Category Archives: Dünya

Manevi Güçlerin Yansımasına Göre

Tüm dünya coğrafi olarak manevi güçlerin bir yansıması olan parçalardan oluşur. Dış manevi güçler madde üzerinde etki eder ve sonuçlarını dünyamızda oluşturur: kıtalar, denizler, okyanuslar ve diğer her şey. Bu güçler farklı farklı olduğundan, dünyamız üzerindeki etkileri de farklıdır.

Dolayısıyla insanın yaşayabileceği ve yaşayamayacağı denizler, okyanuslar, karalar, çöller, ormanlar, verimli topraklar ve alanlar vardır.

Ayrıca manevi açıdan daha elverişli yerler vardır, manevi koşullar orada gelişir. Egoist manevi koşulların geliştiği, maneviyata zıt yerler vardır, Roma ile Kudüs arasındaki çatışma gibi.

Roma açıkça boyun eğdirmek için egoist bir gücü temsil ediyordu, bu nedenle tüm Avrupa bu ideolojiyi benimsedi ve egoizm içinde gelişti. Ama şimdi bizler dünyayı ıslah etme aşamasına yaklaşırken, Avrupa giderek daha fazla düşecektir.

Kabala’da, özellikle On Sefirot’un Çalışılması’nda, her bir toprak parçasına etki eden güçler anlatılmaktadır: önce Kudüs’te, sonra İsrail topraklarında, Lübnan’da, Ürdün’de, Suriye’de, Babil’e kadar olan bölgelerde ve sonra dünyanın geri kalanında.

Tüm İsrail toprakları, deyim yerindeyse, on Sefirot’a bölünmüştür. Hermon’dan Golan üzerinden Kinneret Gölü’ne kadar o yukarı Malhut, Bina gibidir. Ürdün, Zeir Anpin’dir. Kudüs ortadadır, daha sonra aşağı Malhut’a, Ölü Deniz’e inen Sefira Tiferet gibidir.

Bütün bu coğrafi tablo, manevi güçlerin izdüşümüne göre net bir şekilde inşa edilmiştir. Bu nedenle, bir kişinin nerede yaşadığı çok önemlidir. Eğer çeşitli ruhsal güçlerin etkisini hissederse, sonrasında bir yerden bir yere hareket ederek, her şeyin nasıl değiştiğini hissedecektir. Bir yeri değiştirerek şansı, yani kaderi değiştirdiğinizin söylenmesi boşuna değildir.

2022’de Dünya Nasıl Olacak?

2022 tahmini, tamamen birbirimizle kuracağımız ilişki türüne bağlıdır. İnsan, realitenin tüm parçalarının merdiveninin en tepesindedir: cansız madde, bitkiler, hayvanlar ve insanlar. Bu nedenle, doğaya ve birbirimize karşı olan davranışlarımız, diğer tüm alt seviyeleri belirler.

Bize düşüncelerimizin, arzularımızın ve ilişkilerimizin altımızdaki: cansız, bitkisel ve hayvansal doğa seviyelerini etkilemiyor gibi görünse de, gerçek şu ki, doğanın geri kalanına karşı tutumumuzu da doğayla olan bencil ilişkilerimiz aracılığıyla belirliyoruz ve birbirimize karşı oluşan sonuçları doğanın kendisinde ve ona nasıl zarar verdiğimizde görüyoruz.

Dünyada tüm doğaya zarar veren insandan daha zararlı bir unsur yoktur. Bu nedenle çevreye, doğal kaynakların kullanımına ve iklim değişikliğine karşı tutumumuzu değiştirmenin yollarını düşünmemiz gerekiyor. Bütün bunlar insanlar arasındaki ilişkileri ayarlayarak dengelenebilir.

Bizler bunu yapabiliriz; her şey bizim elimizde. Bu çok esnek bir yol çünkü tarımı ve fabrikaları durdurmamız gerekmiyor. Sadece birbirimizle daha nazik ilişki kuralım ve herkesi buna mecbur bırakalım, çünkü herkes dünyamızın acil değişime ve iyileşmeye ihtiyacı olduğunu anlıyor.

Şayet biz bunu yapmazsak, dünya her geçen yıl ölüyor olacak. Dünyanın doğal kaynaklarını tüketiyor, son petrol, gaz ve kömürü alıyor, okyanusları ve tatlı su kaynaklarını kirletiyor ve havayı zehirliyoruz. Bu şekilde devam edemeyiz. Çevrenin korunması için herhangi bir topluluğa ait değilim. Sadece ekolojinin ve dünyadaki diğer tüm sorunların insanlar arasındaki ilişkilere bağlı olduğunu söylüyorum. Hadi bu ilişkiyi değiştirelim ve buradan sonra her şey değişecek.

Halihazırda bir ekonomik krizin içindeyiz ve buna ek olarak başka krizlerimiz de olabilir: finansal, endüstriyel, aile, uluslararası diplomatik kriz. Dünyada, bir dünya savaşını tetikleyebilecek birçok çatışma noktası var. Ancak, insanlar arasındaki ilişki, diğer her şeye karşı bir tutumu içerir. İnsanı ıslah etmemiz gerek! Umarım 2022’de bunu anlamaya başlayacağız.

İnsanlık aynada kendisine bakıp içsel ilişkilerini görebilseydi, sadece korkudan titrerdik. Herkes kötü bir kurt ya da timsah gibi görünürdü, tıpkı korku filmlerindeki gibi.

İnsanlar, ilişkilerimizin geliştirilebileceğine inanmıyorlar; insanı ıslah etmenin mümkün olduğuna hiç inanmıyorlar. Ancak burada Kabala metodu var. Birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu, bizi her zaman kendi aleyhimize kontrol eden egoizmimizin nasıl kölesi olduğumuzu gerçekten hissedersek ve bu kölelikten kurtulmanın yolunu düşünmeye başlarsak, bir nebze de olsa kendimizin üzerine yükselebileceğiz. O zaman hayatımız tamamen değişecek.

Sorun şu ki doğadan gelmediği için insanlar bu ıslahın mümkün olduğunu düşünmezler. İnsan egoizminin üzerine çıkmanın mümkün olduğu, sadece sınırlı sayıda insana ifşa edilmektedir.

Ayrıca bu metot, tek bir kişi tarafından uygulanamayacağı ve çevresindeki birçok kişinin desteğini gerektirmesi nedeniyle özeldir.

Doğup büyüdükleri egoizmden, ancak birbirlerine karşılıklı destek ve yardım vererek yükselebilirler. Bu şekilde egoizmlerinin üzerine çıkabilirler ve dünyaya alma niteliği yerine ihsan etme niteliğinden baktıklarında dünyanın nasıl değiştiğini görebilirler.

 

“İlerlemeyi Yeniden Tanımlamak” (Linkedin)

Bu Cumartesi, NASA çok beklenen yeni nesil uzay teleskopu James Webb Uzay Teleskobu’nu fırlatmayı planlıyor. On yıllardır yapılmakta olan teleskop, şimdiye kadar yapılmış en karmaşık uzay bilimi gözlemevidir. NASA’ya göre, “Webb, 13,5 milyar yıldan fazla bir süre önce ilk ışıklı nesnelerin evrimleştiği kozmik tarihe bakacak. Bu, en eski galaksileri keşfedebilen ilk gözlemevi… Webb ayrıca diğer yıldızların yörüngesindeki gezegenlerin atmosferlerini inceleyecek ve kendi güneş sistemimizdeki ayları, gezegenleri, kuyruklu yıldızları ve diğer nesneleri gözlemleyecek.”

Teknoloji harika bir şey. Bize bol ve ucuz enerji, hayatımızı kolaylaştıran, seyahat etmeyi keyifli ve güvenli hale getiren cihazlar verdi. Teknoloji bize gelişmiş tıp, uzun yaşam, hayallerimizin ötesinde bilgi ve evrenin sınırını görebilen “gözler” verdi.

Evet, yüzyıllardır, umutlarımızı teknolojinin bize vermesi gerekmeyen bir şeyi vermesine bağladık: mutluluk. Hayatı kolaylaştırıp uzatmanın bizi daha mutlu edeceğini düşündük ama yanılmışız. Bu nedenle, taşları birbirine vurarak yaktığımız bir ateşten ışık ve ısı elde ettiğimiz günlerden, güneş enerjisiyle çalışan bir elektrikli cihazı çalıştırdığımız günlere kadar en temel ihtiyacımızı karşılayamadık: mutlu hissetmek.

Mutluluk teknolojiden değil, çevremizdeki insanlarla iyi ilişkilerden gelir. Bizi mutlu etmesi için umutlarımızı teknolojiye bağlamaya devam edersek, kendimizi mutsuz bir hayata mahkum ederiz. Ancak çevremizdeki insanlarla iyi ilişkiler geliştirmeye odaklanırsak, kesinlikle mutlu olacağız.

İyi ilişkiler için sağlam bir temele sahip olduğumuzda ve kendimizi mutlu ve memnun hissettiğimizde, teknoloji harika bir katkı olabilir. Bu durumda, ilişkilerimizi geliştirmek ve güçlendirmek için teknolojiyi nasıl kullanacağımızı bileceğiz ve teknolojinin kendisinin bizi mutlu edebileceği veya etmesi gerektiği düşüncesine kapılmayacağız.

Şu anda ilerleme deyince aklımıza teknolojik ilerleme geliyor. Ancak gerçek ilerleme, ateş enerjisinden güneş enerjisine geçmek değil, aramızda sıcaklık yaratan daha iyi bağlar kurmaktır. Nükleer fisyon veya fosil yakıt üretimi yoluyla daha fazla enerji üretme yeteneğimizden ziyade, ilişkilerimizdeki gelişmeyi yansıtmak için “ilerlemeyi” yeniden tanımlamamız gerekiyor.

Kalbimiz, etrafımızdaki insanlar tarafından aydınlatıldığında, ne tür bir enerji kullanacağımızı, gerçekten ne kadarına ihtiyacımız olduğunu ve teknolojiyi kendimiz ve diğer herkes için en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı bileceğiz.

“2021 Yılının (Çok) Kısa Özeti” (Medium)

2021’in sonuna yaklaşırken herkes geçtiğimiz yılla ilgili sonuçlar çıkarıyor ve 2022’nin neler getireceğini tahmin ediyor. Benim açımdan 2021 iyi bir yıldı, öğrenme yılı oldu ve öğrenmek kesinlikle iyidir. Hoş olmamış olabilir ama bu, insanlık olarak aldığımız şeyleri takdir etmediğim anlamına gelmez. Bu yıl öğrendiğimiz ana ders, doğanın egemen olduğu ve bizim ona bağımlı olduğumuz oldu. Bu paha biçilmez bir ders çünkü bunu hatırlarsak, sayısız cana ve korkunç felaketlere mal olabilecek gelecekteki hataları önleyebileceğiz.

2021’den alınan bir başka iyi ders de, dünya güçlerinin topyekun bir savaşa dönüşebilecek çatışmalardan kaçınmak istiyorlarsa karşılıklı ilişkilerini düzene koymaları gerektiğidir. Açıkçası, hükümetlerin istediği ile gerçeğin emrettiği arasında bir fark var ama bana göre dersi aldılar ve hatta Rus ve Çin hükümetlerinin dahi öğrendiğini görmek güzel.

Rusya ile Amerika, Rusya ile Avrupa ve özellikle NATO ile Rusya arasındaki çarpışmalar birçok şeyi açıklığa kavuşturuyor. En sonunda, onları barışa ya da en azından ateşkese yaklaştıracaklar.

Çin de Rusya’nın yanında yer alırsa gelişimini sürdürme şansının olmadığını anlayacak. Ekonomik olarak geleceğinin ABD’ye bağlı olduğuna dair hiçbir şüphe yok. ABD, Çin’deki alımlarını biraz bile sınırlasaydı, Çin’i tam anlamıyla sarsabilirdi. Amerika’dan başka satış yapacak yerleri yok.

İnsanların ne dediği ya da gazetelerin ne yazdığı umurumda değil; ben sadece sayılara önem veririm. Geçen yıl ve hatta daha öncesinde ABD, halkına Covid yoluyla yardım etmek için kurtarma paketleri olarak büyük meblağlarda para veriyordu. Çin’in kendi ekonomisini ayakta tutabilmesi açısından, bu parayı Çin mallarına harcaması için Amerikalılara ihtiyacı var. Amerikalılar Çin’den satın almayı bırakırsa doğudan gelen dev düşecek.

***

İsrail’e gelince, üzgünüm ki bu yılki deneyimlerden çok şey öğrendiğimizi düşünmüyorum. Gelişmek için bizim daha fazla derse ihtiyacımız olacak ve bunlar kolay olmayacak. Kimin dostumuz kimin düşmanımız olduğu hakkında hiçbir fikrimiz yok. Daha da kötüsü, kendimizi ıslah etmeyi öğrenemedik. Önümüzde daha çok iş var.

Bence İsrail’in en büyük sorunlarından biri, ülke içinde İsrail’in ortadan kaldırılmasını hayal eden ve bunun için canla başla çalışan oluşumların olması. Birinin, kendi düşmanlarına karşı olması gerektiği kadar kararlı değiliz ve bu konuların bize zarar vereceğini düşünüyorum.

Dünya, yukarıda yazdığım gibi ilişkileri düzene koymayı öğrenirken, İsrail hiçbir şey öğrenmiyor. Bir iç kaos yaratıyoruz.

Ancak, dünyanın geri kalanı iyi öğrenirken İsrail’in neden öğrenmediği açık. İsrail’in kendi yönünde gelişmesi gerekiyor. Dünyanın geri kalanı, insanların doğal bencilliğine göre nasıl çalışacağını öğreniyor.

İsrail ise tam tersi yönde gelişmeli. Herkes arasındaki bağa ve özene doğru gelişmeli ve insanların nasıl egoizmlerinin üzerine çıkıp, yabancılaşma ve rekabet yerine dayanışmaya dayalı birleşik, uyumlu bir toplum oluşturabileceklerine dair bir örnek oluşturmalıdır.

Ne yazık ki, İsrailliler onları yaşamak bir yana, bağ veya birlik hakkında tek kelime duymak istemiyorlar. Belki de ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak için çok geç olana kadar, İsrailli kardeşlerimizle bağı elimizden geldiğince reddedeceğiz. Zaten sınıra yakınız.

***

Virüse gelince, en başından beri söylediğim gibi burada ve kalacak. Ancak, onunla nasıl başa çıkacağımızı, virüsle birlikte nasıl yaşayacağımızı öğreniyoruz gibi görünüyor.

Virüs bize hayatta ne yapmamız ve ne yapmamamız gerektiğini yavaş yavaş öğretecek. Bu yüzden umarım ortadan kalkmaz, en azından bize sadece ihtiyacımız olanı almayı ve çabalarımızı yıkıcı tüketime harcamak yerine, zamanımızı ve çabalarımızı destekleyici insan ilişkileri kurmaya ayırmayı öğretene kadar.

2022 İçin Tahmin: Nereye Gitmeli?

Yorum: Bazı siyaset bilimciler, bilim adamları ve çeşitli uzmanlar yakın zamanda gelecek yıl için aşağıdaki noktaları içeren ekonomik tahminler sağlamak için toplandılar. Avrupa’daki doğalgaz krizi daha da kötüleşecek; Avrupa, çelişkiler nedeniyle tamamen parçalanacak; AB’deki göçmen krizi şiddetlenecek; ABD’de hiperenflasyon artacak; Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki çatışma daha da kötüye gidecek; salgın devam edecek; Suriye, Libya, Donbass, Karabağ’daki askeri çatışmalar ve Tayvan etrafındaki durum çözülemeyecek; Çin ile Amerika çatışması yoğunlaşarak devam edecek. Daha birçok nokta var.

Bütün bunlara bakışınız nedir?

Cevabım: Dünya çapında bir anlaşmazlık var.

Soru: Nereye gitmeli? Neler olduğuna bir bakın!

Cevap: Hiçbir yere gitmeye gerek yok. Hiçbir yere. Başka gezegen yok, kimse sizi bir yerlerde beklemiyor.

Bir gezegeni mahvettiniz ve şimdi başka bir gezegene mi uçacaksınız? Eğer Dünya’yı uzaydan gözlemliyor olsaydınız, en hafif deyimiyle bu Dünya’nın etrafında ne kadar çöp döndüğünü görürdünüz. Dünyanın kendisi tamamen kaplıdır.

Soru: Peki tüm bu tahminler ne olacak? Uzmanlar, siyaset bilimciler, en azından bir şeyler önermeliler.

Cevap: Hiçbir şey teklif edemezler. Bu sonuna kadar devam edecek. Aksine, ellerinde hiçbir şey olmadığını fark etmeye başlıyorlar. akılda, ruhta ve kalpte hiçbir şey yok. Asıl kriz burada başlıyor.

Soru: Peki, onların kalplerinde ve ruhlarında ortaya çıkacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Bu büyük karışıklıklar ve büyük acılar gerektirir. Bundan kurtulamazlardı. Atom bombasının altında yatmaya razı olurlardı, hepsi bu.

Yorum: Ama bir şey sunarlardı, daha önce bir şey inşa edilmişti.

Cevabım: O zaman daha saf oldukları içindi. Artık daha akıllılar. Sunacak hiçbir şeyleri olmadığının farkındalar.

Soru: Birdenbire insan aklının artık bütün bunları kavrayamayacağını mı hissediyorlar?

Cevap: İnsan zihni ancak mahvedebilir, bozabilir, kırabilir ve geleceği karanlık, kötü yapabilir.

Soru: Neden aklımıza böyle bir güven duygusu verildi?

Cevap: Böylece kafamız tamamen karışır ve aklımızın kesinlikle hiçbir değeri olmadığını fark ederiz. Sonuçta, insanı diğer tüm yaratılanlardan ayıran nedir? Akıl!

Kulağa çok saygın geliyor! Şimdi kim olduğunuzla gurur duyun. Kafanızda öyle bir mekanizma var ki, kalbinizde öyle büyük hisler var ki ama hepsi egoist, dar ve sıradan, küçük egoizmimize sabitlenmiş durumda. İşte bu yüzden hiçbir şey işe yaramıyor.

Soru: Gerçekten böyle mi? Kişinin fark etmesi gereken tek şey bu mu?

Cevap: Evet. Sadece bu, elinde hiçbir şey olmadığı, ya ölümdür, ya da… ama ölüm de bir seçenek değildir.

Soru: Elimizde ne var o zaman?

Cevap: Sadece aramızdaki ilişkilerde, komşunuzun sizin için kendinizden daha değerli olacağı, öylesine üst ilişkilere ulaşmak için birbirimize yakınlaşmaya doğru gitmek.

Soru: Öyle bir duruma gelelim ki aklımı bir kenara bırakıp sadece hislerle mi ilerleyeyim?

Cevap: Evet. Çünkü bugünkü aklımız bizi ancak daha derin bir egoizme sürükleyebilir ve daha büyük darbelere maruz bırakabilir.

Soru: Bunun akılla değil, kalple ilgili olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet. Yazıldığı gibi ”Kalp anlar”. Akıl arzuları takip etmek zorundadır. İnsanın arzuları düzeltildiği ölçüde, bu ölçüye göre aklı onlarla çalışabilir. Ve doğru ortak yaşam bu olacaktır.

Soru: Demek üst akıl bizimle böyle oynuyor?

Cevap: Kesinlikle.

Soru: Aklımız bu üst aklın bir parçası mı değil mi?

Cevap: Bizim aklımız değil. Ama ona geleceğiz, zihnimizi ve duygularımızı üst akılla birleştirmeye geleceğiz.

İyi bir yıl olacak.

Soru: Bunun nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir tavsiyeniz var mı?

Cevap: Bu yolu anlamaya çalışırsak rasyonel-maneviyatın veya rasyonel-kalbin olgunlaşmasını hızlandırabiliriz.

Kendimizi bir tür olarak koruyabilmek için karşıt özelliklere geçmekten başka bir yolumuzun olmadığını anlamalıyız. Fark etmemiz gereken şey bu — başka çıkış yolu yok.

“Bu gerçekçi değil, bu imkansız.” diyemeyiz. Neyin mümkün ya da imkansız olduğunun bir önemi yok! Basitçe tek çıkış yolu bu. Bu yüzden mutlak egoistler olduğumuz gerçeğinden mutlak özgeciler olmamız gerektiği gerçeğine, birbirimizden nefret etmekten birbirimizi sevmeye kadar uçurumun üzerinden atlayacağız. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ve birbirimize olan bu sevgi niteliğinde, evrenin her şeye ve herkese, tüm maddeye, zamanın ve mekanın üstünde nüfuz eden büyük gücünü hissetmeye başlayacağız. Sonra bambaşka bir seviyeye, farklı bir boyuta gireceğiz.

Bizden tek istenen budur. Bu, kendi güçlerimizle mümkün değildir. Şimdi kendimizi düşündüğümüzde, herkes kendi gücünden bahseder. Oysa yalnızca kolektif güçlerle üstesinden gelebiliriz.

Soru: O zaman, bunu birlikte başaralım mı?

Cevap: Evet!

“2021’in Sıkıntılarının Arkasındaki Ortak Suçlu” (Linkedin)

Yangınlar, seller, salgın hastalıklar, depremler, tayfunlar, kasırgalar, kuraklık, enflasyon, savaş, istismar ve sömürü, hepsini bu yıl yaşadık ve ortak bir suçlu onların arkasında duruyor: insan. İnsan değişirse, dünya değişir. Görev kolay olmayabilir, ancak nedenini ve ne yapmamız gerektiğini bilmek, iyileşmeyi sağlamak adına uzun bir yol kat etmemizi sağlayacaktır.

Bu yıl olan tüm kötü şeyleri düşündüğünüzde, “Neyse kurtulduk!” demek neredeyse içgüdüseldir. Ama bundan daha akıllı olmalıyız. Açılış paragrafında bahsi geçen felaketler, krizlerin dibine inmeye ve kesin olarak çözmeye kararlı olmadıkça, gelecek yıl ve sonraki yıllarda olacaklara kıyasla hafif bir esinti gibi görünecekler.

İnsanlar geçen yılı düşündüklerinde, sadece olan şeyleri düşünürler. Bence bundan daha derine inmeliyiz; bunları neyin tetiklediğine ve diğer olumsuz gelişmelere bakmalıyız.

Dünya’nın ekosisteminde her elementin benzersiz ve yeri doldurulamaz olduğunu zaten biliyoruz. Tek bir öğeyi bile tükettiğinizde, sistemi dengeden çıkarırsınız. Yerel bir ekosistemin dengesini bozduğunuzda, tüm gezegen bozuluncaya kadar komşu sistemlerini etkiler. Tıpkı Kovid-19’un bize herhangi bir suşun hemen dünyaya yayıldığını öğrettiği gibi, yaptığımız, söylediğimiz, hatta düşündüğümüz her şeyde de durum böyledir. Hepimiz aynı sistemin parçalarıyız.

Birbirimize bağımlı olduğumuzu ve tüketici olarak davranış biçimlerimiz, yediklerimiz, seyahat alışkanlıklarımız ve hayatımızın diğer yönleriyle birbirimizi etkilediğimizi zaten kabul ediyoruz. Sorumsuz ve düşüncesiz davranışların ortak kaynakları tükettiğini ve bunun sonucunda herkesin acı çektiğini görüyoruz. BM ve diğer kuruluşlar, gece gündüz bu konuyu tartışan uluslararası paneller ve konferanslar düzenlemektedir.

Yine de değişen pek bir şey yok.  Aslında işler daha da kötüye gidiyor. Şimdiye kadar umursamaz davranışlarımızı gerçekten kontrol altına almayı başaran tek şey Koronavirüs. Bizi karantinaya girmeye zorladığında, hava temizlendi, su temizlendi, hayvanlar daha önce gezemedikleri yerleri gezdi ve insanlar ailelerini yeniden keşfettiler.

Ancak karantina bir yaşam biçimi değildir; acil bir önlemdir. Bu gezegende, tek evimizde, onu yok etmeden ve misilleme olarak o da bizi yok etmeden yaşamaya devam etmemizi sağlayacak sürdürülebilir bir çözüme ihtiyacımız var.

Bunu yapmak için, umursamaz davranışlarımıza neden olan temel unsuru değiştirmeliyiz: bencil insan doğamızı. Gezegenimizi rahatsız eden tüm konulara baktığınızda – doğal afetlerden insan kaynaklı krizlere kadar – hepsinin ortak bir suçlusu var: insan egoizmi. Bu nedenle, insan değişirse, dünya değişir.

En büyük sorunumuz burada yatıyor. Davranışlarımızı değiştirmemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. Davranışlarımızın sorunlara neden olduğu da açıktır. Ancak düşüncesiz davranışlarımızın nedenini değiştirmenin çok daha az savunucusu var, çünkü hiç kimse dünyanın sorunları için suçluluk duymayı isteyerek kabul etmiyor. Yine de hepimiz sorumluyuz.

2022’ye girerken insanlığın karşılaştığı en büyük zorluk, gaz emisyonlarını engellemek, plastik kullanımını kısıtlamak veya fosil yakıt kullanımını azaltmak değildir. En büyük zorluğumuz, gezegeni temizleme çabalarımızdaki en inatçı aksaklık, kendi doğamızdır.

Kendi doğamızın en büyük sorunumuz olduğunu kendimize söyleyemiyoruz. Bununla birlikte, herkesin insanlık için yeni bir doğa inşa etmeye katıldığı, dayanışma ve nezaketin beğeni kazandığı, kibir ve narsisizmin uyarıya sebep olduğu bir atmosfer yaratabiliriz.

Eğer birlikte bunu yaparsak, kendimizi hiçbir şeyi inkar ediyormuşuz gibi hissetmeyeceğiz ya da içimizden bir şeyi söküyormuşuz gibi. Bunun yerine, hayatlarımıza iyi bir takviye eklediğimizi, yaşamlarımızı zenginleştiren, onlara yön ve anlam veren bir şey eklediğimizi hissedeceğiz. Yavaş yavaş, narsisizmden daha cömertçe ödüllendirdiği için sosyal zihniyet giderek daha baskın hale gelecektir. Birlikte yaparsak, kolay ve yumuşak bir geçiş olur.

Bu nedenle, nerede olduğumuzu, dünyamızın neden böyle olduğunu ve yollarımızı değiştirmediğimiz sürece karşılaşacağımız kesin olan sıkıntılardan nasıl kurtulacağımızı anlamak hayatta kalmamız için çok önemlidir. Bonus olarak, dayanışma zihniyetini benimseyip sıkıntılarımızın ortak suçlusu olan kendi egoizmimizin üzerine çıkabildiğimizde, olduğuna inanmadığımız harika bir hayat da kazanacağız.

2022 İçin Bir Öngörü

2021 yılı sona eriyor. 2022’nin eşiğindeyiz ve herkes Yeni Yıl’ın ne getireceğini bilmek istiyor. Son zamanlarda başımıza gelen sorunlardan nefes almak için bir aramız olacak mı?

2021 yılı birçok insanın hayatında büyük bir uçurum yarattı, doğada, ekonomide, sağlıkta ve hayatın her alanında korkular, belirsizlikler, felaket değişimler getirdi. Tüm bu değişiklikleri, yeni bir hayat getirecek noktaya nasıl çevirebilirsiniz?

Gelişimin gidişatını değiştirmek ve yeni bir rotaya yönlendirmek istiyorsak, olup biten her şeyi birbirimizle bağ kurma özlemi olarak algılamamız gerektiğini anlamalıyız. Hayatımıza yük olan tüm sorunların ve tüm sıkıntıların üstesinden gelmek, ancak daha fazla birlik olursak mümkündür. Ve sonrasında bunun olası tüm sorunlara evrensel bir çözüm olduğunu göreceğiz.

Kendimizi daha yakın hissedip birbirimize yardım edersek, nefreti ve savaşları durdurursak, tek kalp tek adam olmak için her şeyi yaparsak, o zaman tüm sıkıntılardan ve sorunlardan büyük bir zaferle çıkarız.

Sadece gitmeli ve yapmalısınız. Antik çağlardan günümüze başka bir şey gerektiren tek bir teknik, din ya da inanç bilmiyorum. İnsanlık tarihi boyunca pek çok insanın, peygamberlerin, büyük şahsiyetlerin ve manevi liderlerin neler konuştuğunu anlamamız gerekiyor. Şayet bunu yaparsak, kesinlikle iyi bir hayatımız olacak.

Dünyamızda bolluk var; hiçbir şeyin eksikliği yo, ama topraktan doğal kaynakları, suyu, havayı alıp zehire çeviriyoruz çünkü her şeyi sadece birilerinin çıkarı, silahı ve düşmanlığı için kullanıyoruz. Doğaya, topluma karşı tutumumuzu değiştirmeliyiz. Eğer bunu her birimiz istersek, dünya liderlerini buna mecbur bırakacağız – hatta buna karşı olanları bile.

Bugünün gerçekliği son derece karmaşık görünüyor. 2022’den ne bekleyebilirsiniz? Şayet biz bu durumu değiştirmezsek daha da kötü olacak. Ne yazık ki, henüz başka herhangi bir umut görmüyorum. İnsanoğlu, mühendislik, teknoloji ve modern tıpta her geçen yıl daha akıllı hale gelmesine rağmen, tüm bunları sıradan bir insanın yaşamı için doğru şekilde nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Sorun bu.

Ve tüm bunlar, insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmememizden kaynaklanıyor. Herkesin kendini bireysel olarak hissettiği, diğerlerinden ayrılmış ve onlara borçlu olmadığı görünüyor. Ve dünya nüfusu birkaç milyar kişiye ulaşmış olsa da, herkes sadece bundan dolayı acı çekiyor.

İlaç şirketi Pfizer, 2024’e kadar Koronavirüs salgınıyla mücadele etmek zorunda kalacağımızı öngörüyor. İklim değişikliği, ekonominin ve dünyadaki yaşamın tüm alanlarının çöküşünden kaynaklanan ek sorunları da hesaba katarsak, 2022’de ne beklenebilir? Tüm bu sorunlar devam edecek: doğal afetler, volkanik patlamalar, depremler ve neden olduğumuz aşırı küresel ısınma.

Bu küresel ısınma, eğer yapabilirsek birçoğuyla savaşmamızın çok zor olacağı her türlü zararlı virüsü yeryüzünden serbest bırakıyor. Bütün bunlar ufukta, ancak tüm bunları geri alabilir ve bu sorunları önleyebiliriz. Ancak çözüm teknoloji, tıp veya ilaç alanında değil, sadece insan ilişkileri alanında yatıyor.

Genel halk ve ülkeler arasındaki ilişkileri düzelterek, hem bilinen hem de henüz bilinmeyen tüm zararlı virüsleri durdurma ve onları şimdi oldukları yerde bırakma, ortaya çıkmalarına, gelişmelerine, çoğalmalarına ve bize nüfuz etmelerine izin vermeme fırsatına sahibiz. Her şey sadece insanlar arasındaki ilişkilere bağlı.

Kişi şu soruyu sorabilir: “Ekonomi, iklim ve insan ilişkileri arasındaki bağ nedir?” Gerçek şu ki, insan doğada var olan her şeyin, tüm seviyelerin en üst seviyesindedir: cansız, bitkisel, hayvan ve insan. Ve insanlık 20. ve 21. yüzyılın sonunda olduğu gibi yüksek bir gelişim düzeyine ulaştığında, daha da yukarı seviyede olacak.

Her şeyi yapabiliriz! Yüksek teknolojilerimiz, güçlü silahlarımız ve modern tıbbımız var. Ama insanlar arası ilişkilerde binlerce yıl önce yaşamış en ilkel insanlardan çok daha kötü durumdayız. Ve bu alanı iyileştirmemiz gerekiyor.

Egoizme Karşı Biyolojik Savaş

Pandemi dünyayı kargaşaya sürükledi çünkü insanlar neler olduğunu anlamıyorlar, bundan sonra ne olacağını bilmiyorlar ve kendilerini nasıl koruyacaklarını bilmiyorlar. Bu nedenle, insanlarda neşe yok ve şehirdeki yaşam artık hareketli ve eğlenceli değil. Kasvetli bir atmosfere dönüştü. Herkes sadece nasıl sağlıklı kalacağını ve enfekte olmayacağını düşünüyor.

Ancak bunun geçici bir dönem olduğunu varsaymak hata olur. Koronavirüs pandemisi uzun süre burada kalacak çünkü bu çok özel bir darbe. Virüs hayatımızın tüm alanlarını nasıl etkileyeceğini biliyor: aile, tüm toplum, çocuklar ve yetişkinler, gençlerden yaşlılara kadar. Toplumun her biçiminde ve onun her bağlantısında her türlü ıslahı yapabilir.

Eski olan her şeyi yok edecek ve aramızda yeni bağlar kuracak böyle Koronavirüs türleri de olacaktır. Bu virüs çok akıllı. Biyolojik bir parçacık ve egoizmimize karşı bizimle biyolojik bir savaş yürütüyor.

Bu nedenle bu virüs, tüm yeni küresel tezahür biçimleriyle ıslahın sonuna kadar bize eşlik edecektir. Egoizm, Koronavirüs denilen bu canavarın yanında yaşamaya uyum sağlamaya çalışacaktır. Ama bu işe yaramayacak çünkü bu, doğanın bize karşı yürüttüğü biyolojik bir savaştır. Bu savaşa, bizi egoizmin ıslahına yönlendiren bir şeye doğru bir şekilde tepki verirsek, başarılı olacağız.

Yaradan bize bu biyolojik virüsle saldırıyor ve bizi düzene sokmaya çalışıyor. Ancak insanlık henüz olanları tedavi etmesi gereken doğru formu kavramadı.

Virüs çok yüksek ve özel düzeyde bir faktördür çünkü biyolojik seviyede, doğru bağın eksikliğini etkilemektedir. Bu artık cansız veya bitkisel derece değil, canlı ve manevi seviyeye ait olan bir derecedir. Yani virüs, maneviyata atlamak istiyormuş gibi davranmaktadır. Bu sıçramayı biz yapmadığımız için, virüs bizi manevi dereceye yükselmeye itiyor. Ve o, işini yapacaktır.

Sonunda, hiçbir çözümümüzün olmadığını ve yalnızca hepimizin ortak çalışmasıyla Koronavirüsü ortadan kaldırabileceğimizi keşfedeceğiz. Bunun ancak ortak çabalarımızla yapılabileceği bizim için netleşecek. Virüs bizi birbirimizle bağ kurmaya zorlayacak ve hayatta kalabilmemizin tek yolu bu.

Virüs bizi maneviyata doğru ilerletiyor ama şimdiye kadar olumsuz bir biçimde. Birbirimize doğru bir şekilde bağda olsaydık, virüse karşı birlikte daha doğru hareket ederdik. Bizi nerede daha çok, nerede daha az bağ kurmamız gerektiğine yönlendirir, bize rehberlik ederdi.

Henüz bunu yapmadığımızdan ve doktorların tüm hastalıkların insan davranışlarına bağlı olduğunu, aramızda dengenin olmamasına bağlı olduğunu açıklamamasından dolayı, daha fazla acı çekmek zorunda kalacağız.

Yakında başkalarından virüs kapmamak için değil, virüsünüzün başkalarına bulaşmaması için kendimizi maskelerle kapatmanın gerekli olduğunu anlayacağız. Bu zaten insan seviyesinde bir faktördür çünkü sadece yüzümdeki maskeyle değil, bu korumaya karşı tavrımla da belirlenir: Kendi iyiliğim için mi yoksa başkaları için mi gayret ediyorum. Kim için yüzüme maske takmaktayım?

Salgın bitmeyecek, sadece büyüyecek. Doğa bizi rahat bırakmayacak. Doğada milyonlarca farklı virüs var. Virüs, doğanın genetik sisteminde neden olduğumuz genetik bir kusurdur. Tüm sistem, tüm seviyelerde, tüm formlarda, tüm alt sistemlerde birbirine bağlıdır.

İnsanlar arasında doğru bağı, komşunu kendin gibi sev yasasını oluşturmuyoruz, bunun yerine ondan gittikçe uzaklaşıyoruz. Bununla, virüslerin yayılmasını, biyolojik parçacıkların yanlış gelişimini, doğanın gelişiminin en yüksek derecesindeki bizler teşvik ediyoruz ki bu sadece manevi derecedir. Bu virüslere kendimiz sebep oluyoruz. Onlar bizim ıslah edilmemiş egoizmimizin bir sonucudur.

Dolayısıyla salgın o kadar kolay bitmeyecek. Her şekilde büyüyecek ve yayılacak. Doğa, bizi dizginleyecek ve bizi hedefe doğru bir şekilde yönlendirecek araçlara sahiptir.

“Mutluluktan Vazgeçtik Mi?” (Linkedin)

Bir öğrenci bana yeni bir raporun Koronavirüs’ün artık dünyanın 1 numaralı endişesi olmadığını iddia ettiğini söyledi. Görünüşe göre, yoksulluk ve işsizlikten daha alt seviyeye düşmüş. Rapora göre bu üçünün yanı sıra, dünya suç, eğitim, iklim değişikliği ve göç konusunda endişeli. Bana göre insanlığın kafası o kadar karışmış ve tükenmiş ki, artık hiçbir şeyle ilgilendiğini düşünmüyorum. Ve konu çok fazla sorun olması değil, ulaşılacak bir hedefin olmaması. Hedef yoksa özlem yoktur ve özlem yoksa uğruna yaşanacak hiçbir şey yoktur.

Herkesin amacının mutlu olmak olduğunu iddia edebilirsiniz ve bu elbette doğrudur. Ancak, hepimiz kendi mutluluk anlayışımıza sahip olduğumuzda ve aklımızda sadece kendi mutluluğumuz olduğunda, her birimiz kendi yolumuza gideriz ve mutsuz oluruz, tükeniriz ve sonunda mutluluktan tamamen vazgeçeriz.

Bu nedenle tanımlamamız gereken ilk şey, hayattaki en önemli şey olarak neyi gördüğümüz ve bunu nasıl elde etmek istediğimizdir. Daha sonra, hedefe ulaşmamızda bize neyin yardımcı olacağını veya engelleyeceğini belirleyebiliriz.

İlk yapmamız gereken, sayısız küresel kriz ile görüldüğü gibi, tüm dünyanın birbirine bağlı olduğunu kabul etmektir. Geri kalanımızın mutluluğunu görmezden gelen kişisel mutluluk, artık sahip olmadığımız bir ayrıcalıktır. Bu nedenle mutluluğu tüm insanların mutluluğu olarak tanımlamalı, ya da en azından bunu yapmaya çalışmalıyız. Bu tüm toplumun desteğini alacağından, mutluluğa doğru ancak bu yönde ilerlersek gerçek bir gelişim kaydedebiliriz.

Bunun bizim amacımız olması gerektiğini anladığımızda ve bunun için çalışmaya başladığımızda, bir şeyler sadece insanlar için değil, tüm gezegen için gelişecektir. Tüm insanların refahını gözetmemiz gerektiğine ikna olduysak, onların kirlilikten zarar görmediklerini, temiz su ve havaya sahip olduklarını, yeterli enerji ve sağlıklı gıdaya sahip olduklarını ve sağlıklarının, barınmalarının ve eğitimlerinin önemsendiğini görmeliyiz. Sonuç olarak, kaynak kullanımımızı dengeleyeceğiz ve herkesin iyiliğini düşünerek yalnızca gerekli olanı tüketeceğiz.

Dünya liderlerinin boş konuşmalar yapmak için atmosferi kirleten jetlerle uçtuğu düzenlemelere ve konferanslara ihtiyacımız olmayacak. Kendi mutluluğumuzun, diğer herkesin mutluluğuna bağlı olduğunun farkında olduğumuz için kendimize çeki düzen vereceğiz. Başka bir deyişle, kirliliği önlemeye ve emisyonları azaltmaya değil, karşılıklı birbirimizi düşünmeye ve birbirimizi önemsemeye odaklanırsak, sürdürülebilirliği başarır ve kendimiz için mutlu bir hayat kurarız. Günümüz dünyasında sürdürülebilirliği ve mutluluğu bulmamızın tek yolu budur.

“Manevi Dünya ve Maddesel Dünya Aslında Nedir?” (Quora)

Kabala ilminde basitçe “bu dünya” olarak adlandırılan maddesel dünya, gerçeklikle ilgili içsel hissiyatımızdır. Sanki içsel duyumuzun dışında bir dünya varmış gibi görünür ama hepsi içeridedir.

Galaksiler ve yıldızlarla dolu uçsuz bucaksız bir evreni, hatta cansız, bitkisel, hayvansal ve insani seviyeleriyle gezegenimizin uçsuz bucaksızlığını görsek de, hepsini zevk alma arzumuzda algılarız. Egoist arzumuz bizim doğamızdır ve ondan kopsaydık kendimizi ve dünyayı hissetmezdik.

“Bu dünya”, doğuştan gelen zevk alma arzumuzda algıladığımız resimdir. Gerçekte arzuya göre hareket eden daha yüksek bir gücün sonucudur. Gördüğümüz sayısız değişiklik ve hareketler sadece bizim arzumuzda gerçekleşir. Hiçbir şey bizim dışımızda hareket etmez ama daha ziyade arzularımızda hareketler meydana gelir, bu da bize değişim ve hareketi dışarıdan algılamamızı sağlar.

Buna karşılık manevi dünya, doğuştan gelen gerçeklik izlenimimizi içerir, ancak biz de bu izlenimle birlikte hareket ederiz. Eğer bu dünya arzuya etki eden daha yüksek bir gücün sonucuysa, o zaman manevi dünya etkileşimin sonucudur, kişinin eylemi ile üst gücün eylemi arasındaki bağlantıdır.

Üst güce ne kadar benzersek, manevi dünyayı o üst güçle eşdeğerliğimizin ölçüsünde o kadar çok keşfederiz.