Category Archives: Maneviyat

Yabancılar Benim İçin Benden Daha Önemlidir

Soru: Büyük Kabalist Ari, beş tür arzu olduğunu yazmış. İki tür, benim içsel arzularımdır. Bana yakınlardır, bu yüzden onları önemserim. Ve benim dışımda olan ve onları yabancı olarak hissettiğim için ilgilenemediğim insanları kapsayan, üç arzu türü daha vardır.

Kabala yöntemini uyguladığımda, onların arzularını bugün benim kendi arzularımı hissettiğimden çok daha yakın hissedecek miyim?

Cevap: Evet. Şu anda sizin ölümlü, geçici bedeninizin sizin için değerli olduğu kadar, bu ölçüde onların ebedi, mükemmel ruhunuz olduklarını hissedeceksiniz ve onlara, kendinize olduğundan daha fazla yatırım yapacaksınız.

Yorum: Bunun mümkün olduğuna inanmak zor.

Cevabım: Mümkün. Sadece doğru bağı görmeniz gerekiyor.

Yaradan, sizin yapamayacağınız hiçbir şeyi talep etmez. Ama O, sizin bakış açınızı değiştirmenizi ister, böylece dışınızda var olanın, bugün sizin kendinizden daha önemli olduğunu saptarsınız.

Soru: Yaradan burada nerededir?

Cevap: Yaradan, her şeyi yaratan, her şeyi ikiye bölen ve “Komşunu kendin gibi sev.” koşulunu veren, doğanın ortak gücüdür. Bu asgaridir, ama aslında komşunuzu kendinizden daha çok sevmelisiniz. Ve o zaman, geçici ve kusurlu bir hayvan olarak kendinizle değil, ruhunuzla, ebedi halinizle, ebedi potansiyelinizle ilgileneceksiniz. Böylece, tamamen farklı bir dünya anlayışına geleceksiniz.

Genel Güç, Genel Düşünce

Soru: Sadece bir kişiyi (grubu değil, bir lideri) takip etmeye değecek durumlar var mıdır?

Cevap: Evet. Daha yüksek bir hedefe ulaşmak istiyorsak, o zaman kalabalığın görüşüne güvenemeyiz, çünkü birçok fikre sahip bir kalabalık olduklarından, kendisinden daha özel veya daha yüksek bir şey ortaya koyamazlar. Bundan ortaya ne çıkacağını görmekteyiz. Bütün bunlar sadece insanları kandırmak için icat edildi.

Koşulumuzun üstüne çıkmak istiyorsak kalabalığa ihtiyacımız yok. İnsanları, o aynı kalabalığı bile, bilginin üstünde inançla kendi üzerlerine yani bir sonraki gelişim düzeyine çıkabilen, yaratılışı algılayan bir kolektif olmak için eğitmemiz gerekiyor.

Soru: Ancak bu duruma yükselmek için kişisel görüşleri iptal etmek ve birleştirilmiş bir arzu yaratma çabalarını bir araya getirmek gerekiyor. Neden görüşlerimizi iptal etmeden, sadece onları ekleyemiyoruz?

Cevap: Olmaz. Eğer böyle yaparsak, bilginin üzerinde inanca ulaşamayacağız. Her birimiz kolektifle ilgili olarak kendimizi alçak tutmalıyız ve o zaman hepimiz, birliğimiz içinde,  bireysel olarak veya toplam olarak her birimizden daha yüksek olduğumuz bir duruma geleceğiz.

Burada tamamen farklı bir ilke işlemektedir. Egoizmimle çalışıyorum, toplumu gözümde yükseltiyorum ve onu kutsal bir şey olarak kabul ediyorum. Birey olarak haklı olduğum gerçeğine rağmen, toplumun görüşünü kendi görüşümün üzerinde kabul ediyorum çünkü o bir toplum! Onun içinde ortak bir güç, ortak bir fikir olduğunu anlıyorum.

Bu kalabalığın görüşü değildir. Birbirimize bağlı olmayı isteyerek, hepimiz birbirimizin içindeyiz, her biri kendini feshediyor. O zaman, herkesin kendini diğerleriyle eşitlediği bir durum yaratıyoruz. Sonra gelişimimizin bir sonraki seviyesini, her bir iptal noktasından hissetmeye başlarız. Buna bilginin üzerinde inanç denir.

Twitter’da Düşüncelerim / 12 Aralık 2020

Kişiye dış dünyayı hissediyormuş gibi geliyor. Kişi kendi içinde hapsolmuştur ve kendini içten hisseder. Gerçek içimizdedir. Sanki bir yerlerde uyuyor ve bir şeyi, bir yerlerde nasıl yaptığımla ilgili rüyalar görüyormuşum gibi. Uyandığımda, gerçek realitenim farklı olduğunu görüyorum. Aynı şekilde maneviyatı ifşa ederken, hayalperestler gibi olduğumuzu anlarız.

Mantık üstü inanç, realitenin hayal ettiğim gibi olmadığını anlamaktır. Beni yöneten üst güç olan Yaradan’ın içindeyim. Önümde görünen devasa dünya içimde. Tüm dünyamı doldurması ve her şeyi doğru olarak ayalaması için Yaradan’ın kuvvetine çekmeliyim.

Kişi, tüm evreni dolduran Yaradan’ı ifşa etmek için her türlü çabayı göstermelidir. Bu, ancak on kişi aracılığıyla, dostlarla kaybolup çözülerek, içlerinde de çokça çözülerek mümkündür ki, Yaradan’ın O’nu ifşa etmenizi bekleyen dostların arkasında nasıl durduğunu hissedeceksiniz.

En önemli şey, her zaman birlik için çaba harcamak, birliği korumaktır. Yukarıdan bölünürüz fakat birleşiriz. Yaradan ile karşılıklı çalışmamız burada yatmaktadır. O bizi parçalara ayırır – ve biz bağlanırız. Bizi tekrar ayırır- ve biz yeniden bağlanırız. Bu çalışmada Yaradan ile bağımızın farkında olmalıyız.

Yaradan kırılışı Kendi başına gerçekleştirir – ve biz O’ndan bağı talep ederiz. Tüm bu eylemlerde O’nu hissederiz, şifreli bir program aracılığıyla ne söylemek istediğini anlarız. Işığın çıkışları ve girişleriyle, Yaradan’ın bize O’na nasıl yaklaşacağımızı öğrettiğini hissederiz.

 

Günah – Hedefe Doğru Gidişten Sapma

Kabala bilgeliği, bir insanın bu dünyadaki, bu yaşamdaki amacından, varlığımızın ideal bir şekilde gerçekleşmesine ulaşmak için kendimizle ne yapmamız gerektiğinden bahseder. Nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. İnsanların,  dünyanın ve yaşamın etrafında başıboş dolaşırken, nasıl sebepsiz, amaçsız bir şekilde yaşadıklarını görüyoruz.

Kabala, hayatımızı bir amaca uygun hale getirmeyi teklif eder ki böylece sonunda evrenimizin, tüm yaratılışımızın ve bizim yaratıldığımız koşula ulaşabiliriz.

Bu hedeften sapmaya “günah” denir. Burada her şey kişiye, onun yetiştirilme şekline ve eğitimine, kendini nasıl algıladığına ve yaratılış amacına, kişinin onu ne kadar bilip sahiplendiğine bağlıdır.

Bunun hakkında hiçbir fikri olmayan sıradan insanlar, bu tür sorular sormazlar ve aslında neyin günah olduğunu düşünmezler. Onlar için günah kötü davranış, hırsızlık, bazı kabahatler vs.’dir. Bu da doğrudur. Ancak gerçek şu ki, kendilerini doğru bir şekilde gerçekleştirip gerçekleştirmediklerini, doğru hedefe doğru ilerleyip ilerlemediklerini bilmiyorlar.

Bu nedenle, insanları, tüm insan eylemlerinin, yaratılış amacına yönelik harekete göre değerlendirildiği konusunda eğitmek çok önemlidir. Bu, günahın veya tersine bir emrin veya iyiliğin ölçüldüğü ana noktadır.

Ve bu şekilde ilerlememiz gerektiğini, açıkça bilir ve anlarsak, o zaman hedefin kendisine bağlı olarak ve ona doğru ilerleyerek, bizi bu hedefe en kısa, en uygun şekilde götüren eylemlerden bahsedebiliriz.

Bu tür eylemlere emir denir çünkü doğa açısından bize bu şekilde hareket etmemiz emredilmiştir. Bunu tüm evrenin yapısından anlıyoruz.

Tersine, bizi uzaklaştıran hatta geri çeviren ve bizi hedefe ulaşmaktan uzaklaştıran eylemlere günah denir.

Amacımız, O’na form eşitliğimiz ölçüsünde Kendini ifşa eden, Yaradan’ı anlamaktır. Bu nedenle, O’na benzemeyi amaçlayan eylemlerimizden her birine emirler, iyilik/doğruluk ve ıslah denir.

Form eşitliği, Yaradan’ın niteliklerini edinmiş olmamız gerçeğinde yatmaktadır. O zaman O’na daha yakın olacağız.

Yaradan’ın nitelikleri ihsan etme ve sevgidir. Bu nedenle, “komşunu kendin gibi sev”, gelişimimizin ana emridir.

Sanal İletişimin Avantajları

Soru: Sanal bağlantı, manevi bağlantıya yakın mı?

Cevap: Sanal iletişim bir şekilde yakın olabilir. Kesinlikle bizi iletişim kurmaya ve dünya düşüncesi ile meşgul olmaya itiyor, ancak bunu nasıl doğru yapacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Kuşkusuz, bu bağlantı, bizi gelişimimizin nihai hedefine yaklaştırıyor.

Soru: Sanal dünya, insanlar için fiziksel dünyadan daha mı güvenli?

Cevap: Fiziksel dünya var olduğu sürece birbirimizi yok edebiliriz. Sanal dünyaya gelince, her şey onun fiziksel dünyaya göre nasıl konumlandırılacağına bağlıdır: ona hizmet etmek ya da tam tersi.

Dünyayı Yeni Bir Perspektiften Görün

Zohar Kitabı, yazarlarının, Rabbi Şimon’un öğrencilerinin, derslerden önce nasıl bir araya geldiklerini ve her seferinde yeni bir yaratılış derinliğini ifşa ettiklerini ve bu kitapta onları tanımladıklarını anlatır. Derse odaklanmadan önce aralarında o kadar büyük bir nefret hissettiler ki birbirlerini öldürmeye hazırdılar. Egoizmleri bu kadar büyüktü.

Aramızdaki bağları, en azından aynı eğilimle, aynı sisteme göre nasıl yeniden inşa edeceğimizi öğrenmeliyiz. Bu, üstümüzde başka bir kat inşa etmek anlamına gelir, “sevgi tüm günahları örter.” Suçlar ve günahlar kalır ve onların üstünde aramızda bir bağlantı inşa edilir. Aynı anda iki dünyada böyle var oluruz: dünyamızda ve manevi dünyada.

Onluda birbirimize odaklanmaya çalışarak, saran ışığın etkisini üzerimizde yavaş yavaş uyandırır ve çağırırız ve onun yardımıyla her onluda ikinci bir kat inşa etmemiz gerekir. Bizim seviyemize, bize bağlı olan (dua etmek, haykırmak, O’ndan istemek ) her şeyi yapmak için bunu, Yaradan’dan talep etmeliyiz ve o zaman başarılı olacağız. Bildiğimiz her şeyin ve mantığımızın ötesine,  dünya algısının üzerine yükseldiğimizi ve onu farklı bir biçimde, sentetik olarak görmeye başladığımızı, hissetmeye başlayacağız. Böylece ilk egoist zeminimize rağmen, her şeyin kesinlikle küresel olarak bağlantılı olduğunu görebiliriz.

O zaman tüm sorunlar ve farklılıklar kaybolur ve bunun yerine birbirlerini tamamlamaya başlarlar, ki bu da manevi bağ sistemidir. Aslında öğrenmemiz gereken şey budur. Onlularda ve çalışmamızda bununla meşgul oluruz. Bu, çalışmamızın amacıdır, bu dünyadaki yaşamlarımız, maddesel koşula tekrar tekrar dönerken, aramızda kalacak ve daha da büyüyecek olan tüm tutarsızlıkları ve anlaşmazlıkları örten, aramızdaki bağı yeniden onarmak ve yeniden inşa etmek. Bu, bu şekilde çalışır.

Yaradan’ı Tadın

Yaşadığımız dünya ile manevi dünya arasındaki fark Yaradan’ın algısındaki farktır.

Manevi dünya,  kişi kendisinin daha yüksek bir gücün içinde olduğunu hissettiğinde, tıpkı şu anda belirli nesnelerle dolu bir tür boşlukta olduğumuz, belirli yasalara uyduğumuz gibi, bir üst gücün hissiyatındaki yaşamdır.

Manevi dünyanın tüm doğasına Yaradan denir.

Üst dünyayı hisseden kişi, onun yasalarının merhametine kaldığını ve onları algılamak zorunda olduğunu hisseder. Onlarla nasıl ilişki kurduğuna uygun olarak, üst dünyanın yönetimini edinir, ama üst dünya yine de onu kontrol eder.

Başka bir deyişle, maneviyat duygusu, kişinin üst dünya ile uyuşması/benzeşmesi üzerine inşa edilir. Kişi bunu, manevi nitelikleri, güçlerin, yasaların ve bağların algılanması ölçüsünde hisseder. Kişi, duyularına gelene kadar bunu hissetmez.

Dünyamızdaki bir çocuğun annesini, köşesini, beşiğini ve oyuncaklarını hissetmesi gibidir, ama onun için diğer her şey yokmuş gibi gelmektedir.  Yani bizler, üst dünyayla ilişki içindeyiz.

“Yaradan’ı tadın” denir. Tat alma, bizim en yakın hissimizdir. Çocukların yenilebilir olup olmadığını anlamadan, her şeyi nasıl ağızlarına soktuklarına bakın. Her şeyin tadına bakarlar.

Bu nedenle, Kabala’da yemek yemek, herhangi bir özelliğin veya olgunun en yakın, en içsel, en anlaşılır hissidir. Temel olarak, beş duyumuzun tümü işin içindedir ama en önemlisi tat almadır.

Her şey kişinin niteliklerine bağlıdır ve bu sürekli değişmektedir. Bizim dünyamızda olduğu gibi, insan bazen tuzlu, bazen acı, tatlı, ekşi vb. ister, ama tüm bunlar tek bir tat tomurcuğundadır. Sesler, renkler, şekiller hakkında konuşursak, o zaman hala birçok farklı seviye ve etki olasılığı vardır.

Benzer şekilde, manevi dünyada beş manevi duyumuz vardır ve her biri çok geniş bir algı yelpazesine sahiptir.

Twitter’da Düşüncelerim / 9 Aralık 2020

Ancak tüm ulus ve tüm dünya olarak birleşme çabasındaki içsel çabalarımız dünyaya barış getirebilir. Aksi takdirde her yerde patlayan hususlar ve baş gösteren savaş olacaktır. Ulusu birleştirme çabalarımızdan daha önemli bir şey yoktur.

Sorun, herkesin yalnızca kendisinin haklı olduğunu düşünmesidir.

Günahlar sevgiyi inşa etmeye yardımcı olur. Tüm farklılıkları sevgiyle örtmeliyiz. Birbirimize bu şekilde davranırsak, insanlar ve partiler arasında herhangi bir çatışma, saldırı veya düşmanlık olmayacaktır.

Doğruluğumuzun ve başkalarının hatalarının sorumluluğunu alarak ve tüm bunları, üzerinde sevgiyle örterek birlikte inşa edeceğiz.

Eğer her taraf ve her insan, diğerlerine karşı olumsuz, eleştirel duygularının karşıtlığına dayanan sevgi formunu inşa etmeye başlarsa, içeride nefret ve dışarıda sevgi olduğunda, o zaman tüm dünyanın ıslah olduğunu ve en iyi safhada olduğumuzu göreceğiz.

İnsanlar kötü olan her şeyi yok etmek ve hayatlarında sadece iyi şeylere sahip olmak ister. Bu yanlış yaklaşım. Kabala, tüm karşıtların nasıl bir araya getirileceğini öğretir. Biri diğerini bastırmaz.

Doğru kombinasyon ve entegrasyon ile birbirleri olmadan yapamayacaklarını anlarlar ve mükemmelliğe ulaşırlar.

Duygularınızı Nasıl Doğru Bir Şekilde İfade Edersiniz?

Soru: Yüz ifadelerinin eşlik ettiği yedi temel duygu vardır: üzüntü, öfke, aşağılama, nefret, korku, şaşkınlık ve neşe. Charles Darwin, yüz ifadesi olmamasına rağmen sevgiyi de temel bir duygu olarak görüyordu.

Sevgi dâhil,  duygularınızı nasıl doğru bir şekilde ifade edebilirsiniz?

Cevap: Bu, kişinin karakterine bağlıdır. Herkes duygularını kendine göre ifade eder. Belirli ifadeler belirli insan tiplerine karşılık gelir.

Ama prensip olarak, onları nasıl ifade edeceğinizi düşünmek zorunda değilsiniz. Sadece başkalarına karşı daha dürüst olmalısın, onların, yanınızda kendilerini iyi hissetmelerini sağlamaya çalışın ve o zaman yüz ifadelerinizden her biri doğru bir şekilde okunacaktır.

Yaradan’dan Yardım İsteyin

Yorum: Kabala, kişi Yaradan’dan yardım istemediğinde bunun bir günah olduğunu söyler.

Cevabım: Yaratılış amacını arzulayan ve doğru duruma ulaşmak isteyen insanlar, özlemlerinin iki yönden oluştuğunu anlamalıdır.

Biri, birbirlerine doğru hareket etmektir. Diğeri ise bunu yapmanın imkansız olduğunun farkına varılması ve anlaşılmasıdır çünkü doğamız bunu yapmamıza izin vermez ve vermeyecek. Yaradan, aramızdaki yolda durur ve birbirimize yakınlaşmamıza izin vermez ve her türlü soruna neden olur, böylece kişi Yaradan’ın katılımı olmadan başkalarına yakınlaşamayacağını anlar.

Ne insanlar, ne bir ulus, ne bir ülkeler, ne de bütün insanlık Yaradan’ın yardımıyla birbirlerine yakınlaşmaya başlamadıkça, hiçbir şey başaramayacaktır.

Bu, bir emir gibi eylem olduğunda yani başkalarına yakınlaşmaya çalıştığımda ve Yaradan’dan buna katılmasını istediğimde, iyi bir eylem gerçekleşir. O zaman kesinlikle başarıya güvenebilirim.