Monthly Archives: Ocak 2022

Tufandan Sonra Yeni Bir Hayat

Yaradan’dan, ihsan etmeden, gruptan, maneviyatla ilgili her şeyden koptuğumu keşfettiğim anda, bu durumu iki kısma ayırmam gerekiyor: bedenin durumu ve ruhun durumu.

Dünyamızda var olan tüm bedensel ilkeler bedene aittir: sağlık, ruh hali, maddesel çevre ve aile. Öte yandan, tüm bunların nasıl bir müdahale yarattığına, onluyla ve Yaradan’la olan bağımı nasıl etkilediğine bakmak zorundayım.

Bu şekilde tüm etkileyen faktörleri tek bir kaynağa bağlarız ve her şeyin Yaradan’dan geldiğini tespit ederiz. Hem dışsal hem de içsel tufan O’ndan gelir. Eğer her şeyin Yaradan’dan geldiğini anlarsam, o zaman tek yapmam gereken karar vermektir: Ben de Yaradan’a ait miyim değil miyim?

Sadece bir kontrol noktası Yaradan’a ait değildir, kalpteki nokta. Yaradan alma arzusunu yarattığında, onunla olan bağlantısını kopardı ve bu nedenle kendimizi O’ndan ayrı hissederiz.

Aklımı da kalbimi de Yaradan’a bağlamaya çalışmalıyım. Sonra kendime ait hiçbir düşünce ve duyguya sahip olmadığımı ve içimdeki tüm bu duygulara sebep olanın Yaradan olduğunu anlarım, böylece onların kaynağı olarak onların üzerine, Yaradan’a yükseleceğim.

Duygularım ve düşüncelerim beni tamamen zıt ve kafa karıştırıcı durumlara sürükler ama onları Yaradan’ın düzenlediği tufan olarak algılarım. Arzularımı arındırmak için bana tufan göndermeliydi, tıpkı şiddetli bir akarsu tarafından yıkanan toprağın çöplerden temizlendiği ve yeni bir hayat doğurabileceği gibi.

Her ne kadar bu arınma tufan suları tarafından yapılsa da, yani sadece Bina’nın niteliğiyle değil, Malhut ve Bina’nın birlikteliğiyle gerçekleşir, bu şekilde birleşirler ve bu da ıslaha yol açar. Şimdi bu gücü kullanıp ilerleyebiliriz. Bu, yaratılışın başlangıcıdır; yani, bir insanın egoist arzusunun üzerine çıkması ve olan her şeyi üst güce, Bina’ya, ihsan etmeye atfetmesi için bir fırsatı vardır.

Kişi, Bina seviyesine, inanç seviyesine yükselmesine izin vermeyen dış sabotajcıların, bedensel rahatsızlıkların ve içsel manevi rahatsızlıkların hepsinin Yaradan’dan geldiğini anlar. Eğer her iki sabotajcıyı, her iki büyük engeli de yalnızca Yaradan ile ilişkilendirebilirse, o zaman Malhut derecesinde ve Bina derecesinde yabancı düşüncelerden kurtulur ve mantık ötesi inanca ulaşır.

Bu, maddi ve manevi bu iki sabotajcıyı hesaba katmadığım, sadece ihsan etmeye, Yaradan’a bağlı kaldığım anlamına gelir. Bu, inancın gücündeki, Malhut’un gücünün üzerindeki Bina’nın gücündeki ilk noktadır.

Bu nedenle, bu iki seviyeyi, bedensel ve manevi bozuklukları ayırmak gerekir. Bedensel rahatsızlıklar kendilerini yorgunluk, güç kaybı, hastalık, ailede, işte vb. sorunlar şeklinde gösterir. Ve tüm bu rahatsızlıkların içinde manevi rahatsızlığı ortaya çıkarmamız gerekir: bağlanmayı istememe, güçsüz hissetmek, ruh hali ve tembellikle baş edememe. Esas olarak savaşmamız gereken bu ikinci, daha içsel sabotajcıdır.

Her iki sabotajcı da bizi onların amaçlarına, Yaradan’ı ifşaya yönlendirir çünkü tufanı yeryüzüne gönderen O’ydu. Ve bu sayede mantık ötesi inanca geliriz. Her iki sabotajcının da üst güçten geldiğini tespit ederim, dostlarıma ve onlarla birlikte Yaradan’a tutunurum.

Tufandan böyle kurtarılırız! Yaradan ile olan bağımız bizi kurak topraklara getirir, gemiyi terk ederiz ve karaya yerleşmeye başlarız. Zaten Bina derecesine ulaşabilen bu alma arzusunda yeni yerleşimimizi kurarız; inanç akıldan üstündür.

Sinsi İnsan Doğası

Soru: Bir insan tam olarak neyi kötü olarak kabul etmelidir?

Cevap: Egoizmimizi, birbirimize karşı tavrımızı.

Gelişimin tüm aşamalarında alma arzumuzu kullandık çünkü bu bizim doğamız. Ancak şimdi bu kendini egoistik, özellikle diğer insanlar karşısında kötü olarak ortaya koyuyor.

Dünyadaki her şey haz almak için inşa edilmiştir. Sadece ortaklar olarak başkasının pahasına birlikte kazandığımızda veya eş olarak birbirimize haz verdiğimiz zaman değil.

Kişi kesinlikle diğerinin üzerine yükseldiğinde, diğerini küçük düşürdüğünde haz alır.  Son egoist formun kendini gösterdiği yer burasıdır ve onu kötü olarak tanımlamak için, bir sonraki formun ona zıt olması gerekir – iyilik, sevgi, egoizm ve nefret yerine bağ–  ki bu çok zor bir geçiştir.

Kabala bilgeliği bunu anlamamıza ve bundan hızlı ve acısız bir şekilde geçmemize yardımcı olmalıdır.

Yorum: Sanırım birçok insan, başkalarını kullandığımız ve onları aşağıladığımız konusunda sizinle aynı fikirde olmayacak.

Cevabım: Bunu otomatik olarak yapıyoruz. Buna uyum sağlamışız ve neyin içinde olduğumuzun bile farkında değiliz.

Keyifli bir sohbette bile, her birimiz diğerinin üzerinde olmaya, kendini daha iyi görünecek şekilde konumlandırmaya, başkalarının dikkatini biraz da olsa çekmek için kendini daha tercih edilebilir biçimde sunmaya çalışır. Tüm doğamız bu tür örtülü formlardan oluşur.

İki Tür Kısıtlama

Soru: Kaynaklarımız iki tür kısıtlama olduğunu yazıyor: Birinci ve ikinci kısıtlama. Nedir onlar?

Cevap: Genel olarak, arzumuz alma üzerine kuruludur. Eğer bu ıslah edilmiş bir arzuysa, ihsan etmemiz için olabilir. Ayrıca kendi iyiliğiniz için değil, başkalarının yararı için alma arzusu da olabilir.

İlk kısıtlama, tamamen hiçbir şey almadığım zaman, egoistik arzumu kullanma yasağıdır. Buna Bina seviyesi denir. İkinci kısıtlama, alma arzunuzu kullanma fırsatıdır, ancak yalnızca başkalarını tatmin etmek adına.

Soru: Başka tür kısıtlamalar var mı?

Cevap: Farklı varyasyonlar vardır. Ancak, temel olarak, başlıcaları şunlardır: Ya hiçbir şey almamak ya da başkaları için almak.

Soru: Hiçbir şey almamak da üst kuvvetle bir tür bağlantı mı?

Cevap: Elbette. Değilse ne için yapıyorsunuz ki? En önemli şey niyettir.

2022 İçin Tahmin: Nereye Gitmeli?

Yorum: Bazı siyaset bilimciler, bilim adamları ve çeşitli uzmanlar yakın zamanda gelecek yıl için aşağıdaki noktaları içeren ekonomik tahminler sağlamak için toplandılar. Avrupa’daki doğalgaz krizi daha da kötüleşecek; Avrupa, çelişkiler nedeniyle tamamen parçalanacak; AB’deki göçmen krizi şiddetlenecek; ABD’de hiperenflasyon artacak; Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki çatışma daha da kötüye gidecek; salgın devam edecek; Suriye, Libya, Donbass, Karabağ’daki askeri çatışmalar ve Tayvan etrafındaki durum çözülemeyecek; Çin ile Amerika çatışması yoğunlaşarak devam edecek. Daha birçok nokta var.

Bütün bunlara bakışınız nedir?

Cevabım: Dünya çapında bir anlaşmazlık var.

Soru: Nereye gitmeli? Neler olduğuna bir bakın!

Cevap: Hiçbir yere gitmeye gerek yok. Hiçbir yere. Başka gezegen yok, kimse sizi bir yerlerde beklemiyor.

Bir gezegeni mahvettiniz ve şimdi başka bir gezegene mi uçacaksınız? Eğer Dünya’yı uzaydan gözlemliyor olsaydınız, en hafif deyimiyle bu Dünya’nın etrafında ne kadar çöp döndüğünü görürdünüz. Dünyanın kendisi tamamen kaplıdır.

Soru: Peki tüm bu tahminler ne olacak? Uzmanlar, siyaset bilimciler, en azından bir şeyler önermeliler.

Cevap: Hiçbir şey teklif edemezler. Bu sonuna kadar devam edecek. Aksine, ellerinde hiçbir şey olmadığını fark etmeye başlıyorlar. akılda, ruhta ve kalpte hiçbir şey yok. Asıl kriz burada başlıyor.

Soru: Peki, onların kalplerinde ve ruhlarında ortaya çıkacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Bu büyük karışıklıklar ve büyük acılar gerektirir. Bundan kurtulamazlardı. Atom bombasının altında yatmaya razı olurlardı, hepsi bu.

Yorum: Ama bir şey sunarlardı, daha önce bir şey inşa edilmişti.

Cevabım: O zaman daha saf oldukları içindi. Artık daha akıllılar. Sunacak hiçbir şeyleri olmadığının farkındalar.

Soru: Birdenbire insan aklının artık bütün bunları kavrayamayacağını mı hissediyorlar?

Cevap: İnsan zihni ancak mahvedebilir, bozabilir, kırabilir ve geleceği karanlık, kötü yapabilir.

Soru: Neden aklımıza böyle bir güven duygusu verildi?

Cevap: Böylece kafamız tamamen karışır ve aklımızın kesinlikle hiçbir değeri olmadığını fark ederiz. Sonuçta, insanı diğer tüm yaratılanlardan ayıran nedir? Akıl!

Kulağa çok saygın geliyor! Şimdi kim olduğunuzla gurur duyun. Kafanızda öyle bir mekanizma var ki, kalbinizde öyle büyük hisler var ki ama hepsi egoist, dar ve sıradan, küçük egoizmimize sabitlenmiş durumda. İşte bu yüzden hiçbir şey işe yaramıyor.

Soru: Gerçekten böyle mi? Kişinin fark etmesi gereken tek şey bu mu?

Cevap: Evet. Sadece bu, elinde hiçbir şey olmadığı, ya ölümdür, ya da… ama ölüm de bir seçenek değildir.

Soru: Elimizde ne var o zaman?

Cevap: Sadece aramızdaki ilişkilerde, komşunuzun sizin için kendinizden daha değerli olacağı, öylesine üst ilişkilere ulaşmak için birbirimize yakınlaşmaya doğru gitmek.

Soru: Öyle bir duruma gelelim ki aklımı bir kenara bırakıp sadece hislerle mi ilerleyeyim?

Cevap: Evet. Çünkü bugünkü aklımız bizi ancak daha derin bir egoizme sürükleyebilir ve daha büyük darbelere maruz bırakabilir.

Soru: Bunun akılla değil, kalple ilgili olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet. Yazıldığı gibi ”Kalp anlar”. Akıl arzuları takip etmek zorundadır. İnsanın arzuları düzeltildiği ölçüde, bu ölçüye göre aklı onlarla çalışabilir. Ve doğru ortak yaşam bu olacaktır.

Soru: Demek üst akıl bizimle böyle oynuyor?

Cevap: Kesinlikle.

Soru: Aklımız bu üst aklın bir parçası mı değil mi?

Cevap: Bizim aklımız değil. Ama ona geleceğiz, zihnimizi ve duygularımızı üst akılla birleştirmeye geleceğiz.

İyi bir yıl olacak.

Soru: Bunun nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir tavsiyeniz var mı?

Cevap: Bu yolu anlamaya çalışırsak rasyonel-maneviyatın veya rasyonel-kalbin olgunlaşmasını hızlandırabiliriz.

Kendimizi bir tür olarak koruyabilmek için karşıt özelliklere geçmekten başka bir yolumuzun olmadığını anlamalıyız. Fark etmemiz gereken şey bu — başka çıkış yolu yok.

“Bu gerçekçi değil, bu imkansız.” diyemeyiz. Neyin mümkün ya da imkansız olduğunun bir önemi yok! Basitçe tek çıkış yolu bu. Bu yüzden mutlak egoistler olduğumuz gerçeğinden mutlak özgeciler olmamız gerektiği gerçeğine, birbirimizden nefret etmekten birbirimizi sevmeye kadar uçurumun üzerinden atlayacağız. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ve birbirimize olan bu sevgi niteliğinde, evrenin her şeye ve herkese, tüm maddeye, zamanın ve mekanın üstünde nüfuz eden büyük gücünü hissetmeye başlayacağız. Sonra bambaşka bir seviyeye, farklı bir boyuta gireceğiz.

Bizden tek istenen budur. Bu, kendi güçlerimizle mümkün değildir. Şimdi kendimizi düşündüğümüzde, herkes kendi gücünden bahseder. Oysa yalnızca kolektif güçlerle üstesinden gelebiliriz.

Soru: O zaman, bunu birlikte başaralım mı?

Cevap: Evet!

“2021’in Sıkıntılarının Arkasındaki Ortak Suçlu” (Linkedin)

Yangınlar, seller, salgın hastalıklar, depremler, tayfunlar, kasırgalar, kuraklık, enflasyon, savaş, istismar ve sömürü, hepsini bu yıl yaşadık ve ortak bir suçlu onların arkasında duruyor: insan. İnsan değişirse, dünya değişir. Görev kolay olmayabilir, ancak nedenini ve ne yapmamız gerektiğini bilmek, iyileşmeyi sağlamak adına uzun bir yol kat etmemizi sağlayacaktır.

Bu yıl olan tüm kötü şeyleri düşündüğünüzde, “Neyse kurtulduk!” demek neredeyse içgüdüseldir. Ama bundan daha akıllı olmalıyız. Açılış paragrafında bahsi geçen felaketler, krizlerin dibine inmeye ve kesin olarak çözmeye kararlı olmadıkça, gelecek yıl ve sonraki yıllarda olacaklara kıyasla hafif bir esinti gibi görünecekler.

İnsanlar geçen yılı düşündüklerinde, sadece olan şeyleri düşünürler. Bence bundan daha derine inmeliyiz; bunları neyin tetiklediğine ve diğer olumsuz gelişmelere bakmalıyız.

Dünya’nın ekosisteminde her elementin benzersiz ve yeri doldurulamaz olduğunu zaten biliyoruz. Tek bir öğeyi bile tükettiğinizde, sistemi dengeden çıkarırsınız. Yerel bir ekosistemin dengesini bozduğunuzda, tüm gezegen bozuluncaya kadar komşu sistemlerini etkiler. Tıpkı Kovid-19’un bize herhangi bir suşun hemen dünyaya yayıldığını öğrettiği gibi, yaptığımız, söylediğimiz, hatta düşündüğümüz her şeyde de durum böyledir. Hepimiz aynı sistemin parçalarıyız.

Birbirimize bağımlı olduğumuzu ve tüketici olarak davranış biçimlerimiz, yediklerimiz, seyahat alışkanlıklarımız ve hayatımızın diğer yönleriyle birbirimizi etkilediğimizi zaten kabul ediyoruz. Sorumsuz ve düşüncesiz davranışların ortak kaynakları tükettiğini ve bunun sonucunda herkesin acı çektiğini görüyoruz. BM ve diğer kuruluşlar, gece gündüz bu konuyu tartışan uluslararası paneller ve konferanslar düzenlemektedir.

Yine de değişen pek bir şey yok.  Aslında işler daha da kötüye gidiyor. Şimdiye kadar umursamaz davranışlarımızı gerçekten kontrol altına almayı başaran tek şey Koronavirüs. Bizi karantinaya girmeye zorladığında, hava temizlendi, su temizlendi, hayvanlar daha önce gezemedikleri yerleri gezdi ve insanlar ailelerini yeniden keşfettiler.

Ancak karantina bir yaşam biçimi değildir; acil bir önlemdir. Bu gezegende, tek evimizde, onu yok etmeden ve misilleme olarak o da bizi yok etmeden yaşamaya devam etmemizi sağlayacak sürdürülebilir bir çözüme ihtiyacımız var.

Bunu yapmak için, umursamaz davranışlarımıza neden olan temel unsuru değiştirmeliyiz: bencil insan doğamızı. Gezegenimizi rahatsız eden tüm konulara baktığınızda – doğal afetlerden insan kaynaklı krizlere kadar – hepsinin ortak bir suçlusu var: insan egoizmi. Bu nedenle, insan değişirse, dünya değişir.

En büyük sorunumuz burada yatıyor. Davranışlarımızı değiştirmemiz gerektiği konusunda hemfikiriz. Davranışlarımızın sorunlara neden olduğu da açıktır. Ancak düşüncesiz davranışlarımızın nedenini değiştirmenin çok daha az savunucusu var, çünkü hiç kimse dünyanın sorunları için suçluluk duymayı isteyerek kabul etmiyor. Yine de hepimiz sorumluyuz.

2022’ye girerken insanlığın karşılaştığı en büyük zorluk, gaz emisyonlarını engellemek, plastik kullanımını kısıtlamak veya fosil yakıt kullanımını azaltmak değildir. En büyük zorluğumuz, gezegeni temizleme çabalarımızdaki en inatçı aksaklık, kendi doğamızdır.

Kendi doğamızın en büyük sorunumuz olduğunu kendimize söyleyemiyoruz. Bununla birlikte, herkesin insanlık için yeni bir doğa inşa etmeye katıldığı, dayanışma ve nezaketin beğeni kazandığı, kibir ve narsisizmin uyarıya sebep olduğu bir atmosfer yaratabiliriz.

Eğer birlikte bunu yaparsak, kendimizi hiçbir şeyi inkar ediyormuşuz gibi hissetmeyeceğiz ya da içimizden bir şeyi söküyormuşuz gibi. Bunun yerine, hayatlarımıza iyi bir takviye eklediğimizi, yaşamlarımızı zenginleştiren, onlara yön ve anlam veren bir şey eklediğimizi hissedeceğiz. Yavaş yavaş, narsisizmden daha cömertçe ödüllendirdiği için sosyal zihniyet giderek daha baskın hale gelecektir. Birlikte yaparsak, kolay ve yumuşak bir geçiş olur.

Bu nedenle, nerede olduğumuzu, dünyamızın neden böyle olduğunu ve yollarımızı değiştirmediğimiz sürece karşılaşacağımız kesin olan sıkıntılardan nasıl kurtulacağımızı anlamak hayatta kalmamız için çok önemlidir. Bonus olarak, dayanışma zihniyetini benimseyip sıkıntılarımızın ortak suçlusu olan kendi egoizmimizin üzerine çıkabildiğimizde, olduğuna inanmadığımız harika bir hayat da kazanacağız.

2022 İçin Bir Öngörü

2021 yılı sona eriyor. 2022’nin eşiğindeyiz ve herkes Yeni Yıl’ın ne getireceğini bilmek istiyor. Son zamanlarda başımıza gelen sorunlardan nefes almak için bir aramız olacak mı?

2021 yılı birçok insanın hayatında büyük bir uçurum yarattı, doğada, ekonomide, sağlıkta ve hayatın her alanında korkular, belirsizlikler, felaket değişimler getirdi. Tüm bu değişiklikleri, yeni bir hayat getirecek noktaya nasıl çevirebilirsiniz?

Gelişimin gidişatını değiştirmek ve yeni bir rotaya yönlendirmek istiyorsak, olup biten her şeyi birbirimizle bağ kurma özlemi olarak algılamamız gerektiğini anlamalıyız. Hayatımıza yük olan tüm sorunların ve tüm sıkıntıların üstesinden gelmek, ancak daha fazla birlik olursak mümkündür. Ve sonrasında bunun olası tüm sorunlara evrensel bir çözüm olduğunu göreceğiz.

Kendimizi daha yakın hissedip birbirimize yardım edersek, nefreti ve savaşları durdurursak, tek kalp tek adam olmak için her şeyi yaparsak, o zaman tüm sıkıntılardan ve sorunlardan büyük bir zaferle çıkarız.

Sadece gitmeli ve yapmalısınız. Antik çağlardan günümüze başka bir şey gerektiren tek bir teknik, din ya da inanç bilmiyorum. İnsanlık tarihi boyunca pek çok insanın, peygamberlerin, büyük şahsiyetlerin ve manevi liderlerin neler konuştuğunu anlamamız gerekiyor. Şayet bunu yaparsak, kesinlikle iyi bir hayatımız olacak.

Dünyamızda bolluk var; hiçbir şeyin eksikliği yo, ama topraktan doğal kaynakları, suyu, havayı alıp zehire çeviriyoruz çünkü her şeyi sadece birilerinin çıkarı, silahı ve düşmanlığı için kullanıyoruz. Doğaya, topluma karşı tutumumuzu değiştirmeliyiz. Eğer bunu her birimiz istersek, dünya liderlerini buna mecbur bırakacağız – hatta buna karşı olanları bile.

Bugünün gerçekliği son derece karmaşık görünüyor. 2022’den ne bekleyebilirsiniz? Şayet biz bu durumu değiştirmezsek daha da kötü olacak. Ne yazık ki, henüz başka herhangi bir umut görmüyorum. İnsanoğlu, mühendislik, teknoloji ve modern tıpta her geçen yıl daha akıllı hale gelmesine rağmen, tüm bunları sıradan bir insanın yaşamı için doğru şekilde nasıl kullanacağımızı bilmiyoruz. Sorun bu.

Ve tüm bunlar, insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmememizden kaynaklanıyor. Herkesin kendini bireysel olarak hissettiği, diğerlerinden ayrılmış ve onlara borçlu olmadığı görünüyor. Ve dünya nüfusu birkaç milyar kişiye ulaşmış olsa da, herkes sadece bundan dolayı acı çekiyor.

İlaç şirketi Pfizer, 2024’e kadar Koronavirüs salgınıyla mücadele etmek zorunda kalacağımızı öngörüyor. İklim değişikliği, ekonominin ve dünyadaki yaşamın tüm alanlarının çöküşünden kaynaklanan ek sorunları da hesaba katarsak, 2022’de ne beklenebilir? Tüm bu sorunlar devam edecek: doğal afetler, volkanik patlamalar, depremler ve neden olduğumuz aşırı küresel ısınma.

Bu küresel ısınma, eğer yapabilirsek birçoğuyla savaşmamızın çok zor olacağı her türlü zararlı virüsü yeryüzünden serbest bırakıyor. Bütün bunlar ufukta, ancak tüm bunları geri alabilir ve bu sorunları önleyebiliriz. Ancak çözüm teknoloji, tıp veya ilaç alanında değil, sadece insan ilişkileri alanında yatıyor.

Genel halk ve ülkeler arasındaki ilişkileri düzelterek, hem bilinen hem de henüz bilinmeyen tüm zararlı virüsleri durdurma ve onları şimdi oldukları yerde bırakma, ortaya çıkmalarına, gelişmelerine, çoğalmalarına ve bize nüfuz etmelerine izin vermeme fırsatına sahibiz. Her şey sadece insanlar arasındaki ilişkilere bağlı.

Kişi şu soruyu sorabilir: “Ekonomi, iklim ve insan ilişkileri arasındaki bağ nedir?” Gerçek şu ki, insan doğada var olan her şeyin, tüm seviyelerin en üst seviyesindedir: cansız, bitkisel, hayvan ve insan. Ve insanlık 20. ve 21. yüzyılın sonunda olduğu gibi yüksek bir gelişim düzeyine ulaştığında, daha da yukarı seviyede olacak.

Her şeyi yapabiliriz! Yüksek teknolojilerimiz, güçlü silahlarımız ve modern tıbbımız var. Ama insanlar arası ilişkilerde binlerce yıl önce yaşamış en ilkel insanlardan çok daha kötü durumdayız. Ve bu alanı iyileştirmemiz gerekiyor.

Yeni Yıl İçin İnsanlığa Bir Dilek

Dünya, giderek daha fazla darbe alarak acı çekme yoluyla gelişiyor. Ve bu karışık döngüden kurtulmak için, darbelerin neye bağlı olduğunu ve yaşamlarımızı yeni bir şekilde nasıl organize edeceğimizi anlamamız gerekir, böylece darbeler bize fayda sağlar ve bizi birbirimize ve küresel doğaya yani üst kuvvete yaklaştırır.

Sonrasında harika bir dünyada yaşadığımızı hissedeceğiz! Doğanın bütün güçleri arasındaki nazik ve dengeli bir bağ dışında, bizim dünyamızda eksik olan hiçbir şey yok. Çatışmacı güçler yerine nezaket güçleri aracılığıyla birbirimize bağlanabilseydik, kendimizi bu dünyada değil, üst dünyada, cennette hissederdik.

İyi ilişkiler kurmak için, içimizde saklı olan iyi güçleri uyandırma istediğimiz konusunda hepimizin hemfikir olması gerekir. Herkesin az çok böyle güçleri var. Ama hepimiz birlikte iyiliğe uyanmak istersek, o zaman bu mümkün olur.

2022 için yapmamız gereken şey tam olarak bu. Zaten tüm olasılıkları denedik ve tek bir şey dışında hiçbir şeyin işe yaramadığını anladık: haydi birbirimizle iyi ilişkiler kurmaya çalışalım. Düşüncelerimizle birbirimize yardımcı olacağız ki, böyle bir karşılıklı katılım, destek, birlik ve sevgiye herkes ulaşabilsin.

Kimsenin patlamasına, bağırmasına veya kötülüklerini başkalarına bulaştırmasına izin vermeyeceğiz. O zaman gerçekten başarılı olabiliriz ve 2022 aile, devletler ve tüm insanlar arasındaki ilişkilerimizde bir dönüm noktası olacak. Tüm doğayı bununla nasıl dengelediğimizi göreceğiz. Birbiriyle çatışıyormuş gibi görünen tüm doğa güçleri bir anda sakinleşecek ve tüm doğa dengeye kavuşacak.

Dünyanın her yerindeki öğrencilerimin yeni yılda Kabala bilgeliğini daha da özümsemesini ve çevrelerinde daha da geniş destek çemberleri toplamasını, böylece birlikte dünyayı daha iyiye doğru değiştirebilmemizi diliyorum.

Bu yeni yıl için tüm insanlığa dileğim: Haydi dünyanın her yerindeki tüm insanlar arasında sevgiye, bağa ve karşılıklı kucaklaşmaya gelelim. Bu tüm sorunları çözecek.

Yeni Yılınız Kutlu Olsun!

Bireysellik Noktası

Soru: Bir parfüm şirketi “Individuality” adlı bir seri piyasaya sürdü. İkna edici reklam sözlerinden biri şuydu: “Benzersizliğinizi ve bireyselliğinizi hissediyorsanız, diğerlerinden farklı olduğunuzdan kesinlikle eminseniz, bu parfümler tam size göre.”

Bu bireysellik duygusu ve buna yönelik arzu bir insanda nereden geliyor?

Cevap: Fransızların parfümleriyle ilgili ve hepsinin, bireycilerin, onları satın almak için nasıl koşturdukları hakkında tartışmayacağım. Elbette, saçma görünüyor. Eğer bir bireyciysem, reklamların bana söylediklerini dinleyecek miyim? Bu nasıl olabilir? Aksine, sürünün içindeyim ve onun bir parçasıyım. Çağrıldığım yere koşuyorum.

Gerçek bireycilik doğası gereği bize özgüdür. Dahası, bu bir insanın en üst niteliğidir çünkü her birimizin Yaratan’da kendi noktası, bu dünyaya indiğimiz kendi kökü vardır.

Hepimiz O’nun içinde varız ve her birimiz O’nun kendi ipliğinden dünyamıza indik. Bu iplik beni Yaradan’da olan köküme bağlar ve O’nun içindeki bu nokta benzersizdir.

Bu benim kişisel, bireysel niteliğim, kimseyle ya da başka bir şeyle ilgisi yoktur. Gerçekten sadece benimdir. Beden ölebilir ve doğabilir çünkü bu sadece benim kişisel bakış açımdaki bir giysidir. Bu noktayı kendi içimde geliştirmem gerekir.

Bu nedenle Kabala, kişiye mutlak bir birey olma fırsatı verir. Ne de olsa en önemli şey bu noktayı tanımlamak ve onunla bağlı olmaktır çünkü bunlar benim orijinal niteliklerimdir; bu benim.

Kendimi başkalarına göre tasvir etmiyorum, ama kendime, Yaradan’da olan kendi noktamdan ve onunla tamamen bağlı olduğumdan nasıl emin olabileceğime bakıyorum. Sonra onun aracılığıyla Yaradan’ı hissetmeye başlarım, O’na nasıl eşit, benzer olabileceğimi hissederim, ama bireysel bir şekilde, özellikle de kendim olarak.

Bir insanın ölümden sonra yaşamı için hesap verdiğinde, kendisine tek bir şey sorulduğu söylenir: “Bireyselliğinin farkındalığını edinebildin mi?” Sadece bu soru. Azizler gibi, ermişler gibi, yüksek sosyetedekiler gibi, herhangi biri ya da herhangi bir şey gibi olmak zorunda değilsiniz. Çıplakmış gibi duruyorsunuz, artık bu dünya olmadan ve kendi farkındalığını edinip edinmediğin soruluyor.

Soru: İnsana, dünyaya bedeninin prizmasından, beş duyusundan bakıyormuş gibi gelir. Sonunda dünyaya ruhuyla baktığı ortaya çıkıyor. Bu yüzden mi her birimizin bireysel algısı var?

Cevap: Dünyamızın algısı ve üst dünya algısı bireyseldir çünkü her birimizin kendi manevi kökü, kendi kaynağı, doğduğumuz kendi noktası vardır. Her ne kadar aynı dünyada var olsak ve görünüşte aynı şekilde algılasak da, yine de herkes her şeyi kendince algılar.

 

“Zeka Paradoksu: Neden En Zeki Türler En Çok Zararı Veriyor?” (Linkedin)

İnsanlar gezegendeki en zeki türdür. O halde neden kendimize, diğer tüm türlere ve üzerinde yaşadığımız gezegene en çok zararı da biz veriyoruz? Nasıl oluyor da üstün zekamız, durumumuzu iyileştirmesi gereken ama her zaman daha da kötüleştiren planlar yapıyor? Cevap basit: Zihinlerimiz harika ama kalplerimiz o kadar çok kötülükle kirlendi ki, düşünme şeklimizi bozuyorlar ve bozuk düşüncelerimiz, kalbimizdeki kötülüğü yansıtan kirli ve bozuk bir dünya yaratıyor.

Çizdiğimiz her planı, önceki planların başarısızlığına dayandırıyoruz, yoksa yenilerini çizmemize gerek kalmazdı. Ancak tüm başarısızlıklara neden olan kökü – yozlaşmış kalplerimizi – düzeltmediğimiz için, sadece ıslahı “hızlandırma” niyetiyle bir öncekini çizdiğimiz aynı kötü zihniyetle yeni planlar çiziyoruz. Sonuç, bu nedenle, dünyamızın yozlaşmasının hızlanması olacak.

Şayet bugün çizdiğimiz planların bir faydası varsa, o da bizim beceriksizliğimizi ortaya çıkaracak olmasıdır. Her şeyi ve herkesi sömürmeye çalışan yozlaşmış kalplerimiz nedeniyle, zihinlerimiz başkalarını yok etmekten ve kendimizi geliştirmekten başka bir amacı olmayan planlar kurarlar. Bu tüm insanların doğası olduğundan, değişen derecelerde, planlarımız birbiriyle çarpışır ve her şeyi, üzerinde durduğumuz zemini, bizi besleyen bitkileri ve hayvanları ve nihayetinde bizi yok eder. Ego temelli bir medeniyet, yardım edemez  ancak yıkıma neden olabilir.

İnsanlık ile diğer türler arasındaki temel fark, biz yenmek isterken onların hayatta kalmak istemeleridir. Bu yüzden zekamızı geliştirdik: başkalarını geçmek ve yerinden etmek, başkalarının başarısını, varlığını sürdürmesini inkar etmek ve onları ya köleleştirmek ya da yok etmek.

O halde gezegenimizi ve kendimizi kurtarmanın tek yolu, üstün zekamızı kullanarak kalplerimizi değiştirmektir, böylece aklımız bencil kalplerimizden ziyade gerçek çıkarlarımıza hizmet eder. Bunu birbirimizi düşünmeyi öğrenerek, sadece kendilerini yükseltenlerden ziyade düşünceli olanlara değer vermeyi öğrenerek yapabiliriz.

Doğal hissettirmeyebilir, ancak kendi doğamız açıkça bizi hiçbir yere götürmüyor. Bu yüzden, aklımızı bize gerçekten fayda sağlayan bir şey için çalıştırmaya başlamanın zamanı geldi.

Her birimizin daha iyi bir insan olmaya çalışması yeterli değildir. Sosyal çevremiz bizden daha güçlü ve bizi herkes gibi davranmaya zorlayacaktır. Başarılı olmak için ortak bir çaba göstermeliyiz.

Birlikte çalışırsak başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. İnatçı insan doğası bile kolektif gücümüzle boy ölçüşemez. Düşünmenin ve empatinin sadece toplumumuz için değil, yaşamlarımız için de önemini anlarsak, dağları yerinden oynatabiliriz.

Geçen Yıldan Ne Öğrendik?

Soru: 2021’den bu yana neye şükrediyorsunuz?

Cevap: Güzel bir yıldı. Bence insanlar birçok yönden ayıldılar. Uyandılar, daha mantıklılar, dinlemeye, duymaya ve dikkat etmeye başladılar. Artık onları eskisi gibi korkutmak veya kandırmak mümkün değil.

İnsanlığın az çok barışçıl gelişimi için kötü bir yıl değildi.

Soru: Salgına rağmen, yaşananlara rağmen mi?

Cevap: Yıl huzurlu ve güzeldi. Yavaş yavaş, sabırla bize dünyamızı anlamayı öğretti.

Her yıl doğa bize öğretiyor. Ancak bu yıl iyi geçti.