Her Türlü Egoizmi Islah Edin

Soru: Üç tür egoizm vardır. Ailede, işte ve birbirimizi sürekli kaba bir şekilde kullandığımız hayatlarımızda ortaya çıkan olağan günlük egoizm vardır. Ve bir egoizm vardır ki, doğrudan doğruya onluda, birleşmek isteyen bir grup insanda ortaya çıkar ama birdenbire aralarında nefret belirir.

Egoizmin üçüncü seviyesi, kişinin Yaradan’a doğrudan ulaşması ve Yaradan’ın Kendisini kendi iyiliği için, kendi çıkarı için kullanmak istediği zamandır. Her üç seviyeyi de ıslah etmemiz gerekir mi?

Cevap: Evet, tüm bu seviyelerin ıslah edilmesi ve sadece başkalarının yararı ve iyiliği için olan şeyleri yapmamız gerekir. Kişi kendi üzerine çıkmalı ve yalnızca başkalarının iyiliği için hareket etmelidir.

Yorum: Ancak “başkalarının iyiliği için” ifadesi politikacılardan başlayarak herkes tarafından kullanılmaktadır.

Benim Yanıtım: Bu, sözlerin doğru, ancak niyetlerin ve eylemlerin yanlış olduğu anlamına gelir.

“Neden Bazı İnsanlara Diğerlerinden Daha Fazla Güvenme Eğilimindeyiz?” (Quora)

Bazı insanlara diğerlerinden daha fazla güveniriz çünkü onlara güvenmekten başka seçeneğimiz yoktur.

Örneğin bebekleri ele alalım. Bebekler kimseye güvenmez. Bebekler annelerinden başka kimseyi tanımak ve annelerinden ayrılmak istemezler. Bebekler büyüdükleri ve beşiklerinden odalarına, tüm evlerine ve belki de arka bahçelerine kadar çevrelerini tanıdıkları ölçüde, bu tanıdık çevrelerdeki insanlara karşı bir ölçüde güven geliştirirler,  onlara aşina olurlar. Bebekler daha yakın ve tanıdık olanlara yaklaşır ve tanıdık olmayanlardan uzak durur. Diğer bir deyişle güven, kazanmamız gereken bir özelliktir.

Daha sonra, çevremize, toplumumuza, etrafımızdaki dünyaya aşina olduğumuz ölçüde -kimin bize daha yakın ve uzak olduğunu belirleyerek- belirli insanlara karşı buna uygun şekilde güven geliştiririz.

Hayvanlarda da bu tür örnekleri görebiliriz. Tarih boyunca evcilleştirdiğimiz kediler ve köpekler gibi belli bir güven ilişkisi kurduğumuz hayvanlar var. Evde aslan yetiştiremeyeceğimizi biliyoruz, ancak zamanla bazı hayvanlara karşı bir güven düzeyi geliştirdik – burada hayvanlar bize bir dereceye kadar güvenir ve biz de onlara güveniriz – ve sonra onların yavrularını alıp kurduğumuz güven derecesine göre bir tür ilişki geliştirmeye başlayabiliriz.

Krizlerden Nasıl Yararlanabiliriz?

Soru: Krizlerden nasıl yararlanabiliriz?

Cevap: Bir krizden ancak krizin ne olduğunu, gerçek sebebinin ne olduğunu ve dünyayı nasıl iyileştireceğinizi anlarsanız yararlanabilirsiniz. Aksi halde bunun cevabı yoktur.

Krizlerin tamamen insanlar arasındaki kötü ilişkilerden kaynaklandığına, bunun da savaşlara ve diğer sorunlara yol açtığına inanıyorum. Benim uğraştığım Kabala ilmi bu soruyu bu şekilde yanıtlıyor ve herkesi birbirine yakınlaşmaya teşvik ediyor. Ancak birbirimize yakınlaştığımız ölçüde, dünyada olumlu değişiklikler görebiliriz.

Birbirine yakınlaşmak, insanların birbirine daha çok güvenmesi, daha çok yardım etmesi ve daha az zarar vermesi demektir.

“Duygularını Nasıl Dengeleyebilirsin?” (Quora)

Duygularımızı çevrenin yardımıyla dengeleyebiliriz.

“Çevre” derken kastettiğim topluluğumuz ve onun kişiye etkileri yani içimizde uyanan duyguları nasıl yönlendireceğimiz konusunda bize rehberlik edecek etkilerle kendimizi kuşatabiliriz.

Örneğin, arkadaşlarımız bize bir şeyi yapmamızı ya da yapmamamızı söylediğinde ve onların etkisi onların tavsiyelerine uymamızı sağladığında burada adeta bir akran baskısı örneğini farkederiz. Çevremizi saran bu gücü kullanarak– yani çevremizi saran insan türleri, medya ve değerler- seçebilir ve buna göre belirli duygulara karşı tutumumuzu değiştirebiliriz.

O zaman sosyal etkileşimler vasıtası ile zekamızı inşa edebiliriz. Arzularımız sürekli olarak büyür ve buna bağlı olarak büyüyen arzularımızla başa çıkabileceğimiz daha büyük bir zeka inşa etmemiz gerekir.

Büyüyen arzularımızla en iyi şekilde başa çıkabilmemiz için zekayı geliştirmek amacıyla çevresel etkilerimizi ayarlamak eğitimin özüdür. Genç nesle öğretmemiz gereken şey, duygularımızı zekamızla dengeleyebileceğimiz ve bunu yaparak hayattaki mükemmel halimize gelebileceğimizdir.

Bu nedenle, sürekli açığa çıkan duygularımızı belirli bir yönde tamamlayabilecek bir ortam bulmaya çalışmalıyız. Çevremiz, içsel heyecanlarımıza ve patlamalarımıza aracılık ederek onları gerçekleştirebileceğimiz bir duruma getirerek, ancak hem kendimize hem de başkalarına fayda sağlayacak şekilde gerçekleştirmemize yardımcı olan bir sönümleyici görevi görmelidir.

Başka bir deyişle, çevremizle ilgili olarak kendimizi, çevrenin yapmak istediklerimizi kabul edip etmediğini incelememiz gerekir. Arzularımızın çevreninkilerle uyuştuğunu görürsek, arzularımızı gerçekleştirmeye devam edebiliriz. O zaman yapmak istediklerimizi gerçekleştirebileceğimize, bunun hem bize hem de çevremizdekilere fayda sağlayacağına, devam edip arzularımızı gerçekleştirirsek her şeyin yoluna gireceğine karar verebiliriz.

İşte bu şekilde duygularımızı dengeleyebiliriz – çevremiz aracılığıyla aklımız ve duygularımız arasında nasıl denge kuracağımızı öğrenerek.

Öğretmene Güvenmek

Soru: İnsan düzeltilmemiş bir mekanizmadır. Sizin algınızda değişmesi için, ona ne eklemek gerekiyor?

Cevap: Onun üzerinde çalışırım, biraz daha, biraz daha ve daha da fazla…

Ve o haykırırken, zıplarken, lehinde ya da aleyhinde bir şey yaparken, bir şeyi isterken veya istemezken; insan birdenbire düşer, uyur ya da başka bir şey yapar. Başka bir yolu yok. Ben sabırla bekliyorum.

Yorum: Ama doğrudan bir öğrenci üzerinde de çalışıyorsunuz. Bu sadece onun işi değil ki.

Cevabım: Tabii ki. Doğal olarak.

Soru: Bir öğrenci daha çok çalışmanızı nasıl sağlayabilir?

Cevap: Benimle birlikte akmaya çalışarak ve mümkün olduğunca içsel olarak direnmeyerek. Bu çok zordur!

Soru: Siz Rabaş’ın öğrencisi iken böyle miydiniz?

Cevap: Çok daha kötüsü. Bu çok zordur!

Kitaplarımdan birinde, David Lakes’in, Kabala öğretmenine olan sarsılmaz güveni ile ilgili bir hikâyesini anlatmıştım. Bir akşam yemekte oturuyorlarmış ve kimsenin cebinde tek kuruş yokmuş – hepsi çok fakirmiş. Birdenbire öğretmeni ona şöyle demiş: “David, bana bal likörü almam için para ver.” Öğrenci elini cebine sokmuş ve bir altın para çıkarmış.

Bu bir hile değildir, bu, Hohma ışığının Hassadim ışığında kıyafetlenmesinin gerçek bir hikâyesidir. Bunu anlayamıyoruz, bu yüzden hikâye bize bir peri masalı veya ilginç bir benzetme gibi geliyor. Ama aslında bu gerçektir.

Eyn Sof Işığı ve Eyn Sof’un Malhut’u

Yaratılış düşüncesindeki tüm dünyalara “Ein Sof ışığı” denir ve orada alıcıları içeren şeye Eyn Sof’un Malhut’u denir. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Kısım 1, “İç Gözlem”, Bölüm 6).

Eyn Sof (Sonsuzluk) ışığı, Yaradan’dan bize gelen ve arzuda herhangi bir değişiklik olmadan arzuyu dolduran ışıktır. Bu nedenle ışığın kendisi sonsuzdur; onda bir değişiklik yoktur.

Işık tarafından yaratılan arzu ışığa zıt hale geldiğinde, buna Ein Sof (Sonsuzluk) dünyasının Malhut’u denir. Işıkta sadece ihsan etme ve doldurma arzusu varken, onda mutlak bir alma, doldurulma arzusu belirir. Bu nedenle, ışık ve arzu birbirinin zıddıdır.

Eyn Sof Işığı, eylemin sonu olan yaklaşan son ıslaha kadar, Atzmuto’dan yayılır. Esas olarak, yaratılışın ıslahının sona ermesinden önce gerçekleşmesi gereken her şeyin tüm bilgisini içerir.

Evrensel İlgi

Soru: İyilik nedir?

Cevap: İyilik, sevgiye giden tüm yollarda karşılıklı bağımlılık anlayışıdır. Ve kötülük ise bunun tam tersidir.

Soru: Ancak herhangi bir anlaşmazlık durumunda her iki taraf da iyi yaptığını düşünüyor.

Cevap: Bizler kendimizi aşmalı ve biri diğerini pahasına değil, sadece herkesi iyi hissettirmeyi düşünmeye başlamalıyız. Aksi halde hiç bir yere varamayız. Karşılıklı bağın, karşılıklı bağımlılığın, karşılıklı kısıtlamanın, karşılıklı destek vb.nin ne anlama geldiğini öğrenmeliyiz.

Yani, kesinlikle tüm insanlığı kapsayacak sistemler oluşturmalıyız. Bunlar bütünsel gelişim sistemleridir.

Başka türlü hayatta kalamayacağımızı anlamalıyız. Herkesle ilgilenecek bir sistem kuramazsak doğa bizi bu gezegenden, bu dünyadan silecek.

Tora ile Zohar Kitabı Arasındaki Fark Nedir?

Soru: Tora ile Zohar Kitabı arasındaki en büyük fark nedir?

Cevap: Sadece Tora’nın üslûbunda, sunumunda ve mutlaklığındadır. İçinde ne yazıyorsa mutlaktır. Zohar Kitabı’nda yanlış yorumlanabilecek pek çok ifade vardır.

Zohar genel itibariyle kendi içinde tamamlanmamıştır. Başlangıçta, yaklaşık otuz ciltten oluşuyordu. Bugüne kadar sadece küçük bir kısmı bulunmuştur, yani eksiktir, parça parçadır ve Tora’ya benzediğini iddia edemez.

Ancak sunumunun gücü açısından Zohar, bizi Tora’dan çok daha fazla etkiler.

Korkunun Gücü

Soru: Çoğu zaman büyük etkinliklerden veya kongrelerden önce insanların bir şekilde kendilerini uzak tutmaya başladıkları, onların önemsiz olduklarını düşündükleri ve etkinliklere katılmadıkları durumlar olur. Bu koşulların üstesinden gelmemekle bir şey kaybediyorlar mı?

Cevap: Elbette, hiç şüphesiz! Asıl sorun, arzu, ıstırap ve korku hazırlığı içindedir. Bağ, bir sonraki seviyede başarılı olacak mı? Sonuçta, eğer işe yaramazsa, büyük bir darbe, bir başarısızlık olacak ve o zaman elbette hayal kırıklıkları ve çeşitli sorunların ortaya çıkması yoluyla bir ıslaha dönüşecektir.

Ancak bizim farklı davranmamız gerekiyor. Kendi baskımızla ilerlemeli ve daha yüksek dünyaya doğru yol almalıyız.

Soru: Ne yapmalıyım? Bir insan için asıl mesele sadece katılmak mıdır?

Cevap: Hayır, bedenen ve ruhen bu işin içinde olmalısınız ve kendinizi büyük bir tutkuyla, büyük bir endişeyle ve işe yaramayabileceği korkusuyla hazırlamalısınız çünkü böylesine inanılmaz bir fırsat hayatta bir kez gelir.

Soru: Peki bu arzunun gelişmesi kime bağlıdır?

Cevap: Hep birlikte karşılıklı sorumluluk koşulunda olmamıza.

“Babil Kulesi Neyi Temsil Ediyor?” (Quora)

Babil Kulesi’nin inşası, insanlığın yaklaşık 4.000 yıl önce gerçekleşen, ilk egoistik gelişim seviyesini temsil etmektedir.

Babil Kulesi’nin hikayesi, artan egoizmlerine bağlı olarak, alegorik biçimde gökyüzüne ulaşan bir kule inşa etme arzularıyla tanımlanan, realiteyi yöneten özgecil güce, Yaradan’a ulaşmayı arzulayan insanları anlatır.

İnsanlık, artan egoizmini Yaradan’ı edinmeye yöneltmekte başarısız oldu, çünkü Yaradan’ı edinmek, egoizmin üzerine çıkmak ve realiteyi yöneten özgecil güçle temas geliştirmek anlamına gelir. Onların artan egoizmleri, birbirlerini ve olumlu bağlarını hissetmeyi bırakmalarına neden oldu. Bu da onların, gökyüzüne ulaşan bir kule inşa etmenin anlamı olan, Yaradan’ı kendi çıkarları için kullanmak istemelerine neden oldu. Daha sonra birbirlerini anlamayı bıraktılar ve doğaya zıtlıkları onları birbirlerinden ve Yaradan’dan uzaklaştırdı ve dağıldılar.

Başka bir deyişle, Babil Kulesi, bizi birbirimizden ve doğadan ayıran, egoizmin -yalnızca kendi çıkarımız için zevk alma arzusunun- arttığı bir süreci temsil eder. Babil Kulesi hikâyesi, artan egoizmimizin üzerinde birleşmek ve egoizmimizin bize getirdiği kopukluğu düzeltmek için çalışmak yerine, Yaradan’a egoizmlerinin üzerine çıkarak değil, tersine egoizmleri aracılığıyla ulaşabileceklerini zanneden insanları anlatır. Sonuç olarak, onlar egoizmlerinin büyüme atağından önce paylaştıkları olumlu bağın çöküşünü yaşadılar ve kendilerini tek bir ulusa ait hissetmek yerine,  birbirlerinden nefret ve ayrılık hissetmeye başladılar.

O zamandan bu yana, birbirimizden kopukluğumuzu, çeşitli bilimsel, kültürel ve teknolojik gelişmelerle telafi etmiş olabiliriz, ancak küresel olarak birbirimizle yüzeysel bağlar geliştirirken, sürekli büyüyen egoizmimiz nedeniyle içsel olarak birbirimizden kopukluğumuz artmaya devam ediyor. Bugün ayrıca, bilimsel, kültürel ve teknolojik yeniliklerin bolluğunun, arzularımıza gerçek ve kalıcı bir tatmin sağlamada başarısız olduğunu da görüyoruz, ki bu da çağımızın diğer çağlardan daha fazla depresyon, yalnızlık, endişe ve stres vakasına sahip olduğu gerçeğiyle örneklendirilebilir.

İçinde bulunduğumuz çağda, kendimizi yani egoist arzularımızı tatmin edemeyeceğimizin farkına varıyoruz. Herhangi bir doyum, yalnızca mevcut arzumuzu söndürmeye hizmet eder ve onun yerine yeni bir arzu belirir. Çağımızda, egoizmimizin çıkmaza girdiğine dair artan farkındalık, bize Babil Kulesi’nin yeni bir aşamasını gösteriyor: Kule bir zamanlar Yaratıcı tarafından yıkılmışken, bugün egoist arzularımızın bir zamanlar bizi götüreceğini düşündüğümüz ilerleme yerine bizi bir çıkmaz sokağa götürdüğünü gördükçe kendi yıkımımızın farkına varıyoruz. Başka bir deyişle, Babil döneminde yaşanana benzer bir kritik noktadayız, ancak şimdi durumumuzun farkındayız.

Kabala bilgeliğine göre, artan küresel teknolojik, ekonomik ve ticari bağlantımızın, artan içsel egoist büyümemiz ve birbirimize karşı tutumlarımızdaki kopuklukla birlikte buluşma noktası, insanlığın yeni bir birleşmiş medeniyete bağlanmasının başlangıcını işaret ediyor. Geçmiş deneyimlerimizden ve Babil Kulesi’nin hikâyesinden, büyüyen egoizmimizin emirlerini yerine getirirsek yıkıma sürükleneceğimizi öğrenebiliriz. Egoizmimizin büyümesini doğru bir şekilde gerçekleştirmek için, büyüyen egoizmimizin üzerinde tek bir insanlık olarak nasıl birleşeceğimizi öğrenmemiz gerekiyor, bu da bizi daha önce hiç görmediğimiz yeni, uyumlu ve barışçıl bir duruma götürecektir. Er ya da geç, akıl ve farkındalık kazanarak ikinci rotaya geçeceğimizi ve böylece kendimizi ve gelecek nesillerimizi birçok gereksiz acıdan kurtaracağımızı ümit ediyorum.