Monthly Archives: Temmuz 2023

Manevi Beden

Soru: Kişi acı çektiği zaman, bedenini hissedebilir. Manevi bedende ne olur?

Yanıt: Dünyamızda hissettiğimiz her şeyi, en hoş duyumları bile yalnızca bir tür acı, sınırlama, baskı ve benzeri nedenlerle hissederiz. Hisler sınırlılık duygusundan gelir.

Ancak manevi dünyada durum bunun tam tersidir. Bedenimin hislerinin üzerine yükselirim; benim için bu egoist sınır mevcut değildir.

Sonuç olarak, bedenimi ve genel olarak bu dünyayı hissetmeyi bırakırım çünkü egoist sınırı iptal eder ve onun üzerine özgecil niteliklere yükselirim. Bu dünya benim için yavaş yavaş çözülmeye başlar. Onu maddi olarak değil ama benim için hala tasvir edilen bir şey olarak görürüm. Ama sonunda tamamen yok olur.

Bununla bir sorunum yoktur, bırakın hayali dünya yok olsun.

Manevi beden benim başkalarıyla olan ilişkili niteliklerimdir yani başkalarıyla bağlılık ve bağ kurma temelinde inşa ettiğim şeydir. Manevi niteliklerim başkalarına Yaradan’ın onlara davrandığı gibi davranabildiğim yerdir.

Böyle durumlarda ben de sınırlı değilimdir. Manevi bedenim bana herhangi bir sorun çıkarmaz.

Yaratılış Olarak Kabul Edilen Nedir?

Alma arzusu, yaratılan varlıkta ancak onun kendi isteğiyle almak için uyanışı aracılığıyla oluşur. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem,” Kısım 6, Madde 24)

Soru: Yaratılış, kendi kişisel alma arzusuna sahip olan, yaratılan varlık mıdır?

Cevap:  Sadece almak için değil, hatta Yaradan’a benzer hale gelmek için. Bu nedenle, alma arzusu gelişimin dört aşamasından geçer ve son aşamada Yaradan’a benzer olmak için, özgür bir kişisel arzu geliştirir. Bundan önce, henüz bir yaratılan olarak kabul edilmez çünkü gelişimin istem dışı aşamalarından geçer.

Ayrı Düşen Dünyalar

Haz alma arzusu bir insan için her şeyi belirler: ne hissedeceğini, etrafındaki alanı ne kadar uzakta hissedeceğini ve hissettiği her şeyi nasıl adlandıracağını. Yani insanın arzusu onun dünyasını belirler çünkü arzunun ötesinde olduğunu hissedemez ve bu nedenle arzu onun için varmış gibi görünmez.

Dolayısıyla, eğer kişinin içinde arzu gelişmemişse, cansız derecesindeyse, o zaman dünyası cansız derecenin çerçevesiyle sınırlıdır. Bu tıpkı dünyası küçücük olan ve kreşin ötesine geçmeyen bir bebek gibidir ama bu onun için yeterlidir ve tatmin olur.

Dolayısıyla, sınırları niteliklerimizin sınırlarıyla belirlenen bir dünyada yaşıyoruz ve bunun ötesinde hiçbir şey olmadığına ikna olmuş durumdayız. Bir zamanlar insanlar dünyanın düz bir disk, evrenin de katı bir küre olduğunu ve bu dünyanın sınırlarının onu üzerinde hiçbir şey olmayan bir kapak gibi kapladığını düşünüyorlardı.

Ve şimdiye kadar, dünya hakkındaki bilgimiz, elde ettiğimiz kazanımlarla sınırlıydı. Umalım ki yakında onun sınırlarını genişletebilelim ve o zaman gerçekten nasıl bir dünyada olduğumuzu anlayabilelim.

Haz alma arzumuz sürekli gelişiyor, her seferinde hissettiğimiz gerçekliğin sınırlarını yeni sınırlara doğru zorluyor. Biz bu sınırlara dünya diyoruz. Ve arzumuz 1-2-3-4 şeklinde dört derece halinde geliştiğinden, etrafımızda varmış gibi görünen dünyayı da 1-2-3-4 şeklinde dört seviyede algılarız.

Bir zamanlar tüm insanlık tek bir beden, tek bir bütün olarak varken, daha sonra pek çok küçük bedene bölündük. İşte bu yüzden her birimiz farklı bir gerçeklik hissediyor ve algılıyoruz.

Amaç, oyun hamuru parçaları gibi birbirine yapışmış tek bir bedene geri dönmektir. Ve bu formda, gerçek gibi görünen yeni, tek bir gerçekliği hissetmeye başlarız. Bu, gerçekliği kontrol eden ve onu destekleyen tek bir üst güç tarafından yönetilir. Ve her bir parçanın hissettiği gibi, büyük bir güçler çeşitliliği yoktur. Bu bağa ulaşmak, çalışmamızın ve gelişimimizin hedefidir.

Bizler, Büyük Patlama sonucunda pek çok parçaya ayrılan, tek bir ortak beden olarak var olduk. Ve eğer bu birlik haline geri dönmek için çabalarsak, o zaman tek ve giderek artan birleşik bir güç hissetmeye ve anlayış, kazanım elde etmeye başlarız. Sorunları ve savaşlarıyla tüm insanlık tarihi ve modern gerçeklik, yalnızca bizi birleşme ihtiyacının farkına vardırmak içindir. Doğa bizi buna zorluyor.

Ve hepimiz birbirimize yaklaştıkça ve bağ kurma yükümlülüğümüzü giderek daha net bir şekilde hissettikçe, bizi kontrol eden, yakınlaştıran, dolduran ve sonunda gerçek realiteye ulaşmamıza yol açan içsel gücü anlamaya başlarız.