Category Archives: Yaradan

Arzunun Kısıtlanması

Sadece dördüncü safha kısıtlanmış olmasına rağmen, ışık ilk üç safhadan da ayrıldı. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem”, Kısım 7).

Son, dördüncü aşama, ilk üç aşamanın genişlemesiyle ulaşılan arzunun kendisidir. Arzu, egoist olmak ve ilk aşamadan ters yönde farklılaşmak istememiştir; bu nedenle kendini kısıtlamış ve ışık ondan kaybolmuştur.

Sonra ışığın farklı bir gelişimini temel alır; ışığı alacaktır ama sadece Yaradan’a memnuniyet getirmek için. Burada bir yandan Yaradan’dan zıtlığı, diğer yandan da O’na benzerliği alır.

Soru: Işık, Kli’den ayrıldığında bu durum nedir? Bu bizim dünyamızda nasıl tezahür eder?

Cevap: Bizim dünyamızda tezahür etmez. Işık, Kli’den ayrıldığında, ölü olarak kalır. Bu herhangi bir canlı veya bitkisel bedenin ölmesine benzer. Hayat veren güç onu terk eder.

Soru: Işığın Kli’den atılması bilinçli olarak mı gerçekleşir?

Cevap: Evet, Kli bu durumda kalamaz, sadece Yaradan’ın zıddı olmamak için içindeki her şeyi feda etmeye hazırdır.

Korku Olmadan Sevgi Olmaz

Yaradan korkusu, O’nun içimde hüküm sürdüğü hissidir; tüm düşüncelerimi, tüm arzularımı ve başıma gelen her şeyi O kontrol eder. O’nun tüm yaşamımı belirlediğini her seferinde daha da net bir şekilde hissederim.

Yaşamım hakkında değil, bu yaşamda Yaradan’a bağlı olup olmadığım hakkında endişelenirim. O’na daha fazla bağlı olmaya özlem duyarım ve birbirimize bağlı olduğumuzu, beni her yönden kucakladığını ve tamamen O’nun merhametinde olduğumu hissederim.

Her şeyden önce korkuya ulaşmalıyız ve sonra korkunun üzerine sevgiyi inşa edebiliriz. Korku olmadan sevgiye ulaşmak mümkün değildir.

Barış Ve Dostluk İçin

Yorum: Kült grupların sınıflandırılmasına göre, “Grup tüm zamanınızı görevler, kitap veya gazete satmak, yeni üyeler toplamak, kurslara katılmak ve meditasyon yapmakla doldurur.”

Cevabım: Kabalistler kimseyi toplamaz. Aksine, biz her şeyin kesinlikle açık olması gerektiğine inanıyoruz. İnsanları kendimize çekmiyoruz, ancak bilgimizi dışarıya yayıyoruz. Kişi derslerimizi televizyondan ve internetten izleyebilir; biz, herkese diğer tüm organizasyonlardan daha fazla açığız.

Kapalı bir organizasyon, her şeyden önce bir kültün özelliğidir. Biz öyle değiliz. Bir insan gelebilir ya da gidebilir, evlenebilir, boşanabilir, iş veya meslek değiştirebilir. Aramızda Afrikalı Amerikalılar, Çinliler, Avrupalılar, Güney Amerikalılar, Yerli Amerikalılar ve diğer halklardan dostlarımız var.

Almanya, Hollanda, Fransa, Güney ve Kuzey Amerika’da şubelerimiz var. Arap ülkelerinin çoğu da dahil olmak üzere, öğrencilerimizin olmadığı tek bir ülke yok.

Herkese açıkken hangi kültten bahsedebilirsiniz ki?! Her şeyi açıkça gösteriyoruz ve en geniş şekilde yayınlıyoruz.

Yorum: Ama aynı zamanda “grup kişilerin tüm zamanını görevlerle dolduruyor” diyor.

Cevabım: Eğer gruptaysanız, o zaman biraz boş zamanınızı dağıtım için ayırmanız gerekir çünkü dünyanın iyiliği buna bağlıdır.

Dünyanın başka bir kurtuluş yöntemi yoktur, yalnızca insan doğasının egoistlikten özgeciliğe, nefretten sevgiye ıslah edilmesi yoluyla kurtulabilir. Bu bence herkes için net.

Dünyadaki her insan, kendi üzerinde çalışmak ve başkalarını da aynı ıslaha çekmek için zaman ayırmalıdır. Aksi halde ne yapacağız? Oturup kafamıza daha fazla darbe gelmesini mi bekleyeceğiz? Hayır, biz barış ve dostluktan yanayız.

Manevi Beden

Soru: Kişi acı çektiği zaman, bedenini hissedebilir. Manevi bedende ne olur?

Yanıt: Dünyamızda hissettiğimiz her şeyi, en hoş duyumları bile yalnızca bir tür acı, sınırlama, baskı ve benzeri nedenlerle hissederiz. Hisler sınırlılık duygusundan gelir.

Ancak manevi dünyada durum bunun tam tersidir. Bedenimin hislerinin üzerine yükselirim; benim için bu egoist sınır mevcut değildir.

Sonuç olarak, bedenimi ve genel olarak bu dünyayı hissetmeyi bırakırım çünkü egoist sınırı iptal eder ve onun üzerine özgecil niteliklere yükselirim. Bu dünya benim için yavaş yavaş çözülmeye başlar. Onu maddi olarak değil ama benim için hala tasvir edilen bir şey olarak görürüm. Ama sonunda tamamen yok olur.

Bununla bir sorunum yoktur, bırakın hayali dünya yok olsun.

Manevi beden benim başkalarıyla olan ilişkili niteliklerimdir yani başkalarıyla bağlılık ve bağ kurma temelinde inşa ettiğim şeydir. Manevi niteliklerim başkalarına Yaradan’ın onlara davrandığı gibi davranabildiğim yerdir.

Böyle durumlarda ben de sınırlı değilimdir. Manevi bedenim bana herhangi bir sorun çıkarmaz.

Yaratılış Olarak Kabul Edilen Nedir?

Alma arzusu, yaratılan varlıkta ancak onun kendi isteğiyle almak için uyanışı aracılığıyla oluşur. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem,” Kısım 6, Madde 24)

Soru: Yaratılış, kendi kişisel alma arzusuna sahip olan, yaratılan varlık mıdır?

Cevap:  Sadece almak için değil, hatta Yaradan’a benzer hale gelmek için. Bu nedenle, alma arzusu gelişimin dört aşamasından geçer ve son aşamada Yaradan’a benzer olmak için, özgür bir kişisel arzu geliştirir. Bundan önce, henüz bir yaratılan olarak kabul edilmez çünkü gelişimin istem dışı aşamalarından geçer.

“İsrail Topraklarını Fethetme” nin Manevi Seviyesi

İsrail halkı, Mısır’dan tüm arzularını, “kapları” ve altın ve gümüş takıları çıkardıktan sonra, o zaman tüm egoist nitelikleri içlerinde öldü.

Tora’da, Mısır’dan çıkan tüm nesil hakkında söylendiği gibi, tüm egoizmleri öldü ve sonra İsrail toprakları (Eretz İsrail) olarak adlandırılan bir sonraki seviyeye, sadece ihsan etme ve sevgiye yönelik bir arzuya ulaşma fırsatını elde ettiler. “Eretz” “arzudur (Ratzon”) ve “İsrail”, “Yaşar Kel (Doğrudan Yaradan’a)”dır.

Yaradan, doğanın ana gücü olan ihsan etme ve sevgi gücüdür. Diğer her şey O’nun, kendine özgü türleri olarak tezahür eder. Bu gücün çalıştığı program, kişiyi bağımsız kılmayı ve ihsan etme ve sevgi koşulunda olma arzusunu amaçlar.

İbrahim’in grubu, İsrail topraklarına girdikten sonra, orada başka milletler de yaşadığı için, o topraklar için savaşmaya başladı. Ek olarak, grubun içinde, insanların karakterlerinde tezahür eden her türlü engel ortaya çıktı ve bunların üstesinden gelmek zorunda kaldılar. Bu döneme İsrail topraklarının fethi (“Kibush Haaretz”) olarak adlandırılır.

Yaratılan Olmadan, Yaradan Da Olmaz

Soru: Dünyanın tüm gelişiminin, bizim egoist arzularımızda ortaya çıktığını söylüyorsunuz. Ama eğer maneviyatta zaman yoksa, burada nasıl oldu? Kısa bir zaman dilimi içinde mi?

Cevap: Maneviyatta zaman yoktur.  Gelişim iki dünyada: maneviyatta ve bizim dünyamızda, paralel olarak gerçekleşmez.

Manevi dünyada hiçbir şey yoktur, hatta manevi dünyanın kendisi bile yoktur. Algıladığınız şey vardır. Eğer algılama, egoist arzularla gerçekleşirse, o zaman bizim dünyamızı hissedersiniz ve eğer özgecil arzularla, ihsan etmek ve sevgi için gerçekleşiyorsa, o zaman üst dünyayı hissedersiniz.

Ne bizim dünyamız ne de manevi dünya vardır. Üst dünya yalnızca algılayan kişinin üst güce, üst ışığa olan benzerliğini algılaması halinde, ona göre var olur.

Yaratılan olmadan Yaradan da olmaz. Var olduğunu hissedecek biri yoksa zaman da yoktur, yaşam da yoktur.

Eğer dünya, hissiyatlarımızda kendini gösteren bir şeyse, o zaman sadece bize göre var olur. Bizim dışımızda bir formu yoktur.

Bu gücün kaynağını bilmiyoruz. Işık üzerime iniyor. Bu kaynağı ancak ışığa benzediğim ölçüde tanımlayabilirim. O zaman kaynağın da muhtemelen aynı niteliğe sahip olduğunu söyleyebilirim.

Bunu anlamak mümkün değildir. Bunun için kendinizi değiştirmeniz gerekir.

 

Kendinizden Özgürleşmek

Yorum: Bir ders sırasında kendinizle hesaplaşmamanızın harika bir şey olduğunu söylemiştiniz.

Benim Cevabım: Hesaplamalar sadece grupla ve insanlıkla ilgili olmalıdır. Kendinizle ne gibi hesaplaşmalarınız olabilir? Bu da aynı aldatma sistemine dahildir; sanki ben varım gibi ama Yaradan’dan başkası yok.

Bizler, O’nu hissetmesi gereken tek bir ortak Kli, Malhut yaratırız. Bu nedenle benim şahsiyetim yoktur. Ben sadece küresel maneviyata hizmet eden yardımcı bir unsurum.

Soru: Kişi her şeyi kendisi için faydalı olana dayanarak yapar: “Bu benim için faydalıdır ve bu değildir.” Bir Kabalist bunun tam tersini mi yapar: “Bunu kendi iyiliğim için yapmıyor olmam ne kadar harika”?

Cevap: Elbette, bir Kabalist her şeyi Yaradan’ın rızası için yaptığı için sevinir. Bu nedenle, burada kendimizi ayarlamak çok önemlidir. Eğer etrafınızdaki dostlarınız böyle düşünür ve böyle ilerlerse, bundan daha iyi ne olabilir ki?

Metodik, sakin ve yavaş yavaş kendimizi bir enstrüman gibi akort etmeye çalışmalıyız. Aylar geçebilir, hatta belki birkaç yıl ama tüm bu süre boyunca kendinizi uyumlamak için girişimlerde bulunmalısınız.

Zohar Kitabı’na Göre İlk Alıştırma

Bir kavşakta durduğunuzu hayal edin: Sola giderseniz kendi iyiliğiniz için, sağa giderseniz Yaradan’ın rızası için. İhsan etme yönünde ilerlemek için doğru niyeti nasıl seçebilirsiniz?

İhsan etmek için özlem duymalı ve her şekilde ona ulaşmaya çalışmalıyız. O zaman Yaradan bizi her zaman ıslah edecek ve bunu nasıl yapacağımızı öğretecektir. Önemli olan dostlarla birlikte hareket etmektir ve bize Yaradan’a yakınlaşma hissi verecek aramızdaki bağ biçimlerini aramaktır.

Öyle bir birlik yaratalım ki, içsel bağımız Yaradan’ın formunu, O’nun niteliğini ve karakterini bize ifşa edebilsin. Günden güne bu yönde ilerledikçe, Yaradan’ın kim olduğunu ve bizim kim olduğumuzu, bizi ayıran mesafenin ne olduğunu ve O’na biraz daha yakınlaşmak için ne yapmamız gerektiğini daha iyi anlamaya başlayacağız.

Her gün, bağ kurmayı arzuladığımız her an, bağımızın formunun birbirimize karşılıklı ihsan ederek giderek daha gerçek hale gelip gelmediğini kontrol etmeliyiz. Zohar’ın bize verdiği ilk alıştırma budur: onluda bağ kurmak ve Şehina’nın formuna yaklaşan karşılıklı ihsan etmeye ve karşılıklı bağa ulaşmak.

Bu fiziksel mesafe anlamına gelmez, daha ziyade içsel, manevi bir yakınlık hissi anlamına gelir.

Ancak bu doğru niyete kendi başımıza ulaşmamız gerekmez; önemli olan onu aramaktır. En önemli şey arayış, sorular, ona ulaşamadığımız için duyduğumuz içsel pişmanlıktır. Bundan, arzu edilen hedefe ulaşmamıza yardımcı olacak bir dua doğacaktır.

Yaradan, bizim için arzuyu düzenlemelidir ve O, aynı zamanda arzunun yerine getirilmesini, arzuya verilecek cevabı da düzenler. Bizim sadece arıyor olmamız gerekir.

 

Manevi Koşulun Kaybı

Yorum: İkinci Tapınağın yıkılmasından sonra Yahudiler manevi koşullarını koruyamadılar ve farklı ülkelere dağıldılar.

Benim Yanıtım: Bunlar artık Yahudi değil, daha önce on kabilenin ayrıldığı kayıp bir ulustu. Ülkeden ülkeye geçen iki kabile kaldı. Barınmalarına izin verilen yerlerde onlarca ya da yüzlerce yıl yerleştiler ve tekrar yola koyuldular.

Bu dikkat çekicidir. Tarihte bir ülkeden birdenbire kovulan böyle bir ulus yoktur. Bütün bir ulusun, yüzbinlerce insanın bir araya gelip başka bir ülkeye gittiği bir karşılaştırma düşünemiyorum.

Soru: Peki Yahudiler bununla nasıl bir ilişki kurdular?

Cevap: Önemli olan sahip olduklarımızı korumak ve muhafaza etmektir çünkü biz tek bir ulus olmalıyız.

Yorum: Bununla birlikte, Yahudiler bir arada olmalarına rağmen, hala maneviyattan yoksundurlar.

Benim yanıtım: Var ama eskisi gibi aynı seviyede değil. Maneviyat anlayışı – Yaradan’la bağ ve insanlarda var olan bir misyon – hepsi oradaydı, ancak bunun açık bir tezahürü yoktu.

Yazdıkları kitaplara bakın. Bir üst dünya olduğu, Yaradan’a ulaşma ve O’nun için çalışma anlayışını tamamen kaybetmediler. Bu kitapları alın ve okuyun. Ondan uzak olduklarını biliyorlardı.