Category Archives: Maneviyat

Kötüye Karşı İyi Eğilim

Soru: Yaratan hem kötü eğilimi hem de iyi eğilimi yarattı. ”Ben kötü eğilimi yarattım” diye yazılmıştır. O zaman iyi eğilim nereden gelmektedir?

Cevap: Gerçekte iyi eğilim yoktur. Yalnızca kötü eğilim vardır ve bu da Yaratan tarafından yaratılmıştır. Bu sebepten dolayıdır ki O bizi O’nun kötü eğilimi yarattığı konusunda bilgilendirir. Fakat bizler bu kötü eğilimi Tora (Islah eden Işık) yardımı ile ıslah ederiz ve iyi eğilim haline dönüştürürüz.

”Eğilim” bir arzudur. Arzu değişmeyip olduğu gibi kalır. Fakat ”kötü” demektir ki, ben devamlı kendim için isterim ve bu bana zarar verir çünkü sanki küçük bir hayvanmışım gibi bu dünyaya kendimi kapatırım ve yaşamam gereken seneleri bu şekilde yaşarım.

İyi eğilim grup içinde birleşmeyi denemek anlamına gelir ve gördüğümüz bunu yapamadığımızdır ve ortak bir yakarış içerisinde haykırmaya başlarız. Sonra ıslah eden Işık gelir ve aramızdaki birliği meydana getirir ve bu birlik içindeki ihsan etme niyeti, Işık ifşa edilir. Daha sonra kötü eğilim yerine, bizlerin iyi eğilimi vardır; aynı arzuda fakat dost ile bağ kurma niyeti ile eğilim vardır.

New Jersey Kongresi’nin 3. seminerinden, 12.5.2012

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 14 Mayıs 2012 tarihinde saat 20:10’da yayınlanmıştır.

Arvut’u (Karşılıklı Garantiyi) İstiyoruz!

Yaratan, Grup olmadan edinilemez. Bir diğer yandan, Yaratan’sız bir grup, grup değildir, fakat “küçük görenin yeridir”. Ben de aynı şekilde, grup ve Yaratan bir bütünü oluştururuz. Bu, “ İsrail, Tora ve Yaratan Bir’dir” ile denilmek istenendir.

Tora bizi, uzaklaştıran güce rağmen,  gruba birleştiren güçtür. Bu yüzden, Tora’nın verilişi ve karşılıklı garanti birleşmişlerdir. Ne de olsa, karşılıklı garanti kendi başına mümkün değildir. Onu yerine getirmeyiz fakat uygulanmasını talep ederiz. Bu “Mısır’dan çıkışın mucizesi” olarak adlandırılır. Bizler buna sadece katılırız. Değişimler bizim gücümüz tarafından gerçekleştirilmez fakat sadece bizim arzumuza göre gerçekleştirilir.

Bizim işimiz çok şiddetlice istemektir, yapabildiğimiz kadar çok ve sonrasında yanıt gelir. Aynı zamanda zaten “altın buzağı”yı yapıyoruz , tıpkı Tora’nın verildiği zamanda olduğu gibi. Bu gerçekleşir, fakat bizler haykırmayı unutmuyoruz! Hazırlıklı olmalıyız ve yapabildiğimiz kadar en fazlasını talep etmeliyiz. Talep etmeli ve sonrasında ne olacağını düşünmemeliyiz. Genel istek burada gereklidir. Sonrasında, birliğin gücünü alacağız ve eğer egoizmimiz sonraki anda, sistemin programlandığı gibi yükselirse, bu bizim problemimiz değildir.

Bizim ortak problemimiz, bize şimdi verilen egoizmin düzeltilmesini talep etmektir, sadece bu ve daha fazla değil. Kişi mevcut koşullara göre değerlendirilir. Bizler sadece, saldırıya olan hazırlığımızda, mümkün olduğunca çok, gerekli olanı hissetmeliyiz.

30 Nisan 2012’de yayımlandı. (76357) Vilnius Konferansı’ndan. 24 Mart 2012 Workshop 2

Mesafeyi kısaltmak

Yaratan ve benim aramdaki mesafe ile benim ve dostum arasındaki mesafenin ne kadar aynı  olduğunu tahmin edemeyiz. Bizler kendimize yakın olana ”dost” deriz nitekim o, Yaratan gibi aynı mesafedeki uzaklıktadır. Aynı mesafede !

Dostuna fiziksel değil fakat içsel olarak ulaşmaya çalış ve aynı derinliği keşfedersin. İşte bu sebeple bize verilmiş olanı bu kadar değerinin altında varsayarız. ”Peki, neden dosta ihtiyacımız vardır? Her çeşit şahıs buralarda dolanıyor…” Bizler tabiat içinde saklı olan davranışlarımızın, kesinlikle doğru göstergesinin, bu olduğunu tahmin edemeyiz. Yaratan nasıl benden saklı ise, aynı şekilde dostum da benden saklıdır.

Aramızdaki bu boşluğun ne kadarının hala ifşa edilmediğini tahmin ediniz. Bizler hep bunu sahte bir şekilde gizler ve bunu üstünkörü bir şekilde doldurmaya çalışırız, fakat bu kocaman siyah uçurumu bile görmeyiz.

Bununla beraber, eğer grup içinde ciddi bir şekilde çalışma yaparsanız, tabii ki çalışma derecenize göre, bu noktada buna dikkatle ulaşmalısınız; burada herşeyi ifşa edersiniz. Unutmamanız gereken, yalnızca dostlarınız arasındaki ilişkileri düzeltmeye çalışmanız ile Yaratan ile olan ilişkinizi düzelteceğinizdir. Yapılan faaliyetin sonu O’nun içinde olmalıdır; sonra bizler yüksek Işık’a kavuşuruz.

Bu ise işte Kabala metodu ile başka bir metodun arasındaki farktır çünkü faaliyetin sonuna ulaştığımızda, üst kuvveti işaret ederek, bizleri değiştiren üst Işık’a ulaşırız. Unutulmaması gereken, tüm hareketlerimizin O’na yakınlaşabilmek, bu üst kuvvete doğru, O’na benzeyebilmek amacıyla olduğudur.  O’nunla bütünleşebilmek, O’nun gibi davranmak, O’nun seviyesine erişmek ve tüm içsel yanımızın O’na tamamıyla eşit olacağı şekilde bağ kurabilmek ve O’nu anlamaktır.

25.3.2012 tarihli Vilna Kongresi’nden,  5. Ders

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 24 Nisan 2012 tarihinde saat 09:31’de yayınlanmıştır.

Her yerde ve Her Zaman Oynayın

Soru: Gelişimimizi hızlandırmak adına zaten maneviyattaymışız gibi yapmamızı tavsiye edermisiniz? Bunu nasıl yaparız?

Yanıt: Çocuklar ile nasıl oynarız? Onlara işlerin nasıl yapıldığını gösteririz. Onlar büyük olmak isterler ve oynarlar! Ve bizler de sıkça onlarla oynarız.

Aynısını yapmamız gereklidir. Herşeyin doğası, kişinin tüm gelişimi sadece oyun üzerine kuruludur. Şimdi bile, Yaratan’a denk olan bizler, büyük insanlar, oynuyoruz. Bir derece yükselmek ve O’na eşit olmak istiyoruz. Bu davranışın saygısızlığını hayal edebiliyor musunuz? Evet, böyle olmak istiyorum!

Bir çocuk olarak doktor, sürücü ya da kovboy olmak istediğimde, -miş gibi yaptım. Şimdi de oynuyoruz. Her nereye giderseniz, oynamak gerçekten bir sonraki dereceye yükselmek için olan metottur. Kişi oynamayı bırakır bırakmaz yaşlanmaya başlar. Bu yüzden şimdi bile kim olduğumu bilmiyor ya da anlamıyor, neden gruba ihtiyacım var gerçeğinden utanmadan oynamaya ihtiyacım var. -miş gibi yapmalı ve oynamalıyız ve sonrasında herşeyi başaracağız.

Çaba gösteren ve aynı Üst Işığı çağıran bir çocuk gibiyiz; en sonunda, aynı kuvvet hepimizi geliştirir. Sadece biz şimdi bunun için, içimizde bir sonraki seviyeyi geliştirmek için dilek dileyebiliriz, bizim dünyamızdan değil, üst doğadan alırız, örneğine bağlı olarak

Vilnius  Konferansı 23 Mart 2012 Ders 2

Kabalistlerin Adımlarının Peşinden Üst Dünyaya

Makaleleri okurken yazarın düşüncesini takip etmeyi öğrenmeli, hocalarımızın tarif ettikleri koşullara girmeyi özlemlemeliyiz. Kişi sürükleyici bir film izlediğinde tüm dünyayı unutur ve perdedeki kahramanlarla birlikte olur, onların geçtiği herşeyi deneyimler.

Bizlerin de metinleri okurken ilişkili olmamız gereken durum budur. Kendimizi iptal etmeli ve yazara bağlanmalıyız, makaleyi yazmış olduğu zamandaki konumlarına ve onun düşüncesine bağlanmalı ve sabit bir şekilde onun düşüncesiyle akmalıyız, kendimizi bunun içinde tutmalıyız. Sanki yokmuşum gibi yani bu kitaplara ve bu kitapların yazarlarına bağlanmışım gibi.

Hocalarımıza ulaşmanın başka bir yolu yoktur.  Bu esnada, ben öğrencilerde bu kısımda gönüllülük görmüyorum. Hatta dersten önce, metni okumadan önce, özel birşeyler yapmak üzere olduğumuzu düşünmeliyiz. Bir Kabalist tarafından yazılmış olan bir metni okuyarak veya dinleyerek onun düşüncelerine bağlanmak için sürekli çabalar harcayarak, Yaratana tutunuruz.

Herhangi başka birşey veya herhangi hesaplamalar düşünmemeliyiz sadece basitçe Kabalistle aynı dalgada akmalıyız. Metnin ne dediğini anlamış olmam veya olmamam önemli değil. Yetişkin birinin kollarındaki bir bebek gibi hissederim. Birisi beni kolluyor ve bana özen gösteriyor. Böylelikle, yavaş yavaş büyümeye herşeyin nasıl ve neden olduğunu anlamaya başlarım.

İlkönce,  basit bir şekilde ne olduğunu keşfederim ve daha sonraları sebeplerini anlayacağım. Makaleleri okurken bu yaklaşım özellikle gereklidir.

22.04.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. Bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Yeni Bir Oyun

Soru: Dediniz ki kendinizi  ıslah olmuş bir durumda hayal ediniz. Bunu doğru bir şekilde hayal ettiğimden nasıl emin olabilirim?

Cevap: Islah edilmiş bir durumu hayal etmeniz imkansızdır. Bu resmi bizim için Işık aşamalı olarak yaratacaktır. Bu durum yalnızca Işık tarafından yapılabilir!

Girişimlerimiz çocukların birşeyleri ısrarla yapmalarına benzer ve hatta bu işi beceremese  dahi, çocuk yine de devam etmeye çalışır. Bir çocuğun birşeyleri yapmaya çalıştığının ısrarını görmüşsünüzdür. Sonuçta çocuk hissiyatlar, düşünceler ve bazı tecrübeler edinir ve bu şekilde tecrübeli bir yetişkin olur. Bunun olabileceği tek yol budur.

Bizler burada yeni herhangi birşey ifşa etmiyoruz.  Çocukken yetişkin olmaya çalıştığımızda yaptığımız gibi yine aynı Işıktan yararlanırız. Yine doğanın içinde olan aynı prensiplerden faydalanıyoruz. Bu aynı kesin yasadır ve başka herhangi bir şey yoktur.

Denemelerde bulunuyorsunuz, yapı taşları ile oynuyorsunuz fakat bunlar yıkılıyor. Bir inşaat kurmaya çalışıyorsunuz ancak yapamıyorsunuz. Bir şeyler yapıyorsunuz, atlıyorsunuz, zıplıyorsunuz ve küçük bir maymun gibi etrafta koşuşturuyorsunuz. Oysa ki, bu çabalar gelişiminiz için gerekli olan üst Işığı,doğanın saklı gücünü uyandırıyor.

Bu güç bizleri hayvansal seviyede geliştirdi ve yetişkin olduk. Şimdi ise bizler bilinçli olarak bir sonraki dereceyi oynuyoruz  öyle ki bu aynı güç bizleri geliştirecek ve bizleri bu dereceye yükseltecektir. Her neyi oynarsan ona benzeyeceksin.  Bunun çalıştığı şekil budur.

Bugün bizler “Yaratana Benzer Hale Gelme”nin oyununu oynuyoruz. Eğer bu oyunu oynamaya devam edersek, başaracağız! İnsanlar oyun vasıtasıyla gelişir. Kendinizi orada hayal etmelisiniz. Kendinizi bir yetişkin olarak hayal edin; bu en önemli şeydir. Diyebilirsiniz ki “bir sonraki dereceye yükselmek ne demektir? Herşeyden öte, başarmak istediğimiz şey budur.” Devam edin ve arzunuzu fark edin! Bunun ne anlama geldiğini hayal edin ve bu oyunu oynayın ancak bunu edindiğiniz bilginin üzerine dayandırın.

Birçok makale okudunuz ve dersler seyrettiniz:  Üst derece, ihsan etme niteliği, egonun üzerine çıkmak, perde, Reşimot, Partzufim, Hassadim Işığı, Hohma Işığı ve benzerleri  ne anlama geliyor? Bu dönüşüm nasıl gerçekleşecek? Sürekli orada olduğunuzu hayal etmeye çalışın ve bunu elde edeceksiniz! Tüm doğa bu prensibe göre işler. Eğer bunu bir çocuğun gelişimi ile kıyas ederseniz eklenecek yeni bir şey yoktur.

Vilnus Kongresinden, 23.03.2012 tarihli Workshop 1

Yükselişe Davet, Her Yerde Mevcut

Kişi, bir sonraki seviyeye yükselmesi gerektiğini anlamadığı sürece, ıslah olamaz. Kişi, artık mevcut seviyesinde olmadığını ve bir sonraki seviyeye Islah Eden Işık sayesinde yükselmiş olduğunu, zihninde sürekli olarak resmetmelidir. Çabasına olan bu çözümü, sürekli olarak zihninde resmetmelidir.

Genelde, sürekli olarak bulunduğumuz seviyeyi düzeltmeye çalışırız. Mevcut seviyenin, biz o seviyeyi düzeltelim diye geldiğini düşünürüz. Ancak, bu tutum bizi durdurur!

Yeni bir koşul geldiğinde, ne yapmamız gerektiği konusunda aklımız karışır. Oysa, gelen tüm koşullar, o koşulların üstüne yükselelim diye gelir; o koşulların üstüne yükselip bir sonraki koşullara ulaşalım diye gelir.  Bulunduğumuz koşullarda düzeltecek hiçbir şey yoktur! Islah dediğimiz şey, mevcut seviyemizin üstüne yükselmektir!

Bunu kabul etmek çok zordur, çünkü bu tarz bir yaklaşım, dünyamızda yoktur; ancak maneviyatta işler bu şekilde işler. Bunun sebebi ise şudur: Gelen tüm koşullar, kişi bu koşulları düzeltsin diye verilmez; tüm koşullar, kişi kendisini düzeltsin diye verilir! Kendimizi düzeltmenin yolu ise, yalnızca her bir koşulun üstüne yükselmekten geçer ve buna, “mantık ötesi inanç” yoluyla ilerlemek denir.

Her ne zaman bir muhakeme yapmamın gerektiğini hisseder, hatalı veya gerçekçi olmayan bir nitelik keşfedersem, bunu, bu izlenimimin üstüne yükselmem için bir davetiye olarak görmeliyim. Bu sayede, yaşadıklarımın, yalnızca bana eksikliklerimi göstermesi için geldiğini anlarım. Bu eksikliklerimin tamamlanması ve düzeltilmesi, yani ıslahı, ancak bir sonraki seviyede gerçekleşir; asla mevcut seviyemde gerçekleşmez!

Kendimle ilgili, bu dünya ile ilgili, dostlarla ilgili ve Yaratan’la ilgili olaraktan bana kötü ve mükemmel değilmiş gibi görünen her şey, daha da büyük bir ihsan etme niteliğine kavuşmam için yapmam gereken muhakemeleri ve üstüne yükselmem gereken yerleri gösterir bana. Bütünü ile ihsan etme niteliğini edinene kadar, ancak bu şekilde ilerleyebilirim.

Rabaş’ın Yazıları konulu, 18.04.2012 tarihli Günlük Kabal Dersi’nin 1. Bölümünden

Öfke ve Nefret Benim Yardımcılarımdır

Soru: Olumsuz düşünceler, öfke veya nefret bizler bağ kurmaya başladığımızda içimizde belirir. Bunlar ile beraber doğru şekilde çalışmak nasıl olur?

Cevap: Bizler dünyayı iki parçaya bölmeliyiz: Bana göründüğü şekilde, bencilliğime göre ve gerçekte aslında nasıl olduğu şeklinde. Gerçekte dünya neye benzer?

Bizler ortak arzumuza göre bunu ifşa edersek, bizler dünyanın Işık ile dolu olduğunu ve tamamıyla mükemmel olduğunu görürüz. İçinde düzeltmemiz gereken bir şey yoktur. Başka bir deyişle, bizler sadece kendimizi ıslah etmeliyiz, sadece dünyaya karşı kişisel bakış açımızı, davranış açımızı, kişisel algılamamızı düzeltmeliyiz.

İşte bu nedenle, dünyayı dikkatle bencillik prizması içinden hem bize göründüğü şekil ile ayırmalıyız ve hem de aslında dışımızda var olan bir dünya şeklinde de ayırabilmeliyiz. Basitçe, üstteki Işık tam istirahat durumundadır ve tümüyle ihsan etme ve sevgi şeklinde bir özelliği vardır.

Bu nedenledir ki, bizlerin içimizdeki bu iki hissiyatı ayırt etmeye ihtiyacımız vardır. Bir hissiyat gerçek öfke hissiyatı ve itirazlardır, bunlar bir amaç sebebiyle belirir ve öyle ki bizler onların üzerine yükselelim ve grubu tam ve mükemmel bir şekilde algılayalım; bu grup yani dünyadaki tüm muhteşem dostların içinde bulunduğu ve tamamıyla ıslah edilmiş olan dostlar şeklinde. Ben, yalnız, kendimi bu dostlara dahil etmeliyim ve annenin içerisindeki embriyo misali gibi olmalıyım.

Gerçekte ne söyledikleri ve bana olan etkileri de benim için fark etmez. Bir sebepten dolayı bana bu zorluklar verilmiştir ve böylece ben bu zorlukların içinden geçmeyi başararak ve dostlarımın içinde var olarak onların tamamıyla mükemmel olduklarını zihnimde canlandırır, benimle birlikte tam istirahat halinde, ben de onların içinde var olduğumu hissederim.

23.3.2012 tarihli Vilna Kongresi’nden, 2. Ders

Bu makale Dr. Laitman’ın blogunda 16 Nisan 2012 tarihinde, saat 12:51’de yayınlanmıştır.

Üst Bilgiyi Almanın Koşulları

Kabala kitaplarında ne yazıldığını bilmek demek, ‘‘Ve Adem Havva’yı bilirdi’’ sözü ile bağ kurmaktır. Bizler üst derecelere yükselerek ve bunlarla bağ kurarak bilgiyi ediniriz. Bu durum  manevi dolumu, bilgiyi alabileceğimiz yere bizleri bağlayan aramızdaki bağlantı vasıtasıyla sadece mümkündür.

Bu yüzden Kabala kitaplarında ne yazıldığını özlemlesek bile kendimizi üst bilgiyi bunun vasıtasıyla alabileceğimiz yer, koşullardan koparmamalıyız. Bağ kurduğumuz yer ifşanın olduğu yerdir. Aksi halde üst dünya ile ilgili olan bilgiyi kendi hayvani, dünyevi aklın vasıtasıyla istiyor olacaksın ki bu da mümkün değildir.

Maneviyat sadece bağlantıda çalışır ve bağın yoğunluğunda temel alır. Daha sonra herşey tek bir noktada bir araya gelir ve tüm yaratılışın başlamış olduğu kıvılcıma döner. Eğer bizler doğru yönde amaca yönelemezsek Kabala kitaplarında yazılanları asla anlamayacak, sonu gelmeyen yorumlara yakınlaşacak fakat gerçeğe bu şekilde gelmeyeceğiz.

08.04.2012 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 2. Bölümünden, Zohar

Toplumdan Kaçmayın

Zohar, “BeŞalakh bölümü (Firavun, insanlara gitmeleri için izin verdiği zaman)” madde 11: “ Ve O dedi: “ Ben, halkımın içinde yaşayacağım”.  Bu ne demektir? Dünyanın üzerine yargılama geldiğinde, insan kendisini toplumdan ayırmamalıdır ve Yukarıdan fark edilmemelidir ve ayrılmış bilinmemelidir.

Çünkü yargılama dünya üzerine çöktüğünde, doğru insan olsalar bile, ayrılmış olarak bilinenler ilk olarak yakalanırlar. Yani birisi kendisini asla toplumdan ayırmamalıdır. Çünkü Yaratan’ın merhameti birlikte olan halkın tamamıyladır. Ve bundan dolayı dedi ki: “Halkımın içinde yaşayacağım ve bugüne dek yaptığım gibi, onlardan ayrılmak istemiyorum.”

Bunun, hem dışsal dünyevi algıyla ve hem de içsel manevi olanla alakası vardır. Sonrakiyle başlayalım.

Birleşik tek ruh, birçok parçalara ayrıldı. “Halkımın içinde” demek, birinin diğeriyle bağlantı kurduğu kopuk parçaların kombinasyonundan yaratılmış olan müştereklik içinde demektir. Onlar, birini diğerinden ve “Yaratan’ın Halkı”nın formundan ayrı tutan kişisel egoyla baş ederler. Hepsinden sonra da, bu parçalar Yaratan’a benzedikleri koşul olan ihsan etme amacının niyetini paylaşırlar. İşte bu yüzden, onlara: “Halkım” denir. Bu, aynı zamanda Yaratan’ın niteliği olan ihsan etme amacıyla olan niyetin toplandığı, kırılmış kapların, bireysel toplanması olarak adlandırılır.

Bu bölümler, ihsan etmenin genel niteliği olan yaratanın ifşası için olan kaba destek olmak amacıyla, ihsan etme amacının niyetiyle birbirleriyle bağ kurarlar. Ve tabii ki bu olağanüstü şey, bu birleşimde ifşa edilmiş olan “gel ve gör” anlamına gelen Yaratan (Bo-Re) olarak adlandırılır. Bu, kırılmış kapların içinde yaratanın ifşası için olan formüldür: “Halkımın içinde yaşayacağım.”

Dünyevi düzlemde, bu, harekete geçmek üzere düzenlenen, genel hazırlığın kontrolündeki geniş halk kitleleri anlamına gelir.

Daha sonra, Zohar, dünyaya bağlı olan yargılamadan bahseder. “Dünya”, genel müşterek egonun ifşa olunduğu egoistik bir bağ, “gizlilik” anlamına gelir. Ve birisi, kendisini toplumdan izole etmemelidir. Neden diye sorabiliriz. Egonun niteliği, yargılamanın insanlar arasında ifşa edilmesiyse, neden ondan kaçmamam gerekir?

Konunun önemi şu ki, maneviyatın prizmasından baktığımda, tamamıyla değişik bir resim görüyorum. Benim için hayali “dış dünya”yı betimleyen tüm arzularımı görüyorum. Eğer onların içindeki yargılamanın niteliğini keşfedersem, onları ihsan etmenin niteliğiyle düzeltmek ve bu kuralı ihsan etme amacının niteliğine doğru yönetmek zorundayım. Bu, “İsrail Misyonu”dur: Kolektiften kaçmak yerine, onu düzeltmek için içinde yer almalıyım.

Zohar devam eder: “yargılama dünya üzerine çöktüğünde, doğru insan olsalar bile, ayrılmış olarak bilinenler ilk olarak yakalanırlar.” Neden? Çünkü, birinin kesin niteliği ihsan etmenin içinde hedeflenirse, o önce yakalanır ve Işık kaynağının onun içinde özellikle yalan söylemesi anlamındaki almak arzusu çalışmaya başlar.  Bu bizim dünyamızda da böyledir, Zohar Kitabına Giriş’in sonunda Baal HaSulam’ın söylediği gibi yargılama, en iyi olanımızı vurur. Bu nedenle, zirveye ulaşan insanlar acı içinde yaşarlar.

Yaratan’ın merhameti daima birlikte yaşayan insanlarladır; zira burası düzeltmenin yerine getirileceği yerdir. Yani eğer düzeltilmek ve ilerlemek istiyorsak, kendimizi toplumdan ayırmamalıyız. Hoş olmasa bile elimizden geldiğinde onun içinde yer almak onu hissetmek için insanlara bilgileri, algıları tanıtmak için, onların ilerlediklerinden emin olmak için mümkün olan her şeyi yapmalıyız. Onlar, Yaratan’ın gerçek hedefidir ve alma arzusunun içindeki kıvılcım misali O sadece ve sadece insanlarla kurduğumuz iletişimde ifşa olur.

Bu nedenle denir ki: “Ben halkımın içinde yaşayacağım ve bugüne dek olduğu gibi halkımdan ayrılmak istemiyorum.”