Category Archives: Dünya

Üst Dünyayı Bu Dünyadan Etkileyebilir Miyiz?

Soru: Paralel dünyalar birbirine bağlı mı? Birbirlerini etkileyebilirler mi?

Cevap: Üst dünyayı etkileyebilecek tek kimse, grup içinde olan ve dostlarıyla bağda olan bir kişidir. Bu bağı yavaş yavaş uyandırarak ve daha da güçlendirerek, üst dünyayı etkiler.

Sadece bu dünyada bulunduğumuz sürece, üst dünyaya benzemeye çalıştığımızda, aramızdaki iyi bağlantı bizi etkileyebilir, çünkü bu bağlantı gerçekte zaten manevidir.

Dünyamızda geri kalan her şey tamamen maddeseldir ve maneviyatla bağlantısı yoktur. Aslında dünyamız yoktur, sadece bize algı organlarımızda bu şekilde görünür. Bu bakımdan, o kesinlikle hayali, asılsızdır.

Can We Influence The Upper World From This World?

Dünyayı Değiştirmek Ne Demektir?

Soru: Eğer dünya kötülük ve ahlaksızlıklarla doluysa, bütün dünyayı kendime uyacak şekilde “eğmek” istemenin nesi yanlış?

Cevap: Dünyamızı değiştirmek istediğinizi anlıyorum. Fakat bunu, dünyayı bozarak yaparsanız, sadece bir takım küçük bozulmuş dünyalarınızı elde edersiniz.

Kendinizi değiştirmek zorundasınız ve o zaman, egoist özelliklerinizde karşınıza çıkan bugünün dünyası yerine, başka, daha iyi, özgecil bir dünya keşfedeceksiniz. Dünyayı değiştirmek, niteliklerinizin değişmesidir ve sonra onu farklı şekilde göreceksiniz.

Arzularımızın içinde var olduğumuzu anlamanız gerekir. Arzularınızı en düşük durumdan tam ihsan etme ve sevgiye, yani Sonsuzluğun dünyasına değiştirmekle, manevi dünyaların basamakları boyunca ileri ve geri hareket edebiliriz. Hepsi bizim niteliklerimize bağlıdır.

What Does It Mean To Change The World?

Mükemmel Bir Dünya Görmek İçin

Soru: Mükemmel bir dünyaya, sonsuzluğa girmek, kendinizi mükemmelleştirmek ve ıslah olmuş benliğinizden, mükemmelliği, sonsuzluğu görmek anlamına mı geliyor?

Cevap: Evet, içinde değiştiğim ölçüde, çevremdeki dünyada değişiklikleri görebilirim.

Soru: Kendimi değiştirmek zorunda olduğum noktaya nasıl gelebilirim? Sonuçta, tüm hayatım boyunca başkalarını değiştirmeye çalışıyorum.

Cevap: Gerçekten, genellikle insan herkesi değiştirmek ister. Çevresindeki dünyayı “eğmekten” başka bir şey istemez. Ancak, gerçekte dünya eğilmez. O öyle yaratılmıştır ki eğer eğmek istiyorsan, kendini eğeceksin. Sonuç olarak, belki birinde değil ama birkaç yaşamınızda, eğilmesi gereken kişinin siz olduğunuzu anlayacaksınız.

Bu konuda aşağılayıcı bir şey yoktur. Bu çok heyecan verici bir oyundur, çok etkileyici, kavramsal bir yolculuktur: ben değişirken çevremdeki dünyanın da bir peri masalındaki gibi değiştiğini görürüm. Ve bu mümkündür.

Soru: Ancak, kişinin yaşamının 70 ila 80 yılı boyunca, insan bir şekilde değişiyor ki dünya hakkında bu söylenemez. Siz hangi değişikliklerden bahsediyorsunuz?

Cevap: Dünya da biraz değişiyor, ancak yalnızca insanların değiştiği cansız seviyede. Neden bugün dünya 100 yıl önceki dünyadan farklı? Çeşitli teknik ve teknolojik değişiklikler gerçekleşti, iklim koşulları farklılaştı, bazı hayvan ve bitki türlerinin nesli tükendi, vb. Her şey, değişim vasıtasıyla çevremizdeki dünyanın değiştiğini görüyor olmamız gerçeğinden gelir.

Ancak bunlar aynı, cansız seviyedeki çok küçük değişikliklerdir. Bu yeni bir dünya değil. Sonuçta aynı egoistler olarak devam ediyoruz.

Gerçek şu ki, maddi arzularımız değiştiğinde, görünürde yeni bir şey icat etmeye başlarız. Ancak, icat edecek bir şey yoktur, çünkü eğer bir insan doğasını, egoizmini, ihsan etme ve sevginin zıt özelliklerine, başkalarıyla bağ kurma özelliğine kökten değiştirmeye başlarsa, o zaman yeni özellikleri vasıtasıyla tamamen farklı bir dünya görür.

To See A Perfect World

Yaradan’ın Dilini Anlayabilir Miyiz?

Soru: Yaradan’ın dili nedir?

Cevap: Yaradan’ın dili, Partzuf’un orta çizgisi anlamına gelen “kutsal dil” denilen, ihsan etme dilidir.

Soru: Yaradan’ın bir kişiyle nasıl konuştuğunu anlamak mümkün müdür?

Cevap: Orta çizgide. Alma ile ihsan etme nitelikleri arasında doğru etkileşime geldiğinizde, ihsan etme dilini elde edersiniz, çünkü egoist nitelikler özgecil niteliklere dönüşmeye başlar. Sonra, edindiğiniz ihsan etme niteliği sayesinde, Yaradan’ın dilini kendi (egoist) içinizden anlamaya başlarsınız ve O’nunla konuşmaya başlarsınız.

Dünyada gerçekleşen her şeyin, hangi sebeplere dayanarak, hangi sonuçlar için gerçekleştiğini görürsünüz.

Soru: Herhangi bir küresel değişiklik, örneğin, ısınma veya krizler de Yaradan’ın dili midir?

Cevap: Kesinlikle her şey.

Soru: O`nun bana ne söylemek istediğini nasıl anlayabilirim?

Cevap: Yaradan’ın seviyesinde olmalısınız. Bizim dünyamızda ne dediklerini duyabilirsiniz, yani dalgaları yakalayabilirsiniz. Ancak, manevi dünyada, dalgaları yakalamak bu dalgaların frekansında olmak demektir.

Yaradan’ın eylemlerini anlamak istiyorsanız, O’nun seviyesine yükselmelisiniz.

Soru: Yaradan, O’nu anlayabilmemiz için bizimle konuşamaz mıydı?

Cevap: Ve neden yerçekimi yasasını 5000 yıl önce değil de 18. yüzyılda ifşa ettik? Yaradan’ı anlamak için gelişim gereklidir. Sizler bunu şimdi başarabilirsiniz. Bu tamamen kişiye bağlıdır. Eğer bu seviyeye yükselirse, onu bugün edinecektir, zamanı geride bırakacaktır. Bugün, insanların başka bir 200 yılda ulaşabilecekleri söylenen koşullarda yaşayabilirsiniz.

Bizim dünyamızdakiyle aynıdır – bir çocuk, bir yetişkin, bilge bir insan – farklı insanlar farklı anlarlar.

Soru: Son ıslah, başıma gelen her şeyi anladığımda mıdır?

Cevap: Sadece anlamıyorsun, hepsi senindir, hepsi senin içindedir!

Can We Understand The Language Of The Creator?

Ölüm Korkusu

Soru: Yaratan’ı haklı çıkarıyorum, ancak haklı çıkaramayacağım tek şey fiziksel ölüm. Ne yapmalıyım?

Cevap: Eğer ölüm korkusu olmasaydı, bu dünyada büyük bir karışıklık yaratırdık. Ölümsüz olduğumuzu hayal edin. Bir insan kendine ve başkalarına ne kadar çok zarara neden olurdu? Sonra her gün, bir Anka kuşu gibi, tekrar doğar/ayağa kalkar ve her şey tekrardan yine aynı olurdu. Bu korkunç!

Ölüm kurtuluştur. Ölüm korkusu olmasa, bir insan hiçbir şey yapmazdı. Çok hızlı bir şekilde kendini ölüme götürürdü.

Ölüm korkusu, bir insanı yaşamın anlamı hakkında düşünmeye zorlayarak yardım eder; “Ne için? Ne? Neden? Hangi hesapla/sebeple hayatımı sonlandırırım? Bundan başka bir şey var mı?”

En önemli soru: “Ne için yaşıyoruz?”

Not: Ama her nasılsa kimse bunun hakkında sormaz.

Yorumum: Bilinçaltında, herkes yapar! Çocuklar bile bu soruya sahiptir.

Soru: İnsanları, ölümün başka bir koşula geçiş olduğunu açıklayarak eğitmek mümkün müdür?

Cevap: Tabii ki. Psikolojik olarak bir insana her şeyi yapabilirsiniz, o ölümden korkmayacaktır.

The Fear Of Death

İbranice Dili Günü: Sevginin Kodu Hakkında Bilgi Edinmek İçin Bir Fırsat

Özgürce İbranice konuşabildiğimiz bir zamanda yaşadığımız için şanslıyız. İbranice öğrenmeye 1970’lerin başından, Litvanya’ya taşınırken, aktarma sırasında başladım. O zamana kadar Gemara’yı okuyan ve bir Sidur’dan (Yahudi dua kitabı) dua eden büyük babam vasıtasıyla İbraniceyi çok az öğrenmiştim. Eğer ona İbranice kelimelerin anlamını sorarsanız, size Yidişçe cevap verirdi, tıpkı doğduğum şehir Vitebsk’de yaşayan tüm yaşlı insanlar gibi. Anne babalarımızın İbranice konuşması tamamen yasaktı. Genellikle Rusça ve bazen de Yidişçe konuşurlardı.

Özel Bir Dilin Doğuşunu Kutlamak

İbrani dili benzersiz bir fenomendir. O, sevgi-nefret ilişkilerinin bir ifadesidir.

İkinci tapınağın asılsız nefret sonucu yıkılmasından sonra İbranice, Yahudilerin günlük konuşma dili olmaktan neredeyse tamamen ortadan kalktı. 2. yüzyıldan 20. yüz yılın başına kadar Yahudilerin büyük çoğunluğu yaşadıkları yerlerin yerel dillerini konuştular. Yine de temel İbranice okumayı ve yazmayı öğrendiler, böylece dua edebildiler ve kutsal kitapları okuyabildiler, tıpkı Vitebsk’teki büyükbabam gibi.

“İbranice Dili Günü” Yeniden Canlandırmayı/Uyanışı İşaret Eder

Doğum günü, İbrani Dili gününe rastlayan ve şerefine bugün kutlanan, Eliezer Ben-Yehuda, İbraniceyi yeniden canlandıran adamdır. Ancak daha derin ve daha kapsamlı bir bakış açısıyla gözden geçirdiğimiz zaman, her gün İbranice konuşmaya devam etmemizin nedeni, İsrail halkının yavaş yavaş manevi kökenlerine geri dönmesidir: tek adam tek kalp olmak, bütün insanlar için bir birlik örneği oluşturmak ve böylece “uluslara ışık” olmak.

İbrani dilinin yeniden canlanması İsrail halkını birbirine bağlayan yapıştırıcının ilk ibaresidir. Ve amacımızı henüz yerine getirmememize rağmen, buna doğru yolumuzdayız.

İbranice Manevi Bağ İçin Kod Sağlar

Kabala bilgeliğine göre, İbranice diğer tüm diller gibi bir dil değildir. Yirmi iki İbranice harf, aslında yirmi iki kod sembolleridir. Kabalistler bu kod sembollerini manevi gerçeklikle bağı keşfetme sürecini tanımlamak için kullanırlar.

Kabalistler maneviyatın kendisinden, şekli ve formu olmayan “soyut bir ışık” olarak bahsederler ve manevi gerçekliğe girerken kişinin ilk hissettiği hisse “beyaz ışıkta siyah nokta” olarak değinirler. Bu küçük nokta kişinin ruhunun köküdür.

Diğerlerine olan sevgi aracılığıyla, bu küçük siyah nokta ek arzular edinir ve “ruh” diye adlandırdığımız manevi bir kapta gelişir. Ruh başkalarının sevgisiyle büyüyüp geliştikçe, daha sonra daha büyük manevi ışıkla doldurulabilir.

İbranicedeki her harf, yatay ve dikey çizgilerden oluşan benzersiz bir şekle sahiptir. Yatay çizgiler sevginin yoğunluğunu ve ruhun verilmesini ifade ederler. Dikey çizgiler ruhu dolduran ışıkları ifade ederler. Bu nedenle, İbranice harflerinin yirmi iki şekli, ruhun, başkalarına olan sevginin ışığı ile doldurulduğu yirmi iki yolu ifade eder. Ve harfler, kelimeler ve cümleler oluşturmak için birleştiğinde İbranice ortaya çıkar.

İbranice Konuşanların Manevi Görevi

Bugün, başkalarına olan sevgi aracılıyla manevi gerçeklikle bağ, bin yıl boyunca şişen insan egosunun üzerine çıkarak gerçekleşmek zorundadır. Her ne kadar Yahudiler dünyanın dört bir köşesinde toplanmış ve yine İbranice konuşmaya geri dönmüş olsalar da Kabala, İbranicenin gerçek canlanmasının ruhun canlanması olduğunu açıklar.

Yahudi halkının bir sonraki aşaması, sadece İbranice konuşmak değil, aynı zamanda onu ruhtan konuşmaktır. Diğer bir değişle, vermenin ve sevmenin niteliğini yeniden geliştirmek, ruh içine ışığı almak ve böylece kalpten kalbe İbranice konuşmaktır.

Hebrew Language Day: An Opportunity to Learn About the Code of Love

Kabala Metodunun Özü Nedir?

Soru: Kabala metodunun özü nedir? Mümkün olduğu kadar çok insana bir manevi özgecilik genini aşılamak mı?

Cevap: Metodun özü, tüm insanların arzularını ortak bir arzuda birleştirmek ve herkesin başkalarıyla bir bütün olarak hissetmeye başlamasıdır. Daha sonra bir kişi diğerlerinden ayrı, yalnız olduğu hissiyatını kaybedecektir.

Bizler, birleştiğimiz zaman, bireyselliğimizin ne kadarının, İbranice’de “insan” anlamına gelen “Adam” adında ortak bir bireysellik oluşturduğunu hayal edemeyiz. Bu yaratılmış olan şeydir.

Şu anda, her birimiz bu sistemin sadece küçük, kısmi parçalarını algılıyoruz. Ancak, Adem’in tüm sistemini tek bir bütün olarak ve kendimizi hep birlikte var olan olarak algılayacağımız bir koşula ulaşmalıyız.

Duygularımızda ve anlayışımızda, ortak bir arzu içerisinde, ortak bir düşüncede aramızda bir fark olmadan kendimizi herkesle birleşmiş hissetmek için geçirmemiz gereken dönüşümü düşünün! Ve bireyselliğim, geçmişim nerede? Ben, diğerlerinin içinde yok olurum.

Tarif etmek imkansız, ama sonunda gelmemiz gereken şey budur. Fiziksel dünyamızın yavaş yavaş nasıl geçici, hayali, aldatıcı hale geldiğini göreceğiz.

Kendimizi aktif olarak mevcut durumdan yenisine dönüştürmeliyiz. Bu yeni koşul çok gerçektir. Bir hücrenin, milyarlarca hücreden oluşan tüm organizmayı hissetmeye başlayarak, kendi başına değil, aynı anda tüm hücrelerde kendini nasıl hissettiği ile karşılaştırılabilir. Burada böyle bir dönüşüm, gerçekleşir; dünyamızda benzeri yoktur.

What Is The Essence Of The Method Of Kabbalah?

Herkesin Bir Şansı Vardır

Soru: Eğer bir kişinin hayatındaki tüm olaylar kazara değilse, her fiziksel olayın bir üst sebebi, bir üst kökü mü vardır?

Cevap: Her insanın kendine ait “meleği” vardır; yani özellikle onu yöneten üst güç. Başka bir deyişle, her birimiz, kalpteki noktası, ruhunun kökü aracılığıyla, manevi sistemin içerisine yerleştirilir.

Realitede, mesafeler yoktur, üst ve alt dünyalar yoktur – bunlar tek ve aynı sistemdir, sadece her şey onun hissiyatının içerisine ne kadar derinden girdiğimize veya onun hissiyatının ötesine ne kadar geçtiğimize bağlıdır.

Eğer bizler “ruh” ya da “üst dünya” olarak adlandırılan bu sistemin hissiyatı içerisine dalarsak, o zaman düzeltilmiş arzularımızla ona nüfuz ederiz ve onun içinde çalışırız.

Eğer, düzeltilmemiş egoist arzularımız nedeniyle, bu sistemde çalışamazsak, o zaman bizim dünyamızı hissederiz ve doğal olarak, üst dünyayla yani geleceğin embriyosuyla sadece ilk bağlantıya sahip oluruz.

Sadece kendimizi düzeltmeye başladığımızda, bu sisteme kademeli olarak dahil olabiliriz. Bununla birlikte, prensip olarak, hepimiz, her insanın kendisini üst sistemde hissetmeye başlama fırsatına sahip olduğu bir koşul içerisindeyiz.

Everybody Has A Chance

Nerede Yaşayacağını Seçme Hakkı

Soru: Yaşadığımız yeri seçme hakkına sahip olmalı mıyız?

Cevap: Bir insanın yaşamdaki ana hedefi, toplum için en üst düzeyde olacak şekilde maksimum verimle kendini gerçekleştirmektir.

Bu nedenle, eğer kendini inceledikten ve sınadıktan sonra, kişi, insanlığın yararı için kendini belli bir yerde gerçekleştirebileceğini hissederse, o zaman kesinlikle seçme özgürlüğüne ve bulunduğu yeri terk etme ve tüm insanlığa en çok faydayı sağlayabileceği yere gitme fırsatına ihtiyaç duyar.

Bununla birlikte, bunu ancak insanlığın kendisine bu belirli yerde ihtiyaç olduğunu gerçekten gördükten ve doğruladıktan sonra yapmalıdır. Bu sadece onun arzusu olmamalı, ona öyle “görünüyor” olmamalı. Hayır, o genel kanunu bilir ve Baal HaSulam’ın yazdığı gibi, o zaman kendini en iyi nerede gerçekleştirebileceğini anlayan insanlardan özel izin alabilir. O zaman elbette gitmeli ve orada görevini yapmalıdır.

Ayrıca, kişinin yapacak hiçbir şeyi yoksa ve basit egoist, maddi formunda başkalarının onun için hazırladığı daha büyük bir egoizmi yerine getirmek uğruna, kendisini oradan oraya sürüklüyorsa, bu kesinlikle onu toplum için faydalı yapmaz. Bunun haklı olduğunu düşünmüyorum.

İşte bu nedenle, bugün göçün, örneğin Asya’dan Avrupa’ya, ne Avrupa’ya nede Asya’ya faydası yoktur.

The Right To Choose Where To Live

Kabalistin Tek Korkusu

Soru: Kabalist hayatta bir şeyden korkar mı?

Cevap: Yaradan’a doğru çabalamayı, O’na şükran duymayı ve O’nun gibi olmaya çalışmayı bırakacağından korkar.

Soru: Bedeni, sağlığı vb. için korkmaz mı?

Cevap: Eğer Yaradan’a tam olarak teslim olursanız, sizi her zaman ve tamamen kontrol eden daha yüksek bir güce ve onun yönetimiyle hem fikir olursanız, o zaman her şeyden vazgeçersiniz. Ve onunla hemfikir olmama ölçünüze göre acı çekersiniz. Bu nedenle, bütün hastalıklar Yaradan’ın yönetimi ile hemfikir olmamanın ölçüsüdür.

Soru: Aşırı durumlarda, kişi adrenalin salgılar: hayatı için korkar. Bu Kabalistler’de nasıl olur?

Cevap: Bu hangi seviyede olduğuna bağlıdır. Eğer zaten Yaradan’ın ediniminin ciddi bir seviyesinde ise o zaman tek korkusu, mutlak iyi olan ve tüm koşulları belirleyen Yaradan ile her şeyi tam olarak ilişkilendirebilmek için endişelenmektir.

Yaradan korkusu hayvansal korkuyla engellenir ve artık onu daha fazla hissetmeyiz. Fakat bu, hayvansal korkunun yok edildiği anlamına gelmez. Hayvansal korku yok edilemez, sadece üstesinden gelinebilir.

The Only Fear Of The Kabbalist