Category Archives: Maneviyat

İçinize Odaklanın

Her şey niyete bağlıdır. Bu, içsel yanma motorundaki bir vana gibidir, eğer doğru niyete sahipsem açılır. Ve niyet gider gitmez de vana kapanır. Her zaman bu şekilde çalışırım: Vanayı açarım ve kaparım. Bu motoru çalıştırabileceğimizi umut edelim.

Niyetin hangi arzuların üzerine hükmedebileceği, niyetin boyutunu belirler. Belki benim niyetim sadece arzularımın cansız seviyesi için yeterlidir, ya da bitkisel veya hayvansal seviyesi için veya insan seviyesi için. Ve şüphesiz, en kuvvetli, en etkili ve en güçlü niyetler, aynı zamanda küçük ve daha aşağı arzuları da etkiler.

Dolayısıyla, bizim için en önemli şey, grup birliğini, karşılıklı sorumluluğu düşünmektir, çünkü bunun etkisiyle sahip olduğumuz diğer tüm daha aşağı arzulara kesinlikle hükmedebiliriz. Bu nedenle karşılıklı sorumluluk koşulu çok gereklidir.

Dostların benim dışımda olduğunu düşünürüm. Tüm dünya, bütün insanlık ve Yaratan da benim dışımdadır. Fakat ben bunların hepsini, karşılıklı sorumluluk içinde, doğru bağ ve karşılıklı güven içinde, kendime eklemeye çalışmalıyım ki, böylece bu arzular birleşsin: ben ve içimdeki Yaratan. Tüm dışsal sistemler de benim olsun. Bunun dışında hiçbir şey görmemeliyim. Sadece, bir araya getirdiğim ve özen gösterdiğim bir tek insan imajını görmeliyim.

Ve eğer bu içsel algıdan dışarı çıkarsam ve diğer insanlarla konuşursam, bu dünyada yaşadığım için doğal olarak, bu içsel algı ve dışsal dünya arasında bir çarpışma olur ve bu benim duyularımda ortaya çıkar. Fakat şimdilik bu dualiteyi kabul etmem gerekecek. Bu da psikolojik bir problemden başka bir şey değildir. Ve yavaş yavaş, daha içsel bir resim görmeye başlayacağım.

Bu, bir yetişkinin ve bir çocuğun sahip olduğu algıya benzer. Çocuk sadece dışsal tarafı görür, oysaki yetişkin kişi olayları daha derinlemesine anlar ve olan şeyin içsel nedenlerini görür. Bu tek bir yöne hedeflenmiş olsa da, hem niyetlerimiz hem de dışsal davranışımız egoist olduğu için, konuya daha derinlemesine işler.

Ancak, bir alışkanlık geliştirerek ve çaba sarf ederek, yeni ve doğru bir realite algısı edinebiliriz.

Dolayısıyla, niyetlere dair tüm muhakemeler ve çalışmamın tamamı, bu içsel algı, Kabala bilimi denen içsel bilgelik ve Tora’nın iç kısmı aracılığıyla, vizyonumu değiştirmeye çalışmaktır. Sonra, tüm dünyayı, her şeyin bana ait olduğu ve benim dışımda hiçbir şeyin olmadığı tek bir organizma olarak göreceğim.

Bu algıya ulaşmaya çalışalım, özellikle de Zohar Kitabı’nı okurken.

Günlük Kabala Dersi, 2. Bölüm, Zohar, 10.01.2012

Kötü İyiye Hizmet Eder

Soru: Egomuzla kuşatılmamak ve kötülüğü Klipa’ya (kabuk) eklememek için, grup içinde bir netleştirme yapmak nasıl mümkün olur?

Cevap: Seninle olan ilişkimi netleştirdiğimde, sadece kırılma noktasına ulaşır ve hemen ıslahı talep ederim. Grup da bunun içinde yer almak zorundadır. Bununla birlikte sadece ikimizin arasındaki kötülüğü keşfetmem, aynı zamanda genel bir edinim içinde olmak isterim ki bu şekilde aramızdaki bağı keşfedelim.

Bu bozukluklar, özellikle onun üzerinde sevginin keşfedildiği yerdir ve bozukluklar olmadan sevgi olmaz. Hiçbir inançta ve dinde görülmeyen, üç çizgide yapılan tüm bu çalışma bundan oluşmuştur. Egomuzu kullanırız, özellikle kullanırız ve onu yok etmeyiz.

Prensipte, Klipa (kabuk) egoyu kullanma arzusunun eksikliğidir. Tüm dinlerde, inançlarda yapılan ve genel olarak yaşamdaki tüm yanlışlıklar, kötülüğün gücünde yaşamın sırrının saklı olduğunu bilmeyen insanda bir araya gelmiştir.  Bunu saklamanız, silmeniz veya değiştirmeniz yasaklanmıştır. Bunu sadece iyi davranışlarla örtmek zorundasınız, bu kadar. Kötülüğün formu kalır; siz sadece Hassidim (merhamet) niteliği ile bunu örtersiniz ve kutsallığın kabını, ihsan etme kabını edinirsiniz.

Sadece içimdeki kötülüğü uyandırmak zorunda değilim: “herkese duyduğum nefretim nerede?” Buna en doğru yaklaşım, iyiye özlem duymamız ve kötülüğe düşmememizdir. Problemleri uyandıran bir Mitzva (sevap) yoktur. Bağ kurmak için özlem duymalıyız ve daha sonra kesinlikle eksikliği keşfederiz. Sadece yükselmek için bir özlem duymak gereklidir ve buna göre düşüşü keşfederiz.

Eğer yukarıda olana özlem duymazsak, o zaman üst bize bozuklukları gösterir ve bu değişik şekillerde olabilir: ailede ya da gruptaki dostların arasında ortaya çıkan hoş olmayan şeyler gibi; her şey mümkündür. Fakat tüm bu işaretler, grubun yukarıya yükselmeye çabalamadığının işaretidir ve maddesel seviyede sorunlar ve trajediler ortaya çıkar. Eğer grup yeteri kadar bağ kurmamış ama birliğe gelme arzusu içindeyse, o zaman bağın eksikliği ifşa olur. Eğer üst seviye için yeteri kadar özlem duymazsa, o zaman maddesel seviyede hatta bundan daha alt seviyede eksiklikler açığa çıkacaktır.

Günlük Kabala Dersi, Zohar’dan 2/6/2012’dan alınmıştır.

Tüm Arzular Gereklidir, Tüm Arzular Önemlidir

Soru: ‘Fakir adam’ın seviyesine ulaşmak için dünyevi maddesel arzularımızdan kopmalımıyız?

Cevap: Hiçbir arzumuzu kesip atmamalıyız. Sadece ıslah için talepte bulunmalıyız başka birşeye ihtiyaç yok. Üst Işık ne yapacağını bizden daha iyi bilir. Hiç bir şeyi kesip atmamalıyım. Hatta en kötü niteliklerimi görsem bile, bunları kesip atmamalıyım çünkü bu sanki kollarımı, bacaklarımı kesip atmama benzer. Ben kendimi düzeltmiyorum; beni düzeltmesi gereken Işık’tır.

Eğer sana gelir ve sana saldırır, bağırır ve hakaret edersem, kendimi ‘kapatmamalıyım’. Üst Işık’tan bu ıslahı yapması için dua etmeliyim çünkü ancak bu gerçek bir düzeltme olacaktır, baskı altında yapılan herhangi bir şey değil. Burada büyük bir fark vardır.

Baal HaSulam eğer bir şeyi bastırıyorsanız  bu yaptığınız şey vasıtasıyla dünyaya zarar verdiğinizi söyler  ve bu şekilde dünya asla ıslah olmayacaktır. Bu koşulu olmuş olduğu duruma geri getirmek ve ıslah etmek için daha fazla çaba sarfetmeye ihtiyaç vardır.

Benzer şekilde, bir hastalığı bastırmak ve içte iyileştirmek için ilaç kullanırız ve bu durum bir hastalığı tam olarak teşhis etmekten ve ancak böylece onu yok etmekten daha kötü bir yöntemdir. Yılanın çalışması bu şekildedir: İçte saklanır ve sen onu görmezsin ve daha sonra sürünerek dışarı çıkar.

Bu yüzden bizim suçlara, insanlar arasındaki kavgalara ve farklı ihtilaflara yaklaşımımız tamamen farklıdır: Onları olduğu gibi bırakın onların üzerinde ıslahı inşa etmeliyiz  çünkü onları ıslah etmek için en iyi zaman şimdidir.

Eğer bir kişi olumsuz ifşaları kapatmak ve onları saklamak isterse bu en kötü şeydir. Onlar tartışmalardan ve ihtilaflardan korkanlardır, onlar bu tür ifşalardan korkanlardır ve bu kötüdür zira bu durumda ıslaha yönelemez.

02.02.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Saldırı Öncesi Açıklamalar

Kendimize her geçen gün sürekli şunları daha iyi anlayıp anlamadığımızı sormak zorundayız: Kurtarılma için ihtiyaç nedir, kurtarılmaya hazırlık nedir ve çöle gitmek için hazırlamamız gereken manevi kap nedir? Bunun için bir eksikliğimiz var mı?

Eksiklik iki parçadan yapılmalıdır: Malhut ve Keter. Malhut eksikliktir, yoksun olduğum şeydir ve Keter bu eksikliğe duyduğum saygıdır, en büyük öneme sahip olan bu arzuya biçtiğim değerdir.

Bir Masah’a (perde) ve geri yansıyan Işığa, yani diğer bir deyişle ihsan etmeye ihtiyacımız var. Sonuçta Masah’ın kendisi daha ihsan etmek değildir ve yansıyan Işığın kendisi de aynı şekilde; bu ikisi sadece şartlardır. Fakat onlara ihtiyacımız var. Çünkü manevi kap için bu iki şeyden başka bir şeye ihtiyaç duyulmaz. Dolduruluş, Masah ve geri yansıyan Işığa göre gelir. Dolduruluş diye adlandırılmasının nedeni, Yaratan’ın, yani Hohma Işığının  dolduruluşta daha sonra kıyafetlenmesidir: Kabın düzeltilmesinin doğrudan sonucu olacaktır.

Masah ve geri yansıyan Işık arzuların üzerine inşa edilir ve arzunun derinliği ve gücü (Aviut) olmadan var olamaz. Bu nedenle sevgi nefret olmadan var olamaz, güçlü derin bir arzu olmadan onu aşmak imkansızdır. Bu şekilde inşa edilmelidir: Biri diğerinin içine.

Bu sebeple, saldırmak üzere olduğumuzda, egoizmimizi acaba gerçekten de ifşa edip etmediğimizi, hangisine saldırmamız gerektiğini görmemiz gerekir. İçselliğimizde neye saldırıyoruz? Alma arzusu ve ihsan etme arzusu dışında başka hiçbir şey yoktur ve saldırıdan önce bunu netleştirmemiz gerekir.

– 01.02.12 tarihli derse hazırlıktan.

Cevaba İhtiyaç Duymayan Bir Talep

Soru: Kişinin tüm enerjisini ıslah için talebe yatırması ve bunun tekrar tekrar “eli boş” bir şekilde sonuçlanması çok zor bir şey. Yol boyunca hayal kırıklığına uğramamak için ne yapmalıyız?

Cevap: Neyi soruyorsun? Doğru talebe sahip olmak ya da başka bir şey? Doğru talep dışında bir şeye ihtiyacın yok. Eğer O’na bir taleple dönüyorsam, bunun, amacı tam hedeften vuran ve karşılığında ondan herhangi bir şey beklemediğim en iyi, en düzgün ve kesin bir talep olup olmadığından emin olmak için sürekli kontrol halinde olmalıyım. Neden başka bir şeye ihtiyaç duyayım? Sonuçta, buna verilecek herhangi bir cevap halihazırda bir ödeme olurdu ve ben buna karşılık bir ödeme arzu etmiyorum.
Neye özlem duyuyoruz?

– Özlem duyduğum şeyler birlik, beraberlik, ihsan etmek, Yaratan’a memnuniyet vermek!

– Lütfen, devam et bunu yapıyorsun.

– Sadece O’nun bundan hoşnut olup olmadığını bilmek istiyorum…

Fakat eğer ki Yaratan’a memnuniyet veren bir şey yaptığını keşfedersen, bu senin için en büyük haz olur ve bunu kendi rızan için alırsın.

Hiçbir şey almadığın ve devam ettiğin ve tekrar tekrar aynı şeyi yeniden yaptığın tüm bu koşullardan geçerek, O’na haz verdiğin, onun vasıtasıyla Yaratan’dan bir reaksiyon aldığın perdeyi inşa ediyorsun ve bu senin alma arzularına giriş yapmaz, alma arzularının üzerinde olur.

Fakat eğer ki şuan karşılık olarak bir reaksiyon alsaydın, bu sana muazzam bir tatmin verirdi. Diyelim ki çok yüce birisine bir mektup yazdın ve o kişi de bu mektubu aldı ve sana şu şekilde cevap verdi “Mektubunu aldım.” Bu yeterli olurdu, sadece bununla zaten mutlu olurdun.

Bu nedenle, bu tür hazdan korunmadığın sürece, karşılık olarak bir reaksiyon almayacaksın.

– 25.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin ikinci kısmından alıntıdır, Zohar.

Dümen Olmadan

Soru: Birbirimizi unutmamamız için bize ne yardımcı olur?

Cevap: Manevi çalışma için ihtiyaç, amacın öneminin farkına varma. Benim için önemli olan bir şeyi unutmam.

Eğer manevi amaç benim için önemli değilse, o zaman onun önemini dostlardan edinmeliyim. Peki ya onlar buna değer vermiyorsa? Hep birlikte, dümen olmadan okyanus boyunca  yüzdüğümüz ortaya çıkar. Güvertede birçok insan var fakat bir yöne sahip değiller. Güvertedeki birkaç denizci kara parçasına gitmemiz gerektiğini bağırıp çağırıyor fakat diğerleri sadece eğleniyorlar ve dünyayı umursadıkları da yok…

– 24.1.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin üçüncü bölümünden alıntıdır, Talmud Eser Sefirot.

Kısa Zamanda İyileş!

Soru: Bazen alışılmamış ve çok güçlü koşullardan geçiyoruz. Eğer grupla, öğretmenle ve dostlarla bir aradaysan çok iyi fakat evde tek başına, sanal ortamdan çalışan bir insan bu durumda ne yapmalı?

Cevap: Şöyle yazılmıştır “Yaratan tüm kırık kalpleri iyileştirir.” Ben senin koşullarının efendisi değilim. Bilakis, kişiye gelen Işık kişinin seviyesini, koşulunu, kişiliğini, ruhunun kökünü ve tüm parametreleri tam olarak göz önünde bulundurur. Biz, tüm bunları hesaplamaya ve her durumda bunun nasıl olması gerektiğini söylemeye muktedir değiliz.

Fakat eğer gereken her şeyi yaparsak, o zaman ilerleyişimiz her zaman en uygun şekilde olur. Kişi, şu an içinde bulunduğu koşuldan bir sonraki koşula yükselmesi için milyonlarca parametreye göre eksiksiz bir biçimde hesaplanmış bir yolla yukarıdan etkilenir.

Tüm bunları değerlendirmek ve kontrol etmek senin işin değildir. Bunu anlayamazsın – bunların tamamı sadece yukarıdan aşağıya genel sistemi edindiğinde görülür. Atzilut dünyasına yükseldiğinde – Atzilut dünyasının en üst kısmına (GAR) – ve Aba ve Ima (Üst Baba ve Anne) Partzuf’larına bağlandığında ki bunlar çok üst seviyelerdir, o zaman yaratılış planının nasıl çalıştığını görmeye başlarsın. Bu, mümkün olabilecek tüm hazlar içinde en büyüğüdür.

Bu, Şehina’nın aydınlanması diye adlandırılır – yaratılışın amacının, üst zihnin, üst gücün, yaratılış planının – ki bunların tümü sevgidir – Sonsuzluk dünyasının Malhut’unun tamamını nasıl doldurduğunun ve onu tüm detaylarında nasıl bir ıslaha getirdiğinin algısı. Bu, kişinin mutlak surette kusursuz koşuludur.

Fakat kişinin geçirdiği koşulların, aynı zamanda kişiye herhangi bir zarar getirebileceğinden korkmayın. Aslında bu koşullar ruhun iyileşmesinin, şifa bulmasının safhalarıdır. Bu tıpkı çok uzun zamandır hasta olan ve birden ani bir iyileşme hissedip, sağlıklı olmaya başlayan bir insanın durumuna benzer. Birden algıları keskinleşir, gözleri açılır ve içinde güçler kazanır ve böylece hastalık yavaş yavaş geçer. Bu şekilde yavaş yavaş iyileşiyoruz…

– 23/1/12 tarihli Günlük Kabala Dersinin birinci kısmından alıntıdır, Şamati.

Şeker Hastası için Çikolata

Kabala bilgeliğine göre “haktan yana olan” bir insan Yaratan’ı haklı çıkartan, içinde bulunduğu koşulun özünü ve sebeplerini anlayan ve içinde bulunduğu koşulu sebep sonuç ilişkisinin dilimlerine ayırabilen bir insandır.

Aynı zamanda Yaratan’dan çift gizlilik koşulunda olabilir. Bu nasıl mümkün olabilir? En önemli nokta, gizlilik ve ifşanın sadece kişinin, “iyi ve iyiliksever” olan Yaratan’a karşı tutumuna göre belirleniyor olmasıdır. İyi ya da kötü hissediyor olmam önemli değildir: önemli olan Yaratan’ın bana nasıl ifşa olduğudur. O’nu iyi ve iyiliksever olarak ifşa etmek benim için önemlidir, O’nun iyiliğinden egoist bir biçimde zevk almak değil. Çünkü bunlar birbirinden bütünüyle farklı iki şeydir.

Diyelim ki şeker hastasıyım ve sen bana bir çikolata veriyorsun. Tatlı şeylere olan doğal düşkünlüğüm açısından bu iyi bir durumdur. Fakat senin yaklaşımın açışından bu kötü bir durumdur. Yani her şey ona göre durumu değerlendirdiğim içsel bir kıstasa bağlıdır. Egoizm için tatlı olan bir şey, yaklaşımına baktığımızda acı bir şey olabilir. Bu nedenle çift gizliliği keşfetmek tüm bu muhakemeleri hissetmektir: alma arzumun üzerine çıkıyorum ve ona yandan bakıyorum. Daha sonra onun içinde, kendini iyi hisseden egoist bir niyet olduğunu görürken, ihsan etme arzusunda, yani ihsan etmek için olan niyette ise kendimi kötü hissediyorum. Bu Yaratan’ın çift gizliliğidir.

– 17.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin üçüncü bölümünden alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılması”

Dünyaya Nasıl Geliyoruz

Yaratan Kendisinden küçük bir parçayı (söz gelişi) alır diyelim ve bunu bencilliğin içerisine yerleştirir. Bu evrensel “bencillik” daha sonra daha küçük bencil parçalara ayrılır. Sonrada, bu parçalar aşamalı olarak tekrar kaynaşır ve bu kaynaşma Üst Dünyaların, Atzilut, Briya, Yetsira, Assiya oluşmasını sağlar. En “arı olan parçalar” en üst seviyedeki manevi dünyaların yaratılması için kullanılır. Arkasından daha bencil arzular gelir, yaratılışın merkez noktası, Eyn Sof dünyasının Malkut’u Adem’in ruhunun oluşturulmasını sağlar, ilk insan. Adem’in günahından sonra, tekrar Kutsal olan o parça, bencilliğin kıskacında bölünerek daha küçük parçalara ayrılır, bunlar ruhu oluşturur.

Yeni Kabala çalışmaya başlayan birisi dünyaların nasıl idare edildiğini algılayamaz. Davranışlarımızın kendimi seçimimize mi yoksa Yaratan’a mı bağlı olduğunu sorgularlar. Kişi herhangi bir girişimde bulunmadan önce yaptıklarının belli bir sonuca ulaşacağına ikna olmalıdır. Ancak başardıktan sonra, “paradoksal olarak”, her şeyin sadece Yaratan’a bağlı olduğunu anlamalıdır. Eğer böyle düşünürsek, doğru bir şekilde ilerleriz.

Bazı şeyler vardır, sadece hissedilebilir ve açıklanamaz. Maddenin içerisinde ruhaniyetin tekrar canlanmasını kelimelerle anlatmak zordur. Modern bilim kendisini doğrulayabilir, ancak bir dünyanın başka bir dünyanın şeklini alabileceği nasıl anlatılabilir? Kabalistik açıklamalar sadece Adem’in ruhunun parçalara ayrılmasına kadar anlatmaktadır. Bu Kabalistlerin daha fazla bilgi vermek istemediklerinden değil, ama yazılanlar insanın hisleri olduğu için anlatılamamaktadır.

Bencillik o kadar güçlü bir ruhani etkidir ki bundan kendimizi kurtarmak aklımızın ucundan bile geçmez. Kendimizi tanıyabilmemiz için kendimize dışarıdan bakmamız lazım, kendimizin dışında bir şeyler hissetmemiz gerekir, kendimizi dışımızda olan bir şeyle kıyaslamamız gerekir.

Etrafımızdaki cisimlerin algılanabilmesinin nedeni, cisimlerinde aynı bencillikten oluşmuş olmalarındandır. Yoksa görünmez olurlardı. Bencillik birçok form alır. En sınırlı formu sadece kendisini hissedebildiği koşuldur. Bu bizim dünyamızdaki insanın algıladıklarıdır. O kadar benciliz ki sadece kendimizi algılayabiliyoruz.

Biraz ”büyüdüğümüz” zaman, bencilliğimiz dünyamızın sınırlarının dışına taşar ve o zaman Yaratan’ı algılamaya başlarız. Bencilliğimiz ruhani olur. Arzularımız artık fiziksel veya dünyevi zevklerden değil ama Yaratan’ın yansımasından duyulan zevke döner.

İnsan sadece bilinçaltında ya da bilinçli arzularla hareket eder. Aklımız tüm arzularımızı hissetmek ve yerine getirmek için verilmiştir. Dolayısıyla insan arzularının üzerine çıkamaz. Arzuları ve duyguları tarafından motive edilir, önce hareketini yönlendirir ve ancak seçimden sonra erekbilimsel bilinç sahibi olur.
Nasıl insan gerçekleşen bir olayın bilinç sahibi olabilir? İnsanın davranışlarına karşılık olarak Yaratan kendisini aşamalarla, Kendisinin yüceliğini insanın hareketlerinin sonucunu algılayabilmesi için ifşa eder. Yaptıklarımızın sıralamasını hatırlamamız bile Yaratan’a bağlıdır. O yaptıklarımızın anlamını bizlere karşılık vererek öğretir, yaptıklarımızın iyi ya da kötülüğüne göre bize mutluluk veya ıstırap vererek.

Dolayısıyla eğitimimiz bir süreçtir ve her saniye daha fazla açıklık kazanır, ancak kendimizi hiçbir şekilde ıslah etmemize olanak sağlamaz. Sadece bencilliğimizin farkına varmamız ve onunla yüzleştiğimiz zaman ne kadar çaresiz kaldığımızın farkına varmalıyız. Yaratan bu bilince dahil olmayan her şeye kendi bakar. Kişi manevi yolda ilerledikçe, gururunu giderek törpüler ve gerçek doğasını daha yakından tanır. Yaratan Kendisini insana ifşa ettikçe, insan Yaratan’a kıyasla kendisinin ne olduğunu görür.

Bunun farkına vardığımız zaman, manevi yolda ilerlemeye başlarız. Bir insanın ıslahının %99’unu başardığını düşünün. Geriye ıslah olmamış kalan %1 geçirdiği %99’luk ıslahtan daha büyük gözükür. “Havva’da ki o küçük tahıl kabuğu” çok büyükmüş gibi gözükür.

Manevi çalışmamız ve yaptıklarımız hem Yaratan’ın hem de kendimizin farkına varmasını sağlar. İnsan önemsizliğinin boyutunun farkına varınca çaresiz kalır. Yaratan’ı görmez ve tüm dünya kendisine karanlık gözükür. Bu karanlık safhadayken eğer tüm olanların manevi kaynağının Yaratan’dan başkasının olmadığının farkında olursa ve O’na talepte bulunabileceğini hatırlarsa, zira her şey Yaratan’a bağlıdır, kişi o zaman Yaratan’la arasındaki ruhani bağı keşif eder. Çaresiz olmayı bırakır. Bu “sanki” olumsuz koşulların kendisine Yukarı’dan geçici olarak geldiğini ve önüne geçilemez olduğunu anlar.

Yaratan’la nasıl bağ kurduğumuz Yaratan için önemsizdir. En önemli şey insanın O’nun var olduğunu anlamasıdır. Yaratan bize arzular gönderir ve bu şekilde reaksiyon gösterebilir ve manen gelişebiliriz.

Bir Gram Arzu

Soru: Eğer doğamız sadece doldurulmayı isteyen alma arzusu ise ihsan etme arzusunu nasıl talep edebiliriz?

Cevap: Tüm işimiz tam olarak bu. Şunu anlamalıyız ki, doldurulma (tatmin) her zaman orada ve o hiçbir zaman değişmez. Yaratan tarafından herhangi bir eylem sebebiyle bize aktarılmaz. Hepsi halihazırda benim içimdedir ve ben sadece dolduruluşun ifşası için uygun arzuları keşfetmeliyim.

O doldurma, ihsan etmedir. Yaratan, O’nu nasıl dolduruyorsa bizi de aynı şekilde dolduracak olan ihsan etme niteliğini bize vermek istiyor.

Yaratan alma arzusunu “yoktan” var etti. Fakat bu sadece “bir gram”’lık bir arzudur. Bu bir gram dışında başka bir alma arzusu yok. Geri kalan her şey Işığın, yani ihsan etme gücünün etkisi altında onun içerisinde gelişiyor. Yaratılan varlık dolumu en son seviyesinde, yani gelişimin dördüncü safhasında hissettiğinde, Yaratan’ın kendisine karşı tutumu ile doldurulur. Bunun üzerine, utanç hissettiği için kendisini kısıtlar…

Yaratılan varlık alma arzusunun içindeki o bir gramdan daha çok dolum almaz. Bunun sebebi alma arzusunun içinde o bir gramdan başka hiçbir şey olmayışıdır. Onun içindeki diğer tüm şeyler ihsan etme niteliği sayesinde eklenir.

İhsan etme niteliği, kendini doldurmak isteyen alma arzusunu diğerlerini dolduran bir arzuya dönüştürür. Bu ihsan etme niteliği “yoktan var oluşa” yapılan tek ilavedir. Yani her şey ihsan etme niteliğine, Yaratan’a bağlıdır ve her şey ihsan etme niteliğine, Yaratan’a ilişkin olarak ölçülür.

– 15.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin birinci bölümünden alıntıdır, Rabaş’ın Yazıları.