Monthly Archives: Kasım 2021

Sukot – Işık Tarafından Islah

Soru: Sukot bayramı üç bin yıl önce Tora’da anlatılmış ve altıncı yüzyıldan sekizinci yüzyıla kadar kutlanmıştır. Neden?

Cevap: Kabalistik bayramların takvim tarihleriyle ve dünyamızdaki herhangi bir olayla ilgisi yoktur. Kabala çalışırken üst kökleri çalışırız. Dünyamıza inip inmedikleri önemli değil. Kabalist tüm bunları hisseder ve görür.

Soru: Sukot’ta Tora’yı alıp onunla dönme geleneği vardır. Bunun anlamı nedir?

Cevap: Bu, Or Makif denilen, çevreden gelen saran ışığın yavaş yavaş ruhun içsel ışığı haline geldiği anlamına gelir. Ruh, Sukkot’un yedi günü içinde yavaş yavaş ıslah olur.

Dolayısıyla Tora ile dönmek bir gelenektir, hiçbir anlam ifade etmez; sadece bizim dünyamızda ruhun özel durumlarını bu şekilde belirtmek isteriz.

Soru: Sukot’un son gününde Tora’nın son bölümünü okumak ve yeni bir bölüme başlamak adettendir. Her hafta belirli bir bölümün okunması ne anlama gelir?

Cevap: Tora, ruhu ıslah etmek için verilmiştir, bu nedenle yıl boyunca Tora’dan bir bölüm okuyarak, her seferinde ruhumuzu ıslah ederiz ve ışık yavaş yavaş ona girer. Sukot’un son gününde, yıllık Tora okumasını bitirir ve hemen tekrar okumaya başlarız. Tora yılı Sukot’un son günü ile başlar, Yeni Yıl ile değil, Simhat Tora ile başlar.

Soru: Bu kutlamanın özü nedir?

Cevap: Sukot bayramının özü, Yaradan dediğimiz, bizi çevreleyen devasa üst ışığa, bir kulübede ortak bir çatı altında olmak suretiyle, bağ yoluyla ıslah olduğumuz gibi, ıslah edilmiş ruha girme fırsatı vermektir.

Üst ışık içimize girer, bizi ıslah eder ve doldurur.

Sukot gerçekten büyük bir kutlamadır.

 

Niyetin Doğru Olup Olmadığı Nasıl Kontrol Edilir?

Soru: Kişi, niyetinin doğru olup olmadığını nasıl kontrol edebilir?

Cevap: Bunu dostlarınıza karşı olan doğru tavrınızla kontrol edebilirsiniz. Dostlarınızla ilişki kurduğunuz gibi, Yaradan ile de ilişki kurarsınız.

Ve Yaradan’a farklı davrandığınız konusunda kendinize yalan söylemeyin: “O’nu seviyorsunuz ama dostları…”  Böyle bir şey yoktur çünkü dostlarınıza karşı tutumunuz içinde Yaradan’a karşı tutumunuzu şekillendirirsiniz. Başka türlü değil!

 

Manevi Dünyanın Yapısı

Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü“: “Dolayısıyla, realitede hiçbir unsur ya da alt bir dünyada realitenin ortaya çıkışı yoktur ki Yukarısındaki dünyada benzerliğini bulmasın, tıpkı bir göldeki iki damla gibi.

Ve bunlara “Kök ve Dal” denir. Bu, alt dünyadaki maddenin, alt maddenin kökü olan Üst Dünyadaki modelinin bir dalı olduğu addedilir, zira alt dünyadaki maddenin etkilendiği ve tasarlandığı yer burasıdır (Üst Dünya).

Bu demektir ki “gelecek” denilen kök, çimeni büyümeye ve miktar ve nitelik olarak özelliklerini edinmeye zorlar, mühür ve damgada olduğu gibi. Yukarısındaki dünya ile bağlantılı olarak her bir dünyadaki her detay ve realitedeki her meydana gelişin uygulandığı Kök ve Dal yasası budur.”

Yukarıdan aşağıya, sonsuzluk dünyasından bizim dünyamıza kadar her seviyede tüm nitelikleri ve nicelikleri ile açıkça tezahür eden bir hiyerarşiden bahsediyoruz.

Yaratılışın en küçük parçasını bile alır ve yapısını keşfetmek istersek, onda tüm yaratılışın yapısını buluruz. Mutlak doğrulukla! Benzetmek gerekirse, evrenimiz muazzam bir atom olduğundan, bütün parçaları atomlardan oluşmuştur. Belki bu çok net değil ama genel olarak böyle anlayabiliriz.

Dolayısıyla bir kök var bir de dal vardır. Üst seviyeye her zaman kök denir ve kaçınılmaz olarak alt seviyeyi: dalı yönetir.

Böylece, yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya her şey kesin yasalara göre birbirine bağlıdır, açık bir hiyerarşi içinde bulunurlar ve yukarıdan aşağıya ve aşağıdan yukarıya doğru izlenimleri temsil eder çünkü her şey on Sefirot’tan on parçadan oluşur.

Burada kesinlikle bir sorun yok çünkü her şey tam olarak kalibre edilmiştir. Manevi dünyanın yapısı oldukça karmaşık olmayan, basit ve bütünseldir.

Yaradan’ın Eylemlerini İfşa Etme Koşulları

Onludaki dostlarımızla olan bağımızın içinde Yaradan’ı hissetmeye nasıl başlayabiliriz? Asıl çalışma, duygular düzeyinde birbirimize yaklaşmamızı ve uzaklaşmamızı tüm yönleriyle keşfetmektir. Dostlarımız arasında pratikte doğru ilişkileri kurmaya çalışırsak, Yaradan’ı bu eylemler içinde hissetmeye başlarız.

Bu girişimleri birlikte yapmazsak Yaradan’ı nasıl yaratabiliriz? Sonuçta, “Beni siz yarattınız” denir yani Yaradan’ı biz inşa ederiz. Birbirimizle o kadar yakından bağ kurmalıyız ki, “Yaradan” denilen şeyi anlamaya başlayalım.

Tıpkı Lego blokları gibi, arzularımızdan Yaradan’ı bir araya getirmeliyiz. Eğer birbirimizi reddetmemize rağmen, onun üstünde bağ kurmayı arzularsak, o zaman bu iki durum ile birlikte, eylemlerimizin sonucu olan kopukluk ve bağı, uzaklaşma ve yakınlaşmayı inceleyerek, Yaradan’ın kim olduğunu, kimleri bir araya getirdiğimizi ve inşa ettiğimizi ifşa etmeye başlayacağız.

Eğer bir onlumuz ve Yaradan’ı bu şekilde inşa etme fırsatımız yoksa, o zaman O’nun ifşa olacağına dair hiçbir şans ve umut yoktur. Dostlarım ve ben, bloklarımızdan O’nun suretini bir araya getiremezsek, O’nu ifşa edemeyiz. Yaradan’ı inşa etme fırsatının hemen yanında duruyoruz ama O’nu inşa etmiyoruz!

Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir. Birbirimizi tamamlama arzusu ve niyetiyle bağımızı kurduğumuzda ve ortak bir şeyi bir araya getirdiğimizde, onun nasıl canlanmaya başladığını hissederiz.

Doğadan cansız parçacıkları, içinde negatif ve pozitif yüklerden başka hiçbir şey olmayan atomları aldığımızı ve onları öyle bir şekilde bağladığımızı hayal edin ki, aniden canlı ve gelişen bir şey elde edelim. Atomlar birbirleriyle birleşerek organik bir moleküle, yani içinde hayat bulunan canlı bir maddeye dönüşürler ve hayatın sırrı onun içinde saklıdır. Yaratılışın tüm temelleri ve sırları DNA’nın içinde gizlidir ve bu yaşam gücü nereden gelmektedir?

Cansız parçacıklar, protonlar, elektronlar, nötronlar ve mezonlar, bağlarıyla kendilerini nasıl öyle bir duruma getirirler ki, içlerinde birdenbire “yaşam” denen bir güç ortaya çıkar? Bunu anlamıyoruz, sadece çocukların bloklarından bir ev inşa etmemiz gereken inorganik tuğlalar yerine, kendi kendine inşa edilen ve kendi kendine büyüyen canlı bir şeyin aniden ortaya çıktığını görüyoruz.

Onların içlerinde Yaradan’ın gücü, yaratılışın gücü uyanır ve birbirleriyle bağ kurmaya başlarlar. Biz sadece onlar için koşulları yaratırız; Sanki Yaradan’a ifşa olma fırsatı veriyormuşuz gibi. Sonra kendilerini inşa etmeye başlarlar ve yaratma eylemi, Maase Bereshit gerçekleşir.

Bu nedenle bizim çalışmamız, Yaradan çalışmasına girip müdahale etmek değil, üst gücün eylemini ifşa etmek için koşulları yaratmaktır.

Erkek ve Kadın Onlular Arasındaki İlişki

Soru: Onlu, bir Partzuf’tur. Erkek ve kadın onlular arasında nasıl bir ilişki olmalıdır?

Cevap: Erkek ve kadın onlusu arasında fark yoktur, ancak kadın ve erkeği karıştırmaya gerek yoktur. Cinsiyet farklılıkları, iletişimimize belirli kısıtlamalar getirir. Kabala’da bu olamaz.

Bizim dünyamızdaki sevgi ve manevi sevgi, iki farklı şeydir ve onları karıştırmamalısınız.

Kadın grupları erkek gruplarına yardım etmeli ve erkek grupları, ilerlemeleri vasıtasıyla, kendilerine olan güvenleri ile kadınlara karşı sorumluluklarının farkına varmalıdır.

Onlular arasındaki doğru kombinasyon çok önemlidir. Sizlerden çok var ve tüm mesafelerin üzerinde bağlanırsanız büyük bir güç olursunuz.

Kalbimi Nasıl Açarım?

Soru: Kalbimi nasıl açabilirim?

Cevap: Kalbinizi ancak çevre ile doğru iletişim kurarak açabilirsiniz. Başka yolu yok.

Dostlarınızla doğru iletişim kurmaya başladığınızda, daha yakın olmaya çalıştığınızda ve size iyi veya kötü görünen dış özellikleri ne olursa olsun onları sevmeye başladığınızda, o zaman ne kadar çok çevreye karşı tutumunuzun sadece egoizminiz tarafından belirlendiğini hissedeceksiniz.

Dostlarını sevmek için egoizmin üzerine çıkmak büyük bir iştir. Bizim yaptığımız şey bu. Kalbinizi açmak, egoizmi açmak değil, başkalarına karşı arzunuzu açmak anlamına gelir.

Şimdilik sadece nasıl kalbimizin üzerine yükseleceğimizi, egoizmimizden nasıl çıkacağımızı ve onun üzerinde olan her şeyi hissetmeye başlayacağımızı düşünmeliyiz.

Bunu yapmaya çalışın. Yol sadece çevreden geçer. İyi şanlar!

“Hayatın Anlamı Nedir ve Neden Buradayız?” (Quora)

Gelişimin Üç Vektörü

Bu ilim genellikle, iki paralel ve birbiriyle aynı, işleyişe ayrılmıştır, tıpkı bir havuzdaki iki damla gibi. Aralarındaki tek fark şudur; ilk işleyiş yukarıdan aşağıya doğru, bu dünyaya uzanır. İkinci işleyiş ise; yukarıdan aşağıya doğru ortaya çıktıklarında kökte meydana gelen aynı yol ve oluşumlarla tam olarak aynı şekilde, aşağıdan yukarıya doğru çıkmaktır. (Baal HaSulam, “Kabala Bilgeliğinin Özü”)

Üç eksen, üç çizgi, üç vektör olduğunu öğrenmekteyiz:

Birincisi, yukarıdan aşağıya, Eyn Sof dünyasından bizim dünyamıza iniş.

İkincisi, dünyamızdaki gelişim.

Ve üçüncüsü, aşağıdan yukarıya, ıslah anlamına gelen Ein Sof dünyasına bir yükseliş.

Soru: Bu, gelişimimizin sona erdiği anlamına mı geliyor?

Cevap: Gelişimimiz sadece sona ermekle kalmadı, yeniden doğdu. Eğer yukarıya yükselmezsek, zamanında toplanmadığında çürüyen bir meyve gibi onun hastalıklarını görürüz.

İnsanlığın aslında çürümüş olduğunu görüyoruz. Zaman çizgisine bakarsak, 16. yüzyılda iyi doğru duruma ulaştık. Ancak bugün, yükselişimize uzun zaman önce başlamamız gereken bir durumdayız ama ne yazık ki sadece bunun için hazırlanıyoruz.

Aşağıdan yukarıya doğru uzun ve zorlu bir yol var ve her şey bunun için çoktan hazırlanmıştır: nasıl gelişmemiz gerektiğini, nasıl bir grup kuracağımızı, nasıl birleşeceğimizi ve yavaş yavaş Yaradan’ı ifşa edeceğimizi açıklayan Kabala bilgeliği, kitaplar ve farklı araçlar.

Soru: Eyn Sof dünyasından kaynaklananlar parçalanmaya vb.ne, bizim aşağı dünyamızdan kaynaklananlar ise bütünlüğe yol açmalıdır. Yaradan’ın buradaki mantığı/gerekçesi nedir?

Cevap: Yaratılış düşüncesinde tüm süreç baştan belirlenir. Üst güç bize girer ve bizi paramparça eder.

Bu nedenle bencillik ortaya çıkar. Sonra, neredeyse 15 milyar yıl içinde evrimleşir. Ve ancak o zaman, üst kuvvetin de yardımıyla ıslahına başlar.

Fakat ıslah, sizi etkileyen üst kuvveti MAN yükselterek akıllıca ve mantıklı bir şekilde çekmeniz sayesinde gerçekleşir. Islah için, birlik için arzunuzu yükselttiğinizde ıslahın ışığı sizin üzerinize iner.

 

Yaradan Planlarını Değiştirmez

Eğer dünya bu kadar kritik bir durumdaysa, o zaman Yaradan neden dünyayı ıslaha zorlamak için geniş insan kitlelerinde Kabala bilimine karşı ateşli bir ilgi uyandırmasın ki?

Gerçek şu ki, Yaradan dünyayı ıslah etmemiz gereken büyük egoizme göre düzenler. O, arzuları seçmez ve onları zorlamaz. Yaratılışın başlangıcında yarattığı sistem; onun tüm koşulları, tüm tarih boyunca ortaya çıkar ve gerçekleşir.

Yaradan sürecin ortasında yaratılış eylemini revize etmeyecek, değiştirmeyecek ve taviz vermeyecektir. Sistemin içindeyiz ve hangi kuvvetlerin daha büyük, hangilerinin daha az olması gerektiğini ve bu kuvvetleri bizi doğru bağa getirmek için nasıl kullanacağımızı kendi çabalarımızla belirlemeliyiz.

Hiçbir gücü iptal etmiyoruz. Her şey: hem kötü güçler hem de büyük egoizm olduğu gibi kalır. İstediğimiz gibi hiçbir şey yok edilmez. Biri diğerine karşı var olur ve sadece alma gücüne göre ihsan etme gücünü, kötünün gücüne göre iyinin gücünü artırmak gerekir. Ancak bu formda bu iki sistem arasında bir denge sağlayabiliriz.

Ve yavaş yavaş dengeye geldiklerinde, bu ikisi arasında, doğru kombinasyonları içinde, Yaradan’ın gücünü ifşa edeceğiz.

İnsanı Hayvandan Ayıran Nedir?

Soru: İnsanlar hayvanlara kıyasla neden çoğu bilgiyi görüşü aracılığıyla alır? Bunun nedeni nedir?

Cevap: Gerçek şu ki, insan bu konuda hayvanlardan çok farklı değildir. Onu hayvanlardan ayıran tek şey, artan bir ifşa etme, görme, fark etme ve algılama arzusudur. Ve bu arzu içimizde sürekli gelişir.

Söylendiği gibi: ”Bir günlük buzağıya boğa denilebilir. Ama bir günlük insan hiçbir şeye muktedir değildir.” İnsan olması için gelişmesi yıllar alır. Bu, onların arasındaki büyük farktır.

Yavaş yavaş, etrafımızdaki dünyayı, kendimizi ve sonra Yaradan’ı keşfetmemizi sağlayan böylesi bir arzu, böylesi bir egoizm geliştirdik.