Yaratan’ın Formülü

Manevi çalışmamızda kendi başımıza hiçbir şey yapamayız çünkü birleşik gücü nasıl tanımlayacağımızı ve hayatımızın birçok durumlarıyla onu nasıl ilişkilendireceğimizi bilmeyiz. Kendimize nasıl uydurmalıyız? Basitçe Yaratan’ın her yerde olduğu ve yardım etmediğini söyleriz.

İşte bu yüzden bizlere bir grup verildi ve eğer birlik olursak, ”O’ndan başkası yok” denen bu birleşik gücü aramızda keşfederiz. Yaratan, yaratılanı kasıtlı olarak bir çok parçalara bölünmüş olarak yapmış ki onlar bir kez daha tekrar tek bir düşünce, tek bir arzuda toplansınlar. Daha sonra, bu ortak arzunun içinde, onlar,  sadece bu bağın içinde var olan bu birleşik gücü, oluşturmuş oldukları birliğin içinde ifşa edecekler ve buna yapışacaklar.

Tek bir arzuda hep beraber birlik olarak, bu gücü dışımızda edinmeyiz, ancak kendimiz ve bu güç bir arada tek bir bütün olarak ediniriz. Doğrusu, eğer kap yoksa ışık olmaz, yaratılan olmaksızın Yaratan olmaz. Daha fazla yakınlaştığımızda, birliğimizin içinde Yaratan’ı daha fazla ifşa ederiz.

Diğer bir ifade ile birleşmemiz Yaratan’dır. Yaratılışın başında var olan da buydu, daha sonra küçük egoist formların içerisinde bu dünyaya düştük ve dağıldık.

Bu yüzden, bir araya gelip birlik olarak Yaratan’ı inşa ediyoruz. Bizler O’nu bağımsız olarak yaratıyoruz, bu yüzden O’na Yaratan denir (İbranicede Bo – Reh veya ”gel ve gör”). O’nu inşa edebileceğimiz, O’nu izlemleyebileceğimiz, birlik olabileceğimiz ve O’na bağlanmayı edinebileceğimiz başka bir yer yok, bu sadece grubumuzun içindeki birleşme ile olur. Ve tüm insanlığın aynı şekilde hep beraber bağ kurmaya ihtiyacı vardır.

Arzula Ve İfşa Edeceksin

Zohar okurken kişi Zohar kitabının akılla anlaşılabilecek bir süreç olmadığını anlamalıdır. Ve eğer kişi bu kitabı aklıyla almaya çalışırsa, kişinin aklı her kelimede karışacaktır zira Zohar Kitabının hiç bir kelimesi bize aşina olan herhangi bir kelimeyi işaret etmez.

Bu kelimelerin tümü manevi konumları ve nitelikleri işaret eder. Eğer bir kişi aynı manevi konum veya dünyada ise, o onların ne hakkında konuştuklarını ifşa eder. Böylece, o hangi manevi niteliklerin ve tanımların tarif edildiğini bilir; o kendi içsel manevi dünyasında hisseder, tanır. Tüm bunlardan sonra, kişi,  manevi dünyayı kendi dışından ziyade tüm realiteyi sadece kendi içinde algılayacak şekilde ifşa eder.

Henüz manevi algıyı edinmemiş birine göre, o basitçe alışık olmadığı bir metni okuyordur. Zohar okuyoruz ya daha sonra? Bunu yapmamızın sebebi, Zohar’ın bizlere anlattığı tüm manevi konum ve nitelikleri anlamak, tanımak, hissetmek ve hatta tecrübe edeceğimiz bir konuma ulaşmak için buna arzu eklemektir. Bütün bunlar, benim şu anda anlaşılmaz bir hikaye olarak okuduğumu kendi içimde tecrübe etmek ve bunun içinde yaşamayı istememdir.

Kendi içimizde bu arzuyu geliştirmeliyiz. Manevi dünyayı görmek için, sadece bir arzuya ihtiyacımız var, ona özlem duymaya ve başka bir şeye değil. Bu yüzden şimdi, Zohar okurken, bu gizli dünyayı ifşa etmek için, hepimiz hep beraber,  elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız.

Ancak bununla beraber bunun için özel bir ihtiyaca sahip değiliz zira ne okuduğumuzu bilmiyoruz halen bu metni beraber okuyoruz. Böylece, bu çok gizlilik koşulundan, bizleri etkileyecek olan ”Saran Işık”, ”Islah Eden Işık” olarak ilişkilendirilen aydınlanmayı kendi üzerimize çekeriz.

Bu, gizlenmiş dünyayı ifşa etmez, ancak ifşa oluştuktan sonra daha ziyade içimizde ihtiyaçlar, arzular ve yeni hissi organ ve algının niteliklerini içimizde uyandırır. Işık, gizlenmiş olanı hissetmemiz için içimizde bir yetenek yaratacak şekilde işler. Böylece, bizler gizli dünyayı hissetmeyi bize sağlayacak olan Saran Işık’ı özlemleriz.

Zohar Kitabı. 06.05.2011 Tarihli Kabala Dersinin 2. bölümünden.

Bir Kap Gibi Birlik

Soru: Dağıtım yaparken, Yaratan’ı birleşmenin bir gücü olarak tanımlayabilir miyiz ve bedenimizin organlarını birliğin bir örneği olarak kullanabilir miyiz?

Cevap: Hayır, birleşme bir ifadedir, son değildir. Bedenimizin tüm organları hep bir arada lehimlenmiş gibi, ahenk içinde çalışırlar ve biri öteki memnuniyet sağlar ve her biri bu birliğe kendisini eğer (iptal eder) ve diğerlerine hizmet eder.

Bu yüzden beden daha yüksek bir boyuta, özel bir güç uyandıran bütünleşmiş bir sistem haline gelmiştir: hayatın gücüne. Bu, basitçe bu hayvansal seviyede var olan bir materyal değildir, daha yüksek bir varoluşun konumudur bedenin edinimi amaç ve bütünlüktür.

Bu nerden geliyor? Başlangıçta, direkt Işık’ın dört safhası vasıtasıyla, herşey kök safhasından dördüncü safhaya düştü. Ve o zaman, birliği edinerek, dördüncü safha bu bütünlükle birlikte başlayan yaratılan bu güce yükselir, şöyle ki o tekrar kendi kök safhasına döner.

Bu evrensel bir kuraldır: Daha alçak bir seviyeyi tamamlayarak, bir sonraki seviyenin başlangıcına erişirsiniz. İşte bu yüzden bizler birlik olduğumuz (bir araya geldiğimiz) zaman daha yüksek bir gücü ediniriz. Bütünlük bir kaptır ve bu kabın içinde ifşa ettiğimiz güç ise Yaratandır.

Sizi Sonsuzluğa Bağlayan Sistem

Soru: Bizi birleştirmeye getirecek ”Zohar” denen sistem için neye ihtiyacımız var?

Cevap: Daha fazla niyet, arzuya ihtiyacımız var. Zohar tüm realitenin entegral sistemidir. Ancak neden ”Zohar” deniliyor? Ve neden özel bir kitabı açmak, özel bir kişi tarafından yazılan özel bir metni okumak ve özel sözcükleri dinlemek zorundayız?

Realitenin genel sistemi, bu sistem ve bizler arasında bir düğüm oluşturmaya aracılık eden ve bu birleşmeyi sözcükler ve cümleler içerisinde açıklayan yüce Kabalistler tarafından bizleri birleştirmek için dizayn edilir.

Bu Kitabı okurum ve hiçbir şey anlamam. Ben de bunun arka kısmını okuyabilirim. Buradaki nokta bununla bağ kurmayı arzularım ki Kabalistler kendi yazılarını bana aktarsınlar çünkü onlar benim bunlarla, bu ruhlarla, kendi birlikleri ile bağ kurmamı ve aynı zamanda bunlarla birliğe gelmemi istediler.

Onlarla bağlanıyor olduğumu nasıl bileceğim? Eğer grubumla birlik olursam, amacım mutlak surette ıslahtır: Bu yüce ruhlarla birleşmek, onlarla aynı global, entegre sisteme girmek, bunun vazgeçilmez parçası haline gelmek ve en azından bazı küçük derecede de olsa bunu arzulamak. İşte ihtiyacımız olan tamamıyla budur.

Bir kişi bunun hakkında düşünüyor, diğeri çok fazla değil ve diğeri bazen düşünüyor. Ancak genel içinde, Eğer bizler tek bir bütün olmaya gayret edersek, herkesin bireysel arzusu bir olarak birleşecektir.

Haktan Yana Olmanın Onurlu Görevi

Soru: Yaratan’ı haklı çıkaramayan ”bir günahkâr” konumundan ‘haktan yana olan bir insan” konumuna nasıl kayabiliriz?

Cevap: ”Bir günahkâr” olarak hissetmek çok iyi, yararlı ve kaçınılmaz bir durumdur. İçinde egoizm uyandığında, ”Işık’ın koruması altındasındır”, yani yönelmen gereken bir şeyler var demektir: Sana kendinin düşüş içerisinde olduğunu gösteren bunu anlamana yardımcı olan Işık’a sahipsin.

Düşüşte olursun çünkü şimdi içinde açılan yeni arzunu henüz düzeltmedin. Böylece kendini ”bir günahkâr” olarak görürsün. Bir ”günahkâr” manevi bir seviyedir ve çok onurlu bir durumdur. Bu demektir ki ben Yaratan’ın bana daha ağır bir yükü kaldırabileceğimi ve bunu düzeltebileceğimi realize ettiği bir konuma erişmişimdir! O beni daha anlamlı, ek bir göreve atıyor ve davet ediyor olarak görünür.

Ancak ben bu ek yükü henüz düzeltmedim; henüz kendimi bununla ilişkilendirerek ihsan etmeye yönlenemiyorum, böylece bu koşulda kadar kendimi halen bir günahkâr olarak kabul ediyorum. Ancak bunun için kendime kızmam; Yaratan’ı haklı çıkarırım, O’na şükrederim ve şimdi bana ifşa olan bu fırsatın içinde tekrar bağlanırım.

Bu, sıradan insanların ”günahkâr” kelimesini yorumlamasından taban tabana zıttır. Bu durum çok saygın bir konumdur. Emreden bütün her şeyin içinden beni işaret etti ve dedi ki: ”Sadece sen bu görevi taşıyabilirsin!” Diğer bir ifade ile ben kalbin ek yüküyle bahşediliyorum ve ben bunu yeni bir mücadele misyonunu üzerine alırım. Ancak şu an için, kötü bir insanım, ta ki bunu tamamlayıp haktan yana olana dek.

Firavun kendisinin günahkâr olduğunu ve Yaratan’ın haktan yana olduğunu anlamıştı. Diğer bir ifade ile manevi merdiven boyunca her konum manevidir. Kötü, haktan yana derecesinin önünden yürüyen derecelerdir. Ve böylece bu koşullar sürekli dönüşümlü olarak gelir: Bir an günahkâr ve diğer an haktan yana ve bir kez daha, günahkâr ve haktan yana olan, tekrardan daha ve daha fazla. Bu, kişinin iki bacağı ile yürümesine benzer: Bir bacak günahkârın ve diğeri ise haktan yana olanın.

Acı Hazza Dönecek

Baal HaSulam’ın YazılarındanMektup 19: Bir kişi ilk seferden Yaratan’la tümüyle bağlanmaya hazır değildir, ancak aşamalı olur, yazıldığı gibi ”Tanrısallık ve merhamet beni takip edecek.” İşte bu yüzden O özlemleri yaratır ki bunlar bağlanmanın başlangıcıdır, yazıldığı gibi, ”Haktan yana olan acı çeker”. Acı çekmesinin sebebi Yaratan’ın onunla bağlanmak arzusunda olmadığıdır. İşte bu yüzden kişi bağlanmak için gerekli olan sevgi olmaksızın acı ve özlem çeker. Kişinin hissettiği acı bağlanmanın hazzına dönüşecektir.

Soru: Yaratan bize ıstırap gönderiyorsa o zaman bizler bu koşulun içinden nasıl olurda onunla bağ kurmayı arzulayabiliriz?

Cevap: Yaratan bize ıstırap göndermez. O’ndan gelen tek şey sadece Tanrısallıktır ancak egomuz O’nun bu hoş yaklaşımını zıt yönden hisseder, yani kişi bunu ıstırap olarak deneyimler. Ancak bu, egomun ihsan etmeye yönelik değişmesi ve amacı edinmesi için gerekli olan kesin bir ”uyanış” tır. O zaman acı hazza döner.

Dünyaya olan yaklaşımımın dışında hiçbir şey değişmez, yazıldığı gibi, ”yaşlı olanı yiyeceksin”. Olan olaylara karşılık kendini ve yaklaşımını değiştirdin. Zevk alma arzunun üstüne yükselmiş oldun ve böylece ıstırap yerine hazzı deneyimlersin.

Doyumun hayali kaynaklarına özlem duyuyordun, ancak şimdi özlemin Yaratan içindir, acın ve ıstırabın doyuma dönüşür zira bundan başka birşey istemiyorsun. Sen sadece O’nu arzulamak istiyorsun ve bu şimdiden seni doldurur.

Mısır Aramızdadır

Soru: Tüm bu Mısır’dan çıkış sürecinden günlük içsel çalışmamız adına ne alabiliriz?

Cevap: Tek bir şeyi şiddetle arzulamalıyız: Grupta birlik. Grup minik bir insanlıktır. Birdenbire global ölçekte, insan toplulukları içinde hareket edemeyiz, fakat grup içerisinde insan bağlantısının tüm prensiplerini çalışabiliriz.

Orada tüm durumları ifşa edeceğiz: “Mısır’a düşüş”, Mısır’da batış” ve”Mısır’dan çıkış”. Firavun yani egomuz için kini, ondan aldığımız darbeleri ve doğamızın incelemelerini hissedeceğiz

Tüm bunlar tek bir yerde incelenmiştir: Dostlarımla olan bağlantımda. Tüm dünyayı sevebilmem için, Gruba, “dostlarım”a ihtiyacım var. Benim için grup tüm insanlığı temsil eder  ve grupta tüm içsel özelliklerimi çalışabilirim.

Dostlarımla her bağlantı kurmaya çalıştığımda, içindeki kopuşu, kini,diğerlerinin tiksintisini keşfederim ve yeni  içsel incelemeler gerçekleştiririm.Bu incelemeler hala “Mısır içinde”ki çalışmaya ait olabilir ya da hatta “bundan öncesine”.Bunun bir önemi yoktur.

Henüz bu durumları net olarak anlayamayız. Bütünde, Mısır’ı terketmeden hiçbir şeyi açık olarak göremeyiz.Ancak sonrasında, tam olarak neden geçtiğimizi anlamaya başlarız. Unutulmamalıdır ki bir şekilde onla ya da ona karşı içinde yer almaya çalıştığım bu çalışma, karanlıkta, egoistik arzuların kuralları altında yapılmıştır. Bu nedenle, bu incelemeler bize anlaşılır değildir.

Günlük Kabala Dersinin 2.kısmından  4/13/11, Zohar

Maneviyatı Algılamak Neden Bu Kadar Zor?

Cevap basittir: Çünkü maneviyat bize, özümüze, egoistik doğamıza zıttır,

Egoizm bize hükmeder, onu tatmin etmek isteriz. Bu yüzden bize çevreleyen herşeyin dışında, sadece egoizmimizde ne görmek istersek onu görürüz: Hoş birşey ya da en fazla korkutan birşey.

Bunun nedeni, üst dünyaları ifşa etmek isteyen, kendini çevreleyenleri keşfetmek isteyen fakat egoistik algılamasında tespit edilemeyen olarak kalan kişinin, kendisini yeniden incelemeye ihtiyacı vardır. Bu nedenden dolayı çevre kişi için çok önemlidir: Kişinin egoizmin hoşuna gitmeyen ve ona zıt olan algılamasını yeniden inşa etmesine, kişinin kendini algılamanın önemine uydurmasına yardımcı olur. Sonrasında kişi, tüm dünyanın onu her zaman çevrelediğine şahit olabilecek. Bu manevi dünya olarak adlandırılır çünkü bu egoistik olanın üzerindedir.

Görüşlerimiz, bize deneyimlerimizin sonuçları olduğu gibi görünür, fakat onlar egoizmimiz için uygun bilgilerin birikimlerinin sonuçlarıdır ve doğru ya da yalan ne derlerse hiç fark etmez: Bizim için doğru olan görüşümüz ile çakışandır, egoizm.

Her zaman sadece görüşümüzü destekleyene bakarız ve görüşümüze karşı çıkanı reddederiz. Eninde sonunda kendimizi şekillendiririz ve değişmek istemeyiz. Sadece acı çekmek, varlığımızın anlamını bulmak için olan girişimlerimiz ve kuvvetli bir çevre, grup, kişiye objektif olmasına, egoistik algılamasını çevrenin düşüncesi ile yer değiştirmeye yardımcı olacaktır. Ve sonrasında, çevresinde her zaman var olmuş olan üst dünya onun için açılacaktır.

Manastıra Kapanmaya Gerek Yok

Soru: İş ve ailemizi de içeren maddesel hayatımız hakkında endişe etmememiz nasıl mümkün olabilir? Mecburi ihtiyaçlarımız, buna gruptan daha çok dikkat sarfetmemiz şeklinde bizi yönlendiriyorsa ne yapmamız gerekiyor? Tüm dikkatimizi sadece özgür seçim konusunda nasıl odaklayabiliriz?

Cevap: Kişinin evlenmesinin, çalışmasının ve tam bir vatandaş olmasının gerektiği bir dünyada yaşıyoruz. Dışsal şartları, gitmemiz gereken süreçten ayrılmış olarak, kanuni olarak algılıyoruz ,çünkü bu dünya tam olarak bu şekilde kazaran yaratılmadı.Herşey manevi dünyadan aşağıya indi ve bizleri mecburen çevreliyorlar

İnsanlığın bir bütün olarak ve kişilerin bireysel olarak geçirmekte olduğu tüm bükülmeler ve dönüşler, hangi şekilde ifade edildiklerinden önemsiz tam olarak bu şekilde yer almak zorundalar. Kazalar yoktur. Bu yüzdendir ki kişi normal bir hayat yaşamalıdır ve içinde yaşadığı toplumda ortak kabul görmüş tüm ihtiyaçların çaresine bakmalıdır.

“Ortak kabul görmüş” ne demektir? Kişi hayati gereklilik taşıyan şeyleri gözetmeli ve kendisi için normal bir mevcudiyet sağlamalıdır. Bir ailesi, evi, çocukları, emekli aylığı olmalı, tatile gitmelidir ve bu şekilde.

Sabah saatlerini uykudan ve dinlenmeden çalmış olsak da bizlere Kabala çalışmak için ayrılmıştır. Ek olarak, bir ya da bir buçuk saati uykuya gitmeden önce kişi bunu yapmaya fırsatı olduğu sürece Kabala’ya ayırmalıyız,

İşte bu dünyamızın nasıl inşa edildiğidir. Doğal olarak erkek ev işlerinde kadından daha az zaman geçirir ve bu yüzdendir ki bu zamanı Kabala çalışarak geçirmelidir. Bu aynı zamanda geçmişteki Kabalistlerin de yaptığıydı. Rabaş yollar döşeyerek ya da inşaat işleri yaparak basit bir işçi olarak çalışmıştır, buna rağmen çalışmak için herkesten 2 ya da 3 saat önce kalkardı. İşten sonra akşamüstü, herkes dinlenirken aynı zamanda oturur ve çalışırdı. Bu yüzden, tüm materyal endişelerimizi önümüzde bırakmamalıyız. Bu sadece herşeye uygun anlamı vermemiz gerektiğidir.

Bazı kişiler bu hayatı küçümseyerek, ”Artık değer verdiğim tek şey ruhumdur” düşüncesi ile küçük melekler gibi yukarılara yükselmek istiyorlar, Bu doğru olmayan bir yaklaşımdır, çünkü “ruh” , zevk için, komşunuza verme niyeti ile düzeltilmiş olan arzunuzdur.Ancak bu ana kadar ruhunuz yoktur.Bu çok açık bir şekilde anlaşılmalıdır.

Önce bozulmuş egoistik arzunun farkına var ve en azından onun bir parçasını düzeltmeye çalış. Sonrasında, ruhu edineceksiniz. Bu sadece çevrenin yardımı ile yapılabilinir, aynı zamanda normal, ortak olarak kabul görmüş tüm endişeleri olan normal bir hayatın katılımıyla.

Kabala bilimi dünyanın düzeltilmesinden bahseder, tüm insanların düzeltilmesinden, çünkü her insana ve hayatlarına ve insan toplumuna tek kelime ile herşeye, bir bütün olarak çok gerçekci bir tutumu vardır.Kabala bu dünyayı manevi dünyanın bir sonucu olarak görür. Tam olarak düzeltmeyi geçirmek zorunda olduğumuz koşulları burada buluruz.

Kendimizi diğer bazı metodlarda yapıldığı yöntemler gibi hayattan zerre kadar uzaklaştırmayız. Dünyayı terk etmek, bir manastıra, hücreye kapanmak ya da çok uzak bir dağda lotus pozisyonunda oturmak bunların hiçbiri bizim metodumuz ile uyum içinde değildir çünkü kişi normal insan hayatına bağlanmalıdır.

Ruhumun Temeline Beni Ne Getirecek?

Soru: Ruhumun kökünü nasıl daha hızlı ifşa edebilirim?

Yanıt: Kişi gruba bağlandığı zaman, ışığın etkisini kendi üzerine çeker. Işık ona bu bağlantıdaki zıtlığını ortaya çıkarır, diğerlerinden olan uzaklığını, saygısızlığını, nefretini ve tiksintisini.

Ruhun kökü ne demektir? Ruhun kökü, yaratıcı tarafından yaratılan ortak arzular sistemindeki yerimdir. Ruhun kökünü ancak, diğer ruhlar ile tamamen bağlantı kurmam koşulunda ifşa edebilirim, sadece bu sayede ortak organizmadaki rolümü anlayabilirim.

Bu yüzden, düzelmemiz bizi tüm sistem ile bağlayacak olan ışığı uyandırmamızdan oluşur. Sonrasında birleşmeden hissedilecek tiksinti bile, yerimizi ifşa etmemize yardımcı olur. Kişi ortak sistemdeki kendi gerçek yerini ve rolünü ancak idraka ulaştığında ve herkeste dahil olduğunda ifşa ettiğinden, diğer ruhlara göre yerimi anlama süreci kademeli ve uzundur.

Sonrasında, ondaki özgeciliğin gücü almanın şeklini biçimlendirmeye başlar ki bu da özgeciliğin almaya göre daha büyük olduğu anlamına gelir, çünkü ışık onu başarılı bir şekilde etkilemiştir.

Bu yüzden , özgecilik özelliğini almak ile aynı fikirde olmalısın ve haydi ışık görevini yerine getirsin