tüm nüfusun % 20’sine ihtiyacımız olacak. Tüm geri kalan zamanda, sadece içsel ihtiyaçlarımızı sağlamakla ve nasıl birleşeceğimizi ve içimizdeki üst dünyanın tezahürüne nasıl ulaşacağımızı anlamakla meşgul olacağız. Sanırım bu, yeni nesil için çok özel ve ilgi çekici olacak.

Twitter’da Düşüncelerim / 4 Ocak 2021

Salgın, herkesi herkesten bağın her derecesinde ayırdı. Ancak, tam da bu sayede herkes arasında gerçek bir bağ kurma ihtiyacı ortaya çıkacaktır. Bunu anladıktan sonra insanlık kendi üzerinde çalışmaya başlayacaktır.

Tam karantina ilanı, hükümetin karar alma sistemindeki tam bir başarısızlığın, tam bir kaosun kabulüdür. Herkes öyle düşünüyor! Bu, insanlar çözümün virüsle doğrudan savaşmaktan ziyade sosyal birlik içinde olduğunu anlayana kadar devam edecek.

2021 – İnsanlığın Uyanış Yılı

Dünyanın ne kadar kapalı olduğunu, tek bir ortak sisteme nasıl bağlı olduğunu bize gösterecek olan 2021 yılına giriyoruz. Birlikte acı çektiğimiz gibi, çözüm de sadece ortak olabilir.

Tüm bunlar, insanlığın uyanış yılı olacak 2021’de ortaya çıkacak. Egoizminizi kullanarak başarılı olmanın imkânsız olduğu herkes için aşikar hale gelecektir. Aksine, başarı, bizi ayıran egoist bölümleri ne kadar yıktığımıza bağlıdır.

Onluda bunu yapmayı başardıkça, tüm dünya üzerinde bir etkiye sahip olacağız. Ve tüm dünya da silahlar için para israfının yeterli olduğunu hissetmeye başlayacak. Yatırım yapmaya değer tek şey, insanları bir araya getirmektir. Bu, tüm hastalıklar için bir iksirdir.

Virüse karşı herhangi bir aşıya veya ilaca ihtiyacımız olmayacak. Bu bir Koronavirüs salgını değildir ama dünyada yayılan bir küresel egoizm salgınıdır. Ve bu hastalığın tek bir tedavisi vardır: bağımız.

Doğada Saf İhsan Etme Var Mıdır?

Soru: İhsan etme durumu nedir? Bu durumda olan bir kişi ne hisseder?

Cevap: İnsanın doğasını, dünyanın durumunu ve tüm evreni inceleyen Kabala bilgeliği, maddesel seviyede hiçbir ihsanın olmadığını belirtir. Bizim dünyamızın tüm doğası egoizmdir yani alma arzusudur.

Kimse kimseye bir şey vermez. Hiç kimse yapamaz. Hiçbir cansız, bitkisel, canlı veya insan, karşılığında bir şey almadan kimseye bir şey veremez. Ve bu ihsan etme değil, daha ziyade bir değiş tokuştur, alıştır.

Karşılığında iyi bir şey almak için verirsem, bu, aldığım anlamına gelir. Bir mağazada satın alma için para ödediğimizde, ihsan m ediyoruz?

Soru: Öyleyse bu bir tür egoist özgecilik mi?

Cevap: Özgecilik diye bir kavram yoktur. Filozoflar tarafından uydurulmuştur.

Yorum: Ama siz kendiniz, vücuttaki hücrelere bir örnek verdiniz, sanki tüm vücudun iyiliği için veriyorlarmış gibi, diye.

Cevabım: Vücudun iyiliği için çünkü o olmadan yaşayamayacakları, vücudun genel metabolizmasına katılıyorlar. Ve kanser hücrelerinde bu tür bir arada varoluşun iç programı bozulur ve bu nedenle vücudu ve kendilerini öldürürler. Yani, kendi zararlarına hareket ederler. Tabiri caizse bindikleri dalı keserler.

Soru: Bu, doğada saf ihsan olmadığı anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Sadece alım vardır. Bu nedenle bilgeliğimize, almanın bilimi olan Kabala bilgeliği denir çünkü açıkça alımdan söz eder.

Çok sık bir eşin kocasını: : “Sana tüm hayatımı verdim!” diye suçladığını duyuyoruz. Veya ebeveynler çocuklarına: “Size hayatımızı verdik!” derler.

Yine de kimse kimseye bir şey vermez! Sadece bu nesneye değer verirsek, o zaman ona vererek, aldığımızı hissederiz. Hatta sık sık: “Lütfen onu al, onu ye” vb. rica ederiz. Yani bizim için alma ve vermeme eylemi gibidir.

Bu nedenle, dünyamızdaki herhangi bir şeye, Kabala açısından doğru bir şekilde bakarsanız, kimsenin kimseye ihsan etmediğini ve yapamayacağını göreceksiniz! Bu, programımızın özünde yoktur. Mutlak ihsan sadece Yaradan’dan gelir.

“2021’i Nasıl Şimdiye Kadarki En İyi Yılımız Yaparız?” (Linkedin)

İnsanlar her yıl 28 Aralık’ta, önceki yıla ait kötü anıları temsil eden nesneleri, resimleri veya notları fırlatıp, parçaladıklarında veya yaktıklarında Şükür Kurtulduk Gününü kutlarlar. Bu yıl, Latin Amerika geleneğinden esinlenen etkinlik, insanların kötü anılarını parçalamak için Times Meydanı’nda sıraya girmesiyle özellikle dikkat çekiciydi. Ne de olsa 2020, fırlatıp parçalamak için pek çok şey sağlamadı mı?

İnsanların neden kötü anıları parçalamak istediklerini ve neden bir daha asla geri dönmeyeceklerini ümit ettiklerini anlıyorum. Ama aynı zamanda kötü anıları “parçalamanın” yani onları geride bırakıp unutmanın, onların geri döneceklerini garanti etmenin en iyi yolu olduğunu ve muhtemelen eskisinden daha yoğun bir şekilde olacağını da biliyorum.

Hoş olmayan olayları talihsizlik olarak ele alıyoruz ama değiller. Ne kadar acı verici olursa olsun, hoş olmayan olayların amacı yoksa, o zaman, bizi memnun eden ve bizi iyi hissettiren hoş geldin etkinliklerinin bir amacı var mı? Bir şey anlamsızsa, onun tersi nasıl anlamlı olabilir?

Geçen yıl, özellikle ABD’de ortaya çıkan şey, esas olarak Sol ve Sağ arasındaki nefrettir. Üstesinden gelebilselerdi, her şeyde başarılı olurlardı: sağlık, eğitim, ekonomi ve diğer her anlamda. Amerika’yı yok eden, Sol ile Sağ arasındaki ve Siyahlar ile Beyazlar arasındaki nefrettir.

Kendi içindeki nefreti ortaya çıkarmak kötü değildir. Kötü olan, bu konuda hiçbir şey yapmadığınız zamandır. İnsanlar arasındaki nefret açığa çıkar ki biz onun üzerine çıkalım. Ne kadar bastırmaya çalışırsak çalışalım, işe yaramayacaktır. Amerikalılar muhtemelen köleliğin başlangıcından beri Siyahlar ve Beyazlar arasındaki nefreti bastırmaya çalışıyorlar. Irkçı nefret yüzünden iç savaşla mücadele ettiler, yine de ırkçılık, her zaman olduğu gibi şimdi de canlı ve azgın durumda. Üstelik şimdi bu, tüm Amerikan toplumunu yok ediyor.

Bu bize bir şey öğretmeli: Nefreti silemeyiz; sadece onun üzerine çıkabiliriz. Yani birleşme arzumuzu, birliğin hayatta kalmamız için gerekli olduğu anlayışımızı, nefretimizi ifşa etmekten daha önemli olduğu noktaya kadar, tam olarak nefret ettiğimiz kişiyle birliğin daha önemli olduğu noktaya kadar artırabiliriz.

Bunu yaptığımızda, birliği bizim için bu kadar önemli hale getirdiğimizde, ilk etapta nefreti deneyimlemenin tüm amacının bu olduğunu anlayacağız. Nefretin ifşası olmasaydı, bu kadar güçlü bir birliktelik kurmamıza gerek kalmazdı. Şimdi, önceki düşmanlık sayesinde, varlığından asla haberdar olmadığımız seviyelerde birlik oluşturduk.

Bu yüzden, sevmediğimiz hiçbir şeye “şükür kurtulduk” dememeliyiz. Aksine, bize göstermek için geldiği, kusuru bulmaya çalışmalıyız. Ve bu kusur, öyle ya da böyle, her zaman birbirimizi sevmememizle ilgili olacaktır.

Böylelikle,  önümüzdeki yıl için herkese, olayların neden olduğunu, neden birleşmemiz gerektiğini ve bunu nasıl başarabileceğimizi anlamaları için, bir hesaplaşma/değerlendirme yılı diliyorum. Bu, 2020’ye amaç ve anlam verecek ve 2021’i şimdiye kadarki en iyi yılımız yapacak.

2020 ve Ötesi İle İlgili 10 Anlayış (KabNet)

2020, olaylarla dolu, birçok yönden travmatik, diğer yönden devrimci ve kesinlikle öngörülemez bir yıldı. Gördüğüm kadarıyla, 2020 bizleri ileriye dönük olaylara çok farklı bakacağımız yeni bir çağa götürdü. Bu nedenle, 2020’yi sonuçlandırmak için, bu çalkantılı yıldan etkilenen çeşitli konular hakkında bazı bilgiler ve insan toplumundaki geleceğimiz hakkında, bazı düşünceler sunmak istiyorum.

1)Aile ilişkileri: 2020’de ailenin önemini öğrendik, ki nihayetinde bu bizim ilk, en samimi ve en doğal çemberimiz, gerçekten ilgilenmem gereken çember. Aileye ilişkin birçok inceleme yaptık ve bunun, sonunda daha sağlam bağlar yaratacağını düşünüyorum.

2)Yemek: Bu yıl, en azından İsrail’de, restoranlar çoğu zaman kapalı olduğu için dışarıda yemek yemeyi bıraktık ve yemek yapmaya başladık. Bana göre, bu sadece bize iyilik yapar. Umarım süpermarketleri ortadan kaldırabiliriz ve sattıkları şeylerin sadece yüzde onunu, sadece sağlıklı, doğal şeyleri bırakabiliriz. Tek ihtiyacımız olan budur. Bizim için kendi yemeğimizi pişirmekten daha iyi bir şey olamaz. Ve eğer yeni bir şey arzuluyorsak, komşularımızı her zaman ziyaret edebiliriz veya onlar bizi ziyaret edebilir.

3)Alışveriş: Alışverişin büyük ölçüde değişeceğini düşünüyorum. Her şey çevrenin etkisine bağlıdır, ancak alışverişin virüsten önceki gibi olacağını düşünmüyorum. Sadece sosyal çevre her şeyi dayatmaktadır. Bize terliklerle dolaşmamızı söyleseydi, yapardık. Bize yüksek topuklu ayakkabıların gülünç olduğunu söyleseydi, hiçbir kadın onları giymeye cesaret edemezdi.

Satın alacak yeni şeyler aramak yerine, yeni anlayışlar, insanlarla yeni ilişkiler arayacağız. Herkese karşı daha samimi ve sıcak yeni bir yaklaşım “satın almak” isteyeceğiz. Başkaları hakkında kötü düşüncelerimiz olduğunda utanacağız; sanki çıplak dolaşıyormuşuz ve herkes gerçekte kim olduğumuzu görebilecekmiş, düşüncelerimiz ortaya çıkmış gibi hissedeceğiz. Kıyafetler biraz daha manevi olacak, bedenimizdeki tenimiz yerine, başkaları hakkındaki düşüncelerimizi güzelleştirecek.

4)Sağlık: Daha önce de defalarca söylediğim gibi Covid-19’u bir hastalık olarak görmüyorum. Bence o, toplumumuzu, ilişkilerimizi ve sonunda sağlığımızı iyileştiren bir tedavi. Pandemiden sonra, özellikle krizi bağlarımızı ve karşılıklı sorumluluklarımızı kuvvetlendirmek için kullanırsak, pandemiden sonra toplumun salgın öncesinde hissettiğinden daha sağlıklı hissedeceğini düşünüyorum.

5)Okul: Bence eğitim sisteminde devrim yaratmalıyız, onu tersine çevirmeliyiz. Burada tartışılacak daha çok şey var ancak mevcut sistemin feshedildiği ve değişmesi gerektiği açıktır. 21. yüzyıl için kesinlikle uygun değildir. Okullar, ahlaksızlık, uyuşturucu ve bir dizi başka yolsuzluktan başka hiçbir şeyin olmadığı bir yer haline geldi. Geri dönmenin bir anlamı yok.

6)Monitörler ve ekranlar: Cep telefonlarında veya PC’lerde küçük ekranlarımızı her zamankinden daha fazla izliyor olsak da, onlardan hiçbir şey öğrenemedik. Ana akımı ve sosyal medyayı kontrol eden insanların o kadar yozlaşmış olduklarını öğrendik ki, onlar hakkında ne düşündüğümü anlatmak için yeterli kelimem yok; bu tamamen berbat. Şu anda medyada şov yapan herkesin bağlantısını keserdim ve onları insan olma konusunda eğitilebilecekleri bir kuruma gönderirim, eğer onlar için hala mümkünse.

Medya bir iletişim aracı değildir; onlar bir manipülasyon aracıdır. Bence burada radikal bir değişiklik gerekli, yoksa bu yüzden hepimiz korkunç bir darbe alacağız ve ancak ondan sonra iyileşmeye ve işleri daha iyi yapmaya başlayacağız. Medyadaki insanlara, işlerine bile başlamadan önce, insanlara terbiyeli davranmanın ne anlama geldiği öğretilmelidir. Ancak bu şekilde iyileştirildikten sonra, bu alanda çalışmalarına izin verilebilir.

7)Meslekler ve kariyerler: O kadar saat çalışmamıza gerek olmadığı ortaya çıktı. 2020’de daha az saat çalışabileceğimizi, daha temel ihtiyaçlara razı olabileceğimizi, ancak bu süreçte kendimize ve doğanın tamamına fayda sağlayabileceğimizi öğrendik.

8)Para: Şimdilik hala paraya tapıyoruz. Bununla birlikte, ondan bir uyanışa doğru ilerliyoruz ve umarım yakında, eşyalara değer verme şeklimizde devrim yapmaktan kaçış olmadığını hissetmeye başlayacağız. İyileştirilmiş insan ilişkileri, karşılıklı saygı hissiyatı, eşitlik ve karşılıklı sorumluluk ile ilgili yeni ödüller, faydalar aramaya başlayacağız. İyi ilişkiler yoluyla ihtiyacımız olanı satın alabildiğimizde, para anlamsız hale gelecektir.

9)Yaşam koşulları: Taşrada yaşayabileceğimizi ve hala bağlantıda kalabileceğimizi öğrendik. Bu çok önemlidir. Bu trendin genişleyeceğinden eminim. Bugün, kendimi en rahat hissettiğim yerde yaşamamam, neredeyse her konuda çalışmamam için hiçbir neden yok.

10)Seyahat: Seyahatin önemli ölçüde değiştiğini düşünüyorum. İnsanlar yeni şeyler görme arzusunu, özlemini kaybediyor. İnsanlığın bu gezileri kovaladığı bir dönem vardı, ama biz bundan olgunlaşıp vazgeçmiş gibiyiz. Sanırım insanların sadece seyahat ederek kendilerini tatmin edemeyecekleri bir döneme giriyoruz. Binalara veya doğaya bakmak artık bunu bizim için yapmayacak.

Bu eğilim, genç nesilde daha da güçlüdür. Gençler cep telefonlarına tamamen dalmış durumdalar. Amsterdam’da veya herhangi bir yerde olabilirler, ancak eve döndüklerinde arkadaşlarına mesaj atabilirler. Monitörde sahip oldukları şey önemli olan şeydir ve hiçbir şey onları ilgilendirmez.

“Hızla Değişen Bir Gerçeklikte, Hedefleri Belirleme” (Medium)

Dünya giderek artan bir hızla değişiyor. Bu bir gerçek.  Ama insanlığın geliştiği yön sabittir. Günümüzde pek çok ikilem, insanları etkilemektedir. Koronavirüsün yeni bir mutasyonu aniden yeni belirsizliklerle gelir – Bu, salgını daha da uzun bir süre uzatacak mı? Bu arada, bir karantinadan diğerine yaşamaya devam ediyoruz. Her an değişen bir gerçeklik içinde, hayatta nasıl yön ve hedef belirleyebiliriz?

Stres, iş yükü, sağlık sorunları ve sonsuz endişeler, bizi dengeden çıkaran birçok ağırlaştırıcı faktörden bazılarıdır. Bu, modern yaşamdır. Bu nedenle, rahat hissettiğimiz ve hayatın akışının tadını çıkardığımız bir durum olan, sakinliği yeniden sağlayacak bir yol arıyoruz. Ancak, doğası gereği, herkes farklı inşa edilmiştir ve bu erken yaşlardan itibaren görülebilir. Bazı çocuklar uzun saatler boyunca oturmaktan ve oynamaktan hoşlanırken, diğerleri köşeden köşeye bir topun peşinden koşmak zorundadır.

Yetişkinlikte bile sorunlarla karşılaşma ve çözümleri doğaçlama yapma zorluğundan hoşlananlar vardır. Eylem olmazsa can sıkıntısına ve hatta depresyona girerler. Başkaları, kendileri için belirledikleri hedeflere ulaşmakla ilgili olarak, her an bir yenilenme hissetmelidir. Değişim olmazsa ölü hissederler. Son olarak, tabii ki, değişime tahammül edemeyen pek çok kişi de vardır. Hangi özelliklere sahip olunursa olunsun, her birimiz hayattan zevk almak için çabalıyoruz.

Sorun şu ki, yöntemlerimizi başkalarına dayatmak isteyerek, birbirimize karşı planlarımızı bozuyoruz.  Her insanda büyüyen ego, her birinin sadece kendine odaklanmasına ve başkalarını kendi lehine, giderek daha fazla sömürmesine neden olur. Bu, kimsenin diğerini dengeye yaklaştırmadığı, aksine tam tersini yaptığı, yapay bir dünya yaratır.

Değişimle Doğru Bir Şekilde Başa Çıkmanın Anahtarı

Yalnız hissetmek, yaşadığımız tüm stres ve endişenin ana kaynağıdır, özellikle de değişim geçirirken. Çözüm, çevremizden destek almakta yatmaktadır.

Hayat bizleri, kafa karıştırıcı ve zor koşullara doğru götürdüğünde, benzer durumlardan geçmiş olanlarla konuşmak sakinliği ve dengeyi yeniden sağlayabilir. Bu bize, yaşadığımız değişikliklere karşı, içimizde en iyi tutumu inşa etmemize yardımcı olan, yeni düşünceler ve ek bakış açıları sağlar. Destekleyici bir grup, kelimenin tam anlamıyla her bireyin üzüntüsünü ve acısını hafifletebilir.

Yavaş yavaş, evrimsel güçler ayrıca bizi daha büyük bir toplumsal sistemin bileşenlerine dönüştürecektir; burada her biri diğerlerine karşı farkındalık ve anlayışla bütünsel eylemler gerçekleştirecektir. Bu basitçe, aramızda her konuda ve her seviyede birbirini tamamlayan bağlar kurmak anlamına gelir – aile içindeki ilişkilerden, iş ve toplum arasından,  devlet düzeyine kadar.

Buna göre, gelecekte ihtiyaç duyulacak temel yetenek, bütünsel bir yaşam tarzının ve dünyanın düzenlenmesi için beceriler olacaktır. Bu, günümüz gerçekliğinin yöneldiği genel yöndür.

Uzun vadede, profesyonel alanlar, roller ve işler, bütünsel gelişim kriterlerine göre tamamen çökecek ya da gelişecektir. Bu, insanlar arasında karşılıklı olarak yarar sağlayan, bağ kurmaya yol açan her şeyin başarılı olacağı ve ters yönde çalışan her şeyin hayatta kalmayacağı anlamına gelir. Dolayısıyla bugün, yönümüzü ve hedeflerimizi belirlerken, her birimiz bunu hesaba katmalıyız.

İşletme sahipleri de zamanın yeni taleplerine uyum sağlamak zorunda kalacaklar. Kendilerini, insanlar arasındaki bağla yönlendirebilecek işletmeler gelişecek ve sadece kendi teknik mesleğine odaklananlar ortadan yok olacaktır. Yavaş yavaş bu tür işletmelerin nasıl müşterileri olmayacağını göreceğiz.

Bir meslek seçerken, sadece bireysel tercihlerimize değil, aynı zamanda meslekte insanlar arasında hakim olan ilişkilere de dikkat etmek önemli olacaktır. Memnuniyet ve kişinin kendisini en iyi şekilde gerçekleştirdiğini hissetme yeteneği, karşılıklı yardıma bağlı olacaktır. İş görevleri karşısında, kendinizi kaybolmuş ve yalnız hissetmemek için, her bir kişinin destekleyici bir ekibin parçası olduğunu hissetmesi gerekecektir.

Organizasyonlar tarafında, başarı seviyesini belirleyecek,  çalışanlar arasında hakim olan ruh olacaktır. Bu nedenle, işgücünü doğru bir şekilde nasıl organize edeceğini bilen ve herkese, organizasyonu ortak başarıya götürebilecek özel bir atmosferin, başkalarıyla en uygun bağ yoluyla bulunacağına dair anlayış ve his veren, bütünsel ilişkiler oluşturmada uzman olanlardan yardım istemek faydalı olacaktır.

Entegrasyon, her birinin diğerleriyle birlikte tek bir vücut gibi hissedeceği, organları arasındaki işbirliğinin, sağlıklı işleyiş seviyesini belirlediği bir düzeye ulaşmalıdır. Başarı isteyen herhangi bir görevde, her fikrin değerli olduğu kapsayıcı bir ortam oluşturmanın ve sürdürmenin zahmete değer olacağı herkes için net olacaktır. Bütünsel dünyamızda, ideal bir gelecek için mümkün olan en iyi çözümleri ve en akıllıca kararları bulmanın tek yolu budur.

“Fırtınalı 2020 Sona Erdi Ama 2021’in Daha Az Fırtınalı Olması İçin Hiçbir Şey Yapmıyoruz” (Linkedin)

2020 neredeyse bitti ama 2021’i daha az fırtınalı ve yaşanması daha keyifli hale getirmek için herhangi bir öz-eleştiri yapmıyoruz. Genellikle, senenin sonunda içsel gözlem yaparız, özetleriz ve sonuçlar çıkarırız. Geçtiğimiz yıl o kadar anlaşılmaz, öngörülemez ve açıklanamazdı ki onu anlamlandırma fikrinden tümüyle vazgeçmiş gibiyiz. Peki, biz ne yapıyoruz? Köşede oturup bekliyoruz. Ama ne için bekliyoruz? Hiçbir şey yapmazsak 2021, 2020’den daha kötü olacak, buna hiç şüphe yok.

Nefret ve şüphenin arttığı her yerde eğer 2020 bize bir şey öğrettiyse, o da nefretle hiçbir şeyin elde edilmeyeceğidir. İşbirliğini denememizin zamanı geldi. Olgunlaşmamızın ve ne olursa olsun birlikte yaşamamız, birlikte çalışmamız ve birlikte büyümemiz gerektiğini anlamamızın zamanı geldi. Toplumlarımızı, tek bir toplum olarak inşa etmek zorundayız. Ve şüphesiz, aşırı nefret üzerine kurulu bir toplum, insanların yaşamak ve çocuklarını büyütmek istediği bir toplum değildir.

Kendi geleceğimizin sahibi olmadığımızın farkına varmamız iyi bir şey. Ancak bu, şu an için hiçbir yükümlülüğümüz olmadığı anlamına gelmez. Ve bugünü iyileştirirsek, geleceğimizin de daha iyi olacağına şüphe yoktur. Şu anda, nefret ve güvensizlik kokan, parçalanmış bir toplumda yaşıyoruz. Bunun üzerinde çalışırsak, geleceğimiz daha iyi olacak mı? An itibariyle, aramızdaki yabancılaşma, depresyon ve sosyal izolasyon nereye bakarsak bakalım büyüyor.  Şimdi bununla ilgili bir şey yaparsak, 2021’i daha iyi hale getirmez mi?

Geleceği korkuyla beklemek yerine, şimdiye bakmalı ve işleri daha iyi hale getirmek için nerede çalışabileceğimizi görmeliyiz. Ve çalışmak için en iyi ve en etkili yer, kendi aramız, ailemiz ve toplumumuz, şehirlerimiz, eyaletlerimiz ve ülkenin her yeridir. Yapmamız gereken iş, aramızda patlak veren nefreti ve inkar edilemez varlığına rağmen, birbirimize bağımlı olduğumuzu kabul etmektir. Cumhuriyetçileri Demokratlardan ayırmaya çalışmak ABD’yi Çin’den ayırmaktan daha zordur: işe yaramayacaktır. Tek seçenek, nesillerdir olduğu gibi birlikte yaşamayı öğrenmektir.