Monthly Archives: Kasım 2021

“Eğitim Nedir?” (Quora)

Eğitim – yani şu anda yetenekler ve bilgi edinme ile ilgili olan eğitim değil, eğitimin doğru biçimi – bize bir eylem çizgisi ve gelecekteki bir duruma doğru bir yön veren belirli bir sosyal çevreyle olan bütünleşmemizdir.

Bir sonraki seviyemizi sosyal çevremizde görmemiz gerekir. Bir sonraki seviyemiz bizi ileriye, uyanmaya, cesaretlendirmeye, motive etmeye ve onun gibi olmamız için bize ilham vermeye teşvik eder. Sosyal bir ortamda değişim bizim için daha kolaydır.

Eğitimciler, duygularımızın ve ruh halimizin çevremize uyum sağlamamız için itici güç olduğu ve böylece toplumu oluşturan birimlerin uyumlu bir grup halinde bir araya geldiği ve bir sonraki seviyemiz olan bir sosyal atmosfer yaratmalıdır.

Uyumlu bir grup, doğası gereği egoist olan yani birbirlerinin zararına haz alma arzularından oluşan bireylerin, yeniden pozitif sosyal varlıklara dönüştüğü ve ihtiyaç duydukları her şeyi barışçıl, uyumlu ve uygun bir şekilde, ancak karşılıklı işbirliği yoluyla sağlayabilecekleri bir toplumla çevreledikleri zaman, mutlak ve karşılıklı işbirliği içinde olduklarını anlamaya başlayan bir gruptur.

Buna göre, böyle bir ortama girerek egomuza belirli bir baskı uygularız. Yani başarılı olmak ve toplumda belirli bir düzeyde saygı görmek isteriz, bu nedenle esas olarak karşılıklı işbirliğine değer veren bir topluma girersek, topluma uyum sağlamak ve toplumun saygısını kazanmak için daha işbirlikçi ve verici olmaya çalışırız. Başka bir deyişle, bencil hedeflerimizin özgecil eylemlerle tatmin edildiğini hissederiz. Sonrasında, böyle bir ortamı ne kadar besler ve ona katılırsak, bizi gerçekten mutlu ve kendine güvenen insanlar olmaya yükseltecek olan değerler, toplumda düzenli olarak desteklenir ve güçlendirilirse bizler verici, işbirlikçi ve özgecil varlıklar olmak için o kadar çok gelişeceğiz. Optimal bir eğitim formunun özü budur.

Manevi Bir Egzersiz

Yaradan’a sevinçle dönmeye çalışın çünkü biz O’nun yarattığı dünyadayız ve yönelebileceğimiz biri var. Bunu yapmak için sürekli talep eden ve isteyen egomuzun üzerine küçük bir adım atmamız gerek. Bundan dolayı sürekli üzüntü ve memnuniyetsizlik içindeyiz.

Yaradan’a tatmin vermediği için ağlamayı bırakın. Aksine O’na dönebilirsek, bu zaten bir sevinçtir. Ve Yaradan ile bağ kurma fırsatının tadını çıkarmak istersem, o zaman Yaradan’dan bu sevinci almaya başlayacağım çünkü O’nun doldurabileceği Kli olacak. Bu sadece psikoloji değil, üzerinde sürekli çalışmanız gereken manevi bir egzersizdir.

Yaradan bize bu egzersizi verir, böylece ilgimizi kendimizden uzaklaştırıp Yaradan’a doğru çeviririz. Kendi içimi kazmak ve egoizmimde tatmin olmadığı için üzülmek yerine, sevinçle Yaradan’a dönerim ve bu benim manevi Kli’m olur.

Kişinin bu imtiyazı kabul etmesi uzun yıllar alır. Ama bu tavsiyeyi dinleyip yerine getirseydi, hemen ilerlerdi. Gün boyu, neşe içinde Yaradan’a dönmeye çalışın.

Herkesin bazen birkaç yıl sürebilen üzüntü ve şüphe dönemleri vardır. Ancak kişi Yaradan’a döndüğünü ve bu nedenle üst bir güçle karşı karşıya olduğu için her zaman neşe içinde olması gerektiğini anlar anlamaz, bu andan itibaren hayatında yeni bir aşama başlar. O şimdiden Yaradan ile bağa ulaşmıştır.

Annenin içindeki embriyonun kendisinin farkında olmadığı gibi, insan bu bağı henüz hissetmeyebilir. Ama o zaten manevi bir embriyo haline girer ve başına gelenlere rağmen neşe içinde kalırsa, bu, egoizminin üzerine çıktığı ve kısıtlama sınırından geçtiği anlamına gelir.

Yaradan’a O’nu memnun etme arzusuyla ulaşmayı başarmak, içimde olanları değil, dışarıda olan Yaradan’ı düşünmek, bu yapmamız gereken ana devrimdir. Bu manevi dünya ile sınıra girmektir.

Doğru Manevi Birleşime Doğru

Yorum: Kabala, kadının doğasının alan kısım olduğunu ve erkeğin ihsan eden kısım olduğunu söyler.

Cevabım: Bu özel koşullara bağlıdır. Manevi dünyada ihsan etme niteliğine erkek, alma niteliğine kadın denir. Ama dünyamızda bir erkek ve bir kadından bahsetmiyoruz. Manevi güçler bu şekilde bölünür.

Bu tezahürleri nerede görüyoruz? Bir erkek Kabala’yı doğru uygularsa, önce manevi gücü elde eder ve sonra kadına aktarır. Ama kadın ona bu konuda yardım eder ve onun yardımı olmadan erkek hiçbir şey elde edemez. Kadın, kendisinin yardımıyla bir erkeğin üst gücü elde ettiği, Yaradan’ı ifşa ettiği arzudur.

Bu nedenle, onların ortaklıkları en alt seviyeden itibaren gereklidir. Bu nedenle, geçmişte Kabalistler evli olmayan erkekleri öğrenci olarak kabul etmiyorlardı.

Ancak zamanımızda, gerçek bir manevi koşula ulaşmak için, Yaradan’a yönelik hem erkek hem de kadın birleşimine sahip olmak gerekir.

Umarım ki artık çiftler arasında doğru manevi birleşimin ortaya çıkacağı nesle yaklaşıyoruzdur.

İsmail’in Soyundan Gelenler – Rahatsızlık ve Yardım

Soru: Yaradan’ın İbrahim’in tohumunu çoğalttığı ve ona İshak’ı verdiği söylenir. Ama bir de İsmail vardı. Bu neden sadece İshak’la ilgilidir?

Cevap: Bu, ruhun köküne bağlıdır. İshak, İbrahim’in tam tersidir. İbrahim sağ çizgi, İshak sol çizgi ve Yakup orta çizgidir.

İsmail’de bu tohum yoktu; yakın kaldı ama bundan daha fazlası değil.

Soru: Peki içimizdeki “İsmail” nedir?

Cevap: İçimizdeki İsmail, hayatın amacını ve Yaradan’ı arayan ama her zaman dolambaçlı yollardan giden biridir. Sanki o bir şeyleri kaçırıyormuş gibidir. Sürekli olarak İbrahim’in veya onun soyundan gelenlerin yanındadır ve her zaman onlarla çatışır. Bir yandan onlara yardım ederken, diğer yandan onları rahatsız eder.

Tora’da, eninde sonunda İsrail’in çocukları, Yaradan’ın, İbrahim’i Kildanilerin Ur’undan getirdiği Kutsal Topraklara döndüklerinde, bu topraklar başlangıçta İbrahim’in soyundan gelenlerin oraya girmesini engelleyecek olan İsmail’in soyundan gelecek diye yazılıdır. Ve bunu bugün de hissediyoruz.

Soru: Bu,  İbrahim’in soyundan bir şey istedikleri anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet tabi ki. Onlar bir şey istiyorlar, biz bir şey istiyoruz ve sonunda Yaradan’ın istediği gibi olacak.

 

“Depresyon Nedir?” (Quora)

Depresyon, tatmin edilmemiş arzuların bir sonucudur.

Birçok arzudan oluşuruz. Eğer bu arzular yerine getirilirse, mutlu hissederiz. Kısmen yerine getirilirse, içinde yaşadığımız ve alıştığımız kısmi bir memnuniyetsizlik hali hissederiz.

Bu memnuniyetsizliği, ister ilaç, ister uyuşturucu olsun, hayatımızdaki her türlü eğlence ve amaç vasıtasıyla, çeşitli yollarla etkisiz hale getirmeye çalışır ve böylece bir şekilde ayakta kalmayı başarırız.

İçinde derin, karanlık ve dipsiz bir boşluk hissettiğimiz, şu anda hiç şeyden tatmin olmadığımızı hissettiğimiz ve gelecekte de tünelin sonunda ışık görmediğimiz bazı depresyon durumları var ki gerçekten de zordur.

Genellikle geleceğe yönelik umutla yaşarız. Arzu yelpazemizi gerçekleştirmek için kendimize çeşitli hedefler planlarız. Genellikle yemek, cinsellik, aile, eğlence, para kazanma, toplumda saygınlık kazanma, bilgi birikimi istemekle meşgulüz ve hatta bazı insanlar belirli şöhret veya güç pozisyonları elde etmeyi diler. Bu tür arzuları gerçekleştirmek için çeşitli yollar geliştirdik ve bu yollar bizi daha derin varoluşsal sorulardan uzaklaştırarak hayatlarımızı belirli yüzeysel bir seviyede yaşamamıza izin veriyorlar. Ancak, karanlık tarafından yutulduklarında, depresyon bataklığına giriyoruz ve o zaman ölüm bile cazip geliyor. Böyle bir durum hakkında Kabalistik bir söz vardır: “Ölümüm hayatımdan daha iyidir.”

Bu tür depresif durumları hissetmeye başladığımız an, kendimize daha önce başarılı bir şekilde örtbas edebildiğimiz varoluşsal soruları sorarız. Günün sonunda, depresyon, yaşamın anlamı ve amacı ile ilgili sorulara cevap bulmak için her zamanki çerçevelerimizin dışında arama yapmamıza neden olan bir duygudur ve iç sesimizi dinlemek için belirli bir düzeyde depresyon yaşamamız gerekir.

Yemek, cinsellik, aile, eğlence, para, onur, kontrol ve bilgi için olan arzularımıza hizmet etmede bir anlam ve amaç buluyorsak yani bu arzuları doğrudan yerine getirerek ya da gelecekteki gerçekleşmesini hayal ederek kendimizden haz alabiliyorsak, o zaman hayatın daha derin varoluşsal soruları, bu haz arayışının altında gömülü kalır. Başka bir deyişle, yaşamın hayvansal varoluş düzeyinde anlam buluruz. Bununla birlikte, bu tür arzulara hizmet ederek tatmin bulamazsak, sonuçta yaşamın anlamını ve amacını aktif olarak aramamıza yol açması gereken bir his olan depresyonu yaşarız.

Dünyamızın daha üst bir boyuta sıçramamız gereken basit bir sıçrama tahtası olduğunu anlamalıyız. Aynı dünyada, aynı bedenimizde yaşarken varoluşun daha üst boyutunu keşfedebiliriz.

Doğanın bize rehberlik ettiği gelişim süreci, nihayetinde yaşamın anlamını aramamız ve elde etmemiz içindir. Depresyon durumları, bedensel arzuların yerine getirilmesinde anlamsızlığın keşfi ile daha yüksek anlam arayışı arasında geçiş yapmaya yaklaştıkça daha sık ve daha yoğun bir şekilde ortaya çıkar. Başka bir deyişle, bedensel arzularımızın yerine getirilmesinin peşinde koşarken hissettiğimiz artan memnuniyetsizlik, zaten daha derin varoluşsal sorularımızın bir ifadesidir.

Daha üst bir boyuta, algıya ve doyuma ulaşmak için bir yöntem sağlayarak, hayatımızın anlamı ve amacı ile ilgili soruları yanıtlamak üzere özel olarak oluşturulmuş bir metot olan Kabala bilgeliği, sadece ihtiyaçların yerine getirilmesinin ötesinde bedensel arzularımızı “zıt yardım” olarak adlandırır. Çünkü şu anda ya da sonunda bu arzularda keşfettiğimiz boşluk, bizi hayvansal varlığımızın ötesinde yaşamın gerçek anlamını ve amacını aramaya iter.

Zohar Kitabının Dili

Zohar Kitabı, ağırlıklı olarak Aramice olmak üzere özel bir dilde yazılmıştır. Aramice, bugün İsrail Devleti’nde konuşulan İbrani diline paralel eski bir dildir. Bu iki dil Eski Babil’de popülerdi ve bu nedenle Kabalistler bunları kullanıyor.

Adı Adem olan ilk Kabalist, hem Aramice hem de İbranice kullanmaya başladı. Raziel HaMalach (Gizli Melek) adlı kitabında her iki dili de kullanmıştır.

Zohar Kitabı’nın dili tam bir fiziksel-matematiksel dil değil, anlamamız gereken bir imalar/işaretler dilidir. Onu ancak içinde alegorik olarak anlatılan bu görüntü ve olaylarla kuşanmış bir kişi anlayabilir. Bu nedenle, bir kişi bu kitabın ne hakkında olduğunu hemen anlayamaz.

Ancak, kişi kendi üzerinde çalışırsa, Kabala çalışırsa, bir grup içindeyse ve Zohar Kitabı’nı yazan kişiye benzer bir grup oluşturursa, o zaman onların yazdıklarını anlamaya başlar ve kitapta anlatılanlar kendi grubunda işlemeye başlar. Yani, Zohar Kitabı bir kayıt gibi işlemeye başlar, onların aralarında kendini açığa çıkarır ve onlara neden bahsettiğini gösterir.

Ama bu, onlar yalnızca Zohar Kitabı’nın yazarlarının niteliklerine benzer oldukları ölçüde olur. Bu nedenle, “dalların dili” olarak adlandırılan bu kitabın dilinin kendisi alegoriktir ve onu yalnızca manevi seviyede olanlar anlayabilir. Aksi takdirde, Zohar Kitabı bir hikayeler, peri masalları ve efsaneler koleksiyonu olarak algılanır.

“Hayatın Anlamı” Virüsü Tarafından Enfekte Olmak

Soru: Bir anda anlamsız gelen bir hayata atıldığını hisseden insanın ilk adımı ne olmalıdır? Ne için çalıştığını bilmiyor ve hayatın burnunun dibinden geçtiğini hissediyor. Kişi, anlamı ve kendi kaderini tayin hakkını keşfetmeye başlamak için ne yapabilir?

Cevap: Ne için yaşadığını sormalı. Aslında, bu yönde bize yardımcı olacak daha fazla virüs gelecektir. Onlar bizi sarsarak ve önceki ilişkilerimizden kopararak bize çok yardımcı olmaktalar. Temel olarak her birimizde içsel değişiklikler yapmaktalar.

Bilmiyoruz ama bu oluyor ve bizler değişiyoruz. Koronavirüs, hepimizi etkileyen, içinde manevi yük bulunan biyolojik bir etkidir.

 

Neden Bireyselliğimizi Korumalıyız?

Soru: Aramızda kendimizi iptal ederken neden bireyselliğimizi korumalıyız?

Cevap: Hiçbir şey korumuyoruz.Ben sadece Yaradan’a benzemek istiyorum.Aynı anda bende ne değişirse değişsin hiç fark etmez.Bu elde etmeye çalıştığım tek şeydir.

Soru: Ama kişi yine de kişiliğini kaybeder mi?

Cevap: Herhangi bir bireyselliğimiz yok. İçimde nasıl bir bireysellik var ki? Ne yönden özelim? Egomun ifşalarında mı?! Bu konuda özel bir şey yok.

 

Tora’dan Ayrılmayın

Soru: “Tora’dan sağa ve sola sapmayın” ne demektir?

Cevap: Tora’da sağda veya solda değil, ortada kalmak demektir.

Yani, egoist temellerinizi hesaba katmalısınız. Onlar kaybolmazlar, onları sürekli olarak sağ çizgiden ıslah etmeli ve orta çizgiyi takip etmelisiniz.

 

“Eğitimde Kriz Var Mıdır? Varsa Bu Nedir?” (Quora)

Eğitimdeki kriz şudur ki, bir yanda dünyanın temel sorunu, öte yanda dünyanın asıl sorunu olarak görülmemekte ve çoğunlukla ihmal edilmektedir.

Eğitim nasıl dünyanın ana sorunudur?

Bu, ilköğretimden huzurevlerine kadar tüm eyaletlerde, devlet kurumlarında öğretilmesi gereken şeyin, birbirlerine karşı doğru tutuma sahip olmanın ne anlama geldiği ve birbirine karşı olumsuz tutumların tüm sorunların temeli olduğu anlamına gelir.

Başka bir deyişle, birbirimizle karşılıklı düşünce ile ilişki kurarsak, bizi uyumlu bir şekilde birbirine bağlamak için doğada bulunan ve sayısız sorunlarımıza kelimenin tam anlamıyla son veren olumlu bir gücü çekeriz. Ve birbirimizle olumsuz yani bencilce, birbirimizin pahasına haz almaya çalıştığımız yerde, dünyada giderek daha fazla sorun ve acı biriktiririz.

Bu tür kavramlarla küçük yaşlardan itibaren tanışmalıyız ve bu kavramlarla ilgili düzenli hatta sürekli açıklamalar almalıyız. Daha sonra yavaş yavaş bu mesajı duyar ve tüm sorunlarımızın nedenini anlardık: bizler doğamız gereği egoistiz, başkalarına fayda sağlamaktan çok kendimize fayda sağlamaya öncelik veririz.

Sorunlarımızın temel nedeninin farkına vararak çözümün yarısına ulaşırız. Bu zaten dünyaya büyük fayda sağlayacaktır çünkü o zaman sorunlarımızın nedenini onların olmadığı yerlerde aramayacağız. Çeşitli sorunlarımızı geçici çözümlerle çözmeye çalışan her türlü komite ve organizasyonların oluşturulmasına son verirdik ve neye odaklanacağımızı tam olarak bilirdik.

Tüm problemimizin egoist doğamızda olduğunu ve bir şekilde düzeltilmesi gerektiğini bilirdik. Daha sonra, bu sorunu çözmek için uluslararası bir yarışma ilan edebilir, onu mümkün olan her yerde tartışabilir, çözümü için öneriler arayabilir ve kabul edebiliriz.

Çözüm arayışına katılan kişileri duyurur, kazananları ücretsiz olarak yardım etmek isteyenler olarak adlandırırdık ve bunu yaparak küresel bir hareket yaratmış olurduk.

Yavaş yavaş, egoizmin insanlığın temel sorunu olduğunu ve bunun ancak doğada barınan ve kendimize çekebileceğimiz pozitif güç tarafından benzersiz bir şekilde çözülebileceğini açıklayabilir ve bunu yaparak temel sorunumuzu çözebiliriz.  Ayrıca, temel sorunumuzu çözerek, kelimenin tam anlamıyla tüm sorunlarımıza son vermiş oluruz.

İnsanlığın başka bir yolu olmadığına inanıyorum. Bunu biliyorum. Hepimiz değişme ihtiyacımızı, doğamız tarafından bozulduğumuzu, ancak daha iyisi için değişmemiz gerektiğini tartışırsak, o zaman bir dua gibi, olumlu bir yanıt alırız ve bu bizi daha iyiye doğru değiştirmeye çalışır.