Benden Nefret Eden Birini Nasıl Sevebilirim?

Yorum: Sergey soruyor: “Sürekli şunu tekrarlıyorsunuz: ‘Komşunu kendin gibi sev.’ Bunun en önemli yasa olduğunu söyleyerek, sürekli bu yasaya geri dönüyorsunuz. Sorum şu, kişinin kendi gibi sevmesi gereken bu komşu kimdir? Ve size ya da evinize karşı pek çok düşmanlıklar planlamış ve gerçekleştirmiş bir komşuyu nasıl sevebilirsiniz? Aynı zamanda o en ufak bir pişmanlık hissetmiyor.”

Cevabım: Evet. Ancak yine de herkese karşı tavrımızı yeniden değerlendirmeli ve herkese karşı tavrımızın korkunç, olumsuz ve bencil olduğunu ve kesinlikle tam bir bağışlanmaya ihtiyacımız olduğunu görmeliyiz. Her birimiz için. Kendimi suçlamalı ve Yaradan’dan suçumu bağışlamasını istemeliyim.

Soru: Komşuma, o çok kötü olduğu için değil de ben çok kötü olduğum için mi böyle davrandığımı söylüyorsunuz?

Cevap: Elbette. Başka nasıl olabilir ki?

Yorum: O bana, sevdiklerime ve akrabalarıma karşı pek çok korkunç eylemlerde bulundu.

Cevabım: Sonunda, ya Yaradan’ın mükemmel olduğu ve sizin O’nun zıttı olduğunuz ya da tam tersi olduğu ortaya çıkar.

Soru: Ben mükemmelim ve Yaradan mükemmel değil mi? Ve siz Yaradan’ın mükemmel olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet ama bu durumda ben O’nun zıttı oluyorum.

Soru: Peki, tüm bunların Yaradan’ın eylemleri olduğunu söylersek, o halde Yaradan tüm bunları benim kendime o şekilde bakabilmem için mi yapıyor?

Cevap: Evet.

Soru: Tamamen her şey: trajediler, savaşlar, etrafımda olup biten her şey mi?

Cevap: Kesinlikle. Hiçbir şeyin önemi yok, asıl önemli olan kişinin Yaradan’a karşı tutumunu düzeltme olasılığıdır.

Soru: İnsanın bütün yolu bu mudur?

Cevap: Evet. Bu onun tüm hayatıdır.

Soru: Peki yüzlerce yıllık tarihimiz, savaşların trajedileri, sırf bu yüzden mi?

Cevap: Kesinlikle sadece bunun için.

Soru: Eğer kişi başarırsa, bu tüm zincirin işe yaradığı anlamına mı gelir? Genel olarak, olan her şey?

Cevap: Evet, rüya gibi.

Soru: Bu bir rüyaydı. Peki, rüya olmayan nedir?

Cevap: Tüm bunları haklı çıkardığınızda ve Yaradan’ı, kendinizin, düşüncenizin ötesinde yücelttiğinizde, bu bir rüya değildir, o zaman rüyanın dışında var olmanın ne demek olduğunu göreceksiniz.

Soru: Söyler misiniz “Yaradan’ı yücelt” derken burada “Yaradan” ile neyi kastediyorsunuz?

Cevap: Kader.

Soru: Benim kaderim mi? Yani kaderim beni kendisine mi yönlendirdi?

Cevap: Elbette.

Soru: Benim kaderim Yaradan mı? Ve herkes, yaşayan sekiz milyar insanın her biri böyle mi düşünmeli?

Cevap: Evet ve bu sayede ortak iyi bir arzuda birbirimizle birleşiriz.

Soru: Yani kendimiz üzerinde çalışmak için, benzer niyetlerimiz varsa, o zaman bu şekilde mi birbirimize bağlanıyoruz?

Cevap: Evet.

Yorum: Anlıyorum. Ama şu anda kendim ile ilgili olarak kötü olduğumu düşünüyorum. Başkası hakkında düşünmüyorum.

Cevabım: Önemli değil. Dünyayı yöneten küresel arzudaki kendi bölümünüzü ıslah ediyorsunuz.

Soru: O halde son soru. Yaşamın yasası olarak “komşunu kendin gibi sev” ile başlamıştık. Kendimi ıslah etmek için, kendi üzerimde çalışmaya başladığımda “Komşunu kendin gibi sev” bu çalışmanın neresinde?

Cevap: Kendiniz dışında herkesi sevin. Onun hangi biçimde var olduğunu düşünüyorsan, onu nasıl hayal ediyorsan, kendini sevdiğin gibi onu da sevmelisiniz.

Soru: O zaman komşunu kendin gibi sevmek, kişinin kendi üzerinde çalışması mı oluyor?

Cevap: Tabi ki. Ve bu neyi gerektirir? Onu kendiniz gibi sevmeyi. Bu, onu sevemediğimi fark ettiğim anda, çalışmanın başladığı yer demektir.

 

İnsanlığa Yakışan Bir Hayat

Soru: Günümüzde insanların bilinçleri yavaş yavaş değişmeye başlıyor. İnsanların yakında Kabala’nın söylediklerine inanıp, eylemlerini değiştirmeye başlamaları ne kadar gerçekçi?

Cevap: Bu ihtiyaca bağlıdır. Günümüzde insanların her türlü teknik oyuncakları geliştirmeye, savaşlar çıkarmaya ve tabiri caizse birbirlerini toplarından çekmeye devam ettiklerini görüyoruz. Onlar bu tür bir yaşamdan hala memnunlar.

Kendilerine zarar veren ve dolayısıyla onları gerçek Kabalistik kaynaklarından daha da uzaklaştıran geçici, önemsiz ve değersiz bir şeyle uğraşıyorlar. Ve onlara geri dönmek giderek daha zor olacak.

Başkalarına karşı bencilliğini en iyi şekilde kullanan kişi, bizim dünyamızda başarılı görünebilir. Ama aslında bu onu gerçek kaynağına geri dönmek için çok zor bir yolla ve manevi ıslah yolunda çok acı hislerle tehdit eder.

Dünyamız bu şekilde işliyor ve bu konuda yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Biz, Kabala’yı yayarak bir şeyler başarmaya çalışıyoruz ama prensipte bunların hepsi dünyanın programında var.

Yaradan’ın Kapısını Bizim İçin Açan İki Ruh

Baal HaSulam ve Rabaş’ın yüceliğini abartmak zordur, çünkü onlar bize yardım eden ve bizi bu dünyadan, en alt seviyeden, üst dünyanın manevi seviyesine yükseltmek için ellerinden geleni yapan insanlardır. Onların dışında, bizim ölüm seviyesinden hayat seviyesine çıkmamızı, neden yaşadığımızı ve ne sayesinde var olduğumuzu anlamamızı umursayacak başka kimse yoktur.

Onlar bize Yaradan’ı tanıtırlar ve O’nun kapısını nasıl açacağımızı, O’na nasıl yaklaşacağımızı öğretirler. Bu nedenle, Rabaş ve Baal HaSulam sadece iki insan değil, bizimle ilgilenen ve bu nedenle bize diğer tüm yaratılmış varlıklardan daha yakın olan iki üst, özel manevi güçtür.

Rabaş’ın, kutsal babası Baal HaSulam onuruna yazdığı satırları okuyarak, tüm kalbimiz ve ruhumuzla onlarla bağ kurmaya çalışacağız ve bu özel ruhlarla bağın bize bahşedildiğini anlayacağız.

Kabalistler, Adam HaRişon’un ortak ruhunda bulunan ve zaten ıslah edilmiş olan bağ sistemidir. Kendini ıslah eden kişi bu sisteme katılır ve tüm Kabalistlerle birlikte, diğer tüm ruhları yükselten bir ağ kurar: onları alır ve Yaradan’a giderek daha fazla yakınlaşmalarına yardımcı olur.

Kabalistlerin bize makalelerini bırakmış olmaları gerçeğinin yanı sıra, hala hepsi aramızdalar ve çalışmalarımıza katılırlar. Kabalistlerin ne bu dünyada ne de gelecek dünyada dinlenmedikleri söylenir çünkü onlar, bize ıslahın sonuna kadar yardım ederler. Sonuçta, bütün ruhlar birbirine bağlanmıştır, hepsi birbirine bağlıdır ve birbirlerine yardım ederler. Kendileriyle kimin, nasıl ilgilendiğini anlamayan bebekler gibi, biz de hissetmesek bile yine de bu böyle olur.

 

İnsanların Kalpleri Yaradan’ın Elindedir

Yorum: Rabaş, başkalarını düzeltmenin, onları eleştirmenin ya da hatalarını belirtmenin hiçbir anlamı olmadığını çok erken fark etti.

Cevabım: Evet, çünkü bir Kabalist bunu yapmaz. Öncelikle insanların hataları nelerdir? Hiçbir hataları yok. Onların içinde ortaya çıkanlar, Yaradan’ın, doğanın etkisi altında tezahür eden şeylerdir.

Hitler ve Stalin’den başlayarak, kim olursa olsun, bir insan nasıl herhangi bir şeyle suçlanabilir ki? Bu doğadır, onları böyle yaratmıştır. Elbette suçlarını işlemeden önce onları yok etmek mümkün olsaydı, bu yapılırdı. Fakat onlarda ortaya çıkanlar, aynı Yaradan’ın etkisi altında ortaya çıkmıştır. “Bakanların ve kralların kalpleri Yaradan’ın elindedir.” derken kastedilen budur.

Peki ya sıradan insan? Onun için de durum aynıdır. Dolayısıyla, suçlanacak olan kim ve suçlanacak olan nedir? Hiç kimse ve hiçbir şey.

Kabala, herhangi bir kişiye, ancak potansiyel olarak bütünsel bir sisteme, içinde sonsuzluğu, mükemmelliği hissedeceğimiz ve başka bir dereceye, tam anlamıyla İnsan derecesine erişeceğimiz “kabımızın” duvarlarının inşasına bağlantıyı teşvik etme fırsatını elde ettiği ölçüde atıfta bulunur.

Bizler şu anda hala hayvan seviyesindeyiz. Diğerlerine göre daha gelişmiş olmasına rağmen, bu yine de bir hayvan derecesidir. Beden için yaşıyoruz.

Soru: Ama başkaları üzerinde güç sahibi olmanın hazzını, kişi kendisi üzerinde tam güç sahibi olmaya dönüştürmeye çalıştığında… sevgi, aynı zamanda psikolojik hazırlık da gerektiren uzun bir süreçtir, değil mi?

Cevap: Kabala en yüksek psikolojidir. Size neyden yapıldığınızı ve onunla nasıl çalışacağınızı gösterir.

 

“Önce Gelen Nedir: Bilim Mi Yoksa Kabala Mı?” (Quora)

Bilim, 5.700 yıl önce Adem tarafından keşfedilen Kabala’dan gelmiştir. Adem’den sonra, Kabalistler, İbrahim’den 20 nesil önce yani eski Babil’den önce ortaya çıktılar ve akabinde diğerleri İbrahim’den sonra ortaya çıktı.

Kabala bize bir sistem verdi. Felsefe, Kabala’dan ortaya çıktı. Platon ve Aristoteles ile başlayıp Newton, Reuchlin, Leibniz ve diğerleri ile devam eden, ilk filozofların bilgilerini edindikleri Kabalistlerle nasıl çalıştıklarını anlatan, antik filozofların yanı sıra Orta Çağ filozoflarının ve bilim adamlarının çeşitli kaynakları, belgeleri ve yazıları vardır. Bu bilgiyi felsefeye dönüştürdüler ve bu felsefeler bilimlerin temelleri haline geldi.

O zamanlarda, algımızın dışında kalan genel doğayı öğrenmeye hevesliydik. Başka bir deyişle doğayla daha yakın bir bağımız vardı ve hayatımızın anlamını öğrenmekle ilgileniyorduk.

Bugün, bir zamanlar hayatımızın anlamını sorgulamış olduğumuz, bize gerçek dışı gelebilir, ancak doğaya çok daha yakın olmanın ne demek olduğunu algılayamadığımız günümüzde bu, doğaya olan mesafemizden kaynaklanmaktadır. Daha sonra insanlık, para, onur ve kontrol gibi egoist arzularının içinde gelişti ve bilime karşı çok daha pragmatik ve teknolojik bir yaklaşım geliştirdik. Ancak bugün, çağlar süren böylesi bir gelişmenin ardından, dünyamızın geçmişteki araştırmacılarına benzer bir konuma ulaştık; hayatımızın anlamı hakkındaki aynı soruya geri dönüyoruz.

Yanından Geçip Gitmeyin!!

Soru: İnsanların Kabalistleri dinlemeye başlamak için, gerçekten her şeylerini kaybetmeleri mi gerekiyor? Her şeylerini kaybettiklerinde tamamen farklı bir yaklaşıma sahip olacaklarını söylemek doğru mudur?

Cevap: Gerçek şu ki, bir yandan dünyanın iyice sarsılması gerekiyor, öte yandan dünyaya Kabala’yı anlatmalıyız. Bu olmadan onu keşfedemeyecekler. İnsanların her zaman fark etmeden yanından geçip gittikleri ve sonra aniden fark ettikleri bir vitrin olmalı.

Harry Potter’da gösterildiği gibi: birden bire duvardan, 9 ¾ platformuna girersiniz. Normal bir Londra caddesinde yürüyorsunuz ve aniden bir yan kapıdan içeri giriyorsunuz ve takvimde 20. yüzyıl olmasına rağmen aniden orada 15. yüzyıl beliriyor.

İşte tüm insanlık öteki dünyanın girişinden bu şekilde geçer. Onlara her şey açıklanmıştır ama onlar henüz bunu hissetmezler. Başlarını çevirip Kabalistik kitapların, hayatın anlamına dair açıklamaların ve medyamızın sergilendiği bu vitrine bakma ihtiyacı duymuyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar. Sadece onları fark etmiyorlar; onlara bir göz atıyorlar ve yollarına devam ediyorlar.

Bu içsel acı çekmeyi, içsel bir arayışı gerektirir: “Kendimi nasıl kurtarabilirim? Dünya ve kişisel olarak bu durumdan çıkış nerede?” Bu soru ciddi bir şekilde ortaya çıktığında, cevap arayışı da başlayacaktır.

Dünyanın birçok ülkesinde olacak durum budur. İnsanlıkta bu bir takıntı haline gelecek: “Ne yapmalıyız? Ne için ve nasıl?” İşte o zaman insanlar kesinlikle Kabala yönüne yeniden bakacaklar.

Aniden şöyle diyecekler: “Ah! Bunu daha önce nasıl fark edemedik? Meğer internet bu bilgilerle doluymuş! Şu devasa miktardaki materyale bakın! Biz ne yapacağımızı, nereye gideceğimizi bilmiyoruz ama onlar nereye gideceklerini biliyorlar: her türlü grup, merkez, açık üniversite, radyo, televizyon; her şey orada var.”

Öyle ki, bir taraftan biz buna hazırlanıyoruz; diğer taraftan onların içsel manevi sarsıntıları onların Kabala’ya dikkat etmelerini sağlayacak.

Ama biz onların sarsılmasını beklememeliyiz. İnsanları sevmelisiniz çünkü onlar sizin birer parçanız. Şimdi onları henüz hissetmiyorsunuz ama bunun sizin ayrılmaz parçanız olduğunu hissetmeye başlayacaksınız.

Birdenbire onları kendinizden daha yakın hissedeceksiniz. İnsanlığın geri kalanının sizin için ne anlama geldiğini keşfettiğinizde, onları kendinizden daha çok sevmeye başlayacaksınız. Bu sizin en içsel, en önemli ve sizin en sevilen parçanızdır.

İhmal ettiğiniz, dokunamadığınız, düşünemediğiniz ve kesinlikle yanınızda görmek istemediğiniz, en nefret ettiğiniz, en uzak durduğunuz insanlar, birdenbire en çok arzu edilen ve en sevilen olarak ifşa olacaktır.

Hangi değişikliklerin meydana geleceğini paylaşmak imkansızdır. Onları ruhunuzun bir parçası, sadece en içerideki kısmı olarak algılayacaksınız.

 

 

Geleceğin Dünyasının Yapısı, Küresel Karşılıklı Garantidir

Birbirleri için karşılıklı garanti, tüm insanlığın yukarıdan alması gereken bir ıslahtır. Sonuç olarak, herkes Adam HaRişon formuna gelmek yani ortak akıl ve kalbe sahip tek bir insan gibi olmak zorunda kalacaktır.

Aramızda herhangi bir bölünme görmeyeceğiz ve kendimizi tek bir bedende var hissedeceğiz: hem manevi anlamda hem de tüm arzularımızı, düşüncelerimizi, niteliklerimizi ve umutlarımızı içeren bedensel anlamda.

Aramızda hiçbir ayrılık olmayacak. Kendi kendimize bizi neyin bölebileceğini araştıracağız ve böylece bu farklılıkları ortadan kaldırıp bir olacağız. O zaman Yaradan’a benzer bir insan, Adem formunu edineceğiz.

Bu asil hedefe tüm insanlar ve tüm uluslar tarafından ulaşılması gerekmektedir, çünkü geleceğimiz buna bağlıdır. Umalım ki bu mümkün olan en kısa sürede gerçekleşsin. Tüm bunlar, bizi birbirimizden ayıran hiçbir şeyin kalmaması ve şu anda keşfetmekte olduğumuz tüm farklılıkların bağın güçlerine dönüşmesi için bizi ayıran duvarları nasıl yıkabileceğimize bağlıdır. Ve o zaman karanlık ışık gibi parlayacaktır.

Ne kadar sıkı bir şekilde birleşirsek, üst ışığın,  Yaradan’ın aramızdaki tüm boşlukları nasıl doldurduğunu o kadar çok hissedeceğiz. Ve bağ kurmayı bozan tüm engeller, tam tersine birleştirici güçlerin kaynağı haline gelecektir. Bu nedenle 620 kat daha büyük birlik, edinim ve Yaradan’ın ifşasının hissini, tek bir manevi Kli olarak birlikte hissedeceğiz. Bütün bunlar karşılıklı garanti sayesindedir.

Karanlığın ışık gibi parlayacağı söylenmiştir. Yani henüz üstesinden gelemediğimiz farklılıklar, çatışma güçleri, tersine dönüşecek ve güçlü bir bağa, öyle güçlü bağlara dönüşecek ki, herkesin herkesi bir gibi desteklediği, tek bir sistemde, tek kalpte, tek bir bütün gibi hissedeceğiz.

Çatışma destekleyici bir güce dönüşecektir. Mesafenin, farklılıkların, iç direncin ve kişinin diğeri tarafından reddedilmesinin ıslahı sayesinde aramızdaki küçük, neredeyse algılanamaz ışık 620 kat kazanım elde edecektir. O zaman herkes tüm dünyanın hiçbir farklılık ve engel olmaksızın Yaradan’ın gücüyle dolu tek bir kişi olduğunu açıkça hissedecektir. Böylece bütün bir karşılıklı garantiye ulaşırız.

“İçinde Yaşadığımız Sistem Hakkında Ne Biliyorsunuz?” (Quora)

Bizler tek bir küresel-bütünsel sistem içinde yaşıyoruz ve bu sistemin bizden özel bir talebi var.

Talebi nedir?

Onun küresel-bütünsel yasalarına uyum sağlamamızdır.

İçinde yaşadığımız sistem bizi, analog bir sistemin parçaları gibi, uyumlu ve birbirine bağımlı bir şekilde kendisine bağlanmaya teşvik ediyor.

Biz ise tam tersine birbirimize karşı olumsuz davranıyoruz. Kendi çıkarımızı başkalarının ve tüm sistemin yararından üstün tutuyoruz.

Böyle bir tutum yıkıcıdır.

Bu, aramızdaki bağlarda sömürünün, manipülasyonun ve istismarın çoğalmasına ve gezegenimizin kaynaklarının tükenmesine yol açıyor. Başka bir değişle, şu anda içinde var olduğumuz küresel-bütünsel sistemin yasalarına aykırı olarak, istiyor, düşünüyor ve hareket ediyoruz.

Buna bağlı olarak da, sistemden kişisel, sosyal, ekonomik ve ekolojik ölçekte her türlü sorun ve kriz alıyoruz; artan depresyon, stres, kaygı ve yalnızlıktan, çeşitli savaş ve çatışmalara ve ekolojik felaketler ve salgınlara kadar uzanan, sayısız olumsuz tepkiler alıyoruz.

İçinde yaşadığımız küresel-bütünsel sistem, ona karşı tutumlarımıza yani birbirimize ve genel olarak doğaya karşı tutumlarımıza yanıt verir.

Ne istersek onu yapabiliriz, ancak eninde sonunda bu sistemin parçaları arasında tam bir bağ ve karşılıklı bağımlılıkla nasıl işlediğini, ayrılmaz yasalarını öğrenmemiz ve içinde yaşarken nasıl uyumlu ve huzurlu bir hayat sürebileceğimizin anlayışına ulaşmamız gerekecek.

Sistemin yasalarını öğrenmezsek, sistemden gelen olumsuz geri bildirimlerin giderek arttığını hissederiz, zira sistemdeki koruma gücü her zaman üstün gelecektir.

“Neden Dejà Vu Olur? Neden Bir Şeyin Daha Önceden De Olduğunu Düşünürüz?” (Quora)

Beynimiz farklı olayları karşılaştırmaya başladığında, sanki belirli bir olay daha önce gerçekleşmiş gibi gelir. Bir video parçasını diğerine, bir resmi diğerine yerleştirmeye başlarız ve böylece “dejà vu” dediğimiz şeyle karşılaşırız.

Ancak öte yandan, belirli bir eylemin o anda gerçekleşmesi gerektiğini hissettiğimizde zaman da önsezilerimiz veya öngörülerimiz olur. Daha sonra başkalarının düşüncelerini hissetmeye başlarız veya bize doğru uzanan çeşitli dalgaları tahmin ederiz. Bu tür olayların gerçekleşmesinin nedeni, tek bir birleşik doğa sistemi içinde var olmamızdır ve bu sistem içinde yaşamaktan kaynaklanan belli bir duyuya sahip olmamız ve bazı ön işaretler aracılığıyla gelecek çeşitli olayları tahmin edebilmemizdir.

Wolf Messing veya çölde yaşayan Bedeviler gibi bazı insanlar bu hissi geliştirmiştir. Oldukça gelişmiş bir doğa anlayışına sahiptirler. Özellikle Messing birkaç yıl sonrasını öngörebiliyordu. Bazı olayları tahmin edebiliyordu çünkü bunların olacağını hissediyordu. Ancak bu onun herhangi bir şeyi değiştirebileceği anlamına gelmez.

Öte yandan Kabala bilgeliği gelecekteki olayları hafifletmemize olanak tanır. Olacak olan olur, ancak daha hafif bir biçimde gerçekleşebilir. Gelecekteki bir olayın daha sert ya da daha hafif bir biçimiyle karşılaşıp karşılaşmayacağımız, ya birbirimizle olumlu bağlar kurarak onu ne ölçüde öncelediğimize ya da bağ kurmak için herhangi bir harekete geçmeyip insan egosunun – başkalarının zararına haz alma arzusunun – gelişimimizi ileriye götürmesine izin verip vermediğimize bağlıdır.

Karşılıklı ilgi, saygı ve sorumluluk içeren ilişkiler geliştirerek birbirimizle olumlu bağlar kurarsak, o zaman daha uyumlu ve barışçıl bir gelecekle karşılaşırız. Tam tersine, egolarımızın bizi ileriye götürmesine izin verirsek, o zaman birbirimizi daha fazla sömürmemiz, manipüle etmemiz ve istismar etmemiz, bizi doğanın getirdiği eziyetlerin ve zorlukların arttığı bir hayata sürükleyecektir.

Son Islaha Giden Yol

Biz insanlar, küçük çocuklar gibi ıslah edilmeden yaratıldık ki, kendimizi ıslah etmek için çok çalışalım ve çabalarımızla Yaradan’a eşit bir duruma ulaşalım, O’nun gibi olalım ve O’nun bizimle ilgili düşüncesini ve planını anlayalım.

Bu, son ıslaha doğru yol almamız ve Yaradan’ın bizi neden bu kadar çok kırdığını, bunu neden kendi başımıza ıslah etmemiz gerektiğini, zamanın her anında hangi koşullarda olmamız gerektiğini ve bundan ne öğreneceğimizi anlamamız içindir. Tüm bu yolu bitirdiğimizde, bir şeyler için anlayışlı ve hazır hale geleceğiz ama ne için olduğunu bilmiyoruz.

Dünyamızda yozlaşmış olduğumuzu keşfetme fırsatının olduğu, Kabala’nın yardımıyla kendimizi ıslah etme ve son ıslah durumuna ulaşma fırsatının olduğu anlayışını ancak şimdi edindik. Bundan sonra bize ne olacak bilinmiyor.

Sonuçta, tüm yaratılışın ıslah olmuş mükemmel durumuna, Yaradan’ın karşısında tek bir bütün ve tek bir organizma haline gelindiğinde ulaşılır. Yaradan ve yaratılan eşit ortaklar haline gelirler, birbirlerine benzerler; kendi doğal nitelikleri bakımından zıttırlar ve dışsal sevgi ve ihsan etme durumları bakımından kesinlikle aynıdırlar. Bundan sonra onlara ne olacak, bilmiyoruz. Bunu anlayamayız.

Her şey tek bir bütün halinde birleştiği zaman, bu tamamen farklı bir zihindir ve farklı duygulardır. Bu, Yaradan denilen o tek gücün gerçek halidir.

Bir gün oraya varacağız. Umarım bu çabuk olur. O zaman, tek bir bütün ve tek bir organizma olarak tam bir bağa yeniden kavuştuğumuzda, bir sonraki aşama gelecektir.