Category Archives: 10’lu Gruplar

Hayatın Akışı İçinde Bir Can Simidi

Onlumuz içinde, herkesi destekleyecek bir güvenlik ağı, cankurtaran halatı veya emniyet kemeri gibi bir tür koruma inşa etmeliyiz. O zaman kişi, yabancı arzuların onu yoldan uzaklaştırmaması için her zaman tutunacak bir şeyi olduğunu hissedecektir.

Grup içinde, aynı hedefe, güvenilir bir yönteme göre, birbirimize ve Yaradan’a yakınlaşmaya çalıştığımıza dair bir hissiyat olmalıdır.

Asıl mesele, her bir koşulun, doğrudan üst güçten geldiğini unutmamaktır. Herhangi bir durumda hata yapmamamız için bunu hatırlamak yeterlidir. Her şeyi Yaradan’dan aldığımı hatırlarsam, o zaman bu durumu iyi bir duruma dönüştürmek ve içinde ilerlemek için, tüm nitelikleri elde edeceğim doğru tarafa yönlendirilirim.

Bu nedenle, her zaman “O’ndan başkası yok” duygusu içinde olmalısınız. Bu şekilde, bir dalga olarak gelen ve tüm dünyayı kaplayan, hayatın akışı içinde kendimi doğru bir şekilde hedeflerim.

Bugün dünyadaki şaşkınlığa ve kafa karışıklığına bakın. Salgınla ilgili ne olacağını ve genel olarak dünyaya ne olacağını kimse bilmiyor. Tüm sistemi kontrol eden ve her şeyi tek seferde değiştirebilen üst gücün etkisi altında olduğumuzu anlarsak, o zaman sadece bu güçle bir bağ kurmamız ve O’ndan tüm bunları neden yaptığını ve nedeninin ne olduğunu öğrenmemiz gerekir. Bu, hepimizin birlikte yaratılış amacına ulaşmasına yardımcı olacaktır.

Doğru MAN (Dua) Neye Dayanır?

Soru: Doğru MAN (dua) neye dayanır? Onun temellerini nasıl hissedebiliriz?

Cevap: Çok basit, MAN kendiniz için olamaz. Bir dost için olabilir ve tüm grup için olması daha da iyidir. Arzum yerine, sizin arzunuzu alırım ve sizin için talep etmeye başlarım, hepsi bu.

Tüm grup bunu yaparsa iyi bir şeydir. Kişinin kendisini hapisten kurtaramayacağı, ancak sadece dostlarının onu özgürleştirebileceği söylenir. Her birimiz diğer herkesi hapishaneden çıkardığımız için, bu her birimiz için aynıdır. Egoist hapishaneden ancak dostlarımız bizim için dua ederse kurtulabiliriz.

Dua etmek, Yaradan’dan, dostlarımı ıslah etmesini istemek demektir ve herkes bunu yapmalıdır. Onlu içinde, dokuz dostum için istersem, ben mutlaka onuncu olacağım. Kendim için istememe gerek yoktur çünkü dokuz Sefirot her şeyi belirler ve Malhut onlardan türetilmiştir.

Bu nedenle, kişiye verilen her şey, istemesi için değil, istemesin diye verilir. Buna “kendi üzerine yükselme”, kendini kısıtlama (tzimtzum) denir. İlk dokuz Sefirot’u yani dostlarımın tüm arzularını almalıyım. Kendimi bu şekilde yeniden inşa edersem, kendimden Yaradan’a dönebilecek bir birlik yaratırım. Bu, Partzuf olarak adlandırılır.

En Önemli Oyun

Oyun, anlamsız bir konu gibi görünüyor. Ancak oyun, hayvansal seviyeden insan seviyesine yükselme aracı ise, o zaman insan toplumu içinde gelişimimizdeki en önemli şeyin bu olduğu ortaya çıkar.

Çocuklara oyunlar aracılığıyla öğretiyor, insanları, hayvanlara istinaden topluma ve yaşadıkları zamana uygun olacak şekilde yetiştiriyoruz; onlara çevrelerindeki dünyaya ve yanlarındaki insanlara doğru tutumu göstermeyi öğretiyoruz.

Bu nedenle, en önemli şey oynamak, çalışmak ve bir kişiyi dünyaya adapte etmektir. Ve daha da önemlisi, bir kişiyi eğitmek ve onu aynı zamanda oyun olarak da adlandırılan üst dünya ile aynı çizgiye getirmektir. Ve bunu en ciddi iş olarak ele almalıyız.

Üst dünyayla daha doğrusu Yaradan ile ilişkimizi doğru bir şekilde inşa edersek, O’na yakınlaşırız. Ve yol boyunca, O’nunla birleşene ve tamamen form eşitliğine ulaşana kadar, O’nu çalışırız, O’nu anlarız, O’nunla bağ kurar, karşılıklı iletişime gireriz.

Bu nedenle,  oyun kelimesi anlamsız görünüyor, ancak aslında en ciddi iştir. Dünyada yapmak istediğimiz tüm değişiklikler sadece oyun aracılığıyla kendimizi değiştirmeye bağlıdır. Dışımızda hiçbir şey değişmez, sadece algımızda değişir.

Dünya benim hislerimdir. Ve oyun, yolumuzu kaybetmemek ve her seferinde yeni, daha ve daha gelişmiş bir algı seviyesine geçmek için kolayca içsel değişiklikler yapabileceğimiz bir araçtır.

Gelecekteki koşulların beni çok fazla çekmemesi mümkündür çünkü şu anda nefret ettiğim veya en azından kayıtsız olduğum kişileri sevmeliyim. Ve kendime eskisinden farklı davranmalı, yeni nitelikler ve düşünceler kazanmalı, bazılarını tercih etmeli ve diğerlerini reddetmeliyim. Bunu yapmak için, benim kendimi değerlendirmem ve geçmem gereken egzersizlere yani onlarla oynamaya ihtiyacım var.

Hangi durumlardan geçmek istediğimi sürekli olarak belirlemeliyim; yani, arzularımı ve düşüncelerimi, egoizmimi yeni durumlara çekmeliyim. Kabala bilgeliğinde, büyüyeceğimiz oyunları nasıl inşa edeceğimizi çalışırız. Ve en önemli oyun grup içindedir.

Oyunun yardımıyla rahat bir koşuldan bize pek hoş gelmeyen koşullara geçebiliriz: ihsan etmek, sevmek, bağlantı kurmak. Bu koşullar, istenmeyenden arzulanana, iticiden çekiciye, nefret uyandırandan sevilene dönüşecektir. Tüm değişiklikler, kendimizi yeni hallerde hayal etmemiz, sistemler inşa etmemiz ve yavaş yavaş değişip, yeni insanlara dönüşmemiz nedeniyle gerçekleşir.

Eskiden berbat görünen şey: ihsan etme, sevgi, ilgi, şimdi en çekici ve iyi görünür. Nefret edilen ve reddedilen arzu edilir hale gelir ve yeni bir duruma ulaşmak için her şeyi yapmaya hazırız.

Oyun, mevcut koşuldan,  istenen veya henüz arzu edilmeyen koşula geçiştir. Koşuldan koşula geçme araçlarına, uzman olmam ve becerilerimi her seferinde geliştirmem gereken bir oyun denir.

Ve bu oyunla kendimi değiştirirsem, o zaman bunun sonucunda tüm dünya değişir. Önceliklerimi değiştirmeye ve her şeyi değişikliklerime göre farklı değerlendirmeye başlarım. Bu nedenle, böyle bir oyun sayesinde kendimi dünyaya ayarlamıyorum ama dünyayı değiştiriyorum, düzeltiyorum ve geliştiriyorum.

Durumlarımızı değiştirmek için oynayabilirsek, o zaman bu, hedefe ulaşmak için en etkili yoldur ve tüm çalışmalarımızın merkezinde yer alır.

Bizler de çocuklar gibi büyüyoruz – onlar büyüdükçe dünyaları değişiyor. Kendinizi bir yetişkin olarak göremezsiniz ve değişime tabi olamazsınız. Buna karşın, sürekli değişiyorsak, dünyanın nasıl sürekli değiştiğini göreceğiz. Bu nedenle her zaman genç ve hayat dolu, sürekli değişen ve ilerleyen çocuklar olarak kalacağız.

Bu nedenle oyun, yaratılış amacına ulaşmanın, kendini Yaradan ile form eşitliğine getirmenin yani O’nunla birleşmenin en önemli aracıdır. Oyun; eğitim, çalışma, teorik ve pratik alıştırmalar ve her türlü bağı içerir.

Asıl mesele, değişmemize yardımcı olacak araçlar aramak, çevreye, kendime ve yaratılış amacına bakış açımın dünden beri değişip değişmediğini sürekli kontrol etmektir. Arkadaşlarımla, onlumla ilgili olarak bende tam olarak ne değişti? Böylelikle oyun, kişi için çok önemli hale gelir.

Çocuklar her zaman oyun oynarlar. Ve sonra büyürüz ve oynamayı bırakırız.  Yetişkin olmayı hayal ederiz ama bu sadece gelişmeyi bırakmak demektir. Gelişimsel bakış açısından, ölü hale geliriz. Bu nedenle, maneviyatımızda genç kalmalıyız yani her zaman değişmeli, şimdiye göre daha yüksek bir seviyede oynamalı ve böylece daha fazla ilerlemeliyiz.

Günlük yaşamda çocuklara ufuklarını genişleten ve büyümeyi teşvik eden eğitici oyunlar almaya çalışırız. Aynı şekilde, manevi çalışmada, her zaman neyle büyüyebileceğimizi aramalıyız. Ve ana araç Kabalistlerin makaleleri ve bu makalelerin, ilerlememizi değerlendirdiğimiz onludaki uygulamalarıdır: birbirimize ne kadar yakınlaşırsak, Yaradan’a o kadar yakın oluruz.

Bu oyunda birbirimize örnek olmalı ve nihayetinde birleşmek için uyanmalıyız, böylece tüm kalpler onlu’nun merkezinde birleşir ve ilk manevi derecemize ulaşırız.

Maddesel dünyada oyun anlamsız kabul edilir, ancak manevi dünyada tam tersine en ciddi faaliyettir. Bu, bir sonraki koşulu oynayarak ve onu başarmaya çabalayarak, ilerleyip büyümemizi sağlar.

Tüm hayatımız bir oyundur. Sonuçta, Yaradan başlangıçta bizi O’nun sisteminden attı ve oraya geri dönüp Adem olmak için yani tek kalp tek adam olmak için oynamamız gerekir.

Yaradan’a Doğru Manevi Yönlendirme

Baal HaSulam, Shamati #70, “Güçlü Bir El ve Taşkın Bir Gazapla”:

O der ki: Sadakatle O’na tutunmak ve Kral’ın sarayına girmek için Yaradan’ın hizmetine girmek isteyenlerin hepsinin kabul edilmediğini bilmemiz gerek. Aksine kişi sınanır; eğer başka hiçbir arzusu yoksa ve yalnız Dvekut (bir olmak, bağlanmak) istiyorsa kişi kabul edilir.

Peki, kişinin yalnız tek bir arzusu olduğu nasıl sınanır? Kişiye engeller verilir. Bu demektir ki; böylece bu yolu bıraksın ve tüm halkın yolunu izlesin diye, kişiye yabancı düşünceler ve yabancı haberciler yollanır.

Yaradan’a doğru hareket ederken, O’na doğru, doğru yönü elde etmeliyim. Ama ben bunu görmem.  Yaradan, sadece çabamın sonunda keşfedilir. Yolun her adımında karanlıkta yürürüm ve doğru yönlendirmem sonucunda yavaş yavaş O’nu keşfederim.  Ama bunu doğru şekilde nasıl yapacağız? Bunu yapmak için, bir tüfek görüşünde yaptığım gibi, üçüncü bir noktayı vurmak için iki nokta arasından bakmalıyım.

Tek bir niyetle bakıyorsam, bu yeterli değildir, onunla, ikinci bir niyeti birleştirmeliyim ve o zaman hedefi vurabilirim.

Bu nedenle, manevi yolda bazı yol gösterici noktalara ihtiyacım vardır. Eğer şu üç bileşene sahipsem: kendim, bir grup (“Onlu”) ve bir öğretmen (“Rav”), o zaman Yaradan’la “karşılaşacağım” konusunda emin olabilirim.

Bunu yapabilmek için, gruba tam olarak entegre  olmalıyım ki böylece onlum tek bir birlik haline gelecektir. Bu yolla,  tüm grubun öğretmenden aldığı aynı yöntem, bana rehberlik eder ve Yaradan hakkında hiçbir şey bilmesek de, O’nu hedeflediğimizden emin olabiliriz.

Soru: Benim fiziksel gözüm (ego), benimkinin zıddı olan özellikler aracılığıyla, manevi yönü nasıl hissedebilir ve görebilir?

Cevap: Bu, fiziksel bir göz değil ama kalp ve akıldır, hedefe olan ilgimdir.

Tıpkı fiziksel bir hedefle karşılaşmak istediğimizde bilerek baktığımız gibi, kendimiz aracılığıyla manevi bir hedefle karşılaşmak isteriz. Kendimi özellikle bu niteliklerin zıtlığı sayesinde Yaradan’a yönlendiririm ve yavaş yavaş kendimi öyle bir şekilde değiştiririm ki, niteliklerin eşitliğine göre O’nu keşfetmeye başlarım. Bu benim yararıma çalışıyor ve niteliklerimi değiştiriyor.

Duvarın Ardında Yaradan

Soru: Bugün, Avrupa’da, eski Babil’de olduğu gibi milletler karışmıştır. İnsanlar arasındaki bağ yanlışsa, büyük bir zulüm yavaş yavaş ortaya çıkacaktır. Avrupa’daki insanların bunu bilmesini sağlamak için ne yapmalıyız?

Cevap: Aramızdaki ayrılıkların ve farklılıkların üzerine çıkmalı ve bunlara hiç aldırmamalı ve üst ışıktan bizi birleştirmesini istemeliyiz. Ama nasıl? Bu onun işidir, onun kuvvetidir. Bizlerin sürekli olarak onlu’nun merkezinden ona doğru çekilmemiz gerekir.

Manevi çalışmanızda, dünyayı “Ben, ben, ben.” diyerek, kişisel olarak algılamamaya çalışın. “Ben” den kurtulun ve sadece onlu vasıtasıyla, yalnızca “biz” e bağlı kalın. O zaman, kendinizi iyi veya kötü hissederseniz, sürekli olarak Yaradan’a dönecek ve O’nun cevabını buna göre alacaksınız.

Yaradan’dan herhangi bir kişisel arzu veya talep olmadan, her şeyin bunun üzerine inşa edilmesi gerekir. Sorun budur çünkü tüm bunların sadece duygusal olarak onlu içinde olması gerekirken, kendinizi, sürekli olarak kendiniz için isterken, kendiniz için konuşurken, kendiniz için almaya çalışırken yakalayacaksınız. Duygusal olarak onluda iken, O da orada olduğu için, Yaradan’a dönmelisiniz. Sanki onluda, bir duvarın karşısında ayakta duruyormuşsunuz ve Yaradan duvarın ardındaymış gibi.

2021 – İnsanlığın Uyanış Yılı

Dünyanın ne kadar kapalı olduğunu, tek bir ortak sisteme nasıl bağlı olduğunu bize gösterecek olan 2021 yılına giriyoruz. Birlikte acı çektiğimiz gibi, çözüm de sadece ortak olabilir.

Tüm bunlar, insanlığın uyanış yılı olacak 2021’de ortaya çıkacak. Egoizminizi kullanarak başarılı olmanın imkânsız olduğu herkes için aşikar hale gelecektir. Aksine, başarı, bizi ayıran egoist bölümleri ne kadar yıktığımıza bağlıdır.

Onluda bunu yapmayı başardıkça, tüm dünya üzerinde bir etkiye sahip olacağız. Ve tüm dünya da silahlar için para israfının yeterli olduğunu hissetmeye başlayacak. Yatırım yapmaya değer tek şey, insanları bir araya getirmektir. Bu, tüm hastalıklar için bir iksirdir.

Virüse karşı herhangi bir aşıya veya ilaca ihtiyacımız olmayacak. Bu bir Koronavirüs salgını değildir ama dünyada yayılan bir küresel egoizm salgınıdır. Ve bu hastalığın tek bir tedavisi vardır: bağımız.

Bin Kez Düşüp Yükseleceksiniz

Yaradan’dan bir düşüşün geldiğini hala hatırlıyorsam, o zaman bu henüz bir düşüş değildir. Gerçek bir düşüş tamamen kopukluktur,  Yaradan ile ilgili bağımın, düşüncelerimin, arzularımın olmadığı zamandır. Sadece bir seçenek kalır: onlu ile iletişim kurmak.

Bizler, bunun için “maddesel dünya” denen bir koşulun içindeyiz, böylece onun içine düşebilir ve sıfırdan, maddesel seviyeden, maneviyattan ayrılıktan başlayabiliriz. Ama yine de, bize, bir tür ip parçacığının sonu bırakılmıştır, bu ip, dünyamızdayken bile aşağıya uzanır. Ve bu yüzden dünyamızda, dünya grubu ile, onlu ile, derslerle bağ içindeyiz, Bnei Baruch sistemindeyiz.

Tamamen düşsem ve maneviyattan kopsam bile, manevi sistemle: onlu ile, derslerle, hâlâ maddesel bir bağlantım vardır. Onlu ile bu maddesel bağı hissettiğim ve Yaradan beni tamamen dışarı atana kadar ona bağlı kaldığım sürece, arzumun eksikliğine, nefret ve reddetmeye rağmen, yine de maneviyattan düşmüş sayılırım, yani manevi bir koşulun içindeyim ve ondan yükselmeye başlayabilirim.

Bu nedenle denilir ki: “Erdemli olan bin kez düşer ve yükselir.” Düşüşlere alışmalısınız, panik de yapmayın. Yaradan, her zaman ilacı darbeyle birlikte verir. Gruptaki biri düşüşteyse, o zaman kesinlikle, düşmeyen ve yardım edebilecek olanlar olacaktır. Ve ayrıca, Gabay ve Şaatz var – herhangi bir koşulda, gruptaki bağla ilgilenmekten ve onu hızla yükseltmekten sorumlu kişiler. Her şey grubun doğru organizasyonuna bağlıdır.

Birliğimizin Sonucu

Soru: Onludaki birliğin bir sonucu olarak dünyamızda etkilediğimiz bir şeyi belirtebilir misiniz?

Cevap: Söyleyemem çünkü bu dünyamızda hiç uygulanmamış eylemlerle ilgilidir. Bizler, dünyayı aşağıdan yukarıya doğru değiştirmek ve geliştirmek için bu konuda ıslahı başlatan öncüleriz.

Soru, dünyamızdaki tepkinin hangi seviyelerde ortaya çıkacağı ve cansız doğa, ekoloji, iklim veya insan toplumu düzeyinde olup olmayacağıdır. Sonuç, insanlar arasında daha fazla yakınlık ve toplumlar ve devletlerarasında daha büyük bir denge olmalıdır.

Her seviyede ortaya çıkacağına inanıyorum ama bana öyle geliyor ki toplumsal düzeyde değişimleri çok yakında ifşa edeceğiz çünkü bu en dinamik ve bize en yakın olanıdır. Ondan gelen işaretler her şeyden daha ciddi, daha güçlü ve daha keskindir.

Bu deneyde birlikte yer alacağız ve sonuçlara bakmaya ve onları ayırt etmeye başlayacağız.

Onlu, Dünyayı Nasıl Etkiler?

Soru: Yaratılışı yönetmek için onluyu birleştirmek ne anlama geliyor?

Cevap: Onlu ve tüm yaratılış aynı şeydir. Onlu aynı sistemdir ancak daha küçük bir ölçekte. Onlu içinde yaptığımız şey, tüm yaratılışı, onlunun ona benzerliğiyle aynı derece etkiler.

Genel yaratılıştaki karşılıklı ihsan etme yasalarına benzer olma vasıtasıyla, onluda bir şekilde bağ kurabilirsek, egoizmimizin üstünde bu yasaları uygulamaya çalıştığımız ölçüde tüm dünyayı etkileriz. Dahası, etkimiz de çok güçlüdür çünkü bizler, küçük ve zayıf yeni başlayanlarız.

Görünüşe göre ne kadar büyürsek, her şeyi o kadar çok etkileyebiliriz. Gerçekte, bir yandan görünüşte daha büyük bir etkiye sahibiz ama diğer yandan daha az etkiye sahibiz. Bu, küçük çocukların dünya üzerindeki etkisi gibidir. Güç açısından büyük değil, ama etkisi bakımından büyüktür.

Bu, çocuklara yetişkinlerden çok daha fazla önem verdiğimiz anlamına gelir. Dünyanın ve onun geleceğinin merkezi bir parçası olduklarından, dünya onlara özen göstermeli ve onlar için hareket etmelidir.

Öyleyse ihsan etme niteliğinin gücü ve kalitesiyle, yaratılışı büyük ölçüde niteliksel olarak ve çok az da güçle etkileriz.  Bu daha sonra değişecektir çünkü egoist dünyamızla ilgili değil, manevi dünyalar hakkında konuşacağız.

Dünyayı Yeni Bir Perspektiften Görün

Zohar Kitabı, yazarlarının, Rabbi Şimon’un öğrencilerinin, derslerden önce nasıl bir araya geldiklerini ve her seferinde yeni bir yaratılış derinliğini ifşa ettiklerini ve bu kitapta onları tanımladıklarını anlatır. Derse odaklanmadan önce aralarında o kadar büyük bir nefret hissettiler ki birbirlerini öldürmeye hazırdılar. Egoizmleri bu kadar büyüktü.

Aramızdaki bağları, en azından aynı eğilimle, aynı sisteme göre nasıl yeniden inşa edeceğimizi öğrenmeliyiz. Bu, üstümüzde başka bir kat inşa etmek anlamına gelir, “sevgi tüm günahları örter.” Suçlar ve günahlar kalır ve onların üstünde aramızda bir bağlantı inşa edilir. Aynı anda iki dünyada böyle var oluruz: dünyamızda ve manevi dünyada.

Onluda birbirimize odaklanmaya çalışarak, saran ışığın etkisini üzerimizde yavaş yavaş uyandırır ve çağırırız ve onun yardımıyla her onluda ikinci bir kat inşa etmemiz gerekir. Bizim seviyemize, bize bağlı olan (dua etmek, haykırmak, O’ndan istemek ) her şeyi yapmak için bunu, Yaradan’dan talep etmeliyiz ve o zaman başarılı olacağız. Bildiğimiz her şeyin ve mantığımızın ötesine,  dünya algısının üzerine yükseldiğimizi ve onu farklı bir biçimde, sentetik olarak görmeye başladığımızı, hissetmeye başlayacağız. Böylece ilk egoist zeminimize rağmen, her şeyin kesinlikle küresel olarak bağlantılı olduğunu görebiliriz.

O zaman tüm sorunlar ve farklılıklar kaybolur ve bunun yerine birbirlerini tamamlamaya başlarlar, ki bu da manevi bağ sistemidir. Aslında öğrenmemiz gereken şey budur. Onlularda ve çalışmamızda bununla meşgul oluruz. Bu, çalışmamızın amacıdır, bu dünyadaki yaşamlarımız, maddesel koşula tekrar tekrar dönerken, aramızda kalacak ve daha da büyüyecek olan tüm tutarsızlıkları ve anlaşmazlıkları örten, aramızdaki bağı yeniden onarmak ve yeniden inşa etmek. Bu, bu şekilde çalışır.