Category Archives: 10’lu Gruplar

Kuyusuz Çöl Yoktur

“Çölü güzel yapan şey,” dedi Küçük Prens, “bir yerlerde bir kuyu saklamasıdır …”

Antoine de Saint-Exupéry, Küçük Prens.

Kuyular kumun altında gizlidir. Onlar her yerde varlar. Hayatın kökü her yerde, her şeyin içindedir. Bizim için en önemli şey, dışarıda gördüklerimizle değil, yaşamın anlamıyla, hayatın kökeniyle ilişki kurmamızdır.

Soru: Söyler misiniz, çöl içimde mi yanıyor? Bugün pek çok insan hayatın olmadığı hissine kapılıyor.

Cevap: Zaten orada olmayan bir şeyi ifşa ediyorsunuz. Daha önce de hayat yoktu, sadece şimdi anlıyorsunuz. Ve şimdi ifşa ettiğiniz şey, öncekinden daha iyidir.

Soru: İçimde yanarken, bu koşulu aşarsam orada bir kuyu olacağını nasıl anlayabilirim ya da inanabilirim? Bu ne tür bir düşüncedir?

Cevap: Yaşamın bir anlamı olduğu, bir amacı olduğu, bizi ayağa kaldırıp canlandırabilecek, ciddi bir şekilde istersek bizi yaşamın kaynağına götürebilecek büyük doğa güçleri olduğu.

Soru: Böyle yalnız bir durum içinde, bu düşünceyi nasıl anlayabilirim/tutabilirim?

Cevap: Sadece kendinizi diğer arkadaşlarınızla bir araya getirirseniz. Bir araya gelmelisiniz, bunun sadece birlikte yapıldığını anlamalısınız. Sadece çevrenin içinde.

Soru: Çevre, onlar da benimle aynı mı, içten içe yalnız, kuyu mu arıyorlar?

Cevap: Tam olarak anlamaları gereken şey, bu kuyunun aralarındaki bağda gizli olduğudur.

Yaradan Bizimle Saklambaç Oynuyor

“Oğullarım beni yendi” yani tek bir kişi değil, tam olarak birlikte. Yaradan’ı ifşa etmek isteyen herkes, kendisi gibi başkalarıyla birleşmelidir. Ve ancak kendilerini bir bütün olarak,  Yaradan’ın oğulları olarak hissettiklerinde,  O’na gelebilirler, O’nun gizlenmesini talep edebilir ve alt edebilirler.

Yaradan, biz O’nu arayabilmemiz için bilerek saklanıyor. “O, sonsuza dek kavga etmeyecek” çünkü O, Kendisini ifşa etmek ister ama ancak bizler O’nu ararsak ve O’nun ifşasına ihtiyaç duyarsak.

Bu nedenle, O’nu ne kadar çok ararsak, Yaradan’ın ifşası o kadar büyük olur, aynen söylendiği gibi: “Oğullarım beni yendi”, yani birçok oğul. Yaradan, arayışımızı bekliyor ve O’nu yendiğimizde sevinir. Sonuçta, O’nun tarafından yaratılan tüm gizlenme, bizi büyütmek, Yaradan’ı arayalım ve ifşa edelim diye, bizi uyandırmak için tasarlanmıştır.

Yaradan her zaman gizlilikten ifşa olur ve biz birleşmek için çaba göstermeliyiz. Aramızda işleyen tüm ayrılık güçlerini birleştirip ortadan kaldırdığımız ölçüde, onları ayrılık güçlerinden ifşa güçlerine çevireceğiz ve çabalarımız ölçüsünde, içlerindeki Yaradan’ı ifşa edeceğiz.

“Oğullarım beni yendi” demek, gizliliği ifşaya dönüştürüyoruz demektir. Elbette bunu kendimiz yapamayız, ancak Yaradan’ın bize yardım etmesini talep edebiliriz. Bu nedenle çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır: birincisi tek bir arzuya, tek bir özleme ulaşarak birleşmek ve ikincisi Yaradan’ı aramak ve O’nu Kendisini ifşa etmeye mecbur etmek. Her zaman karşılıklı olarak çalışıyoruz: “Ben sevdiğiminim, sevdiğim de benim.”

Gizliliği yenmeyi neredeyse başardığımızda, Yaradan hemen gizlenir ve bizi, O’nu tekrar aramaya zorlar. Ve tekrar tekrardan, çünkü sadece her iki formdan, gizlemeden ve ifşadan, Yaradan’ın tüm niteliklerini açıklığa kavuşturabilir ve onları kendi niteliklerimize dönüştürebiliriz. Yaradan’ın ifşası ancak form eşitliğinde, niteliklerimizdeki O’nun niteliklerinin yansımasında olabilir.

Bu nedenle, manevi ilerleme her zaman gizlenme ve ifşadan geçer. Ve durumumuzu ifşa ya da gizleme ile ilişkilendirmezsek, o zaman maneviyatla hiçbir şekilde ilişki kurmayız ve Yaradan’a yönelemeyiz. Sonuçta, Yaradan’a giden yolun yalnızca iki alternatifi olabilir: ya gizlenme ya da ifşa.

Üst dünyanın ifşasını arayan bir kişi, kendisini doğru bir şekilde yönlendirmeli, her zaman tüm nitelikleri ve eylemleri üzerindeki gizliliği ve ifşayı keşfetmelidir. Ve gizlenme ne kadar büyükse, ondan daha büyük ifşa gelir- biri diğerine karşıdır.

Yaradan’ı ifşa etmek için bir grup organize etmek gerekir çünkü Yaradan kendisini yalnızca on Sefirot olarak gösterir. Ve bu yüzden, manevi Partzuf’un on Sefirot’u gibi birleşmeye ve birbirini desteklemeye hazır hissetmek için, ortak bir niyetle uygun şekilde bağ kurmuş ve birleştirilmiş onlu da arzuyu keşfetmemiz gerekiyor. Hepsi hepsine dahildir ve tek bir gücün ifşası için hazır hale gelirler.

Ve her ne kadar tüm onlular çok farklı ve egoizmleri ile ayrılmış olsalar da, tek bir güçten ortaya çıktığımız için, o zaman egoizmimizi ortadan kaldırarak, yine tek bir bütün gibi oluruz ve bir ve tek olan, Yaradan’ın yeni formlarını ifşa etme fırsatına sahip oluruz.

Yaradan bizimle saklambaç oynuyor: O saklanıyor, biz O’nu arıyoruz ve buluyoruz ve O tekrar saklanıyor. Böylece O’nun peşinden koşarız ve bu arayışta yavaş yavaş O’nu inceler ve arzularımızı üst güçle eşdeğer olarak biçimlendiririz, onları üst ışığın tüm niteliklerinin ifşası için hazırlarız.

Onluda öğrenilen şey zaten sonsuza kadar Kelim’de kalan manevi bir kazançtır. Ancak tek bir kişi manevi düşünce ve duyguları kendi içinde tutamaz.

Ruhunuzun Büyümesine Yardımcı Olun

Her birimizin ve hepimizin birlikte ruhun Partzuf’unu inşa ettiğimiz karşılıklı bütünleşmemize adandığı için “Her Biri Dostuna Yardım Etti” en önemli konudur. Böyle bir karşılıklı bütünleşme olmadan, manevi bir kap inşa edemeyeceğiz ve manevi olguları, üst gücü, Yaradan’ı onun içinde hissedemeyeceğiz.

Bunu başarmak için dostlara ihtiyacım var, sadece dış iletişim için değil, kalp ve ruhu birleştireceğimiz ve onludaki herkesin diğerlerinden izlenimler edinmesine, nitelikleriyle aşılanmasına yardım edeceğimiz dostlara ihtiyacım var. Böylece her biri, onlunun tamamını hissedebilecekleri bir Kli oluşturacak. Herkes herkesi içine alacak ve Kli’miz bununla inşa edilecektir.

Bu çalışma ıslahın sonuna kadar devam eder. Giderek daha fazla insan, bir araya geliyor, her biri kendi onlusunda, kendilerini inşa ediyor. Ve sonra onlular birbirine bağlanır. Onlu, birmiş gibi hissetmeye başladığında, diğer onlularla birleşme arzusunu ve ihtiyacını hisseder.

Aynı bağ yöntemi burada da geçerlidir ve Kli büyür ve daha karmaşık hale gelir. İlk manevi kap on arkadaştan oluşur ve yirmi kişinin birleştiği ikincisi zaten yüz kişinin gücüne sahiptir çünkü on çarpı on gibidir. Bu doğrusal büyüme değil, üstel büyümedir.

Dolayısıyla bir gruba geldiğinizde sadece dostlarınızla birlikte öğrenmek yeterli değildir. Onların nitelikleriyle aşılanmam ve her birinden Yaradan’a özel arzularını toplamam gerekir. Yani hepimiz herkesi içine alır.

Aksi takdirde, insan inşa etmezse ruh sahibi olmaz. Dolayısıyla sadece bir grup içerisinde olmak ve tüm faaliyetlere katılmak yeterli değildir. Asıl mesele, bağımız ve Yaradan ile birleşmek için özlemleri edinmeye çalışmaktır. Bunu yaparak, içinde onunla form eşitliğine göre üst gücü ifşa edeceğimiz, kendi aramızda bir bağ ağı kurarız.

Kongrede bu karşılıklı bütünleşmeyi sağlamaya, bu konuda birbirimize yardımcı olmaya çalışmalıyız. Bu hem çevreden hem de içeriden herkesi etkileyecek genel atmosfer, çok sayıda onlunun katılımı ve her onludaki bağ ile kolaylaştırılacaktır.

Ruhumu bu şekilde inşa ediyorum. Kabalistlerin, her biri on kişiden oluşan, onlunun birleşmesi gerektiğine karar vermeleri tesadüf değildir. Onluda, herkes başkalarıyla bütünleşmek, niteliklerini ve manevi özlemlerini edinmek için kendini iptal eder.

Artık dostlarımın maneviyat özlemleri dışında kişisel niteliklerini umursamam. Sadece onlarla dolu olmam ve onlardan ruhumun ilk dokuz Sefirot’unu inşa etmem gerekir. Ben kendim, dostlarından ilk dokuz Sefirot’u almak ve ruhunun Partzuf’unu inşa etmek adına onları kullanmak için kendisini iptal eden son Sefira Malkut’um. Ve onludaki her dost da öyledir.

Ve o zaman, herkesin dostlarıyla karşılıklı bütünleşme yoluyla kendi içinde inşa ettiklerinden etkileniriz ve aynı inşayı sürdürdüğümüz gerçek, bağımsız bir manevi Partzuf’umuz olur. Her onlu, diğer onludan etkilenmeye ve onların karşılıklı bütünleşmesini, Yaradan’a olan arzularını özümsemeye çalışır ve böylece Adam HaRishon’un tüm ruhunu inşa edene kadar giderek daha karmaşık ve daha büyük bir ruh inşa ederiz.

Atak!

Atak! Ve sadece bir kez atak yapmamız gerektiğini düşünmeyin. Atak, dereceden dereceye her yükseliş için gereklidir, çünkü bir sıçrayışta, bir atakta meydana gelir. Ve bu bir dış düşmana değil, aramızdaki duvara bir ataktır: bağa ataktır.

Her zaman, yeni bir Partzuf inşa ettiğimizde, içimizde yukarıdan ifşa olan, yeni bir egoist arzunun üstesinden gelmek zorunda kalacağız. Onu kabul etmeli, onunla hemfikir olmalı, İbrahim’in İshak’ı tuttuğu gibi tutmalısınız.

Koşuldan koşula geçerken, birlik, yakınlaşma, karşılıklı yardım ve karşılıklı garanti için, her zaman atağa yer vardır. Buna geldiğimizde, bir sonraki dereceye yükselmekten onur duyarız.

Bu, başkalarıyla bağ kurmamız için bir ataktır ve bu nedenle, bize karşı tek bir düşmanımız var- egoizmimiz. Ne kadar çok atak yaparsak, o kadar güçlü ve ısrarcı oluruz. Ama aynı zamanda da onunla çalışma ve onluda tek yürek olarak birleşmemizi engelleyen tüm güçlere karşı savaşma sanatını öğreniriz.

Dostlarımdan ilham alarak uyanmak isterim. Kendi kendime uyanırsam, bu doğru güç değildir, maneviyat değildir. Maneviyat ancak hepimiz bir arada olduğumuz zamandır. Yaradan, kendisini bir kişiye birdenbire ifşa etse bile, bu, Yaradan’ın edinimine, doğru ve kalıcı bağa yol açmayacaktır.

Her adım, sahip olduğum her şeyi, tüm aklımı ve kalbimi koyduğum son savaş gibidir, ancak asıl önemli olan dostlarımla bağ kurmak ve birlikte gitmektir. Üzerine manevi bir derece inşa etmek için egoizmimize baskı yapıyoruz bu Yaradan ile bağımızın bir tasviridir.

Bir sonraki derecede başka engeller, başka bir atak, Yaradan’ın başka bir zaferi ve ifşası olacaktır, tıpkı bir bebeğin oyununun bir gencin oyunundan veya bir yetişkinin savaşından farklı olması gibi.

Bizler, içsel reddedişle, kalplerimizi birbirine bağlama ve egoizmimizin üzerine çıkma, bağın ayrılıktan daha önemli olduğuna ve birliğin gücünün, Yaradan’ın tüm egoist gerçekliğimizden daha önemli olduğuna karar verme konusundaki isteksizlikle savaş halindeyiz.

Tek bir gerçekliği görmemize izin vermeyen bölücü güçlere atak yapmak gerekir, çünkü bizler tek kalp tek adam olarak birbirimize bağlı değiliz. Bu nedenle, bir atak gereklidir.

Sadece bir atak ile bağ kurabilirsiniz çünkü yakınlaştığımızda, reddetme gücü harekete geçmeye başlar. Bu, kısa mesafelerde bağı reddeden atom içi kuvvetlere benzer. Aynı şekilde son bağdan önce büyük bir direnç hissetmeye başlarız ve bu yüzden atak burada gereklidir.

Birbirimize yakınlaşabilir, kucaklayabilir, birlikte olabiliriz, ancak gerçekten bağ kuramayız. Bu, potansiyel engelin üstesinden gelmemizi ve bağ kurmamıza yardımcı olacak üst gücün kullanılmasını gerektirir. Aramızda bir bölünme var ve bunun üzerine çıkmak için bizi yukarı itecek çok fazla potansiyel enerjiye ihtiyacınız vardır.

Bunu kendimiz yapamayız; böyle bir arzuya sahip değiliz. Ama bizi ayıran boşlukta bu potansiyel sıçramayı yapmamıza yardım edecek olan Yaradan’a ulaşmak için, birbirimize yardım ederiz.

Bu boşluk, birbirimize yakınlaştıkça daha fazla kendini gösterir ve bunun üstesinden gelebilmek ancak yukarıdan alınan kuvvet yardımı ile mümkündür. Bu, içimizde olmayan ve Adam HaRishon’da olmayan ıslah ışığıdır. Bu sadece kırılmadan dolayı yükseltilen duaya cevap olarak gelir.

Her derste, her toplantıda, Mahsom’u kendimiz geçemeyeceğimizi anlayacak kadar arzularımızı birer birer topluyoruz. Sonuçta, önümüzdeki potansiyel engelin üzerinden atlamak imkansızdır, bu sadece Yaradan bizi yukarı kaldırırsa olur.

Görünen o ki bu Yaradan’a bir ataktır. Ve buna hazır olma, tek bir kalpte birleşip yalnızca bağı isteyebilme derecemizle belirlenir. Birlik koşulu içinde, potansiyel engelden, Mahsom’dan geçer ve Yaradan’ın ihsan etme gücünü keşfederiz.

Onlu, Manevi Sermayemizdir

Zaman geçtikçe, hedeften uzaklaştığımızı hissederiz. Bu hayal kırıklığı için bir neden değil, daha ziyade ilerlemek için hissedilmesi gereken yeni bir arzunun açığa çıkmasıdır. İlerleme her zaman eksiden artıya, sonra daha da büyük eksiden daha büyük artıya ve bu şekilde devam eder.

Bu nedenle, her zaman yanımda olan ve bir pil, bir kondansatör gibi çalışan bir gruba ihtiyacım vardır.

Düşüşlerde ve yükselişlerde aldığım her şey gruba yatırılır. Yükselirim ve düşerim, bir koşuldan diğerine geçerim ama tüm çalışmalarım onlumda birikir. Ve bu, her dost için aynıdır ve bu sayede hedefe ulaşırız.

Onlu tüm çabalarımızı, başarılarımızı ve tüm soru ve cevaplarımızı biriktirdiğimiz bir yerdir. Düşerim ve her şeyi unuturum, hiçbir şey anlamam, bu eskisinden bile daha kötüdür ve bunun nedeni ise eski koşulu geçmiş, onu onluya yatırmış ve boş bir Kli’yle, temiz bir sayfadan yeni bir dereceye başlamış olmamdır.

Twitter’da Düşüncelerim / 1 Mart 2021

Grup (onlu) benim tek kazancım! Onun içinde toplayabileceğim her şey – sonsuza kadar benimdir! İfşa olan Yaradan ile beraber! Bize katıl!

Onlunun Merkezinde İnşa Etmek

Bizler, hakkında “ters bir dünya göreceğim.” denilen, manevi dünyaya giriyoruz. Şimdi bu ters çevrilmiş dünyayı bizim dünyamızdan hayal etmek imkânsızdır çünkü bu beyaz yerine siyahın olduğu basit bir negatif değildir.

Bu dünyada ihsan etmeye ve sevmeye çalışsak bile, bunu manevi dünyaya doğru şekilde yansıtamayacağız. Manevi dünyayla ilişkilendirecek hiçbir şeyimiz yok: anlayış yok, his yok, tat yok.

Bu yüzden gözlerimiz kapalı gitmeliyiz. Gerçekte de, gözlerimiz kapalı ve hiçbir şey görmüyoruz çünkü sadece egoist arzumuzun içine bakıyoruz. Bakışlarımız içe dönüktür ve sadece midemizle ilgileniriz.

Ve maneviyat tam tersi yönde işler. Bunun tersini hayal edemiyoruz. Tersini yaparsam, manevi olmayacaktır. Bu çok yaygın bir yanılgıdır.

Bilgelerle inançla yürümek, gözleriniz kapalıyken Kabalistlerin talimatlarını takip etmek anlamına gelir, böylece Yaradan’ın yardımı ile içimizdeki ruhun tezahürünü uyandırırız ve Yaradan’ın imgesini, ihsan etme niteliğini, Bina’yı ifşa ederiz. Kişi en azından bunun için bir yer inşa etmeye başlamalı, üst gücün açığa çıkması koşulu bu, böylece bu alan bir şekilde Yaradan’a benzer hale gelir.

Öyleyse ilk olarak, bu alanı egoist arzulardan kurtarmak için bir kısıtlama yapmak ve ardından onun üzerine kat kat ihsan etme aşamalarını inşa etmeye başlamak gerekir: 0-1-2-3-4.

İhsan etme yapısını inşa edebileceğimiz yani Yaradan’ın Kendisini ifşa etmesine ve onu inşa etmesine izin verebileceğimiz alma arzumuzdan temizlenmiş boş bir platform hazırlıyoruz. “Ben” i, egoizmimi kaldırmalı ve onun yerine Yaradan’ın görünmesine izin vermeliyim. Yaradan, yalnızca O’na sunduğum saf yerde görünür.

Ve bunun için gerçekten dostlarımızın yardımına ihtiyacımız var. Egoizmimizin tam merkezinde, biz egoistlerin birleştiği merkezi noktada, onlunun merkezinde, Yaradan’ın ifşasına, ihsan etme niteliğinin tezahürüne yer açmalıyız, böylece ruh en alt seviyeden, kaynaktan daha da gelişmeye başlar: embriyo, emzirme, olgunlaşma.

İhsan etme niteliği, annenin vücudunda büyüyen bir embriyo gibi, biri diğerinin içinde biçimlenerek, alma niteliği içinde gelişir. Ve her ne kadar embriyo anne için yabancı bir cisim olsa da doğa, annenin onu reddetmemesini, tam tersine onu mümkün olan her şekilde, özenle ve sevgiyle destekleyip büyütmesini ayarlamıştır. Annenin tüm büyük vücudu yalnızca embriyoyu büyütme işlevi görür.

Ve bizlerin, aynı sevgiyle, çocuk bekleyen şefkatli bir anne gibi, onluda birleşmemiz ve aramızdaki ihsan etme niteliğini dikkatlice geliştirmemiz gerekiyor. Hiçbirimiz onu kendi başımıza büyütemeyiz, ancak yalnızca aramızdaki bağda, ihsan etme niteliğini hayal edebilir ve onu alma niteliğimizin üzerinde daha fazla büyütebiliriz.

Alma arzusu temeline dayanan tüm bedenimiz, içinde insan, Adem olarak adlandırılacak olan manevi embriyoyu, ihsan etme arzusunu geliştirmek için çalışacaktır, çünkü o Yaradan’a (Domeh) benzeyecektir.

Ruhunuzu ancak eksiksiz bir manevi organizma yoluyla inşa edebilirsiniz: kendi merkezinde manevi rahmin olacağı ve ihsan etme niteliğinin ortaya çıkacağı bir yer açarak kendisini fesheden bir grupta.  Söylendiği gibi: “Beni sen yarattın.”

Bizim tarafımızdan alanı alma arzusundan özgürleştirerek ve alma arzusu içinde ihsan etme arzusunun büyümesine izin vererek, Yaradan diğerinin içinde bir form oluşturabilir.

Bu nedenle tüm çalışmalarımız sadece grup çalışmasıdır. Yaradan’ı dostlarım aracılığıyla aramazsam, o gerçek Yaradan değildir. Bütün dünya Yaradan ile bağ kurmak, O’na dönmek istiyor. Ancak bu girişimlerin ne kadar umutsuz olduğunu görebiliriz. Ve hepsi, insanların Yaradan’ı doğru bir şekilde hayal etmedikleri içindir: insanlar arasında bir bağ olarak.

Yaradan, egoizmimizden özgür olduğumuz bir alanda, aramızda inşa ettiğimiz ihsan etme niteliğidir. İhsan etme formunu alan, alma niteliklerimiz aracılığıyla Yaradan’ı ifşa ederiz.

Yaratılanları sevmeden, Yaradan’a ulaşmak imkansızdır. Bu yüzden şöyle denir: “İnsan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine; yaratılanların sevgisinden Yaradan’ın sevgisine.” Bunlar sadece güzel sözler değil, aynı zamanda gerçek ifşaya ulaşmak için gerekli bir koşuldur.

Şans Eseri Değil

Dünyada hiçbir şey tesadüfen olmaz; her şey, bizi tek kalp tek bir adam olarak birleşmek ve Yaradan’la bağ kurmak hedefine doğru ilerletme amacına yönelik olarak gerçekleşir.

Bu, tüm gerçekliğin amacıdır. Ve bunu çok arzu edersek, herhangi bir sorunu ilerlememizi hızlandırmak ve bize en kısa ve en iyi şekilde rehberlik etmek için bir fırsat olarak algılarız.

Asıl mesele, onlunun merkezini tespit etmek ve bu merkezden, onlunun ilerlemesi için O’nun yardımını istemek ve talep etmek için, Yaradan’a özlem duymak, , bizi onluda birleştirdiği ve O’na doğru ilerlememiz için bize akıl ve duyguları verdiği için O’na teşekkür etmektir.

Dua minnet ve istek içermelidir. Yaradan’ın bizi dünyadaki diğer insanlar gibi bilinçsiz bir durumda bırakmadığı için minnettarım ki O, bize nerede olduğumuzun ve gerçeğe, hakikat dünyasına, gerçek duruma nasıl ilerlememiz gerektiği ve böylece kaderimizi kontrol etmeyi öğrenmemiz gerektiği anlayışını verdi.

Bütün bunlar, O’na daha yakın olabilmemiz ve bu dünyadaki tüm insanları yanımıza çekebilmemiz gerçeğiyle, Yaradan’a memnuniyet vermek içindir. Yaradan, tüm insanların bir onluda, Adam HaRishon’un ruhunun on Sefirot’unda birleştiğini görmek ister.

Bu, Yaradan’a ve tüm insanlığa karşı görevimizdir, çünkü onların ortasındayız ve Yaradan’ı diğer insanlarla birleştirmeliyiz. Ve bu nedenle, Yaradan’ın hizmetkârları olarak adlandırılıyoruz. Bir yandan fiziksel dünyadayız ve tüm insanlarla bağlantıdayız, diğer yandan Yaradan’a bağlıyız ve O’nun ile yaratılan varlıklar arasında bir geçiş yolu olarak hizmet etmeliyiz.

Bizler, Galgalta ve Einaim ve AHAP olarak içimizde birleştirmemiz ve ruhumuzu oluşturmamız gereken bu iki parçaya, Yaradan’ın bir parçasına ve yaratılan varlıkların bir parçasına sahibiz.

Yaradan bizi bu çalışma için seçti: O ve insanlık arasında bir bağ kanalı, bir iletişim aracı, bir geçiş yolu olarak hizmet etmek ve O’nun güvenini haklı çıkarmak istiyoruz. Zor bir iş çünkü sadece kendi kaderimizi değil, dünyanın kaderini de önemsememizi, herkesin acısını hissetmemizi ve arzularını hissetmemizi gerektiriyor. Aynı zamanda böyle bir görevi almak da ayrı bir onurdur.

Onlunun merkezi, herkesin onlunun önünde kendisini iptal edip, boyun eğmesinden dolayı, her zaman bağ kurduğumuz yerdir. Bu şekilde, birlikte Yaradan’a döndüğümüzde onlunun merkezine ulaşırız. Herkes kendini diğerlerinin önünde iptal ederse, o zaman ortada Yaradan’a döndüğümüz ortak bir noktadan başka hiçbir şey kalmaz. Aksi halde Yaradan, O’na söylemek istediklerimizi işitmeyecektir.

Dostlarımın yandığını ve kalbimin sağır olduğunu görürsem, o zaman büyüklerin arasında küçük biri gibi hissetmeli ve elimden gelenin en iyisini yapmalıyım. Sınıfta otursam ve hiçbir şey duymasam, hiçbir şey görmesem, hiçbir şey anlamasam bile, duygu ve düşüncelerim uyuşmuşsa da her şeye rağmen dostlarımın arasındayım. Bu, annenin içindeki bir çocuk gibi, onlunun içinde bir embriyo haline geldiğim anlamına gelir.

Annenin karnındaki çocuk kıvrılmış bir şekilde yatar ve hiçbir şey yapmaz, sadece kendini iptal eder ve üst güç onu geliştirir. Aynı şekilde onluda kendimi iptal etmeli, mümkün olduğunca buna dahil olmalı ve dostlarımın beni etkilemesini beklemeliyim. Bu çok yüksek bir koşuldur ve bu tür bir kendini iptal etme büyümemizi sağlar.

Kendimi iptal ederek ve onluya dahil olmayı isteyerek, onlara büyük bir iyilik yapıyorum, çünkü şimdi Yaradan’ın benim için belirlediği koşullara göre doğru eylemi gerçekleştiriyorum. Bizler, her zaman on Sefirot’u onluda temsil ederiz ve her seferinde bu on Sefirot’ta farklı bir rol oynarız. Dolayısıyla aralarında benim gibi kendini iptal eden hiç kimse yoksa dostlar ilerleyemeyeceklerdir.

Manevi Hayatın Nabzı

Herhangi bir durumu yalnızca onludaki dostlar arasındaki bağ veya kopukluk açısından ve mümkün olduğunca içsel olarak değerlendirmeliyiz. Bu, hedefimize doğru daha hızlı ilerlememize yardımcı olacaktır.

Dostlarla ne kadar yakın veya ne kadar uzak olduğumuzu sürekli kontrol ediyorsak, Yaradan’ın bize karşı tutumunu ve O’nun, Adam HaRishon’un tek ruhuna geri dönmek için edinmemiz gereken bağın temellerini bize öğretme şeklini çok çabuk keşfedeceğiz.

Buradan, dünyada olan her şeyin sadece aramızdaki bağa bağlı olduğunu ve dünyayı düzeltmenin sadece aramızdaki bağ yoluyla mümkün olduğunu anlayacağız. Bağımız aracılığıyla Yaradan’a ne kadar çok kontrol verirsek, dünya o kadar iyi olur. O zaman, onlular arasında bağ kurmaya başlayacağız: onluyla onlular, yüzler, milyonlar birlikte… Ama herkes, içimizde tek bir onlu olarak hissedilecektir.

Yaradan’ın her zaman aramızda daha büyük bir gizlenmeyle ya da daha büyük ifşayla var olduğunu keşfedeceğiz. Ve bu şekilde, manevi yaşamın nabzının bu atışını, sürekli bir daralma ve genişlemeyi, aramızdaki birliğe ve Yaradan ile bağa doğru giderek daha fazla ilerlediğimizi hissedeceğiz.

Ruhun Tellerini Akort Etme

“Sevgi tüm günahları örter” sadece güzel bir söz değil, aynı zamanda Yaradan için sevgiye ulaşmanın bir yoludur. Kırık bir ruh aldık ve bu kırılma, tüm manevi yükseliş boyunca ıslahın sonuna kadar açığa çıkar. Her seferinde birlik, bağlılık için tam sevgiye kadar çabalamalıyız.

Bu nedenle sürekli olarak birbirimize karşı sol ve sağ çizgileri ortaya çıkararak, nefret ve sevgi basamaklarını tırmanacağız. Yaradan, bize birliğin adımlarını gitgide daha yükseğe çıkarma fırsatı vermek için, kabı tamamen kırdı.

Grup şu koşula uymalıdır: “Sevgi tüm günahları örter” yani günahları, nefreti ifşa etmek, aramızdaki her türlü boşluğu düzeltmek ve onları sevgiyle iyileştirmek. Sevgi, kimsenin kendini hissetmediği, sadece herkesi bir arada hissettiği bir ara bağdır.

Bu şekilde, çabalarımızın bir sonucu olarak, Yaradan denen birliğin niteliği ortaya çıkmaya başlayana kadar, her zamankinden daha güçlü bağ kurma aşamalarını inşa ederiz. Yaradan’a yakınlaşmanın başka yolu yoktur.

Onluda çalışırız, isteksizliği, nefreti ve reddedişi birleştirmeye ve ifşa etmeye çalışırız, kavga ederiz, ancak bu şekilde birbirimizi tekrar kucaklamak için çekişmenin üstüne yükseliriz. Ve bu şekilde yolu hızlandırırız.

Bu yasa sadece onluda değil, aynı zamanda insanlar, ülkeler, çocuklar ve yetişkinler arasındaki günlük yaşamda, aile ilişkilerinde de geçerlidir. Bağ kurmak istiyorsak, boşlukları, ayrılıkları ve çelişkileri de belirlemeliyiz.

Ama her şeyin içinde, gelecekteki hedefi görmeniz gerekir yani bunu neden yaptığımızı anlamamız gerekir. Yaşamlarımızdaki herhangi bir küçük değişiklik için, her zaman karanlıktan aydınlığa, geceden gündüze hareket etmeliyiz ve aynısı Yaradan ile ilişkimizde de olur.

Aramızdaki bağı ifşa etmek için: her zamankinden daha güçlü ve daha derin nefreti ve sevgiyi, karanlık ile ışığın zıtlığında Yaradan’ı karanlıktan gelen ışığın avantajı olarak ifşa etmek için, onluya katılım gereklidir.

Bu, duyamadığımız hafif bir sese benzer. Hâlâ sesler denizindeyiz ama onları ayırt edemiyoruz. Onları duymaya başlamak, Yaradan’ın aramızda olduğunu, bazen saklandığını, bazen ifşa olduğunu ve bunu farklı şekillerde görebilmek için böyle bir hassasiyete ulaşmamız gerekiyor. Bu da ancak kırılma ve bağ arasındaki zıtlığın tüm nüanslarını göstermek için onludaki dostlar arasında bağı inşa edersek mümkündür.

Dahası, bu dışsal belirtiler, bir nefret ve duygu patlaması gerektirmez. Bütün bunlar içimizde olmalı, duyuların inceliğiyle ifade edilmelidir. Gittikçe daha duyarlı olmalıyız çünkü aramızdaki Yaradan’ı ifşa etmek istiyoruz.

Yaradan gizleniyor çünkü O’nu yakalayabilecek yeterli hassas ve incelikli araçlara sahip değiliz. Kırılmadan bağa geçişin tüm inceliklerinde ne kadar derine girersek, aralarındaki tüm farkı hissederiz ve yavaş yavaş bu ilerlemelerde Yaradan’ı hissetmeye başlarız.

İşinin ustası, en küçük ayrıntılara duyarlı, hassasiyetini keskinleştiren kişidir. Dış gözle hiçbir şey fark edilmez, ancak uzman için her küçük ayrıntı gerekli hale gelir ve ona neler olduğunu gösterir.

Bizler, tam olarak böyle bir duyarlılıktan yoksunuz. Yaradan hâlâ aramızda, ancak doğru hislere sahip değiliz. Haz alma arzumuz çok kaba ve bu dünyanın duyumlarının en düşük seviyesindedir. Ayrıca bir dostta olan her şeyi, ustaca hissetmeyi öğrenmemiz gerekir. Dostlarımla böyle bir ilişki kurduktan sonra, onların içinde Yaradan ile ilişkimi ifşa etmeye başlarım.

Birbirimizle ilişkilerimiz, şimdi bir minörde, şimdi bir majörde gibi uyum içinde ses veren teller gibidir yani mesafe ve bağda, her tür koşul içinde. Yaradan bizimle böyle konuşur, çünkü bizi parçalayan ve ayıran O’dur ve aynı zamanda bağ kurmamıza da yardım eder.

Dolayısıyla, Yaradan’ın tellerimiz üzerinde hareket ettiğini hissederiz, aramızda işleyen ince bağ çizgilerinin üzerinde, ilişkilerimiz üzerinde oynadığını hissederiz. Bu şekilde O’nu ifşa eder ve O’nun bize ne söylemek istediğini buluruz ve ayrıca O’na birlik, sevgi ve arzu ilahisi olarak kendi melodimizi çalarız. Ve böylece yaratılışta, Yaradan’ın ifşasına gittikçe daha fazla uyum sağlarız.

Yaklaşımımızdan ve mesafelerimizden, tüm olası koşullardan, üç çizgiden ve bağdan, manevi Sefirot olarak, Yaradan’ın dilini daha da iyi öğreniriz, O’nun bize ne dediğini ve O’na nasıl cevap vereceğimizi anlarız. Yaradan ile tüm bağımız, birbirimizle olan bağımızdır. Bu nedenle, onlu içinde olmayan birinin Yaradan’ı ifşa etme fırsatı yoktur; bu son neslin koşuludur.

Bizim zamanımızda, genel Kli ıslah oluyor ve bu nedenle bizler son nesil olarak adlandırılıyoruz. Onlu onlu ıslah olmamız ve onları bir araya getirmeye başlamamız gerekir. Ama her şeyden önce, her bir teli, bir keman veya gitar gibi akort etmeniz gerekir, böylece birbirleriyle ve hep birlikte Yaradan ile uyumlu olurlar.

Bu zaten, Yaradan’la bağ kurmak, O’na aramızdaki yeri açmak ve bizimle oynayacak bir yer vermek için, onludaki manevi çalışmadır. Ve O’na şükran şarkısı, O’nun ihtişamının bir ilahisini çalabiliriz.