Monthly Archives: Şubat 2022

İnsan Doğası: Her Şey Benim İyiliğim İçin

Dünyada sadece iki güç vardır: alma niteliği ve ihsan etme niteliği.

Alma niteliği doğanın tüm seviyelerinde bulunur: cansız, bitkisel, hayvansal ve insan. Bizler bunların tezahürlerini görürüz.

Gerçek “ihsan etme” niteliğini ise adeta hiç yokmuşçasına göremiyoruz. Bu, kendini üst güç olarak gösteren şeydir, her şeye hayat veren ve her şeyi kontrol eden Yaradan’ın gücüdür ama bizler bunu hissetmiyoruz. Bizler yalnızca, her biri kendi faydasına yönelmiş olan egoist güçleri görebiliyoruz. Bu bizim dünyamızın doğasıdır.  Onun içsel gücü, Yaradan’ın gücü, tüm maddeye enerji verir. Bu bizlerin hakkında konuşabileceğimiz, yakalayabileceğimiz veya ölçebileceğimiz bir güç değildir.

Manevi eylemler, onları ortaya koyan kişinin yararına yapılmadıkları için maddi eylemlerden farklıdır.

Bu nedenle eğer bir insan bir şey yapıyorsa, kendisi için yapıyordur. Bu kişiye  “Yap ama kendi yararın için değil” denilirse, onu yerine getiremez. Belli bir çerçeveye oturtulsa ve cezalandırılmamak için bir şeyler yapsa bile, yine de kendine fayda sağlayacaktır.

Diğer eylemler, içimizde doğuştan yoktur çünkü onlara karşılık gelen niteliklere sahip değiliz: ihsan etme, çıkar gözetmeyen sevgi, onları yapan kişiye bir fayda sağlamayan herhangi bir şey.

Yani kişinin sadece kendisi için yaptığını açıkça anladığı egoist eylemlere ek olarak, kendisi için yapmadığı, kendine yönelik olmayan ve kendisine geri dönmeyen manevi, özgecil eylemler de vardır.

Bizler bu tür eylemleri gerçekleştiremeyiz, ancak kendimize daha yüksek özgecil bir gücü çekerek belirli becerilerin yardımıyla bu doğaya yavaş yavaş hakim olabiliriz, bu da bize etki ederek bize kendimiz için değil, diğer koşulda hareket etme fırsatını verir.

Grubu Övmek

Yaradan özel bir durum yaratmıştır: yardımıyla O’na gelebileceğimiz bir grup. Aksi takdirde gelemezdik ve egoist bir varoluşta kendi seviyemizde kalırdık.

Grup, bizi önemsemek için yaratılmış harika, özel bir niteliktir. Bu, Adem’in parçalanmış ruhudur ve onun bir parçası her birimizin içindedir. Bir grupta toplandığımızda, onları bir araya getirmeliyiz ve o zaman Yaradan’a gelebiliriz.

Aslında, dünyasal seviyemizde bir araya gelmek, bu toplantımızı en azından bir şekilde yavaş yavaş manevi bir seviyeye getirmek için muazzam, şaşırtıcı, eşsiz bir fırsata sahibiz. Çabalarımızın benzerliğiyle, yine de bencilce olsak da, üst ışığın, Yaradan’ın etkisini uyandırırız ve böylece kendimizi O’na doğru çekmeye başlarız.

Bu, O’nun gibi olmanın, kendimizin üzerine çıkmanın ve Yaradan’a yaklaşmanın yoludur. Bütün bunlar gruptur! Bu yolculuğu ancak onun sayesinde başarabileceğiz. Aksi takdirde, doğduğumuz en alt (hayvansal) seviyede kalırız.

Grup özel bir araçtır ve bir hayvan seviyesinden Yaradan’ın seviyesine yükselmenin tek yoludur.

Beklemeyin! Harekete Geçin!

Soru: Tüm sürtüşmelerin ortadan kalkması için onludaki her şeyin iyiye dönmesini beklemek doğru mudur?

Cevap: Beklemeyi doğru bulmuyorum. İşe yaramayacaktır. Durumunuzun düzeltilmesi gerektiğini anlamanız için, üst kuvvet sizi yukarıdan bir sopayla ilerlemeye zorlamaya başlayana kadar sonsuz sayıda yıl bekleyebilirsiniz. Hiçbir durumda, bir gün olması gereken bir şeyi bekleyemeyiz. Bu hayata karşı en kötü tutumdur.

Harekete geçmeliyiz. Grubunuzda birbirinize yardım ederseniz, artık bu korkutucu ve zor değildir. Bunu yaparak başkaları tarafından uyarılırsınız ve onlara göre hareket eder ve böylece ilerlersiniz. Gruptaki dostlar arasında doğru ilişkiler kurulursa ve onları çalışmaya başlamaları için zorlamaya başlarsanız, otomatik olarak herkes birbirine yardım eder, birbirine ilham verir ve herkes ilerler.

Ve beklemek en tehlikeli duygudur. Bekleyecek bir şey yok.

Soru: Eğer bir grup içindeysem, onlu grup içindeki tartışmaları, sürtüşmeleri ve müdahaleleri kabul etmemeliyim. Bu doğru mu?

Cevap: Hayır. Tüm bunların düzeltilmesi gerekiyor, sadece reddedilmek değil. Aktif olmaktan bahsediyorum. Bu konuda herkesin birbirini anlaması gerekir; ben başkalarına ilham vermezsem, o zaman onlar da bana ilham vermezler ve biz de ilerleyemeyiz.

Komşunuzun Yararına Her Şeyi Yapmak

Soru: Yaradan’ın ihsan etme niteliği olduğu birçok birincil kaynakta yazılıdır. Yaradan’ı sevmenin, ihsan etme niteliğini sevmek anlamına geldiğini varsayabilir miyim?

Cevap: Bir dereceye kadar, evet. Bu nitelik sadece diğer insanlarla ilgili olarak gösterilebilir. Bu yüzden “Yaratılan sevgisinden, Yaradan sevgisine” denilir.

Esas olarak, Yaradan’ı veya bir kişiyi veya tüm insanlığı sevmeniz arasında hiçbir fark yoktur. Ama büyük bir insan kitlesi kullanırsanız ve kendinizi onlara karşı mutlak bir nezaketle ilişki kuracak şekilde değiştirirseniz, bunu daha iyi görebilirsiniz.

Komşunu sevmek, onun için iyi olanı yapmak demektir.

Soru: Peki bunun onun iyiliği için olduğuna kim karar verir?

Cevap: Bunu anlamak için biraz kendinizin üzerine çıkmanız gerekir. Ve bunu yapmak için, Kabala bilgeliğini çalışmaya başlamanız ve ondan gerçekten ilerlemek için ihtiyacınız olanı almanız gerekir: nasıl daha nazik ve daha iyi olunur ve başkalarının, Yaradan’ın ifşasına yaklaşmalarına nasıl yardımcı olunabilir. Bu sizin görevinizdir.

Soru: Sık sık Yaradan’ı sevebilmek için komşunuzu sevmeniz gerekir diyorsunuz. Ve komşunuzu sevmek, ona Yaradan’ı ifşa etmesine yardım etmem anlamına geliyor, onun yüzlerce arzusunu tatmin etmem değil dimi?

Cevap: Tabii ki değil. Tatmin edilmesi gereken tek bir arzu vardır: Yaradan’ı ifşa etmek ve bunu başarmak için gereken her şeyi yapmak. Bu her şeydir.

Bir insanın var olması için gerekli olanlar dışında diğer arzularını tatmin etmenin bir anlamı yok çünkü asıl görevimiz Yaradan’ı ifşa etmektir.

Kişi Çevre İle Güçlenir

Bir insanın kendisini yükseltip çemberinin dışına çıkması imkansızdır. Bu, kendi saçımdan tutup kendimi kaldırmaya çalışmak gibidir ve bunu yapamayacağım nettir.

Bu nedenle insanın besinini yani gücünü, doğru niyetini, amacının yüceliğini ve büyüklüğünü çevresinden alması gerekir. Kişi tüm bunları çevresinden alırsa, kendisini egoizminin üzerine yükseltebilecektir.

Ve beslendiğimiz birçok ortam vardır: ev, iş, eski tanıdıklar ve arkadaşlar. Ama en önemli şey, grubumu hepsinden üstün tutmaktır çünkü bu benim içimdeki gelişmenin en yüksek niteliklerini ve tercihlerini belirleyeceği ölçüde gelişebileceğim, başka bir şekilde değil.

Kişi, dünyanın geri kalanının, tüm potansiyellerinin ve çekiciliklerinin üzerinde nasıl yükselebileceğini kendi kendine kontrol etmelidir, böylece grup ona en fazla büyüklüğü, en güçlü amaç hissini verebilir ki Yaradan’a ulaşmaktan daha yüksek bir şey yoktur,  grup dışında Yaradan’a ulaşmanın başka yolu yoktur.

Her birimiz kendi içimizde biraz egoist birisi olduğunu kesin olarak biliyoruz. Ve ilerledikçe, içimizde daha da büyük bir egoist ifşa edeceğiz. Bu içimizde gittikçe büyüyecektir ve yazıldığı gibi: “Dostundan daha büyük olanın, eğilimi de daha büyüktür.”

Bu nedenle, bize maneviyatta, çevremizdeki herkesten daha yüksek gelişime giden yolu gösteren çevrenin, grubun her zaman diğer tüm grup ve değerlerimizden üstün olmasına özen göstermeliyiz.

Dolayısıyla kişi kendisi için iyi bir çevre seçerse, zaman ve çaba kazanır. Ancak çevrenin kendisi iyi ya da kötü olamaz, bu bizim onu yaratma şeklimizdir. Kendimizi değiştiremeyiz, ama içinde bulunduğumuz çevreyi etkileyebiliriz.

Yaradan bizi bir gruba getirir, elimizi iyi bir şansın üzerine koyar ve der ki: “Al bunu, sana bu fırsatı veriyorum!”. Ve şimdi Yaradan’ın kendisine verdiği bu fırsatı nasıl gerçekleştireceği kişiye bağlıdır. Yapması gereken sadece bu ortamda kendini güçlendirmektir. Güçlenmek ise bizim gözümüzde grubu ne kadar yükselteceğimize, tüm doğal hesaplarımızdan, önkoşullarımızdan ne kadar uzaklaşacağımıza ve bize hedefimizi gösterecek ve bu hedefe ulaşabileceğimiz doğru çevreyi nasıl yetiştireceğimize bağlıdır.

Dolayısıyla insan kendisi için iyi bir çevre seçerse hem zamandan hem de çabadan kazanç sağlar. Öyle ki, her birimiz amaca çok hızlı bir şekilde ulaşabiliriz. Zamanı, çabanın miktarını, yolun kısalığını çevreyi üzerimizde yükselterek belirleriz. Ve o zaman, bu çevreye bağlı kalarak, yaratılışın amacına, içimizdeki Yaradan’ın tam ifşasına doğru uçarız.

Sevginin Niteliği, Açıklama Gerektirmeyecek Kadar Nettir

Soru: Komşumuzun yani dostlarımızın kendi iyiliği için arzularını yerine getirmeliyiz. “Onun kendi iyiliği” ne anlama gelmektedir?

Cevap: “Onun kendi iyiliği”nin ne anlama geldiğini bilmiyorum. Ben sadece kendim için ne almak istediğimi biliyorum. Ki bu da, bir dostuma vermek istediğim şeyin aynısıdır. Ve hepsi bu kadardır.

Bu nedenle, sevmenin, ona kendin gibi davranmanın başka bir yolu olduğunu unutmadıkça, sevgi niteliğinin özel bir açıklamaya ihtiyacı yoktur.

Depresyon Çağın Özelliğidir

Yorum: Maddi hayattan zevk alamama ve anlamını kavrama arzusu, depresyon durumuna çok benziyor.

Cevabım: Hayır. Ben bu koşulları yaşadım, hiç de depresif değiller. Belki içlerinde bir tür depresyon vardır çünkü insan başkalarının ilgi duyduğu şeylere hayran olamaz. Kişi çevresindeki dünyaya bakar: İnsanları ne neşelendiriyor? Sonuçta neyi takdir ediyorlar?

Gerçek şu ki, insanlar bu gerçek arzuyu ortaya çıkarma yolunda depresyona girerler. Bu nedenle, depresyon günümüz dünyasında o kadar yaygın bir sorundur ki, sahiplerinden evcil hayvanlarına bile bulaşır. Evcil hayvanlar için bile antidepresanlar üretilmektedir.

Doğanın tüm katmanları birbirine bağlıdır. Bitkileri düzgün bir şekilde inceleyebilseydik, eminim ki bitkilerde de depresyon bulurduk.

“Ruh ve Beden Arasındaki İlişki Nedir?” (Quora)

Ruh bedenden bağımsız hale gelene kadar, ruhumuzu geliştirmek için bedenin içinde yaşarız. Başka bir deyişle, varoluşun hayvansal seviyesinden başlayarak, ruhu geliştirir ve insan ya da konuşan denilen varoluş seviyesine yükseliriz.

Ruhu geliştirme sürecindeyken, ruhun yükselişinde bir adım atarız, sonra tekrar bedene ineriz ve bu tür iniş ve çıkış döngüleri, yavaş yavaş ruhumuzun bağımsızlığını ve derecesini geliştirir.

Ruh, içimizde düzeltip doldurduğumuz bir histir. Ruhumuzun gelişimi üzerinde çalışırken, ondan ayrı var oluruz, sanki bir tür mekanizma yapıyormuşuz ve onun üzerinde çalışıyormuşuz gibi. Kendimizi ruhtan soyutlar ve onu objektif olarak gözlemleriz. Fiziksel varlığımıza ihtiyaç duymamızın nedeni özellikle ruhumuzu geliştirebilmektir.

Kendimizi bir başka açıdan gözlemleyerek daha objektif hale geliriz. O zaman ruhumuzun seviyelerine yükselebiliriz çünkü bizim içinde var olduğumuz bir bedene sahibiz.

“İnsanların Bilgiyi Nasıl Aldığını Ve İlettiğini Açıklayabilir Misiniz?” (Quora)

Bizler olumlu ya da olumsuz tutumumuzu birbirimize aktarırız, aynı şekilde birbirimizden de olumlu ya da olumsuz tutumlar algılarız.

İlettiğimiz, yansıttığımız ve aldığımız şey – bu dalgalar arasındaki etkileşim ve girişim – dünyamızı yaratan şeydir.

Bugün bilim, Kabala bilgeliğinin binlerce yıldır tartıştığı bir olguyu kanıtlamaktadır – iki nesnenin dalgaları karşılaştıklarında senkronize olurlar çünkü eşitlenirler, çarpışırlar, birbirlerini yok ederler ve yıkıcı bir etki yaratırlar.

Bunun hayatımızla ilgili anlamı, her birimizin bilgi alıp ilettiğimizdir ve buna göre, birbirimize olumlu tutumlar iletme yeteneğimiz üzerinde çalışmak akıllıca olur. O zaman olumlu, dengeli ve uyumlu bir dünya algılama konusunda da nispeten korunmuş oluruz.

“Karşılıklı Sorumluluk – Toplumun Temeli” (Linkedin)

Günümüz toplumu egoya tapıyor. “Birisi” olan herkes kendini en benmerkezci şekilde gösteriyor. Bu, spor yıldızları, pop yıldızları, politikacılar ve hatta para patronları için geçerli olduğu gibi sosyal medya simgeleri için de geçerli. Ancak bencilliğe tapan bir toplum, “toplum” teriminin anlamını zedeler. Bir toplumun var olması için bireyden çok topluma odaklanması gerekir. Eğer ikincisine odaklanırsa, bugün dünyada gördüğümüz gibi toplum parçalanacaktır.

Sosyal ilişkiler, ancak tüm taraflar birbirlerinden tek başlarına elde edemeyecekleri karşılıklı bir faydaya sahip olduklarını kabul ettiklerinde var olabilir. Fayda, daha fazla hayatta kalma şansı, daha iyi çocuk yetiştirme veya sağlamlaştırılmış ekonomik refah gibi daha büyük ödüller karşılığında bağımsızlıklarının bir kısmından vazgeçmelerine yetecek kadar büyük olmalıdır.

Bu nedenle, idollerinin toplumun kaynaşmasına katkıda bulunduğu bir toplum, kendisini ve üyelerinin refahını güçlendirir. Tersine, kendilerine odaklanan ve genellikle toplumun çıkarlarına aykırı hareket eden insanları idolleştiren bir toplum, kendi bindiği dalı keser. Böyle bir toplum er ya da geç çökecektir, çünkü bir toplumun en temel gereksinimini karşılamakta başarısız olur: karşılıklı sorumluluk.

Bir grup insan, temel düzeyde bir karşılıklı sorumluluk oluşturduğunda, kabileler, şehirler ve milletler gibi daha karmaşık yapılar inşa etmeye başlayabilir. Toplumdaki karşılıklı sorumluluk düzeyi ne kadar yüksek olursa, o kadar büyüyebilir ve genişleyebilir.

Bununla birlikte, insan egoizmi durağan olmayıp sürekli evrimleştiği için karşılıklı sorumluluğu sürdürmek bir zorluktur. Bu nedenle, karşılıklı sorumluluk geliştirmek toplum için istikrarlı bir görev olmalıdır. Aksi takdirde çökecektir. Bunu onlarca yıldır ihmal ettiğimiz için, toplumda giderek artan bir çözülme ve dağılma derecesine tanık oluyoruz.

İnsanlık bir yol ayrımına geldi: Büyüyen egonun üzerine çıkmak için karşılıklı sorumluluk geliştirmekten kaçınmaya devam edebilir veya mevcut egoizm seviyesinden daha güçlü hale gelene kadar onu geliştirmeye geri dönebilir. Eğer ikincisini seçerse, öyle bir uyum düzeyine ulaşacak ki, insanlar birbirlerinden ayrı düşmekten vazgeçecektir. Sanki kalplerinde, ruhlarında ayrılamazlarmış gibi, yeni bir yakınlık düzeyine ulaşacaklardır.

Bu seviyeye bir kere ulaştıklarında, bugün gördüğümüz insanlar arasındaki mücadeleler, insanların kendilerini toplumdan ayıran kendi egoizmleriyle boğuştuğu içsel mücadeleler haline gelecektir. İnsanlar tamamen farklı bir algı düzeyine ulaşacaklar; onlar asla var olduğunu düşünmedikleri seviyelerde birliği deneyimleyeceklerdir.

Egoizm ve karşılıklı sorumluluk arasındaki mevcut mücadelenin gittiği yer burasıdır ve iki yoldan biriyle sona erecektir: birlik ya da savaş.