Daily Archives: Şubat 13, 2021

Kabalistik Kitapların Işığı

Yorum: Çoğu zaman Kabala ile ilgili bir kitap alırım, rastgele açarım ve açtığım sayfayı okurum.

Cevabım: Bu çok iyi çünkü ne okuduğunuz önemli değildir. Tüm Kabalistik kitaplar, sizi değiştiren ışığı taşır. Bu nedenle ne okuduğunuz önemli değil. Esas olan niyettir: değişmek istiyorsunuz, yükselmek istiyorsunuz, her yerde var olan üst ışığın kendiniz üzerindeki etkisini uyandırmak istiyorsunuz.

Sizin yaptığınız gibi kitabı tesadüfen açma durumu, böylece seçimi Yaradan’a vermenizdir. Kısmet, sizin tarafınızdan değil O’nun tarafından verilecektir. Rabash bana böyle öğretti. Bir şeyler okumak, bir şeyler görmek, durumuma bir cevap almak isterim, böylece kitabı rastgele açarım.

Bu falcılık değildir. Bu, sadece Yaradan ile yürüdüğüm hissidir ve bazı karanlık güçleri veya korkunç, bilinmeyen mekanizmaları başlatmak değildir. Hayır.  Yaradan ile birlik içinde, kendime üst ışığı çağırıyorum ve O’na eylemlerime rehberlik etme fırsatı veriyorum.

“Pandemi, Eğitim Sistemini Nasıl Etkiledi?” (Quora)

Pandemi, eğitim sistemlerimizin çirkin yüzünü gösterdi.

Bu sistemler çocuklarımızı, öğrenmelerinde bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaları ve kendi aralarında ve öğretmenleriyle olumlu bir şekilde nasıl bağ kuracaklarını bilmenin yanı sıra, çalışmalarına çeşitli medyalar aracılığıyla gönüllü ve sorumluluk sahibi olarak katılım için eğitmiş olmalıdır.

Ne yazık ki bunun yerine tam tersini görüyoruz: bu sistemler çocukları bağımsız ve sorumluluk sahibi olmaya hazırlayamıyor. Bu nedenle, pandemi boyunca, çok sayıda çocuğun birbirleri ve öğretmenleri ile olan bağlarını görmezden geldiklerini gördük ve birçoğu okuduklarını anlamsız ve yararsız buluyor. Böyle bir yaklaşım, sistemlerin genel olarak parçalanmasına katkıda bulunmuştur.

Pandeminin ortaya çıkardığı bu eğitim krizini, eğitim sistemlerimizi revize etmek için ele almalıyız. Bugün çocukları, artık ihtiyaç duymayacağımız iş pozisyonlarını doldurmaları için yetiştirmemize gerek yok. Bunun yerine, eğitim sistemlerimiz çocukları tam anlamıyla mutlu, başarılı ve kendine güvenen insanlar olarak yetiştirmek için hedeflerini ayarlamalıdırlar.

Gerçekten mutlu, başarılı ve kendinden emin olmak için, sayısız bölücü dürtülerimizin ötesinde birbirimiz arasında olumlu bağlar kurmaya aktif olarak katıldığımız bir toplumda yaşamalıyız. Buna göre, sosyal katılım ve destek hızla mutlu, başarılı ve kendine güvenen bireylerden oluşan bir toplum inşa etmenin en önemli bileşenleri haline geldiğinden, çocukları topluma daha fazla katılmaya teşvik etmeliyiz.

“Fizikselden Sanala, Manevi Bağlara Doğru” (Linkedin)

Dünya zaten yaklaşık bir yıldır sanal veya yarı sanal bir durumun içindedir ve insanlar arasındaki bağlantılar büyük ölçüde sanal hale gelmiştir. Şimdi, Covid’in yeni türleri “sayesinde”, sınırlar kapanıyor ve havaalanları bir kez daha faaliyetlerini durduruyor. Görünüşe göre fiziksel bağlar giderek daha az “yer kaplıyor” ve insanlık yeni bir iletişim biçimine doğru itiliyor.

Bunu hafife almamalıyız. Bu geçici bir olay değil, insani gelişimde yeni başladığımız derin ve kalıcı bir aşamadır. Bu, doğanın bize daha yüksek, daha içsel bir bağ seviyesine yükselmemiz için verdiği bir fırsattır.

Hala görmekte olduğumuz fiziksel bağlar çok gergin, olumsuz ve hatta çoğu zaman agresiftir. Son dokuz ayda gördüğümüz tüm protestoları bir düşünün: mağazaların yağmalanması, mülklerin yakılması, her yerde isyanlar ve gösteriler ve son olarak Kongre Binası saldırısı. Ve bu sadece Amerika’da değil: İsrail’de de ayaklanmalar ve protestolar, Avrupa’da ve son zamanlarda Rusya’da olduğu gibi giderek şiddetli ve saldırgan hale gelmektedir.

Tersine, İnternet üzerinden iletişim çok pasif, tarafsız ve neredeyse öfkeden yoksundur. Bu açıkça ideal bir iletişim yolu değildir, ancak fiziksel düzeyde olumlu iletişim kurma becerisinin yokluğunda, sanal seçenek bir sonraki en iyi şeydir.

Ancak sanal bağlantı nihai amaç değildir; daha içsel bir bağlantı için bir ara aşamadır. Bir kez fiziksel saldırganlığı ortadan kaldırdıktan sonra, duygu düzeyinde bağlantı kurmaya başlayabiliriz. Ve sadece akrabalarla veya arkadaşlarla değil, herkesle! Bugün, çalışan bir toplum inşa etmek için, toplumun tüm üyeleriyle en azından belli bir seviyede yakınlık yaratmalısınız. Aksi takdirde o, geçen yıl tüm dünyada gördüğümüz gibi, dağılacaktır.

Koronavirüsün üstesinden gelebileceğimizi, virüsü ortadan kaldıracak aşı bulabileceğimizi düşünebiliriz, ancak aşıları geliştiren ilaç firmaları bile mutlak başarı vaat etmiyor; onlar, bunun çok daha zor olduğunu biliyorlar. Virüsün yeni çıkan mevcut aşıları kısmen alt ettiğini ve sürekli olarak mutasyona uğradığını, onu öldürme girişimlerimize kendini adapte ettiğini şimdiden görebiliyoruz. Sonuç olarak, “Buna karşı hiç şansımız yok.”

Ancak, sorunu aşabilir ve bize zarar veremeyeceği yerde virüsle mücadele edebiliriz. Eğer sanal kalırsak ama bedenlerimiz yerine duygularımızla içsel olarak bağ kurmaya başlarsak, tek seferde hem virüsü yeneceğiz hem de çağımızın sosyal hastalıklarını iyileştireceğiz. Bunu başardığımızda, virüsün bizi daha ilk günden buraya yönlendirdiğini de göreceğiz.

Covid-19 ortaya çıkana kadar, zihnimiz bağ kurmanın tek bir şekline sabitlenmişti. Yani, sanal olarak da iletişim kurduk, ancak fiziksel temas her zaman daha sağlam ve anlamlı olarak görüldü. En iyi ihtimalle, sanal bağlantı, fiziksel bağlantı için hazırlık niteliğinde bir bağlantıydı.

Fiziksel seçeneğin yokluğunda, sanal bağlantı, sahip olduğumuz tüm bağlantı haline geldi ve bu yeterli olmaktan uzaktır. Bu eksiklik, bizleri arzumuza karşı, daha anlamlı bir bağı aramaya, fiziksel bağın derinliğini ancak fiziksel yönü olmadan yeniden inşa etmeye yönlendiriyor. Bu bizi duygularımızın içinde bağ kurmanın yollarını aramaya zorlayacaktır ve tüm düşünce budur.

Bu yeni bağ üzerinde yeterince uzun ve sıkı çalışırsak, başaracağız. Bunu yaptığımızda, bunun yeni bir bağ formu olmadığını, tüm gerçekliğin başından beri bu seviyede bağlı olduğunu ve “buldum!” duygusunun sadece bizim bakış açımızdan olduğunu keşfedeceğiz. Gerçekliğin en derin, en zengin boyutuna, her şeyin kaynaklandığı köke (tüm parçalar arasındaki bağa) karşı kör olduğumuzu göreceğiz.

Bu yeni yolla bağımızın içinde, fiziksel bağlarımızın başkalarıyla olan bağlarımız aracılığıyla kendimize fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiği gibi, duygusal bağlarımızın da onlarla bağlarımız yoluyla başkalarına fayda sağlama arzusu tarafından yönlendirildiğini keşfedeceğiz. Başkalarına fayda sağlamaya yönelik bu arzular o kadar güçlü karşılıklı bağlar yaratır ki oluşturdukları ağ gerçekten parçalanamaz.

Buna bir kez eriştiğimizde, istismar ve sefaletin eski, yüzeysel ve yozlaşmış bağlarına asla geri dönmek istemeyeceğiz. Çevremizdeki dünyanın uyumlu, dengeli olduğunu ve herkesin bol miktarda ihtiyacını karşıladığını keşfedeceğiz. Herhangi bir şey öğrenmek için ihtiyacımız olan tek şeyin, bizi ayakta tutan bu görünmez dünya çapında ağdan yararlanmak olduğunu ve tüm bilgilerin kolayca elde edilebileceğini keşfedeceğiz.

Fiziksel seviyeden sanal seviyeye itilmemizin nedeni budur, böylece nihayet yaşamın ve tüm gerçekliğin manevi seviyesine varmaktır.

Manevi Hayatın Nabzı

Herhangi bir durumu yalnızca onludaki dostlar arasındaki bağ veya kopukluk açısından ve mümkün olduğunca içsel olarak değerlendirmeliyiz. Bu, hedefimize doğru daha hızlı ilerlememize yardımcı olacaktır.

Dostlarla ne kadar yakın veya ne kadar uzak olduğumuzu sürekli kontrol ediyorsak, Yaradan’ın bize karşı tutumunu ve O’nun, Adam HaRishon’un tek ruhuna geri dönmek için edinmemiz gereken bağın temellerini bize öğretme şeklini çok çabuk keşfedeceğiz.

Buradan, dünyada olan her şeyin sadece aramızdaki bağa bağlı olduğunu ve dünyayı düzeltmenin sadece aramızdaki bağ yoluyla mümkün olduğunu anlayacağız. Bağımız aracılığıyla Yaradan’a ne kadar çok kontrol verirsek, dünya o kadar iyi olur. O zaman, onlular arasında bağ kurmaya başlayacağız: onluyla onlular, yüzler, milyonlar birlikte… Ama herkes, içimizde tek bir onlu olarak hissedilecektir.

Yaradan’ın her zaman aramızda daha büyük bir gizlenmeyle ya da daha büyük ifşayla var olduğunu keşfedeceğiz. Ve bu şekilde, manevi yaşamın nabzının bu atışını, sürekli bir daralma ve genişlemeyi, aramızdaki birliğe ve Yaradan ile bağa doğru giderek daha fazla ilerlediğimizi hissedeceğiz.

Firavun – Egoist Doğanın Temeli

Soru: Sürekli değişen Firavun nedir? O, önce iyi sonra kötüdür. Bu güç nedir?

Cevap: Esas olarak, o ne iyi ne de kötüdür. Firavun, egoist doğamızın temelidir. Eğer onun iyiliği için çalışırsak, o zaman doğal olarak iyidir ve ona karşı çalışırsak, o zaman kötüdür.

Firavun, bizim ortak egoizmimizdir, onun özüdür. Etrafımdaki her şeyi alma, haz alma, kendi yararım için kullanma arzusudur.

Soru: Bu sadece alma arzusu değil mi?

Cevap: Hayır. Firavun,  “her şey kendi iyiliğim için” olan egoist niyettir.

Pozitif Gurur

Soru: Kendini sevmek gurur mudur?

Cevap: Kendini sevmek gurur bile değildir. O tamamen egoizmdir. Gurur, insanın kendinden bir şey çıkardığına ve bunun onu diğerlerinden üstün kıldığına inandığı zamandır.

Soru: Doğamın, doğal niteliklerimin üstesinden gelmekten gurur duyabilir miyim? Diyelim ki gruptaki çabalarım sayesinde güç kazandım. Böylece dostlarımın ve amacın önemini artıracak güce sahip olduğum için gurur duyarım, haklı mıyım?

Cevap: Eğer bu, dostun önemi, amacın önemi, Yaradan’ın önemi yani bizi yaratılışın amacına götüren her şeyle ilgiliyse, o zaman elbette bu pozitif bir gururdur. Bunun hakkında tam olarak şöyle yazılmıştır: “Ve onun kalbi, Efendi’nin yollarında yüksekti.”

Doğa Zalim Midir?

Doğa, birbirine bağlılık ve karşılıklı bağımlılık yasalarına göre işleyen mükemmel bir bütünsel sistemdir ve doğada zalimliğin hiç bir parçası yoktur.

Ancak birçoklarına doğa acımasız olarak görünür. Neden?

Çünkü Kabala bilgeliğinde yazıldığı gibi, “yargılayan kendi kusurlarına göre yargılar.” Başka bir deyişle, biz insanlar, başkalarının ve doğanın pahasına, kendi egoist doğamızın içinde haz aldığımız bir acımasızlık yönüne sahip olduğumuz için, bu zalimliği doğaya atfediyoruz ve sonra onun eylemlerini zalimce olarak algılıyoruz.

Doğayı derinlemesine inceleseydik, nasıl ve neden bu şekilde işlediğini öğrenseydik, doğada zulmün hiçbir parçasını bulamazdık. Bunun yerine, doğanın, nihayetinde yaratılışına sadece memnuniyet, haz ve doyum ihsan etmek isteyen, tek bir düşünce olduğunu keşfederdik. Başka bir deyişle doğa, kendi özünde hiçbir kötü niyeti olmayan saf bir sevgi ve ihsan etme niyetidir.

Doğa, karşılıklı bağımlılık ve birbirine bağlılık yasalarına göre işleyen tek bir sistem yarattı. Doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinin her bir elementinin yalnızca kendi yaşamını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu şeyi aldığını ve ekosistemin devamlılığı için rolünü tamamlayacağı bir şekilde nasıl davrandığını görüyoruz. Bazı hayvanların birbirini öldürüp yediğini görsek bile, bunu zulüm için değil, sadece yaratıldıkları yön bu olduğu için yaparlar. Bunu yaparak, doğadaki rollerini yerine getirirler ve içgüdüsel davranışlarıyla parçası oldukları bütünün beslenmesini sürdürürler.

Biz insanlar, sadece ihtiyaçlarımıza göre alsaydık ve diğer her şeyi insanlığın ve doğanın yararına verseydik, o zaman hayvanlarla aynı seviyede olurduk. Bununla birlikte, farklı şekilde çalıştığımızı ve diğer insanların ve doğanın pahasına, kişisel olarak fayda sağlamak istememize neden olan, içimize yerleşmiş bir program olduğunu açıkça görüyoruz.

Bu egoist nitelik -başkalarının ve doğanın pahasına kişisel fayda sağlama arzusu- insanları hayvanlardan ve doğanın geri kalanından ayıran şeydir ve sadece bu nitelik zalimdir. Başka bir deyişle, insan egoizmi, doğada, doğaya karşı çıkan tek özelliktir ve aynı şekilde, düzeltilmesi gereken tek niteliktir.

İnsan egoizmini düzelterek, başkalarının ve doğanın zararına kişisel fayda sağlamayı istemek yerine, başkalarına ve doğaya fayda sağlamak istediğimiz yeni bir doğa elde edip, aynı şekilde doğayla dengeye geliriz, böylece doğayı uyumlu ve zulmetmeyen bir şekilde deneyimleyebiliriz.

Bizim algıladığımız, giderek daha acımasız olan dünya, bizleri, egoist doğamızı onun zıttı olan özgecil forma çevirmeyi gerçekten isteyeceğimiz bir noktaya getirmek içindir. Böylesine büyük bir değişimin olması için, doğanın nasıl ve neden bütünsel bir sistem olarak davrandığını öğrenmemiz, onun birbirine bağlılık ve karşılıklı bağımlılık yasalarını öğrenmemiz ve doğa ile dengeye ulaşmak için bunları kendimizde uygulamamız gerekir. Bunu yaparak, şu anda dünyamızı nasıl algıladığımızın ve hissettiğimizin tamamen dışında, yeni, uyumlu ve tam bir yaşam keşfedeceğiz.