Category Archives: Dost

Duada Birbirimize Nasıl Yardımcı Olabiliriz?

Soru: Ben kendimde hissediyorum ve dostlarımda da görüyorum ki derste, özellikle de bazı makaleleri okuduğumuzda tamamen bitap düşüyoruz.

Bağ kurmayı ve dua etmeyi denediğimde, gücüm –ki çok azı kalmış oluyor- derhal benden alınıyor. Kendim için istemediğim zaman ise hemen devre kapanıyor ve uykuya dalıyorum. Düşüncelerimizde ve dualarımızda birbirimize nasıl yardımcı olabiliriz?

Cevap: Bu doğru bir koşuldur. Çünkü henüz başkaları için isteme ve dua etme hissiyatına sahip değilsiniz. Ama eğer her türlü zorluğa rağmen sürekli isterseniz, bunun mümkün olduğunu keşfedecek ve bir cevap alacaksınız.

Eğer birbirinizle bağa gelir ve birbirinizi kucaklarsanız, ne kadar çok ortak bir manevi dünyanın önünüzde açıldığını göreceksiniz. Korkmayacaksınız, hiçbir konuda kafanız karışmayacak, her şey açık ve net olacak.

Esas mesele, sadece birbirimize karşı açık olmamızdır, kalplerimizi açmaktır. Bu, elbette, eğitim gerektiriyor ancak tüm bunlar bize yakındır.

Dünya, Onu Algılamaya Gücümüzün Yettiği İle Sınırlıdır

Onludaki bağın, birlikte olmanın bizim için kolay ve keyifli olduğu eski sınıf arkadaşlarıyla veya diğer uzun süreli arkadaşlarla olan, basit arkadaşlıkla aynı olduğunu düşünüyoruz.

Ama onlu kesinlikle bununla aynı değildir. Onludaki dostlarla bağ kurarak manevi bir Kli (kap) inşa ederiz. Bu sayede Yaradan’ı, iyilik yapan iyiyi, bağımıza çekeriz ve durumumuzu ıslah eden O’dur.

Bu nedenle onludaki bağ, sadece dostane bir bağ değildir, her şeyi ıslah edebilecek tek güç olan daha yüksek bir manevi gücün bağımıza çekilmesidir.

Ve eğer bugün savaşları ve acılarıyla önümüzde görünen dünyanın resmini, uygulamada değiştirmek ve Yaradan’a yaklaşmak istiyorsak, o zaman “Dost sevgisinden Yaradan sevgisine.” dendiği gibi, dostlarımıza yaklaşmamız gerekir.

Ve o zaman, bizim bağımız içinde, Yaradan ifşa olacak ve dünyanın durumunun nasıl değiştiğini hissedeceğiz.

Etrafımızda gördüğümüz tüm durumlar, aslında bizim kişisel, içsel durumlarımızdır. Dünyada gerçekten neler olup bittiğini görmüyoruz, ancak yalnızca algılamaya gücümüzün yettiği şeyleri görüyoruz.

Ve eğer dünyada sadece yargının gücünün değil, sevgi ve merhametin de hüküm sürdüğünü görmek istiyorsak, bunu birliğimizin ve Yaradan’a duamızın gücüyle yapabiliriz. Yargının gücü, yalnızca son ıslahın en son aşamasında tamamen ortadan kalkacaktır. Önemli olan, bu dünyanın hissiyatından, en düşük gerçeklikten hemen yükselmek ve Yaradan’ın bizi daha yükseğe yükseltmek için, her şeyi bizim yararımıza yaptığını hissetmektir.

 

Dua Kalbin Derinlerinden Gelmelidir

Esas olan duadır çünkü dua Yaradan’a olan isteğimizi ve tavrımızı ifade eder. Dua, tamamen O’na bağımlı olduğumuzu, kendi başımıza kesinlikle yapabileceğimiz hiçbir şey olmadığını ve her şeyin yalnızca nasıl isteyebileceğimize bağlı olduğunu halihazırda anladığımızı gösterir. Bu nedenle asıl gücümüz duanın gücüdür.

Ancak biz tam tersine, genellikle tam olarak gücümüz olmadığı için ağlıyoruz. Aslında, tam da gücümüz kalmadığında gerçek çalışmaya yani duaya hazır oluyoruz. Yani kendimi güçsüz hissettiğimde aslında sevinmeliyim; çünkü Yaradan’a dönelebilecek, yakarabilecek, sorabilecek, dua edebilecek noktaya geldim.

İnsanın hiçbir şeyi tek başına başaramayacağını anlaması çok çaba gerektirir.  Ancak bunun sonrasında kişi Yaradan’a döner ve O’ndan, dua yükseltmek için güç ve yardım diler. O zaman Yaradan bu isteği yerine getirir ve O’na bağlanmamıza izin verir.

Yaradan, kişinin O’na bağlanma arzusunu hisseder, tıpkı kişi henüz hissetmese de Yaradan’ın zaten kişiye yapışmış olması gibi.

Dua kalbin derinliklerinden gelmeli ve her seferinde daha da derinleşmelidir. Dua ile O’na dönmek, anne karnındaki bir cenin gibi;  sanki Yaradan’ın içindeymişim gibi ellerimle ayaklarımla Yaradan’a tutunmak demektir. O’ndan alıp besleniyorum ve O’nda çözülmek ve sonsuzca erimek istiyorum. Yani üst olanın önünde kendimi bu şekilde iptal etmek istiyorum.

Yaradan’a dönmek ancak dostlar aracılığıyla mümkündür. Yani dostlarıma tutunmak ve onların önünde kendimi iptal etmek istiyorum ki bu şekilde üst olana dahil olabileyim.

 

Dostlar Değilse Kim Yardım Edecek?

Tek bir ana soru vardır: İnsan bir düşüşten kendisini nasıl kurtulabilir? Gerçekte, bizi en zor koşullarda kurtaran güvenilir çare, bir dostun yardımıdır. Benimle aynı derecede, aynı seviyede ve aynı doğadaki bir dost.

Ve eğer ben kendimi kurtaramıyor ve düşüş koşulundan yükselemiyorsam, o zaman bunu bir dostun yardımıyla yapabilirim. Bir dostum benimle bağ kurduğunda bana güç, enerji ve uyanış katabilir ve böylece beni kurtarabilir.

Bu nedenle, eğer ilerlemek ve manevi basamaklarda giderek daha yükseğe tırmanmak istiyorsak, o zaman tek yolumuz dostları bulmaya çalışmaktır, böylece onlarla birlikte birbirimize yardım ederek maneviyata yükselebiliriz.

Dostlar dışında yardım beklenecek kimse yoktur. Önemli olan birbirimizi desteklemek ve dostların yardım edeceğini ummaktır. Aslında bütün sistem öyle bir şekilde inşa edilmiştir ki, birlik olmak ve birlikte ilerlemek zorundayız. Bu nedenle birbirimize yardım etmekten başka seçeneğimiz yok. Hepimiz birleşeceğiz ve bağ ne kadar büyük olursa, yükseliş de o kadar büyük olur, yaratılış hedefine doğru o kadar yükseliriz.

Sonuç olarak, manevi merdiveni tırmanmak ancak birlik olup birbirimize yardım ettiğimiz ölçüde mümkündür.

Bir dostuma yardım ederek, aslında kendime yardım ettiğimi anlamak gerekiyor. Bir dostuma güç vererek, onun manevi derecelerinde yükseltmesine yardımcı olmayı isteyerek, ben kendimi yükseltirim. “Her biri dostuna yardım etti” desteğiyle, daha da yükselebiliriz.

Nihai hedefe ulaşıldığında, herkes herkesle bağ kurar ve herkes bir dostuna, bir dostu da ona dahil olur ve hepimiz ilk insan Adam HaRişon’a benzer bir sisteme dönüşürüz. Ama bu sistemin, bu Adem’in gücü, daha önce olduğundan 620 kat daha büyük hale gelir.

Yaradan bu sistemi yaratıp sonrasında bizi kırdığı için, bize egomuzun üstünde bağ kurma fırsatını verdi. Ve ayrılığımızın, egoizmimizin üstesinden geldiğimiz zaman, kendimizi, yaratılışın başlangıcında olduğundan 620 kat daha yüksek bir insan varoluşunun zirvesine yükseltiriz.

Bu nedenle, onlu ile başlayıp daha sonra daha da genişleyerek, birbirimizle ne kadar bağ kurar ve bağlanırsak, son ıslaha çok daha yaklaşırız ve sonunda bunu başaracağız.

 

Oyuncak Ödülden Gerçek Ödüle

Ödül beklemeden, ihsan etmek için yapılan doğru çalışma, yalnızca dostları ve onlar aracılığıyla Yaradan’ı düşünmek, onlara manevi çalışmalarında yardım etmeyi istemek anlamına gelir.

Bu niyeti her zaman korumak gerekir yani daha da çok bağlanmak ve bu yükü Yaradan rızası için hep birlikte kaldırmaya çalışmak gerekir. O zaman, yükün giderek ağırlaştığı gerçeğine rağmen, bunu her seferinde nasıl daha da iyi yaptığımızı göreceğiz.

Dostlar kalbimde çünkü Yaradan’ı üzerimizde yükseltmek ve yüceltmek olan ana ortak amacımız uğruna, onlardan güç almak ve sahip olduğum tüm gücü onlara aktarmak için onlarla bağ kurmak istiyorum.

Burada gerçek bir manevi ödül dilemek için, bir seçim yapmamız gerekiyor. Sonuçta, doğamız gereği, gerçek bir araba yerine oyuncak bir araba hayal eden çocuklar gibi, egoist bir tatmin arzusuna kapılırız.

Sonra akıllanırız ve oyuncak ödülü göz ardı etmeye başlıyoruz, ancak henüz gerçek ödüle de ulaşmayız. Sonuçta, bunu yapmak için dostlarınızla bağ kurmanız ve onlarla birlikte bu “gerçek arabayı” zihninizde ve kalbinizde inşa etmeye çalışmanız gerekir. Manevi çalışma böyle başlar.

 

Onlu, Yukarıdan Gelen Bir Sinyalin Yer Belirleyicisidir

Dostlar karşısında kendimi feshediyorsam, bu zaten benim Yaradan’a inandığımı gösterir. Bu nedenle dostlar karşısında kendimizi iptal ederek Yaradan’a daha da yakınlaşabiliriz. Neticede Yaradan, yaratılanlar olmadan var olmaz. Eğer bizler bağ kurarsak, bağımıza Yaradan denir. O’nu kendimiz yaratır ve O’nunla çalışırız.

Birleşmiş bir grup, daha yüksek dereceden etki yakalayan bir radyo teleskopu gibidir. Sıradan bir insan bunu hissedemez, ancak birleşmiş bir onlu bu özel, ulaşılamaz gücü yukarıdan alır. Bu güç, bu üst niteliği algılayan bir radar, bir uydu çanağı gibi davranan onlunun içinde açığa çıkar.

Böyle bir grup olmadan, Yaradan’ın ifşasına ulaşamayız. Sadece birbirimizle belirli bir şekilde bağ kurarak, ortak arzumuz olan bu radar çanağını yaratır, döndürür ve ayarlarız, böylece içinde Yaradan olarak adlandırılanı yani “Gel ve Gör”ü (Bo-Reh) yakalarız.

Yaradan’ın Kendisi bizim edinimimizin üzerindedir ve O’nu ifşa etmenin tek yolu birbirimizle bağ kurmak ve kendimizi O’na ayarlamaktır, tıpkı herhangi bir radyo alıcısının sadece gelen dalgayı alıp vericinin kendisini alamamasına benzer şekilde. Bu nedenle, bağımızdan daha önemli bir şey yoktur çünkü bu bizi Yaradan ile bağa götürür.

Arzularımı tek başıma ne kadar ayarlamaya çalışırsam çalışayım, sonunda Yaradan ile bağa ulaşamayacağımı ve dostlarla bir bağa ihtiyacım olduğunu anlıyorum. Ne de olsa, ancak onlar aracılığıyla Yaradan ile bağ kurabileceğim. Ben kendim son Sefira, Malhut’um ve dostlarım ilk dokuz Sefirot’umdur, bu adres aracılığıyla Yaradan bana ulaşır.

Dua için gerekli bir koşul, dostlarla o kadar bütünleşmiş olmaktır ki, bağımız dahilinde Yaradan’dan bir mesaj alabileceğimizi hissedelim. Bu mesajı yakaladığımda dostlarımla birlikte cevaplamak isterim. Onun aracılığıyla yükselebilir ve Yaradan ile gerçek bağa ulaşabiliriz.

Nasıl Bir Kli İnşa Edebiliriz?

Mantık ötesi inanç nedir? Manevi dünyaya girmek için neden aklımızı ve duygularımızı iptal etmemiz gerekiyor ve bunun yerine ne alacağız? Bu haklı bir soru çünkü kişi, kendini değiştirmesi ve başka bir şeye dönüşmesi gerektiğini hissetmeye başlıyor.

Dünyevi aklımızı ve daha da önemlisi egoist kalbimizi, manevi dünyada kullanamazsak, geriye ne kalır? Üst dünyayı hissetmek, Yaradan’ı hissetmek için nasıl bir Kli inşa edebiliriz; daha yüksek bir seviyede yeni bir akıl ve duyguları nasıl oluştururuz?

İnsan, hayvan, bitki ve cansız maddelerin farklı düzeylerinin bu dünyada bile birbirinden ne kadar farklı olduğunu görüyoruz. Her gelişim düzeyi, kendi aklı, duyguları, biçimi, davranışı ve hareket özgürlüğü ile karakterize edilir. Bir canlı ne kadar gelişmişse, zihni, duyguları ve çevresiyle bağ kurma yeteneği o kadar fazladır. Ve maneviyata girdiğimizde, yeni bir ortama, almanın değil, ihsan etmenin hüküm sürdüğü bir alana gireriz.

Dünyamızda ifşa olan dört çeşit alma kuvveti vardır. Üç derece vardır: cansız, bitkisel ve hayvansal ve ayrıca bir sonraki seviyeye geçiş aşaması olan insan, manevi dünyanın ise cansız, bitkisel ve hayvansal dereceleri. Üst dünyanın insanı olan “Adam”, zaten Yaradan ile bir bağlılık halidir.

Görünüşe göre bir dünyadan diğerine geçiyoruz ve bunu başarmak için önceki aklımızdan ve duygularımızdan çıkmamız gerekiyor. Bu, akıl ve kalpten yoksun kaldığımız anlamına gelmez – yeni akıl ve duygular, ihsan etme güçlerini,  “Bina” üzerine inşa edilmiş manevi olanları alırız. “Bina”, aşağıdan gelen alma arzusunun yukarıdan gelen üst ışıkla birleşimidir. Birlikte, Keter ve Malhut’un ortasında yer alan “Bina” adlı yeni bir form oluştururlar.

Bu şekilde, mantığın, egoizmimizin, alma arzusunun üstünde inanç (Bina derecesi) adı verilen yeni bir algı oluştururuz. Bu yeni aklı ve duyguları, aramızdaki her türlü bağ aracılığıyla inşa ederiz. Ve bunda “Herkes dostuna yardım eder.” Birbirimize karşı egoizmimizden çıktığımızda, bu inanç derecesini ifşa ederiz yani “Ben”imizin egoist duygusunun ötesinde, mantık ötesi bir şekilde diğerine ihsan etmeyi.

Sonunda, bu özlemde kendim dışında herkesi hissetmeliyim. Sanki kendi “ben”im yokmuş gibi olmalı; daha doğrusu, benden başka herkes var gibi. O zaman bu diğerlerinde üst gücü, Yaradan’ı hissedeceğim.

Sadece bağ kurarak, tek bir Kli’de, tek üst güç ifşa olur. Bu çalışma, görünüşte basit mekanik eylemlerle, sanal iletişimle başlar. Ancak bunu yaparak, mevcut aklımızın ve duygularımızın üzerine çıkma ve ortak bir akıl ve duygu edinme arzumuzu ifade ederiz ki, “Ben kendi halkım arasında yaşarım” diye yazıldığı gibi, O’na tek bir istekte birleşen grubun içinde Yaradan ifşa olacaktır.

İnançtan Hakikate

Dostumuzu, kendi egoizmimize göründüğü gibi değil, “mantık içi” denilen gerçek, somut bir şekilde neslin en büyüğü olarak görmek için özlem duymalıyız. Ne de olsa egoizm her zaman daha iyi ve daha rahat hissetmek ister ve bu nedenle içgüdüsel olarak etrafındaki herkesi, onların üzerinde olabilmek için küçümser. Ego için mühim olan hükmetmektir.

Bu nedenle, Yaradan’la bağa ulaşmanın bir yolu olarak, dostlarla bağ kurma fikrini kabul etmek ancak mantık ötesi inançla mümkündür çünkü bizler, birbirimizi kesinlikle gerçek formumuzla göremiyoruz. Ancak kişinin aynı hedefi amaçladığını ve hedefe ilerlemek için gerekli tüm koşulları kabul etmeye istekli olduğunu gördüğümüzde, yalnızca bu küçük dış kriter temelinde, Yaradan’la bağ kurmanın bir yolu olarak ona bir dost gibi davranmaya başlayabiliriz.

Bu tür dışsal işaretlere dayanarak, bu kişiye karşı tavrımız üzerinde çalışmaya karar veririz. Birlikte çalışmaya hazırsa, o zaman egomuzun genellikle yaptığı diğer tüm iddiaları iptal ederiz ve sadece mantık ötesi inançla değil, bağımızı somut bir şekilde ortaya çıkarmak için, bağ kurulacak kişiye yaklaşmaya başlarız.

Gerçek, duyusal bir bağa ulaştığımızda, içinde Yaradan’ın ifşa olduğu manevi bir kap inşa etmeye başlarız.

Dostumun, buna değmeyeceğini düşündüğüm zamanlarda bile, mantık ötesi bir bağ oluşabilir yani yine de onunla bağlantı kurarım. Bunu araç olarak kullanırım. Dostlarıma onları harika gördüğüm için değil mantık ötesinde onlara değer verdiğimde buna, hazırlık dönemi diyoruz. Duygularıma göre kendimi onlardan üstünmüş gibi hissederim ama kendi hislerimin üstüne çıkarım, kendi hislerime katılmam ve dostlarımı kendimden yüce olarak hayal ederim.

Mantık ötesi inançtan mantığa geçmek yani dostlarımı gerçekten takdir etmek için algımı düzeltmem gerekir. Bu düzeltme, karşıt görüşlere rağmen bağımız üzerinde çalışmaya başlamamızdır. Herkesin, başkalarına grubun büyüklüğü ve hedefi hakkında fikir verdiği bir toplum inşa ederiz.

Birlikte çalışarak, ıslah eden ışığı üzerimize çekeriz ve sonuç olarak, mantık ötesi inançtan mantığa geçeriz ve böylece daha da yükseliriz. Tabii ki, sonraki her adım daha zordur. İlk başta, dostlar bana o kadar da kötü görünmüyordu: bazı yönlerden kötü, bazı yönlerden iyi gibiydi. Mantığın üzerine çıkmak gerektiğinde, bunu kolayca yapabiliyor ve onlarla eşitleniyordum, onları yol arkadaşlarım, hatta neslin büyük insanları olarak kabul edebiliyordum. Amaçları ve kendileri benim için önemli görünüyordu.

Ama sonrasında kalbin ağırlaşması gelir ve dostlarda pek çok kusur bulurum. Onları yüce kabul edip arkalarındaki Yaradan’ı görmek ve dostlarımdan başka kimseyi fark etmemek ve dostlar benim her şeyim olacak şekilde kalbi ısıtmak, benim için gittikçe zorlaşır.

Yine de bu engellerin üstesinden gelene ve benim için ayrılan tamamlamayı yerine getirinceye dek, her seferinde bu daha da zorlaşır.  O zaman, mantığın ötesine geçmek için sarf edilen tüm çabalar mantığa çevrilir, içinde gerçek ihsan etme niteliğinin ilk ifşasının gerçekleştiği doğru kaba dönüşür, yani kişi Yaradan duygusuyla dolar.

Dolayısıyla mantık ötesi inanç ilkesi, birinden diğerine yükselirken her zaman dereceler arasında işler. Ancak kabımızı inşa ederken onu mümkün olduğunca mantığa aktarmaya çalışmalıyız.

Dostlar Olmadan Işık Yoktur

Kalbinizi dostlar için sevgiye açmanın ne kadar önemli olduğunu henüz tam olarak anlamış değiliz. Nihayetinde, onun aracılığıyla Yaradan’ı sevmeye başlıyoruz ve bu başka türlü mümkün değildir. Bu bizi iter ve çok garip ve alışılmadık gelir ama özünde bu, O’nun niteliklerine yaklaşmamıza yardımcı olmak için Yaradan’ın yarattığı kötü eğilimin tezahürüdür.

Bir dostun kalbine girmeye çalıştığım zaman, Yaradan’a ulaştığım anlaşılır. Bir dostun kalbi, Yaradan’la buluştuğum yer olan, o tapınaktır. Şu ana kadar bunu hissetmiyoruz ve bu bilince ulaşmamız uzun zaman alıyor. Aslında, içimde barındırdığım tüm egoizm, bir dostla olan bağıma karşı çıkar çünkü burası benim Yaradan’la bağımın olduğu yerdir.

Benim için bir dostun kalbi, Yaradan’ın evi olur. Bir dostun kalbine girmeyi başarırsam, Yaradan’ın bulunduğu tapınağa giriyorum demektir. Bu kutsal binayı inşa eden ve böylece Yaradan’a yaklaşan bendim.

Bu nedenle, en önemli şey egoizminizi kırmak ve dostlarınızın kalbine girmektir. Umarım bu içsel duygu kalbimizin derinliklerine yerleşene kadar bunu daha fazla ve daha fazla hissedeceğiz ve bu şekilde hepimiz tek kalpte tek adam olarak bağlanmaya layık olacağız.

Eleştirel Konuşmanın Üzerine Çıkın

Soru: Kabalistik toplulukta, eleştirel konuşmanın tehlikesi nedir?

Cevap: Öncelikle, her insanın içinde farklı eleştirel düşünceler doğar. Bu doğaldır çünkü egoizmimiz sürekli çalışır, sürekli büyür ve bize gerçekten yakın olanlar dışında, içimizde sürekli dünyaya karşı eleştirel bir tavır uyandırır.

Bir gruptaki ilişkiler, sürekli manevi yükselme gerektirir; bu nedenle egoizmimiz orada tam kapasite çalışır. Her birimizin içinde, egoizmin sürekli olarak uyandırılması şaşırtıcı değildir. Olması gerektiği gibi heyecanlanmasına izin verin. Bu bir büyüme işaretidir ama önemli olan onunla ne yaptığımızdır.

Egoizmimi sürekli tersine doğru ayarlamalıyım; yani öyle bir şekilde çalışmak zorundayım ki, onu yok etmeden ve onun üstüne çıkarak, gruptaki dostlarımla olan ilişkilerimin üzerine ihsan etme ve sevgi niteliğini inşa edebilmeliyim. Onlara aynı şeyi göstermeli ve herkese örnek olmalıyım. Ve onlar da bana ve diğer herkese aynı şekilde davranmalılar.

Aslında bu, egoizmimizin üzerinde ve ona aykırı bir oyundur. Bu oyun ile yavaş yavaş saran ışığı uyandırırız, bu durumda ışık bizi etkiler, yükseltir ve fiilen içimizde ortak bir ihsan etme niteliği yaratır ve bu sayede Yaradan’ı – dünyanın üst, yönetici gücünü – hissederiz.

Bunun yerine başkalarında gördüğüm eleştirel tavrı -onlara göstermem gereken sevgi ve şefkati değil yani kendi egoizmimden kaynaklanan nedenimi, ilgisizliğimi- dostlarıma anlatırsam, o zaman bunu yaparak grup üyeleri arasında zararlı bir enfeksiyon yayarım. Bu kesinlikle kabul edilemez! Bu, manevi ilerlememizi öldüren en kötü şeydir.

Erkekler arasında bu o kadar da korkunç bir şey değil çünkü başlangıçta kadınlar gibi içeriden bir harekete sahip değiller. Ve eğer bizimle bir grup içinde, ilerleme halinde olmak istiyorlarsa, bunu kökünden sökmek, yabani otlardan arındırmak ve tomurcuk halindeyken kesmek zorundalar. Bu yüzden dedikodu ve eleştirel konuşma konusunda çok katıyım. Aramızda buna yer olmamalı.

Profesyonel olarak konuşursak, dağıtım konusunda yanlış bir şey yapan birini eleştirebilirsiniz, ancak aramızdaki ilişkileri eleştiremezsiniz. Hiçbir durumda bir dostunuzu eleştiremezsiniz.

Ayrıca başkaları hakkında değil de kendiniz hakkında konuştuğunuzu anlamıyorsunuz bile; yani egonuzdan akıl yürütüyorsunuz.

Eleştirel konuşmak, Kabalistik bir grupta olabilecek en korkunç şeydir ve buna karşı tüm gücümüzle savaşmalıyız çünkü bu, ilerlememizi öldüren bir zehirdir. Bu yüzden dostlardan gelen eleştirilere karşı hoşgörüm yok ve böyle şeyler olursa onlara karşı aktif olarak mücadele etmeliyiz. Ve eğer birisi bunu yapamıyorsa, o zaman bu insanlar gruptan çıkarılmalıdır.

Bir arkadaşımın bazı karakter özelliklerini sevmediğimi söylememeliyim. Bu asla olmamalı. Bunun üzerine çıkmak zorundayım.

Tıpkı sevgili çocuğumda olduğu gibi, pratikte herhangi bir olumsuz nitelik görmem ve görsem bile onlar sevgi ile örtülürler. Onu hala severim ve onda neyin kötü olduğunu kimseye söylemem. Bu, tüm dostlarımıza nasıl sevgili küçük çocuğumuz gibi davranmamız gerektiğinin açık bir örneğidir. Dostlara böyle davranmalıyız.