Daily Archives: Şubat 13, 2022

Dünyayı Dolduran İyi Güç

Bu demektir ki, kişi mantık ötesi inanmalı ve Yaradan’a inançla zaten ödüllendirildiğini organlarında hissettiğini, Yaradan’ın tüm dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönettiğini gördüğünü ve hissettiğini hayal etmelidir. Mantık dahilinde baktığında tam tersini görse de yine de mantık ötesi çalışmalı ve bu durum ona, bunun gerçekten böyle olduğunu, Yaradan’ın dünyayı iyilik yapan iyi olarak yönettiğini organlarında zaten hissedebiliyormuş gibi görünmelidir. (Rabash, Makale 28, “Çalışmada Ekleme Yapmamak ve Çıkarmamak Nedir?”).

Anlayışınızın, düşüncelerinizin ve inançlarınızın aksine, mantık ötesi inanmalısınız ve sanki O’nu tüm organlarınızla hissediyormuşsunuz gibi Yaradan’a inançla zaten ödüllendirildiğinizi hayal etmelisiniz ve Yaradan’ın iyilik yapan iyi olarak tüm dünyayı yönettiğini görmeli ve hissetmelisiniz. Bu konuda net olmalıyız.

Ve şu anda tüm dünyayı O’nun iyi tutumuyla dolduran Yaradan’ı iyi olarak hissetmememe rağmen, etraftaki her şey iyi gücün ifşası ile dolduğunda, böyle bir fenomenin kendini gösterdiği bu dünyanın nasıl olduğunu hayal etmeye çalışırım.

Nereye dönersem döneyim, ne düşünürsem düşüneyim, ne yaparsam yapayım, neyle karşılaşırsam karşılaşayım, her yerde Yaradan’ın şefkatinin tezahürünü görürüm. O’nun varlığı tüm dünyayı doldurur.

Yaradan’ın (iyi, olumlu gücün) tüm dünyayı doldurduğunu ve sizin ve dostlarınızın iyilik niyetlerinizle bu gücü hissetmek istediğiniz şekilde birleştiğinizi hayal edin. Kendinizi, grup içinde kendi aranızda yaratmak istediğiniz ölçüde bu gücü ortaya çıkaran bir detektör yapmak istiyorsunuz.

Bunu yapmak için, veren, birbirini olumlu yönde etkileyen birkaç kişi olmalıdır ki birbirleriyle olan bağın içinde, her şeyi dolduran Yaradan’ı onlara gösterecek bir niteliği ortaya çıkarsınlar. Yaradan’ın ifşası için Kli’yi (kap) bu şekilde yaratırız.

Bunun için her şeye sahibiz. Henüz bir şey görmememiz veya hissetmememiz önemli değil. Asıl şey, birlikte olmamız. Bunun için elimizden geldiğince çaba göstereceğiz. Ve buna uygun olarak, hissiyatta kendi aramızda yapay olarak yarattığımız bağda, Yaradan’ı yavaş yavaş Kendini ifşa etmeye zorlayacağız.

“İş Karşıtı Hareket Amaçlı Olmalı” (Linkedin)

2013’te başlayan iş karşıtı hareket, geçtiğimiz yıl ivme kazandı. Geçen yıl, 700.000 kişiden 1.6 milyona yükseldi. Ancak sloganı, “Sadece zenginler için değil, herkes için işsizlik!” daha iyi bir dünya ya da daha mutlu insanlar yaratmayacak.

İnsanların mutlu olduğu bir dünya yaratmak için toplumumuzdaki işin değerini yeniden düşünmemiz gerekiyor. Mutlu olmak için hayatta bir amaca ihtiyacımız var. Çalışmak, bir amaç için araç olabilir, ancak amacın kendisi olmamalıdır. Benlik değeri duygumuzda belirleyici faktörler olarak işlere veya kariyerlere değil, amaca odaklanırsak, yaşamlarımız daha dengeli, çok daha mutlu olacak ve bizler, ailelerimiz, toplumlarımız ve çevre bundan fayda sağlayacaktır.

Birkaç yıl öncesine kadar, kişinin sosyal statüsünü belirlemede baskın unsur kişinin işiydi. İş unvanınızın değeri kadar değerliydiniz. Son yıllarda bir değişim oldu. İnsanlar, o iş son derece iyi ödese bile, bir iş unvanının sizi mutlu edeceği yanılsamasından uzaklaşıyorlar.

Para yardımcı olur ama bir yere kadar. İhtiyaçlarımızı karşılamanın ve geleceğimizi makul ölçüde güvence altına almanın ötesinde, zamanımızı ve emeğimizi servetten çok hayatlarımızda değer yaratmaya ayırmalıyız. Daha fazla zenginlik yaratmak için herhangi bir ek zaman veya çaba mutluluğumuzu artırmaz. Aslında, çoğu zaman onu azaltacaktır.

Sevdiğimiz insanlarla birlikte olarak ve sevdiğimiz şeyleri yaparak değer yaratırız. Bu ikisi işimizle pekâlâ bağlantılı olabilir, ancak bu durumda iş odak noktası değil, yaptığımız işten ve çevremizdeki insanlardan keyif almamızdır.

İşimiz, bizim hayatımız, hayalimiz olmasa bile, işte çalışmaya devam etmeyi değerli kılacak böyle ilişkiler kurmamız gerekiyor. İşyerime karşı olumsuz hislerim varsa, orada olmaktan nefret edeceğim. Bu nedenle, iş arkadaşlarının sadece birbirlerini tanımaları değil, aynı zamanda birbirleri için karşılıklı düşünce ve ilgi geliştirmeleri de hayati önem taşımaktadır. Tek düşündüğüm ne zaman eve gidebileceğimse (ya da evden çalışıyorsam dizüstü bilgisayarımı ne zaman kapatacağımsa), o zaman çalışırken acı çekeceğim. Ancak, hepimizin yani çalışanların ortak hedefimize nasıl ulaşabileceğimizi düşünürsem, o zaman işimin bir amacı olacak ve bu amaç kişisel değil, toplumsal olacaktır. Bu durumda insanlar çalışma saatlerine ve kişisel görevlerine değil birbirlerine odaklanacak ve işlerinden memnun ve doyumlu hissedeceklerdir.

Bu, bugün çalışmayı düşündüğümüzden çok farklı, ancak dünyanın gittiği yer orası. Her şeyin bağlantılı olduğunu zaten biliyoruz. Bilgisayarlarımız dünyanın her yerine bağlı, hatta telefonlarımız bile dünyanın her yerine bağlı. Giysilerimiz, arabalarımız ve hatta bizi hasta eden virüsler gibi yiyeceklerimiz de dünyanın her yerinden geliyor.

Her şey birbirine bağlıdır. Bir boşlukta yaşıyormuş gibi davranırsak kendimize sahte bir kopukluk empoze eder ve kendimizi hayattan koparırız. Bu bizi mutlu edemez. Mutlu olmak için, birbirimizin ayağına basmak gibi mevcut hakim zihniyet yerine, birbirimizi desteklediğimiz olumlu bir şekilde bağ kurmamız gerekiyor.

Bu, başlamış olduğumuz bir eğitim sürecidir. Ben merkezli zihniyetimizi değiştirmek konusunda isteksiz olduğumuz için doğa, Koronavirüsü kullanarak bize kolektif düşünceyi empoze etti. Süreci kendi elimize alırsak doğadan zorunlu “derslere” ihtiyacımız kalmayacaktır.

İhtiyacımız kadar çalıştığımız, geri kalan zamanımızı sosyalleşmeye ve kendimizi geliştirmeye ayırdığımız dengeli bir iş dünyası, bizleri daha mutlu ve dingin yapmanın yanı sıra çevremize de fayda sağlayacaktır. Şu anda rakiplerimizi geride bırakmak ve şirket hissedarlarına iyi raporlar sunmak için her şeyi fazla fazla üretiyoruz. Sadece gerçekten ihtiyacımız olanı yaratsaydık, dünyamızın sınırlı kaynaklarını tüketmez, havayı, suyu ve toprağı kirletmez, kendi geleceğimizi ve çocuklarımızın geleceğini tehlikeye atmazdık.

Eğitim kulağa korkutucu bir kelime gibi gelebilir, ancak bu temel olarak tercihlerimizi değiştirmekle ilgilidir. İş karşıtı hareketin gösterdiği gibi, değerlerimiz ve tercihlerimiz zaten değişiyor, ancak acı çekerek değişmeleri için hiçbir neden yok. Kendimize karşılıklı bağımlılığımızı ve birbirimize mutlu olmamıza nasıl yardımcı olabileceğimizi öğretirsek, bunu gönüllü olarak seçeceğiz çünkü bu daha iyi bir hayatı seçmek olacak ve hepimizin daha iyi bir hayat istediğimize inanıyorum.

Her Şey Birlik Tarafından Belirlenir

Dostlarla birleşmede özel bir güç vardır. Aralarındaki birlik sebebiyle düşünceler ve fikirler birinden birine geçtiğinden, her biri bir diğerinin gücüyle kaynaşır ve bununla gruptaki herkes tüm grubun gücüne sahip olur. (Rabaş, Makale 14, (1988) “Dost Sevgisi İhtiyacı”).

Dostların sevgisine duyulan ihtiyaç; eğer onlarla bağ kurmazsam ve de iyi, doğru bir bağa sevgi denmekteyse, o zaman manevi Kli’mi (kap) alacak hiçbir yerim olmadığı gerçeğiyle açıklanır.

Doğal olarak Yaradan’ı ve üst dünyayı ifşa edemeyeceğim ve yalnız, kopuk halimde kalacağım ve sadece kişisel içsel egoizmimi yani mevcut dünyamızı hissedeceğim.

Dostlarla birleşmede özel bir güç (özel istisnai bir sonuç)  vardır. Gerçekten, görüş ve düşünceler, birleşmelerinden dolayı birinden diğerine geçer yani onların içinde birleşirler.

Bu nedenle, herkes dostlarıyla birleşmek istediğinde, onların içinde birleşen üst ışığın akışları onların içinden geçer. Ve herkes, küçük egoizmi dışında, herkesten etki alır ve tüm grubun mevcut niteliklerinden ve düşüncelerinden ibaret olur.

Her biri ve hepsi birlikte, Yaradan’ın daha sonra Kendisini ifşa ettiği bir kap olan ortak, birleşmiş, birleşik bir Kli’ye sahiptir.

Her biri bir diğerinin gücüyle kaynaşır ve bununla gruptaki herkes tüm grubun gücüne sahip olur. Yani, ilerlememiz sadece bizim birliğimize dayanır ve birliğimize bağlıdır. Başka bir şeye değil!

Kitaplarda ne yazdığını çok iyi biliyor olabilirsiniz, büyük bir Kabala bilgini-teorisyeni olabilirsiniz, ama bir grubunuz yoksa, herkesle birlik olmazsanız, siz asla bir uygulayıcı olamazsınız. Bu, “Arvut – Karşılıklı Garanti” makalesinde ve Baal HaSulam ve Rabaş’ın diğer makalelerinde belirtilmiştir.

Siz hiç bir şey yapamazsınız. Egoistler olarak yaratıldık, birbirimizden ayrıyız. Şayet bireysel egoizmimizin üzerine çıkarsak, o zaman her birimizin içinde üst dünyayı ifşa edebileceğimiz koşullar yaratırız.

İlerlememiz sadece birliğimize dayanır ve birliğimize bağlıdır. Bağın içinde üst dünyayı ifşa ederiz yani Yaradan’ı ifşa ederiz. Ve bağın büyüklüğü, ortak ruhumuz olan manevi bir Kli oluşturur.

Her şey sadece bizim bağımız tarafından belirlenir. Bu en önemli ve tek şeydir diyebilirim. Ama öte yandan, ana ve belirleyici faktör, bağımızın büyüklüğü, gücü ve kuvvetidir.

“Mevcut Okul Sistemimizin En Büyük Sorunu Nedir?” (Quora)

Mevcut okul sisteminin, kelimenin tam anlamıyla insanları insana dönüştürmek gibi bir amacı yoktur.

İbranice’de “insan” (“Adam”) kelimesi “benzer” (“Domeh”) kelimesinden gelir ve insan, “en yüksek olana benzeyen” (“Domeh le Elyon”) olarak kabul edilir. Başka bir deyişle, insan olmak, doğuştan gelen egoist doğamıza daha yüksek ve zıt olan özgecil doğa gücüne benzer bir duruma ulaşmak demektir.

Kelimenin tam anlamıyla nasıl insan olunacağını öğrenerek, önce başkalarına zarar vermemek için kendimizi nasıl yönlendireceğimizi öğreniriz ve sonra bölücü dürtülerimizin üzerinde olumlu bağın yüce koşullarına ulaşırız.

O zaman, toplum genelinde olumsuz olayların (artan depresyon, kaygı, yalnızlık ve stresten şiddet, ırkçılık, boşanma ve intihar artışlarına) yol açan doğuştan gelen egoist doğamızın emirlerini takip etmek yerine, başkaları ve doğa pahasına kendi çıkarlarımızı elde etmek isteyen egoist dürtülerimizin üstesinden nasıl geleceğimizi öğrenir ve nasıl gerçekten mutlu olacağımızı keşfederiz.

Toplum içinde birbirimizle nasıl olumlu bir şekilde bağ kuracağımızı bildiğimizde, artan bir saygı, sorumluluk ve dayanışma atmosferi içinde yaşadığımızda ve başkalarına verme, destekleme, teşvik etme ve genel olarak birbirimizle olumlu bağ kurma değerleri hayatımızı doldurduğunda, gerçekten mutlu oluruz.

Bu nedenle, mevcut okul sisteminin en büyük sorunu, çocukları mutluluk, güven, destek ve teşvikle, onların çiçek açan bir toplumla sonuçlanacak içsel potansiyellerini tam olarak gerçekleştirmeye yönelik bir amacının olmamasıdır.

Bu nedenle, eğitim sistemini ve bizi etkileyen her şeyi içeren eğitim ve yetiştirilme tarzımızı, toplumdaki belirli değerler, davranışlar ve örneklerle yeniden yapılandırmamız gerektiği gerçeğiyle karşı karşıyayız. İnsanlara tam potansiyellerine ulaşmaları için rehberlik edecek tek bir neslin bile eğitimini ve yetiştirilmesini değiştirmeyi başarırsak, o zaman yeni, uyumlu ve barışçıl bir dünya için anıtsal bir geçişe tanıklık edeceğiz.