Category Archives: Dünya

“Kovid Sonrası Günlerde” (Linkedin)

Şimdi toplu aşılama kapıda, Koronavirüs, insan uygarlığını ele geçirmeden önce, herkes 2019 yaşam tarzına dönecek gibi görünüyor. Ama bence bir sürprizle karşı karşıyayız. Herkes sağlıklı olduğunda ve hepimiz seyahat edip, alışkın olduğumuz şeyleri yapabildiğimizde, sanırım önceki hayatlarımızdan uzaklaştığımızı keşfedeceğiz. Gelişimimizde yeni bir aşamaya başladık. Bazılarının yapacak olmasına rağmen, insanların ofislerde çalışmaya geri döneceğini sanmıyorum. İnsanların Covid-19’dan önce, dünyayı bir salgın gibi saran “seyahat çılgınlığına” geri döneceğini düşünmüyorum ve güvenli olsa da önceden dışarı çıktığımız kadar dışarı çıkacağımızı da düşünmüyorum.

Sanırım biraz büyüdük, daha sabitlenmiş hale geldik. İnsanların sosyal varlıklar olduğu ve çevrelerindeki insanlara ihtiyaç duyduğu söyleniyor, ama biz gerçekten öyle miyiz? İşe ihtiyacımız var çünkü bir gelire ihtiyacımız var, bu yüzden meslektaşlarımızla sosyalleşiyoruz, peki biz sosyal varlıklar mıyız? Ayrıca, sadece diğer insanlardan alabileceğimiz onaya da ihtiyacımız var, bu yüzden başkalarıyla iletişim kurmalı, onlara hükmetmeye çalışmalı, onaylarını almalı veya onları, bize tabi kılmalıyız. Fakat bunlar sosyal ihtiyaçlar değildir; tatmin isteyen bencil ihtiyaçlardır.

Bana öyle geliyor ki, Koronavirüs bizlere, daha önce yaptığımız gibi güç ve çoğu kez seçimimiz olmamasından dolayı prestij için dünyayla rekabet etmekten daha çok, kendimizle veya ailelerimizle birlikte olma konusunda yeni hazlar verdi. Açıkçası, herkes bu şekilde değişmedi, ancak değişimin hissettirilmesi, kalıcı olması ve büyümesi için yeterince insanın değiştiğinden eminim.

Gençken başkalarına bakar ve yaptıklarını taklit ederiz. Büyüdükçe daha bireysel bir kişilik geliştiririz ve içgüdüsel olarak sürüyü takip etme eğilimimiz azalır. İnsanlığın da benzer bir aşamadan geçtiğini düşünüyorum. Kendimize daha sık sormaya başlayacağız, “Ne için? Buna değer mi? Herkesin yaptığı şeyden gerçek bir fayda sağlayacak mıyım? ”

Eski zevklerimizin yerini neyin alacağını, örneğin seyahat etmek yerine neyin geleceğini hâlâ bilmiyorum. Bu, büyük ölçüde, onlar için kazançlı olduğundan dolayı,  bize kalıcı tatmin sağlamayan şeylere para harcamaya bizi ikna etmek isteyen fikir liderlerine ve tepedeki kişilere bağlıdır. Ama her iki durumda da, bana öyle geliyor ki, Covid öncesi çılgınlığımızın etkisinden kurtulduk ve şimdi daha yerleşik, sakin ya da başka bir deyişle olgun olacağız.

“Pandemiden Sonra Yaşam” (Linkedin)

ABD, İngiltere ve diğer birçok ülkede aşı dalgası başladığından beri, halk sağlığı kurumları tarafından yapılan son anketlere göre, insanlar güvenlik kaygıları ve sorunları eşliğinde, rahatlama duygusuyla haberleri aldılar. İnsanlığın emin olabileceği bir şey var: dünya virüsten önceki haline geri dönmeyecek. Pandemiden sonra dünyanın doğasını ve konfigürasyonunu (yeniden inşa edilecek sistemleri ve hayatlarımızı nasıl etkileyeceklerini) belirlemek için henüz çok erken olsa bile hiç şüphe yok ki bundan sonra yeni bir düşünce ve davranış çizgisi hakim olacaktır.

Koronavirüs’ün sahnede görünmesinden bu yana bir yıl geçti. Aniden olgunlaşan ve çocukça oyuncaklarına küçümseyerek bakan gençler gibi ya da fazla müsamahayla geçen geç bir geceden sonra, akşamdan kalma bir şekilde uyanıp, dengesini sağlamak ve kendine gelmek isteyen gençler gibi, insanlık da benzer bir olgunlaşma ve ayılma sürecinden geçmeye mahkûmdur.

Gerçeklik değişti ve insanlar psikolojik bir değişime uğradı. Geçmişte olan şeyler,  artık olmayacak. Olanlar bizden çok daha büyük, gerçeğin karşısında bunu sindirmek zordur. Ama tahmin ediyorum ki, nüfus yeniden sağlıklı olduğunda ve her şeyin yeniden açılmaya hazır olduğunu hissettiğinde, bir yerden bir yere seyahat etmeye, kucaklaşmaya ve bizi ayıran maskeler ve mesafeler olmadan yakınlaşmaya başladığımızda, büyüdüğümüzü keşfedeceğiz.

İnsani gelişimimizde yeni bir aşamaya geçtik. Dolayısıyla içsel dünyamız dün olduğu gibi olmayacak. Koronavirüs salgınından önce olduğumuz kişi olmadığımızı, anlamsız şeylere karşı, sadece sahip olmak uğruna bir şeyler elde etmeye, köleler gibi çalışmaya, zorunlu olarak para kazanıp, harcamaya karşı hazzımızı kaybettiğimizi anlayacağız. Artık aynı oyunlardan hoşlanmadığımızı ve anlamsız göründüklerini ve tatmin edici olmadıklarını hissedeceğiz.

Çılgın tüketiciliğimiz, en çok değiştiğimiz alanlardan biridir. Sayısız alışveriş merkezine, restorana veya oyuncular ve hayranlarla dolu stadyumlara ihtiyacımız olmadığını fark ettik. Arzularımız büyük ölçüde değişti. Rutine geri dönecekler var ve artık kendilerine uygun olmadığını anlayanlar var ve evlerini hiç terk etmek istemeyenler ve evden çalışmanın kendileri için(sadece bunun genellikle rahat bir yaşam ortamı olduğunda kadınlar için değil, erkekler için de) daha iyi olduğunu düşünenler var.

Neden böyledir? Çünkü evde, ailenin kollarında yaşamak, rahat ve güzel, verimli ve huzurlu, trafik sıkışıklığından, kuyruklarda beklemeden ve gereksiz baskılardan uzak bir yaşamdır. Öyleyse neden giyinip, arabada saatler geçirip, yarım günü yüzeysel bir duruşla geçirelim? Evde pijamalarınızla oturup bahçeden telefon görüşmeleri yapmak ya da balkonda otururken dizüstü bilgisayarınızda sakince çalışmak daha iyi ve daha ucuzdur. Evden çalışmak birçok beklenmedik şekilde karşılığını verir.

Hem çalışanlar hem de onların işverenleri için çift taraflı kazanç durumudur. Ofis masraflarında büyük tasarruflar sağlamanın yanı sıra işler uzaktan çok verimli bir şekilde yürütülebilir. Geleneksel iş yerlerinde olduğundan daha az dikkat dağıtıcı olduğu için, zaman kaybetmek yerine görevlerini bitirmeye odaklanmak daha kolay olduğundan, insanlar evden çalışırken de daha verimli hale gelir.

Bu fayda toplumun tüm katmanlarına bir kez nüfuz ettiğinde, pandeminin aramızda kurduğu ilişki, bizi enfekte olmaktan alıkoyan aynı sosyal mesafe, sonunda bizim için daha iyi olacaktır. Birbirimizden uzaklaşma alışkanlığı ikinci doğa olacak ve aynı zamanda aramızda henüz kurmamış olduğumuz, yeni gelecek ilişkilerinin temelini oluşturacaktır.

Aramızdaki sosyal ilişkilerdeki ileri aşamalardan bahsetmek için henüz çok erken. Doğadan gelen yavaşlatma ve bekleyiş, hala üzerimizde büyüyor ve bizim için rahat bir hale geliyor. Yeni dönemin ruhunu belirliyorlar. Daha ileriye bakarsak bu durum bizi uzun vadede tatmin etmeyecektir. Bir tür uyuşukluk ve çaresizlik, ışıktan önce karanlık, başkalarıyla manevi bağın ifşa olması için yeni bir alan açmaya başlamalı, yeni bir tür insan ilişkisi için itici bir güç olmalıdır. Ancak o zaman, ayrılığa yol açan pandemi’nin iyileştiğini hissedebileceğiz ve tatmin edici bir yaşama ve sağlıklı bir topluma kavuşacağız.

Milletler Arasındaki Engelleri Kaldırmak

Soru: Farklı milletlerden ve ırklardan insanların, farklı ülkelerde yaşaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Cevap: Aramızdaki tüm farklılıkları yavaş yavaş ortadan kaldırmamız ve farklı ülkelerde yaşadığımızı hissetmememiz gerektiğine inanıyorum. Bizler, birlikte varız.

Soru: Bu bağları binlerce yıldır ayarlayamadığımıza göre, belki de ayrı olmak gerçekten daha mı iyidir?

Cevap: Hayır, öğrenmek zorundayız. Bize yardım edecek başka hiçbir şey yoktur. Biz geliştikçe, birbirine karışma artar ve karşılıklı nefretimizin sınırı olmadığı gibi, bunun da sınırı yoktur. Bunu Amerika ve Avrupa’da görüyoruz.

Karışmanın meydana geldiği yerlerde (ve bu kendiliğinden gerçekleşir), kimse onu gerçekten düzenlemez. İnsanların birbirleriyle bir arada yaşamalarının ne kadar zor olduğunu birçok işaretten görüyoruz. Doğru bir şekilde bir arada yaşamamız için tek bir olasılık vardır,  aramızdaki tüm engelleri yavaş yavaş ortadan kaldırmak.

“2021 Yeni Yılından Ne Beklenmeli” (Medium)

Alışılmadık bir yılı bitirmek üzereyiz ve insanlık, bir sonraki için neyin beklediğini merak ediyor. 2021, şimdiye kadarki deneyimlerimizin amacının, insanlığı daha olumlu bir şekilde yeniden düzenlemek olduğu gerçeğini hepimizin hissedeceği, anlayacağı ve kabul edeceği bir yıl olacak. Karşılaştığımız zorluklar, bizi nasıl yeni bir gelişim aşamasına, yeni bir insan varoluşuna ilerlettiklerini incelememize yardımcı olmak için, bizim lehimize çalıştı.

2020, kutuplaşma, ekonomik kriz, doğal afetler ve dünya çapında bir kapanmaya neden olan küresel bir salgın ile tanımlandı. Virüs bizi düzenlemek, silkelemek ve toplumdaki, insan ilişkilerimizdeki ve gezegenimizle olan dengesizlikleri düzeltmek için geldi.

Bu, doğanın bizimle ilgilenme şeklidir. Covid-19 rastgele bir virüs değildir. Onun arkasında, bizim gezegenin büyük bir bölümünü yok etmemizden sonra harekete geçen doğal bir sistem vardır. Sanki doğa, “Yeter artık. Dünyayı mahvediyorsunuz. – Toprağı kuruttunuz, okyanusları kirlettiniz, havayı kirlettin ve toprağı çöp yığınları haline getirdiniz. Yeryüzü’nün kaynaklarını tükettiniz. Şimdi dünyayı yeniden inşa etmeye başlayın. ” dedi.

Bizler üzerimize düşeni yapana kadar, doğanın sakinleşmeyeceğini daha ne kadar anlamakta başarısız olacağız? Suçluluğumuzu tek tük fark etmeye, gerçekte neler olup bittiğini anlamaya başlıyor gibiyiz. Sürekli bir şekilde yanıltıcı olan medya olmasaydı, insanlık sorumluluğunu uzun zaman önce kavramış olabilirdi.

Ve olabildiğince acımasız görünse de, doğal sistem bizimle oldukça nazikçe konuştu, neredeyse tarihteki diğer salgınlarda olduğu kadar acımasız değildi. Bize doğanın neyi istediğini anlamamız için zaman veridi. Ama uyarıyı dikkate almazsak ve rotamızı dengeye doğru değiştirmezsek, önümüzdeki yıl doğal olarak daha güçlü bir tepki bekleyebiliriz.

Yeni aşıların ortaya çıkmasıyla pandemi sona mı erdi? İnsani gelişimde bir sonraki aşamaya geçiyoruz, bu yüzden belli ki bazı değişiklikler olacak. Değişim bizim için rahatlama yönünde mi olacak? Bunu belirlemek zordur, çünkü genellikle gerekli düzeltmeler yapılana kadar, doğanın darbeleri en hafiften en ağıra doğru hareket eder. Örneğin, bir çocuktan bir görevi yerine getirmesini isterseniz ve o yapmazsa, muhtemelen bir dahaki sefere onunla daha sert bir tonda konuşursunuz.  Bu yardımcı olmadıysa, duruşunuzu güçlendirmeniz ve ona daha katı şartlar ve koşullar sunmanız gerekirdi.

Aşılarla ilgili bile, önümüzdeki yılın nasıl görüneceği alın yazısı değildir. Gerçekte, gelecek bize bağlı. Doğanın bize ne söylediğini, ne kadar anlamaya çalışacağımıza bağlı. Mesaj net. Çevreyi tahrip eden gereksiz şeylerin üretimine odaklandığı için, endüstrimizin yeni dünyaya uygun olmadığı açıktır. Mevcut eğitim sisteminin, doğa kanunlarıyla uyumlu olmadığı açıktır çünkü kendimizi, birbirimizle rekabet edecek ve bölünme yaratacak şekilde eğitiyoruz.

Bu nedenle,  yeni yılın ana görevi bütünsel bir dünya kurmak, birbiri için ve tüm doğayla, insan ortaklığı yaşamına girmek olmalıdır.

İnsanlığın değişiklikler yapması, gerçekten önemli olan ve olmayan şeyleri yeniden hesaplaması gerekecek. Vazgeçilmez olmayan her şeyden kurtulmalıyız, mağazalarımızın ve işletmelerimizin yaklaşık % 80’ini kapatmak zorunda kalacağımızı anlamalıyız. Elbette, insanların nereye ve hangi amaçla (yani, daha dengeli bir dünyaya) yol aldıklarını anlamadan, bu kadar büyük değişikliklere katılmalarının imkanı yoktur.

Bu arada, insanlar, bu kadar belirsizlik ve sosyal huzursuzluk varken nasıl bir insan toplumu inşa edileceğini sorgulayarak, geçimlerini nasıl sağlayacağından endişe duyarak, yaygın işsizlik endişesiyle bu yılı bitiriyorlar. Herkesin geleceğe umutla bakabilmesi için, herkesi hesaba katan yeni bir düşünce tarzını nasıl benimseyeceğimizi kendimize sormalıyız.

2021’in bir geçiş yılı olacağını düşünüyorum. İhtiyacımız olan tam geçiş birkaç yıl sürecek olsa da, en azından ulaşmamız gereken gelecekteki koşulları anlamaya başlayacağız. Gerekli olmayan şeyleri yaratmamalıyız. İnsan eğitimine, karşılıklı dayanışma içinde birbirimize yaklaşmayı hedeflemek için, kendimizi eğitmeye büyük önem vermeliyiz.

Eğer birleşirsek, tüm güzelliğin önümüzde olduğunu anlayacağız. Bu bilince ulaşmak, bizim gücümüz dahilindedir. Her şey, gözlerimizi açmaya, zihnimizi açmaya ve doğanın (“Tanrı” ve “doğa” için İbranice kelimeler, Gematria’da aynı sayısal değere sahip ) bizimle ne yaptığını anlamaya ne kadar istekli olduğumuza bağlıdır. Aramızdaki gelişmiş bağlar sayesinde, bütünlüğe ve tam doyuma ulaşmak için, gerçekte her şeyi yöneten yüce gücü ifşa edeceğiz.  Bu, sadece düşünürsek ve birleşmeye doğru hareket edersek bizi bekleyen olumlu gelecektir.

Bir Sonraki Izdıraba Doğru! (Linkedin)

Harika!Covid-19 için bir aşı var!Bir sonraki ızdırabın pençesine doğru ilerleme zamanı geldi …

Gerçekten de Covid-19’u neredeyse bitirdik gibi görünse de, bunu aşmayı hak edecek hiçbir şey yapmadığımız nettir. Ve 2020’de yapmadığımız şeyi 2021’e sürükleyeceğiz. Gelişimimizin bir sonraki aşamasının bize sunacağı ek zorluklarla, hiç şüphe yok ki gelecek yıl bu yıldan daha zor olacak.

Biz ne yapmadık? Birbirimize bağlı olduğumuzu öğrenmedik; Onu derinlemesine anlamadık ve mesajını içselleştirmedik: birbirimize en az kendimize baktığımız kadar iyi bakmalıyız yoksa birbirimizi hasta ederiz.  Ayrıca iş piyasasının sonsuza dek değiştiğini öğrenmedik ve yeni çağa uygun yeni bir tane hazırlamadık. Bugün en önemli çalışmanın dayanışma ve karşılıklı sorumluluk inşa etmek olduğunu anlayamadık. Tek yaptığımız, kendimizi suçsuz görürken tespit edebildiğimiz her yanlış için birbirimizi suçlamaktı. Geçtiğimiz yıl, birini, başka görüşlere sahip olduğu için suçlamanın sadece kusurlu olmadığını fark edemedik; bu, kendinizede zarar verir, çünkü diğerini yok ederseniz, kendinizi de yok edersiniz. Başka birinin başka görüşlere sahip olduğu için hatalı olduğunu düşünürsek haklı olamayacağımızın farkına varmadık. Başkaları ne düşündüklerini düşünmedikçe, bizler de ne düşündüğümüzü düşünmezdik. Bu gerçektir, ve bu yıl bunun farkına varmaya yaklaşamadık.

Geçen yılki başarısızlıklarımıza geri dönmek için inşa etmemiz gereken iş piyasası, insanların gerekli olan şeyde çalıştığı, geri kalan insanların dayanışma geliştirmekle meşgul olduğu bir iş piyasası olmalıydı çünkü az önce de söylediğimiz gibi, bugün yapabileceğimiz en önemli iş birbirimizle bağ kurmaktır.

Gelire gelince, bu toplum yanlısı mesleklerle uğraşan herkes, insana yakışır bir yaşam için yeterli olacak bir gelir elde edecektir. Bu, mevcut yardım programlarının yerini alacak ve bu geliri elde etmek, toplumda, ülkede ve dünyada dayanışma inşa etmek için bu çabalara katılmaya bağlı olacaktır.

Yapılması olanaksız bir iş gibi görünse de ve tek bir yılda elde edebileceğimiz bir şey olmasa da, ilk adımı bile atmadık ve başarısız olduğumuz yer burasıdır.

Artık bir aşı olduğuna göre insanlar 2019 yaşam tarzına dönmek isteyecekler. Bu bir süre yükselebilir, ama yakında azalacaktır. Bizler geçen yıl boyunca değiştik; maddi mallar ve gösterişle değil, ilişkilerle ilgili, daha derin ve daha anlamlı yeni bir tatmine ihtiyacımız var. İşverenler personel arayacaklar, ancak bulmaları çok daha zor olacak ve hoşunuza gitsin ya da gitmesin, Covid-19’un bize gösterdiği yöne gitmek zorunda kalacağız: bedenlerde değil kalplerde bağa.

Ve eskisi gibi, 2021’de ne kadar uzun süre oyalanırsak, kesinlikle gelecek olan bir sonraki darbe daha acı verici olacaktır.

“Demokrasi, İnsan Doğasını Yenemez” (Linkedin)

2020 bir darbe ile başladı ve kargaşa içinde sona eriyor. Covid-19, medeniyetin yüzüne acı bir darbe indirdi ve bizi aniden durdurdu. Başladığından beri, bir aşının gelmesini bekleyerek “bekleme modunda”  yaşıyoruz. Ancak pandemi, ne kadar acı verici olursa olsun, Amerika Birleşik Devletleri’nin başkanlık seçimlerinden sonra yaşadığı ve hiçbir aşının tedavi edemediği kargaşaya kıyasla sönük kalıyor. Wall Street öksürdüğünde dünya borsalarının nezle olduğu söyleniyor. Bugün tanık olduğumuz Amerikan demokrasisinin çöküşünün, dünyanın geri kalanını nasıl etkileyeceğini ancak tahmin edebiliriz, ama her ne olursa olsun, hoş olmayacak.

İyi haber şu ki, Amerika’nın ve dünyanın kasvetli geleceği değiştirilemez değildir. En azından şimdilik bunu belirleyebiliriz. Ancak bunu yapmak bağlılık, kararlılık ve en önemlisi, yolun sonuna geldiğimizi kabul etmeyi gerektirecektir ve kendimizi kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmazsak, ölüme mahkûm oluruz.

Ben bir Kabalist ve bilim adamıyım. Kabala öğrenmeye başlamadan önce, bir bilim adamıydım ve organizmaların dinamik koşullarda homeostazı (dengeyi) nasıl koruduğu konusunda kapsamlı araştırmalar yaptım. Kabala öğretmenim Baruch Aşlag (Yehuda Aşlag’ın ilk oğlu ve halefi, Zohar Kitabı üzerine tam bir yorum yazarı) ile karşılaştığımda, yaklaşımı bana çok çekici geldi çünkü çok bilimseldi. Oğlu Aşlag, 20. yüzyılın önde gelen Kabalisti olmasının yanı sıra sosyal bilimler ve beşeri bilimlerle derinden ilgilenen ve bu konudaki yazılarında çok üretken olan babasının izinden devam etti. İnsanları sosyal birleşme yoluyla birbirine bağlama bilimi olan Kabala hakkındaki kapsamlı bilgisi, 20. yüzyılın ortalarında yaşadığı olaylarla dolu sosyal sistemleri ve süreçleri analiz ederken ona çok yardımcı oldu.

Sonraki yıllarında, II.Dünya Savaşı’ndan sonra, Aşlag, yalnızca birini tamamlamayı başardığı iki devasa projede yer aldı. Ölümünden önce, şimdi Sulam [Merdiven] yorumu olarak adlandırdığımız Zohar Kitabı’nın tam yorumunu yayınladı. Bu muazzam başarıdan sonra Ashlag artık Baal HaSulam [Merdiven’in sahibi] olarak biliniyor. Aynı zamanda o, Baal HaSulam’ın adil, sürdürülebilir ve müreffeh bir toplum kurmak için, insanlığın inşa etmesi gerektiğini düşündüğü toplum yapısının kapsamlı bir açıklaması olabilecek şeyler üzerinde çalışıyordu. Bize sadece taslaklar ve notlar bıraktı, ancak o kadar çok vardı ki, fikirleriyle nereye gittiğini görmek kolaydı.

Dahası, Baal HaSulam’ın, şu anda deneyimlemekte olduğumuz gelecekteki olayları gördüğü netliği görmek büyüleyici. O, tüm insanların doğaları gereği ben merkezli olduklarını ve bu nedenle, başkalarını sömürecek, zorbalık yapacak ve boyun eğdireceklerini, ancak eğer bunu bilirlerse onlardan kurtulabileceklerini fark etti. 1930’ların başlarında, “Dünyada Barış” adlı makalesinde şunları yazdı: “Daha basit bir şekilde söylemek gerekirse her insan, doğası gereği, kendi menfaati için dünyadaki tüm diğer insanların hayatlarını kötüye kullanır. Başkalarına verdiği her şey, sadece gerekliliktir ve o zaman bile bu davranışın altında hâlâ başkalarını kötüye kullanmak yatar; ancak bu kurnazca yapılır öyle ki kişinin dostu bunu anlamayacak ve isteyerek kabul edecektir…Bu, değiştirilemez bir yasadır. Tek fark insanların tercihlerindedir: Biri düşük arzuları edinerek insanları kötüye kullanır, bir diğeri yönetimi edinerek, bir üçüncüsü saygı edinerek… Dahası, eğer kişi fazla çaba sarf etmeksizin yapabilseydi dünyayı zenginlik, yönetim ve saygı üçü birlikte kötüye kullanmaya hem fikir olurdu.” Bugün gördüğümüz şey budur: mutlak bir yetki duygusu ve dolayısıyla utanmaz ve dizginlenemez bir sömürü veya en azından bu tür sömürü girişimleri. Ve Baal HaSulam’ın dediği gibi, “Bu kurnazca yapılır, böylece komşusu bunu fark etmez ve isteyerek teslim olur.” Onun uyarısından birkaç yıl sonra Naziler iktidara geldi.

Hemen hemen aynı zamanlarda, Baal HaSulam Rusya’nın komünizminin hataları üzerine ayrıntılı bir şekilde yazdı, bunun sürmeyeceğini açıkladı, çünkü eşitlik ve topluma en iyi şekilde katkıda bulunma idealleri, yalnızca geçiminiz için ihtiyacınız olanı alırken, bu şekilde eğitilmemiş insanlara empoze edildi ve bu nedenle başarısız olacaktı. Aslında, gözleminden o kadar emindi ki Rusya komünizminin zirvede olduğu 1930’larda yapmış olmasına rağmen, Rusya’nın düşüşü hakkında geçmiş zamanda yazdı. “Barış” (“Dünyada Barış” dan farklı bir makale) makalesinde, şöyle yazdı: “Gerçekten de, tarih bizim lehimize sıkıntılar yarattı ve tam bir anlayış ve tartışmasız sonuç için yeterli olan belirli bir gerçeği hazırladı: Rusya gibi herkesin sadece toplumun iyiliğini düşündüğü, yüzlerce milyonluk nüfusa sahip, yüzölçümü olarak Avrupa’dan büyük, hammadde varlığı büyük ikinci ülke ve zaten komün yaşam sürmeye mutabık olmuş büyük bir toplum, insan aklının alabildiği ölçüde, başkalarına ihsan etme erdemliğini görünüşte tam anlamıyla edinmiştir. Ancak onlara gidin bakın ne oldular: Yükselip kapitalist ülkelerin başarılarını geçeceklerine daha da dibe battılar. Şimdi, çalışanların yaşamlarına kapitalist ülkelerinkinden biraz daha fazla fayda sağlamayı bırakın günlük yiyecek ve giyecek ihtiyaçlarını karşılayamıyorlar.”

1950’lerde, Baal HaSulam taslaklarını yazdığında ve sürdürülebilir ve adil toplum hakkındaki görüşlerini detaylandırdığında, yine uygun eğitim eksikliği nedeniyle demokrasi için kasvetli bir gelecek öngördü.  Baal HaSulam’ın Yazıları’nda yayınlanan bu makalelerde, Baal HaSulam, tam olarak insan doğasında bulunan ve hala ıslah edilmemiş olan içsel kötülük nedeniyle, demokrasi için bir gelecek görmediğini açıklar. Onun sözleriyle, “Zamanın başlangıcından bu yana, halkın çoğunluğunun bir ülkeyi yönettiği hiçbir zaman gerçekleşmedi… Ya otokratlar yönetti… ya oligarşi ya da yalancı demokratlar. Ancak basit halkın çoğunluğu, yalnızca Hitler’in günlerinde hüküm sürdü ve bu da diğer uluslara karşı kötülüğü teşvik etti. O, sadistlerin zihniyet çerçevesini anladığından, sadistlerin sadizminden kurtulmak için yer verilirse bunun bedelini hayatlarıyla ödeyeceklerini anladığından, halka fayda sağlamanın değerini, tam bağlılık seviyesine yükseltti.”

“Aslında” diye devam ediyor Baal HaSulam, “çoğunluğu iyi olmadıkça bir toplumun iyi ve bütün olamayacağı mutlak bir gerçektir çünkü yönetim toplumun kalitesini gösterir ve toplumu çoğunluk oluşturur. Eğer çoğunluk kötüyse yönetim de ona uygun olarak kötüdür çünkü onayladıkları bir yöneticiyi seçmişlerdir. Modern demokrasilerden çıkarım yapmamıza gerek yok.” Onlar için umutsuzluğunu (1950’lerin başında), “seçmenleri aldatmak için türlü taktikler geliştirir. Çoğunluk (seçmenler) akıllanıp karşı tarafın eksikliklerini görmedikçe daima kendi özüne uygun bir yönetim seçer.” diye açıklıyor. Bu nedenle Baal HaSulam, toplum yöneticilerinin halkı aldatmak için güzel görünen ama aslında güçsüz olan “aptallar”ı yerleştirdiklerini ve onların yegâne amacının da, yöneticilerin rahatsız edilmeden hüküm sürmelerini sağlamak olduğunu açıklar. Onun sözleriyle, “Esas taktikleri nam salmış insanları kutsallaştırıp, onları erdemli olarak tanıtmaktır sonra kitleler buna inanır ve onları seçer fakat bir yalan asla sonsuza kadar devam etmez.” diye bitiriyor.

Sonuçta, Baal HaSulam’ın dediği gibi, benmerkezci bir çoğunluğun liderine karar vermesine izin veren bir demokrasi, insanların doğasına göre benmerkezci bir lider seçecektir. Bu uzun süre dayanamaz. Sonunda, benmerkezcilik o kadar uç seviyelere ulaşır ki tüm sistem yozlaşır ve parçalanır. Bu noktada demokrasi, kötü insan doğasının bir başka kurbanı olur.

Kim olduğumuzu değiştirene kadar liderlerimizi veya rejimlerimizi değiştirmeyeceğiz ve hepimiz için iyi bir toplum inşa edemeyeceğiz. Sadece bu gezegende hepimiz için bir yer olmadığını, aynı zamanda hepimize ihtiyacımız olduğunu, tüm görüşlerimizi ve fikirlerimizi, hayallerimizi ve hoşlanmadıklarımızı, renklerimizi, ırklarımızı ve inançlarımızı ve kültürlerimizi kabul etmeye başlamaya ihtiyacımız var. Onlara ihtiyacımız var çünkü onlar çevremizde olmasaydı biz de eksik kalırdık. Cumhuriyetçiler ve aynı şekilde Cumhuriyetçilerin varlığı olmasaydı Demokratlar Demokrat olmazdı. Erkekliği kadınlıkla karşılaştırmadan düşünebilir misin veya tam tersi? Birbirimiz olmadan, tanımlanabilir hiçbir şey olamazdık, sadece zamanı gelene kadar amaçsızca dolaşan beden parçaları olurduk.

Bugün, tüm insanlığın bunu kabul etmesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var ve yakında, boykot kültürümüz ve birbirimize duyduğumuz nefret yoluyla kendimize verdiğimiz zararı anlayacağız. Beklenenden uzun olan bu makalenin başında yazdığım gibi, geleceğimizi hala belirleyebiliriz. Şiddet patlak verdiğinde, bunun yine de mümkün olacağından emin değilim. Bu nedenle acele etmeli, kendimizi inandırmalıyız ve karşılıklı bağımlılığımızı, demokrasinin savunmasızlığını ve toplumumuzu ve geleceğimizi kurtarabilecek tek çare olan: bağ kurmak için eğitim kavramlarını, başkalarıyla paylaşmalıyız.

“Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl Mı?” (Medium)

Time dergisinin film eleştirmeni Stephanie Zacharek, “Şimdiye Kadarki En Kötü Yıl” adını verdiği 2020’yi özetleyen baş makalesinde şunları yazdı: “2020 distopik bir film olsaydı, muhtemelen 20 dakika sonra kapatırdınız. Bu yıl, kurgusal bir kıyamet gibi ölümcül derecede heyecan verici değildi. Acı ile işlenmesinin yanı sıra, çıldırtıcı derecede sıradan bir şeydi, gündelik rutinler aleyhimize döndü.” Dahası, “Bu yılki en zayıflatıcı tehdidimiz”, “bir çaresizlik duygusuydu” ve “1930’larda faşizmin yayılmasından bu yana … bu kadar çok anormal olayla karşılaşmadık” diye ekliyor.

Seçkin film eleştirmenine tüm saygımla, kesinlikle katılmıyorum. Bu pandemide anormal hiçbir şey olmadığı için, bu yıl anormal bir şey olmadı. Bilakis, bu yıla kadar çıldırtıcı, anormal bir yaşam tarzına öncülük ediyorduk ve virüsten aldığımız “kısıtlama emri”,  Dünya Gezegeninde normalliği eski haline getirdi. Yüzyılı aşkın bir süredir ilk kez, hayat normal bir şekilde işledi!

Doğanın sınırlarını, kopuşun eşiğine kadar zorluyorduk ve virüs, gezegenin geri kalanıyla birlikte kendimizi havaya uçurmadan önce bizi durdurabilmenin en hafif yoludur. Doğa bize Covid-19’dan daha nazik olamazdı.

Ayrıca, mantıklı olan herhangi bir kişi,  orman yangınları, kasırgalar, pandemi ve depremler hakkında anormal olduklarını nasıl söyleyebilir? Doğal olaylar nasıl anormal olabilir? Sadece çarpık bir perspektif, doğal olayları olağanüstü olarak ve yapay olanı normal gibi görür. Sadece bu da değil, Time gibi seçkin bir derginin 2020’deki bir baş yazısında, doğanın doğal olmadığını ilan etmesi, yaşadığımız dünyayı yanlış anlamamızın bir kanıtıdır.  Bu yıl için pişman olunacak bir şey varsa, bu da bizim aptallığımızdır.

Time’daki insanlar, bir iletişim aracı olarak rolleri ve medyanın rolü hakkında açıkça hiçbir fikre sahip değiller. Dergilerini eğitim amaçlı kullanmak, insanlara nerede olduğumuzu ve nereye gittiğimizi öğretmek için kullanmak yerine, süslü anlamsız sözlerini yaymak için kullanıyorlar.

2020, şimdiye kadarki en iyi yıldır!  Bu, doğanın bizlere,  sistemine kurduğumuz çarpıklıklara nasıl tepki verdiğini açık bir şekilde gösterdiği ilk zamandır. Bize sınırı aştığımızı ve gittiğimiz yola devam edersek kendimizi yok edeceğimizi söylemektedir. Doğa Ana nankör çocuklarını kurtarmak için elinden geleni yapıyor, bizler de şımarık veletler gibi, bize istediğimiz şekeri vermediğinden mızmızlanıyoruz.

Ne yaptığınızı bilmediğinizde, ellerinizi cebinizin içine iyice sokun ve daha akıllı olana kadar onları orada tutun. Bizler tam tersini yapıyoruz: bir şekilde doğadan daha fazla eğlence çıkarmak için, her butonu çeviriyoruz ve bulabildiğimiz her düğmeye basıyoruz. Bugüne kadar hayatta kalmamız sadece bir mucize. Koronavirüs, bizi eve gitmeye ve tek evimizi kötüye kullanmamızı sınırlamaya zorlayarak, hayatımızı kurtardı. Bu, açıkça bir lütuftur ama yine de aptalca, en beğenilen yayınlarımızdan birinin ön sayfasında onu lanetliyoruz.

Medya bizim bir numaralı eğitim aracımızdır. Onu, kendimizi ve çevremizi öğrenmek için kullanmalıyız, doğanın öğretilerinden şikayet etmek değil, evrenimiz olan ekosistem içinde nasıl çalışmamız gerektiğini açıklamak için kullanmalıyız. Bu kapalı bir sistemdir ve her bir kötülük, sonuçlarına katlanır. Bunu hemen hissetmeyebiliriz, ancak bunun nedeni çevremize karşı duyarsız olmamız ve birbirimizle olan bağlarımızdan habersiz olmamızdır. Karşılıklı bağımlılığımızın daha fazla farkında olsaydık, kötülüklerimizin olumsuz etkisini hemen görürdük ve bu suçlar bize zarar verdiğinde, bunun bizim hatamız olmadığını düşünmezdik. Bu kadar “olaylı” bir yıl geçirmemizin nedeni sadece bizim yaptıklarımız değil, başka kimsenin de değil.

Covid-19’un 2020’de bize öğrettiği dersi alamazsak, 2021 bize aynı dersi daha da acı bir şekilde öğretecek. Bu, doğanın kötülüğünden değil, bizim aptallığımızdan dolayıdır. Doğa Ana için üzülüyorum; böyle inatçı çocukları yetiştirmek kolay değildir. Aynı zamanda, bize yapması gerekeni öğretmek için her zaman en az acı veren yolları seçtiği ve sonunda bize kendi yollarını göstermeyi seçtiği için minnettarım, böylece onları inceleyebilir ve kendi dünyamızda da yetişkinler olabiliriz.

Sanal İletişimin Avantajları

Soru: Sanal bağlantı, manevi bağlantıya yakın mı?

Cevap: Sanal iletişim bir şekilde yakın olabilir. Kesinlikle bizi iletişim kurmaya ve dünya düşüncesi ile meşgul olmaya itiyor, ancak bunu nasıl doğru yapacağımızı öğrenmemiz gerekiyor. Kuşkusuz, bu bağlantı, bizi gelişimimizin nihai hedefine yaklaştırıyor.

Soru: Sanal dünya, insanlar için fiziksel dünyadan daha mı güvenli?

Cevap: Fiziksel dünya var olduğu sürece birbirimizi yok edebiliriz. Sanal dünyaya gelince, her şey onun fiziksel dünyaya göre nasıl konumlandırılacağına bağlıdır: ona hizmet etmek ya da tam tersi.

Fiziksel Dünyaya İhtiyacımız Var Mı?

Soru: Son yıllarda, teknolojinin ahlaki standartlarımızın önünde olduğunu gördük. Doğa neden teknolojiyi ahlaki değerlerimizin büyümesinden daha hızlı geliştirmemize izin veriyor?

Cevap: İnsan doğasının kötülüğünü fark etmek ve onu düzeltmeye başlamak için.

Soru: Giderek artan sayıda genç, sanal gerçeklikte yaşamayı tercih ediyor. Yakın gelecekte fiziksel dünyaya artık hiç ihtiyaç duymayacağımızı düşünmüyor musunuz?

Cevap: Hayır, ona ihtiyacımız olacak. Bir düğmeye basıp bu fiziksel dünyayı iptal ettiğimizi söyleyemeyiz. İsteseydik bile,  bunu yapamazdık. Fiziksel varlığımızı bir şekilde sürdürmek zorunda kalırdık.

Prensip olarak, tüm düşüncelerimiz sanal dünyada yoğunlaşabilir. Bununla birlikte, bu, bizi nereye götürdüğünü anlamak için doğamızın kötülüğünün fark edilmesi sürecinde, sadece kısa bir dönem alacaktır. Bu durumdan çıkıp doğru forma geleceğiz.

“Asla Olmamış Demokrasi” (Medium)

Bu başkanlık seçimi, medyanın ne kadar güçlü olduğunu her zamankinden daha açık bir şekilde gösterdi. Neyin gösterilip, neyin gösterilmeyeceğine ve seçtikleri şeyi nasıl göstereceklerine karar verme marifetleri, yüksek tabakadaki insanların isteklerine uygun olarak, onların görüş ve düşüncelerini göstermektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin resmi sonuçlarının açıklanmasını bildirmek için beklemedikleri bir noktaya gelindi; onlara karar verirler ve Kongre’nin resmi bir reddi bile haberciliklerini değiştirmelerine neden olmaz.

Medya bir gecede öne çıkmadı. Yıllar geçtikçe, insanların görüşleri üzerindeki gücünün farkına vardılar ve bu gücün çok paraya değer olduğunu anladılar. Bu güç, zenginlik ve bilgi aktarımı arasında bir bağlantı yarattı. O andan itibaren, demokrasi artık yoktu. Sanki insanlar daha önce gerçekten egemen değillermiş gibi, ama en azından yöneticiler, “halka hizmet etmeye” devam etme, yani yeniden seçilme ve görevde kalma arzusundan dolayı kendi seçim bölgelerine karşı bir şekilde sorumluydular.

Ancak, politikacılar yeniden seçilmek için insanlara değil, halka haber veren kişilere hizmet etmeleri gerektiğini bir kez anladıklarında, seçim bölgelerine olan bağlılıkları ortadan kalktı. Bunun yerine, politikacılar olumlu haberler yaptırmak için basının gönlünü almaya başladı. Daha sonra, iş adamları her yönden gazete ve TV kanallarını satın almaya başladılar ve medya patronları oldular.

Bunu, medyanın çok kazançlı bir iş olduğu için değil, bir gazetenin veya bir televizyon kanalı sahibinin, neyin yazılacağına veya yayınlanacağına, medya hikayelerinin ilgi alanlarına ilişkin hangi sonuçlara varacağına ve nasıl çıkaracağına karar verebileceği için yaptılar. Şimdi, siyasetçiler iyi bir haber yapmak istediklerinde, enerji üretim sözleşmeleri, belirli yasaların geçirilmesi, arazi mülkiyeti yasaları, para yasaları, uygun gümrük tarifeleri, daha düşük vergiler vb. gibi avantajlarla medya patronlarına ödeme yapmak zorundadırlar. Zenginlerin, politikacıların karşılayabileceği birçok ihtiyaçları vardır. Tek yapmanız gereken televizyonda onlar hakkında güzel sözler söylemek ya da yazmaksa, neden olmasın? Halk dışında herkes yararlanır.

Son başkanlık seçimleri bu kasvetli durumu önceki seçimlerden daha fazla ortaya çıkardı ve şimdi tüm yapı parçalanıyor. Bunu yapmanın tam zamanı. Şimdi soru, bozuk yapı yerine ne geleceğidir.

Sonunda sadece iki yol var: yukarı veya aşağı. Şu anda durum hızla kötüye gidiyor. İki taraf arasındaki gerilim tırmanıyor, medya onları körüklüyor, nefret sınırsız ve her iki taraf da milletin geleceği için savaştığını düşünüyor. Bu bir savaş reçetesidir.

Bununla birlikte, başka bir seçenek daha var: yukarı çıkmak. Yukarı çıkmak, Boykot Kültürünü iptal etmek ve her iki tarafın da değişmeyeceğini kabul etmek anlamına gelir. Dahası, ancak her iki taraf da pozisyonlarını korursa, demokrasinin enkazından yeni bir şey çıkacaktır: yeni bir düşünce, yeni bir dünya algısı.

Bu bir uzlaşma değildir; her iki taraf da görüşlerini koruyacak ve bir santim bile vermeyecektir. Bununla birlikte, diğer tarafın konumunu korumasına da izin verecekler ve her iki taraf da diğeri olmadan kendilerinin var olmadıklarını anlayacaklar. Bir tarafın varlığı, diğer tarafın varlığını sağlar ve tanımlar. Tıpkı ısı olmadığı ve soğuğun yokluğunda ısıyı bile tanımlayamayacağınız gibi, Sol’un yokluğunda Sağ, Sağ’ın yokluğunda da Sol yoktur. Ya da tanımlanamaz.

Karşı tarafın varlığına değer vermeye başladığımızda, ona karşı yavaş yavaş olumlu duygular geliştirebiliriz. Ancak bu daha sonra olacaktır. Demokrasinin sona ermesinden sonra Amerikan toplumunu onarmanın ilk adımı, tüm siyasi görüşlerin, hiçbirinin değişmesini beklemeden ve bir uzlaşmaya varmaya çalışmadan, ancak tüm görüşlerin gerçek olduğunu ve insanların gerçek duygularını yansıttığını kabul etmektir ve bu onları meşru kılan şeydir.