Category Archives: Yaradan

Geleceğin Mesleği: Kalplerin Bağının Mimarı

Halen Yaradan rızası için nasıl davranacağımızı bilmediğimiz için, grubumuzun iyiliği için, dostlarımızın iyiliği için hareket etmeliyiz. Aynen sıradan bir hayatta olduğu gibi, kişi hiçbir zaman sadece kendisi için yaşamaz. En nihayetinde onun zaten ebeveynleri, çocukları ve hatta torunları vardır ve hepsinin iyiliği için yaşıyordur.

Bazen insanın her şeyden vazgeçip, ıssız bir adaya gidip sadece kendisiyle ilgilenmenin hayalini kurduğunu duyarız. Ancak bu yalnızca çaresizlikten kaynaklanmaktadır, zira insanın başkalarıyla bağ kurması gerekir.

Modern medya bizi giderek daha fazla birbirimize bağlıyor. Sonuç olarak, sadece bilgisayarımızın içinde değil, beynimizin, kalbimizin içinde, kaçmanın imkânsız olduğu bir yerde, tüm dünyayla birlikte yaşadığımızı hissedeceğiz. Bu şekilde, Yaradan bizi tek kalp, tek adam olarak birleşmeye mecbur edecektir.

Biz bu bağı şimdi reddediyoruz, ancak başka bir çözüm olmadığı için, kısmen bilinçsizce, kısmen de kendi arzumuz doğrultusunda bu mutlaka gelecektir.

Herkesin insanlar arasındaki bağ kurma alanında uzman olması gerekecek. Tıpkı bugün herkesin bilgisayarı nasıl açacağını, nasıl şifre gireceğini, e-posta ve diğer uygulamaları nasıl kullanacağını bilmesi gerektiği gibi, gelecekte de kalpler arasında bağ kurmak için, giderek daha fazla bilgiye ihtiyacımız olacak.

“Bir Anneden Öğrenilecek En İyi Şey Nedir?” (Quora)

Annem vefat ettiğinde, ki ben 70 yaşımı çoktan geçmiştim, bütün hayatım boyunca beni kollarında taşıdığını ve ancak ayrıldığı o anda benim gitmeme izin verdiğini hissettim.

Bebekken tamamen annelerimizin bakımına bağımlıyız ve annelerin bebeklerine gösterdiği doğal ilgi, diğer tüm insani arzulardan çok daha önemlidir. Bunun nedeni, annenin bebeğine bakma ve onunla bağ kurma arzusunun bizim diğer tüm arzularımızdan (yemek, cinsellik, aile, zenginlik, saygı ve kontrolden) önce gelmesidir.

Bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin, büyük önemini sık sık vurgularım çünkü insanlığı uyumlu ve barışçıl bir konuma getirmek için, bu şefkatli gücü kullanmamız gerekiyor. İnsan toplumunun iyi geleceği buna bağlıdır.

Kabala bilgeliğinde, Bina Sefira’sını, bir annenin çocuğuna gösterdiği ilginin bu dünyadaki örneğine bir şekilde benzeyen, bir koruma, sarma ve kalkan olarak, yalnızca vermeyi ve ihsan etmeyi arzulayan bir nitelik olarak ele alırız.

Eğer Bina‘nın bu gücünü kullanmak yani kendimizi ihsan etme gücüyle sarmak istersek, o zaman annesinin kucağındaki bir bebeğe benzer hale geliriz. Kabalistlerin “Hassadim‘in (merhamet) ışığı” dediği, doğadaki bir güç olan Bina‘nın özel gücünün korumasını kazanırız, bu da hayatımızdaki her türlü acıya neden olan olumsuz egoist güçleri uzaklaştırır.

Bir annenin bebeğine gösterdiği doğal ilgiye benzer şekilde, toplumdaki ilişkilerimizi bir şemsiye gibi kaplayan, yalnızca ihsan etmek isteyen yüce bir şefkat gücü hissi. O zaman birbirimize karşı olumsuz davranamayız çünkü zararlı egoist güçler aramızda mevcut olan ihsan etme gücü olan “anneden korkar”.

Doğanın Planını İnceleyin

Doğanın kendi gelişim planı vardır. Ama biz bugüne kadar kendi planlarımıza göre mi geliştik? Bizim yaptığımız tüm planlar çöküyor. Doğanın ne gibi planları vardır? Onları tanıyalım, onlara ulaşalım ve onlara bir göz atalım. Her zaman, en azından içinde bulunduğumuz şeyi tanımaya değer.

Bizi çevreleyen doğaya hiçbir şey yapamayız, biz onun bir parçasıyız. Bir şeyi istediğimizi sandığımız zaman bile, o da tamamen bu doğadan gelir. Ondan çıkamayız ve ben de kendimden çıkamam. Ne kadar çabalarsam çabalayayım, yine de kendi doğamın içindeyimdir.

Peki, ona göre sürekli değiştiğim bu içsel program nedir? Bunu anlamam lazım; aksi takdirde bu program beni kim bilir nelere iter. Şayet onu tanırsam, ona uygun olarak rahatça ve iyi bir şekilde gelişmem oldukça mümkündür. Ben kendimi iyi hissedeceğim ve herkes kendini iyi hissedecek. Artık insanlığın bu kadar cahil olmayı bırakmasının zamanı geldi.

Kabala bilgeliği bundan bahseder. Bu nedenle, bu şimdi ifşa oluyor ve her şeyden önce bizi, doğayı nasıl kendimize tabi kılacağımızı değil, kendimizi ona nasıl tabi kılacağımızı incelemeye çağırıyor.

Bu konuda karmaşık bir şey yoktur. Doğada yalnızca iki güç vardır; alma gücü ve ihsan etme gücü. İhsan etme gücü, bizi yaratan ve her şeyi canlandıran üst güçtür. Alma gücü ise tüm yaratılmış varlıkların gücüdür ve bir insanda hepsinden daha büyüktür. İnsanoğlu bunu kesinlikle mantıksız bir şekilde kullanır ve tüm doğayı ve etrafındaki herkesi onların aleyhine sömürür.

Bu, bize verilen her iki gücü de en iyi şekilde nasıl kullanacağımızı doğadan öğrenmemiz gerektiği anlamına gelir. Eğer bunu nasıl yaptığını görürsek, iyi olacağız. Doğaya ister Yaradan deyin, ister doğa deyin; fark etmez. Yani Kabala, doğa ile ilgili en doğal, bütünsel ve küresel bir bilgeliktir.

Yorum: Ancak bu çok zor bir şekilde anlatılıyor. Herkes bunu anlayamayacaktır.

Cevabım: Fiziğin ve diğer bilimlerin her şeyi çok daha kolay anlattığını düşünmüyorum. Aksine, Kabala basit bir bilgeliktir çünkü her şeyi herkesin anlayabileceği hislerle anlatır. Kabala’nın söyledikleriyle çalışmaya başladığınızda, bu eylemleri kendi üzerinizde deneyimlersiniz. Bunlar tamamen sizin içinizde oldukları için, size en yakın, en gerçek ve en elle tutulur hale gelirler.

 

“Tanrı Sizinle Nasıl İletişim Kurar?” (Quora)

Hayatımızın anlamı ve amacı hakkındaki düşünceler, Yaradan’ın bizi bir diyaloğa davet etme şeklidir.

Bu düşünceler, özel bir teslimatı bize bildirmek için kapımızı çalan kuryeler gibidirler.

Bizim yapmamız gereken sadece kapılarımızı açmak, paketleri kabul etmek, onları ambalajlarından çıkarmak ve içeriklerinden onları göndereni tanımak ve onlara nasıl yanıt vermemiz gerektiğini anlamaktır.

Birçoğumuz kapının sesini duyarız ama bekleriz, koltuklarımızda oturur, televizyon seyreder, telefonlarımıza bakar ve kuryelere paketleri kapının yanına bırakmalarını, onları daha sonra alacağımızı söyleriz.

Böyle bir tutum uyanışı yok eder ve kim bilir bir daha ne zaman kalbimizin kapılarının çalındığını hissedeceğiz?

Bu tür davetler aldığımızda, onları hemen hayata geçirmeliyiz. Paketleri açmak, Gönderici’nin adresini bulmak, O’nun en çok hangi özel teslimattan hoşlanacağını ve bu teslimatın karşılığını O’na nasıl gönderebileceğimizi hesaplamak için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Engellerin Özünü Nasıl Anlayabiliriz?

Soru: Karşılaşılan tüm engellerde Yaradan’ı nasıl görebilirsiniz?

Cevap: Sizi sürekli bu koşulda tutması gereken bir grup ancak size bu konuda yardımcı olabilir.

Fakat size gelenleri nasıl deşifre edebilirsiniz? Bir engelle nasıl çalışabilirsiniz? Önce bu engeli inceliyoruz ve sonrasında kişi kendi içine doğru giriyor.

Neden çalıştaylar, söyleşiler, soru-cevaplar yapıyoruz ve makaleleri neden okuyoruz? Sonuçta, bütün bunlar bizim tüm çalışmamızı tanımlamaktadır. Elbette insan çeşitli koşullardan geçtiği zaman, bunun daha önce hayal bile etmediği bir şey olduğunu anlamaya başlar.

Ancak daha sonra, her yeni koşuldaki birincil kaynakları okuyarak, bunun ne hakkında olduğunu anlamaya başlar. Bu hep daha sonradır, bunu önceden hissetmez ve sonra onlarda yazılanların gerçekten olduğunu görür.

Bu en yüksek psikolojidir, bir sonraki seviyeye, bir sonraki boyuta kademeli, yumuşak bir geçiştir. Yoksa doğanın genellikle yaptığı şeyi mi yapmasını istersiniz? Yani bir tür ölür ve yerine başka bir tür gelir. Bu böyle de olabilir. Bugün biz bir seçimle karşı karşıyayız.

Soru: Neden her şeyi hemen değil de daha sonra anlamaya ve fark etmeye başlıyoruz?

Cevap: Eğer önceden bilseydiniz, egoistçe onun peşine düşmek isterdiniz. Bu nasıl mümkün olabilir?! Ve şimdi, yeni düşünceleriniz ve zihninizle anlıyorsunuz. Eskiden de aynı şeyi okuyordunuz ama şimdi onu yeni bir şekilde hissediyorsunuz çünkü içinizde yeni özellikler, yeni algılayıcılar, yeni duyumlar, değerlendirmeler ve içsel boyutlar doğdu. Kendinizi yeni bir seviyeden incelemeye başlıyorsunuz.

Bir Erkek ve Bir Kadın – Yaradan ve Yaratılan

Soru: Yaradan ve yaratılan ile karşılaştırıldığında, erkek ve kadın ilişkisi arasında ne gibi paralellikler kurulabilir?

Cevap: Yaradan ile yaratılan arasında var olan tüm hareketler, bağlar, yakınlaşmalar ve uzaklaşmalar, kadın ile erkek arasında gerçekleşir çünkü maneviyattaki bu durumlar, dünyamızdaki cinsiyet ayrımının kaynağıdır.

Başlangıçta ne dünya vardı, ne insanlık, ne de insanlar arasında ayrım. Bunlar tam olarak Yaradan yaratılanı yarattığı için ortaya çıktılar – Yaradan’dan alan bir şey.

Yaradan, yaratıcı ve gelişen eril bir güç olarak kabul edilir. Yaratılan, gelişmesiyle Yaradan’ın algısına ve O’nunla bir olma arzusuna ulaşan, alan, çoğalan ve genişleyen dişi bir güçtür. Bu yaratılış amacının içindedir.

Bedensel dünyada, biyolojik protein bedenlerimizde, bu dünyevi seviyede gerçekleşir. Protein seviyesindeki doğru uygulama aynı zamanda tüm yaratılışın tüm seviyelerinde, doğru duruma gelebilmesi için de gereklidir. Bu birlikteliğin ötesinde hiçbir şey yoktur.

Bu nedenle Kabala, güçlerdeki bu birliği inceler ve doğada her seviyede – insanlar arasında, doğanın parçaları arasında ve insan toplumunda – olan her şeyi ve bir kişinin her türlü politik, ekonomik, ticari, aile ve diğer sistemleri kendi doğasına göre yarattığını anlar.

Kabala, evrensel bir bilgeliktir çünkü en evrensel şeylerle çalışır: iki güç, Yaradan ve yaratılan. Bunların bir hiyerarşi aracılığıyla yavaş yavaş dört dünyaya nasıl indiklerini, dünyamızı nasıl oluşturduklarını ve onun içinde aynı farkındalığa nasıl ulaştıklarını açıklar. Her şey çok basittir.

Son Islahtan Sonra Dünya Nasıl Olacak?

Her birey kendi yararı ile topluluğun yararının bir ve aynı olduğunu anlayacak ve bununla dünya tam ıslahına gelecektir (Baal HaSulam, “Barış”).

Birisine burada komünizm veya sosyalizmden bahsediyoruz gibi gelebilir ama aslında Kabala bilgeliği doğanın genel yasasını açıklar, buna göre tüm doğa herkesin herkese bağlı olduğu bütünsel bir biçimde birbirine bağlı ve bağlantılıdır.

Kabala bilgeliği, doğanın her bir unsuruna ve Yaradan olarak adlandırılan, onun genel gücüne fayda sağlamak için genel doğayı nasıl etkileyebileceğimizi açıklar.

Buna ister sosyalizm ister komünizm deyin, fark etmez, ancak bütünsel doğanın genel yasası başlangıçta tüm evrende işler. Hareket eden, her şeyi birbirine bağlayan ve tam bir birliğe götüren tek bir güç vardır. Doğanın tüm parçaları birbirine bağlıdır ve onları doğada başlangıçta yerleşik olan bu bütünsel bağımlılıktan çıkarmaya hakkımız yoktur.

Bu nedenle, bu yasayı çalışmalı ve bize daha uygun ve faydalı görünen herhangi bir değişiklik yapmadan, onu nasıl uygulayacağımızı bilmeliyiz. Görevimiz doğa kanunlarını çalışmak ve onlara uymaktır. Bu tavsiye bize Kabala bilgeliği tarafından verilmektedir ve bu tavsiyeye uyanlar kesinlikle başarılı olacaktır.

Son ıslahtan sonra, tüm insanlık öyle bir şekilde birleşecek ki herkes kendi kaderini anlayacak ve tüm gerçeklik bize başından sonuna açıkça ifşa edilecek yani Yaradan herkese ifşa olacaktır. Açık, şeffaf bir dünyada yaşayacağız ve karşılıklı işbirliği ve birlik içinde, sadece insanlarla değil, genel olarak tüm cansız doğa, bitkiler ve hayvanlarla kucaklaşarak nasıl doğru bir şekilde var olacağımızı bileceğiz.

“Tanrı İle Doğa Arasındaki Fark Nedir?” (Quora)

“ ‘Doğa’nın (İbranice ‘HaTeva‘ [‘הטבע’]) ‘Tanrı’nın (İbranice ‘Elohim‘ [‘אלהים’]) ile aynı sayısal değere—seksen altı, sahip olduğu şeklindeki Kabalistlerin sözleriyle hemfikir olmak ve kabul etmek, bizim için en iyisidir. O zaman, Tanrı’nın kanunlarına ‘doğanın emirleri [Mitzvot]’ veya tam tersini (Tanrı’nın emirlerine [Mitzvot] ‘doğanın kanunları’ adıyla) söyleyebileceğim, çünkü onlar bir ve aynı şeydir.” – Kabalist Yehuda Ashlag (Baal HaSulam), “Barış.”

Kabalistlerin eşit olarak “doğa” veya “Tanrı” olarak adlandırdıkları, doğa sisteminden başka hiçbir şey yoktur ve bizler bu sistemin ayrılmaz parçalarıyız.

Dolayısıyla tek bir Tanrı vardır dediğimizde, parçası olduğumuz bu tek sistemde, tek bir kuvvet dışında hareket eden hiçbir şey olmadığı anlamına gelir.

Gerçeklikte hareket eden bu tek gücün arzusu, bizi onunla bağa getirmektir – zorlama yoluyla değil, olumlu bir şekilde farkındalık yoluyla.

Bu gücü iyi ve iyiliksever olarak anladığımız, hissettiğimiz ve edindiğimiz kadar, ona bağlı kalabilir ve tam farkındalık düzeyine ulaşabiliriz.

Arınma Aşamaları

Maneviyattan sürgünümüz, dört yüz yıl olarak adlandırılır. Tüm eylemlerimizde, Yaradan’ın dört harfli ismine karşılık gelen yani üst niteliğin tam tezahürü olan dört aşamadan geçeriz.

Sürgünü takip eden aşama çok basittir: ihsan etmenin, sevginin niteliğini hissettiniz ve bu artık sizin için çok değerlidir. Neden? Egonuzun iyiliği için değil, değil mi? Tamam, bunun için değil. O zaman ne için, neden? Bu niteliği uygulamaya nerede hazır olabilirsiniz? Daha fazla nasıl tanımlayabilirsiniz?

Başkalarıyla birleşmeye başlamalısınız. Pratik uygulamaya bu şekilde başlarsınız. Tüm insanlık önünüzde. Harekete geçin! Herhangi bir dünyaya girmek zorunda değilsiniz. Vermek ve sevmek istiyorsanız her şey önünüzde. Neler olduğuna bir bakın – tüm dünya önünüzde: cansız, bitkisel ve canlı doğa, insanlar.

Öncelikle, en azından küçük bir grup içinde, dünyayı etkilemek ve diğer herkese yardım etmek için kendi içlerinde biriktirmek istedikleri ortak özgecil gücü kullanmak için, egonuzu yenerek başkalarıyla bağ kurma arzunuzu kanıtlamalısınız.

Ancak tüm bunlarda belirli bir kişisel egoizm vardır: Kendimiz için, kendim için değil, tüm dünya vb. için dileriz, isteriz. Arzularınızı, niteliklerinizi arındırır gibi, birkaç inceleme daha yapmanız gerekir.

Ve eğer egonun içinde kalırsanız, yine de acı çekecek ama yine de diğer insanlara iyilik yapmak için kendi koşullarınızın üzerine çıkacak mısınız? Yapabilir misiniz? Arzu eder misiniz? Kendiniz için değil, başkaları için – her konuda? Peki ya sizden nefret edenlere, sizin kötülüğünüzü isteyenlere iyilik yapmaya ne dersiniz?

Ve burada ihsan etme niteliğine ait olmaya ve yalnızca onu kendisi için sevmeye hazır olana kadar arınmanızın bir sonraki aşamasına başlarsınız. Bu durumda, egoizminizin kölesi olmaktan, özgeciliğin bilinçli kölesi olursunuz; yani sadece onu seçer, kabul eder ve arzularsınız.

Bu, bir kişinin sürgünde geçirdiği sözde 400 yıldır. Ve sonra, doğanın üst gücü veya Yaradan olarak adlandırılan, ihsan etme ve sevgi niteliğinin hissine girmekle ödüllendirilir. Mısır’dan çıkış veya manevi doğum bu şekilde gerçekleşir.

Kurban Etmek Nedir?

Soru: Kabala’da manevi gelişimle meşgul olan herkesin geçtiği bir koşul vardır. Buna kurban etmek denir. Bu koşulun özü nedir? Neyi kurban ediyoruz?

Cevap: Egoizmimizi yani sadece hazları, kolay yaşamı ve mümkün olan her şeyde başarıyı arzulayan doğamızı (cansız, bitkisel ve hayvansal) kurban ediyoruz.

Böyle bir yaşam için arzumuz, egoizmin doğuştan gelen doğasıdır. Ve eğer kendimizi onun içinde kısıtlamak ve egoizmimizi kullanmak istemediğimiz, aksine ondan uzaklaşmak ve onu kullanmamak istediğimiz başka bir koşula gelmek istiyorsak, buna kurban etmek denir.