Category Archives: Maneviyat

“Kutsal Kitapta Verilen On Emir Nedir?” (Quora)

On Emir, birbirimizle olan mutlak bağlantımızın ve bağımızı bir arada tutan ihsan etme gücümüzün yasalarıdır.

Tora, İsrail halkının (yani “Yaşar Kel” [“Yaradan’a doğru olan”]  ortak bir arzuya sahip kişilerin) karşılıklı garanti koşulunu -“tek kalp tek adam olarak” birleşme koşulunu- kabul etmesinin ardından egoist nefretin devasa bir dağı olan Sina Dağı’nın eteklerinde verilir. (“Sina”, “Sinah” [“nefret”] kelimesinden gelir). Başka bir deyişle bizler, gelişimimizde, üzerimizde bir ego, bölünme ve nefret dağını keşfettiğimiz bir aşamaya ulaşırız ve bu dağa, manevi bir yükseliş için diğer tüm egoist arzuların üzerinde ortak arzumuzu birleştirerek, sadece kalbimizde bir nokta ile tırmanabiliriz. Bu noktaya “Musa” denir (“Moşe” [“çeken”] kelimesinden gelir), çünkü bizi egomuzdan çıkarır.

Sina Dağı muazzamdır, Babil Kulesi’nden bile daha büyüktür. Sina Dağı’nın eteğinde durmak, bireysel egolarımızın tüm parçalarını tek bir büyük dağda birleştirmeyi kabul ettiğimiz anlamına gelir. Öyleyse, aramızdaki bu büyük nefret ve bölünmeden korkmak yerine, onu birliğin özlemi için itici bir güç olarak kullanmalıyız, çünkü bir ego verilmesinin tek amacı, onu, birliğimizi beslemek için kullanmaktır.

Bu ego ve nefret dağının üzerinde birleştiğimizde, birleşmemizde ihsan etme gücünün ifşa olmasını talep ederiz. Birleşme eğilimi, “Yaratılan sevgisinden Yaradan’ın sevgisine”de yazıldığı gibi, manevi kaptır, karşılıklı sevgi, ihsan ve bağlantı eksikliğidir. Böylece “Komşunu kendin gibi sev” koşulunu kabul eder ve On Emir’i alırız.

On Emir, haz alma arzusunun doğru kullanımına atıfta bulunur. Manevi bir bağ kurmak ve sürdürmek istediğimizde, Malhut’ta uygulamamız gereken sınırlamaları ele alır. Bu sınırlamalara “perde” (“Masah”) ve “yansıyan ışık” (“Or Hozer”) denir. Malhut bu sınırlamaları kabul ettiğinde, On Emir olarak da bilinen on Sefirot’un, içinde kıyafetlenmesine izin verir.

Emir (Dover), İbranice “ifade” (Dibur) kökünden kaynaklanır yani o, Roş’un Peh’i olan Partzuf’un Peh’inde (ağzında) doğar. Bu eylemler Atzilut dünyasında gerçekleştirilir.

On Emir’i, “tek kalpte tek adam olarak” birleştikten sonra alırız. Aksi takdirde onları duyamayız. Sina Dağı’nın on sözünü duyabilen kulağa sahip olmak için, Bina seviyesinde olmamız gerekir. Uygulamada bu, önce “tek kalp tek adam” seviyesinde birleşene kadar, bir hazırlık sürecinden geçmemiz gerektiği ve ancak bu aşamada emirleri duyduğumuz anlamına gelir. Bu manevi seviyede değilsek, bu emirleri anlamak ve bunlara uymak için gereken kaplardan yoksunuzdur.

Arvut İhsan Etmeyi Zorunlu Kılar

Bağlanma, bütünleşme, bunların hepsi kırık ruhların, kırık arzuların birbirlerinden ne kadar uzakta olduklarını hissedip de yaklaşmaya çalıştıklarında bir araya gelmelerinin işaretleridir. Islah olmuş ruhun en doğru formuna ulaşmak, tek kalpte tek adam olmak ve Adam HaRişon’un sistemini yeniden kurmak gibi bir hedefleri vardır.

Bu yakınlaşmanın bir sonraki adımı Arvut’tur (karşılıklı garanti). Bu artık basit bir bütünleşme, birbirlerinin arzularına girme değildir, bir dostun yerine var olma isteğidir. Aktif bir eylemdir.

Birleşme yine de egoist olabilir, ancak karşılıklı garanti, her birimizin diğerinin iyiliği için hareket etmesini zorunlu kılar. Bu nedenle karşılıklı garanti, ıslahlarımızı tamamlayan bir eylemdir.

Tam karşılıklı garanti, her birinin kendi içinde diğerlerinin niteliklerini, Adam HaRişon’un ortak ruhunda Yaradan tarafından yaratılan tüm nitelikleri, arzuları ve düşünceleri içerdiği anlamına gelir. Tüm ruh ve onun her parçası tamamen özdeşleşir yani genel ve özel birbirine eşit hale gelir. Genel ve özelin bu eşitliği, ıslah olmuş manevi Kli’nin işaretidir.

Yaradan’a karşı sorumluluk duygumuzdan geldiği için, karşılıklı garanti önemlidir. Yani, Adam HaRişon sistemindeki herkes için, tüm ortak ruh için, herhangi birinin yerini almaya ve Yaradan’ın önünde onun için cevap vermeye hazırım. Böylece, Adem’in tüm ortak ruhunu ıslah etmekten sorumlu olduğum ortaya çıkar.

Karşılıklı garantiye ulaşma çabası içinde, sorumluluklarını gittikçe daha fazla üstlenmek için dostlarımın yerine neler koyabileceğimi bulmaya çalışırım. Yaratılan varlıklar ve Yaradan için ne yapmaları gerektiğini öğrenirim ve bunu kendi üzerime almaya hazır olurum. Karşılıklı garanti beni buna mecbur eder.

Birbirimizin yerini alabiliriz, çünkü başlangıçta aynı ruha aittik ve kırılma bizi birbirimizden ayırdı, bizi zıt yaptı. Bizi ayıran ve sevgiyle doldurabileceğimiz tam da bu uzaklıktır, denildiği gibi: “Sevgi tüm suçları örter.” O zaman gerçekten güçlü bir Kli’ye ulaşırız ki bu kırılma öncesine göre 620 kat daha büyüktür.

Adam HaRişon’un ruhunun tam ıslahına, diğer tüm parçalar için her parçanın tam garantisiyle ulaşılır: Herkes herkese dahil edilir, her parça bütünü içerir ve böylece mükemmel Kli’ye ulaşırız.

Maneviyatta özel ve genel eşittir ve aralarında hiçbir fark yoktur. Dolayısıyla karşılıklı garanti, ancak aynı teknede seyreden insanlar gibi tam bir bütünleşme ve sorumluluktan sonradır, boğulurlarsa birlikte boğulurlar.

Birleşme ve karşılıklı garanti yoluyla, en küçük, ikincil Kli bile kendi içinde tüm Kelim’i içerir ve tüm ortak ruhun işlevlerini yerine getirebilir. Bu özel ruh ile genel ruh arasında hiçbir fark yoktur.

Karşılıklı garanti ve her birinin diğerinin yerini almaya istekli olması nedeniyle, herkesin Adam HaRişon’un tüm ruhunu içerdiği ve ihtiyaç duyulursa herkese hizmet edebildiği ortaya çıkmaktadır.

Yaradan Bizimle Saklambaç Oynuyor

“Oğullarım beni yendi” yani tek bir kişi değil, tam olarak birlikte. Yaradan’ı ifşa etmek isteyen herkes, kendisi gibi başkalarıyla birleşmelidir. Ve ancak kendilerini bir bütün olarak,  Yaradan’ın oğulları olarak hissettiklerinde,  O’na gelebilirler, O’nun gizlenmesini talep edebilir ve alt edebilirler.

Yaradan, biz O’nu arayabilmemiz için bilerek saklanıyor. “O, sonsuza dek kavga etmeyecek” çünkü O, Kendisini ifşa etmek ister ama ancak bizler O’nu ararsak ve O’nun ifşasına ihtiyaç duyarsak.

Bu nedenle, O’nu ne kadar çok ararsak, Yaradan’ın ifşası o kadar büyük olur, aynen söylendiği gibi: “Oğullarım beni yendi”, yani birçok oğul. Yaradan, arayışımızı bekliyor ve O’nu yendiğimizde sevinir. Sonuçta, O’nun tarafından yaratılan tüm gizlenme, bizi büyütmek, Yaradan’ı arayalım ve ifşa edelim diye, bizi uyandırmak için tasarlanmıştır.

Yaradan her zaman gizlilikten ifşa olur ve biz birleşmek için çaba göstermeliyiz. Aramızda işleyen tüm ayrılık güçlerini birleştirip ortadan kaldırdığımız ölçüde, onları ayrılık güçlerinden ifşa güçlerine çevireceğiz ve çabalarımız ölçüsünde, içlerindeki Yaradan’ı ifşa edeceğiz.

“Oğullarım beni yendi” demek, gizliliği ifşaya dönüştürüyoruz demektir. Elbette bunu kendimiz yapamayız, ancak Yaradan’ın bize yardım etmesini talep edebiliriz. Bu nedenle çalışmamız iki bölümden oluşmaktadır: birincisi tek bir arzuya, tek bir özleme ulaşarak birleşmek ve ikincisi Yaradan’ı aramak ve O’nu Kendisini ifşa etmeye mecbur etmek. Her zaman karşılıklı olarak çalışıyoruz: “Ben sevdiğiminim, sevdiğim de benim.”

Gizliliği yenmeyi neredeyse başardığımızda, Yaradan hemen gizlenir ve bizi, O’nu tekrar aramaya zorlar. Ve tekrar tekrardan, çünkü sadece her iki formdan, gizlemeden ve ifşadan, Yaradan’ın tüm niteliklerini açıklığa kavuşturabilir ve onları kendi niteliklerimize dönüştürebiliriz. Yaradan’ın ifşası ancak form eşitliğinde, niteliklerimizdeki O’nun niteliklerinin yansımasında olabilir.

Bu nedenle, manevi ilerleme her zaman gizlenme ve ifşadan geçer. Ve durumumuzu ifşa ya da gizleme ile ilişkilendirmezsek, o zaman maneviyatla hiçbir şekilde ilişki kurmayız ve Yaradan’a yönelemeyiz. Sonuçta, Yaradan’a giden yolun yalnızca iki alternatifi olabilir: ya gizlenme ya da ifşa.

Üst dünyanın ifşasını arayan bir kişi, kendisini doğru bir şekilde yönlendirmeli, her zaman tüm nitelikleri ve eylemleri üzerindeki gizliliği ve ifşayı keşfetmelidir. Ve gizlenme ne kadar büyükse, ondan daha büyük ifşa gelir- biri diğerine karşıdır.

Yaradan’ı ifşa etmek için bir grup organize etmek gerekir çünkü Yaradan kendisini yalnızca on Sefirot olarak gösterir. Ve bu yüzden, manevi Partzuf’un on Sefirot’u gibi birleşmeye ve birbirini desteklemeye hazır hissetmek için, ortak bir niyetle uygun şekilde bağ kurmuş ve birleştirilmiş onlu da arzuyu keşfetmemiz gerekiyor. Hepsi hepsine dahildir ve tek bir gücün ifşası için hazır hale gelirler.

Ve her ne kadar tüm onlular çok farklı ve egoizmleri ile ayrılmış olsalar da, tek bir güçten ortaya çıktığımız için, o zaman egoizmimizi ortadan kaldırarak, yine tek bir bütün gibi oluruz ve bir ve tek olan, Yaradan’ın yeni formlarını ifşa etme fırsatına sahip oluruz.

Yaradan bizimle saklambaç oynuyor: O saklanıyor, biz O’nu arıyoruz ve buluyoruz ve O tekrar saklanıyor. Böylece O’nun peşinden koşarız ve bu arayışta yavaş yavaş O’nu inceler ve arzularımızı üst güçle eşdeğer olarak biçimlendiririz, onları üst ışığın tüm niteliklerinin ifşası için hazırlarız.

Onluda öğrenilen şey zaten sonsuza kadar Kelim’de kalan manevi bir kazançtır. Ancak tek bir kişi manevi düşünce ve duyguları kendi içinde tutamaz.

Nuh’un Yedinci Emri

Yorum: İsrail halkı On Emri almadan önce Nuh’un Yedi Emri vardı: Tufandan önce altısı ve Tufandan sonra bir tane daha eklendi.

Benim Yorumum: Talmud’a göre, Tanrı onları Adem aracılığıyla Nuh’a verdi ve Nuh onları tüm insanlığa aktardı. Sonra bu insanlıktan Yehudim adlı bir grup ortaya çıktı, bu da “Yaradan’ı arzulamak” anlamına gelir. Bu nedenle onlara ek emirler eklendi.

Soru: Tufandan sonra eklenen Nuh’un yedinci emri neden adil bir yargı sistemi oluşturmayı zorunlu kılmıştır?

Cevap: Çünkü Tufandan önce her şey içgüdüsel olarak gelişti ve insanların ıslah olmaya ihtiyaçları yoktu. Ve Tufandan sonra, Tufan’a neden olan büyük, korkunç bir egoist güç ortaya çıktığında, bu ek buyruk getirildi.

Yani, Tufandan önce insanlar temel hayvan seviyesindeydiler, adli kanunlara, hukukçulara, mahkemelere ihtiyaçları yoktu. Ve ego büyüdüğünde, o zaman etkileşimleri düzeltmek için bir yargı sistemi ve diğer her şey gerekliydi.

 

Yaradan Gerçekten Kendini Bize İfşa Etmek İstiyor

Işığın ifşası, yalnızca kaba bağlıdır çünkü ışık tamamen hareketsizdir. Bu nedenle, tüm çalışmalarımız, Yaradan’ın büyüklüğünün ve niteliğinin bize ifşa edildiği boyut ve niteliğe göre kabı (Kli) inşa etmeye odaklanmıştır.  Bu nedenle, Yaradan’a “gel ve gör” (Bo-Re) denir.  Yaradan’ın büyüklüğü, O’nun ifşası için yarattığımız kap tarafından belirlenir.  Yaradan’ın yarattığı tüm alma arzularını ıslah edersek sonsuzluğa yani Yaradan’ın yarattıklarına sınırsız ifşasına ulaşırız.  O zaman, ıslahın sonundan sonra, henüz bilmediğimiz yeni edinim safhaları vardır.

Bu arada, aramızda hiçbir engel kalmasın diye bir araya gelip bağlanmamız gerekiyor.  Herkes egoizmini ne kadar kısıtlar ve kendini geçersiz kılarsa, Kli’mizdeki Yaradan’ın ifşası o kadar güçlü olur.  Elbette, Yaradan kendisini ancak onluda ifşa edebilir.

Her şey dostların bütünleşmesine bağlıdır – arzularımızı ve kalplerimizi ne kadar bağlayabileceğimize bağlıdır – bilginin miktarına değil.

Kırık bir kabın parçalarını, aralarında çatlak kalmayacak kadar yakın bir şekilde bir araya getirirsek, içindeki dolumu ifşa edebiliriz, ışık artık çatlamış bir fincandaki su gibi dışarı akmayacaktır.  Tamamlama, birliğimizin gücüne ve onun karakterine, üstesinden geldiğimiz egoizmin derinliğine ve nasıl birleştiğimize bağlıdır. Bütün bunlar, Yaradan’ın bize ifşasının şeklini belirler.

Yaradan tamamen yaratılanlara bağlıdır.  O, Kendisini bize verir, yaratılanlara O’nun ifşasını belirleme hakkı verir.

Yaradan gerçekten Kendisini bize ifşa etmek ister ve her seferinde gizlice bizi buna yönlendirir.  Ama Kendisini bize ifşa edemez;  aksi takdirde O’nun ifşası için Kli’ye, özgür iradeye, O’nun ihsan etme ve sevgiye yönelik kendi arzumuza sahip olmazdık.  Bu yüzden Yaradan her zaman gizli bir şekilde hareket eder, bizi görünmez bir el ile birleşmeye iter ve bizi uyandırmaya çalışır.  Aynı zamanda, gizlenmede kalır ve bunu başaramayacağımız gerçeğinden büyük ölçüde acı çeker.

Buna Shechina’ nın çektiği acı denir.  Yaradan, insanlara gerekli tüm imkânları verdiği ve elde ettikleri fırsatları kullanmadıkları için son derece üzüntü duymaktadır.  Ve Yaradan bize bundan fazlasını veremez.  Önceki koşulu henüz uygulamadıysak, bizi daha fazla ilerletemez.

Bu nedenle, aramızda Yaradan’a olabildiğince benzer ilişkiler kurmamız gerekir.  Yaradan gibi olmak, sonrasında “benzer” (Domeh) kelimesinden gelen, Adem olarak anılacak olan insanın görevidir.  Karşılıklı ilişkimiz, Yaradan’ın “gel ve gör” niteliğinin ifşasını belirler, O’na haz verir ve Shechina’yı, başımızın üzerindeki tozdan, egoist düşüncelerimizin ve arzularımızın üzerine yükseltir.

Bu nedenle kongrenin temel görevi, hep birlikte tek hedefe doğru karşılıklı ilerlemedir.

 

İbrahim’den Armağanlar

İbrahim, eski Babil’de çok ünlü ve saygı duyulan bir kişiydi. Bu nedenle, onun Kabalistik öğretileri, Babilliler arasında başarıyla yayıldı. Onlara gelecekteki manevi gelişim fikrini sunduğu söylenmektedir.

12. yüzyılın büyük filozofu Rambam, binlerce insanın İbrahim’i takip ettiğini yazmıştır. Binlerce! İbrahim onları Babil’den İsrail Ülkesine götürdü. Yaradan’a benzemek için içsel bir eğilim hissetmedikleri için onu takip etmeyenler, dünyanın dört bir yanına dağılmaya karar verdiler. Orijinal kaynaklar, İbrahim’in onlara sözde “hediyeler” verdiğini söyler.

Hediyeler,  onlara egonun üzerine çıkıp HGT’tan HBD’a yükselmek için egoizmin üstesinden gelmeye ve orta çizgide ıslaha dayalı olmayan her türlü başka metotlar öğrettiği anlamına gelir. Aksine, bu metotlar egoizmi kısıtlamaya, onu küçültmeye, mütevazı ve küçük şeylerden tatmin olmaya dayanmaktadır. Başka bir deyişle, İbrahim Babillilere inançların ve dinlerin başlangıcını verdi. Dünyanın her yerine bu şekilde yerleştiler.

Bu manevi öğretilerin, özellikle Doğu öğretilerinin ve dinlerin, diğerleri arasında öne çıkmamak, mütevazı olmak üzerine inşa edildiğini görüyoruz. Onlar, egoizmin gelişmesini ve hatta makine ve teknolojinin gelişmesini teşvik etmezler.

Bu teoriler, egoizm ne kadar fazlaysa o kadar iyidir çünkü onun yardımıyla yükselebilir ve kendimizi düzeltebiliriz diyen Kabala metodunun tamamen zıttıdır.

Ancak, kişi ıslah için bir arzuya sahip değilse, o zaman egoizmini küçültmek ve başını öne eğmek onun için daha iyidir.

“Üçüncü Emir Tarafından Yasaklanan Nedir?” (Quora)

Üçüncü emir, “Efendin Tanrı’nın adını boş yere ağzına almayacaksın” demek, Yaradan’ın gücüyle yani sevgi ve ihsan gücüyle, ancak o güce benzediğimiz kadar hareket edebileceğimiz anlamına gelir. Başka bir deyişle, kendi çıkarına hiçbir şekilde niyeti olmayan Yaradan’ın gücü kadar sevgi dolu, şefkatli ve verici hale geldiğimiz ve bu güçle birleştiğimiz ölçüde, ancak bu durumda bunu yapabiliriz.

Yaradan’ın gücünü kendi amacı için kullanma yasaklaması, bunu yapmanın imkansızlığına eşittir. Yani, başkaları pahasına kendimizi zengin, ünlü veya güçlü kılmak için Yaradan’ın etkisini çekmek imkansızdır.

Yaratıcı, uygun bir talebe veya duaya ulaşmamız için gelişimimize rehberlik eder, bu da Yaradan’dan bize fayda sağlamak için Kendisinde veya dünyada bir şeyi değiştirmesini istemek yerine, Yaradan kadar özgecil, sevgi dolu ve şefkatli olmak için egoist doğamızı değiştirmeyi istediğimiz anlamına gelir.

Doğru talebe giden yolda her türlü kendine yönelik amaçlar talep edebiliriz ve bunu yapmamız da arzu edilir, fakat Yaradan’ın nihayetinde bağışlayacağı gerçek dua – geliştirilmekte olduğumuz, Yaradan kadar sevgi dolu ve verici olma talebidir.

Emirler – Evrenin Kanunları

Yorum: On Emir, insanlar arasındaki etkileşimin yasalarıdır. Bazıları öyle görünüyor, bazıları değil.

Benim Cevabım: Prensip olarak, bunlar evrenin kanunlarıdır. Ancak bunlar insanlar arasındaki ilişkiler tarafından belirlendiğinden ve ilişkilerimiz diğer tüm doğa yasaları tarafından belirlendiğinden, o zaman, elbette, her şey tam olarak aramızdaki ilişkiye bağlıdır.

Soru: İlk emir şudur: “Seni Mısır topraklarından, esaret evinden çıkaran Tanrın, RAB benim.” Anladığım kadarıyla, yalnızca Yaradan kişiyi egoizminden çıkarabilir. Fakat Yaradan neden önce bu özel emri bildirmek zorunda kaldı?

Cevap: Çünkü bu, dünyada her şeyden önce tek bir kuvvet olduğu şeklindeki temel emirdir. İnsanı doğanın cansız, bitkisel ve hayvansal seviyelerinden Adem, İnsan, seviyesine yükseltir.

Adem, Yaradan ile bağı anlayan kişidir. Hemen hemen tüm insanlık, bilim ve sanatı ne kadar bildiği, ne kadar geliştirdiği önemli değil, hayvan seviyesindedir.

“Hayvan”, kişinin kendisi hakkında düşündüğü zamandır, kişi egoizminin içindedir. Bu nedenle, bu durumdan, Yaradan’a benzer şekilde “İnsan” Adem seviyesine çıkış (“Adam” Yaradan’a benzer “Domeh” kelimesinden gelir) ancak Yaradan adı verilen, özel bir yüksek gücün etkisi altında gerçekleştirilebilir.

Bu güce Yaradan denir, çünkü insanı yaratır.

Soru: Başka bir deyişle, Kabalistler, dünyanın egosantrik algısının bütünsel olan algıya dönüşmesinin, doğanın daha yüksek gücü aracılığıyla meydana gelebileceği yasasını mı keşfettiler? Bu yüzden mi  “…sizi Mısır topraklarından çıkaran” diyor?

Cevap: Evet. Bu, dünyamızdaki kişinin koşulundaki bir değişikliktir. Manevi yükselişle, anlayışla ilgilidir.

Yaradan Sevinçle İfşa Olur

Zohar Kitabında, Yaradan’a sadece sevinçle hizmet edebileceğimiz yazılmıştır. Shechina, Yaradan, ancak insan bu yerde bunun olacağına dair sevinçli bir beklentiyle çalışırken,  İfşasının yerini inşa eder.

Kişi üzgünse ve alma arzusuyla savaşırken acı çekiyorsa, bu onun hala ona bağımlı olduğu ve henüz egoizmin üzerine çıkamadığı anlamına gelir. Egoizmin üzerine çıkmak kişiye bir sevinç duygusu getirir, bu da onun Yaradan’ın ifşasına yaklaştığı anlamına gelir.

Bu nedenle, birbirimize ve Yaradan’a ihsan etme uğruna aramızdaki bağı ifşa etmek istediğimiz gerçeğinden ne kadar çok sevinç ve heyecan duyarsak, Yaradan’ın niteliğine, aramızdaki Yaradan’ın ifşa olacağı yeri keşfetmeye o kadar yakın oluruz.

Yaradan sevinçle ifşa olur! Bu çok önemli ve gerekli bir durumdur. İnsan acı acı ağlarken maneviyatta ilerliyor diye bir şey olamaz. Ağlıyorsa, bu, egoizminden henüz çıkamadığı anlamına gelir.

Bu düzene katılma fırsatı bulduğumuz için mutlu olmalıyız. Yaradan’ın, günümüzün pandemik durumunda böylesine çok sayıda insanı bir araya getirmemize, bu algının yanıp kaybolarak uçuruma düşmesine izin vermesi özel bir armağandır. Önceki tüm başarıların ve yüksek hedeflerin değeri düşürülür, insanlar gelecek için umutlarını kaybeder ve yarın ne olacağını bilemezler. Bunun devam edemeyeceği herkes için açıktır.

Ve tam da şimdi insanlar çaresiz, aciz, umutsuz hissettiğinde, bu salgından nasıl kurtulacağını bilemediğinde, sevinçle ilerlemeliyiz. Her şeyin ne için ve neden olduğunu ve bunu kimin yaptığını biliyoruz. Bu şekilde, Yaradan tüm insanlığı bağa doğru ilerletmek ister.

İnsanlığın başına gelen her şey, bizi en ideal, hızlı ve uygun şekilde bağ kurmaya itiyor. Maneviyatta, özellikle son nesil çağımızda, sadece yükseliş vardır ve düşüşler yoktur.

Çok sevinçli olmasak bile, her zaman rol yapmalı, neşeli gibi davranmalı, kendimizi mevcut durumdan yukarıya doğru yükseltmeye çalışmalıyız. Hangi koşul içinde olduğum önemli değil, iyi olabilir, ama daha da iyi bir koşulda olmak isterim. Bu özlem her zaman mevcut olmalıdır! Bunu hatırlayın ve asla unutmayın.

“Öldürmeyeceksin. Eşini Aldatmayacaksın.”

Soru: Altıncı emir: “Öldürmeyeceksin” – başkalarının arzularını kullanmamak anlamına mı geliyor?

Cevap: “Öldürmeyeceksin”, başkasının aleyhine hiçbir şey yapmamak demektir. Yani, şimdi ve önceden,  önceki günlerden aldığınız tüm güçleri: Hesed, Gevura, Tiferet, Netzach ve Hod, onları doğru bir şekilde şekillendirmeli ve üzerinizde olabilecek etkilerine müdahale etmemelisiniz.

“Öldürmeyeceksin” demek, bir arzuyu kendi çıkarına kullanmamaktır.

Yaradan ile bağlantıyı kendi iyiliğim için kullanırsam, buna “öldürme” denir. Arzumu öldürüyorum. Yani, arzum, sonunda bu arzuyu öldüren hazla dolar ve kaybolur. Yok edilir.

Soru: Yedinci emir şudur: “eşini aldatmayacaksın.” Burada ne hakkında konuşuyoruz?

Cevap: Aynı şey ama farklı bir açıdan: Başkalarıyla olan bağlarınızı kendi iyiliğiniz için kullanmayın.

Sevgiye, ihsan denir ve aldatma, kendi çıkarına yönelik bir eylemdir.

Soru: Yani, alma arzusuna sahipsiniz. Eğer bu arzunuzu kendi hazzım için kullanırsam (ve alma arzusuna “kadın” denir) bu aldatma mı olur?

Cevap: Evet. Ancak bu, hem kadınlara hem de erkeklere, herhangi bir hazza yönelik tutumu ifade eder. Ancak bu eyleme özellikle aldatma deniyor çünkü başka bir kişiyi kullanıyorsunuz.