Category Archives: Bayramlar

“Hanuka’da Kutladığımız Mucize” (Linkedin)

Her Yahudi bayramı derin bir manevi anlama sahiptir. Hanuka bir istisna değildir. Hanuka’da, güçlü Seleukos İmparatorluğu’nu ve müttefikleri Helenistik Yahudileri yenen Makkabilerin başına gelen mucizeyi kutlarız. Zaferlerinden sonra yağmalanan Tapınağı temizlediler ve bir gün boyunca menorayı yakmaya yetecek kadar yağ buldular. Ama şu işe bakım ki, yağ sekiz gün dayandı. O zamana kadar Makabiler daha fazla yağ sağlamıştı ve menoradaki mumlar yanmaya devam edebildi.

Ancak tüm bu şenliklerde, bayramın içindeki çok önemli bir mesajı gözden kaçırıyoruz. Menora üzerindeki mumlar, egomuzla mücadelemizi, başkalarına olan nefretimizi simgeler. Mumun yanması, en ahlaksız arzularımızı bile başkalarının yararına kullanmadaki zaferimizi sembolize eder.

Geleneksel olarak, bir mum üç unsurdan oluşur: 1) yakıt görevi gören yağ, 2) yağa batırılan ve onu fitilin kenarına taşıyan fitil ve 3) hem fitili hem de yağı (çoğunlukla ikincisi) yakmak için kullanan ateş. Öğretmenim RABAŞ, yağın başkalarına karşı olan kötü düşünce ve niyet havuzu olduğunu açıklar. Fitil, o havuzdan çıkan tek bir düşünce veya niyettir. Mucize, bozuk niyetlerimizi takip etmek istemediğimizi, bunun yerine başkalarına karşı sevgi geliştirmek istediğimizi belirlediğimizde gerçekleşir.

Başarılı olursak bu alevi yakmak olarak addedilir ve bir mucize olarak kabul edilir. Alevin sürekli olarak kötü düşüncelere ihtiyacı vardır, yoksa yukarı çıkmak için “yanacak” düşünceleri olmayacaktır, bu yüzden kötü düşünceler gereklidir. Bununla birlikte, bencilliğimizin kapsamı göz önüne alındığında, kötülüğümüzün üstesinden gelmek ve onu başkaları hakkında iyi düşüncelere dönüştürmek gerçekten bir mucize gerektirir.

Bu dönüşümün tek bir kişide değil, bütün bir ulusta gerçekleşmesi daha da büyük bir mucizedir. İsrail halkı, birbirlerini kendileri gibi sevmeye söz verdiklerinde tam da bu mucizeyi gerçekleştirerek kendi uluslarını kurdular.

Bugün daha da büyük bir mucizeye ihtiyacımız var. Tüm dünya birbirine bağlı ve tüm uluslar sürekli güç mücadeleleri içindeyken, ihtiyacımız olan mucize, tüm dünyanın nefretin ve şüphenin üzerine çıkması ve sevgi ateşini yakması için bunları yakıt olarak, yağ olarak, kullanmasıdır.

Yahudi halkının kronolojik yazılmış tarihleri, eski zamanlarda yaşamış insanlarla ilgili hikayeler değildir; onlar insanlık için derslerdir. Yahudi ulusu, antik dünyanın her yerinden gelen insanlardan oluşmuştur, bu nedenle tarihsel olaylarının yalnızca kendilerine değil, her şeyden önce orijinal uluslarına ait olması doğaldır.

Atalarımızın ulaştığı birlik, bugün tüm dünyanın uygulaması gereken bir programın “deneme uygulaması” idi. Nefretten kurtulma ve karşılıklı gizli düşmanlığımız içinde boğulma fikrinden ne kadar uzak durursak, o kadar sarsılacağız ta ki başkalarına karşı tutumumuzu değiştirmekten başka seçeneğimiz olmadığını anlayacağımız zamana kadar, tıpkı atalarımızın yaptığı gibi.

Sukot – Işık Tarafından Islah

Soru: Sukot bayramı üç bin yıl önce Tora’da anlatılmış ve altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar kutlanmıştır. Neden?

Cevap: Kabalistik bayramların takvim tarihleriyle ve dünyamızdaki herhangi bir olayla ilgisi yoktur. Kabala çalışırken üst kökleri çalışırız. Dünyamıza inip inmedikleri önemli değil. Kabalist tüm bunları hisseder ve görür.

Soru: Sukot’ta Tora’yı alıp onunla dönme geleneği vardır. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Bu, Or Makif denilen, çevreden gelen saran ışığın yavaş yavaş ruhun içsel ışığı haline geldiği anlamına gelir. Ruh, Sukkot’un yedi günü içinde yavaş yavaş ıslah olur.

Dolayısıyla Tora ile dönmek bir gelenektir, hiçbir anlam ifade etmez; sadece bizim dünyamızda ruhun özel durumlarını bu şekilde belirtmek isteriz.

Soru: Sukot’un son gününde Tora’nın son bölümünü okumak ve yeni bir bölüme başlamak adettendir. Her hafta belirli bir bölümün okunması ne anlama gelir?

Cevap: Tora, ruhu ıslah etmek için verilmiştir, bu nedenle yıl boyunca Tora’dan bir bölüm okuyarak, her seferinde ruhumuzu ıslah ederiz ve ışık yavaş yavaş ona girer. Sukot’un son gününde, yıllık Tora okumasını bitirir ve hemen tekrar okumaya başlarız. Tora yılı Sukot’un son günü ile başlar, Yeni Yıl ile değil, Simhat Tora ile başlar.

Soru: Bu kutlamanın özü nedir?

Cevap: Sukot bayramının özü, Yaradan dediğimiz, bizi çevreleyen devasa üst ışığa, bir kulübede ortak bir çatı altında olmak suretiyle, bağ yoluyla ıslah olduğumuz gibi, ıslah edilmiş ruha girme fırsatı vermektir.

Üst ışık içimize girer, bizi ıslah eder ve doldurur.

Sukot gerçekten büyük bir kutlamadır.

 

Yeni İnsanlar Olmamıza Yardım Et!

Tüm bayramlar, kişinin manevi yükselişindeki özel durumları sembolize eder. Eğer olması gerektiği gibi çalışırsak, o zaman yıldan yıla, günden güne, Yaradan ile tam bir bağa ulaşana kadar manevi merdiveni gittikçe daha fazla tırmanırız.

Egoizmin üzerine yükselişe Pesah, Mısır’dan çıkış ve ihsan etme gücünün edinilmesine Şavuot bayramı denir.

Sonra kişi kendini yargılar ve Av’ın 9’u olarak adlandırılan verme eğilimine sahip olmadığını görür. Ve o zaman tüm hayatına Yeni Yıl, Roş HaŞanah olarak adlandırılan, Yaradan ile yeni bir ilişki ile yeniden başlamaya karar verir.

Ve en önemli şey, bu yeni döneme, bu yeni zamana nasıl girileceğine dair doğru bir hesaplama yapmaktır. Hayatında birçok kez, kişi sanki yapabilecekmiş gibi yaşamını değiştirmek ve her şeye yeniden başlamak ister. Bu, bir kişinin Yaradan ile eşdeğer olmak için geçmesi gereken günlerden biri olan Yargı Günü, Yom Kippur’un bir işaretidir.

Yom Kippur “kefaret” (Kapara) kelimesinden gelir; kişinin Yaradan’dan af dilediği zamandır. Ne de olsa kişi kendini test etti ve birçok kez kendini ıslah etme ve Yaradan’la bütünleşme fırsatı bulduğunu, ancak bunu ihmal ettiğini ve egoizminin üstesinden gelemediğini gördü.

Yom Kippur’dan bir ay önce, kişi kendini kontrol etmeye başlar ve kendisi için haz almaya yönelik egoist arzular içinde olduğunu ve bunları kendini ıslah etmek ve Yaradan’a yakınlaşmak için kullanmak istemediğini görür. Ve bunun için af diler, o zaman gururunun üstesinden gelmek ve yardım istemek için hiçbir bir gücü ve fırsatı olmadığını fark eder. Sonuç olarak, tüm ıslahımız, Yaradan’dan ıslahın gücünü istemekten ibarettir.

Bütün suçumuzun yardım istememiş olmamızdır ve bunun için af dilememiz gerekir. ”İstemediğim için üzgünüm,” demek, bizi düzeltmesi için O’na dönmediğimiz için Yaradan’dan bizi bağışlamasını istemek demektir.

Yaradan egoizmi yarattı, ancak insan egoizmin kendisinde var olan tek kötülük olduğunu anlamalıdır. Bizler, bu kötülüğün prizmasından tüm dünyaya bakarız ve bu nedenle tüm dünya bize kötü görünür. Ve buna uygun olarak Yaradan’la ilişki kurarız çünkü dünyanın tüm bu berbat görüntüsünün sözde O’ndan geldiğini iddia ederiz. Görünüşe göre bizi ve bu dünyayı bu kadar kötü yarattığı için Yaradan’ı suçlarız.

Ve o anda kişi, Yaradan’dan bu egoizmi düzeltmesini ve kötü doğayı iyi olanla değiştirmesini istemesi için, Yaradan’ın kendisine egoizm ve onun aracılığıyla tüm dünyayı inceleme yeteneği verdiğini anlamaz.

Bu kişinin çalışmasıdır. Yapmamız gereken tek şey, içimizdeki kötülüğü bilmek ve Yaradan’ın bunu bilerek verdiğini idrak etmektir ki O’na dönebilelim ve O’ndan egoizmi ve iyilik yapamama halini değiştirmesini, tüm kötülükleri iyiliğe dönüştürmesini isteyelim.

Sonuçta, bizde iyi güçler yok ve onları Yaradan’dan istemezsek olmayacak ve ancak istediğimizde tüm dünyayı iyi bir arzu ile hissedip görebileceğiz. O zaman dünya bizim için gerçek bir cennet gibi görünecek.

Bu nedenle, tüm çalışmamız kötülüğümüzü, içimizde ve çevremizde neden kötülük gördüğümüzü ifşa etmemiz ve sonra bu kötülüğü iyiliğe dönüştürmesi için Yaradan’a dönmemizdir. Bu iş Yaradan tarafından yapılır ve bu nedenle Yaradan’ın işi (Avodat Hashem) olarak adlandırılır. Ve Yaradan’dan bunu yapmasını istemeye tövbe günü, Yom Kippur denir.

Bunun bir yas günü değil, bir sevinç günüdür çünkü kendimizi yargılarız ve durumumuzu düzeltmek için yalnızca Yaradan’dan bizi yarattığı kötü arzuyu iyi bir arzuya dönüştürmesini istememiz gerektiğini anlarız.

Yani, dönüp talepte bulunabileceğimiz biri var. Ve her şey sadece bizim talebimize bağlı. Zayıf olduğumuz ve iyi işler yapamadığımız, kafamız karışmış ve her şeye hakim olan doğamızın önemsiz köleleriyken, her şey Yaradan tarafından kasıtlı olarak bize güçsüzlüğümüzü göstermek ve içimizde kendimizi egoizmden kurtarma ve onu ihsan etmeye dönüştürme arzusunu uyandırmak için yaratılmıştır.

Bu, Yaradan’dan kötü, egoist arzumuzu alıp onu iyi, özgecil bir arzuya, sevgiye dönüştürmesini istediğimizde, Yargı Günü Yom Kippur’un ana anlamıdır. Ve sonra derin bir delikten yüksek bir dağa tırmanacağız.

Bu nedenle Yom Kippur, tüm 24 saatimizi zayıflıklarımız, Yaradan tarafından verilen egoizmimizde yarattığımız tüm kötülükler için nasıl af dileyeceğimizi düşünerek geçirdiğimiz, yılın en önemli günüdür. Ve bu kötülüğün içimizde Yaradan tarafından yaratıldığı sonucuna vardığımızdan, O’na dönme ve bu kötülük yerine iyiliğin gücünü isteme fırsatımız vardır. Bu talep sonucunda gittikçe daha fazla iyilik gücü kazanacağız ve ıslahın sonuna kadar daha da yükseleceğiz.

Her birimiz ve hep birlikte bu işi takvime göre yılda sadece bir kez Yom Kippur’da değil, her gün yapmalıyız ve mümkün olduğunca Yaradan’a dönmeli ve O’ndan kötü eğilimimizi iyi bir eğilime dönüştürmesini istemeliyiz. Yaradan’a dönme ve bu ıslahı talep etme gücümüz ölçüsünde, O’na benzer hale gelebileceğiz ve O’nunla bütünleşmeye ve mükemmelliğe yani ıslahın sonuna ulaşabileceğiz.

Önümüzdeki yirmi dört saat içinde düşünmeniz ve uygulamaya çalışmanız gereken şey budur.

Roş HaŞanah – Covid Ayrılığını Yenmek İçin Bir Şans

Birkaç gün önce bir komşusu öğrencilerimden biriyle, kızlarının Covid aşıları konusunda tartışmalarından çok üzgün olduğunu paylaşmış. Sonuç olarak, aşıya karşı olan, ailesiyle birlikte Roş HaŞanah kutlamasına katılmayacaktı. Öğrencimin komşusunu en çok üzen şey kızının aşıya karşı olması ya da kutlama yemeğine katılmayacak olması değildi. Onu asıl üzen çocukları arasında patlak veren nefretti. Anlaşmazlıklar ve kavgalar tüm ailelerde olur, ancak oluşan kin dolu nefret patlaması onu mahvetti.

Nefret, gerçekten de bizim neslimizin en büyük belasıdır. Her şeyi yok eder, toplumları ve aileleri parçalar. Bu nedenle, ailelerimizi ve topluluklarımızı bir arada tutmak için ilişkilerimiz üzerinde çalışmalı ve nefreti yenmeliyiz.

Hepimizin farklı görüşlere sahibiz. Sorun, farklı görüşlerin şimdiye kadar gizlenmiş olan daha derin çatlakları ortaya çıkarmasıyla başlar.

Ailenin bir üyesi, bu durumda olduğu gibi, aşı olmak istemiyorsa ve bu nedenle başkalarını riske atmamak için bir Roş HaŞanah yemeğine katılamıyorsa, o kişiden nefret etmemeliyiz.

Anlaşmazlıklara nefret nedeni olarak değil, bağ kurma fırsatları olarak yaklaşmalıyız. Farklılıkların ve anlaşmazlıkların üzerine çıktığımızda, bağlarımızı güçlendirir, sevgi ve birliğimizi anlaşmazlık oluşmadan öncesine göre daha da arttırırız. Birleşmeye yönelik bilinçli çabamız ilişkilerimizi sağlamlaştırıp güçlendirir.

Ayrılığı yenmekten bahsettiğimizde, onu yokmuş gibi bastırmaktan bahsetmiyoruz. Ayrılığı yenmek, onu tanımak, kabul etmek ve her şeye rağmen onun üzerinde birleşmek demektir. Bölünme üzerinden oluşması gereken bu yeni birlik, hiçbir zaman meydan okunmamış olan birlikten her daim daha güçlü olacaktır.

Bu nedenle, bölünme ne zaman ortaya çıkarsa, bizimle çelişen kişiyle olan ilişkimize ne kadar değer verdiğimizi incelemeliyiz. Öğrencimin bana bahsettiği durumda, Annenin acısı, kızlarıyla olan bağına ve onların birbirleriyle olan bağlarına, Covid-19 aşıları hakkındaki herhangi birinin görüşüne değer verdiğinden daha fazla değer verdiğini açıkça göstermektedir. Eğer duygularını kızlarına aktarabilirse, bölünmelerinin üzerine çıkabilir ve ilişkilerini güçlendirebilirler. Yapamazsa, ilişkileri bozulacak ve herkes pişman olacak.

Günümüz toplumu, insanlarla aynı fikirde olmadığımız sayısız durum sunar. Onlarla olan ilişkilerimize önem veriyorsak, bu koşullara bağlarımızı güçlendirecek fırsatlar olarak yaklaşmalıyız. Eğer bunu yaparsak, nefreti karşılıklı sevgi ve yakınlık nimetine dönüştürebiliriz.

Birbirine Bağlı Bir Dünyada Yom Kippur

Tarihte ilk kez, bugün dünya bize ne kadar eksiksiz bir bütün olduğunu, tüm insanların ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlı olduğunu ve bu nedenle birbirlerine bakmaktan başka seçeneklerinin olmadığını gösteriyor. Her geçen gün birbirimize ne kadar bağımlı olduğumuzu giderek daha fazla keşfediyoruz. Bu Yom Kippur’un veya Kefaret Günü’nün başka hiçbir şeye benzemeyen bir hesaplaşma dönemi olmasının nedeni budur.

Savaşlar, iklim değişikliği ve pandemi gibi dünya olayları sayesinde, iyi ya da kötü yaptığımız her şeyin herkesi etkileyeceğini artık mükemmel bir netlikle görüyoruz, bu yüzden düşüncelerimizi ve eylemlerimizi dikkatlice incelememiz gerekiyor.

Eylemlerimizi değerlendirmeye alışkınız, ancak başkalarına yönelik niyetlerimizi de değerlendirmeliyiz: Niyetlerim kendim için mi yoksa başkaları için mi? Doğası tam bir sevgi ve ihsan etme olan Üst Güç ile ilişkide ben nerede duruyorum?

Yom Kippur’un doruk noktası olduğu On Günlük Tövbe sırasında, oruç tuttuğumuzda, dua ettiğimizde ve bağışlanma dilediğimizde, tüm anılarımızı gözden geçirdiğimiz ve onları uymak zorunda olduğumuz kurallarla karşılaştırdığımızda nerede başarısız olduğumuzu gördüğümüz bir noktaya geliriz. Bütün bu ilkelerden en önemlisi, Tora’nın büyük kuralı olan “komşunu kendin gibi sev” dir.

Yahudi takviminin en kutsal günü olan Kefaret Günü’nün adetlerinin önemli bir kısmı, Yunus Peygamber’in kitabını okumaktır. Hikayede Tanrı, Yunus’a birbirlerine karşı çok katı kalpli olan Ninova halkına, eğer hayatta kalmak istiyorlarsa birbirlerine karşı olan ilişkilerini ıslah etmelerini söylemesini emreder. Ancak Yunus görevinden kaçar ve Tanrı’nın emrinden kaçmak için denize açılır.

Yunus gibi biz de görevimizden kaçıyor ve birleşmeyi reddediyoruz. İnsanlığın dengesizliklerini ve istikrarsızlaşmasını tetikleyen bizim bölünmelerimiz, sürtüşmelerimiz, kavgalarımızdır. Bu nedenle, birbirimize yaklaşmayı inatla reddetmemiz, tövbe etmemiz gereken günahtır.

Her insan, günden güne yaptıklarından kendisini sorumlu tutmalıdır. Ama Yom Kippur’da yıla imza atıyoruz, tüm yıl yaptıklarımızın hesabını kapatıyoruz ki yeni bir yıla yeni doğmuş bir bebek gibi temiz bir duyguyla başlayabilelim. Bireysel başarımızın veya başarısızlığımızın ölçüsü en önemli şey değildir. Daha da önemlisi, kaçırdığımız fırsatlar için özür dilediğimiz ve sıfırdan yeniden başladığımız bir arayış sürecidir.

Yom Kippur’a Yargı Günü de denir. Bizi tam olarak kim yargılıyor ve ne yargılanıyor? Her şeyden önce biz kendimizi sorgulamalı ve yargılamalıyız. Ancak bu sürecin geçmesi için bütün bir yılı beklemek yerine, bu değerlendirmeyi günlük olarak yapmalıyız. Uyumadan önce de o günün hesabını kapatmalı ve Yaradan’dan yaptığımız ve yapmadığımız her şey için bizi bağışlamasını istemeliyiz.

Temiz yeni bir başlangıç için niyetimiz, herhangi birisini incitmekten kaçınmak için dikkatli davranmak ve tüm insanlarla iyi ilişkiler kurmak için her türlü çabayı göstermek olmalıdır. Ve eğer başkalarına verdiğimiz zarar için gerçekten ve tüm kalbimizle bağışlanma dilersek, o zaman Yaradan’a dönüp O’ndan tam bir bağışlanma dilemeye hazır oluruz. İnsan ilişkilerimizi onarmak, Üst Güç ile olan ilişkimizi onarmanın ön koşuludur.

Diğer bir taraftan, Yom Kippur sırasında eksikliklerimiz için üzülmemiz gerekiyor. Ama bu üzüntü içinde dahi mutluyuz çünkü daha sonra özür dileme ve yılı güzel ve temiz bir şekilde, tüm borçlarımızı kapatacak şekilde bitirme fırsatını başlatıyoruz.

Yeni bir dünyanın ortaya çıktığı dönem olan, “Son Nesil” olarak adlandırılan özel bir zamanda yaşıyoruz. Bu dönem, egoist öz-çıkar niteliklerimizi, özen, işbirliği ve başkalarına verme niteliklerine dönüştürmek için ıslaha yönelik manevi arayışla karakterize edilir.

Umalım ki, tüm dünya ihtiyacımız olan değişimi çabucak anlayacak ve tüm silahları gömmek ve sadece aramızdaki bağ ve sevginin gelişimine odaklanmak kararı alacak. Ondan sonra mutlaka genel sevgi durumuna ve Yaradan’ın tüm yaratılanlara ifşasına ulaşacağız. Ancak, önce İsrail halkı yol göstermelidir. Zohar üzerine Sulam (Merdiven) yorumunun yazarı Rav Yehuda Aşlag’ın “Arvut” (Karşılıklı Garanti) başlıklı makalesinde yazdığı gibi: “Kendini ve dünyadaki insanların geri kalanını, başkalarına karşı sevginin bu yüce işini üstlenecek şekilde evrimleştirmek için nitelendirmek İsrail ulusunun görevidir.”

İyi ve Kötü Birleştiğinde

Soru: Bu, hırsız Haman’ı Mordehay’ın saf niteliğinden ayırt edemeyecek hale gelene kadar Purim’de şarap içmek emri nedir?

Cevap: Islahın sonunda o kadar çok ışık (şarapla simgelenir) almış oluruz ki kötü nerededir ve iyi nerededir belirleyemeyiz çünkü artık aralarında hiçbir fark olmaz. Bunlar hem artı hem de eksinin yayıldığı tek bir üst kök ediniminde birleşir. Orada pratikte hiçbir şey yoktur, sadece bize karşı nazik bir tavır vardır.

Kişi, her türden kötü ve iyi olayları bir bütün olarak görme yetisini kazanır. Bugün bile Kabala bize her şeye aynı şekilde davranmamızı tavsiye ediyor: Her şeyde sadece “İyi ve İyilik yapan” vardır “O’ndan Başkası Yoktur”.

Her şeye Yaradan’dan gelen iyi bir şeymiş gibi davrandığımızda, her seferinde O’na daha da yakınlaşırız.

Soru: Islah mertebesine ulaşan bir insan, her şeyi, en korkunç olayları bile kendi içinde haklı çıkarabilir mi?

Cevap: Onları haklı çıkarmalıdır çünkü hepsi Yaradan’dan gelir ve O’ndan gelmeyen hiçbir şey yoktur. Ve O mutlak şefkattir.

Bunu anlamıyor ve haklı çıkaramıyorsak, bu sadece bizim ıslağımızın eksikliği anlamına gelir.

Islah Yolunu Seçmek

Purim, “Pur” (kader veya talih) kelimesinden gelir.

Yani talih, insanlığı iyi, mutlak, son ve zorunlu bir safhaya kimin götüreceğini belirler gibi bir rol oynar.  Veya insanlık bunu bilinçli olarak kendisi yapacak ve o zaman yolu kısa, rahat ve gelişmiş insanlığa uygun olacaktır. Veya doğanın gücü, korkunç koşullar ve savaşlar sebebiyle korkunç darbelerin yolu olacaktır bu yol. Ya biz iyi gücü çekeriz ve o bizi geliştirir ya da kötü güç doğada otomatik olarak etki eder, yazıldığı gibi: “Kötü eğilimi ben yarattım; Tora’yı da şifası olarak yarattım”; bizi sürekli zorlar ve yine de ileriye taşır.

Son Islah Tüm İnsanlığın Bütünleşmesidir

Soru: Purim koşulu, son ıslahı simgeler. Bu ne anlama gelir?

Cevap: Önce Yaradan’ın bozduğunu düzeltmemiz gerekir. O, açıkça şunu belirtti: “Kötü eğilimi ben yarattım ve sen onu iyi bir sona ulaştırmalısın.”

Kötü eğilim, yaratılışın her unsurunda farklı formlarda olan egoizmimizdir ve bizler, insanlık, halk ve her şeyden önce İsrail halkı, onu zıt forma dönüştürmeliyiz: Özgecilik, ihsan etme özelliği ve sevgi, bağlantının, yakınlaşmanın ve birleşmenin özelliğidir.

Dolayısıyla tüm yaratılış sisteminin tamamen parçalanmış ve yıkılmış durumdan, birleşme yönüne doğru ilerlediği anlaşılabilir. Üstelik bu birleşme, daha yüksek bir gücün, Yaradan’ın etkisi altında gerçekleşir.

Eğer Yaradan’ın,  yakınlaşmak ve birliğimizi geliştirmek için belirlediği hızı korursak, kendimizi iyi ve rahat hissederiz. Hatta bu hızı artırabilir ve dedikleri gibi arabanın önünde koşabiliriz.

Dayanamazsak ve geride kalırsak, o zaman araba bizi sürükler ve biz de onun arkasından zavallı, mutsuz, bozulmuş bir insanlığı sürükleriz.

Soru: Yaradan derken, doğayı ve tüm evrim sürecini mi kastediyorsunuz?

Cevap: Elbette. Bunlar eski halk hikâyeleri değil. Tüm insanlığın sürekli entegrasyonu, insanlar arasındaki yakınlaşma, doğanın bizden istediği budur.

Bu nedenle, Purim bayramı, Yaradan tarafından yaratılan tüm bu egoizmin, bu parçalanmanın son ıslahını sembolize eder.

Maddi Olaylar ve Manevi Kökler

Yorum: Büyük Kabalist ARİ, gelecekte Purim hariç tüm bayramların iptal edileceğini yazmış.

Cevabım: Bütün bayramlar, saf egoizmden tamamen sevgi dolu özgeciliğe doğru, ıslah yolunda ara manevi koşullardan bahseder ve bu nedenle son koşul iptal edilmeyecektir. Bu Purim’dir.

Soru: İnsanlar “Ester Parşömeni”ni nasıl yazdılar?

Cevap: Onlar manevi olarak bu koşulun içindeydiler.

Yorum:  Ama parşömen bir çocuk hikayesi gibi yazılmış.

Cevabım: Sadece bize öyle geliyor.

Soru: Biraz derinlik olduğu açık ama basit bir gözle bakarsanız ziyafetin yüz seksen gün sürdüğünü söylüyor. Bu nasıl olabilir?

Cevap: Neden olmasın? Bütün gün masada oturmadılar. Tüm bağımlı devletlerin liderleri toplandı, birlikte tartıştılar, bir şeyler çalıştılar, dansları izlediler, ava gittiler ve akşam yemeği yediler. Bütün bunlara ziyafet denir.

Bütün bunların arkasında manevi koşullar vardır, bu yüzden böyle tarif ettiler.

Soru: Dünyamızın olaylarını temel mi aldılar?

Cevap: Evet. Gerçek şu ki, dünyamızdaki herhangi bir olayın kökü manevi dünyadadır. Böylece özel olayları anlatırken köklerine dikkat çekmişlerdir. Bugün de böyle yapıyorlar. Bu nedenle, bunun böyle olduğunu ve böyle olması gerektiğini biliyoruz.

Pesah – Dünyanın Özgürlük Kutlaması

Soru: Pesah kutlaması. Yahudi halkının Mısır köleliğinden nasıl çıktığını anlatır. Aslında Kabalistler için farklı görünür. Bizler egoizme sahibiz- doğamız ve bizler burada bu egoizmden nasıl çıktığımız hakkında konuşuyoruz.

Şimdi bunun bir Yahudi bayramı değil, özellikle dünyada yaşanan olaylar göz önüne alındığında, bir dünya bayramı olduğunu hissediyorum.

Pesah dünya için ne anlama geliyor? Onun hakkında ne hissediyorsunuz?

Cevap: Dünya kötü hissediyor. Ama bunun sebebini bilmiyor. Kendini kötü hissetmesinin tedavisini de bilmiyor. Bir çocuk gibi, kendini kötü hissediyor ve hepsi bu kadar. Konu hakkında kötülüğün farkına varılması yani acının nedeni yok.

Acı çekmenin nedeni, egoizmin, bazen biraz donup sonra aniden bir sarsıntıyla büyüyen büyük, ani artıştır.

Soru: Öyleyse, dünyanın artık Mısır köleliğinin içinde, egoizmin köleliği altındaymış gibi hissettiğini söyleyebilir misiniz?

Cevap: Bu sadece insanların nasıl hissettiğine bağlıdır. Onlar sadece kendilerini kötü hissediyorlar.

Soru: Yani Pesah kutlaması sonunda insanlığa ulaştı mı?

Cevap: Buna kutlama demenin pek doğru olduğunu düşünmüyorum. Dünya, egoizmimizin tüm ıstırabının nedeni olduğunu düşünmüyor.

Bu gerekli! Egoist doğamıza, birbirimize nasıl davrandığımıza yakından bakmaya başlarsak, o zaman tüm dünyamızın kötü olduğu sonucuna varabiliriz çünkü çok egoistiz çünkü birbirimize kötülük diliyoruz, zıtlık içindeyiz, çelişki içindeyiz, birbirimizle çatışma içindeyiz: içsel, dışsal vb. Bize rehberlik eden, bizi eğen ve bizi iten bu egoist gücün köleliğindeyiz.

Doğamızın kötülüğünü anlamak en önemli şeydir. Çünkü bundan sonra, ondan nasıl kurtulacağımızı zaten anlayabiliriz.

Soru: Bir kişinin bunu hissetmeye başladığını varsayarsak, düşünceleri nelerdir? Bundan nasıl kurtulur? “Ondan kurtulmak istiyorum! Egoist olmak istemiyorum! ” diyerek, içsel haykırış dışında. Başka neye ihtiyacım var?

Cevap: Hiçbir şey! Sadece doğanın bizi değiştirmesini talep edin. Başka bir şey değil. Fazladan çaba sarf etmemize gerek yok, çünkü gerçekten yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Egoizmin içindeysek, girişimlerimizden ve eylemlerimizden herhangi biri yine de egoist olacaktır ve bununla sadece kendimizi kandıracağız.

Yapabileceğimiz şey, bir araya gelmek, durumumuzu tartışmak, bunun sadece korkunç olduğu ve doğamızı bizi yalnız bırakmaya, egoizmin egemenliğine girmek istemediğimize ikna edemediğimiz sürece ondan kendi başımıza kurtulmamızın bir yolu olmadığı sonucuna varmaktır. Bu yabancı iradeyi, bu üst gücü bizden uzaklaştırın ki, her birimize komuta etmesin ve bizi birbirimizle çarpıştırmasın!

Soru: O zaman kişi, Firavun yönetimi altında olduğu hissine kapılacak mı?

Cevap: Evet. Doğanın kötü gücünün köleliğinde. Sonra bu hikayeyi doğru bir şekilde anlamaya başlayacak. Ona doğru bir şekilde davranmaya başlayacak, aslında bu kötü doğa, pozitif bir güç olan Yaradan tarafından özellikle yaratılmıştır. Sonra bizzat O’na yöneliriz ki, bu kötü doğayı bizden uzaklaştırsın.

Yaradan’ı, bizi birbirimize karşı iten ve bize huzur vermeyen bu kötü egoist gücü bizden uzaklaştırmaya ikna edersek, o zaman bu, herkesin birbirine bağlı olduğu, herkesin birbirine doğru bir şekilde, sevgiyle, farkındalıkla, tek bir sistem olduğumuz anlayışıyla davranmaya başladığı, gerçekten küresel bir kutlama olacak.

Soru: “Halkın kölelikten çıkışı” denilen nedir? Halk- tüm dünya mı?

Cevap: Kesinlikle tüm dünya.

Soru: Onlara liderlik eden lider kim? Tora, Moşe-Musa diyor- bu nedir?

Cevap: Bu, “Moşeh” kelimesinden geliyor- dışarı çekmek. İnsanları egoizmlerinden çıkaran bir güçtür. Bu güç yukarıdan gelir. İçinde bulunduğumuz kötülüğün farkındalığının gücü ve içinde olabileceğimiz iyiliğin gücü.

Soru: İnsanlığın bu güce ulaşması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Herkes haykırışlarını, istediklerini hissetmelidir. Daha fazlasına gerek yok. Herhangi bir insanı, lideri, kurtarıcıyı, mesihi vb. takip etmeye gerek yoktur. Hiçbir şeye gerek yok.

Soru: O halde özgürlük nedir? Sonuçta, bu bir özgürlük kutlamasıdır.

Cevap: Egoizmden bağımsızlık, her zaman kötülüğün etkisi altında olduğunuz gerçeğinden bağımsızlık ve sizi başkalarına kötü olmaya iten içsel kötülüğünüzdür. Bunların hepsi bir kurtuluş kutlamasıdır. Bu bahar şenliğidir.

Acı çekmemizin nedeni sadece egoizmdir. Başka bir şey yok. Dünyada sadece iki güç vardır: olumlu ve olumsuz.

Soru: Neden bu noktaya gelemiyoruz?

Cevap: İstemiyoruz, sırf ona yaklaşmamak için ellerimizi ayaklarımızı yukarı kaldırıyoruz çünkü hepimiz egoistiz. Sadece egoizmin içinde kendimi ve tüm dünyayı hissediyorum. Bu niteliğin dışında dünyayı nasıl hissedeceğimi hayal edemiyorum.

Soru: Prensip olarak, Kabala bilgeliği sadece bundan mı bahsediyor- kim olduğumuz, doğamızı nasıl hissedeceğimiz ve ondan nasıl kurtulacağımız?

Cevap: Evet.

Soru: İnsanların bunu yapmaya başlaması nasıl sağlanabilir?

Cevap: İstemiyorsak, bunu yapmaya zorlanacağız. Ama her şey yoluna girecek.