Daily Archives: Şubat 22, 2021

Tek Bir Aile Gibi

Soru: İnsan tarih boyunca gelişti ve bir noktada hayatın anlamı hakkında düşünmek için zamanı oldu. Doğanın gizli güçlerini anlama arzusu, 3.800 yıl önce eski Babil halkının içinde uyandı.

Birincil kaynaklar, daha önce tüm insanlığın tek bir aileye benzediğini söylüyor, ancak yazılanlardan hayatın on binlerce yıldır zaten var olduğunu ve insanların birbirlerini öldürdüğünü anlıyoruz. “Tek bir aile gibi” ne demek, net değil?

Cevap: Gerçek şu ki, Babilliler arasındaki dostane ilişkiler belirli bir tarihsel gelişmeden kaynaklanıyordu. O günlerde Babilliler, Dicle ve Fırat arasında, Mezopotamya’da dış koşullardan ayrıcalıklı bir yaşam sürüyordu. Su bolluğu ve nehirlerin taşması, iyi bir hasada katkıda bulunuyordu.

İnsanlar balık, sarımsak, fırınlanmış arpa ekmeği, inek ve koyun yetiştirdiler. Doğa onlara o kadar cömert davrandı ki onun meyvelerini birbirlerinden geri kazanmak zorunda değillerdi. Bu nedenle, birbirleriyle göreceli bir denge içinde yaşadılar.

Tora, “tüm dünyada tek bir dil ve tek bir lehçe olduğunu” söyler. Bu, insanların birbirlerini anladıkları anlamına gelir. Bu, dil ile ilgili değildir. Sahip olduklarından daha fazlasına ihtiyaçları yoktu.

Bir yandan doğa onlara yardım etti ve küçük bir çaba karşılığında onlara her şeyi verdi. Öte yandan, doğadan gereğinden fazlasını alacak kadar bencil de değillerdi. Doğru, güzel, doğal bir varoluştu. Kabala’da buna sıfır egoizm seviyesi denir.

Babilliler arasında normal bir ailede olduğu gibi, tam bir anlayış vardı. Sonra aniden bir egoizm artması oldu ve hemen sınıflara ayrılmak istediler: zenginler, yoksullar, güçlüler vb. Böylece aralarında her türlü alametler belirdi.

Umutsuzluğun Eşiğinde (Linkedin)

Yavaş yavaş farkındalığa varılıyor: hiçbir şey, işleri daha iyi hale getirmiyor gibi görünüyor: ne yeni yıl, ne yeni yönetim, ne de aşılar. Hızlı yaşamak artık işe yaramıyor. Geçtiğimiz yıl işe yaramıyordu, yakın bir zamanda da çalışmaya başlamayacak gibi görünüyor. Ve bizler bunu fark ettikçe, daha çok umutsuzluğa kapılıyoruz.

Dünyanın gazının neden bitiyor gibi görünmesinin iyi bir nedeni var. Çok eski zamanlardan beri, bizim yakıtımız bir sonraki zevki, kazanılacak bir sonraki şeyi veya diğerlerine göre bir sonraki avantajı aramak olmuştur. Egoyu güçlendiren bir yakıtla koşuyorduk; egonun çıkar görmediği yerde, çalışacak yakıtımız yoktu.

Geçtiğimiz yıl boyunca, egolarımız o kadar çok hayal kırıklığına uğradı ki, birçoğu egonun gerçekten hizmet etmemiz gereken kral olup olmadığından şüphe etmeye başlıyor. Belki de, onlara sahip olduktan hemen sonra istemeyi bıraktığımız nafile haz arayışı, onun kaçınılmaz anlamsızlığını ortaya çıkardı. Sonuçta, bir kere istediğinizi aldığınızda, sonrasında ondan bıkacağınızı zaten biliyorsanız, ilk etapta onu elde etmenin anlamı nedir?

Bizim zamanımız, motivasyonlarımız, medeniyetimiz, değerlerimiz ve nihayetinde insan olarak kim olduğumuz hakkındaki gerçeğin farkına varılması zamanıdır. Bu farkındalığın ortaya çıkardığı tablo hoş değildir ama çok samimidir ve samimiyet noktasından sağlıklı büyüme başlar. Bu yüzden, tüm zorluklarına rağmen bizim zamanımızın harika olduğunu düşünüyorum.

Büyük bir değişim dönemindeyiz; dünyayı bireysel olarak algılamaktan, hepimizin parçası olduğu ve içinde hepimizin bir olduğu, bütünsel bir sistem olarak algılamaya geçiyoruz. Dünyayı bireysel olarak algılamak, bizi yalnızca kendi çıkarımızı aramaya mecbur bıraktı. Ancak bu bizi doğanın gelişiminin yönü ile karşıtlığa düşürdü. Doğa, çoğalan zorluğa, birbirine bağımlılığa ve karşılıklı olmaya doğru gelişiyor. Tüm gerçekliğin tersi yönünde gitmeye çalıştığınızda, kötü şeylerin olması kaçınılmazdır. Doğanın yörüngesi ve bizim yörüngemiz arasındaki bu çatışma, özellikle 20. yüzyılın başlarında bireyselliğimizin üzerinde durmaya başladığımızdan beri, tüm talihsizliklerimizin temel nedeni olmuştur, ama yüzyılın başından bu yana bu muazzam bir hız kazanmıştır.

Doğanın yörüngesine karşı gitmeye devam ettiğimiz sürece, inşa ettiğimiz her şey çökecek. Bu yüzden bugünlerde hiçbir şey işe yaramıyor gibi görünüyor: Aşılar burada ama virüs de öyle; seçim bitti ama kimse sakin değil; ve en önemlisi, kimse gelecek hakkında güven hissetmiyor ve kimse bu konuda ne yapacağını bilmiyor.

Yine de cevap apaçık ortada: Doğaya karşı gitmeye devam edersek ve bireysel olarak düşünmeye devam edersek, bir geleceğimiz olmayacak ve hiçbir çözüm işe yaramayacak. Eğer bütünsel bir gezegenin bir parçası olan, bütünsel bir insanlık gibi düşünürsek, başarılı olacağız ve planlarımız işe yarayacak.

Aslında ben çok umutluyum. Doğanın nasıl bize, her şeyi yeniden düşünmekten başka seçenek bırakmadığını görüyorum. Birlik, bizim hareketimizin net yönüdür, çünkü burası tüm doğanın geliştiği yerdir ve biz dışında değiliz. Tek soru, bizim devam etmeden önce acı çekmeye ne kadar razı olacağımızdır. Son kesinlikle iyidir; beni endişelendiren şey oraya giden yoldur.

Eşitliğe Nerede Sahip Olmalıyız?

Hepimiz doğa tarafından farklı yaratılmışız; bu farklılıkları etkisiz hale getirmeye, silmeye veya yok etmeye veya onları kötü, gereksiz veya tamamen yararsız olarak görmeye gerek yoktur. Aksine, aramızdaki tüm farklılıkları olabildiğince vurgulamalı ve onları daha belirgin hale getirmeliyiz.

Eşitlik nerede olmalıdır? Her insanın her an, mümkün olduğu kadar çok şey yapıp tüm topluma fayda sağladığından emin olunmalıdır.

Yorum: Ama burada bile eşit değiliz. Siz daha fazlasını yapabilirsiniz, ben daha azını yapabilirim.

Benim Cevabım: Ama ben her şeyi kendi gücüm dahilinde yaparsam ve siz her şeyi kendi gücünüzle yaparsanız, o zaman eşsiz yeteneklerimize göre eşit oluruz. Siz bu şekilde yaratıldınız, ben böyle yaratıldım. Bu yüzden elimden geldiği kadarını yapıyorum ve siz de yapabildiğiniz kadarını yapıyorsunuz. Biri akıllıdır, diğeri güçlüdür.

Soru: Bunu kim belirleyebilir?

Cevap: Hiç kimse yapamaz. Bizlere doğayı doğru bir şekilde anlamamız öğretilmelidir. O zaman bir kişiyi topluma katkısına göre değil; çünkü bazıları farklı nicelik ve nitelikte daha fazlasını yapabilir ve diğerleri daha az yapabilir, ancak kendine özgü koşullara göre ve kendini ne kadar verdiğine göre değerlendireceğiz.

Yorum: Bununla birlikte, kişi eşit fırsatlara sahip olmalıdır. Yetiştirilme tarzı ile ilgili konuşuyorsunuz, ama herkes aynı değil.

Benim Cevabım: Bu başka bir meseledir. Herkese, aynı değil ama uygun bir eğitim ve yetiştirilme sağlamalıyız.

Doğa açısından bakıldığında, kişiye toplumda doğru gelişim için ihtiyaç duyduğu en uygun imkânlar sağlanmalıdır, böylece toplum, kişiden kendi yararına verebileceğini azami ölçüde alır. Fırsat eşitliği budur.

Soru: Peki toplum için neyin iyi olduğunu kim belirler?

Cevap: Toplumun kendisi ve eğitim sistemi. Her şey eğitime bağlıdır. İnsanları, toplum için elinden gelen her şeyi yapma ihtiyacını hissetmeye zorlayacak şekilde olmalıdır. İdeal olarak, toplumun tüm üyeleri böyle hissettiğinde, o zaman onların eşitliğinden söz edebiliriz.

 

Birlik Şovenizme Yol Açtığında

Soru: Kardeşlik ilkesi nedir?

Cevap: Bu ilkeye uymak bize en iyi koşulu sağlar. Birbirimizi düşünürsek, birbirimizi desteklersek ve herkes birbirini önemserse, hiçbirimiz kötü hissetmeyiz.

Yorum: Aşırı birliğin ırkçılığa, şovenizme, köktenciliğe ve dini fanatizme yol açtığı söyleniyor.

Cevabım: Hayır. Bu, bir grup insanı alıp onlara daha dikkatli davranmaya başlarsam olur, çünkü başkalarına yönelik belirli bir hedefimiz vardır. Başkalarına karşı!

Kendimizi özel bireyler gibi hissetmeye başlarız. Bize güç veren egoist bir duygudur. Ve burada elbette amacın ötesine geçeriz. Ancak bu artık basit bir egoizm değil, şovenizmdir.

Soru: Yani birisine karşı birleşmek egoist doğamıza aykırı değil mi?

Cevap: Evet. Bu durumda, sadece ortağa ihtiyacım vardır. Onları bulurum, birbirimizi gözetiriz,  güçlü, sıkı sıkıya bağlı bir ekibizdir ve sadece herkesi alt ederiz.

Soru: Belki de tüm dünyalıların birine karşı, örneğin uzaylılara karşı toplanmasını sağlayacak bir şey bulabilir miyiz? Sanki bir tür tehlike içindeymişiz gibi. Ve o zaman tüm dünyalılar birleşirdi.

Cevap: Her ülke bir tür rakip ortaya atar. Ve bu gerçekten insanları birleştirir. Bu, politikacılar tarafından kullanılmaktadır. Neden tüm gelişmiş ülkeler genellikle muhalefettir? Bu onların birleşmesine yardımcı olur, insanları, kaynakları harekete geçirir ve kitlelerde ek güç sergiler.