Category Archives: Bayramlar

Hanukkah— Hanuka Mucizesi ve Maddesel Dünya

Soru: Hanukkah’ta bir mucize olduğu söyleniyor: bir gün yetecek kadar olan yağ sekiz gün boyunca yanmış. Bunun olabildiğini düşünüyor musun?

Cevap: Bu bize bağlıdır. Niteliklerimizin, Yaradan’ın nitelikleriyle eşit olmasını sağlamaya çalışırsak, dünyadaki ışığı sevgi, şefkat ve bağ nitelikleriyle aydınlatmak için yakmaya katılırsak, o zaman böyle bir çaba bizim açımızdan yeterlidir. Bu bizim tarafımızdan, Malhut’tan gelir ve geri kalanı yukarıdan verilir.

Soru: Hanukkah mucizesinin gerçekten maddesel seviyede gerçekleşmiş olabileceğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Neden olmasın? Dünyamız genel yasalara uygundur. Onları yerine getirirsek, her şeyi yapabiliriz. Dünyamızda, her geçen gün daha fazla mucize var ama biz onların içinde olduğumuz için, onları fark etmiyoruz. Ve onları dışarıdan görebilseydik, onlar bizim için mucize olurlardı.

Soru: Yani, bu alegorik bir tanımlama değil mi?

Cevap: Elbette. Kesinlikle Tora’da yazılan her şey, bizim dünyamızda olmalı ve olacaktır. İçinde herhangi bir mucize görmüyorum. Örneğin bir Papua’lı bana gelse ve ben anahtara bassam ve ışık yansa, bu doğal olayın karşısında dizlerinin üzerine düşecektir. Bu bir mucize midir değil midir? Bu, onun için bir mucize ama benim için değildir.

Eğer şimdi, ilk manevi seviyede olsaydık, o zaman olan her şey bizim için bir mucize olurdu.

Yorum: Ama bunların kanun olduğunu söylerseniz, o zaman herhangi bir kişi bunları yineleyebilir. Ve bugün kimsenin bunu yineleyebileceğini sanmıyorum.

Cevabım: Çünkü bizler o seviyede değiliz!

Hanukkah— Menorah Neden Sekiz Mum İçermektedir?

Soru: Menorah nedir? Neden sekiz mum içermektedir?

Cevap: En yüksek nitelikten (Keter) en düşük niteliğe (Malkut), Yaradan’ın niteliğinden yaratılanların niteliğine kadar, en yüksek ve en düşük hariç sekiz safha, sekiz Sefirot vardır.

Bu nedenle Menorah sekiz gün boyunca yanar, yeni doğan sekizinci günde sünnet edilir (Brit Mila) vb.

Soru: Kabalistler,  Menorah’ın bu formda olması gerektiğini nasıl bildiler?

Cevap: Kabalistler, kendi içsel görüşlerine göre hareket ederler. Bunu, içsel niteliklerinin korelasyonundan hissederler. Bu niteliklerin bağlantısı onlara bu formda görünür. Dahası, bu, arzularımıza göre dünyamızın görünme şeklidir. Aslında o mevcut değildir: basitçe, somutlaşmış arzularımız önümüzde kendilerini gösterir.

Soru: Kabala’ya göre, yağ egoist arzudur, fitil perdeyi sembolize eder ve ne zaman bir perde, anti-egoist bir nitelik, egoist arzuyu örten bir güç olduğunda, o zaman ateş belirir. Ateş nedir?

Cevap: Ateş hayatın, bilginin ışığını temsil eder.

Hanukkah — Manevi Tapınak

Soru: Kabala açısından Manevi Tapınak nedir?

Cevap: Manevi Tapınak, bizim ruhumuzdur (her birimizin ve hepimizin birlikte), Yaradan ile form eşitliği için çabalayan, tüm arzularımızın bütünleşmesidir.

Arzularımızı öyle bir şekilde birleştirmeliyiz ki, bağımız içinde, birbirimize ihsan ederek, aramızda dengelenmiş bir duruma ulaşabiliriz. Ve o zaman onun içinde, çabalarımıza göre, Yaradan denen üst gücü, ihsan etme niteliğini ve sevgiyi bulacağız.

Hanukkah – İçimizdeki Yunanlılar ve Romalılar

Soru: İçimizdeki Yunanlılarla Romalılar arasındaki fark nedir?

Cevap: Yunanlılar, bilgi ve felsefeye yönelik egoist düşüncelerdir. Romalılar da bayağı arzularla çalışmaya yönelik egoist eylemlerdir.

Soru: Diyelim ki ünlü olmak, kendimi idolleştirmek istiyorum. Buna, içimdeki Yunanlılar mı deniyor? Islah edilmesi gereken arzular bunlar mı?

Cevap: Hayır. Bizler, manevi seviyede ıslahtan bahsediyoruz. Hem Yunanlılar hem de Romalılar, kişiye gerçekten ihsan etme niteliğini ifşa etmek istediğinde gelen koşullardır. O zaman, egoist arzularıyla savaşmaya ve onları içsel olarak Yunanlılar ve Romalılar olarak ayırmaya başlar.

Başka bir deyişle, birini kendi iyiliğiniz için kullanmak istediğinizde dünyamızın arzuları vardır, ve Yaradan ile ilgili arzular vardır. Yaradan Kendisini insana ifşa ederse ve kişi,  üst güçle olan bağı kendi iyiliği için kullanmak istiyor, o zaman bu arzulara egoist denir: Yunanlılar, Romalılar ve Mısırlılar. Onların ıslah olması gerekir.

Hanuka — Birleşmeye Çabalamak

Soru:  IV. Antiochus liderliğindeki Yunanlılar, MÖ 2. yüz yılda Tapınağı ele geçirdiler. Yahudiler arasında, Seleukos Rumlarını destekleyen Yunanlaşmış Yahudiler ve Makabiler önderliğindeki Ortodoks Yahudiler olarak bir bölünme vardı. Makabiler, ayaklanmaya önderlik ettiler ve yakalanan ve saygısızlık eden Selevkosları Tapınak’tan kovdu. Makabiler, Tapınağa girdiklerinde Menorah mumlarının saf yağının ancak bir gün dayanabileceğini gördüler. Ama bir mucize oldu, yağ sekiz gün boyunca yandı.

Bunlar, 2000 yıldan daha önce meydana gelen tarihi olaylardır. Kabala açısından ne anlama geliyorlar?

Cevap: Mısır’dan ayrıldıktan sonra, İsrail  halkı çölde 40 yıllık yolculuk boyunca gelişen bağ kurma yöntemini ( karşılıklı garanti, Arvut ) aldı. Musa’nın karısının babası Jethro’dan alınan yönteme göre giderek daha fazla birleştiler. Jethro bir Yahudi değildi, kızı da değildi, ama Tora’nın dediği gibi, onlara tamamen katıldı.

Tora terimi “ışık” ( Ohr ) kelimesinden gelir. Bir insanın yukarıdan aldığı Tora’nın ışığı, insanları bir araya getirmek ve onları tek bir bütün haline getirmek için gereklidir.

Egoist olarak birbirlerine uzak, zıt olmalarına ve her biri diğerine hükmetmek istemesine rağmen, doğru çevre ve üst ışığın yardımıyla, herkes kendini topluma boyun eğdirebilir ve tüm insanların birbirleriyle birleşmek için toplumun merkezine yönlendirdiğinden emin olabilir.

Yahudilerin çölde 40 yıl boyunca yaptığı şey buydu. Birlik koşuluna geldikten sonra çöl, onlar için İsrail Ülkesi denilen güzel kokulu bir ülkeye dönüştü. “Land – Eretz “, “arzu – Ratzon ” kelimesinden gelir. Yani arzuları çiçek açmaya ve meyve vermeye başladı.

Aralarındaki bağdan gelen çabalarının sonucunu temsil eden Tapınağı inşa ettiler. Tapınak, maddeselleitirilmiş bir şey, taş ve tahta değil, arzularının bağı anlamına gelir.

Böylece yaşadılar, savaştılar, uzlaştılar ve sürekli olarak yeni bağ koşullarını seçtiler. Değişiyorlardı çünkü içlerinde sürekli yeni egoist arzular ortaya çıkıyordu. Bu nedenle birleşmek ve böylece ilerlemek için, Tora denen üst ışığı giderek daha fazla çekmek zorunda kaldılar.

Ama buna tutunamadılar ve bir süre Nebukadnetsar zamanının, Babil sürgünü denen egoizmin köleliğine düştüler. Ve sonra, Kraliçe Ester’in yardımıyla sürgünden çıktılar ve yeniden İsrail Toprağında yaşamaya başladılar yani Yaradan’la birleşme ve bağ kurma arzusunda.

Böylece, Yaradan’a ulaştıkları ortak bir kapta birleşerek İkinci Tapınağı inşa etme koşuluna ulaşana kadar, ilerlediler. Ama bu da uzun sürmedi çünkü bir kez daha aralarında kocaman, yırtıcı bir egoizm vardı.  Ortak kap, Yaradan’ı ifşa etmemize izin veren birbirimizi sevme niyetleri ve karşılıklı arzular kırıldı, İkinci Tapınak bu şekilde yıkıldı.

O sırada Rabbi Akiva, Yahudileri birleşmeye çağırdı ve “kişi komşusunu kendisi gibi sevmeli” diye haykırdı ama artık onu duyamıyorlardı. Bu, İsrail halkının şu an içinde bulunduğu durumdur, bir yandan birleşmenin gerekli olduğunu anlayan, diğer yandan kendilerini birleşmeye zorlayamayan insanlar.

Bazı Hanuka Sembolleri ve Anlamları Nelerdir?

Mum, Yağ ve Fitil

Mumların, üç koşul sağlanana kadar yanamayacağı bilinmelidir 1) yağın yerleştirildiği kap olan mum; 2) yağ; 3) fitil (yağı aleve çeken dokuma bir ip (mum veya kandil içinde)). Bu üçü bir araya geldiğinde onların ışıklarının tadını çıkarabiliriz. – Rav Baruch Shalom HaLevi Ashlag (Rabaş), Çeşitli Notlar. 5. Madde, “Erdemler Gibi Olan Günahların Anlamı”

Geleneksel olarak yağı ve fitili içeren bir kase veya kap olan, ve ışığı yaratmak için yağ ve fitil ile tam bir yapı oluşturan mumun manevi önemi nedir?

Manevi önemi, bu yapıyı, fiziksel nesnelerin kendi manevi olgularına ve süreçlerine işaret ettiği, dalların dili aracılığıyla algıladığımızda anlaşılabilir.

Hal böyle olunca, bu yapı -mum, yağ ve fitil- ıslah edilmiş bir manevi kabın, üç izlenimini yani ihsan etme niyetiyle ıslah edilmiş bir haz alma arzusunu temsil eder. Bu yapıdan ortaya çıkan ışık, manevi kabın neticesidir: alma arzusunun üzerinde ihsan etme niyeti.

Manevi kabın yaratılmasında mum, yağ ve fitil eşit derecede gereklidir. Yani, yağ kendi başına yanamaz ve fitil de kendi başına aydınlatamaz. Ancak fitili yukarı kaldıran yağı emen fitil yanabilir.

Bu mum-yağ-fitil yapısının manevi önemi, bunların birbirine zıt olarak konumlandırılmış üç nitelik olmasıdır: alma, ihsan etme ve aralarındaki bağ. Kendi içimizde ve dışımızda herhangi bir niteliği yakamayız, ancak bir nitelik diğerini yani fitil yağı emdiğinde, o zaman yakılabilir.

Manevi olarak fitil, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurmanın manevi çalışmasını reddeden, egoist muhakememizi temsil eder.

Yağ, kendi içinde kullanamayacağımız veya aydınlatamayacağımız, ihsan etmenin (Kabala bilgeliğinde “Or Hohma”, “Bilgeliğin Işığı” olarak adlandırılır) manevi niteliğidir.

Bununla birlikte, fitilimizdeki (alma arzusu) yağı (ihsan etme niteliğini) emdiğimizde, onu aydınlatabiliriz, yani bu alma arzusu dünyası ile manevi ihsan etme dünyası arasında bir bağ kurabiliriz.

İbranice’de, ” ‘Petilla’ (fitil) kelimesi “Petaltol” (sarma) kelimesinden ve “Pesulah” (kusurlu) kelimesinden gelir, çünkü bu tür düşünceleri düşünmek kusurludur ” (Rabaş, “Erdemler Gibi Olan Günahların Anlamı”). Başka bir deyişle, yalnızca kişisel çıkar için olan egoist düşüncelerimiz- bizi ebedi manevi tatmin duygusundan ayırdığı için “kusurlu” olarak kabul edilirler- onları öncelikle manevi ihsan etme niteliklerine ve yağın temsil ettiği pozitif bağa değer veren bir çevreye soktuğumuzda, bir fitil formunu alır.

Daha sonra, öncelikle ihsan etme ve pozitif bağa değer veren bir ortama katılarak egoist doğamızdaki kusurlara karşı çıkarak, manevi ışıkla aydınlanabilen bir yapı       – manevi bir kap- yaratırız.

Tamamlanmamış ve kusurlu egoist doğamızın üzerinde, birbirimize olan pozitif bağımız mucizevî bir alev yaratır- bu, ihsan etmenin manevi ışığının egoist doğamız üzerinde az da olsa açığa çıkarabileceği koşulları belirler.

Kabala bilgeliğinde bu eyleme “Yaradan’ın ifşası” denir. Kusurlu egoist muhakememizin (karşılığında kişisel fayda görmeden herhangi bir hareket yapmayı reddeden) üstünde ihsan etme niyetiyle, olumlu bağ kurma çabalarımız, nihayetinde Yaradan tarafından yakılan yani içinde Yaradan’ı-saf ihsan etme niteliğini keşfettiğimiz mum (manevi kap) haline gelir.

Sevgiye, vermeye ve pozitif bağa egoist arayışlardan daha çok öncelik veren bir ortama ne kadar çok katılırsak, fitilin biçimi kusurlu olsa da yani doğamız gereği her birimiz kişisel çıkarımızı için egoist olarak hesaplar yapsak bile, fitilin içindeki yağı o kadar emeriz.

Bu yüzden manevi bir çevreye gireriz çünkü evrenin sırlarını keşfetmek, mutlak bilgi düzeyine ve gerçekliğin farkındalığına ulaşmak ve ruhumuzun ebedi uyumundan daha azını hissetmek istemiyoruz. Başka bir deyişle, egomuz bizi, manevi iyiliğin ne olduğuna dair kendi vizyonlarıyla manevi bir arayışa götürür, bu da yolculuğumuzun başlangıcında sadece egoist bir resim olabilir.

Fakat kendimizi gerçekten manevi bir çevrenin içinde bulursak -birbirini pozitif bağlı, sevgi, ihsan etme, ilgi, destek ve cesaretlendirmeye değer veren insanlar, kitaplar ve öğretmenler arasında- o zaman egomuz kendini bir ikilemde bulur: çevre, maneviyatın yalnızca başkalarına ihsan edildiğine dair sürekli bir örnek sunarken, o kendisi için maneviyat almak ister.

Egonun şikâyetlerine rağmen bağımızda ne kadar ilerlersek, fitilimiz yağı o kadar çok emer ve bu süreç, alevin ortaya çıkması için gerekli tüm koşulları yerine getirerek içimizde yeterli yağı emene kadar devam eder: bu, Yaradan’ın yaratılanların içinde ifşa olmasıdır, “Hanukkah” adı verilen yeni bir manevi koşuldur, sevginin, ihsan etmenin ve pozitif bağın giderek daha uyumlu koşullarına doğru manevi yolculuğumuzdaki ilk duraktır.

Durmamalıyız!

Hanukkah özel bir bayramdır, yani yaratılan varlığın Malkut’tan Bina seviyesine yükselmesi demektir. Yani, kendi iyiliği için haz alma arzusuna bir sınırlama getirir ve üst ışık tarafından ıslah edilir ve ihsan etme uğruna yönelik niyeti edinir. İhsan etme uğruna ihsan etmek, Bina seviyesidir.

Hanukkah, Yunanlılara karşı kazanılan zaferin bir kutlamasıdır. “Yunan”, kişiyi bilginin üstüne değil de bilginin içine çeken gücün adıdır. Bu güç, Yaradan’a yakınlaşmaya çabalayan bir kişi bazı ihsan etme özelliklerini edindiğinde yani Bina seviyesine ulaşmak istediğinde ortaya çıkar.

Kişi ıslahı için çok çaba sarf eder, gruba, onluya, çalışmalara yatırım yapar ve ihsan etmenin ne olduğunu hissetmeye başlar. Ve işte bu zamanda, ihsan etmenin karşıtı güçler kişide uyanır: kişiyi yeniden egoizme çeken ayrılığın güçleri.

Bunun hakkında  “Yunanlılar bana saldırdı.” diye yazılıdır. İçimde egoist arzular uyanır ve onlara bir içsel savaş ilan etmem ve kişinin ihsan etmek ve bağ kurmak için mantık ötesi inançla gitmemesi gerektiği düşünceleriyle savaşmam gerekir. Onlar beni bu dünyada kalmaya, mümkün olduğunca ona yerleşmeye ve tadını çıkarmaya ikna ederler.

Bu, Yaradan’a ihsan etmeye yükselmeye çağıran Makabilerin yaklaşımına karşıt olarak “Yunanlılar” ın yaklaşımıdır. Bu iki görüş arasında, kişinin içinde olan bir savaş vardır. Bir yandan Yaradan’ı ve ruhumu ifşa etmek isterim. Ama öte yandan, hayat beni içine çeker, beni kendi zevklerinden haz almaya ve maneviyatı düşünmemeye teşvik eder.

Hanukkah’ın simgelediği ve karanlıkta gerçekleşen bu savaştır. Kişi, Yunanlıların gücü altına girdiğini yani tamamen haz alma arzusunun gücü altında girdiğini hisseder ve kişinin onu yenme şansı yoktur. Kişi, Yaradan tarafından bu şekilde yaratılmıştır.

Ve o zaman kişi, kendi içinde en azından Yaradan’la bir tür bağ arar ve bir parçacık bulur, ona tutunur ve kurtuluş için dua eder. Ve Yaradan kişiyle birleştiğinde ve onu egoizminden çıkarmaya başladığında, O, kişi için bir mum yakıyor gibi gelir. Bu şekilde kişi yavaş yavaş karanlıktan aydınlığa çıkmaktadır.

Yaradan ile bağlantısının minicik bir mumunu yakar ve o daha küçük olamaz. Fakat kişinin yaktığı mum Yaradan ile bağlantılı olduğu ve Yaradan ebedi olduğu için bu mum yanar ve yanar ve içindeki yağ yanıp yok olmaz. Kişi bu şekilde kendi egoist niyetinden çıkar ve ihsan etme niyetine,  Hanukkah’ya,  Bina seviyesine, ihsan etme uğruna ihsan etmeye ulaşır.

Yaradan’la daha önce ulaşılamayan bağa ulaştığımız “Mantık Ötesi Birlik” adlı sanal kongremiz sona erdi. Bu bağı sürdürelim ve onu yok etmemeye çalışalım. O zaman, bu ufacık bağın, bu ince mumun içinde, ıslahın sonuna kadar ihsan etme uğruna almaya ulaşana kadar, nasıl her zamankinden daha güçlü bir ateş yaktığımızı hissetmeye başlayacağız.

Hanukkah sadece yolun ortasıdır. Yolun yarısında olduğumuzu ve sadece, kongrede ulaştığımız bağı korumamız ve onu daha da geliştirmemiz gerektiğini anlayalım.

Durmamalıyız. Durmak ölüm demektir! Yalnızca her zaman devam edin. Durma yerine ulaştık ve egoizmimize yenilenmiş bir güçle saldırmak ve daha da büyük birliği sağlamak için, kendimizi yeni bir yolla, yeniden inşa etmemiz gerekiyor.

Herkes, egoizminin üzerine çıkma gücüne sahip olduğunu hissetmelidir. Ve şimdi egoizmimizin ve dostlarımızın egoizminin üzerinde birleşmeye başlayabiliriz, hem benim hem de onun tüm günahlarını sevgiyle örtebilir ve bir bağ kurabiliriz.

Haydi, bu yasayı uygulamaya başlayalım: “Sevgi tüm günahları örter.” Bu, kongre sonrasındaki çalışmamızdır. İyi şanslar!

Hanuka Nedir? (Quaro)

Hanuka (aynı zamanda ” Hanukkah ” İbranice “חנוכה” olarak da yazılır), doğanın birleşik gücünü hissetmemizin başlangıcını belirtir. Bu dünya ile manevi dünya arasındaki sınırdan ilk yapışmayı gösterir.

Hanuka kavramları ve gelenekleri, egoist ve özgecil algı arasındaki bu sınırın geçilmesi ile bağlantılıdır, bu başkalarına fayda sağlamak yerine kendine faydayı önceliklendiren, doğuştan gelen arzularımızın üzerine yükselmeyi gerektirir.

Makabiler –  Yunanlılar savaşı, içimizde, egomuzun mantıksal düşünmesi (Yunanlılar) ve doğanın gücünü bağımıza (Makabiler) çeken birleşme eğilimi arasında içsel olarak gelişir.

Fakat  bizi egoist varlıklar olarak tanımlayan insan doğamızın sınırını nasıl aşabiliriz?

Ek olarak, bir araya gelme, sevme ve başkalarını önemseme arzularımız, egoya kıyasla çok küçüktür ve bu da bizi başkalarının pahasına haz almaya sürekli zorlar.

Hanukkah mucizesi bu ikilemde devreye girer.

Kişisel çıkarlarımız üzerinde arzularımızı birleştirmeye olan ısrarımız, doğanın sevgi, ihsan etme ve bağ kurma gücünü çeker ki bu aynı zamanda Kabala bilgeliğinde “Işık” olarak da adlandırılır.

Kendimiz için alma arzularımıza yani para, onur, saygı, güç, kontrol, şöhret ve bilgi gibi materyalist arayışlarımıza kıyasla, birleşmek, sevmek, başkalarını önemsemek gibi nispeten çok küçük arzularımız olsa da, bizi kendimiz için alma arzularımızın üzerine çıkmamızı destekleyen,  teşvik eden sosyal bir atmosfer yaratarak, kendimizi egolarımızın üzerinde birleşmeye yönlendiririz.

Sonunda, başkalarının pahasına haz almak için doğuştan gelen arzularımızın üzerinde birleşmeye, sevmeye ve birbirimize değer veren bir topluma katılırız, sonra doğamız gereği egomuzun üstüne çıkamayacağımızı hissederiz. Hanuka hikâyesinde bu, Makabilerin, Yunanlıları yenmekten aciz hissetmeleri olarak kabul edilir.

Bu kritik noktada, mucizevî bir ışık belirir – doğada yaşayan sevgi, ihsan etme ve bağın birleştirici gücü, bize egoist arzularımızı birleştirici, sevgi dolu ve verici bir eğilimle yenmek için ihtiyacımız olan enerjiyi verir. Makabilerin, Yunanlılara karşı savaşı kazanmasının anlamı budur.

Bir yandan savaşı kazanmak için bir zorunluluk hissettiğimizde, diğer yandan kendimizi seçeneklerin dışında ve çaresizlik içinde yani Yunanlıların saldırısı altında bulduğumuzda başarılı oluruz. Saldırı altındayken, sahip olduğumuz her şeyle savaşmaya devam etmemiz gerektiğini hissederiz, ancak görünürde hiçbir başarı yoktur. Her halükarda, savaşı kazanmak için bir sorumluluk hissettiğimiz için, havlu atmayız, çünkü bu, egonun hücre hapsinde kilitli kalmayı kabul etmesi gibi olur.

Bu noktada mucize gerçekleşir – birlik, sevgi ve ihsan etme ışığının aydınlatması. Bizi her yerde var olan enerjisiyle yükler ve savaşı kazanırız.

Hanuka savaşı içseldir, egoist arzularla birlik, sevgi ve ihsan etme arasındaki sınırda gerçekleşir. Egoist arzularımız ve düşüncelerimiz, bizi çevreleyen ve bize nüfuz eden sınırsız sevgi ve ihsan etme gücüne ilişkin algımızı filtreleyen şeydir ve egoist arzularımızın üstünde birleşme savaşını kazandığımızda bu gücün ifşasından haz alırız.

Hanukkah, Karanlıktan Çıkış Yolu

Hanukkah, manevi gelişimimizde kutladığımız ilk bayramdır. Tüm Tora sadece insanın manevi gelişiminden bahseder ve aslında Hanukkah’tan çok az bahsedilir çünkü bu koşul henüz üst ışığın alımına ulaşmamıştır. Bu sadece ıslahlar için bir hazırlıktır.

Hanukkah, insanın ilk manevi aşama olan Bina seviyesine gelişmesidir, ihsan etme uğruna ihsan etmektir. Ve buna, egoizmimizin üzerinde, haz alma arzusunun, karşılıklı reddetmenin üzerinde ve birliğe ulaşmamızı engelleyen tüm engeller aracılığıyla gelmek isteriz.

Birliğin ilk aşaması Hanukkah, “mola/durma” olarak adlandırılır. Ona ulaştığımızda, ihsan etme gücünü kazandığımızda, o zaman bunun, bu adımdan sonra Yaradan’ı artık sadece ihsan etme niyetiyle değil, ihsan etme eylemiyle, bu niyetin pratikte, arzumuzda gerçekleştirilmesi yoluyla anlamaya başlamak için bir vesile olduğunu anlarız.

Bu zaten ihsan etme uğruna almanın, ihsan etme uğruna üst ışığın pratik alımı olacaktır, bu da bizi Yaradan’a benzer yapar ve üst güçle diyaloğumuzu açar: “Ben Sevdiğime aidim ve Sevdiğim de bana.”

Ama bu ancak daha sonra olacaktır ve şimdilik, tüm arzularımızda ihsan etme niyetini edinmeliyiz, yani Hanukkah ile sembolize edilen ihsan etme uğruna ihsan etmeyi, ıslah yolunda “durma”.

Hanukkah karanlıktan çıkmanın yoludur. Sonuçta, bizler manevi dünyayı, gerçek realiteyi görmüyoruz; tamamen karanlıkta yaşıyoruz, egoizmimizin içinde kilitli kalıyoruz. Ve eğer bu arzuları, ihsan etmeye doğru ıslah etmek istiyorsak o zaman ihsan etme ışığına gideriz. Bu nedenle Hanukkah, ışık bayramı olarak adlandırılır. Ruhumuzu açmayı ve onu doğru bir şekilde kullanmayı öğrenmeye başlarız, ruhun içindeki Hasadim, merhamet ışığını yakarız.

Eğer kişinin arzusu ıslah edilirse, ihsan etme gücü, Hasadim ışığı edinilmişse, o zaman Hanukkah bayramından sonra kişi, onu ihsan etme uğruna almak için, ruhu üst ışık NRNHY ile doldurmak ve Yaradan gibi olmak için kullanmaya başlayabilir.

Hanukkah, karanlıktan, haz alma arzusundan ışığa, ihsan etme arzusuna geçiştir ve bu nedenle ışık bayramı olarak adlandırılır. Dünyamızda, Hanukkah’da  mum yakma geleneği, ruhunuzda yapılması gereken içsel manevi ıslahları sembolize eder.

İhsan etme uğruna ihsan etmekten haz almak, egoist arzumuzun üzerine çıkmamızdır. Hanukkah mucizesi, haz alma arzusunun zıttı olan seviyeye yükselmemiz gerçeğinde yatmaktadır: Malkut’tan Bina’ya.

Maneviyata direnen bir kişinin içindeki haz alma arzusuna Yunanlılar denir. Görünüşe göre Yunanlılar ve İsrail arasında bir savaş vardır, ama elbette bu, bu dünyanın ülkelerine değil, sadece manevi kavramlara atıfta bulunmaktadır.

Yunanlılar her birimizin içindeki haz alma arzusudur, Makabiler ihsan etme niyetidir ve savaş, kendileri için hareket etmek isteyenler ile ihsan etmek isteyenler arasındadır. Böyle bir yüzleşme her insanın içinde gerçekleşir.

Bayramlar – Ruhun Islahının Aşamaları

Roş HaŞana, Sukot ve Yom Kipur ruhun ıslah aşamalarıdır. Bu dünyada kutladığımız bayramlar, ıslah yolunda her insanla ilgili, kendi içimizde gerçekleştirmemiz gereken eylemleri sembolize eder.

Yaradan’a yaklaşmak, birleşmek ve O’na bağlı kalmak için kendisini ıslah etme ihtiyacı hisseden herkes bu eylemleri yapmaya çalışır.

Yom Kipur’da kendimizi egoizmimizden, kendi iyiliğimiz için alma arzusundan nasıl uzaklaştıracağımızı öğreniyoruz. Yom Kipur, kısıtlamayı sembolize eder: alma arzumuzdan hiçbir şey kullanmadığımız zamandır, bu, bu günde alışılmış beş yasakla: içmemek, yememek, yıkanmamak vb. ile belirtilmektedir.

Bu egoist arzu kullanımını kısıtladıktan sonra, bir sonraki aşamaya geçiyoruz ve ihsan etme uğruna ihsan etmeyi öğreniyoruz. Bunu yapmak için bu arzuyu örtmemiz gerekiyor. İhsan etme eylemlerini gerçekleştirmeye izin veren arzuyu ıslah sürecine, Sukot denir.

Yom Kipur’da bu arzuyu kullanmamaya karar verdik ve yemek yemedik veya içmedik – her şey tam anlamıyla “yapma” idi. Şimdi bu alma arzusunu nasıl bir araca dönüştürebileceğimizi öğreniyoruz ki bu, inanç eylemini, Bina eylemini gerçekleştirerek ihsan etmeye başlamamıza izin verir. Sukah, saman dam örtüsü, Schach, örtü, bu ıslahı sembolize eder. Egoizmimizi, alma arzumuzu örtmek istiyoruz, çünkü maneviyata olduğu gibi öylece giremeyeceğimize zaten karar verdik.

Öte yandan, bu arzudan başka hiçbir şeye sahip değiliz: egoizm, olduğum her şey. Eylemin ihsan etme gibi olması için, alma arzusu hangi biçimde kullanılabilir? Bunu yapmak için Bina’nın niteliklerine, inanca ihtiyacımız vardır.

Sukah, aramızdaki bağdır, karşılıklı ihsan etmeye ulaşan ve inancın gölgesi altında Hasadim’in ışığıyla dolu olan ruhumuzdur. Gölge, üzerimize inşa edilmiş örtüden, perdeden gelir, bu, Yaradan’dan hiçbir şey almak istemediğimizi ama O’nun gibi olmak istediğimizi gösterir.

Roş HaŞana’da ıslah yolunu izlemeye karar verdik ve Yom Kipur’da bir kısıtlama yaptık. Şimdi ihsan etme uğruna ihsan etmeyi, Bina’nın Kli’sini inşa etmeye başlıyoruz. Ve sonra ihsan etmek için alabilecek, tam bir Kli’ye geleceğiz.

Tüm gerçekliği dolduran Yaradan’ı ifşa etmek, O’nu hissetmek, O’nu anlamak ve sonsuza kadar tüm evreni kontrol eden üst güçle bağ kurmak istiyoruz. Tüm insanlık bu hedefe ulaşmalıdır ve o zaman bu maddesel dünya yok olacaktır. Tüm fiziksel hislerimiz eriyecek ve manevi seviyeye, ebediyen var olacağımız gerçek realiteye yükseleceğiz.

Bir Sukah inşa etmek, ruhun ıslahının ilk aşamasıdır. On egoist arzu, karşılıklı ihsanla birbirine bağlanır ve aralarında ortak bir özgecil güç oluşturur, böylece Yaradan, onların bağı yoluyla Hasadim ışığını üzerlerine parlatabilir. Bu, onların Sukah’da oldukları anlamına gelir.

Sonra onlar, ihsan etme uğruna olan arzuya daha da fazlasını eklerler, Sukah’tan çıkarlar ve güneşin ışığını yani ihsan uğruna Hohma ışığını almaya gelirler. Ancak ilk aşama, tüm dostlar arasında ve onlardan Yaradan’a ihsan etmek için, Bina’nın Kli’sine, inanca, ihsan etmeye ulaşmaktır. Sukot bayramının adandığı şey budur.