Category Archives: Birlik

Tek Bir Şişte

Soru: Islah için doğru bir başvuruda bulunup bulunmadığımı nasıl kontrol edebilirim?

Cevap: Eğer kişi dostlarla birleşmeyi istiyorsa ve buna Yaratan’a erişme arzusunu da bağlıyorsa, başvuru doğrudur. Her şey tek bir çizgide, tek bir eksende uzanmalıdır: ben, dostların birleşmiş grubu ve Yaratan. Bu durumda bütün arzular doğru düzendedir.

Tüm gereken faktörleri bir arada tek bir şişe geçirip geçiremediğini, kendine bu resmi net bir şekilde çizip çizemediğini ortaya çıkar. Daha sonra bunu diğer bir formla, yani dairelerle yenileyeceksin: Dıştaki, ortadaki ve içteki. Dıştaki daire sensin. İkinci daireyi, yani grubu kapsıyorsun. İkinci daire de üçüncü daireyi, yani Yaratan’ı kapsıyor. En sonunda hepsi tek bir bütünde tümleşiyor. Daha sonra sen, grup ve Yaratan arasında bir fark yok. Her şey bir. Bu şekilde her insan, her ruh mükemmel edinime geliyor.

– 12.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinden alıntıdır, “On Sefirot’ın Çalışılmasına Giriş”.

İçinize Odaklanın

Her şey niyete bağlıdır. Bu, içsel yanma motorundaki bir vana gibidir, eğer doğru niyete sahipsem açılır. Ve niyet gider gitmez de vana kapanır. Her zaman bu şekilde çalışırım: Vanayı açarım ve kaparım. Bu motoru çalıştırabileceğimizi umut edelim.

Niyetin hangi arzuların üzerine hükmedebileceği, niyetin boyutunu belirler. Belki benim niyetim sadece arzularımın cansız seviyesi için yeterlidir, ya da bitkisel veya hayvansal seviyesi için veya insan seviyesi için. Ve şüphesiz, en kuvvetli, en etkili ve en güçlü niyetler, aynı zamanda küçük ve daha aşağı arzuları da etkiler.

Dolayısıyla, bizim için en önemli şey, grup birliğini, karşılıklı sorumluluğu düşünmektir, çünkü bunun etkisiyle sahip olduğumuz diğer tüm daha aşağı arzulara kesinlikle hükmedebiliriz. Bu nedenle karşılıklı sorumluluk koşulu çok gereklidir.

Dostların benim dışımda olduğunu düşünürüm. Tüm dünya, bütün insanlık ve Yaratan da benim dışımdadır. Fakat ben bunların hepsini, karşılıklı sorumluluk içinde, doğru bağ ve karşılıklı güven içinde, kendime eklemeye çalışmalıyım ki, böylece bu arzular birleşsin: ben ve içimdeki Yaratan. Tüm dışsal sistemler de benim olsun. Bunun dışında hiçbir şey görmemeliyim. Sadece, bir araya getirdiğim ve özen gösterdiğim bir tek insan imajını görmeliyim.

Ve eğer bu içsel algıdan dışarı çıkarsam ve diğer insanlarla konuşursam, bu dünyada yaşadığım için doğal olarak, bu içsel algı ve dışsal dünya arasında bir çarpışma olur ve bu benim duyularımda ortaya çıkar. Fakat şimdilik bu dualiteyi kabul etmem gerekecek. Bu da psikolojik bir problemden başka bir şey değildir. Ve yavaş yavaş, daha içsel bir resim görmeye başlayacağım.

Bu, bir yetişkinin ve bir çocuğun sahip olduğu algıya benzer. Çocuk sadece dışsal tarafı görür, oysaki yetişkin kişi olayları daha derinlemesine anlar ve olan şeyin içsel nedenlerini görür. Bu tek bir yöne hedeflenmiş olsa da, hem niyetlerimiz hem de dışsal davranışımız egoist olduğu için, konuya daha derinlemesine işler.

Ancak, bir alışkanlık geliştirerek ve çaba sarf ederek, yeni ve doğru bir realite algısı edinebiliriz.

Dolayısıyla, niyetlere dair tüm muhakemeler ve çalışmamın tamamı, bu içsel algı, Kabala bilimi denen içsel bilgelik ve Tora’nın iç kısmı aracılığıyla, vizyonumu değiştirmeye çalışmaktır. Sonra, tüm dünyayı, her şeyin bana ait olduğu ve benim dışımda hiçbir şeyin olmadığı tek bir organizma olarak göreceğim.

Bu algıya ulaşmaya çalışalım, özellikle de Zohar Kitabı’nı okurken.

Günlük Kabala Dersi, 2. Bölüm, Zohar, 10.01.2012

Firavun’la Buluşmadan Önceki Tek Gizlilik

Çift ve tek gizlilik arasındaki fark çok büyüktür. Uzun zaman alan bir aşamadır, hatta yıllar sürebilir. Geçmişte, bu aşama Kabalistlerin daha fazla zamanlarını almıştır.

Buradaki fark şudur; çift gizlilikte kişi tam olarak ve hatta tahmini olarak dâhi ihsan etmenin ne demek olduğunu bilmez. Sadece ihsan etmek hakkında kitaplarda yazılan şeyleri tekrar etmek suretiyle bunun hakkında konuşur. Bu yüzden kişi için zor bir koşuldur, zira tüm bu kelimeler sunidir.
Bunu konuşmalarında görüyoruz fakat bunu aynı zamanda yetişkinleri taklit ederek bebekleriyle ve arabalarla oynayan küçük bir çocuk gibi yapmak zorundadır. Üst Işığın ona ihsan ettiği ve ihsan etmenin değerini hissetmeye başladığı koşulu edinene kadar bu böyledir.

Kişi, hayal gücünde, ihsan etmenin ne olduğunu, diğerlerine doğru kendinden nasıl çıktığını ve kendini orada nasıl kaybettiğini, kendini değil de onları hissetmeye nasıl başladığını kendine tasvir etmeye başlar. Bu “biz” bile değildir, yani diğerlerine ilişkin olarak ben. Bunun yerine, kendini hissedip durur ve sadece kendine dışsal olan şeyleri hisseder. Bu hissiyatı kelimelerle aktarmak mümkün değildir, kişinin içinde anlaşılmaya başlanan bir şeydir.

Bu tek gizliliğe ulaşmak olarak adlandırılır. Daha sonra ihsan etmenin açığa çıkmasını talep etmeye başlar. Onun yalnızca Islah Eden Işık yardımıyla ulaştığı şimdi kişi için açık ve nettir. Çift gizlilikten tek gizliliğe geçişte kişi her şeyin yalnızca üst güç aracılığıyla gerçekleştirildiğini ve sadece kendisinin türlü eylemler aracılığıyla bu gücü uyandırabildiğini görür. Fakat bundan daha fazlasını değil.

Burada, onun içinde ihsan etme niteliğini üretecek olan üst güce sahip olması gerektiği şeklindeki talep kişinin içinde olgunlaşır. Biz şimdi, çöldeki kongreden, Firavun’la buluşmadan ve Mısır’dan çıkmadan önce bu koşuldayız.

– 07.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

“Ben”’ini Evde Bırak

Soru: Arava çölü kongresinde, çalışmamızı en iyi şekilde yerine getirmemizi istiyorum. Başarı elde etmek için içselliğimizde nasıl hareket etmeliyiz?

Cevap: Bu zordur. Sürekli bir analiz yürütmek zorundayım. Sorular sormalı ve bu sorulara cevaplar aramalıyım, inişler ve çıkışlar yaşamalıyım. Ve tüm sorunları sadece dostlarla birleşerek çözmeliyim. Bu şekilde, herkes için bir örnek sergilemiş olurum.

Tek başına başarı imkansızdır. Herkes için, birlikte edinilmek zorundadır. Ve bu da, benim sadece ortak arzu ile ilgilenmem anlamına gelir. Önemli olan benim ne hissettiğim değil, bizim ne hissettiğimizdir. Bir şeyin üzerine yükselen ve bir şeyi ifşa eden ben değilim, biz yükseliyoruz ve biz ifşa ediyoruz. Ben hiç yokum, her zaman biz vardır. Bu “çorbanın” içinde yaşamak istiyorum. “Ben” kelimesi, kişinin kendine dair olan algısı geride bırakılmalıdır.

Daha da ötesi “biz” sadece bir araya toplanmış dostlar ya da “özel güçler birliği” değildir. Tüm bunlar oyuncaklardır. Realitede “biz” bir ruhtur. Birbirleriyle birleşen parçalara sahip değildir; onun içindeki herkes tek bir bütünde erimiştir, kaynaşmıştır. Bugün olduğumuz şeyle bir ilgisi yoktur. Şimdi yaratılmış olan, yeni bir yaratılıştır.

Sonuçta, şekillendirmek istediğimiz manevi öz daha önce mevcut değildi. Daha önce sadece, buna götüren kırık bir Reşimo vardı. Ve bugün, çabalarımızla, bu aşamada düzeltilmesi gereken fakat bizim iyiliğimiz için bilerek kırılmış olan Nikudim dünyasından bir ruh şekillendirmeye çalışıyoruz.

– 08.02.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü kısmından alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Çölü Yeşile Çevirecek Arzu

Soru: Şubat’ın sonunda yeniden Arava çölüne gidiyoruz. İlk seferde gerçekleştirmiş olduğumuz şeyi silmemeyi nasıl başarabiliriz?

Cevap: Bu aşama geçen seferkinden farklı. İlk seferde her şeyin bir anda gerçekleştiğini göreceksiniz, tıpkı saf ve bozulmamış bir çocuk gibi. Sonrasında başarılı olduk, ancak bu kez başarı sadece pek çok sorundan, daha fazla derin düşünce ve dalgalanmadan sonra mümkün olacak.

Sonuçta her seferinde arzu daha kurnaz olur ve daha fazla karşı koyar. Ne kadar yükselirseniz yükselin kötü eğiliminiz sizin üzerinize çıkar. Bu nedenle halen olmuş bir şeyi tekrarlayamayız.

En önemli şey buna dâhil olmak, hazırlanmak ve birlik olmamız gerektiğini ve başka seçim olmadığını anlamamız gerekiyor. Aksi takdirde, başlamanın bile faydası yok. Gerçek bir arzu götürmüyorsak çöle gitmeye hiç gerek yok. Bu arzu kırık kalpte ortaya çıkar.

Çölde, kazanan ve hayatta kalan yola gerçekten tutunandır. Bir taraftan kişi yıkık bir haldedir, ancak diğer taraftan ipin ucuna sahiptir. Bu ip dostlarla birliktir. Sonunda, çölden çıkmıyoruz, tersine çöl süt ve balın aktığı İsrail topraklarına dönüşür. Eğer bağ kurarsak tüm manevi bolluğu hemen “oracıkta” alırız. Sonra, aramızda uzanan çöl, Vadedilmiş Topraklara, niyete, Yaratan’a özleme dönüşür. Orada O’nu ifşa ederiz.

Manevi Kap: Cebine Koymak Değildir

Soru: Önümüzdeki Arava kongresinin sonucu ne olmalı?

Cevap: Bizzat “sonuç” kelimesinin kendisi, oraya bir çıkar sağlamak için gittiğimizin, herhangi bir şey elde etmek istediğimizin bir göstergesi. Gerçek şu ki, kendimin üzerine yükselmeliyim, kendimi kaybetmeli ve bunun yerine “bizi” hissetmeliyim.

Sadece buna ihtiyacımız var – ilk manevi kabı edinmek. Özünde bu kap bir arzu, bir eksiklik ve egoist bir nitelik değil. Bilhassa diğerleriyle olma, diğerlerine bağlanma arzusu burada ifşa oluyor. Eğer bu sürekli benim içimdeyse, bu, o kabı edindiğim anlamına gelir.

Fakat sen bağımızın bir sonucu olarak iyi hissetmeyi bekliyorsun. Bu başlı başına egoistçe bir tatmin beklentisi içinde olduğun anlamına gelir. Farklılıkları aramaya ve düşünmeye başla. Burada birçok detay var ve bu detaylara bakarak kafa karışıklığı yaşıyorsan bu iyi bir şey. O durumda gerçeği bulmaya çalışırsın.

– 30.01.12 tarihli Günlük Kabala Dersinin dördüncü bölümünden alıntıdır, “On Sefirot’un Çalışılmasına Giriş”.

Yeni Bir Meslek: İnsan

Doğaya, bizi tek bir bütün olmak üzere birbirine bağlanmaya zorlayan o tek kanuna olan yaklaşımımız, çevre içinde açığa çıkar. Bu yüzden, çevreye karşı olan yaklaşımımız, onu bu kanun üzerine yapılandırmak, Doğanın kendisine karşı olan yaklaşımdan daha önemlidir. Esas mesele kişinin çevresini inşa etmesidir.

Binlerce ve milyonlarca insanın işlerini bırakmaya mecbur edilmeleri ve işsiz olmaları boşuna değildir; öğretmenler, eğitmenler ve yöneticiler için kurslar açmamız gerekir. Aslında, bu çalışmada, her birimiz bir öğretmen, bir eğitmen ve diğerlerine ilişkin olarak bir yardımcıyız. Dolayısıyla, herkes bu öğrenme sürecinden geçecek ve yeni bir “meslek” edinecek, yani yeni bir toplumda bir “İnsan” olacak. Her birimiz, Doğada ne olduğunu, içimizde ne olduğunu ve birbirimizle ne tür ilişkiler inşa edebileceğimizi  anlayabilir olacağımız bir seviyeye yükselmeliyiz.

Araştırmaya göre, eğer kişi kendini karşılıklı etkinin olduğu bir çevrede bulursa, kaçamaz. Bu onu zorlar, onu sarar ve farkında olmadan ya da olarak kişi değişir. Çevrenin çocuklarımızı sadece örneklerle nasıl yetiştirdiğini görüyoruz. Çevre bizi eğitir ve yaşamlarımızda yeni davranış ve ilişki biçimleri, yeni değerler sistemi ediniriz.

Bu yüzden, arzularımızı hesaba katmıyoruz bile, ister yemek, seks, aile, para, güç, bilgi için olan arzular olsun, ister binlerce başka şey için. Bu arzuları nasıl kullanacağımıza değil, onların yönüne bakmalıyız (ve en önemli olan da budur!). Diğer bir deyişle, tüm arzularımda “ben”imi kullanmadaki niyetim, en önemli olan tek şeydir. Tüm becerilerimin kullanımını toplumun faydasına olacak şekilde dönüştürmeliyim ve o zaman “ben”, “biz”e dönüşecek. Ve bireylerin toplanması gibi olan “biz” kavramından, “Bir” kavramına ulaşacağız. Ve bu “Bir” zaten dengededir, bizi idare eden tek Kanunla birlik içindedir.

Sonra, kişi İnsan olur ve kendi doğasını ve genel Doğayı anlamaya başlar. Bu yolda, birçok içsel kanun, psikoloji ve evren kurallarını çalışır ve doğada var olan her şeyi içine alır, doğanın en üst seviyesine ulaşır, bizi etkileyen o tek gücün seviyesine ve bugün kriz olarak algıladığımız form içinde, O’na yaklaşmamız için bizi davet eder. Bu kurs, kişiye nasıl İnsan olunacağını, en iyi, en güvenli,  en rahat ve sağlıklı duruma nasıl ulaşılacağını öğretmek üzere tasarlandı. Dolayısıyla, bizi yeni bir döneme, iyilik dolu bir dünyaya doğru yönelten bu durum için şükran duymalıyız.

Ancak bugün, henüz bu sürece başlamadık ve henüz onun farkında değiliz; yaşamlarımız anlamsız görünüyor; çocuklarımızı ve torunlarımızı neyin beklediğinden korkuyoruz. Dolayısıyla insanlar çocuk doğurmak istemiyorlar ve hatta bu dünyadaki yerlerini anlamıyorlar. Fakat her şey tamamen bunun zıttıdır! “Kriz” kelimesi tam anlamıyla, yeni bir doğum demektir, yeni bir insanlığın eşiği. En büyük umutlarımız, onları gerçekleştirmemiz için önümüzde bekliyor.

Bu tek kanunu idrak etmeye başlamalıyız ve çok kısa bir süre içinde, birkaç hafta içinde, onun ne kadar çalıştığını, nasıl “alışkanlık ikinci doğa haline gelir” olduğunu, birbirimize karşı iyi bir tutum göstermeden nasıl yaşayamayacağımızı hissedeceğiz. Ve eğer şans eseri bunu unutursak, birlikteyken, bir olmuşken, herkes diğerlerini hissederken, birbirimize hatırlatmalıyız: Bu ne kadar da sıcak ve arzulanan bir durum ki oraya tekrar dönmek istiyoruz.

Ümit edelim ki bizim karşılıklı desteğimiz sayesinde, bize sevginin iyi doğasını edinmemiz için bir oyunun, bir alışkanlığın yardım ettiği bu duruma gelebilir olalım.

KabTV’de “Yeni Bir Hayat” , Bölüm 4, 1/1/12

Barış İçin Umut

Baal HaSulam, “Barış”: “Ve barış için umut etmek, umutsuz bir durumdur… Ve toplumda her zaman, onlara sunulan koşullardan tatmin olmayan büyük bir azınlığın olması bir gerekliliktir… Böylece bu azınlık her zaman, yeni kavgacı insanlar için ve onları daima takip edecek yeni barış sağlayıcılar için hazır ve gönüllü bir yakıt olarak kalacaktır.”

Görüyoruz ki, insan seviyesinde, en iyi niyetler üzerine dayanan bir yaklaşım bile, bizim gerçeğe ve barışa ulaşmamıza imkân vermeyecektir. Bu süreci rahatsız edecek kavgacı insanlar her zaman olacaktır.

Ne yapılabilir? Hiçbir şey. İnsan toplumu ve insan doğası kasten bu şekilde yapılmıştır ki, böylece hayatla anlaşarak geçinip gitmemize imkân verilmez. Bunun bizim gücümüz dahilinde olmadığı gerçeğini kabul edebiliriz, fakat bundan daha fazlasını yapamayız.

Aramızda doğru sosyal ilişkileri asgari olarak bile sağlayamayacağımızı fark edene kadar, daha ne kadar kan dökülmesi ve acı çekilmesi gerekiyor? Doğanın gittikçe daha fazla global ve integral olduğu, birbirine bağlı ve karşılıklı bağımlı olduğu bize ifşa oluyor ve doğa yavaş yavaş, eski bencil formumuzda var olmayı sürdürebileceğimiz “küçük bir yer”e daralıyor. Yeni kanunlar büyük bir hızla yakınlaşıyor.

Birlik olmadan elde edemeyeceğimiz şeyleri telafi etmek üzere, toplum, farklı hayır kurumlarını kullanıyor, fakat bu “hayır işleri”nin bizi aslında nasıl yıkıma götürdüğünü yakın zamanda göreceğiz. Baal HaSulam, yıkımın aslında barış sağlamaya çalışanlar tarafından geleceğini söyler.

Soruna sadece tek bir çözüm vardır: insanları karşılıklı sorumluluk içinde yaşamak üzere eğitmek. Bu sayede insanlık, üzerine dayanacağımız sağlam bir şeyin olduğunu hissedebilir olacak. Bunu, doğru çevreyi yaratarak başarabiliriz. Öğretime ve bilgi edinmeye ek olarak, eğitim, çevrenin insanları etkileyeceği özel aktiviteleri içermelidir. Eğer böyle bir çevreyi düzenlemeye başlarsak, bunu yaratacak içsel güçler bizim aracılığımızla ortaya çıkacaktır. Bu olmadan barış için hiçbir umut yoktur.

Günlük Kabala Dersi 16/10/2011, 4. Bölümden, “Barış”

Bir Grup Aramaya Başladığın Zaman

Hiç kimse kendi başına bir Kabalistik grubu aradığı ve arkadaşa ihtiyacı olduğu için gruba gelmez. Eğer bir kişi bir arkadaş grubuna veya birlikteliğe ihtiyacı olursa onu ya bir meyhanede veya bazı klüplerde arar ancak Kabala bilgeliğini çalışan insanların olduğu bir grubun içinde aramaz.

Bir kişi bu gruba içsel talebi doğrultusunda ulaşır. Kalbinde bu arzu uyanır ve bu arzu burada içsel çağrısına cevap bulabileceği hissiyatını kişiye verir. Kişi hisseder ki burada farklı birşeyler var bununla beraber bunun kesin olarak ne olduğunu bilmez yinede kişi bunu bilinçsiz bir şekilde hisseder.

Kişi bunun içsel arzusuna bir şekilde bağlı olduğunu hissettiği zaman bu yere gelir. Bir kişi neden geldiğini bilmez; o Yukarıdan oraya getirilir. Denildiği gibi, Yaratan adamın elini hayırlı bir kısmetin üzerine koyar ve ona,”Al bunu!”der.

Ancak, kişi bir müddet çalıştıktan ve farklı koşullardan geçtikten sonra (ki bu aylar ve hatta yıllar alabilir) kişi nihayetinde kendi başına ilerleyebileceği güce sahip değildir ve bunun ancak dostlarının içinde olan aynı arzularla bağ kurabilirse mümkün olabileceğini anlar.

Bu andan itibaren, bu kişi bir grup arıyor denir yani arzulanan amaca kendi başına ulaşamayacağını daha iyi anlar ve böylece tüm diğer dostlarına ihtiyaç duyar. Kişi gruba, dost sevgisine ihtiyacı olduğunu hisseder. Buna göre, kişi kendisiyle birlikte çalışan dostlarıyla özel bir bağ kurmaya başlar öyle ki bu durumda onların bir grup olarak anılacağı mümkün olacaktır denir.

Bu ana kadar onlar bir grup değildir sadece belli bir sayıdaki insanın beraber oturduğudur… Seninle beraber olanlarla bağını hissetmiyorsan, onlar olmaksızın amacı edinemeyeceğini anlamıyorsan o zaman senin hiçbir dostun ve grubun yoktur. Eğer ki başarmak istiyorsan bu ilişkileri inşa etmeye ihtiyacın vardır.

Tüm bütün bunları netleştirmen gerekir ve bu durum zaman alır. 20 yıldır beraber çalıştığın ve onlarla dersleri dinlediğin ve hatta bunun hakkında konuştuğun insanlar var ancak halen içsel arzuya, kalbin anlayışına sahip değiller bu yüzden dostlarla bir bağ olmalıdır çünkü aksi halde sen kendini dolduramayacaksın. Onlar bu içsel karara ve amaca sahip değil ve bu durumda grup bağ kurmaz.

20.12.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 1. bölümünden, Rabaş’ın Yazıları

Farklılığın Koruyucu Duvarını Kırmak

Manevi kabımızın kapasitesi eksik çünkü bizler bu iki zıt durumdan korkuyoruz: nefret ve sevgi. Nefretten kaçınıyoruz ve onu hissetmek istemiyoruz. Bedenimizin savunma mekanizması bizim gerçek nefrete gelmemize müsaade etmiyor.

Ve genel anlamda, nefretten korkuyoruz. Daha doğrusu, dost sevgisine ihtiyacımızın olduğu yazılır ancak bizler buna rağmen bundan hemen nefret ettiğimizi keşfederiz. Hatta bunun hakkında düşünmek bile istemeyiz! Bu yüzden içimizde yükselen bu soruları bloke ederiz.

Ve sevgi, ne diye buna ihtiyacım var ki? Onları sevmek ihtiyacını hissetmiyorum. Bunsuz yol alabilirim. Bu iki uç duyguya ulaşmaya kendimi bırakmıyorum. Ve bunu ulaşmak sadece birçok çaba sarf etmekle mümkündür.

Eğer ben bir çocuğa yatırım yapmazsam, o kendi başına sokakta yetişecektir ve ben kendi kendime düşünürüm: ‘İyi, ne olacaksa olsun’ Ve o zaman daha sonra onu hapise attıklarında, bu defa kendi kendime söylenirim: ‘İyi, yapacak bir şey var mı?’ diye.

Ancak eğer ben ona yatırımda bulunursam, gün be gün, önüne talepleri yerleştirerek ve ona olan her şey hakkında kalbimin en derin yerinden onun için endişe edersem, o zaman ben hem sevgi hem de nefretle dolarım. Bu her iki nitelik benim içimde büyük endişeler için bir kapasite yaratır. Her şey benim yaptığım yatırıma bağlıdır.

Eğer bizler yaklaşan kongreye büyük ve genişleyen bir kap ile gelmek istiyorsak ne yapılmalıdır? Bizler ilk önce ülkenin kuzeyindeki dağlarda eksersiz yapmak için gittik ve birbirimizin yardımı olmaksızın dağa tırmanmak hemen hemen imkânsızdı. Bu çok iyi bir pratiktir. Oyunlar ‘çocuksu’ görünse bile aramızdaki beraberliği hissetmek adına bize yardımcı olur. Ancak şimdi, kongreden önce herkes grubun yapıyor olduğunu yapabildiği kadar kendi çabasını nasıl ekleyebileceğini araştırmalıdır.

22.11.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinin 3. Bölümünden, TES