Category Archives: Maneviyat

Farklı Arzulardan Bir Sistem Kurmak

Soru: İnsanlarda üst ışığı, Yaradan’ı edinme ve keşfetme arzusunu uyandırmak dünyamızda neden bu kadar zordur?

Cevap: Çok sayıda arzunun yoğunlaştığı bir sistem vardır. Başlangıç durumunda, tüm parçalar birbirine bağlıydı ve sistem kesinlikle dengeli bir sonsuzluk ve bütünlük durumundaydı.

Bundan sonra, bir kırılma meydana geldi yani sistemdeki parçalar arasındaki bağlantı ortadan kalktı. Sistemin bağlanmasını mümkün kılmayan bu kırık parçalara “egoizm” denir.

Bu neden iyidir? Bunun nedeni, yaratılanın Yaradan’dan uzaklaşması ve dolayısıyla içinde bağımsızlığın ortaya çıkmasıdır. Tamamen Yaradan’a benzeyen bir sistem O’na aykırı hale geldi.

Kırılmanın ardından, sistem dünyamıza doğru egoist gelişimini sürdürdü. Egoist güçlerin tüm sistem üzerinde tam kontrol sahibi olduğu bir duruma ulaştık. Ama Or Makif (Saran Işık), Yaradan, hala onun üzerinde işlemeye devam etmektedir.

Küçük bir egoizmden daha büyük ve daha büyük bir egoizme ve en büyük egoizme kadar, önce en dıştaki çemberi, sonra bir sonraki çemberi çıkararak ve izole ederek sistemi şekillendirmeye başlamaktadır.

Işığın etkisi altında, sistem ilk olarak doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinde toparlanmaya başladı. Ancak insan seviyesine ulaştığında, burada bir sorun ortaya çıktı çünkü burada, bulunduğumuz yerde bilinçli bir anlayış gerekliydi ve bunu bir araya getirmek ve yönetmek bize kalmıştı. Bu şekilde misyonumuz tamamlandı.

Bizim zamanımızdan başlayarak, sistem gelişmeyi durdurdu; cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerdeki bir önceki formlardaki gelişimini tamamladı ve insan seviyesine ulaştık. Bilinçli bir tutum, ne yaptığımıza dair bir anlayış, burada gereklidir. Yani basit olmayan bir zamanda yaşıyoruz.

Aramızdaki tüm çeşitli parçaları eski haline getirmeli ve yeniden inşa etmeliyiz, tüm sistemi tek bir bütün halinde toplamalı ve bir araya getirmeliyiz.

Bunu yapmak için birleşmeli ve onun sistemine katılmalıyız. Bunu nasıl yapabiliriz? İnsanlık sürekli kendini bir araya getirmeye çalışıyor çünkü doğa ve toplum onu buna doğru itiyor, ama hiçbir şey başarılı olamadı. Çünkü bunu yapmak için, bizi etkilemesi için daha yüksek bir gücü uyandırmalıyız.

Kabala Bilgeliği bize bu amaçla verilmiştir. Bizi şekillendirecek gücün nasıl çekileceğini açıklar. Sadece doğru bir şekilde sormamız, talep etmemiz gerekir. Sormadan önce soruyu, ihtiyacı formüle etmeliyiz. Tam da bu amaç için çalışıyoruz. Neredeyiz, ne sormalıyız, nasıl sormalıyız? Yani, ıslah edilmeye hazır bir arzuyu nasıl geliştirebiliriz? Tüm Kabala bilgeliği bizi sadece buna hazırlar.

Bizi Kim Yönetir?

Soru:  Haz için çabalayarak ve acıdan kaçarak, bir sonraki adımınızı tahmin etmek mümkün müdür?

Cevap: Bir sonraki adımı tahmin edemezsiniz çünkü içinizde hangi arzuların uyanacağını ve bunları gerçekleştirmek için neye ihtiyaç duyulacağını tam olarak bilmiyorsunuz. Ama her zaman içinizde ortaya çıkan arzulara dayanarak, bunları en iyi nasıl gerçekleştireceğinizi: mümkün olduğunca az verip ve tüm eylemlerinizde mümkün olduğunca çok şey almayı düşüneceksiniz.

Nasıl olursa olsun, bilinçaltında veya bilinçli olarak, mevcut durumda nasıl olabildiğince rahat oturduğunuza, nasıl konuştuğunuza, nasıl davrandığınıza bakın.

Soru: Bu davranışta yanlış olan nedir? Onda işe yaramayan nedir?

Cevap: Esas olarak, bu modelin kendisi doğru olabilir. Kendimizi maksimum kârla gerçekleştirmemizi ve her an daha fazla güven, güvenlik, tatmin ve ilerleme sağlamayı amaçlamaktadır.

Ama gerçek şu ki, toplumdan aldığım değerler bana hükmediyor. Ve bana hiç ihtiyacım olmayan şeyleri empoze ediyor.

Her birimiz topluma zenginlik, şöhret ve güç için arzularımızı getiririz. Ve görünüşe göre toplumu para kazanmak için kullanmak, ona kesinlikle ihtiyaç duyduğu değerleri değil, ondan almam gerekenleri empoze etmek için kullanmak isterim. Satmak ve böylece bilgi, güç, ün ve para kazanmak için her türlü şeyi icat ederim.

Sonuç olarak, değerlerimi başkalarına empoze ediyorum ve bu zaten tüm toplumun bir mirası haline geldiğinden, reklam ve diğer her şey biçiminde herkese empoze edilir. Birbirimize kesinlikle gereksiz şeylerin reklamını yapıyoruz, her birimizin şöhret, güç veya para olsun bir şeyler kazanmak istiyoruz. Böylece birbirimize tamamen gereksiz şeyler satıyoruz.

Soru: Ama neden buna ihtiyacımız olduğundan eminiz?

Cevap: Çünkü toplum bizi buna inandırıyor. Eğer toplum bunun iyi olduğunu söylüyorsa, o zaman onun gözünde saygı kazanmak ve tanınmak için çabalayıp, bana dayattığını yapıyorum.

Mesela şimdi bir takım elbiseyle oturuyorum. Pijamalarımla oturmak benim için daha rahat olur. Bunu neden yapmıyorum? Çünkü toplum beni böyle giyinmeye zorluyor ve ben onun gözünde onay almak istiyorum ki beni dinlesinler, saygı duysunlar. Bu nedenle, anlasak da anlamasak da bu şekilde davranırız.

Bu nedenle, toplum bizi prensipte benim doğal dürtülerime ve arzularıma zıt olan eylemlere zorluyor. Aslında bunu istemezdim, sadece barış içinde yaşamak isterdim. Toplum sürekli olarak onun arzuları içinde gelişiyor ve beni kesinlikle ihtiyacım olmayan şeyleri arzulamaya zorluyor. Ama bizler bu şekilde hareket ediyoruz.

Manevi Kurtuluşun Başlangıcı

Soru: Diyelim ki kişi, Mısır’dan (egoizmden) çıktı.  Bundan sonra neyi düzeltmelidir?

Cevap: Kişi neyle karşı karşıya olduğunu, neye gelmesi gerektiğini anlamalıdır. Yavaş yavaş, egoizmden çıkmanın gerçekte ne anlama geldiği ona ifşa edilir.

Bu sadece egodan kopmak değil, onu özgeciliğe yani kişinin Mısır’da sürgün durumunda var olduğu tüm arzuları dönüştürmektir.  Bu, sözde Mısır’daki varlığının etkisi altında olan kişide büyüyen büyük bir egoizmdir.

Ruhsal kölelikte, kişi gerçeklerden, gerçekliğin doğru algılanmasından, Yaradan’ın ediniminden ne kadar uzak olduğunu fark eder ve bu onu o kadar üzer ki, bu durumda kalmayı kabul etmeyerek haykırır.  Bu andan itibaren manevi kurtuluşu, Mısır’dan çıkış başlar.

Kişi yavaş yavaş manevi kölelikten yükselir, egoizmden tam bir ayrılığa girmeyi kabul eder.  Buna “Kızıldeniz’i geçiş” denir.  Sonra daha da ileri gider. Yedi hafta olarak adlandırılan şey, kişinin bir anlayışa ulaşması için Mısır’dan çıkıp Sina Dağı’na yaklaşması, yani kendini tamamen değiştirmesi anlamına gelir ve bu dönem, bir kişinin geçmiş durumunun üzerine yükselişini temsil eder.

Onu değiştirecek bir metodolojiyi benimsemeyi kabul eder.  Karmaşık olmasına ve uygulanması hiç de kolay olmamasına rağmen, kişi buna hazırdır.  Bu yüzden yedi haftalık bu kadar uzun bir geçiş yaşar.

Yedi günden yedi hafta 49 gündür.  Sina Dağı’na ancak 50. günde ulaşır.  Tora hikayelerinde Sina Dağı ve Çöl, alegorik imgelerdir.  Ancak gerçekte bu, kişinin içsel durumunu tanımasıdır.  Sina Dağı, büyük egoizminden başka bir şey değildir ve onun önünde durur ve hiçbir şey yapamaz.

Dağın tepesinde, bu egoizmi Kendisi yaratan, onu kontrol eden ve gerekirse onu kişinin içinde geliştiren Yaradan vardır, böylece sonunda onunla nasıl çalışılacağını ve egoizmi zıt niteliğe yani ihsan etme, sevgi ve bağ niteliğine nasıl dönüştüreceğini anlar.

“Omer Sayımı Nedir?” (Quora)

Omer hasat edilen ve birbirine bağlanan ürünlerden toplanan bir demettir. “Omer” in manevi anlamı, yedi ardışık bağlantı seviyesi olan, ulaştığımız seviyelerin bir paylaşımıdır (sayma, numaralandırma). Bağ, her seviyede daha güçlü ve daha sıkı hale gelir ve ve böyle bir süreçte yedi Sefirot’umuzu yani Hesed, Gevura, Tiferet, Netzah, Hod, Yesod ve Malkut’un Sefirot’unu sürekli olarak sayarız.

Bu Sefirot’ların her biri başka bir yedi Sefirot’tan oluşur örneğin, Hesed’in Hesed’i, Hesed’in Gevura’sı, Hesed’in Tiferet’i, Hesed’in Netzah’ı vb. Yedi kere yedi eşittir 49’ dur yani Tora’da Omer sayımıyla ilgili konuşulan 49 günün geldiği yer burasıdır.

Omer sayımı sırasında,  geri kalan her şeyle bir Omer’e nasıl bağlandıklarına dair içsel niteliklerimizin iç gözleminden ve incelemesinden geçeriz. Bu tür bir bağ, İsrail halkının Mısır’dan kaçmasına yardımcı olandan farklıdır. Omer sayımı, Pesah Bayramı’nın ikinci gününde başlar. Bu, her birimizin hangi Sefira’da ve koşulda, alma arzumuz üzerinde ıslahımızı gerçekleştirdiğimizi incelediğimiz bir zamandır.

Birbirimize gittikçe daha fazla bağlanıyoruz yani demeti demetimize ekliyoruz ta ki kendimizi Sina Dağı’nın eteklerinde dururken bulana kadar. Sina Dağı’nın manevi anlamı bir nefret dağıdır (“Sinah” [“nefret”] kelimesinden “Sina” ). Bizi birbirimize ve Yaradan’a bağlanmaktan ayıran, muazzam ego boyutunu keşfettiğimiz zamandır. Bu duruma Omer sayımının 50. gününde yani giderek daha fazla bağ kurabilmek için kendimizi ıslah etme sürecinde ulaşıyoruz.

Başka bir deyişle, ne kadar çok bağ kurarsak, doğuştan gelen egomuzun bizi gerçekten bağ kurmaktan alıkoyduğunu o kadar çok keşfederiz. Bununla birlikte, son derece bölücü egoist doğamızın keşfiyle birlikte, “Arvut” un (karşılıklı garanti) koşulu olarak ifade edilen, büyük bir bağlanma arzusu geliştiriri . Yani,  bir Omer’de  birbirimize bağlanmak isteriz ama egolarımızı iptal edecek gücümüz yoktur. Böylece, Tora’nın koşullarına ve yöntemine giderek daha fazla bağlanmak ve böylece egoyu kademeli olarak ıslah etmek için kabul ederiz ve ayrıca egoyu tamamen ortadan kaldırmayız.

Bu nedenle Omer sayımı, birbirimizle ve bizi bağlayan sevgi ve ihsan etme gücü olan Yaradan ile derin bir manevi bağa doğru ilerlememizin başlangıcını temsil eder. Birbirimiz arasında daha ıslah olmuş bir gelecek pozitif bağ durumuna doğru geçirdiğimiz bir süreci tanımlar, böyle bir duruma giden yolda, egomuzun büyüklüğünün bağımızın önünde durduğunu keşfederiz. Bu yolda birkaç içsel çelişki ve paradoks deneyimleriz ve nihayetinde içimizdeki küçük bir nokta – “kalpteki nokta” olarak adlandırılan manevi arzumuz – egoist benliğimizin yapamadığını, Sina Dağı’na tırmanmamızı sağlar.

Olumlu bir şekilde bağlanma yolumuzda duran ego biçiminde büyük bir engel düşüncesi de Babil Kulesi’yle ilgili hikâyede ifade edildi.  Bununla birlikte, Sina Dağı ile tamamen farklı bir biçim alır ve tamamen yeni bir seviyede var olur. Spesifik olarak, Babil koşullarından ve Mısır’dan çıkıştan geçtik ve eğer egonun üstüne çıkarsak, o zaman onun zirvesinde, bağımızın içinde Yaradan’ı keşfedeceğimizi anlamaya başlarız.

Maneviyat, aynı yerde bulunan zıt durumlar aracılığıyla elde edilir. Birbirimizle pozitif bağımızı artırmayı hedefliyoruz ve bu süreçte büyük bir egoyu yani gurur, kibir ve bu tür koşulları kontrol edememe durumumuzu keşfediyoruz ve ayrıca başımızı eğmeye razı oluyor ve Yaradan’a (bağımızın içinde bulunan sevgi ve ihsan etme gücü) gerçekten bağlanmak ve keşfetmek için egomuzu ıslah etme ihtiyacını kabul ediyoruz.

Ego Büyüdüğü Zaman

Soru: Kendimi çok iyi hissettiğimde ve yeni bilgi öğrenmek istediğimde ve maneviyata ilgi duyduğumda, aniden en düşük arzuların bir seviyesine atılıyorum ve nedenini anlayamıyorum?  Arzuları uyandırmak için bunun olması mümkün mü?

Cevap: Bu iyi bir şey!  Dostlara, gruba ve Yaradan’a, sizi dolduran içsel ruhun mutluluğuna doğru duyulan yüce arzuları, hayalleri ve dürtüleri hâlihazırda görüyorsunuz;  ani bir çöküş var anlamına gelir.  Bu sanki ciğerlerinizden tüm hava alınmış ve ilerlemek için hiçbir arzunuzun olmadığını ve hiçbir şekilde ilerleyecek hiçbir şeyin olmadığını hissetmeniz gibidir. Bu, size egonun başka bir kısmının verildiğinin bir işaretidir.

Maneviyatta iki çizgi, sağ çizgi ve sol çizgi boyunca ilerleriz ve aralarında orta çizgi vardır.  Sol çizgi egodur, sağ çizgi ihsan etmektir ve orta çizgi Yaradan’dır.

Her şeyin iyi olduğu 1. aşamada olduğunuzu varsayalım.  Sonra size egonun başka bir kısmı verilir ve 2. aşamaya yükselirsiniz, ancak bu egoistçedir.  Tüm dünya birdenbire boş, karanlık, değersiz, umutsuz, stresli ve iç karartıcı hale gelir.  Şimdi ışık seviyesinde benzer bir duruma yükselmek için grup içinde çalışmaya başlamanız gerekir.

Bunu yapmanın tek yolu, gruba bağlanma çabalarınızdır: ∑, toplam sembolü.

Aranızda belirli bir bağ kurduğunuz an, ışığı hemen alacaksınız.

Bu, zaten bir sonraki manevi seviyeniz olan duruma yükselme şeklinizdir;  sol çizgiyle başlarsınız ve ardından sağ çizgi boyunca orta çizgiye ilerlersiniz.  Bu seviyeden egonun başka bir kısmını almaya başlayacaksınız ve oradan, ihsan etme durumuna geçecek ve bir sonraki manevi seviyeye bir kez daha yükseleceksiniz.  Yaradan’ın aranızda ifşa olduğunu belirli bir noktada fark edene kadar bu şekilde yükselirsiniz.

O zaman gömleğinizi çoktan çıkardığınızı ve çamaşır sepetine attığınızı göreceksiniz, bu da manevi seviyeye girdiğiniz ve fiziksel bedeninizin aslında anlamsız olduğunu, Kabala yöntemini başkalarına yaymak için şimdilik bu dünyada bulunduğunuz ve orta çizgide Yaradan ile giderek artan bağı zaten hissettiğiniz anlamına gelir.

Muhafız Amalek

Amalek bize çok yakın bir niteliktir. Ve mutlak bir kötülük, hafızasını bile silerek yok edilmesi gereken bir engel gibi görünse de Yaradan’ın gereksiz bir şey yaratmadığı bilinmektedir, her şey sadece gelişmemizin faydası içindir.

Bu nedenle Amalek, doğru bir şekilde büyümemize yardımcı olan ve bizi her zaman koruyan bir niteliktir. Sanki yol boyunca yürüyormuşuz gibidir ve nereye düşersek düşelim, yoldan sapsak da, dikenler çıksa da, oraya basmamamız için bizi uyarır. Amalek bu şekilde bizi sürekli doğru yöne yönlendirir.

Arzu, Amalek’ten gelir ve isteksizlik de ondan gelir. Amalek, kendi iyiliğim için (Al MenAt LEKabel), egoist bir arzu anlamına gelir. Şöyle yazılmıştır: “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifa olarak yarattım.” Kötü eğilim doğrudan Tora’ya yani üst ışığa dayanır ve her ikisi de bizi ikisinin arasındaki orta çizgiye yönlendirmek için üzerimizde çalışır.

Amalek’i saygıyla, Yaradan’dan ayrılmayacağımız ve asla yaratılan olamayacağımız çok önemli bir nitelik olarak ele almalıyız. Sonuçta, bizi Yaradan’dan uzaklaştıran ve bizi O’na karşı kışkırtan kötü eğilim sayesinde, Yaradan’ı fark etmeye başlarız. Amalek, Yaradan’a karşı çıkarak, O’nun niteliklerini ifşa ederek ve Amalek’in nitelikleri egoist niyet yerine onları nasıl bulabileceğinizi göstererek bize yardım eder.

Amalek, bize sadece kendimizi ne kadar önemsediğimizi ustaca gösterir ve buna karşı hareket etmemiz gerektiğini bize kanıtlar. Böylece bize bu işteki beceriyi öğretir. Kötü eğilimimizle nasıl çalışacağımızı ve onu doğru bir şekilde nasıl kullanacağımızı öğreneceğiz çünkü Yaradan gibi olmamıza yardım eden bu eğilimdir.

“İnsanların Birliği Amacıyla Tarih Boyunca Kanıtlanmış Yöntemler Nelerdir?” (Quora)

Kabala Bilgeliği, ilk kez yaklaşık 4000 yıl önce eski Babil zamanında, insanları farklılıklarının ve anlaşmazlıklarının üzerinde birleştirmek için uygulanan, zaman içinde test edilmiş bir birlik metodudur.

İnsanların, doğası gereği kırık ve bölünmüş bir durumda olduğu varsayımına göre hareket eder ve bizler bağ kurmak için bir araya gelmeye başladığımızda, bir yöntemin rehberliği olmadan, olumlu bir şekilde bağ kurmanın imkânsızlığını keşfederiz.

Olumlu bir şekilde bağ kuramamamızın nedeni, doğamız gereği egoist olmamız, içgüdüsel olarak kendimiz için fayda sağlamaya, başkaları için fayda sağlamaya göre öncelik vermemizdir ve olumlu bir şekilde bağ kurmak istiyorsak, ikinci eğilimin daha yüksek önceliğe sahip olması gerekir.

Kabala Bilgeliği, çalışma yoluyla, her şeyden önce başka bir kişinin görüşüne karşı çıkan bir yönde hareket etmemeyi, ama tabiri caizse, ayrılık güçleri (egoist doğamız) ve bağlantı güçleri ile nasıl sandviç yapılacağını açıklayan bir yöntemdir. Böyle bir sandviç hakkında yazılmıştır ki, “Sevgi tüm günahları örter.” Yani, egoist doğamız nedeniyle bölünmüş olduğumuzu, birbirimizi sonsuz bir şekilde eleştirdiğimizi ve kayıtsızlıktan nefrete farklı derecelerde birbirimizi reddettiğimizi anlarız. Ancak, birbirimize karşı hissettiğimiz bu doğal reddedişe aldırış etmeyiz.

Bunun yerine, Kabala Bilgeliği, kendimizi egonun üzerinde birleşmeye konsantre edeceğimiz bir yöntem sağlar. Tüm farklılıklarımız kalır ve farklılıkların üzerinde birbirimize pozitif olarak bağlanmaya odaklanırız. Farklılıkları sürdürür ve onların üzerine ikinci bir seviye inşa ederiz.

Kabala bilgeliği, insanlığın, herkesin kendi bölünmelerinin üzerinde birleşeceği bir düzeye ulaşacağını, ancak şimdilik, farklılıklarının üzerinde birliği uygulamak için böyle bir bilgeliğe yalnızca küçük bir kritik insan kitlesinin çekileceğini belirtir. Bu yöntemi kendi başlarına gerçekleştiren bu kritik kitle sayesinde, onların birliği insanlık genelinde hareket etmeye başlayacaktır. Diğer bir deyişle, mevcut dönem, insan hayatını belirli bir şekilde iyileştirmek için, yeni bir teknolojiyi keşfetmek amacıyla küçük bir grup bilim insanının laboratuarda birkaç deney gerçekleştirmesine benzer şekilde, bir grup insanı kendi aralarında bir araya getirme yöntemini uygular. Onlar bunu bir kez keşfettiklerinde, patentlenmiş hale gelir ve kitlesel ölçekte piyasaya sürülür ve insanlık, birkaç basit talimatla onu kullanma becerisine sahip olur.

Manevi Eylem Çerçevesinde

Yorum: Yaklaşık üç buçuk bin yıl önce, Tora’ya göre (Çıkış Bölüm 5) Musa, Mısır Firavunundan İsrail halkını Tanrı adına kölelikten salıvermesini talep etti. Fakat Firavun onu dinlemedi ve Mısır’a on bela düştü.

Akademik bakış açısından böyle bir olayın olmadığına ve olsa bile Tora’da anlatılan ölçekte olmadığına inanılmaktadır. Dinde elbette hiçbir şey test edilmez, sadece bunun olduğuna inanılır. Kabala, bu olayları hiçbir şekilde tarihsel olaylar olarak görmez, ancak bunların insanların ve Musa’nın kendi içinden geçtiği manevi süreçlerle ilgili olduğunu ileri sürer.

Cevabım: İlk olarak, Tora bireysel insanlar ile ilgili değil, tüm insanlığın yalnızca içsel meseleleriyle ilgili konuşur. İkincisi, dünyevi yaşamda bir şekilde tezahür etmiş olsalar da bizler fiziksel problemlerden bahsetmeyiz. Yani konu bu değildir.

Başlangıçta, tüm insanlık egoist bir haz alma arzusundan yaratılmıştır. Bu arzu, insanların artık egoizmde kalamayacaklarını ve bir şekilde ondan kurtulmaları gerektiğini anlamaya başladıkları noktaya kadar doğuşunun ve gelişiminin belirli aşamalarından geçer.

İbrahim’in Eski Babil’den Kenan topraklarına götürdüğü grup, daha doğrusu torunu Yakup’un oğulları olan torunları Mısır’a geldi. Tora’da anlatıldığı gibi orada uzun süre yaşadılar ve iyi kötü farklı aşamalardan geçtiler. Ancak, esasen Tora bu insanların içsel durumlarından bahseder.

Dahası çok sayıda insanlarda bahsettiğimizde, onların sayılarını değil, manevi güçlerini kastediyoruz. Yani tüm bunlar manevi eylemler çerçevesinde algılanmalı ve tartılmalıdır.

Aynısı Mısır infazları için de geçerli. İnfazlar, bir kişinin veya bir grubun egoizminin darbeleri altında bir araya geldiği eylemlerdir.

Birincisi, egoizm onlara baskı yapmalıdır. Bu nedenle, egoyu simgeleyen Firavun onları köleleştirdiğinde ve köle olduklarını hissettiklerinde, birbirlerine yardım etmek için bir şekilde kendi aralarında bağ kurmak zorunda kalırlar. Sonuçta, kişi yenilirse, içsel olarak küçülmeye başlar. Bu, kişiyi kendisini egodan kurtarmaya çalıştığı tamamen farklı bir duruma getirir. Egoizmden kurtulma girişimi Mısır’dan çıkış yoludur.

Ancak Mısır’dan çıkmak için, bu grubun egonun üstüne çıkmaya istekli olmayı kabul etmesi gerekiyor. Partzuf (sistem) adı verilen tek bir manevi birlik olarak, egoizmden özel bir arınmadan geçmeleri gerekir.

Bu manevi yapı on kısımdan, on Sefirot’tan oluştuğu için, onların arınmaları egodan, on darbe veya Mısır salgınları olarak adlandırılan, on çıkıştan oluşur.

Mükemmelliğe Nasıl Ulaşırız?

Yorum: Bilim adamları bir alarm veriyor: bir mükemmeliyetçilik salgını tüm dünyaya yayılıyor. Psikologlara göre mükemmeliyetçilik, bir ideale ulaşılabileceğine dair bir inançtır. Patolojik haliyle, kusurun var olma hakkı olmadığı inancıdır.

Cevabım: Öyleyse geriye ne kalıyor?

Yorum: Geriye kalan, gereksiz olan her şeyden kurtulmak ve deforme olabilecek her şeyi düzeltmektir. Farklı çalışmalar, tüm bunların stres, depresyon, anksiyete ve intihara yol açtığı sonucuna varmıştır.

Cevabım: Bu, ulaşılamayan yüksek taleplerin bizi öldürdüğü anlamına gelir.

Soru: Kabala’da bu ideal nedir? Neyi arzulamalı ve asla kabul etmemeli, asla vazgeçmemeliyiz?

Cevap: Yaradan gibi olduğumuz, sevgi ve ihsan etme niteliği idealdir.

Bu derece derece, adım adım bir yöntem vasıtasıyla başarılabilir. Ancak bunu, dünyamızın doğasında bulunan mevcut duyularımız ve niteliklerimizle uygulayamayız. Ek nitelikler, ek duyular edinmemiz gerekiyor ve sonrasında bu fikri içimizde uygulayabileceğiz.

İdeal olan, tüm güçleri, tüm doğanın niteliklerini en açık şekilde bir araya toplamak, onları tek bir ideal sisteme bağlamaktır ve onlar birbirlerini öylesine tamamlarlar ki kurtulmamız gereken gereksiz hiçbir şey olmaz ve içinde de eksik bir şey yoktur.

Bu, doğanın tüm unsurlarının bu sisteme girdiği, birbirini tamamladığı ve kesinlikle ideal olan bir sistemin oluşturduğu tek bir mutlak yuvarlak küre anlamına gelir.

Kabala aslında bize zıt nitelikleri orta çizgi denen şeye nasıl bağlayabileceğimizi öğretir ve sonrasında her şey mükemmel bir şekilde çalışmaya başlar.

Soru: Kusur nedir? İnsanın içindeki ve toplumdaki kusur mu?

Cevap: Kusurun birçok farklı seviyesi ve alt seviyesi vardır. Ana kusur, bir kişinin kendisini bütün olarak görmesidir.

Soru: Kusurun toplumda yeri var mı?

Cevap: Kusurun toplumda bir yeri vardır. Kusur duygusu sayesinde toplum sürekli kendini geliştirebilir. Onsuz yaşayamayız. İnsanları hayvanlardan farklı kılan aslında budur- kusurlarını sürekli hissetmeleri ve bunun da onları her zaman gelişmeye zorlamasıdır.

Soru: Mükemmeliyetçiler her şeyi kesmek ve düzeltmek mi istiyor?

Cevap: Hiçbir şeyi kesmeye veya atmaya gerek yok çünkü bu dünyadaki hiçbir şey sebepsiz yaratılmadı.

Her şey, dünyanın bilerek parçalanan ideal resminden kaynaklanıyor ve parçaları bir yapboz gibi toplayıp yeniden bir araya getirmeliyiz. Yani tek bir fazlalık parça veya parçacık yok.

Soru: Manevi mükemmeliyetçi nedir?

Cevap: Manevi mükemmeliyetçinin, mükemmeliyetçi olduğunu düşünmüyorum. O, tüm yaratılış parçalarını tek bir mükemmel resme yerleştirmeyi gerçekten arzulayan bir kişidir. Bu duruma Adem denir yani tamamen Yaradan’a benzeyen bir sistemdir.

 

On Emir ve Yaratılış Eylemi

Yorum: Zohar Kitabı, On Emir’in on yaratılış eylemine karşılık geldiğini söyler.

Cevabım: On Emir, “Domeh” kelimesinden köken alan “Adam (Adem)”- “Yaradan’a benzer” olarak adlandırılan iç imajımızın bir modelini oluşturmamız için gereken on ana kriterdir.

O halde On Emrin ne olduğunu anlamamız gerekir. Yoksa bu, sokaklarda “çalmayın” mı? Ya da birini “öldürmeyeceksiniz” mi? Ya da komşunuzun karısıyla flört etmeyin mi? Yoksa bir kişinin gerçekten Yaradan’a eşit hale gelmesinin bir sonucu olarak bazı özel, içsel değişikliklerinden mi bahsediyoruz?

Emir, kişinin ıslah olmuş egoist manevi niteliğidir. Başka bir deyişle, Yaradan’ın saf olmayan (Klipa- kabuk) denilen zıt görüntüsünü yavaş yavaş kendi içimizde keşfetmeli ve Yaradan’a benzer bir görüntüye dönüştürmeliyiz.

Niteliklerimizdeki bu değişime “emrin yerine getirilmesi” denir.

Bizler, böyle 613 niteliğe sahibiz. Bu nedenle 613 ıslah yapmalıyız. Ama dünyamızdaki kişide Yaradan’a zıt tek bir nitelik görmediğiniz sürece, onun içinde hiçbir şey yoktur.

613 emir ona bölünmüştür. Yani, on gruba ayrılırlar.

Yaratılış eylemine gelince, bu emre bağlıdır, çünkü Yaradan insanı, Kendisini zıt bir biçimde damgaladığı, bir balmumu mühür olarak yarattı: Baskıda dışbükey olan içbükey hale geldi.

Böylece Yaradan, Kendisinin zıt niteliğini yaratarak, kendisini yaratılış malzemesine damgaladı. Yaradan’da ihsan etmeyi, sevmeyi ve ifşa olmayı amaçlayan 613 pozitif nitelik vardır. Ve bizim içimizde, hepsi zıt bir biçimde kendini gösterir: Almak, aç gözlülük, herkesi hor görmek, herkesi ve her şeyi kullanmak, gurur, rekabet vb.

Yaradan basitçe tüm niteliklerini aldı ve onları bize ters biçimde damgaladı.