Category Archives: Yaradan

Yaradan’ın Kaybolduğunu Gösteren Bir İşaret

Gün boyunca, tek bir düşünceyi sürdürmeniz gerekir: “ Yaradan’dan başkası yok, Yaradan iyilik yapandır”; her zaman buna geri dönün ve bu hoş hissiyatı kaybetmemek için ona tutunmaya çalışın. Eğer kendimizi kötü hissedersek, hayatımızda bir şeyler ters giderse, bu, Yaradan’ın bizim görüşümüzden kaybolduğunun bir işaretidir.

Herhangi bir sıkıntım varsa: kendini kötü hissetme ya da kötü bir ruh hali, bunun nedeni Yaradan’ın hayatımda bulunmamasıdır. Eğer tüm koşullarımı O’na bağlarsam, kendimi harika hissetmeliyim, huzur, umut ışığı, gerçek, sonsuz realiteyle bağ hissetmeliyim. Bütün bunlar Yaradan’ı hatırlamam gerçeğinden dolayı kaynaklanır.

Bununla birlikte, Yaradan bize hoş olmayan duyguları göndererek bizimle oynayabilir, böylece O’nu aramaya ve haklı çıkarmaya başlayabiliriz. Kendisini haklı çıkarabileceğimizi önceden bilir, bu yüzden bize bu tür egzersizleri verir.

A Sign That The Creator Has Disappered

 

Zenginlik ve Yoksulluk Kabala’ya Engel Olmakta Mıdır?

Soru: Bir keresinde Yaradan’ın Kendisinden uzaklaştırmak için zenginlik verdiğini söylemiştiniz. Ancak yoksulluk da insanları maneviyattan uzaklaştırıyor çünkü tüm güç ve düşünceler kendilerini ve ailelerini beslemeye gidiyor. Zenginlik ve yoksulluk Kabala’ya engel olmakta mıdır?

Cevap: Hayır. Her şey, zenginlik veya yoksulluğa rağmen bir kişinin kendisini en yüksek yönetimle nasıl ilişkilendirdiğine, Yaradan’ın kişiye tam olarak ruhu için gerekli olanı verdiğinin farkına varmasına bağlıdır.

Esasen benim hedefe doğru düzgün hareket etmemi engelleyen,  servet ya da yoksulluk gibi koşulları bana neden verdiğini anlamamama rağmen, ben haklı çıkarırım, çünkü onu Yaradan’dan aldım. Dahası, muhtemelen, ruhumun kökü açısından, bu haklı, doğal ve kesinlikle dengelenmiştir.

Soru: Öyleyse, böyle bir anlayış, nereden para kazanılacağına dair sürekli düşüncelerden uzak durmamda bana yardımcı olur mu?

Cevap: Hayır, bunu manevi bir çalışma olarak da görürüm.

Does Wealth And Poverty Interfere With Kabbalah?

 

 

 

Sonsuzluk Dünyasının Kavranması

Soru: Beynin duygularımızı kontrol ettiğini söylediniz. Ancak Kabala’ya göre, Yaradan bizi ve düşüncelerimizi kontrol etmektedir. Öyleyse beyin, Yaradan ile yaratılan varlık arasında bir adaptör mü?

Cevap: Hayır. Bizim ortak ara bağ sistemimiz, en yüksek koşulumuzdur. Kendimden dostlarıma doğru ne kadar çıkabileceğimi, manevi potansiyelimi tanımlar.

Kendimden inşa ettiğim güçler alanında (çizimdeki yeşil renk) Yaradan’ı hissederim. Bu benim üst dünyamdır.

 

 

 

 

 

 

O, ben bütün sistemi kavrayana kadar genişleyecektir. Ona hakim olarak, vererek,  onu kendime çekmeye başlarım. Bunların hepsi benim dünyalarım olacak: Assiya, Yetzira, Beria, Atzilut ve Adam Kadmon. Bu sırada “kendimden” çıkmaya başlarım ve bu süreci bitirdiğimde sonsuzluk dünyası bende kalacaktır.

Embrace The World Of Infinity

 

Aramızdaki Kabuğu Kırın

Kendime boyun eğdirmek, bir eşek gibi herkes bana binebilsin diye boyun eğmek demek değildir. Yaradan’la ilişkide boyun eğerim ve tam olarak egoizmin en güçlü patlamasından sonra gelen bu koşuldan haz alırım.

Bizler, çaresiz bir koşuldan, kaybolmuş ve güçsüzlük hissiyatından,  ağlayıp ve Yaradan’ın yardımını talep ederken bağ kurmaya geliriz. Aksi takdirde, doğru yerde – kalpte, arzuda- bağı hissedemeyiz.

Bağ, benim kalbimde, bir dostun kalbinde gerçekleşen yaşam duygusudur. Kalbim sadece hisseder, ama o dostun hayatını yaşar. Bunun için kendimi, Yaradan’ın, dostun kalbinde olduğuna ikna etmeliyim ve Yaradan’a ulaşmak istiyorsam, dosta yakınlaşmalıyım.

Bağ, tamamen başkalarına: onların başarılarına, kazanmalarına, sağlıklarına, her şeyde, bağlı olduğumu hissettiğimdeki, karşılıklı bağımlılık hissidir. Bu yüzden ailelerimize bağlıyız, çünkü buna bağlı olduğumuzu anlarız. Eğer aile üyeleri sağlıklıysa bu benim için iyidir; başarılılarsa, bu da bana fayda sağlıyordur. Bu bizim alma arzumuzun en ilkel haliyle işleyiş şeklidir: haz/acı, ayrılma/bağ, ıstırap/ıstırabın yokluğu.

İçimizde gerçekleşen niteliksel bir değişimin ardından tam ölçü (Seah), eylemlerin sayısını, yılların sayısını ve yatırılan çabaların toplamını içeren değişikliklerin nicelik ve niteliğinden oluşur. Bunlar niceliksel göstergelerdir, ancak nicelikten yeni bir nitelik gelir.

Tüm çabalarımız sadece kalbimizi yumuşatmayı amaçlamaktadır. Tam ölçü, kalbimizin kabuğunun kırıldığı anlamına gelir. Kalp bir kabukla kaplıdır ve “cevaba ulaşmak için” kırılmalıdır. Maneviyatla ve kırılmamızla biraz temas hissetmeye başlamak için, bir çatlak bile yeterlidir. Bundan önce, kişi kırılmayı hissetmez bile, kalbi sağırdır.

Tek bir darbeyle kabuğu kırmak imkansızdır. Bu, bir civcivin yumurtadan çıkma şekline benzer: çatlayana ve dışarı çıkmasına imkan verene kadar kabuğa vurur ve vurur. Bununla birlikte, bizim durumumuzda bu daha da zordur, çünkü kabuk sadece bir darbeyle kırılmaz, onu tek başına kırmak da mümkün değildir, sadece dostlarla birlikte mümkündür! Bu, birlikte yapılan çok sayıda vuruşla yapılacaktır.

O zaman kimin kabuğunu kırıyorum: benimkini mi yoksa dostumunkini mi? Kabuk ne benim ne de onundur, ama o bizim aramızdadır. Yazıldığı gibi, “Her biri dostuna yardım etti.” Dost kendi tarafından vurur ve ben de kendi tarafımdan vururum ve ancak birlikte aramızdaki bu kabuğu kırabileceğiz.

Break The Shell Between Us

 

Tek Büyük Alev

Üst kuvvetin arzusuna göre, bütün insanlar tek bir manevi bedende birleşmelidir. Bağımızı kendi arayışlarımız, çabalarımız ve karşılıklı yardımımızla tekrar inşa edelim diye başlangıçta bu şekilde yaratıldık ve daha sonra kırıldık. Bu nedenle, ortak sistemdeki yerimizi, bu yapbozun parçalarının tam bağını, dağılmış Lego parçalarını ve bu bağın tüm avantajlarını anlayacağız.

Eğer bağın kırılması ve bağımızı eski haline getirme zorunluluğu olmasaydı, bizler yalnızca ilkel varoluşu, cansız, bitkisel ve hayvansal seviyedeki en küçük Işığı hissedebiliyor olurduk. Bununla birlikte, insanın, Adem’in seviyesine, Yaradan’a benzerliğe, üst kuvvete, sonsuz ve mükemmel olana ulaşamazdık.

Bu nedenle çok karmaşık bir gelişim sürecinden geçmeliyiz. İlk başta, yalnızca seçilmiş birkaç kişi, yaklaşık 6.000 yıl önce üst gücü ilk kez ifşa eden ilk insan olan Adem’i takip eden yirmi nesil içinde birlik ve ıslah fikrini İbrahim’e kadar kavrayabildi. İbrahim zaten egoizmlerini aşan gruplar, onlular oluşturmaya başladı. Bugün aynı metodoloji ile aramızdaki bağ üzerinde çalışmaya devam ediyoruz.

Esasında, İbrahim, herkesin birbirine bağlı olduğu özel bir ulus olan insan toplumunu inşa etmeye başladı. Yaradan’ı ifşa etmek istediler, birlikleri içindeki üst güç onları dolduracak ve Yaradan’la karşılıklı bir anlayışa yöneltecekti.

Bizler de, neler olduğunu anlamak için üst gücü ifşa etmek istiyoruz: Yaradan bizden ne istiyor ve biz O’ndan ne istiyoruz. Kırıklığın son ıslahı, dünyadaki tüm ulusların, tüm insanlığın, tek bir grupta birleşmesidir.

Birkaç grup bile bu şekilde birleşse, diğerleri de onlara katılacaktır. Yaradan bu çalışmayı tamamlayacaktır; bizim için en önemli şey, kimyasal bir reaksiyon için katalizör gibi bu bağı başlatmaktır. İntegral bir sistemde yaşıyoruz, eğer bir grup bu integral bağı kurabilirse, bu güç herkesi etkileyecek ve herkes birlik olacak ve Yaradan’ı ifşa edecek ve ıslahın sonuna ulaşacaktır.

Bizler çalıştaylara katılmakta, onlularda soruları irdelemekteyiz. Burada en önemli şey akıllı olmak değil, bağı hedeflemektir. Onludaki çalışma, karşımda oturan her dostumun arzularını, sorularını ve duygularını özümsemekten ibarettir. Sorunun cevabını ne kadar iyi anladığımız önemli değildir, asıl şey, tüm düşünceleri dostlarımızdan alarak, manevi algımızı, kabımızı genişletmektir.

Onları eleştirmem, onların tüm düşüncelerini ve arzuları almak, kendi içimde özümsemek isterim. Kabımı bu şekilde genişletir ve üst ışık ile doldurmaya uygun hale getiririm. Bu, herkesin kabını nasıl genişlettiğimizi, daha kompleks ortak bir arzu yarattığımızı ve nihayetinde üst ışık ile benzerliğe ulaştığımızı ve bir bütün haline geldiğimizi gösterir. Minimal bağa ulaştıktan sonra en zayıf ışığı, Nefeş’i ifşa edebiliriz, ancak biz zaten bir miktar Yaradan’ı, sonsuzluğu ve mükemmelliği, üst Işığı hissetmeye başladık.

Gözlüğünü çıkardıktan sonra insanların hatlarını bulanık gören miyop bir adam gibi, bizler de üst dünyayı, en azından genel hatlarıyla ifşa etmeye ulaşırız.

One Big Flame

 

Bir Sonraki Doyum

Kabala Bilgeliği, hislerle anladığımızı söyler, kalp anlar der. On Sefirot Çalışması’nda yazılanları hissetmeye ve empati kurmaya başlarsak, o zaman arzumuz, kitabın bize bahsettiği ihsan etme yolunda kendini ıslah etmeye başlayacaktır. Direkt ışığın on Sefirot’u, yansıyan ışığın on Sefirot’unda kıyafetlenecektir. Direkt ışığın on Sefirot’u, Yaradan’ın bana karşı tutumudur ve yansıyan ışığın on Sefirot’u benim Yaradan’a karşı tutumumdur. Bu ilişkiler eşit temeller üzerine kuruludur: Yaradan bize her zaman bizim O’na karşılık verebileceğimiz ölçüde davranır.

Eksik olan şey, ilerlemek için çevreden edinilmesi gereken, biraz daha fazla Yaradan’ın yüceliğidir. Her zaman bu şekilde devam etmemiz gerekir: Yaradan ile daha fazla bağ kurmak için, Yaradan’ın yüceliğini çevreden, onludan daha fazla alarak. Tekrar tekrar, daha fazla aynı çevreden edinilen Yaradan’ın yüceliği, daha fazla onlu içinde Yaradan’la bağdır. Bunun bir tayfun gibi döndüğünü hissetmeye başlarız ve dünyanın bütün arzuları, ben, Yaradan ve onlunun birleştiği yere, onluya getirilir.

Modern neslin benzersizliği, “hazza nasıl ulaşılacağını, gerçekte nerede olduğunu ve neden dünyamızda var olmadığını?” bilmiyor olmasıdır.  Bizler ne kadar ilerlersek, haz alma arzusu o kadar büyür, ancak yerine getirme/gerçekleştirme yoktur. Bu gelişme, bizi bir sonraki gerçekleştirme seviyesine getirmeye yöneliktir: Yeme, seks, para, onur ve bilgiye değil; bize sonsuz bir dünya, sonsuz ve sınırsız bir doyum hissi veren manevi değerlere.

Modern nesil, bu amaca doğru ilerlemektedir, bu nedenle maddi dünyada doyum bulamayıp ilaçlara ve umutsuzluğa dönmektedir. Her türlü sahte değerlerle kendilerini ne kadar gerçekleştirmeye çalıştıkları önemli değil; sonuç olarak boşluk ortaya çıkar, çünkü sonsuza dek kendini kandırmak imkânsızdır. Kişinin ya gerçek bir uyuşturucu bağımlısı haline gelmesi ya da tüm yaşamını uyuşturucuya dönüştürmesi, kendisinin en önemli olanı yani, “neden yaşıyorum?” u düşünmesine izin vermediğini ortaya çıkarır. Kişi kendisine düşünmek için zaman vermeyerek, diğer herkes gibi akılsızca, reklamları ve sahte haberleri takip ederek eylemler yapar.

Kişi, bu yeni yüzeye çıkan arzusunu doldurabilecek böyle bir hapı nereden satın alacağını bilmemektedir. Sonuç olarak, bizler zaten Yaradan’ı ifşa etmesi gereken son nesildeyiz.

The Next Fulfillment

 

Özgürlük Noktası

Soru: İçimdeki özgürlük noktası nedir ve Yaradan, Kendisinden ve O’nun önceden belirlediği her şeyden nasıl özgürleşebilmiştir?

Cevap: Her birimiz, egomuzun yanında, “yukarıdan Yaradan’ın bir parçası” olarak adlandırılan kalpteki noktaya sahibiz.  Bu nedenle O’na çekiliriz, O’na ulaşmak isteriz.

Bu ihtiyaca sahip olan insanlar kalpteki noktayı hissedebilirler ve bu nedenle Yaradan’ı ifşa etmek için kendi aralarında bağ kurmaya çalışırlar.

The Point Of Freedom

 

Gerçekçi Kabala: Her Şeyi Yaradan’a Dayandırır.

Kabala Bilimi bize, Yaradan’ın ifşasını sadece zihinde değil, bir kimsenin algısındaki üst kuvveti ortaya çıkarmak anlamına gelen “Tüm kemiklerim söyleyecek” şeklinde, O’nunla birleşmeye nasıl erişeceğimizi öğretmeyi ifade eder: hislerde ve akılda, her bir duyusal ve düşünsel hücrede.

Kabala çalışması üç aşamada gerçekleşir. İlk aşamada, Kabala Bilimi’nin neyle ilgili olduğunu öğreniriz: bu dünya hakkında, insan doğası (egoizm) hakkında, egoizmin bu dünyadaki tüm yaşamımızı tarihsel ve coğrafi olarak nasıl düzenlediği hakkında.

Daha sonra üst dünyayı, en yukarıdan, tüm yaratılışın kaynaklandığı ilk noktadan başlayarak çalışırız. Bu bizden ayrılan manevi bir gerçekliktir. Haz alma arzusu ve karşıt güç vardır: kısıtlama, perde ve üst Işık, Yaradan, ihsan etme arzusu. Bu iki kuvvet birbirleriyle yakınlaşabilir ve etkileşime girebilir, manevi merdiven olarak adlandırılan, farklı seviyelerde bağa ve yapışmaya ulaşabilir. Manevi basamaklar, üstesinden gelme gücünün, haz alma arzusunun Yaradan’ın ihsan etme gücüne nasıl benzemesini sağladığını gösterir.

İlk başta, bu iki dünya birbirleriyle tamamen bağlantısız görünür. İlkel egoizm tarafından yönetilen, yaratılışın tüm bölümlerini kontrol eden bu dünya vardır: cansız doğa, bitkiler, hayvanlar, insanlar. Ayrıca, üstesinden gelme gücü ile donatılmış haz alma arzusu ve üst Işık’ın işlediği manevi dünya da vardır.

Bununla birlikte, üçüncü aşamada, Yaradan’ın çalışmasına adanmakta, kişi bu dünyadan nasıl yavaş yavaş üst gerçekliğe yükselebileceğini ve Yaradan’a nasıl benzeyebileceğini öğrenir. Bu zaten O’nunla ilgilidir.

Bu arada, kişi hala bu dünyanın seviyesindedir, henüz manevi dünyanın ne olduğunu bilmeden, yalnızca Yaradan ile benzerliğe yaklaşır, bir grup, onlu organize eder; buna hazırlık zamanı denir. Daha sonra maneviyata girme dönemi (uygulamalı manevi çalışma) gelir. Bu aşamada, haz alma arzusu içinde çalışmayı nasıl organize edeceğimizle değil, bunun üstesinden nasıl geleceğimizle, yani haz alma arzusunun üzerine ihsan etme arzusuna, Bina’nın gücüne doğru yükselmeyle ilgili çalışmaya başlarız.

Bunun için, bütün koşullarımızı üst güce, Yaradan’a atfederek, mantık ötesi inançla çalışma yaparız. Bu şekilde kendimizden ayrılmaya, haz alma arzusu aşamasından, egoizm içindeki hissiyat ve anlayıştan çıkmaya ve kendimizi bir sonraki seviyeye, inanca, ihsan etme arzusuna yükseltmeye çalışırız.

Haz alma arzusundan ihsan etme arzusuna sıçrama girişimlerimizde, uçmayı öğrenen yavru kuşlar gibiyizdir: sıçramak, uçmaya çalışmak, ama başarısız olmak. Sonunda başarırlar ve havada kalmaya başlarlar. Ve biz de kendimizin üzerine sıçramaya çalışıyoruz. Çalışma basittir: hislerimde ve zihnimde, hissettiğim ve anladığım her şeyi O’ndan geliyor gibi, Yaradan’la ilişkilendirmeliyim. Bu Firavun’un gücünü Yaradan’ın gücüyle nasıl değiştirdiğimdir.

Etrafımızdaki dışsal halkı toplayıp bize eklemeden, yükselemeyiz. Herkesle bağlı olmalıyız, yazıldığı gibi: “Ben kendi halkımın arasında otururum.” Dışarıdaki çemberler, AHP aracılığıyla, onları gurur ve egoizmden dolayı ihmal etmezsek, ama onlarla ilgilenirsek, Yaradan ifşa olur. Ne de olsa, insanları önemseme, Yaradan’ı önemsemeyle eşdeğerdir. Yaradan halkın içinde yaşar ve insanlara Yaradan’ın mekânı gibi davranırsak, üst dünyaya, mantık ötesi inanca ve tüm manevi seviyelere ulaşabileceğiz.

Practical Kabbalah: Attribute Everything To The Creator

 

Kişi Yaradan’a Nasıl Doğru Talepte Bulunur?

Soru: Talebin,  içinde bulunduğum koşulun hissiyatını sildiğini fark edersem nasıl doğru talepte bulunabilirim? Yaradan’ın bana gönderdiklerinden kaçınmıyor muyum?

Cevap: Hayır. Sık sık talep ettiğiniz zaman, talebinizin doğal olmadığını ve zayıf olduğunu ve isteğinizi farklı bir şekilde belirterek başka bir şey talep etmeniz gerektiğini fark etmeye başlarsınız.

Sabit bir sistemin içinde var olduğumuzu anlamalısınız. Sadece bir yere bir mektup yollamıyorsunuz işin sonunda. Bu sistem içinde sürekli çalışıyorsunuz; bu nedenle, yakarışınız/talebiniz yol boyunca değişir, yeniden düzenlenir.

Sistem, kendi yöntemiyle tepki vermektedir. Örneğin, size bir şey anlatmaya başladığımda, düşüncem değişmektedir. Sorular için diğer seçenekleri, farklı cevapları, bunları ifade etmenin yollarını vb. keşfetmeye başlarım. Bu, benim içinde bulunduğum sistemle etkileşimdir ve bu matristen çıkamam.

How Does One Make The Right Request To The Creator?

 

Kalbin Arzuları Ve Aklın Düşünceleri Arasında

Soru: Bir Kabalist, kalbin arzuları ile aklın düşünceleri arasında çelişkiyle karşılaştığında nasıl bir çözüm bulur?

Cevap: Dünyamızda, bu çelişkiler kişinin bilgisizliğine dayanmaktadır. Nerede olduğunu, kiminle uğraştığını, neyi kontrol ettiğini ve neyi dengeleyeceğini bilmemektedir. Kişi hiçbir temele sahip değildir.

Manevi dünyada kişi, Yaradan’ı bu iki gücün dengesinin kaynağı olan temel olarak kabul eder çünkü O, olumlu güçtür. O, olumsuz gücü yaratır, böylece onun içinde O’na zıt, yaratılanlar olarak var olabiliriz.

Bu nedenle, iki güç arasındaki denge, Yaradan tarafından cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerde ve ihsan etme ve alma nitelikleri arasındaki manevi seviyede sürdürülür/korunur, sadece bizim müdahalemizle, gerektiği kadarıyla, O’ndan bu dengeyi korumamıza yardım etmesini talep ederiz.

Between The Desires Of The Heart And The Arguments Of The Mind