Monthly Archives: Ekim 2023

“Geleceğimiz Aslında Hangi Faktöre Bağlı?” (Quora)

Geleceğimiz, kim olduğumuzu, nerede olduğumuzu, nereye gittiğimizi ve gelişimimize rehberlik eden yasalarla kendimizi nasıl uyumlu hale getirebileceğimizi anlamaya bağlıdır. Bunu yaptığımızda kendimizi uyumlu ve huzurlu bir dünyada yaşarken bulacağız.

21. yüzyıla kadar, içimizde büyüyen egoist dürtülere göre geliştik. Bugün, insan egosu doruk noktasına ulaştı ve buna bağlı olarak artık daha sonraki gelişimimizde özgür seçim yapma olanağına sahibiz.

Bizim özgür seçimimiz nedir? Bu, bizim egoist doğamızın üzerine çıkma yeteneğimizdir.

Egomuzun üzerine çıkmak tek özgür eylemimizdir çünkü egoist dürtülerimizden kaynaklanan yaptığımız diğer her şey, bizi sürekli olarak kendimize yönelik hazlara doğru hareket ettiren, istemsiz bir programa göre işler. Bu nedenle, başkalarının yararını düşünerek ve hareket ederek, kişisel çıkarımızın üzerine çıkabildiğimizde, tüm egoist doğamızın dışında bir eylem gerçekleştirmiş oluruz. Bu özgür eylemde, kendini hedef alan bir yönde hiçbir haz tasavvur etmeyiz, bunun yerine tüm iyiliğin başkalarına yönlendirilmesini arzu ederiz.

Eğer özgür seçimimizin farkına varırsak, sonsuz ve mükemmel olan yeni bir yaşam algısı ve duygusuyla yeni bir doğaya yükselteceğiz.

Biz özgür seçimimizi kullansak da kullanmasak da, doğa yasaları ortaya çıkacaktır. Ancak, bu geçişe katılmazsak, hayatı giderek daha acı ve ıstırap verici olarak deneyimleyeceğiz. Egoist arzularımız asla tatmin olmaz. Sürekli olarak aradıkları hazlardan yoksun kaldıkça, kendimizi giderek büyüyen bir sorunlar ağına dolanmış olarak bulacağız.

Özgür seçim yeteneğimiz, bizi hayvanlardan ve doğanın diğer tüm parçalarından ayıran şeydir. Bu nedenle Kabalistler, tüm gerçekliğin insan için yaratıldığını söylerler: Doğuştan gelen egoist durumumuzun üzerine çıkabilen ve kendimizi doğanın kanunlarıyla -sevgi, verme ve bağ kanunları- uyumlayan, doğanın yegâne zeki yaratıklarıyız.

Önümüzde muazzam bir geçiş süreci ve hatta daha da şaşırtıcı bir hedefimiz var. Mevcut durumumuz, geleceğe doğru yol alırken karşılaştığımız yeni ve daha büyük zorluklara cevaplar aramamızı gerektiriyor. Bu gerçekten de olumlu bir durum ve ben bunu kaygıyla değil umutla karşılıyorum.

Kabala Çalışmak Kolay Değildir

Soru: Kabalistik gruptan ayrılan insanlara ne olur? Bir şekilde bağlarını kesiyorlar mı, yoksa sistemde içsel olarak kalıyorlar mı?

Cevap: Ayrılanlar arasında hayatın bu dönemini fiilen unutan insanlar vardır. Sonuçta önemli olan insanın ne için yaşadığı ve ihsan etme dünyasına, üst dünyaya özlem duyup duymadığıdır.

İnsanlar bu arzuyu kaybettiklerinde, olağan maddesel değerler sistemine geri dönerler ve normal bir şekilde var olurlar ve başka hiçbir şeyleri yoktur. Bilinçaltında, beyinciğin arkasında derinlerde bir yerde, bir çeşit arka beyinle, başka bir şey olduğunu anlarlar, ancak : “Belki bir gün…” diyerek, bunu kendi içlerinde bastırırlar.

Ya da, insan bir güve gibi uçup sadece onun ışınlarının tadını çıkarmak istediğinde, hayat onlara artık o kadar düz görünmez. Aydınlanma devam ettiği için, zaten başka bir dünyanın ve başka bir yaşamın olduğunu hissediyorlar.

Bizden ayrıldıklarında, bu dünyada mutlak tam bir neşeye sahip olmadıklarını düşünüyorum. Bugün buna kim sahip ki? Daha yüksekte başka bir şey olduğu hissi insanı sürekli kemirir ama ulaşılması zordur: “Bunu sonraya bırakacağım.” der.

Ne yapabilirsiniz? Bu basit bir şey değil. 1975’ten beri Kabala’da olan biri olarak konuşuyorum. Burada gerçekten kalanlar, elbette ki kahramanlardır. Dünya grubunun ana kısmı, bu yüzyılın başında bize gelen insanlardır.

Bir Erkek ve Bir Kadın – Yaradan ve Yaratılan

Soru: Yaradan ve yaratılan ile karşılaştırıldığında, erkek ve kadın ilişkisi arasında ne gibi paralellikler kurulabilir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasında var olan tüm hareketler, bağlar, yakınlaşmalar ve uzaklaşmalar, kadın ile erkek arasında gerçekleşir çünkü maneviyattaki bu durumlar, dünyamızdaki cinsiyet ayrımının kaynağıdır.

Başlangıçta ne dünya vardı, ne insanlık, ne de insanlar arasında ayrım. Bunlar tam olarak Yaradan yaratılanı yarattığı için ortaya çıktılar – Yaradan’dan alan bir şey.

Yaradan, yaratıcı ve gelişen eril bir güç olarak kabul edilir. Yaratılan, gelişmesiyle Yaradan’ın algısına ve O’nunla bir olma arzusuna ulaşan, alan, çoğalan ve genişleyen dişi bir güçtür. Bu yaratılış amacının içindedir.

Bedensel dünyada, biyolojik protein bedenlerimizde, bu dünyevi seviyede gerçekleşir. Protein seviyesindeki doğru uygulama aynı zamanda tüm yaratılışın tüm seviyelerinde, doğru duruma gelebilmesi için de gereklidir. Bu birlikteliğin ötesinde hiçbir şey yoktur.

Bu nedenle Kabala, güçlerdeki bu birliği inceler ve doğada her seviyede – insanlar arasında, doğanın parçaları arasında ve insan toplumunda – olan her şeyi ve bir kişinin her türlü politik, ekonomik, ticari, aile ve diğer sistemleri kendi doğasına göre yarattığını anlar.

Kabala, evrensel bir bilgeliktir çünkü en evrensel şeylerle çalışır: iki güç, Yaradan ve yaratılan. Bunların bir hiyerarşi aracılığıyla yavaş yavaş dört dünyaya nasıl indiklerini, dünyamızı nasıl oluşturduklarını ve onun içinde aynı farkındalığa nasıl ulaştıklarını açıklar. Her şey çok basittir.

Birlikte Çalışmak

Gelişimimizin şu anki aşaması dağıtımdır çünkü dünyanın birbiriyle doğru bağa veya dediğimiz gibi, karşılıklı garantiye (Arvut) ihtiyacı vardır.

Diyelim ki herkes aynı fikirde: “Evet, karşılıklı olarak birbirimize bağlı olmalıyız; aksi halde birbirimizi yeriz.” Ama nasıl karşılıklı bir anlaşmaya varabiliriz?

Kabala’nın devreye girdiği yer burasıdır. “Uslu bir çocuk ol” dediğimiz ilk aşamalar değil, Kabala, çünkü üst ışık olmadan, onun çekimi olmadan, siz kendinizi değiştiremezsiniz. Her zaman başkalarına karşı çıkacaksınız. Bu nedenle Kabala insanlar için gereklidir.

Doğa bizi karşılıklı garantiye mecbur kıldığından, insanlar birbirlerine karşı bir nezaketin gerekli olduğundan emin olmalılar. Küçük bir küre üzerindeyiz ve birbirimize tamamen bağlıyız. Bu bize bağlı değildir; bizi yukarıdan, doğadan zorlayan bir koşuldur ve hepimizi çevrelemiştir: “Ve şimdi, bunu çözün.”

Ya bir hesaplaşma ayarlayacağız ve sonra herkes birbirine bıçak saplayacak ya da bir şekilde anlaşmaya varmaya çalışacağız.

Ama hepimiz egoist isek ve sadece başkalarını kullanarak bir şeyi nasıl elde edeceğimizi düşünüyorsak, nasıl anlaşabiliriz? Aynı zamanda bunun artık diğeri üzerinden çalışmadığını, sistem yuvarlaksa o zaman birlikte hareket etmemiz gerektiğini anlıyoruz.

Bu sistemin merkezi herkes için ortak bir hedef olmalıdır: sistemin merkezi dışında ben değil, sen değil, herkesin kendisi için değil. Kendimizi, doğamızı nasıl değiştirebiliriz? Tarihte ilk kez, teknolojiyi, toplumu değil, insanın kendisini değiştirme ihtiyacına geliyoruz.

Ve o zaman Kabala, ıslahın gücünü çekmenin tek yolu olarak sahneye çıkacaktır.

 

“Depresif Gençlere Büyük Ölçekte Nasıl Yardımcı Olabilirim?” (Quora)

Bana öyle geliyor ki geçmişte insanlar daha basit hayatlar yaşarken, çocuklar daha mutluydu. Aile ve sosyal bağlar hayatımızı doldururdu ve ebeveynlerimize, komşularımıza ve genel olarak insanlara daha yakındık.

Bugün ekranlara yapışmış, birbiriyle hiçbir şey yapmak istemeyen bir nesilde yaşıyoruz. Bizim neslimizin ebeveynleri de genellikle çalışmakla meşguller ve bence ergenlik depresyonunun, biz ebeveynlerin çocuklarımızı ihmal etmesiyle çok ilgisi var.

Bu nedenle ebeveynlere daha az çalışmalarını ve çocuklarıyla daha fazla zaman geçirmelerini tavsiye ederim. Plaja gitmek, futbol maçına gitmek gibi birlikte çeşitli aktiviteleri yapmalılar ve en önemlisi aktiviteler ebeveynler ve çocuklar tarafından birlikte yapılmalıdır.

Bugünün aileleri bağ kurmaktan büyük ölçüde mahrum kalıyor ve bu nedenle ebeveynlerin çocuklarıyla bağ kurmak için daha fazlasını yapmasının bir zorunluluk olduğunu düşünüyorum.

Üç Çizgide Nasıl Çalışılır?

Soru: Üç çizgide çalışmanın farklı yolları olduğunu söylediniz. Ne demek istediniz?

Cevap: Diyelim ki, ben bir babayım, kocayım, öğretmenim ve vatandaşım. Tüm ilişkilerimde orta çizgide davranmalıyım: kendimle ilgili, her şeyle ilgili ve bilim, sanat, teknoloji, ekonomi, finans, doğaya karşı tavrım vb. her şeyde uygulanmalıdır.

Eylemlerimizin her biri arzudan gelir ve bu nedenle egoizmimiz tüm eylemlerde yer aldığı zaman, onların hepsi en uygun şekilde orta çizgiye uymalıdır, kesinlikle ihsan etmeyi, sevmeyi ve çevreleyen sistemi dengeli, nazik ve sakin hale getirmeyi amaçlamalıdır.

Bugün mutlak bir uyumsuzluk içindeyiz çünkü aramızda üç çizgi sistemi veya bütünsel bir karşılıklı bağ sistemi tezahür ediyor ve bunu kendi içimizde fark edemiyoruz. Dolayısıyla doğanın bize gösterdiğinin tam tersi bir durumdayız. Bizim açımızdan ne algımızda, ne eylemlerimizde ne de düşüncelerimizde herhangi bir şeye ya da kimseye karşı üç çizgi davranışı olmadığı ortaya çıkıyor. Bu yüzden tüm faaliyetlerimizde kriz içindeyiz.

Orta çizgi, tüm iyi ve kötü niteliklerimi, düşüncelerimi, arzularımı ve hareketlerimi herkesle iyi bir ilişki kurmaya yönlendirmem anlamına gelir. Asıl peşinde koştuğum şey budur çünkü bunu başarabilirsem ve hayatımda böyle bir yol izlersem, o zaman kendimi, insanlığı ve dünyayı mükemmel, ebedi, sonsuz ve her bakımdan iyi yapacağım. Bu nedenle, orta çizginin ne olduğunu çalışıyoruz.

Kabala bilgeliği, Bina ve Malhut‘un birleşmesinin bir sonucu olarak ortaya çıkan Masah de Hirik‘i, ikinci kısıtlamayı (Tzimtzum Bet) ve diğerlerini oldukça derinlemesine inceler.

Ancak ortalama bir insanın buna ihtiyacı yoktur. Ona ancak şunu söyleyebiliriz: “Egoist olmana rağmen, her şeyi ne kadar kendin için istesen de, bunun üzerine çıkmaya çalış ve başkalarının durumunu da hesaba kat. Yapabiliyorsan, onların durumlarını seninkinden daha yüksek hayal et. Dene! En azından bir şekilde, bir kez bunu yapabilir misin? Ve aynı zamanda insanlığın böyle bir durumda nasıl var olacağını düşün. Hepsi bu.”

İnsanların bunu anlamasının gerekeceği bir duruma doğru ilerliyoruz; aksi takdirde kelimenin tam anlamıyla birbirlerini diri diri yiyecekler. Her şey bir insanın doğasında vardır ve kendimizi farklı ilişkilere içsel olarak hazırlamaya başlamazsak, bu gerçekleşebilir.

Son Islahtan Sonra Dünya Nasıl Olacak?

Her birey kendi yararı ile topluluğun yararının bir ve aynı olduğunu anlayacak ve bununla dünya tam ıslahına gelecektir (Baal HaSulam, “Barış”).

Birisine burada komünizm veya sosyalizmden bahsediyoruz gibi gelebilir ama aslında Kabala bilgeliği doğanın genel yasasını açıklar, buna göre tüm doğa herkesin herkese bağlı olduğu bütünsel bir biçimde birbirine bağlı ve bağlantılıdır.

Kabala bilgeliği, doğanın her bir unsuruna ve Yaradan olarak adlandırılan, onun genel gücüne fayda sağlamak için genel doğayı nasıl etkileyebileceğimizi açıklar.

Buna ister sosyalizm ister komünizm deyin, fark etmez, ancak bütünsel doğanın genel yasası başlangıçta tüm evrende işler. Hareket eden, her şeyi birbirine bağlayan ve tam bir birliğe götüren tek bir güç vardır. Doğanın tüm parçaları birbirine bağlıdır ve onları doğada başlangıçta yerleşik olan bu bütünsel bağımlılıktan çıkarmaya hakkımız yoktur.

Bu nedenle, bu yasayı çalışmalı ve bize daha uygun ve faydalı görünen herhangi bir değişiklik yapmadan, onu nasıl uygulayacağımızı bilmeliyiz. Görevimiz doğa kanunlarını çalışmak ve onlara uymaktır. Bu tavsiye bize Kabala bilgeliği tarafından verilmektedir ve bu tavsiyeye uyanlar kesinlikle başarılı olacaktır.

Son ıslahtan sonra, tüm insanlık öyle bir şekilde birleşecek ki herkes kendi kaderini anlayacak ve tüm gerçeklik bize başından sonuna açıkça ifşa edilecek yani Yaradan herkese ifşa olacaktır. Açık, şeffaf bir dünyada yaşayacağız ve karşılıklı işbirliği ve birlik içinde, sadece insanlarla değil, genel olarak tüm cansız doğa, bitkiler ve hayvanlarla kucaklaşarak nasıl doğru bir şekilde var olacağımızı bileceğiz.

Son Nesil – Gerçeklik Algısı

Soru: Son nesil insanının gerçeklik algısı nasıldır?

Cevap: Son neslin gerçeği şudur, insanlar doğanın sayısız parçası arasındaki tüm bağları görecekler.

Hiçbir şey değişmeyecek, sadece bağ anlayışı değişecek.

Örneğin bir uzaylı aniden gezegenimize gelseydi, aramızdaki farkları anlamazdı. Bunlar polis, bunlar hırsız, bunlar zengin, bunlar fakir, bunlar kadın, bunlar erkek, tüm bunlar ona akıl almaz gelirdi. Bu anlayışa sahip değildir. Bizim için de durum aynı.

Üst dünyayı ifşa ettiğimizde, yaradılışın tüm unsurları arasındaki doğru ilişkiyi anlamaya başlamamız dışında yeni bir şey görmeyiz. Bu çok şaşırtıcı ve büyüktür; doğmamışlarla, doğmuşlarla, yaşayanlarla ve ölülerle, evrende olup biten her şeyin derinliğine dair bir anlayış verir.

Her şey buraya dahildir: onun tüm döngülerindeki cansız, bitkisel, hayvansal ve insan maddesi. Ama en önemlisi, bu dünyada ortaya çıkmadan önce, bu dünyadaki varlıkları süresince ve sonrasında, doğanın her derecesindeki parçaları arasında bir bağ ve karşılıklı bir etki ağı vardır.

Bu etkileşim bir bütün olarak ortaya çıktığında, insan, istisnasız tüm sorularına cevap veren sonsuz, ebedi bir resim görür. Dünyada olmuş, olmakta ve olacak ne varsa insan için her şey netleşir.

Doğanın tüm parçalarının birbirine bağlı olduğunu gördüğü için, her şeyin geliştiği yasayı açıkça anlar. Bu bir kasnak üzerindeki nakış gibidir: bir tarafta güzel bir resim, diğer tarafta düğümler vardır ve onları keserseniz her şey dağılacaktır. Bizler de böyleyiz, bağları hissetmeden birbirimizden uzaklaşıyoruz.

“Her Durumda Sakin Kalmayı Nasıl Öğrenebilirim?”

Her durumda sakin kalmak imkânsızdır. Ayrıca, her zaman sakin olmak zorunda da değiliz.

Doğa, sürekli egomuzu büyüterek bizi geliştirir. Çağlar süren insan gelişimine bakarsak, yemek, seks, aile ve barınma gibi temel hayatta kalma arzularından -mağara sakinleri olarak sahip olduğumuz arzulardan- medeniyetler olarak geliştiğimizde ortaya çıkan para, onur, kontrol ve bilgi gibi egoist arzulara kadar olan gelişimi görebiliriz.

Ego ne kadar büyürse, o kadar az sakin kalırız.

Kızgınlık, tedirginlik ve stres, kargaşanın nedeni olarak insan egomuzun farkına varmamız ve böylece egonun üzerine çıkmak için samimi yeni bir arzu geliştirmek için, doğanın bizi hissetmeye teşvik ettiği durumlardır.

Bu noktada, egonun üzerine çıkmak için cesaret ve güven hissettiğimiz destekleyici bir ortama ihtiyacımız vardır.

Böyle bir ortamın bir yönü, bizi insan egosunun üzerine yükseltmeyi amaçlayan düzenli öğrenme ve faaliyetlerdir, bu da bizi dengemizi bozacak her türlü kızgınlığa karşı korur.

Başka bir deyişle, çevremizle olan dengesizliğimizin kaynağının ego olduğunu kabul ederek ve egonun üzerine çıkmak için kendimizi düzenli olarak kalibre ederek, destekleyici çevremizi güçlendirmemiz gerekecek ve bu da yaşadığımız her türlü durumu kendi başımıza bırakıldığımızdan, daha hızlı atlatmamıza yardımcı olacaktır.

“Tanrı İle Doğa Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

“ ‘Doğa’nın (İbranice ‘HaTeva‘ [‘הטבע’]) ‘Tanrı’nın (İbranice ‘Elohim‘ [‘אלהים’]) ile aynı sayısal değere—seksen altı, sahip olduğu şeklindeki Kabalistlerin sözleriyle hemfikir olmak ve kabul etmek, bizim için en iyisidir. O zaman, Tanrı’nın kanunlarına ‘doğanın emirleri [Mitzvot]’ veya tam tersini (Tanrı’nın emirlerine [Mitzvot] ‘doğanın kanunları’ adıyla) söyleyebileceğim, çünkü onlar bir ve aynı şeydir.” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Barış.”

Kabalistlerin eşit olarak “doğa” veya “Tanrı” olarak adlandırdıkları, doğa sisteminden başka hiçbir şey yoktur ve bizler bu sistemin ayrılmaz parçalarıyız.

Dolayısıyla tek bir Tanrı vardır dediğimizde, parçası olduğumuz bu tek sistemde, tek bir kuvvet dışında hareket eden hiçbir şey olmadığı anlamına gelir.

Gerçeklikte hareket eden bu tek gücün arzusu, bizi onunla bağa getirmektir – zorlama yoluyla değil, olumlu bir şekilde farkındalık yoluyla.

Bu gücü iyi ve iyiliksever olarak anladığımız, hissettiğimiz ve edindiğimiz kadar, ona bağlı kalabilir ve tam farkındalık düzeyine ulaşabiliriz.