Category Archives: Dünya

Yeni Değerlere Odaklanın

Soru: Eski Babil’deki karşılıklı bağlar nasıl düzenlenmişti? İnsanlar orada ne yapıyordu?

Cevap: Sıradan, ilkel bir toplumdu. Çok sade yaşadılar. Babilliler, Dicle ve Fırat nehirlerinin birleştiği bir vadide yaşadıkları için ağırlıklı olarak balık yerlerdi. Karabuğday ve biraz sarı buğday yetiştirdiler.

Esas olarak, buğdayın doğum yeri İsrail’dir. Ancak ilk ortaya çıkışı, belgelerde belirtildiği gibi eski Babil’de oldu. Babilliler arpa ekmeği pişirdiler, balık, sarımsak, zeytin ve zeytinyağı yediler, su ve şarap içtiler. Bu onlar için yeterliydi.

Soru: Ve genel olarak ne yaptılar? Hayvanlar gibi mi var oldular?

Cevap: İnsan, mevcut sisteme göre aniden çalışmaya başladığı son yüz yıl dışında, genel olarak çok az şey yaptı.

O günlerde pek çok verimsiz iş vardı ve her şey yavaş ve sakin bir şekilde akıyordu. Bu bütün ülkelerde böyleydi. Ve Hintliler ne yaptı? Asyalılar veya Afrikalılar ne yaptı?

Günümüzde her şey dakikalar ve grafiklerle geçiyor çünkü mekanizmaların durmadan çalışması daha da iyi ve bu nedenle doğal olarak işsizlik sorunu ortaya çıktı. İnsanlar bu kadar hızlı çalışmadığı için bu daha önce hiç olmamıştı.

Hatta 150 veya 200 yıl önce, insan ne yaptı? Bir günde ne kadar üretebilirdi ve hangi hızda çalıştı? Doğal olarak dünyada şimdiki gibi bolluk ve aşırı üretim (ki bununla ne yapılacağı belli değil) yoktu.

Yorum: Sovyetler Birliği günlerinde çok dar bir ürün yelpazesi olduğunu hatırlıyorum. Ardından Amerikan, Çin ve Türk ürünleri ortaya çıktı, ürün çeşitliliği arttı.

Cevabım: Bir dönem hepsi çok güzel ve çekiciydi. Ve bugün hem erkekler hem de kadınlar “çaputlar” giyiyor, spor ayakkabılarla yürüyor ve kimse güzel, düzgün kıyafetlere dikkat etmiyor. Hatta biraz da kışkırtıcı oluyor çünkü dışarıdan çok şık iseniz, bu içinizin ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Her yerde, her türlü diplomatik resepsiyonda bile.

Bir üniversite hocası neredeyse şort giyerek ders veriyor. Bu parlatılmış, ceket, kravat ve beyaz gömlek nerede? Öğrencilerden bahsetmiyorum bile. 50’li ve 60’lı yıllarda öğrencinin takım elbise ve kravat takmaması diye bir şey yoktu. Kendimi hatırlıyorum! Böyle giyinmek zorundaydım. Ve bugün…

Ancak tüm bunlar doğrudur çünkü odak, dıştan içe doğru, farklı değerler için değişmektedir. Artık insan dış görünüşlere göre yargılanmıyor.

Eski Düzene Göre

Yorum: Bir keresinde, dünyanın felaketlerden ve çevre kirliliğinden değil, işsizlikten korkması gerektiğini; Dünya işsizlerle dolup taşacak, çevresel bir felaketten daha kötü bir kaos ve felaket olacak demiştiniz.

Cevabım: Gerçek şu ki ülkeler, işsizleri desteklemek zorunda kalacaklar. Belki de bu çok da büyük bir sorun olmayacak, tabii ki yine de büyük bir yük. Toplum, malların yeniden dağıtımına ve muhtaçları bir şekilde tatmin etmeye adapte olabilmiş değil. Her şey eski düzene, paraya ve sosyal yardımlara göre çalışıyor.

Sorun, sadece işsizlerin geçimini sağlayacak hiçbir şeyleri olmayan insanlar olması da değil.  Bu kimseler, herkesin gözünde gereksiz göründüklerini hisseden ve boşluk, değersizlik ve önemsizlik hislerini kendi içlerinde doldurmaları gereken insanlar. Çok kötü sorunlara sahipler.

İnsan, bir tür işe katılım sağlayabilmek için yaratılmıştır. Hayvanların sürekli yiyecek arayışı içinde olduklarını, birbirleriyle bir nevi iletişim içinde olduklarını, bir nevi açılım içinde, bir yerden bir yere hareket halinde olduklarını görüyoruz. Sürekli içsel ve dışsal hareket halindedirler. Aralarında kavga olsa da kasten birbirlerine zarar vermezler. Bütün bunlar gerekliliktir ve tüm canlıların yaşam döngüsünde yerleşiktir.

Çalışmadan ayrılan insan, bir nevi ölüdür. Twitter, Facebook ve diğer sitelerde ne kadar süre kalabilirim ki? Bugün televizyonda öyle programlar var ki izlenecek hiçbir şey yok. Yani insanlar o kadar çok bozuluyor ki, kesinlikle içlerindeki insani olan özellikler yok oluyor. Herhangi bir gelişim ile ilgilenmiyorlar.

Neden okula gidiyoruz? Biraz okuyup yazmayı, hatta kalemle yazmayı bile değil, bilgisayarda yazmayı öğreniyoruz,  işte bu kadar.

Başka neye ihtiyacım var? Bir yazışmada sadece “ha-ha” ve “ho-ho” gönderiyorum ve bunlar yeterli oluyor. TV şovlarını izliyorum ve bu da yeterli.  Ne okulu? Ne için?

Bir zamanlar okul, insanı işçi olmaya hazırlamak için tasarlanmıştı ve eğer üniversitede eğitimine devam ederseniz, o zaman bir memur veya bir çalışan olurdunuz, vb. Ama şimdi neden artık rahatsız ediyor? Yani okul ölüyor. Bütün kültür ölüyor. Bu televizyon ekranında kapanıyor ve bu da dedikleri gibi, “süpürgeliğin altına” atılıyor. İnsanlar işte böyle bir durumda. Onlara bundan sonra ne olacak?

Her şeyi şansa bırakabiliriz, ancak doğanın kendi yasaları, kendi planları ve kendi amacı vardır. Bu nedenle, sadece hayatın tadını çıkarmak çok zordur. O bizi her zaman sarsacaktır. Dünyada savaşlar, isyanlar ve vahşice şeyler olacaktır.

Hiçbir devlet bununla başa çıkamayacak çünkü tüm ülkelerde insanların %90’ı işsiz kalacaktır. Onlarla ne yapacaksınız?

Geriye kalan tek şey, küçükten büyüğe herkes için integral bir yetiştirme ve eğitim metodudur. Sadece bu metot, insanı bir üst seviyeye yükseltebilir ve o zaman doğa ile uyum içinde olur, çelişkiler yaşamazsınız. Bu harekette kesinlikle iyi işaretler bulacaksınız.

İnsani Gelişimde Yeni Bir Safha

Zamanımız harika bir zaman! Bu, insani gelişimde tamamen farklı bir safhadır. İnsanlara, gidecek hiçbir yerimizin olmadığını açıklıyoruz. Hepimiz, bizi etkileyen tek bir doğaya karşıyız.

Kötü bir uzay gemisinin, devasa bir uçan dairenin, Hollywood filmlerindeki gibi Dünya’ya geldiğini ve üzerinde gezinip onu örttüğünü hayal edin. Şu anda tam da böyle bir uçan dairenin altındayız.

Peki, bu konuda ne yapabilirsiniz? Tüm doğanın bize ciddi şekilde baskı yaptığı ve kendisi gibi, bizi birbirimize karşılıklı olarak bağlı olmaya zorladığı bir dünyada yaşıyoruz. Tüm hakkında konuştuğumuz şey budur.

Duyduğumuz kadarıyla, eğitimde sadece çocukların değil ama aynı zamanda yetişkinlerin de yetiştirilmesinde, her türlü ıslahlarda, dünyaya bakışın değişmesinde, her türlü sorunun hafifletilmesinde ilerlemeler görüyoruz. Hepsini görüyoruz!

Ve insanların bununla hemfikir olmaları, kabullenmeleri ve bunun üzerinde düşünmeye başlamaları o kadar kolay olmadığı kadar; aralarında sorunlar da çıkar, tüm bunları da ortaya çıkaran katılık/değişmezlik çatışmalarıdır.

Zaman bizim için işliyor. Her şeye rağmen birleşmemiz gerektiğinin, ne kadar yavaş yavaş farkına varıldığını görüyoruz.

“Gezegene Zarar Verme Açısından Geri Dönüşü Olmayan Noktayı Geçtik Mi?” (Quora)

Böyle bir nokta yoktur. En büyük niteliğimiz olan düşüncemizin, doğayı değiştirebileceğine güvenmemiz gerekiyor. Yalnızca düşüncelerimizi yönlendirmemiz gereken istikameti anlamamız gerekir. Ne hakkında düşünmeliyiz? Peşinde olmamız ve talep etmemiz geren koşul veya durum nedir?

Gezegenimizi korumak için, olumlu insan bağları hakkında düşünmeliyiz. Yani, bağımızda doğayı nasıl güvende tutabiliriz? Hep birlikte dünyamızı nasıl koruyabiliriz? Gezegenimizi gerçekten daha iyi yapmak istiyorsak; o halde, baktığımız her yerde nasıl olumlu bir şekilde bağ kuracağımız konusunda endişe duyan insanları görmeliyiz.

Bunun, yaygın olarak sürdürülebilir olmakla ilişkilendirdiğimiz geri dönüşüm veya diğer etkinliklerle ilgisi yoktur. Tamamen doğal, mükemmel bir şekilde birbirine bağlı ve küresel bir duruma ulaşalım diye, birbirimize yakınlaşır ve birbirimizi dikkate alırsak, o zaman olumsuz güçler dünyadan kaybolacaktır.

Anlamamız gereken şu ki; eğer birbirimiz hakkında daha iyi düşünmeye başlarsak, o zaman gezegenimiz tüm kötülüklerden kurtulur çünkü düşüncelerimiz doğadaki en kuvvetli güçtür. Aynı şekilde, birbirimiz hakkındaki olumsuz düşüncelerimiz, gezegene zarar vermekten tamamen sorumludur. Bu nedenle; genellikler sürdürülebilir olduğunu düşündüğümüz enerjileri ve eylemleri, ne kadar çok geri dönüştürürsek ve onlara ne kadar yatırım yaparsak, gezegenimiz de o kadar kötüleşir. Gezegenimizi daha iyi korumak ve geliştirmek için, birbirimize karşı tavrımızın değiştiği bir duruma ulaşana kadar, hiçbir şey bizim faydamıza işlemeyecektir.

“Gelecekte İnsanlar Ve Toplum Nasıl Değişecek?” (Quora)

Sonunda toplumdaki herkesin aynı refah düzeyine sahip olacağı, normal bir yaşam için ihtiyacımız olanı alacağı, başkalarını önemseyerek sosyal hayata katılma potansiyelimizin tam olarak gerçekleştirileceği ve toplum genelinde karşılıklı düşünce ve sorumluluğun önemini artıracağı bir duruma ulaşacağız.

Böyle bir durumda, tutkularımızı ve arzularımızı tamamen yerine getirebileceğiz. Rekabetçilik, kıskançlık, şevk, şöhret ve kontrol gibi özelliklere sahip olmamızın bir nedeni var. Bu tür özellikler aynı kalacak, ancak bunları birbirimiz pahasına kullanmak yerine, birbirimize fayda sağlamak ve yükseltmek için kullanacağımız yeni bir yol bulacağız.

Karşılıklı düşünce ve sorumluluk durumuna ulaşmak, yalnızca gıda, barınma, güvenlik, sağlık ve eğitim gibi hayatın temel ihtiyaçlarının garanti altına alınacağı anlamına gelmez. Yaşamın temellerini almanın yanı sıra, doğa ile dengemizi koruyarak dünya çapında yaşam kalitesini sürekli olarak yükseltebileceğiz. Böyle bir durumda ıstırabın her türlüsü azalacak ve birbirimiz için istediğimiz tüm bolluğu sağlayabileceğiz. Bu, kendimizi yalnızca fiziksel bedenin minimum gereksinimlerini karşılamakla sınırladığımız bir durum olmaktan çok uzaktır. Yine de, her insana yaşamın temellerini sağlamak, böyle bir duruma yönelik ilk hedef olacaktır.

Geleceğin toplumu, dikkate almamız gereken birkaç faktöre sahiptir. Mevcut deneyimli sistemler var olmaya devam edecek mi yoksa aynı çevrenin ve sosyal kontrolün sürekli etkisi altında olacak yeni sistemler yaratmamız mı gerekecek? Bunlar çok ilginç incelemeler, ancak nihayetinde kendimizi ve sosyal çevremizi nasıl mükemmelleştireceğimizi öğrenmemiz gerekecek. Uyumlu ve barışçıl bir toplumun temeli budur.

“Dünya Neden Bu Kadar Çok Kriz Ve Sorunla Karşı Karşıya?” (Quora)

Bizler, bir arınma sürecinden geçiyoruz. Sanki bir çamaşır makinesinin tamburunun içindeyiz ve birbirimize, hayata ve dünya görüşlerimize karşı tutumlarımız yuvarlanıyor ve dönüyor.

Bu gerçekten de zamanımızın bir işaretidir ve bu arınma sürecinin bir sonucu olarak, birbirimizle, dünyayla ve doğayla ilişki kurma biçimimizi gözden geçirmemiz – herkesi ve her şeyi gördüğümüz, açıkça tanımlanmış bir içsel referans çerçevesine ulaşmamız gerekiyor.

Kendi içimizde ne kadar belirsiz ve eksik olduğumuzu, her türlü nesnel gerçeklik görüşünden ne kadar uzakta olduğumuzu ve dünya görüşümüzdeki her şeyin bize empoze edildiğini ve hayatımız boyunca karşılaştığımız çeşitli etkilere göre değişebileceğini ortaya koyma sürecinden geçmeliyiz.

Dünya görüşlerimiz ve tutumlarımızdaki sürekli savrulmamızın üstesinden gelmek için hayatın nihai amacına odaklanmamız gerekir. Hayatımızın amacını zıpkınla avlar gibi yakaladığımızda, o bizi daha da yakına çekmeye başlayacak ve sürekli ona doğru ilerleyeceğiz.

Hayatımızın amacı, niteliklerimizi (egoist), doğanınkilerle (özgecil) eşitleyerek, doğa yasalarının, sevgi ve ihsan etme yasalarının net bir algısına ve duyusuna ulaşmaktır. O zaman sonsuz ve mükemmel bir varoluş halini yaşayacağız ve aynı şekilde şu anda yaşadığımız biriken krizlerden ve sorunlardan arınmış, uyum ve barış içinde var olacağız.

O zaman başka hiçbir şeyin gerçekten var olmadığını göreceğiz. Hâlihazırda kendimizi katlanarak artan bir krizler ve sorunlar koşulu içinde bulmamız, zaten böyle bir varoluş koşulunun başlangıcıdır.

Dahası, varoluşun son koşulunun ifşasına bilimsel olarak, deneyim yoluyla: bilim adamları gibi araştırma, inceleme ve sonuçları yeniden üretme yoluyla yaklaşıyoruz:. Bu süreci oldukça doğal bir şekilde, deneme yanılma yoluyla, çeşitli deneylerle, neyin işe yarayıp neyin yaramadığını görerek geçiyoruz.

Havacılıkta, uçağın uzaydaki yönünü koruyan jiroskop adı verilen bir mekanizma vardır. Bu, örneğin Kuzey Yıldızı’nda net bir hedefi olan bir motordur ve bu nedenle, herhangi bir yönden nasıl döndüğünden bağımsız olarak, motor, iç ekseni ile kesin olarak belirli bir koordinat setini hedefler.

Biriken bunalımların ve deneyimlediğimiz sorunların sonucu, nihai amacımız olan mutlak sevgi, ihsan etme ve bağ koşuluna ulaşmak zorunda olduğumuzu göz önünde bulundurularak, içimizde benzer bir içsel araç, herkes ve her şeyle ilgili bir içsel tutum geliştirmek içindir.

Böyle bir içsel aygıt geliştirdiğimizde, her şeyin nasıl sakinleşeceğini ve yeni keşfedilen bir denge, uyum, huzur, mutluluk, güvenlik ve güven duygusuna nasıl ulaşacağını göreceğiz.

Dünyanın Uyanışı Ne Zaman Gelecek?

Soru: Şimdi dünyadaki herkes, sizin birkaç yıl önce söylediğiniz şeyi söylüyor: “Birleşmemiz gerektiğini, bu dünyanın küresel olduğunu duyacaksınız.” Onların sözleriyle bir Kabalistin sözleri arasındaki fark nedir?

Cevap: Birincisi, gerçekten yakınlaşıyoruz ve zaman kısalıyor. Geçen yüzyılın yirmili yıllarında Baal HaSulam, tüm dünyanın birleşmesi gerektiğini söylediyse, insanlık bunun hakkında ancak bu yüzyılın yirmili yıllarında konuşmaya başladı. O zamandan beri yüz yıl geçti ve ona bu başlamak üzereymiş gibi geldi.

Ve bağ kurma ihtiyacı hakkındaki sözlerimiz ile dünyanın bu konudaki sözleri arasında birkaç yıl geçti. Bu da, dünyanın ciddi bir gelişim ivmesine girdiğini gösteriyor.

İkincisi, dünyanın ve benim aynı frekanslarda konuşabilmemizi bekliyorum, sadece aynı şey hakkında değil, aynı frekanslarda, sadece ana dalgalar değil, onların içindeki tüm özel harmonikler çakıştığında.

“Bağ” ile insanlar benim demek istediğim şeyi kastetmiyorlar, daha ziyade egoist bir bağı kastediyorlar. Bunun yardımcı olmayacağını düşünüyorum. En azından bir ara aşamaya ihtiyacımız var. Ama yine de dünyanın Kabala’nın neden bahsettiğini anlamaya daha da yaklaştığını göreceğimi umuyorum. Dünya, egoizmi birleşmek amacıyla kullanmaktan değil, egoizmin üstüne çıkmaktan bahsettiğimizi görecek.

Bağ için egoizmin kullanımı, Sovyetler Birliği’nde olan şeydi ve bunun nelere yol açtığını gördük. Egoizmi evrensel sosyal ilişkiler arasına yerleştiremezsiniz; onların üzerine çıkmalısın. Marx, sosyalizm ve komünizm hakkında yazdığında bunu kastetmişti.

Sosyalizm vermek için vermek demektir, komünizm vermek için almak demektir yani egoizmin üzerinde çıkmanın iki manevi derecesi. Vermek için vermek Bina’nın bir niteliğidir, manevi bir derecedir.

İnsanların, önümüzdeki yıllarda gerçekleşmesi gereken doğru bağı anlamaya yavaş yavaş yaklaşmaya başlaması gerekiyor. Sorun şu ki bunu iki yönden tersine çevirebilir miyiz: içsel yükselişimizle ve bunu kitlelere dışarıdan açıklayarak. Düşüncelerimizi ve güçlerimizi dünyaya yaymaktayız. Birçoğu bunu anlamaya, bir kişinin düşüncelerinin dünyayı etkilediği konusunda hemfikir olmaya başlıyor ve bizimki gibi güçlü bir ekip düşünürse, o zaman doğal olarak dünyanın içinden dünyaya etkisi çok büyüktür ve insanlar nereden geldiklerini bile bilmeden bu düşünceleri hissederler. Kitleler bizimle uyum içinde düşünmeye başlıyor.

Sanırım bu yavaş yavaş sıradan, uzak insanların genel farkındalığına geçmeye başlayacak. Bu tür bir farkındalığa, bir sonraki koşulun başlangıcına uyanmaya başlamalarını bekliyorum. Ve o zaman onlarla daha açık konuşabilirsiniz.

Esas olarak, materyal bunun için hazırlanmıştır. Bunu görecek kadar yaşar mıyım bilmiyorum. Sonuçta, doğa vergisi olan karşılıklı birleşme, karşılıklı yakınlaşma ve karşılıklı bağı hissetmeye başlaması gereken, devasa insanlık tabakasından bahsediyoruz. Ne kadar hızlı hissetmeye başlayacaklarını bilmiyorum. Ama yine de materyal hazırlandı ve insanlar gelecektir.

Sanırım benim asıl işim bitti. Tabii ki, bunu mümkün olduğunca uygulamaya başlamak istiyorum. İşe yarayıp yaramadığını görelim.

Hiç Birbirimizle Bağ Kurma Arzumuz Olacak Mı?

Yorum: Profesör Michio Kaku, The Times gazetesine verdiği bir röportajda, yakın ve uzak gelecekte dünyanın nasıl bir yer olacağını ele aldı. Profesör, 2030 yılına kadar dünyada internet erişimine sahip olacak ve kullanıcılara sanal bir gerçeklik gösterecek yeni bir kontakt lens türünün ortaya çıkacağına inanıyor.

Cevabım: Tabii ki! Bu oldukça kullanışlı ama başka gözlüklerimin olması ve tüm bunları istediğim zaman havada görebileceğim oldukça olasıdır. Tüm dalgalar burada havada olduğu için, önümdeki basılacak ekranı ve klavyeyi görebileceğim, her an, sanki önünüzde yeniden yaratılmış gibi.

Sonuçta, bir cihaz nedir ki? Mevcut bilginin birikimi. Havada dalgalar halinde kalıyor ve onu hemen herhangi bir biçimde hayal edebiliyor ve üzerinde çalışabiliyorum. Bunu yapmak için beyne herhangi bir şey yerleştirmenize bile gerek yok.

Ama önemli değil çünkü hepsi teknik. Ve anlamı nedir? O zaman hangi bilgiler iletilecek?! Hatta birbirimizle bağ kurmayı isteyecek miyiz?

Diyelim ki, şimdiki dönem geçecek, bu “iletişim” sitelerinin çılgınlığı: Youtube, Facebook, Twitter ve diğer her şey geçecek. Sıradaki ne?! İnsanlar sanal alandaki çöplerden bıkacak ve tüm bu çöplerin kaldırılmasını isteyecekler.

Hepsini yok edeceğiz, yine de doğada bir yerde kalacak ve içinde gerçekten hiçbir şey kaybolmayacak. Ve sırada ne var? Bomboş kalacağız. Birbirimizle bağ kurmak için büyük fırsatlarımız var ve biz bunu istemiyoruz.

Yorum: Şu anda iki eğilim açıkça görülüyor: küresel toplumdaki karşılıklı bağ ve bunun farkındalığı. Ancak bazıları teknolojinin yardımıyla, bazıları ise biyolojik evrimin yardımıyla onu arıyor.

Cevabım: Yani aynı teknoloji, sadece biyolojik. Bazıları yeni programlar yapar ve diğerleri programlar yerine erişimi doğrudan bir kişinin içine yerleştirmek ister. Fark ne?! Ben değiş tokuş edeceğimiz bilgilerin özünden bahsediyorum: buna ihtiyacımız var mı, yok mu?

Tıpkı şimdi önceki varoluş, yaşam ve bağ kurma formlarını terk ettiğimiz ve önceki yıllara artık tatmin olamayacağımız naif ve basit bir şey olarak baktığımız gibi, bu yeni teknolojilerle de tatmin olmayacağız.

Peki ya önümde dünyadaki tüm insanlarla bağ kurmak için büyük fırsatlar varsa?! Bunu istemiyorum, sadece yorgunum; işte insanlığın hissedeceği şey budur.

İnsanların Birliği

Devletler, her birinin, hatta en küçük devletin bile güvenliğini ve haklarını kendi güçlerinden değil, yalnızca böylesine büyük bir insan birliğinden bekleyebileceği bir toplumsal birliğe girmeye zorlanacaklardır.  (Immanuel Kant)

Soru: Barış, kişinin kendi güçleri ile değil de sadece ortak bir birlik sayesinde mi mümkün olur?

Cevap: Dünya ancak böyle var olabilir. Bir, hiçbir şeydir. Bu dünyada bir, sıfıra eşittir. Sadece genel olarak sıfır olan bu tür birimler arasındaki etkileşim herkese öz değer duygusunu verebilir. Bu, kişilerin kendileri değil başkalarıyla olan ilişkiler ile kendi aralarında yarattıkları şeydir.

Aynı zamanda, tüm sıfırlar bir araya toplanıyor gibi görünüyor ve sonucun sıfır değil, çok daha büyük bir şey olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü herkes kendini iptal ediyor ve başkalarıyla topluyor, her şeyi kendinden veriyor ve diğerlerinden her şeyi alıyor.

Sadece paylaşarak, sadece kendilerini başkalarına, başkalarını da kendilerine yatırım yaptırtarak, herkesin değerli olduğu bir hale gelinebilir. Çünkü birlik içinde her bir birey, bireyselliğini ortaya çıkarabilir.

Bu süreç tüm seviyelerde gerçekleşmelidir.

Kurtuluşun Metodolojisi

Soru: Geçmişte, Kabalistler küçük bir grupta çok güçlü bağlar kurdular ve bu tüm dünya için verimli oldu. Bu metodolojiyi kitlelere aktarmak, neden şimdi bu kadar önemli?

Cevap: Dünyada bizden önce, modern küresel Babil’de olan her şey, çalışanların, teori, metodoloji ve insanların evrensel bütünsel bağının hazırlanması şeklinde oldu.

Şimdi bunu uygulama zamanı geldi. Bu nedenle, geçmiş yüzyıllarda Kabalistlerin çalışmaları ile bugün olanlar karşılaştırıldığında büyük bir fark vardır. Şimdi Kabalistler kitlelere çıkmalı ve insanlığa dünyayı kurtaracak olan bağ metodunun ne olduğunu açıklamalıdır.

Aslında bu metodoloji, dünyayı kurtarmak için değil, insanlığı bir üst seviyeye çıkarmak için tasarlanmıştır, ancak insanlar bunu bilmiyor, bilmek istemiyor ve bunu anlamıyorlar. Doğa, Yaradan bize bir sonraki seviyeye yükselmek, birlik olmak, O’na benzer olma görevini vermiştir ama bunu bir insana açıklayamazsınız.

Bir insan için, bir sopa onu arkadan takip ettiğinde kaçması gerektiği nettir. Biz de ona, o sopa yerine önünde bir havuç göstermek istiyoruz: “Seni güzel, iyi bir hayat bekliyor, haydi onun için uğraşalım!” Nihayetinde, 360 derece içinde herhangi bir yöne kaçabilirsiniz ve onların hepsi kötü olacaktır. Bunun yerine, kişiye tam olarak bağa ulaşmanın, kaçmanın değil çaba göstermenin gerekli olduğunu gösteriyorsunuz! Bu tamamen farklı bir sistem, tamamen farklı bir metodoloji, dünyaya ve hayata karşı tamamen farklı bir tutumdur.

Öncelikle bu size umut verir, geleceğin durumunu, ona nasıl ve hangi güçlerle vb. ile ulaşacağınızı gösterir. Hükümette oturan tüm liderler bundan kaçar, nerede ve nasıl olduğunu bilmezler. “Bunu kıralım, şunu itelim, bunu yapmayalım!”, bu da anlamadan hareket ettikleri anlamına gelir.

Dünyanın gelecekteki durumunu anlasalardı, kendi aralarında yeniden meydan okuma oynamaya başlayarak kendileri ve ülkeleri için harakiri yaptıklarını görürlerdi. Ama hiçbiri duymuyor. Bakın insanlara ne yapıyorlar, komşu kardeş milletlerde nasıl bir nefrete sebep oluyorlar!

Bu nedenle, önlerinde bir havuç, tatlı ve hoş bir şey göstermek, insanları bomba sığınağına itmek gibi değil, tam tersine, birlikte bir çayıra itmek gibidir! Sorunun hala bizde olduğuna inanıyorum, asla dünyanın kendisini suçlamıyorum. Daha fazla çaba gösterseydik, halen internette duyulabilirdik.

Birleşmiş iyi bir ekip oluşturmamız ve internet üzerinden bilinçli olarak ciddi reklamlar yapmamız ve bağ kurma metodolojisini, gerekliliğini, ihtiyacın aciliyetini dünyanın her tarafında, her yerde, kölelikten kapitalist ve en modern olanlarına kadar herhangi bir oluşum altında açıklamamız gerekiyor. Yapmamız gereken bu.