Monthly Archives: Ağustos 2023

“Doğa Hepimizden Ne İstiyor?” (Quora)

Bu soruyu, on binlerce insanın öldüğü ve yüz binlerce insanın dondurucu soğukta evsiz ve yiyeceksiz kaldığı, trajik Türkiye-Suriye depreminden sonra öğrencilerimden birinden aldım.

Öğrenci bana, insanların doğadan böyle bir darbeyi hak edecek ne yaptıklarını ve doğanın hepimizden ne istediğini sordu.

Kısacası, bu fare yarışı içinde yaşamayı bırakmamız, kendimizi sakinleştirmemiz ve doğanın istediği gibi davranmamız gerekiyor. Ve gerçekten de doğa bizden ne istiyor?

Doğa, birbirimize karşı iyi olmamızı istiyor. Başka bir deyişle doğa, iyi ve nazik bir arzuyla birbirimizle olumlu bir şekilde bağ kurmamızı ister.

Doğanın kanunu, onun parçalarının uyumlu ve dengeli bir şekilde birbirine bağlanması gerektiğidir. Biz insanlar, doğanın dengesine müdahale eden tek parçayız.

Nasıl mı? Bu, kişisel kazanç için başkalarını ve doğayı sömürmek istememize neden olan, bizim egoist doğamızdır.

Bu nedenle, kişisel kazanç için başkalarına ve doğaya zarar vermeye çalışmamak, aksine insanları ve doğayı egoistçe kullanmamızın ötesine geçip, olumlu bir bağ kurmak için arzularımızı kullanma şeklimizi ıslah etmemiz gerekir.

Kendimizi olumlu bir karşılıklılık ve karşılıklı bağ durumuna getirmemiz gerekiyor. O zaman, birbirimiz arasında barış oluşturma arzumuzun, bize doğadan nasıl olumlu geri dönüşler getireceğini görürdük. O zaman, uyumlu ve huzurlu hayatlar yaşardık ve doğa artık bize çeşitli felaketler ve salgınlar göndermezdi.

Manevi Bir Bakış Açısından Dünya Coğrafyası

Soru: Tüm realitenin on Sefirot’a bölündüğü, bunların da yine on Sefirot’a bölündüğü ve bu şekilde devam ettiği bilinmektedir. Bu, dünyanın her yerinde Kudüs, Kinneret Gölü ve Celile’ye benzer bazı yerler olduğu anlamına mı gelir?

Cevap: Hayır. Kabalistler tüm dünyayı yalnızca İsrail topraklarına, ardından Ürdün, Lübnan, Suriye ve Babil olarak ayırırlar.

Bu topraklar özel bir manevi etki altındadırlar ve bahsettiğim gibi aşağıya doğru inerler: İsrail, Ürdün, Lübnan, Suriye ve Babil yani bugünkü Irak.

Dünyanın diğer tüm bölgeleri, hemen hemen aynı seviyededir ve manevi olarak kesinlikle cansızdır. Ama oradan insanlar manevi köklerine yükselmeye başladıkları zaman, söylendiği gibi, İsrail toprakları ham bir deri gibi dünyanın tüm topraklarına yayılmaya başlayacaktır.

Yorum: “Ürdün, Suriye…” diyorsunuz, ki bunlar İsrail’in şu andaki düşmanları, bizi yok etmek isteyen ülkeler, İsrail’e en yakın ülkeler. Dünyamızda her şey alt üst olmuş durumda.

Cevabım: Çünkü bizler baş aşağı durumdayız. Köklerimize döndüğümüz ve kendimizi tersine ıslah ettiğimiz anda, komşularımızın ıslahı hemen gerçekleşecektir. Biz, kendimizi değiştirmeden onlardan herhangi bir değişim beklememeliyiz.

Umalım ki ilk önce bunu fark edelim, hissedelim ve uygulayalım.

Doğru Bir Bağa Sahip Olursak Her Şey İyi Olacaktır

Kişinin içinde bulunduğu durumu ne kadar zor olarak algıladığı, hangi hedefe doğru ilerlediğini anlamasına bağlıdır. O zaman, iyi bir sonuca götürdüğü sürece, herhangi bir koşuldan geçmekte sorun yaşamayacaktır.

Bize neler olduğunu ve ne olması gerektiğini anladığımızı düşünüyorum. Kötü ve iyi bir durum arasındaki fark, aslında sadece aramızdaki bağın niteliğindedir.

Eğer bağ, iyi ve doğruysa, o zaman her şey tıkanmamış borulardan serbestçe akan su gibi sorunsuz ilerler. Asıl mesele, içlerinde tıkanıklık olmaması ve hiç kimsenin diğerlerinin erişimini engellememesi, aksine onları birbirine bağlamak ve birleştirmek istemesidir.

Duyguların Hizmetindeki Akıl

Soru: Kabalistik bilgiyi yayarken, kişinin alınan materyali anlamayabileceğini, ancak içinde bazı mekanizmaların tetiklendiğini ve bunun, açıklamayı aklıyla anlamasından daha önemli olduğunu söylüyorsunuz.

Bu nasıl çalışıyor?

Cevap: Evet, asıl mesele bunun önce duygularda gerçekleşmesi ve sonra aklın anlamasıdır.

Öyleyse neden aklı önemsemem gerekiyor ki? O sadece duygulara hizmet eder. Önce bir resim görüyorum, onu hissediyorum ve sonra onun hakkında düşünmeye başlıyorum. Dünyadaki her şeyde ve algımızdaki her şeyde bu böyledir. Akıl sadece duygularımın hizmetkârıdır. Duyguları tanımlar, ölçer, sıralar, karşılaştırır, analiz eder ve bana bir fikir verir.

Bu nedenle, eğer duygularım hakkındaki fikrimi değiştirmem gerekirse, bu bir iştir ve eğer duygularımı aklın yardımıyla değiştirmem gerekirse, bu farklı bir iştir.

Soru: Fakat Kabalistik bilginin fiziksel olarak yayılması nasıl gerçekleşiyor?

Cevap: Sadece yukarıdan. Işığın daha da geniş bir alana yayılması, daha da derinlere nüfuz etmesi için bir koşul sağlıyoruz.

Diğer insanlarla dışsal olarak bağ kurduğumuz için, ışığın bizim aracılığımızla onlar üzerinde etki etmesini sağlıyoruz. Bu şekilde onlar da yavaş yavaş fikirlerini, bize, dünyaya, her şeye karşı tutumlarını değiştiriyorlar.

İnsan Tipleri

Soru: Neden insanlar hakkında kalıplaşmış yargılar vardır?

Cevap: Çünkü tüm içsel özelliklerimiz beş parçadan oluşur ve bunların her biri sırayla başka bir beş parçaya, başka bir beş parçaya bölünür ve bu şekilde devam eder.

Ancak bunlar çok net derecelendirmelerdir. Kök kısmını hesaba katmıyoruz çünkü o köktür ve dört kısım ondan gelir. Buradan da karakter türlerine, ırk türlerine ve genel olarak her şeye bir ayrımımız olur.

Soru: Neden bir kuralmış gibi, tipleri dış görünüşe göre belirliyoruz? Diyelim ki bu profesör, bu katil, bu alkolik vb. gibi.

Cevap: Her seviyede kendilerini farklı gösterdikleri için, bir insanın dış görünüşü ile nitelikleri arasında bir uygunluk vardır. Doğal olarak, kişi zaten bu tür davranışlar içindedir, iletişimde, hareketlerde, konuşmada ve düşüncelerde – her şeyde. Sonuçta, dört ana niteliğin (HaVaYaH) her biri, dörde bölünür, tekrar dörde vb. bölünmüştür. Dolayısıyla gruplara ayrılmış.

Yorum: Bir zamanlar, kamuoyunun bir kişiyi nasıl etkilediğine dair bir deney yapıldı: öğrencileri aldılar, onlara bir yüz gösterdiler ve kısa bir açıklama yaptılar: “Bu adam bir katil, soğukkanlı…” vs.  “Onu nasıl gördüğünüzü anlatın.” Ve kişi şöyle tarif etmeye başlar: “Evet, aslında o…”

Cevabım: Bu tamamen farklı bir konu. İnsanlara böyle bir ipucu verildi ve muhtemelen önyargılı bir görüşün onları gerçeklerden nasıl uzaklaştırdığını göstermek istediler.

Ancak prensipte, insanları dış görünüşlerine göre az çok yargılayabilirsiniz. Bu, mesela büyük dolandırıcılar, zihinsel bozukluğu olanlar veya deliler için geçerli olmayabilir, onlar süper zeki bir görünüme sahip olabilirler.

Ve bugün bunun hakkında pek bir şey söylemek imkânsız çünkü egoizmimiz gelişme sürecinde o kadar yükseklere ulaştı ki, görünüşte en sakin, zeki insanlar bile kendilerini birdenbire çeşitli baskılar altında, daha önce kendilerine özgü olmayan çeşitli dürtüler altında buluyorlar. Bu nedenle, artık kimse kimseye inanmıyor.

Maddesel Yaşam Ne Zaman Değişecek?

Soru: Kudüs’te Kabalistik bir merkez oluşturmanın mantıklı olduğunu düşünüyor musunuz yoksa şimdilik anlamsız mı?

Cevap:  Bunun gerekli olduğunu düşünmüyorum çünkü bugün bizim için asıl olan, insanlığın durumu ve tüm sorunlarımızın gerçek çözümü hakkındaki bilgileri, dünyadaki tüm insanlara yaymaktır.

Biz bir eğitim kurumuyuz ve insanların sadece Kabala bilgeliği açısından nerede olduklarını bilmelerini istiyoruz.

Onlar yavaş yavaş, gerçekten de tek bir çıkış yolu olan bir koşulda olduğumuza ikna olacaklar: kendimizin üzerine yükselmek. Kendi kendimize değil – Kabalistik metoda göre – duyularımızı, gözlerimizi açacak ve bizi var olduğumuz bu küçük, kusurlu canlı dünyaya ek olarak ebedi mükemmel bir boyuta götürecek özel bir üst gücü çekerek.

Elbette, evrenin gerçek dış hacmini algılamaya başladığımızda, maddesel yaşamımız da değişecektir.

Bu Hayatın İçinde Hiçbir Amaç Yok

Soru: Siz, Kabala’yı ararken büyük edinimlere güvenen oldukça egoist bir insan mıydınız?

Cevap: Tabii ki. Hayatımı ucuz şeylerle mi harcayacaktım? Çok ciddi bir hedefle ilgileniyordum: yaşamaya değer olan o şey nedir?

Milyoner olmak mı? Bunu yapan birçok insan gördüm. Başka ne var? Çok erken fark ettim ki- karakterim ve kaderim gibi – bu hayatın içinde hiçbir amaç yok. Her ne kadar hayatın lezzetli yemekler, doğayı izlemek, müzik dinlemek vb. gibi, tüm tezahürlerini sevsem de, bunun ötesinde, buna rağmen değil, bunun ötesinde, bu hayatta iyi ya da kötü ne olursa olsun, hiçbir amaç olmadığına dair kesinlikle net bir inancım vardı.

Öyleyse nerede?! Bizim bütün varlığımız onun amaçsızlığını gösteriyor. Her an sadece hayatımızı harcıyoruz ve hepsi bu.

Yani protein maddesinin varlığının özü buysa, belli bir süre yaşayıp sonra tekrar cansız maddeye dönüşmekse, o zaman gidin keyfinize bakın. Burada icat edilecek başka bir şey yok.

Peki ya anlamını çözmek hala mümkünse? Ne de olsa, doğa mantıklıdır ya da en azından öyle olmalıdır! Bütün bu büyüklük, böylesine güçlü, zeki bir sistem amaçsız olamaz.

O halde onu sonuna kadar arayın, kaybedecek neyiniz var ki? Böylece sürekli kendinizi çeşitli hazlarla nasıl dolduracağınızı düşünmeyeceksiniz.

Anlamı bulmak için zaman ayırın! Bu aynı zamanda bir uğraştır; hayvansal seviyede değil ama daha yüksek seviyede. Elbette görece bir huzursuzluk içinde, bir arayış içinde olacaksınız. Ama yine de bu sizi yüceltir ve size kendi öneminizi hissettirir.

Ben de bu şekilde arıyordum… Bu kaderdir.

“Nasıl Kendinizin En İyi Versiyonu Olursunuz?” (Quora)

Birbirimizi sevmemiz gerektiğini anladığımız zaman, kendimizin en iyi versiyonları olabiliriz.

Başkalarını sevme durumuna ulaştığımızda, enerjimizi bu sevgiye harcarız ve o zaman kendimiz için hiçbir şey istemez, yalnızca insanlara fayda sağlama, onları destekleme ve cesaretlendirme yeteneğini isteriz.

Bu yeteneğin farkına varmak; doğanın özgecil gücü sayesinde içimizdeki egoist gücün -insan doğası, başkaları pahasına haz alma arzumuz- üstesinden gelmek anlamına gelir. Böyle bir üstesinden gelme ile doğa ile dengeye geliriz.

Egoist güç içeride kalır. O eksi kutup gibi davranır ve sonra eksi ve artı (özgecil güç), ortak hedefimize; herkesin ve her şeyin tek bir bütün halinde birleştirilmesi amacına ulaşmamız için, en iyi şekilde işlev görür.

    

Gurur Duyacak Hiçbir Şeyimiz Yok

Yorum: Bir kahramanın sürekli çaba gösteren biri olduğunu ve her zaman kaybetmesine rağmen yine de bir kahraman olarak kaldığını söylüyorsunuz.

Cevap: O kaybetmiyor! Doğasına, ona bilerek dayatılmış ve ona değişim ve dönüşüm için verilmiş gibi davranıyor! Peki ya ona verilmiş olan doğasına karşı kendini zayıf hissediyorsa? Ve o kim ki! O böyle yaratıldı!

Kişi daha yüksek bir amaçla meşgulse, o zaman bir sonraki aşamadan itibaren gücü olur. Ve eğer bunu yapmazsa, o zavallı küçük gezegenimizi kirleten dünyamızın küçük bir hayvanı olarak kalır. O kadar. Bunun dışarıdan nasıl göründüğüne bir bakın.

Neyle gurur duymalıyız?! Bir insan neyle gurur duymalı?! 150 kilo kaldırabildiği gerçeğiyle mi?! Orantılı ölçülerde bir sivrisinek, bir insanın kaldırabileceğinden daha fazlasını kaldırabilir. Diyelim ki herkesten daha akıllısınız ama aklınızı ne için harcıyorsunuz?

Hayvanlar onu hayatta kalmak, var olmak ve yavrularını büyütmek için kullanırlar. Ve siz ise tam tersini yapıyorsunuz! Kendinizi, evladınızı, herkesi, her şeyi mahvediyorsunuz. Hayvanların hiçbiri yaşadıkları yere dışkılamazlar. Kendilerini yok etmezler. Ancak kişi kesinlikle doğal olmayan bir şekilde hareket eder. Kesinlikle gurur duyulacak hiçbir şeyimiz yok!

İnsanlar çok zeki ve yetenekli yaratıklar! Ve bunları oldukça zıt bir şekilde kullanıyorlar. Peki bu övgüyü hak ediyor mu?!

“HaVaYaH”ın Dört Harfinin İçsel Anlamı

Arzunun dört safhası, dört harfli HaVaYaH adındaki dört harfin anlamlarıdır: Yod’un ucu Ein Sof’tur, yani işleten gücüdür, yaratılış düşüncesini içerir. (Baal HaSulam, On Sefirot’un Çalışılması , “İç Gözlem”, Bölüm 8, Madde 31).

Yod harfinin ucu, kendi tarafında hala net bir arzunun olmadığı, yalnızca Yaradan tarafında gelişmenin olduğu yaratılışın ilk başlangıcıdır.

Yod harfi zaten arzunun gelişmesi, arzunun içinde belli bir ışığın hissedilmesidir.

İlk Hey, Bina’dır ikinci safha anlamına gelir, potansiyelin gerçekleşmesi olarak kabul edilir.

Hey ve Yod arasındaki fark, ilk aşamada ışığın yarattığı arzunun kendisinin var olduğunu hissetmeye başlaması ve ışığı, içini dolduruyormuş gibi algılamasıdır. Bu aşamaya Binah denir. Işığa benzemek ister.

Vav harfi, Zer Anpin veya üçüncü aşama anlamına gelir. Bu aşama, hem Hohma hem de Hasadim ışıklarının arzunun içinde olduğu ve arzunun kendisini oluşturmaya devam ettiği birinci ve ikinci aşamaların birleşimidir. Sonuç olarak, yalnızca Hohma ışığını almak istediği bir koşula gelir.

Son, dördüncü aşamaya Malhut denir, bu biçimlenmiş arzudur. Bu yaratılıştır. Bizler bu Malhut’un bir parçasıyız ve bu nedenle kendimizi alıyormuş gibi hissediyoruz.