Monthly Archives: Kasım 2021

Işık İçin Hangi Kap Uygundur?

Yaradan her şeyi doldurur, O her yerdedir. Bizler iyi olan ve her şeyi dolduran üst ışığın, üst gücün okyanusundayız. Ancak, bunu sadece uygun bir Kli’ye, bir kaba sahip olduğumuz ölçüde hissedebiliriz. Sonuçta, un taşımaya uygun bir torba ile su almaya gelemeyiz. Üst kuvveti hissetmek ve hatta ölçmek için Yaradan’a ne tür bir Kli uygundur?

Bu manevi kap korkudur. Bunun yerine, Yaradan’ın ifşasına tamamen uygun olmayan bir Kli getiriyoruz ve bu nedenle karanlıkta yaşıyoruz. Tek sorun kaptır çünkü Yaradan tüm gerçekliği doldurur. Yaradan’dan başka hiçbir şey yoktur; doğanın ortak gücüdür.

Yaradan’ın tüm hazzı Kendini yaratılanlara ifşa etmektir çünkü bize ancak bu şekilde haz verebilir. Şimdilik O, üzerimizde gizlilik içerisinde çalışıyor ve bu O’na mutluluk vermiyor. Bu yüzden Yaradan’ı ifşa etmek ve O’na haz verebilmek için O’nunla tarafından doldurulmak istiyoruz. Yani içimizde üst ışığı almaya çok büyük bir istek yok, ancak Yaradan’a bizi doldurma fırsatı vermek istiyoruz.

Yaradan’a sevgimizi göstermek istiyoruz ki böylece O’da yaratılanlara sevgisini gösterebilsin. Bütün bunlar, karşılıklı ihsan etme gücüyle, yaratılan varlıklardan yansıyan ışıkta ve Yaradan’dan gelen doğrudan ışıkta gerçekleştirilir.

Bu nedenle, Yaradan’ın ifşası için “Yaradan korkusu” olarak adlandırılan bir kap inşa etmemiz gerekiyor. Yani Yaradan’a bizi doldurması için gerekli koşulları sağlayamayacağımızdan korkarız.

Kendimizi Yaradan’a teslim etmek istiyoruz, böylece bizi dolduracak ve bizden haz alacak, istediği her şeyi bizimle yapacak. Bu nedenle, öncelikle egoizmimizi, kendimiz için haz alma arzumuzu kısıtlıyoruz ve sonra kendimizi mantık ötesi inançla Yaradan’a teslim ediyoruz. Bu ölçüde Yaradan Kli’mizi düzeltip doldurabilecektir.

Yaradan bizi ışığına uygun bir kaba nasıl dönüştüreceğini bilir. Bu hiç de basit değildir çünkü su, un ve tahıl için farklı kaplara ihtiyacımız olduğu gibi, farklı kapların gerekli olduğu birçok farklı ışık vardır. Her doluma uygun bir kap vardır ve biz onu kendimiz yaratamayız; bunu ancak Yaradan yapabilir. Ama bunu kendimizi pasifize edebildiğimiz ölçüde yapacaktır.

Manevi Gelişimimizi Hızlandırmak

Soru: Zor manevi çalışmayı, arzu edilen çalışmaya nasıl dönüştürebiliriz?

Cevap: Bu, yavaş yavaş gerçekleşir. Saran ışığın ve ıslah eden ışığın etkisi altında uzun yıllar alır.

Rabaş ile çalışarak manevi yoluma yeni başladığımda, bana Baal HaSulam’ın Kabala bilgeliğini nasıl keşfettiğini anlattı.

Bir gün Baal HaSulam, Varşova yakınlarındaki küçük bir kasaba olan Porsov’da yaşayan öğretmenini ziyarete geldi ve öğretmeni evde yoktu, bu yüzden ofisindeki kitapları incelemeye başladı ve aşina olmadığı bir kitapla karşılaştı. İçine bakmaya başladı ve manevi dünya hakkında bir kitap olduğunu keşfetti. Bu, ARİ’nin yazdığı Hayat Ağacı olarak adlandırılan kitaptı. Baal HaSulam yazılanlara, hepsinin var olduğuna hayret etti.

Aniden öğretmeni odaya girdi ve “Kitabı geri koy, senin için değil” dedi. Baal HaSulam kitabı geri koydu ama ne arayacağını zaten biliyordu. Ertesi gün kitabı satın aldı ve okumaya başladı.

Sonra Rabaş beni şok eden bir cümle ekledi: “Fakat babam o kitapta yazılanlara ulaşmasının 30 yıl süreceğini bilmiyordu.” Kolunu tuttuğumu ve “30 yıl mı?” diye haykırdığımı hatırlıyorum. O zamanlar 33 veya 34 yaşındaydım.

Gerçi gelişimimizin hızlanması nedeniyle bugün çok uzun sürmese de, Kabala bilgeliğinin söylediklerini elde etmek ve resmin tamamını görmek için hala en az 20 yıla ihtiyacınız var. Bunun böyle olduğunu görmesem de 30 yıl oldukça gerçekçi görünüyor.

Bunun nedeni, insanı ıslah eden ve Yaradan’ı ifşa eden ışığın yavaş yavaş işlemesidir. Genel olarak, inanılmaz bir kozmik hızda çalışır ancak buna göre aynı kozmik mesafeleri aşmamız gerekir. Bu, dünyamızda milyarlarca kilometre ile ölçtüğümüz mesafelerle ilgili değil, çok daha fazlasıdır.

Işık sürekli içimizde çalışır ve arzumu bağladığım ölçüde ışığın üzerimdeki etkisini hızlandırırım. Yine de her saniye gerçekleşen çok sayıda küçük ıslahlar vardır ve bizim sabırlı olmaktan başka seçeneğimiz yok.

Kişinin maneviyatı elde etme arzusu varsa, onu geliştirmesi gerekir. Arzusu yoksa yine de bir şekilde katılabilmek için kaynaklara yaklaşması gerekir.

Bir öğrenci olarak, yatırım yapabileceğim uygun bir yer seçerdim. Herkes maksimum ihsan etmede Kabala bilgeliği ile meşgul olamaz, ancak dağıtımda, yazımda, materyalleri gözden geçirmede, arşivde çalışma vb. ile meşgul olabilir. Bu çok faydalıdır ve zamanı hızlandırır. Yoksa insanlık için uzun zaman alır tabi. Eğer bu bizler için olmasaydı ve içinde yaşadığımız zaman olmasaydı insanlık geçmişte olduğu gibi kalacaktı ve aslında hiçbir şey değişmeyecekti.

Eğer değişimler, tüm insanlığı ve tüm doğayı etkileyen ışık olmadan doğal bir hızda gerçekleşseydi, gelişimimiz çok yavaş olurdu. İnsanlar hiçbir değişiklik olmadan Orta Çağ’daki gibi yaşarlardı.

 

Dünyalar Birbirinden Nasıl Farklıdır?

Soru: Assiya dünyasının gerçekliği, Beria dünyasının gerçekliğinden ne şekilde farklıdır? Orada zaman farklı mı akıyor? Orada maddenin yoğunluğu farklı mı? Yoksa boyutların farklı bir miktarı mı var?

Cevap: Hayır! Ne madde yoğunluğu, ne zaman, ne mesafe, ne de bir yerden başka bir yere hareket değil, manevi dünyada hiçbiri olmadığı için sahip olduğunuz tüm tanımları unutun.

Dünyalar arasındaki tek fark, dünyaların her birinde veya dünyaların her seviyesinde belirli bir ihsan etme kuvvetinin bulunmasıdır. Dünyaların ve seviyelerin birbirinden farklı olmasının tek yolu budur.

“Büyüklerin Sahte Büyüklüğü” (Linkedin)

Görüntü yönetmeni bir arkadaşım bana günümüzün filmlerine, dizilerine ve sosyal medya paylaşımlarına bakılırsa insanların yemek yeme, duş alma ve hatta dışkılama gibi yaşamlarındaki en sıradan “olaylarla” meşgul olduğunu söyledi. Tarihte geriye dönüp baktığımızda, bizi ilgilendiren bunlar değil, fikirler ve toplumsal hareketler gibi daha yüksek şeylermiş gibi görünüyor.  Zamanımız hakkında yazacak bir şey yok gibi geliyor.

Bence gerçekte insanlık hiçbir zaman yüce olmamıştır. Klasik müzik, tiyatro, resim ve heykelin popüler eğlence biçimleri olduğu zamanlarda ne kadar medeni olduğumuzu düşünmek isteyebiliriz ama insanların büyük çoğunluğu için hayat sadece bir hayatta kalma mücadelesiydi; eğlenceye yer yoktu.

Daha da kötüsü, tam da büyük olarak hatırladığımız kişiler aslında o neslin en kötüleriydi. Halkın gözünde büyüklük kazanan insanlar aslında her zaman en faziletsiz ve bencil insanlardır. Yazarlar, besteciler, pek çoğu, onlarda iyi olan hiçbir şey yoktu; biyografilerini kontrol edin,  kendiniz de göreceksiniz.

Bence büyüklüğü yeniden tanımlamalıyız. Yazma, beste yapma veya resim yapma yetenekleri için insanlara saygı duymak yerine, kendileri için değil, başkaları için bir şeyler yapanlara saygı göstermeliyiz. Özellikle insanları bir araya getiren ve birlik duygusunu yaşatan kişilere saygı duymalıyız.

İnsanlar kendilerini güvende ve sevildiklerini hissettiklerinde mutlu olurlar ve aile veya arkadaşlar gibi kendilerini önemseyen insanlar arasında olduklarında kendilerini güvende ve sevilmiş hissederler. Dolayısıyla toplumda bu duygunun oluşmasına yardımcı olan, toplulukları, şehirleri ve hatta milletleri bir araya getiren insanlar, toplumdaki en değerli insanlardır.

Irkçılığı ve dışlamayı teşvik ederek kendi kariyerlerini geliştirmek için kültürel ve etnik farklılıkları kullanmak yerine, çeşitliliğin topluma nasıl katkıda bulunduğunu gösteren insanlar, günümüzün gerçek kahramanlarıdır. Bugünün değerleri bizi bu karşılıklı sorumluluk ve özen duygusunun tam tersi istikametine götürmektedir. Eğer daha iyisini inşa etmek istiyorsak, birlikte inşa etmeliyiz ve o zaman başarılı oluruz.

Bölünmeye ve ayrılığa ne kadar yenik düşersek, toplumumuz o kadar zayıflar. Mutluluk ve güvenin yerine korku, şüphe ve nefret üstün gelir. Korkanlar, şüphelenenler ve nefret edenler yani hepimiz dışında kimse bu gidişatı tersine çeviremeyecek. Toplumdaki ayrılığın acısını çeken biziz, “liderlerimizin” aksine, bundan kazanacak hiçbir şeyi olmayan biziz, dolayısıyla bölünme yerine birliği seçmesi gereken biziz.

Geleceğin Liderleri

Soru: Bugün dünyadaki değişimler, yenilikçi liderlerin ortaya çıkmasını gerektiriyor. Uzmanlar, iş dünyasının giderek artan bir belirsizlik altında gelişeceğini söylüyor.

Atılımları, liderlerin kendilerinin yapması gerekecek, bu da onların ruhsal durumlarını, değerlerini ve eylemlerini büyük ölçüde değiştirmek anlamına geliyor.

Bilim adamları çok sayıda yatırımcı ve şirket yöneticisiyle görüştü ve bu tür liderlerin sahip olması gereken birkaç temel özelliği açıkladılar: öngörme, başkalarına liderlik etme, teşvik etme, işbirliğine dayalı ilişkiler kurma ve başkalarına güvenme yeteneği. Bunlar devrimci bir liderin sahip olması gereken beş özelliktir. Hem devrimci olup hem de işbirlikçi ilişkiler ve güvenilir süreçler kuran, kendisini takip edenleri de cesaretlendiren ve yönlendiren bir lider nasıl olabilir?

Cevap: Böyle bir lider yetiştirmek imkansızdır. Onun böyle doğmuş olması gerekiyor. Biz sadece öğretebilir ve kişinin niteliklerine ince ayar yapabiliriz, ancak tüm bu yönler temelde doğuştan olmalıdır.

Yorum: Ama böyle insanlar yok.

Cevabım: Neden olmasın? Böyle insanlar var, sadece biraz ince ayara ihtiyaçları var.

Soru: Onları fark etmek mümkün mü?

Cevap: Bu tür insanları kademeli olarak farklı seviyelerde yetiştiren birçok devlet kurumu var. Bu, bir liderin ilerleyip bölge müdürü veya bir ticaret birliğinin yöneticisi konumuna gelmesi ve böylece çok özel bir kişi olarak yükselip zirveye ulaşana kadar ilerlediği anlamına gelir.

Soru: Liderler şartları dikte etmezler, bunun yerine değişiklikleri düzenler, çağırır ve yönlendirirler. Bu neden önemlidir?

Cevap: Çünkü kişi emir vermemelidir. Emir vermek hiçbir işe yaramaz. Sadece doğru koşulları oluşturmalısınız, böylece astlarınız ortak görevi anlayacak ve kendi başlarına yapacaklar.

Yorum: Liderler diğerlerini dinlemelidir. Bu, durumu değerlendirmelerini ve yeni fırsatların olduğu yerde ilk olmalarını sağlar.

Cevabım: Evet, astlarınıza hedeflenen başarıya yönelik inisiyatif almayı doğru bir şekilde öğretmelisiniz. Bu, her şeyi anlamaları, bilmeleri ve kendi vizyonlarına göre gerçekleştirmeleri gerektiği anlamına gelir.

Astlarınızın, tüm yardımcılarının ve diğer herkesin yerini alamazsınız. Yapmamalısınız. Her bakanın on milletvekili var ve onların da her birinin on yardımcısı daha var, vb. Onların işini alıp bir şey yapamazsınız.

Yorum: Liderler hedef konusunda tutkulu olmalı ve o zaman herhangi bir soyut stratejik plandan daha hızlı bir işbirliği ağı kurabilirler.

Cevabım: Evet, aslında bir liderin meşgul olması gereken şey budur.

Yorum: Yenilikçi liderler diğer insanların potansiyelini görür ve teşvik eder.

Cevabım: Aynen.

Soru: Gerçek lider nedir ve geleceğin lideri nedir?

Cevap: Tüm astlarına kendisinden üstün olmayı öğreten bir liderdir. Tüm dezavantajlarını bilir ve yeteneklerinin ne olduğunu bilir. Zaman içinde büyük iyi bir grubun merkezinde olmak için tüm astlarına yatırım yapar. Bu, bir grup yaratan ve grubun onu yarattığı gerçek bir liderdir.

Yaradan’la Bağa Ulaşmak

Soru: Yaşadığım olumsuz durumların önemini en aza indirip Yaradan’ın önemini mi artırmalıyım yoksa kendi “ben”imin önemini mi en aza indireyim ki böylece yaşadığım olayları olumsuz ya da olumlu diye ayırmayayım bile?

Cevap: Kendinizi yok etmeye uğraşmanıza gerek yok, hem de hiç. Aksine, güçlü ve harika olduğunuzu düşünmelisiniz, böylece dünyayı iyi bir şekilde etkileyebilir ve dünya üzerindeki etkinizi de azaltmamış olursunuz.

Soru: Diyelim ki polis veya vergi dairesi tarafından çağrıldım. Bu durumda bunun arkasındaki Yaradan’ı hemen görmeli miyim yani o anda O’nun önemini artırmalı ve sonrasında otomatik olarak polisin veya vergi dairesinin önemini azaltmalı mıyım?

Cevap: Bunu kasıtlı olarak yapmamalısınız. Her şeyle eşit ilişki kurmalısınız, o zaman çocuğunuzla oynamanız ya da polis tarafından sorgulanmanız ne fark eder? Yaradan’la bağ içindesiniz.

Eğer Yaradan’la bağa ulaşmaya çalışırsanız, o zaman sizin için bunun bu şekilde olması gerekir.  Bunu deneyin.

Yaratılışın Özünü Edinmek

Soru: Baal HaSulam’ın şu sözlerle biten bir şiiri var:

“Gerçeğin sözlerinin tadına varacaksın,

Bozulmamış sözler söylemek için.

Ve her şeyi göreceksin,

Kendi gözlerin görecek, bir yabancınınki değil!”

İnsan ne görecek? Burada kişiye ifşa edilen nedir?

Cevap: Dünyamızın maddesel görüntüsünden değil, insanın yaratılışın özünü edineceği gerçeğinden bahsediyoruz. Bu en yüksek hazdır. Bir kişiyi tamamen doldurur ve kişinin artık başka bir şeye ihtiyacı yoktur.

Karanlığı Aydınlatan Kıvılcımlar

Neden kutsallığa, Yaradan’ın ifşasına, birleşmeye, tüm yaratılışın ıslahına giden yolda, saf olmayan arzuları, Klipot’u beslemeliyiz? Bu arzular neden gerekli? Yaradan’ın kırılmayı, egoist arzular ile ihsan etme arzularını karıştırmak için bilerek yaptığını anlamalıyız.

Ve çalıştığımızda, kirliliğin (Klipa) ne anlama geldiğini, kutsallığın ne anlama geldiğini, kutsallığı Klipa’dan nasıl çıkaracağımızı anlayarak, bundan gelişiriz ve Yaradan’ın ne yaptığına, neden ışık ve karanlıktan oluşan bir yaratılışı yarattığına, alma arzusundan ve ihsan etme arzusundan ve birini diğerinden nasıl ayırdığımıza dair akıl, duyarlılık ve anlayış kazanırız.

Tüm hayatımız hayal kırıklığı ve zorluklarla dolu bir arayıştır. Ve tüm bunlar, alma ve verme, ışık ve karanlık arasındaki tüm bu gerilimlerden kıvılcımlar çıkarabilmemiz içindir. Yalnız ışık ya da tek başına karanlık bize yardım edemez, ancak sadece birini diğeriyle çarpıştığımızda, sanki taşı taşa çarpıyormuşuz gibi, kıvılcımlar saçarız.

Bizi dolduran ve maddenin ötesinde böylesine yüksek anlayışlara götüren bu kıvılcımlardır ki, onların içinde Yaradan’ı edinmeye başlarız. Yaratılışın içinde Yaradan’a doğrudan ulaşacak, O’nu anlayacak ve hissedecek hiçbir yetenek yoktur.

Fakat tam da karanlığı aydınlatan kıvılcımları üreten bu sürtünme sayesinde Yaradan’ın bizim için hazırladığı yolu anlamaya başlayabiliriz.

Birçok zor durumdan geçeriz, o zaman aniden zifiri karanlıkta ve anlaşmazlıkların içindeyizdir, Yaradan’ı bilmemizi sağlayan aydınlık parıldar, sonra bir başkası ve bir başkası.

Bu tür birkaç kıvılcım tutuşturduktan sonra, artık Yaradan’ı ve O’nun eylemlerini nasıl tanıyacağımızı hissederiz.

“Varoluşumuzun Üzücü Gerçeği Ve Bu Konuda Yapabileceklerimiz” (Linkedin)

Pek çoğumuz eylemlerimizi neyin motive ettiğinin farkında değiliz. Hayatımızı adeta otomatik pilotta geçiriyoruz ve yaptığımızı yapmamıza, söylediğimizi söylememize ve düşündüğümüzü düşünmemize neden olan şeyleri nadiren düşünüyoruz. Bunun iyi bir nedeni var: Hiç kimse eylemlerimizin motivasyonunun korku olduğunu anlamak istemez. Sürekli kaçış modu içindeyiz ve bunun düşüncesi dayanılmazdır.

Yaşadığım apartmanda yan komşulardan birisi bankasından çok korkuyor. Korkunç bir borç içinde ve banka tüm ödemelerini ve bekleyen emirlerini her an bloke edebilir. Başka bir komşu polisten korkmuş bir halde. DUI’ye yakalandı ve polisin gelip dairesini aramasından korkuyor. Ama hepsinden önemlisi, polisin arama emriyle ofisine girmesinden ve iş arkadaşlarının önünde onu utandırmasından korkuyor.

Hepimiz böyleyiz, bir şeyden, pek çok şeyden korkarız. İnsanların bizim hakkımızda ne düşüneceklerinden ve bizim hakkımızda ne söyleyeceklerinden korkarız. Çocuklarımız için o kadar çok aşamada korkuyoruz ki, bunu tarif etmeye bile başlayamayız. Virüsten korkarız, iklimden korkarız, teröristlerden korkarız, tanıdıklarımız, iş arkadaşlarımız ve patronlarımız tarafından kullanılmaktan korkarız ve geleceğimiz ve çocuklarımızın geleceği için korkarız.

Kısacası, farkında olmadan hayatımızı her an şekillendiren ve belirleyen bir korkular ağı içine düşmüş durumdayız. Dahası, yaşadığımızı, var olduğumuzu bu ağ aracılığıyla hissederiz. Minerallerden bitkilere ve hayvanlara, insanlara kadar etrafımızda bulunan her şeyden aldığımız baskılar, bizim bu dünyayı ve kendimizi onun içinde hissetmemizi sağlar.

Ancak, bu olumsuz bir duygudur. Her şeyden korkarız. Hayattan zevk almaya çalışıyoruz ama tek aldığımız adını siz koyun hükümetten, bankadan, patrondan, çocuklardan, Sosyal Güvenlikten gelen baskılar. Hiç kimse ve hiçbir şey bizi rahatsız etmiyorsa, kendimizi mutlu sandığımız bir noktadayızdır. Ama bu mutluluk değil; acının yokluğudur.

Korkmayı bırakamayız; bu, dünyanın inşa edilme şekli ve bizim inşa edilme şeklimizdir. Ancak, bizi korkutan şeyleri değiştirebiliriz ki bu da duygularımızı değiştirecektir.

Bizler haz arayan varlıklarız. Yaralanabileceğimizi veya eğlenemeyeceğimizi hissettiğimizde korkarız. Bu nedenle, korkumuz haz almak istediklerimiz tarafından belirlenir. Şu anda istediklerimizden daha başka şeylerden haz almak istersek, daha farklı şeylerden korkacağız ve tüm dünya görüşümüz, hatta tüm dünyamız buna göre değişecektir.

Varoluşumuzun iç karartıcı, üzücü durumundan çıkmanın püf noktası, odağımızı kendimize yoğunlaştırmaktan başkalarına yoğunlaştırmaya doğru değiştirmektir. Çocuklarını büyütmeye odaklanmış annelere bakın. Hem hayvanlar âlemindeki anneler hem de insan anneler, başkalarına yani yavrularına bakmaktan aldıkları cesaret ve gücün harika bir örneğini oluştururlar.

Bundan ders çıkarmalıyız. Bir annenin sevgisi doğal olarak gelir, ancak yabancıları sevmek eğitim, pratik ve süreç için geniş bir toplumsal mutabakat gerektirir. Yine de, bugün ihtiyacımız olan şey bu ve umutsuzca böyle. Yeterince umursamamaktan, yeterince vermemekten korkmayı öğrenmeliyiz. Baskımız, düşmanlarını yok etmek isteyen düşmanların baskısı değil, hayatı yaratan baskı, sevgi dolu annelerin baskısı olmalı. İkincisi, şu anda hissettiğimiz baskı ve bu bizi ve içinde yaşadığımız dünyayı öldürüyor.

Çaresiz bir durumdayız. Ne gezegenimiz ne de insanlık birbirimize ve çevreye verdiğimiz olumsuz baskıya daha fazla dayanamayacak. Endişelerimizi ve korkularımızı kendimiz için endişelenmekten başkaları için endişelenmeye çevirmezsek, ben-merkezci odağımız bize kendi yıkımımızı getirecek.

Doğanın Düzeltilmesi Gereken Parçası

Yorum: Çok sayıda deney, bitkilere bakan bir kişinin onları düşünceleriyle ne kadar etkilediğini göstermektedir.

Cevabım: İnsan düşünceleriyle sadece bitki ve hayvanları değil, taşları bile etkiler. Bizler bunu henüz irdeleyemiyoruz.

Yaratılışın tüm parçaları arasında öyle mutlak bir karşılıklı bağlantı ve öyle mutlak bir etkileşim vardır ki, bu güçler ağını görseydik, bu güçler sisteminde yalnızca biz insanların olumsuz ve zararlı bir unsur olduğunu görürdük.

Maddenin ne cansız, ne bitkisel ne de hayvansal formları özgür iradeye sahip değildir, onlarda egoizm yoktur.  Onlar doğanın içlerine yerleştirdiği yasalara göre var olurlar. Ancak insan, özgür iradesi ve bencilliği nedeniyle doğanın tek zararlı parçası haline gelir.

Soru: Burada kişinin özgür iradesi nerede? Hayvanlar içgüdülerine göre; insanlar ise başkalarını kullanma ve alma arzusuna göre hareket ediyor.

Cevap: Özgür irade, önceki yolumuzun kusurlu olduğuna ikna olduğumuzda başlar. Aynı zamanda, içimizde daha yüksek bir şeye karşı bir arzu yani bu dünyanın ötesine geçme, onun üzerine çıkma arzusu ortaya çıkar. Bu “yüksek”  kendini bize ifşa etmelidir.

Kabala buna yardımcı olur. Kendimizi düzeltebilmenin tek yolu budur.