Daily Archives: Temmuz 7, 2023

Evrensel İlgi

Soru: İyilik nedir?

Cevap: İyilik, sevgiye giden tüm yollarda karşılıklı bağımlılık anlayışıdır. Ve kötülük ise bunun tam tersidir.

Soru: Ancak herhangi bir anlaşmazlık durumunda her iki taraf da iyi yaptığını düşünüyor.

Cevap: Bizler kendimizi aşmalı ve biri diğerini pahasına değil, sadece herkesi iyi hissettirmeyi düşünmeye başlamalıyız. Aksi halde hiç bir yere varamayız. Karşılıklı bağın, karşılıklı bağımlılığın, karşılıklı kısıtlamanın, karşılıklı destek vb.nin ne anlama geldiğini öğrenmeliyiz.

Yani, kesinlikle tüm insanlığı kapsayacak sistemler oluşturmalıyız. Bunlar bütünsel gelişim sistemleridir.

Başka türlü hayatta kalamayacağımızı anlamalıyız. Herkesle ilgilenecek bir sistem kuramazsak doğa bizi bu gezegenden, bu dünyadan silecek.

Tora ile Zohar Kitabı Arasındaki Fark Nedir?

Soru: Tora ile Zohar Kitabı arasındaki en büyük fark nedir?

Cevap: Sadece Tora’nın üslûbunda, sunumunda ve mutlaklığındadır. İçinde ne yazıyorsa mutlaktır. Zohar Kitabı’nda yanlış yorumlanabilecek pek çok ifade vardır.

Zohar genel itibariyle kendi içinde tamamlanmamıştır. Başlangıçta, yaklaşık otuz ciltten oluşuyordu. Bugüne kadar sadece küçük bir kısmı bulunmuştur, yani eksiktir, parça parçadır ve Tora’ya benzediğini iddia edemez.

Ancak sunumunun gücü açısından Zohar, bizi Tora’dan çok daha fazla etkiler.

Korkunun Gücü

Soru: Çoğu zaman büyük etkinliklerden veya kongrelerden önce insanların bir şekilde kendilerini uzak tutmaya başladıkları, onların önemsiz olduklarını düşündükleri ve etkinliklere katılmadıkları durumlar olur. Bu koşulların üstesinden gelmemekle bir şey kaybediyorlar mı?

Cevap: Elbette, hiç şüphesiz! Asıl sorun, arzu, ıstırap ve korku hazırlığı içindedir. Bağ, bir sonraki seviyede başarılı olacak mı? Sonuçta, eğer işe yaramazsa, büyük bir darbe, bir başarısızlık olacak ve o zaman elbette hayal kırıklıkları ve çeşitli sorunların ortaya çıkması yoluyla bir ıslaha dönüşecektir.

Ancak bizim farklı davranmamız gerekiyor. Kendi baskımızla ilerlemeli ve daha yüksek dünyaya doğru yol almalıyız.

Soru: Ne yapmalıyım? Bir insan için asıl mesele sadece katılmak mıdır?

Cevap: Hayır, bedenen ve ruhen bu işin içinde olmalısınız ve kendinizi büyük bir tutkuyla, büyük bir endişeyle ve işe yaramayabileceği korkusuyla hazırlamalısınız çünkü böylesine inanılmaz bir fırsat hayatta bir kez gelir.

Soru: Peki bu arzunun gelişmesi kime bağlıdır?

Cevap: Hep birlikte karşılıklı sorumluluk koşulunda olmamıza.

“Babil Kulesi Neyi Temsil Ediyor?” (Quora)

Babil Kulesi’nin inşası, insanlığın yaklaşık 4.000 yıl önce gerçekleşen, ilk egoistik gelişim seviyesini temsil etmektedir.

Babil Kulesi’nin hikayesi, artan egoizmlerine bağlı olarak, alegorik biçimde gökyüzüne ulaşan bir kule inşa etme arzularıyla tanımlanan, realiteyi yöneten özgecil güce, Yaradan’a ulaşmayı arzulayan insanları anlatır.

İnsanlık, artan egoizmini Yaradan’ı edinmeye yöneltmekte başarısız oldu, çünkü Yaradan’ı edinmek, egoizmin üzerine çıkmak ve realiteyi yöneten özgecil güçle temas geliştirmek anlamına gelir. Onların artan egoizmleri, birbirlerini ve olumlu bağlarını hissetmeyi bırakmalarına neden oldu. Bu da onların, gökyüzüne ulaşan bir kule inşa etmenin anlamı olan, Yaradan’ı kendi çıkarları için kullanmak istemelerine neden oldu. Daha sonra birbirlerini anlamayı bıraktılar ve doğaya zıtlıkları onları birbirlerinden ve Yaradan’dan uzaklaştırdı ve dağıldılar.

Başka bir deyişle, Babil Kulesi, bizi birbirimizden ve doğadan ayıran, egoizmin -yalnızca kendi çıkarımız için zevk alma arzusunun- arttığı bir süreci temsil eder. Babil Kulesi hikâyesi, artan egoizmimizin üzerinde birleşmek ve egoizmimizin bize getirdiği kopukluğu düzeltmek için çalışmak yerine, Yaradan’a egoizmlerinin üzerine çıkarak değil, tersine egoizmleri aracılığıyla ulaşabileceklerini zanneden insanları anlatır. Sonuç olarak, onlar egoizmlerinin büyüme atağından önce paylaştıkları olumlu bağın çöküşünü yaşadılar ve kendilerini tek bir ulusa ait hissetmek yerine,  birbirlerinden nefret ve ayrılık hissetmeye başladılar.

O zamandan bu yana, birbirimizden kopukluğumuzu, çeşitli bilimsel, kültürel ve teknolojik gelişmelerle telafi etmiş olabiliriz, ancak küresel olarak birbirimizle yüzeysel bağlar geliştirirken, sürekli büyüyen egoizmimiz nedeniyle içsel olarak birbirimizden kopukluğumuz artmaya devam ediyor. Bugün ayrıca, bilimsel, kültürel ve teknolojik yeniliklerin bolluğunun, arzularımıza gerçek ve kalıcı bir tatmin sağlamada başarısız olduğunu da görüyoruz, ki bu da çağımızın diğer çağlardan daha fazla depresyon, yalnızlık, endişe ve stres vakasına sahip olduğu gerçeğiyle örneklendirilebilir.

İçinde bulunduğumuz çağda, kendimizi yani egoist arzularımızı tatmin edemeyeceğimizin farkına varıyoruz. Herhangi bir doyum, yalnızca mevcut arzumuzu söndürmeye hizmet eder ve onun yerine yeni bir arzu belirir. Çağımızda, egoizmimizin çıkmaza girdiğine dair artan farkındalık, bize Babil Kulesi’nin yeni bir aşamasını gösteriyor: Kule bir zamanlar Yaratıcı tarafından yıkılmışken, bugün egoist arzularımızın bir zamanlar bizi götüreceğini düşündüğümüz ilerleme yerine bizi bir çıkmaz sokağa götürdüğünü gördükçe kendi yıkımımızın farkına varıyoruz. Başka bir deyişle, Babil döneminde yaşanana benzer bir kritik noktadayız, ancak şimdi durumumuzun farkındayız.

Kabala bilgeliğine göre, artan küresel teknolojik, ekonomik ve ticari bağlantımızın, artan içsel egoist büyümemiz ve birbirimize karşı tutumlarımızdaki kopuklukla birlikte buluşma noktası, insanlığın yeni bir birleşmiş medeniyete bağlanmasının başlangıcını işaret ediyor. Geçmiş deneyimlerimizden ve Babil Kulesi’nin hikâyesinden, büyüyen egoizmimizin emirlerini yerine getirirsek yıkıma sürükleneceğimizi öğrenebiliriz. Egoizmimizin büyümesini doğru bir şekilde gerçekleştirmek için, büyüyen egoizmimizin üzerinde tek bir insanlık olarak nasıl birleşeceğimizi öğrenmemiz gerekiyor, bu da bizi daha önce hiç görmediğimiz yeni, uyumlu ve barışçıl bir duruma götürecektir. Er ya da geç, akıl ve farkındalık kazanarak ikinci rotaya geçeceğimizi ve böylece kendimizi ve gelecek nesillerimizi birçok gereksiz acıdan kurtaracağımızı ümit ediyorum.

Barış Ve Dostluk İçin

Yorum: Kült grupların sınıflandırılmasına göre, “Grup tüm zamanınızı görevler, kitap veya gazete satmak, yeni üyeler toplamak, kurslara katılmak ve meditasyon yapmakla doldurur.”

Cevabım: Kabalistler kimseyi toplamaz. Aksine, biz her şeyin kesinlikle açık olması gerektiğine inanıyoruz. İnsanları kendimize çekmiyoruz, ancak bilgimizi dışarıya yayıyoruz. Kişi derslerimizi televizyondan ve internetten izleyebilir; biz, herkese diğer tüm organizasyonlardan daha fazla açığız.

Kapalı bir organizasyon, her şeyden önce bir kültün özelliğidir. Biz öyle değiliz. Bir insan gelebilir ya da gidebilir, evlenebilir, boşanabilir, iş veya meslek değiştirebilir. Aramızda Afrikalı Amerikalılar, Çinliler, Avrupalılar, Güney Amerikalılar, Yerli Amerikalılar ve diğer halklardan dostlarımız var.

Almanya, Hollanda, Fransa, Güney ve Kuzey Amerika’da şubelerimiz var. Arap ülkelerinin çoğu da dahil olmak üzere, öğrencilerimizin olmadığı tek bir ülke yok.

Herkese açıkken hangi kültten bahsedebilirsiniz ki?! Her şeyi açıkça gösteriyoruz ve en geniş şekilde yayınlıyoruz.

Yorum: Ama aynı zamanda “grup kişilerin tüm zamanını görevlerle dolduruyor” diyor.

Cevabım: Eğer gruptaysanız, o zaman biraz boş zamanınızı dağıtım için ayırmanız gerekir çünkü dünyanın iyiliği buna bağlıdır.

Dünyanın başka bir kurtuluş yöntemi yoktur, yalnızca insan doğasının egoistlikten özgeciliğe, nefretten sevgiye ıslah edilmesi yoluyla kurtulabilir. Bu bence herkes için net.

Dünyadaki her insan, kendi üzerinde çalışmak ve başkalarını da aynı ıslaha çekmek için zaman ayırmalıdır. Aksi halde ne yapacağız? Oturup kafamıza daha fazla darbe gelmesini mi bekleyeceğiz? Hayır, biz barış ve dostluktan yanayız.

Manevi Beden

Soru: Kişi acı çektiği zaman, bedenini hissedebilir. Manevi bedende ne olur?

Yanıt: Dünyamızda hissettiğimiz her şeyi, en hoş duyumları bile yalnızca bir tür acı, sınırlama, baskı ve benzeri nedenlerle hissederiz. Hisler sınırlılık duygusundan gelir.

Ancak manevi dünyada durum bunun tam tersidir. Bedenimin hislerinin üzerine yükselirim; benim için bu egoist sınır mevcut değildir.

Sonuç olarak, bedenimi ve genel olarak bu dünyayı hissetmeyi bırakırım çünkü egoist sınırı iptal eder ve onun üzerine özgecil niteliklere yükselirim. Bu dünya benim için yavaş yavaş çözülmeye başlar. Onu maddi olarak değil ama benim için hala tasvir edilen bir şey olarak görürüm. Ama sonunda tamamen yok olur.

Bununla bir sorunum yoktur, bırakın hayali dünya yok olsun.

Manevi beden benim başkalarıyla olan ilişkili niteliklerimdir yani başkalarıyla bağlılık ve bağ kurma temelinde inşa ettiğim şeydir. Manevi niteliklerim başkalarına Yaradan’ın onlara davrandığı gibi davranabildiğim yerdir.

Böyle durumlarda ben de sınırlı değilimdir. Manevi bedenim bana herhangi bir sorun çıkarmaz.

Yaratılış Olarak Kabul Edilen Nedir?

Alma arzusu, yaratılan varlıkta ancak onun kendi isteğiyle almak için uyanışı aracılığıyla oluşur. (Baal HaSulam, On Sefirot Çalışması, Bölüm 1, “İçsel Gözlem,” Kısım 6, Madde 24)

Soru: Yaratılış, kendi kişisel alma arzusuna sahip olan, yaratılan varlık mıdır?

Cevap:  Sadece almak için değil, hatta Yaradan’a benzer hale gelmek için. Bu nedenle, alma arzusu gelişimin dört aşamasından geçer ve son aşamada Yaradan’a benzer olmak için, özgür bir kişisel arzu geliştirir. Bundan önce, henüz bir yaratılan olarak kabul edilmez çünkü gelişimin istem dışı aşamalarından geçer.

Ayrı Düşen Dünyalar

Haz alma arzusu bir insan için her şeyi belirler: ne hissedeceğini, etrafındaki alanı ne kadar uzakta hissedeceğini ve hissettiği her şeyi nasıl adlandıracağını. Yani insanın arzusu onun dünyasını belirler çünkü arzunun ötesinde olduğunu hissedemez ve bu nedenle arzu onun için varmış gibi görünmez.

Dolayısıyla, eğer kişinin içinde arzu gelişmemişse, cansız derecesindeyse, o zaman dünyası cansız derecenin çerçevesiyle sınırlıdır. Bu tıpkı dünyası küçücük olan ve kreşin ötesine geçmeyen bir bebek gibidir ama bu onun için yeterlidir ve tatmin olur.

Dolayısıyla, sınırları niteliklerimizin sınırlarıyla belirlenen bir dünyada yaşıyoruz ve bunun ötesinde hiçbir şey olmadığına ikna olmuş durumdayız. Bir zamanlar insanlar dünyanın düz bir disk, evrenin de katı bir küre olduğunu ve bu dünyanın sınırlarının onu üzerinde hiçbir şey olmayan bir kapak gibi kapladığını düşünüyorlardı.

Ve şimdiye kadar, dünya hakkındaki bilgimiz, elde ettiğimiz kazanımlarla sınırlıydı. Umalım ki yakında onun sınırlarını genişletebilelim ve o zaman gerçekten nasıl bir dünyada olduğumuzu anlayabilelim.

Haz alma arzumuz sürekli gelişiyor, her seferinde hissettiğimiz gerçekliğin sınırlarını yeni sınırlara doğru zorluyor. Biz bu sınırlara dünya diyoruz. Ve arzumuz 1-2-3-4 şeklinde dört derece halinde geliştiğinden, etrafımızda varmış gibi görünen dünyayı da 1-2-3-4 şeklinde dört seviyede algılarız.

Bir zamanlar tüm insanlık tek bir beden, tek bir bütün olarak varken, daha sonra pek çok küçük bedene bölündük. İşte bu yüzden her birimiz farklı bir gerçeklik hissediyor ve algılıyoruz.

Amaç, oyun hamuru parçaları gibi birbirine yapışmış tek bir bedene geri dönmektir. Ve bu formda, gerçek gibi görünen yeni, tek bir gerçekliği hissetmeye başlarız. Bu, gerçekliği kontrol eden ve onu destekleyen tek bir üst güç tarafından yönetilir. Ve her bir parçanın hissettiği gibi, büyük bir güçler çeşitliliği yoktur. Bu bağa ulaşmak, çalışmamızın ve gelişimimizin hedefidir.

Bizler, Büyük Patlama sonucunda pek çok parçaya ayrılan, tek bir ortak beden olarak var olduk. Ve eğer bu birlik haline geri dönmek için çabalarsak, o zaman tek ve giderek artan birleşik bir güç hissetmeye ve anlayış, kazanım elde etmeye başlarız. Sorunları ve savaşlarıyla tüm insanlık tarihi ve modern gerçeklik, yalnızca bizi birleşme ihtiyacının farkına vardırmak içindir. Doğa bizi buna zorluyor.

Ve hepimiz birbirimize yaklaştıkça ve bağ kurma yükümlülüğümüzü giderek daha net bir şekilde hissettikçe, bizi kontrol eden, yakınlaştıran, dolduran ve sonunda gerçek realiteye ulaşmamıza yol açan içsel gücü anlamaya başlarız.