Daily Archives: Haziran 9, 2021

Verenin Yüceliği

Soru: Manevi dünyanın temeli, ona atfettiğimiz önemdedir. Kaynaklarda sadece bir gram ışığın ve bir gram arzunun olduğu yazılıdır ve diğer her şey buna nasıl davrandığımız, belirli olgulara ne kadar önem verdiğimiz tarafından belirlenir. Bu nasıl olur?

Cevap: Dünyamızda arzuların ve tatminlerin bir tür orantılı ölçüm standardına sahip olduğu gerçeğine alışkınız: Metre, metreküp, parsek (3,26 ışık yılı), mesafeler, ton vb.

Ancak manevi dünyada maddi boyutlar yoktur. Oradaki her şey yalnızca duyusal olarak, birinin diğeriyle ilişkisiyle ölçülür. Bu nedenle, benim için tüm evrenden ve tüm hayatımdan daha değerli olabilecek bir gram malzemeyi önemsiyorsam, diyelim ki bu gram yeni bir yaşamın başlangıcıdır, o zaman onu tüm evreni dolduran bir şey olarak değerlendiririm. Bana göre her şeyden daha büyüktür. Bu, bir nesnenin manevi değerini ölçer.

Başka bir deyişle, manevi bir nesnenin geometrik veya metrik bir boyutu yoktur ve yalnızca benim tutumumun büyüklüğü, ona olan ilgim ve nesnenin gözümdeki büyüklüğü ile belirlenir. Bunlar tamamen subjektif (öznel) ölçümlerdir.

Soru: Prensip olarak, manevi edinimi olan bir kişi veya bir Kabalist, Yaradan’ın kendisine verdiğinden değil, Yaradan’ın onun gözündeki öneminden mi haz alır?

Cevap: Yaradan’ın kendisine verdiğini hissetmez. Kişi ancak Yaradan’ın kendisine verdiklerinin büyüklüğü kadar hisseder.

Soru: Dünyamızdan bir örnek ele alalım. Diyelim ki bir fincan kahve de bu birleşik güçten geliyor. Sadece kahve içebilirim. Ama benim için önemli biri yaptıysa, doğal olarak sadece içkiyle değil, bu kişinin önemiyle, benim ve toplumun gözünde ne kadar büyük olduğu ile de tatmin olmuş olacağım. Bu şekilde mi çalışır?

Cevap: Evet.

Yorum: Ama yine de bir çeşit materyal olmalı.

Cevabım: Bizim dünyamızda materyal mutlaka vardır. Bu nedenle, ondan daha soyut kategorilere geçebilmemiz için, yaratılan maddi dünyadan başlıyoruz.

Soru: Bu, dünyanın tüm hazlarına şu şekilde davranmam gerektiği anlamına mı gelir: bu bana Yaradan tarafından verildi ve tek eksiğim bunu bana verenin önemi?

Cevap: Evet, ama aldığım kişi için önem geliştirmeye başladığımda ve benim için bu alınan nesnenin öneminden daha fazlaysa, o zaman başka boyutlara geçerim.

Yani nesnenin kendisi artık benim gözümde önemli değildir. Önemli olan tek şey, onu bana verenin önemidir. Sonra maddi dünyamızın duyumlarından üst dünyanın boyutlarına ve duyumlarına geçerim: Bunu Yaradan’dan aldım.

“Dünyanın En Büyük Hazzı Nedir?” (Quora)

Zıtlıkları uzlaştırmaktan daha büyük bir haz olmadığı yazılmıştır.

Çelişki, sanki bir pense arasına sıkışmış gibi bir kararsızlık halidir. Gerçeğin veya yalanın nerede olduğu ve nasıl davranılacağı hakkında hiçbir fikrimiz yoktur. Ancak bu çelişkiyi çözmemiz gerekir.

Çözüldüğünde, en büyük haz gibi hissedilir.

Eninde sonunda onların ortak kaynağından bir yardım talebine varabilmemiz için bize her türlü çelişkiler ve şüpheler verilir. Diğer bir deyişle, doğa, onların ortak kaynağında (doğanın daha yüksek gücü, deneyimlediğimiz her şeyin ardındaki saf özgecil nitelik) çözümlenmesine ihtiyacımız olduğu hissini bize getirmek için kasıtlı olarak karşıtları içerir.

Evrenin Resmini Kim Çizer?

Soru: Beni bir arzudan diğerine çeviren benim düşüncem mi yoksa Yaradan’ın düşüncesi mi? Bir eşek için ineği değişmediğimden nasıl emin olabilirim?

Cevap: Her şey, olanlara karşı doğru cevaba bağlıdır. İşte Yaradan sizin için evrenin resmini böyle çiziyor. Aslında, onun içinde hiçbir şey yoktur, hiçbir şey yaşamamaktadır.

Doğanın tüm cansız, bitkisel, canlı ve insan seviyeleri, önünüzde gördüğünüz her şey, tüm bu nesneleri sizin için çeken arzunun dört aşamasına dayanan beyninizin bir yansımasıdır.

Bu nedenle, her şey onu nasıl algılayacağınıza bağlıdır. Bunu not edin ve yavaş yavaş gerçeklik algısında bu şekilde ustalaşmaya başlayın.

Neden Kıskançlık Kötü Bir Şeydir? (Quora)

Tüketimci ve materyalist değerlerin bizi sardığı bir toplumda, kıskançlığı genellikle kötü olarak hissederiz çünkü bu bizi birbirimize karşı olumsuz bir rekabete sokar. Şöyle ki, kıskançlık bizi diğerlerinden daha zayıf, daha küçük, daha yavaş ve genellikle daha kötü hissettirdiği için, biz kendimizi daha kötü hissederiz. Aynı şekilde kıskançlık, kendimizi başkalarından daha büyük, daha güçlü, daha hızlı ve genel olarak daha iyi göstermek için onları çiğnemeye hazır olmamıza da yol açabilir.

Kıskançlığı kendimize, egolarımıza bir darbe olarak hissederiz. Bizler, haz almak için egoist arzulardan oluşuyoruz ve kıskançlık, başkalarının bizden daha çok haz aldığını veya bizim hiç haz almadığımız konumlarda onların haz aldığını hissetmemize neden olur. Bu nedenle kıskançlık, kendimizi diğer insanların aldığı hazlardan yoksun hissetmemize neden olur ve onların artı hazları -daha iyi sağlık, daha başarılı ilişkiler, daha fazla zenginlik, saygı, şöhret, güç veya bilgi olsun- onları görünüşte bizim üzerimize çıkartır.

Öğretmenim Rabaş, gittiği her yerde pijamalarını giymeyi çok istediğini söylerdi çünkü pijamaları en rahat kıyafetleriydi. Öyleyse neden yapmadı? Bunun nedeni, belirli bir kıyafet standardını dikte eden bir sosyal kıyafet kuralına göre uygunsuz olarak kabul edilmesiydi. Özellikle bir rabbi olarak, toplum içinde pijama giyerek, dedikodu ve aşağılama konusu olurdu. Bu nedenle, topluma uyum sağlamak ve dedikodu ve aşağılanmadan kaçınmak için, pijamalardan çok daha az rahat olmasına rağmen, toplum içinde kabul edilebilir giysiler giyerdi. Böylece toplumda dedikoduya ve aşağılanmaya maruz kalmama korkusu sosyal hayatımızın büyük bir kısmına yön verir.

Ancak kıskançlık kendi içinde ve kendi başına kötü bir nitelik değildir. Kıskançlığın olumsuz mu olumlu mu olduğu, toplumun neye değer verdiğine bağlıdır. Genelde kıskançlığı kötü hissederiz çünkü toplumdaki egoist niteliklere değer veririz, yani toplumda “daha büyük, daha güçlü, daha hızlı ve daha iyi” – belirli bir maddi başarı düzeyine ulaşma yolunda rekabet edebilecek insanları ararız. Bunun yerine, bir toplumun daha birlikte, fedakâr, nazik ve sevecen olduğu bir yerde, pozitif sosyal bağı önde gelen bir değer olarak takdir edersek, o zaman üyeleri daha mutlu, daha güvenli ve daha kendinden emin olur – aynı şekilde kıskançlık da tersine döner ve olumlu bir nitelik haline gelir.

Başka bir deyişle, toplumu saran, öncelikle sosyal dayanışmayı ve birleşmeyi güçlendiren katkılara saygı duyan ve değer veren insanların olduğu, toplum yanlısı bir atmosfer olsaydı, o zaman daha fedakar, ilgili, kibar ve sevgi dolu görünen insanlara imrenirdik. Bağ kurmaya değer verdiğimiz için, toplumda yayılan değerlere karşı olacağı için bu insanları aşağı çekmenin bir anlamı olmazdı. Aksine kıskançlık, başkalarını algıladığımız şekilde, daha özgecil, ilgili, nazik ve sevecen olmak için kendimizi değiştirmek istememize neden olurdu.

Böylece kıskançlık yalnızca olumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda insan toplumunu iyileştirmek için kendimizi daha iyiye dönüştürmede kilit bir faktör haline gelirdi. Mevcut materyalist dünyamızda olduğu gibi her türlü manipülasyon, sömürü ve istismara yol açan kıskançlık yerine, toplum yanlısı niteliklere değer veren bir toplumda kıskançlık, birbirimizi daha destekleyici, teşvik edici olmamıza ve birbirimizi önemsememize yol açardı. Sağlıklı bir rekabet ortamı yaratacak, toplum üyelerini başkalarına ve topluma fayda sağlayarak kendilerini gerçekleştirmeleri için motive etmeye ve ilham vermeye hizmet edecektir.  Böyle bir toplum o zaman yeni mutluluk ve refah seviyelerine doğru yol alacaktır.

Bu nedenle kıskançlık kendi içinde ve kendi başına kötü değildir. Kötü ya da iyi olup olmadığı, toplumumuza nüfuz eden değerlere bağlıdır. Değerlerimizi egoist, bireyci ve materyalist değerlerden özgeci ve toplum yanlısı değerlere değiştirmeyi öğrenirsek, kıskançlığımız bu özelliklerin toplumda yaygınlaşmasına hizmet edecek ve bu da bizi daha mutlu, daha sağlıklı, daha güvenli ve daha kendinden emin insanlar yapacaktır.