Category Archives: Tabiat

Yakınlaşmanın Tek Yolu

Soru: Kültürlerarası ideoloji, her bireyin kişisel manevi gelişimine nasıl yardımcı olur?

Cevap: Tüm farklılıkların üzerine yükselmemize yardımcı olur. Los Angeles’taki öğrencilerle dersler düzenledim ve birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını merak ettim. Onlardan biri siyah, diğeri sarı, üçüncüsü beyazdı, birisi Müslüman başörtüsüne sarılı ve diğeri Davut Yıldızı ile dolaşıyordu. Sorularıma “Biliyorsunuz, bunu önemsemiyoruz” diyerek cevapladılar.

Bugün artık durum bu olmayabilir. Ancak o yıllarda, “Birbirimize o kadar alıştık ve birbirimizle o kadar yakın iletişim kuruyoruz ki, tüm bu dışsal özellikler bizi rahatsız etmiyor” dediler.

Yorum: Bu tür bir toplumun avantajlarından biri, göçmenlerin bir bilgi kaynağı ve nitelikli bir işgücü olmasıdır. Yeni tatlar, tarzlar, müzik, kültür ve farklı dilleri ve dinleri öğrenme fırsatı getiriyorlar.

Ancak farklı ülkelerdeki tüm bu kültürel ve bilimsel meraklar, çatışma ortaya çıkar çıkmaz ortadan kalkar. Onlara ne engel olmaktadır? Görünüşe göre milyarlarca doların yatırıldığı bir çocuk bakımı ve eğitim dönemi var ve yine de şu anda örneğin Amerika’da neler olduğunu görebiliriz.

Cevabım: Bu yetiştirme tarzı yanlıştır. Hiçbir şey yardımcı olmayacak. Hata, birbirlerine doğru bir şekilde nasıl yakınlaşacaklarının öğretilmemiş olmasıdır. Herkese, her bakımdan özgürlük verilir ve bu yolla birbirlerine yaklaşmanın doğru yolunu bulduklarına inanırlar. Bu yanlıştır.

Doğanın, yakınlaşma ile ilgili tek bir yolu vardır, bu da kişinin doğasının üzerine çıkması ve egoizminin üzerinde, komşusuyla bağ içinde olmayı tercih etmesidir. Bu öğretilmelidir. Bu aşamalı olarak gösterilmelidir.

İnsan doğasını değiştirmeden, her hangi bir şeyi çözmek imkânsızdır. Günümüzde bu olasılığa yaklaşıyoruz. Bizler, insan doğasını anlamalıyız, yoksa hayatta kalamayız.

“Hayatı Garanti Eden Üstün İlkeler” (Medium)

Parçalanan sadece Amerika değil. Hollanda hükümeti bütünüyle istifa etti, Almanya Başbakanı Angela Merkel seçimlerden çekiliyor, İtalyan hükümeti çöküşün eşiğinde ve Koronavirüs tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Aşılar geliştirildi bile, ancak yeni ve daha bulaşıcı türlerin, aşıların öncesine göre daha hızlı ve daha yüksek bir ölüm oranıyla yayıldığı ortaya çıktı. Ve en kötüsü, eski dünyanın çöküşünde yeni bir aşamaya geçiyoruz: iş eksikliğinden yiyecek eksikliğine. Çok geçmeden uyanmazsak, açlık felaketine uyanacağız ve insanlar çocukları için bir parça ekmek nedeniyle her şeyi parçalayacaklar.

Yaklaşan iflası önlemenin tek yolu, toplumu yeni, egoist olmayan ilkeler altında yeniden inşa etmektir. Bu, özgecil olmamız gerektiği anlamına gelmez, fakat birbirimize karşı bencilce davranmaya devam edersek öleceğimizi anlamalıyız; bu kadar basit.

Yeni toplumun temeli olması gereken yeni ilke, bağ kurmak ya da daha doğrusu karşılıklılıktır. Kısaca, karşılıklılık, her kim olursa olsun herkese eşit davranmamız gerektiği anlamına gelir. Her bir kişinin, makul bir geçim sağlamaya izin veren temel gereksinimleri aldığından emin olmalıyız. Bu ilke, insanlar arasındaki herhangi bir sınırı, görüşü, ırkı, cinsel kimliğini, inancı veya diğer herhangi bir farklılığı geçersiz kılmalıdır.

Dünyanın karşı karşıya kalacağı sorun temel besinlerin eksikliği olacağından, bağımızın ilk ve en önemli ifadesi, herkese yeterli beslenmesinin sağlanması olmalıdır. İnsanlar ister Komünist ister Nazi, ya da hayal edebileceğiniz başka bir aşırı uçta olsun, yine de istisnasız herkese yaşamın temel ihtiyaçlarını sağlamalıyız.

Bunu başarmaya çalışırken, her ülkedeki herkesin bu temel ürünleri almasını garanti edecek küresel, kapsayıcı bir organizasyona ihtiyacımız olduğunu göreceğiz. Açıktır ki, böyle bir çatı örgüt, aşırı güç kullanımına ilişkin tüm haklı endişelerle küresel bir hükümet imajını akla getiriyor. Bununla birlikte, gıda üretimi ve dağıtımının küresel koordinasyonu olmadan, her yerde kaos ortaya çıkacaktır.

Kendi kendine yeten ulus devletler dönemi sona erdi. Korona virüsün tüm dünyaya bir çalı ateşinden daha hızlı yayılması gibi, herhangi bir kriz de ilerleyecektir. Gerçekten herkesin iyiliğini isteyen küresel iş birliği olmadan, hayatta kalamayacağız. Ve küresel iş birliğimizi başlatmak için, gezegendeki her bir kişiye gıda tedarikini garanti etmekten daha uygun bir şey olamaz. Bu sadece şimdiye kadarki en büyük sınavımız olmayacak, aynı zamanda insanlığın, tüm insanlığın refahına hizmet edecek yeni kurumlarını inşa etmek için uygun bir temel olacaktır.

Görünüşte bitmeyen kriz akışının hepsinin, birbirimize ve doğaya karşı tutumumuza bağlı olduğu zaten belli olmuştur- ve ben de bunun hakkında defalarca yazdım. Sayısız bilim adamı ve bilimsel kurum, diğer insanlara ve tüm doğaya yönelik kötü tutumumuzu küresel ekosistemimizin çöküşüne bağlayan çalışmalar yayınladı. Mevcut küresel kurumlar güçsüzdür; onlar gerçek bir güce sahip olmayan kuklalardır ve belki de bu sadece en iyisidir, çünkü aslında kendi ülkelerinin çıkarlarını temsil ederler ve insanlığın refahı için gerçek bir endişeleri yoktur.

Bu yazının başında da söylediğim gibi, gıda tedarik projesini denetleyecek küresel kurumun özgecil kişilerden oluşması gerekmez. Ayrıca, bildiğimiz gibi bu günlerde özgecilleri bulmak çok zor. Bunun yerine, bu projeyi yönetecek kişiler, herkesin refahını garanti altına almanın egoist çıkarımıza olduğunu veya küresel sistemin çökeceğini anlayan kişiler olacaktır. Bu anlayış zorunludur ve böyle insanları bulmak gerçeğe uygundur.

Anlaşılır bir şekilde, hükümetler böyle bir kuruma herhangi bir güç sağlamaktan mutlu olmayacaklardır ama doğaya işini yapması için güvenebilir ve onları hepimizin pahasına zor yoldan uymaya zorlayabiliriz. Önümüzde zorlu zamanlar var, ancak hayatımızın tehlikede olduğunu ve onları nasıl kurtarabileceğimizi anlarsak, belki başarabiliriz.

Herkese Özel Bir Mucize Diliyorum!

Hepimize özel bir mucize diliyorum! Yeni yılda, gerçekten büyük, büyük bir mucize. Tek bir mucize! Böylelikle hayatlarımızın üzerine yükselelim ve en azından bunun ne için olduğu hakkında biraz bilgi edinelim. O zaman hepimiz iyi hissedeceğiz. Hepimizin bir amacı olacak. Neden çocukları doğurduğumuzu, onları büyüttüğümüzü ve onları neye yönlendirdiğimizi bileceğiz.

Yapmamız gereken tek şey, içinde var olduğumuz dünyayı ifşa etmektir. Kendimizi değiştirmek için, doğanın bize ne yaptığını, bizden ne istediğini, ne olmamız gerektiğini anlamak gerekir. Hadi deneyelim! Bunu düşünelim ve bir şeyleri değiştirmeye çalışalım.

Umarım 2020 yılında aldığımız darbenin hemen hemen birinci yılı olan 2021 yılı, bir tür aydınlanma yılı olacak. Bunu hepimize diliyorum. Mutlu bir yıla, gerçekten yeni bir yıla!

Twitter’da Düşüncelerim / 7 Ocak 2021

2021, dünyanın piyasa ve bilgi ekonomisinden sosyal ve kişisel yakınlığa geçiş yılıdır – ta ki insanlar tüm sınırların üzerinde birbirlerine yaklaşmaya başlayana kadar.

Bunlar fanteziler değil, doğanın ADAM’ın sistemine tam birleşmeye doğru, doğanın insanın gelişimini gerçekleştirmesine gerçek bir adımdır.

Düşüncelerin Güç Alanında

Soru: Düşünce yaratılıştaki en büyük güçse, o zaman şu soru ortaya çıkmakta; O nereden geliyor? Beynimde mi doğuyor yoksa dışarıdan mı geliyor?

Cevap: Dışarıdan gelir. Tüm düşünceler, çevremizde var olur ve bir güç alanı oluşturur. Bizler ona bağlanırız ve böylece şu veya bu düşünceyi ediniriz. Hiç bir şey boşuna var olmaz. Hiçbir şey birdenbire kendiliğinden ortaya çıkmaz.

Soru: Bunun ruhlar sistemiyle bir ilgisi var mı?

Cevap: Şüphesiz. Her şey kesinlikle farklı seviyelerde birbiriyle bağlantılıdır. Bu nedenle düşünceler alanı, duygu alanı ve arzular alanı birbiriyle bağlantılıdır ve kişi sanki bu alanda yüzüyormuş gibidir. Hepimiz birbirimizin durumlarını belirleriz.

Birleşme Doğanın Bir Eğilimidir

Soru: İçsel olarak, sürekli birbirimizden uzaklaşıyoruz. Ben merkezli düşüncenin her zaman büyüdüğünü ve farklı durumlarda kendini gösterdiğini görüyoruz.

Sosyal mesafenin son noktasına ulaştık mı yoksa birleşmeden önce, birbirimizden uzaklaşmaya devam edecek miyiz? Doğanın eğilimi nedir?

Cevap: Doğanın eğilimi, tüm insanların mutlak birliğine yöneliktir; bu nedenle bizi her zaman birbirimize yaklaşmaya zorlar. Egoizmimizle birbirimizden ne kadar uzaklaşmak istesek de, doğa bizi bir araya getirecek ve bu hareketin içten olması gerektiğini anlayana kadar bizi yaklaşmaya zorlayacaktır.

Soru: Burada iki eğilim var. Bir yandan, içimizde bencilliği besleyen doğa, bizi birbirimizden uzaklaştırır. Öte yandan, aynı doğa, bizi birleşmeye iter. Doğa iki güce mi sahiptir?

Cevap: Elbette. Bunlar dünyamızın temelini oluşturan egoist güçlerdir ve özgecil güç, manevi dünyanın temelinde yer alan çekim, karşılıklı sevgi ve ihsan etme gücüdür. Her iki güç de, özellikle zamanımızda, içimizde giderek daha fazla tezahür etmektedir.

Tüm bunların nereye gittiğini anlarsak ve doğa ile birlikte yürümeye başlarsak iyi olur. Bu durumda, çelişkiler, sorunlar veya kaderin darbelerini hissetmeyiz.

Bunu istemezsek ve sadece egoist gücümüze göre hareket edersek, o zaman her türlü savaş, virüsle ilgili sorunlar dahil olmak üzere birçok sorunumuz olacak, şimdi olduğu gibi.

“İyi Bir Yıl İçin – İnsanlık Bağına Tamamen İnanın” (Thrive Global)

Bu yeni 2021 yılında, realitemizin nasıl mükemmel bir şekilde çalıştığını keşfedeceğimizi umalım.

Yeni bir yılın arifesinde, dünya kesinlik için can atmakta, bir güvenlik kaynağı aramakta ve daha yüksek bir gücün daha iyi bir gelecek için gerçekte her şeyi yönetip düzenleyeceğine inanmaya devam etmektedir. İnsanlar, gezegene ve kişisel yaşamlarına çarpan güçlü dalgalara dayanmak için tutunacak, bağlanacak bir çapa olduğunu hissetmeye ihtiyaç duyar. O güvenli liman, uyumu geri getirebilecek kuvvetli bir gücün ifşa olması, aramızdaki bağda elde edilir.

Tamamen iyi bir dünyada olduğumuza inanmalıyız ve eğer kendimizi üst gücün ihsan etme niteliklerine göre ayarlarsak, realitemizi olumlu olarak hissederiz. Her şey, onunla ilişki kurma şeklimize bağlıdır. Tüm mücadelemiz, üst gücün bizimle ne yaptığını ve ne amaçla yaptığını anlamaktır. Anlamaya başladığımızda, aynı ölçüde biz de üst gücü, daha yüksek gücü, O’nu hissetmeye ve sevmeye başlarız.

Bir yıl sona ererken, yeni bir başlangıç beklenir. İnsanlar heyecanla gelme zamanına bekliyor ve 2020’nin üzüntü ve darbelerinin silinip gitmesini ve sonunda güneşin ufuktan dökülmesini umuyor. Gelecekle ilgili beklentilerimizin tümü, sadece başımıza gelenleri ne kadar iyi anladığımıza, geçmişte olanları nasıl kabul ettiğimize ve kullandığımıza ve baş gösteren şeylerden ne çıkardığımıza bağlıdır. Gözlerimizi açıp biraz daha ileriye, her şeyin olumlu bir amaç için gerçekleştiğine tam bir inançla, daha hedef-odaklı bir şekilde bakmaktan başka yapacağımız bir şey yok.

İnancın gücü muazzam bir güçtür. Aslında bu, çevremizdeki dünya ile ilgili olarak iki yola ayrılmış olabilir: Birincisi, insanlar, ağaçlar, dağlar, gökyüzü, ay, güneş, üst güç gibi doğanın cansız unsurlarının ardındaki güçleri ararlar – gerçekten bilmedikleri veya anlamadıkları bir şey ama kendilerinden daha üstün bir şeye karşı özel bir tutuma sahiptirler. Bu tür bir inanç bilinmeyenin büyüklüğündedir. İkinci tür inanç, yüce bir gücün algılanmadığı yerdir; sadece nasıl anlayacağımızı veya ele alacağımızı bilmediğimiz şeyler hakkında, bir korku ve endişe hissi vardır.

Gerçekte, egoizmimize (başkalarına neyin yararlı olduğuna bakmaksızın kendimiz için alma arzumuza) göre, bir şeyin iyi mi kötü mü, doğru mu yanlış mı olduğunu değerlendiririz. Fark etsek de etmesek de küresel ve kusursuz olan, bütün ve mükemmel bir doğa sisteminin parçasıyız.

Ama realitenin eksiksizliği ve mükemmelliğine dair bir inanç aniden gelmez; kademeli bir süreç içinde gelişir. İnanç birçok aşama içerir. Daha yüksek bir şeyle ilgili belirsizlik olarak başlar, bu üst güçle, onunla bir ilişki geliştirene kadar nasıl kavrayacağımızı bilmediğimiz bir şey. Bu bağ aracılığıyla özel muhakemeler/sezgiler elde edilir. Realitede gerçekleşen her şeye, iyi ve iyiliksever olarak algılanan, yüce güçle bağlantılı olarak bakmaya başlarız. O zaman, hayatın her alanındaki tüm koşullarda, bütünlüğü ve mükemmelliği görmeye geliriz.

2020 yılında yaşadığımız salgın ve tüm küresel sorunların bir sonucu olarak, gelişimimizde bizi yeni bir yaşam düzeyine, tek bir aile gibi, insanlığı yeni bir dünya görüşüne sevk edecek yeni bir aşamaya ulaştık. Karşılaştığımız sorunlar bizi ileri itiyor, yüce gücün bir olduğunu ve herkes için olduğunu keşfetmemize yardımcı oluyor. İnsanlık, aramızdaki bağda ifşa olan sevginin gücünü keşfediyor. Bölünmelerimizin üstesinden geldiğimizde ve birleşme isteğimizi ve bireysel egoizmimizin (bizi ayrı tutan tek faktör) ötesine geçme isteğimizi ifade ettiğimizde, böylece herkesin kaderini iyileştiririz.

Sevginin Kanun Olduğu Nasıl Anlaşılır?

Soru: Birbirleriyle herhangi bir fiziksel temas olmaksızın, insanlar arasında mantıksız nefret ve mutlak sevgi ortaya çıkabilmektedir. Neden?

Cevap: Gerçek şu ki Reşimot (bilgi kayıtları) denen her türlü sınırlamaya/kayıtlamaya sahip olduğumuz için, seviyoruz ya da nefret ediyoruz.

Bize, bu iyi ve bu kötü diye öğretildi, içimize alışkanlıklar ve zevkler aşılandı ve bu faktörlere dayanarak ya birbirimizi çekeriz ya da iteriz. Bu yüzden aramızda bu kadar yanlış anlaşılmalar vardır.

Soru: Sevgiden bahsettiğim birçok insan, hemen sinirleniyor ve rahatsız oluyor. Mesela bunun hakkında ne kadar konuşabilirsiniz ?! Sevgi ve birleşme, defalarca tekrarlanan sözcüklerdir ve bu arada dünya daha da kötüye gitmektedir. Laf çok, icraat yok.

Öte yandan, Kabala’ya göre sevgi kanundur. Ama yerçekimi yasasının üzerimdeki etkisini hissettiğimde gergin değilim. Evet, uçmak istediğim ve yapamadığım için beni rahatsız ediyor.

Kişi, sevginin kanun olduğunu nasıl açıklayabilir veya kanıtlayabilir? Bunu yapmak mümkün olacak mı?

Cevap: Sevginin bir doğa kanunu olduğunu kanıtlamak o kadar da zor değil. Her şeyin sevgiyle doğduğunu ve var olduğunu görüyoruz. Ancak sevgi, nefretsiz olamaz çünkü kendini başka bir şey üzerinde tezahür ettirmelidir; onu başka bir şeye ilişkin olarak hissetmeliyiz. Bu nedenle, doğada her zaman birbirini tamamlayan ve belirten iki zıt kavram vardır.

Virüs, Bizler Sebebin İnsan Egosu Olduğunu Anlayana Kadar Saldıracak (Newsmax)

Doğa harika bir mizah anlayışına sahiptir:  tam insanlık aşıları yaymaya başlamışken, o Koronavirüsün iki yeni türünü üretti, biri muhtemelen Birleşik Krallık’ta, diğeri Güney Afrika’da. Her iki tür de hızlı yayıcıdır ve doktorlar, aşıların onlara karşı etkili olup olmadığından henüz emin değiller.

Ama ne bekleyebiliriz ki? Bu pandeminin en başından beri, sorunun COVID-19 olmadığı konusunda uyardım; bu, kötü insan ilişkilerinden kaynaklanan çok daha derin bir sorunun belirtisidir. Siz semptomla savaşırken, patojenin size sürekli saldırması şaşırtıcı değildir. Mevcut strateji,  patlak bir boruya sahip olup, musluğu kapatmak yerine suyu kapatmaya çalışmak kadar akıllıcadır.

Zaman zaman doğa, bize vurmaya devam edecek ta ki virüslerin, volkanik patlamaların, savaşların, kan dökülmelerinin veya orman yangınlarının gerçek sorun olmadığını ama biz insanlığın, dünyanın tek sorunu olduğumuzu anlayana kadar. Kendimizden başka her şey yerine, kendimizi nasıl düzelteceğimizi sorduğumuzda, çabalarımızın olumlu sonuçlarını görmeye başlayacağız.

Tüm felaketlerimizin, travmalarımızın ve akla gelebilecek diğer rahatsızlıklarımızın ardında yatan temel neden, bizim kendi egoizmimizdir. Kendimiz dahil, yaşadığımız dünyayı yok eden şey budur. Sorunun egomuz olduğu söylendiğinde, öfkeyle reddederiz ama bu onu daha az doğru yapmaz. Bunu inkar ediyoruz çünkü egolarımız sorunun kendileri olduğu gerçeğiyle yüzleşmek istemiyorlar. Ama biz bunu yapana kadar, sorunlar daha da kötüleşecek.

Ve işte başka bir sorun geliyor: İsrail halkı yolu gösterene kadar, dünya egoizmin nasıl üstesinden geleceğini bilemeyecek. Şu anda biz Yahudiler tam tersini gösteriyoruz; kendi aramızda kavga ediyoruz ve bölünmeden başka bir şey göstermiyoruz. Yahudi karşıtları, tüm sorunlara neden olduğumuz için bizi suçladığında, yardım edemem ama onlarla aynı fikirdeyim.

“Tek kalp tek adam” olarak birleşmeyi kabul ettiğimizde, ulus haline gelen ve hemen ardından “uluslara ışık” olarak atanmış bizler, bizim yapmamız gerekenin aksine, bölünme ve ayrılığın karanlığından başka hiçbir şeyi parlatmıyoruz.

Bunun farkında olmayabilirler ama Yahudi düşmanları, onlara davranış şeklimiz yüzünden bizden nefret etmiyor,  birbirimize davranış şeklimizden dolayı bizden nefret ediyorlar. Birbirimiz için hissettiğimiz gizli düşmanlığı yansıttığımızda, o gizli düşmanlık dünyaya yayılır ve insanların birbirlerinden nefret etmesine ve birbirlerinin boğazına sarılmasına neden olur.

Rakipler nihayet Yahudilere karşı döndüklerinde, bunun nedeni günah keçisi aradıkları için değildir, günah keçisi yapmanın bununla bir ilgisi olsa da; bunu nasıl kışkırttığımızı söyleyemeseler de bu, esas olarak bizim yüzümüzden savaşta olduklarını hissettikleri içindir. Yine de sezgileri doğrudur: bölünmek yerine birleşmiş olsaydık, bölünme yerine birlik yansıtırdık ve dünyanın geri kalanı da barış içinde olurdu.

İnsanlık barış içinde olmadığında, milletler üstünlük için savaşırken, bunu başarmak için tasarruflarındaki her yolu kullanırlar. Bu süreçte insanları, doğal kaynakları sömürüyorlar, Dünya’yı kirletiyorlar ve yarın yokmuş gibi onu tüketiyorlar. Ama sonuçta bizim geleceğimizi mahvediyorlar.

Şimdi geleceğe ulaştık; insanlığın sömürüsünün, doğanın artık dayanamayacağı kadar ağır hale geldiği bir zamana geldik. Şimdi bizi geri itiyor ve biz değişene kadar durmayacak. Doğaya ne kadar çok baskı yaparsak, o kadar geri iter ve normal insanlar acısını çekecektir.

Ancak, İsrail halkı rollerinin farkına varırsa ve rotasını, küçümsemekten birleşmeye/bağlılığa doğru değiştirirse, İsrail ile birlikte tüm dünya rotasını değiştirecektir. Bu olduğunda aşılara ihtiyacımız olmayacak; kendi ilişkilerimiz bizi sadece virüslerden değil, aynı zamanda kopukluğumuzun neden olduğu diğer tüm talihsizliklerden de koruyacaktır.

İsrail’deki ve ardından insanlıktaki ayrılık seviyesinin, dünya çapında afetlerin yoğunluğunu ve sıklığını nasıl etkilediğini canlı bir şekilde görebildiğimiz bir noktaya geldik.

Şimdi geriye kalan tek şey, dünya ikna olana ve bizi ayıran ve dolayısıyla bizi öldüren egolarımıza karşı savaşmaya hazır olana kadar, bunu belirtmeye devam etmektir.

İyi Kazansın, Güçlü Değil

Soru: Çok kültürlülük, tüm kültürlerin eşit olduğunu ve var olma hakkına sahip olduğunu kabul eden bir kavramdır. Bu ifadeye katılıyor musunuz?

Cevap: Bu hangi kültürler olduğuna ve bizi neye götürdüklerine bağlıdır. Güzel sözlere inanmıyorum.  Doğada, “çoklu”  hiç yoktur.  Doğada tek bir üst güç vardır. Onun gibi olmak istiyorsak, o zaman iyi bir paydaya geliriz. Eğer istemiyorsak, o zaman kötüye geliriz.

Yorum: Ama doğada böyle bir çeşitlilik var!

Cevabım: Bu çeşitlilik sadece güçlü olanın her zaman kazandığı insan doğasında mevcuttur. Birbirimizi yiyip bitirmemek için doğamızın üzerine çıkmak istiyorsak, o zaman kazanmak için iyiye ihtiyacımız var, güce değil.  Ancak o zaman hayatta kalabiliriz