Daily Archives: Ocak 23, 2022

Tufandan Sonra Yeni Bir Hayat

Yaradan’dan, ihsan etmeden, gruptan, maneviyatla ilgili her şeyden koptuğumu keşfettiğim anda, bu durumu iki kısma ayırmam gerekiyor: bedenin durumu ve ruhun durumu.

Dünyamızda var olan tüm bedensel ilkeler bedene aittir: sağlık, ruh hali, maddesel çevre ve aile. Öte yandan, tüm bunların nasıl bir müdahale yarattığına, onluyla ve Yaradan’la olan bağımı nasıl etkilediğine bakmak zorundayım.

Bu şekilde tüm etkileyen faktörleri tek bir kaynağa bağlarız ve her şeyin Yaradan’dan geldiğini tespit ederiz. Hem dışsal hem de içsel tufan O’ndan gelir. Eğer her şeyin Yaradan’dan geldiğini anlarsam, o zaman tek yapmam gereken karar vermektir: Ben de Yaradan’a ait miyim değil miyim?

Sadece bir kontrol noktası Yaradan’a ait değildir, kalpteki nokta. Yaradan alma arzusunu yarattığında, onunla olan bağlantısını kopardı ve bu nedenle kendimizi O’ndan ayrı hissederiz.

Aklımı da kalbimi de Yaradan’a bağlamaya çalışmalıyım. Sonra kendime ait hiçbir düşünce ve duyguya sahip olmadığımı ve içimdeki tüm bu duygulara sebep olanın Yaradan olduğunu anlarım, böylece onların kaynağı olarak onların üzerine, Yaradan’a yükseleceğim.

Duygularım ve düşüncelerim beni tamamen zıt ve kafa karıştırıcı durumlara sürükler ama onları Yaradan’ın düzenlediği tufan olarak algılarım. Arzularımı arındırmak için bana tufan göndermeliydi, tıpkı şiddetli bir akarsu tarafından yıkanan toprağın çöplerden temizlendiği ve yeni bir hayat doğurabileceği gibi.

Her ne kadar bu arınma tufan suları tarafından yapılsa da, yani sadece Bina’nın niteliğiyle değil, Malhut ve Bina’nın birlikteliğiyle gerçekleşir, bu şekilde birleşirler ve bu da ıslaha yol açar. Şimdi bu gücü kullanıp ilerleyebiliriz. Bu, yaratılışın başlangıcıdır; yani, bir insanın egoist arzusunun üzerine çıkması ve olan her şeyi üst güce, Bina’ya, ihsan etmeye atfetmesi için bir fırsatı vardır.

Kişi, Bina seviyesine, inanç seviyesine yükselmesine izin vermeyen dış sabotajcıların, bedensel rahatsızlıkların ve içsel manevi rahatsızlıkların hepsinin Yaradan’dan geldiğini anlar. Eğer her iki sabotajcıyı, her iki büyük engeli de yalnızca Yaradan ile ilişkilendirebilirse, o zaman Malhut derecesinde ve Bina derecesinde yabancı düşüncelerden kurtulur ve mantık ötesi inanca ulaşır.

Bu, maddi ve manevi bu iki sabotajcıyı hesaba katmadığım, sadece ihsan etmeye, Yaradan’a bağlı kaldığım anlamına gelir. Bu, inancın gücündeki, Malhut’un gücünün üzerindeki Bina’nın gücündeki ilk noktadır.

Bu nedenle, bu iki seviyeyi, bedensel ve manevi bozuklukları ayırmak gerekir. Bedensel rahatsızlıklar kendilerini yorgunluk, güç kaybı, hastalık, ailede, işte vb. sorunlar şeklinde gösterir. Ve tüm bu rahatsızlıkların içinde manevi rahatsızlığı ortaya çıkarmamız gerekir: bağlanmayı istememe, güçsüz hissetmek, ruh hali ve tembellikle baş edememe. Esas olarak savaşmamız gereken bu ikinci, daha içsel sabotajcıdır.

Her iki sabotajcı da bizi onların amaçlarına, Yaradan’ı ifşaya yönlendirir çünkü tufanı yeryüzüne gönderen O’ydu. Ve bu sayede mantık ötesi inanca geliriz. Her iki sabotajcının da üst güçten geldiğini tespit ederim, dostlarıma ve onlarla birlikte Yaradan’a tutunurum.

Tufandan böyle kurtarılırız! Yaradan ile olan bağımız bizi kurak topraklara getirir, gemiyi terk ederiz ve karaya yerleşmeye başlarız. Zaten Bina derecesine ulaşabilen bu alma arzusunda yeni yerleşimimizi kurarız; inanç akıldan üstündür.

Sinsi İnsan Doğası

Soru: Bir insan tam olarak neyi kötü olarak kabul etmelidir?

Cevap: Egoizmimizi, birbirimize karşı tavrımızı.

Gelişimin tüm aşamalarında alma arzumuzu kullandık çünkü bu bizim doğamız. Ancak şimdi bu kendini egoistik, özellikle diğer insanlar karşısında kötü olarak ortaya koyuyor.

Dünyadaki her şey haz almak için inşa edilmiştir. Sadece ortaklar olarak başkasının pahasına birlikte kazandığımızda veya eş olarak birbirimize haz verdiğimiz zaman değil.

Kişi kesinlikle diğerinin üzerine yükseldiğinde, diğerini küçük düşürdüğünde haz alır.  Son egoist formun kendini gösterdiği yer burasıdır ve onu kötü olarak tanımlamak için, bir sonraki formun ona zıt olması gerekir – iyilik, sevgi, egoizm ve nefret yerine bağ–  ki bu çok zor bir geçiştir.

Kabala bilgeliği bunu anlamamıza ve bundan hızlı ve acısız bir şekilde geçmemize yardımcı olmalıdır.

Yorum: Sanırım birçok insan, başkalarını kullandığımız ve onları aşağıladığımız konusunda sizinle aynı fikirde olmayacak.

Cevabım: Bunu otomatik olarak yapıyoruz. Buna uyum sağlamışız ve neyin içinde olduğumuzun bile farkında değiliz.

Keyifli bir sohbette bile, her birimiz diğerinin üzerinde olmaya, kendini daha iyi görünecek şekilde konumlandırmaya, başkalarının dikkatini biraz da olsa çekmek için kendini daha tercih edilebilir biçimde sunmaya çalışır. Tüm doğamız bu tür örtülü formlardan oluşur.

İki Tür Kısıtlama

Soru: Kaynaklarımız iki tür kısıtlama olduğunu yazıyor: Birinci ve ikinci kısıtlama. Nedir onlar?

Cevap: Genel olarak, arzumuz alma üzerine kuruludur. Eğer bu ıslah edilmiş bir arzuysa, ihsan etmemiz için olabilir. Ayrıca kendi iyiliğiniz için değil, başkalarının yararı için alma arzusu da olabilir.

İlk kısıtlama, tamamen hiçbir şey almadığım zaman, egoistik arzumu kullanma yasağıdır. Buna Bina seviyesi denir. İkinci kısıtlama, alma arzunuzu kullanma fırsatıdır, ancak yalnızca başkalarını tatmin etmek adına.

Soru: Başka tür kısıtlamalar var mı?

Cevap: Farklı varyasyonlar vardır. Ancak, temel olarak, başlıcaları şunlardır: Ya hiçbir şey almamak ya da başkaları için almak.

Soru: Hiçbir şey almamak da üst kuvvetle bir tür bağlantı mı?

Cevap: Elbette. Değilse ne için yapıyorsunuz ki? En önemli şey niyettir.

2022 İçin Tahmin: Nereye Gitmeli?

Yorum: Bazı siyaset bilimciler, bilim adamları ve çeşitli uzmanlar yakın zamanda gelecek yıl için aşağıdaki noktaları içeren ekonomik tahminler sağlamak için toplandılar. Avrupa’daki doğalgaz krizi daha da kötüleşecek; Avrupa, çelişkiler nedeniyle tamamen parçalanacak; AB’deki göçmen krizi şiddetlenecek; ABD’de hiperenflasyon artacak; Demokratlar ve Cumhuriyetçiler arasındaki çatışma daha da kötüye gidecek; salgın devam edecek; Suriye, Libya, Donbass, Karabağ’daki askeri çatışmalar ve Tayvan etrafındaki durum çözülemeyecek; Çin ile Amerika çatışması yoğunlaşarak devam edecek. Daha birçok nokta var.

Bütün bunlara bakışınız nedir?

Cevabım: Dünya çapında bir anlaşmazlık var.

Soru: Nereye gitmeli? Neler olduğuna bir bakın!

Cevap: Hiçbir yere gitmeye gerek yok. Hiçbir yere. Başka gezegen yok, kimse sizi bir yerlerde beklemiyor.

Bir gezegeni mahvettiniz ve şimdi başka bir gezegene mi uçacaksınız? Eğer Dünya’yı uzaydan gözlemliyor olsaydınız, en hafif deyimiyle bu Dünya’nın etrafında ne kadar çöp döndüğünü görürdünüz. Dünyanın kendisi tamamen kaplıdır.

Soru: Peki tüm bu tahminler ne olacak? Uzmanlar, siyaset bilimciler, en azından bir şeyler önermeliler.

Cevap: Hiçbir şey teklif edemezler. Bu sonuna kadar devam edecek. Aksine, ellerinde hiçbir şey olmadığını fark etmeye başlıyorlar. akılda, ruhta ve kalpte hiçbir şey yok. Asıl kriz burada başlıyor.

Soru: Peki, onların kalplerinde ve ruhlarında ortaya çıkacağını düşünüyor musunuz?

Cevap: Hayır. Bu büyük karışıklıklar ve büyük acılar gerektirir. Bundan kurtulamazlardı. Atom bombasının altında yatmaya razı olurlardı, hepsi bu.

Yorum: Ama bir şey sunarlardı, daha önce bir şey inşa edilmişti.

Cevabım: O zaman daha saf oldukları içindi. Artık daha akıllılar. Sunacak hiçbir şeyleri olmadığının farkındalar.

Soru: Birdenbire insan aklının artık bütün bunları kavrayamayacağını mı hissediyorlar?

Cevap: İnsan zihni ancak mahvedebilir, bozabilir, kırabilir ve geleceği karanlık, kötü yapabilir.

Soru: Neden aklımıza böyle bir güven duygusu verildi?

Cevap: Böylece kafamız tamamen karışır ve aklımızın kesinlikle hiçbir değeri olmadığını fark ederiz. Sonuçta, insanı diğer tüm yaratılanlardan ayıran nedir? Akıl!

Kulağa çok saygın geliyor! Şimdi kim olduğunuzla gurur duyun. Kafanızda öyle bir mekanizma var ki, kalbinizde öyle büyük hisler var ki ama hepsi egoist, dar ve sıradan, küçük egoizmimize sabitlenmiş durumda. İşte bu yüzden hiçbir şey işe yaramıyor.

Soru: Gerçekten böyle mi? Kişinin fark etmesi gereken tek şey bu mu?

Cevap: Evet. Sadece bu, elinde hiçbir şey olmadığı, ya ölümdür, ya da… ama ölüm de bir seçenek değildir.

Soru: Elimizde ne var o zaman?

Cevap: Sadece aramızdaki ilişkilerde, komşunuzun sizin için kendinizden daha değerli olacağı, öylesine üst ilişkilere ulaşmak için birbirimize yakınlaşmaya doğru gitmek.

Soru: Öyle bir duruma gelelim ki aklımı bir kenara bırakıp sadece hislerle mi ilerleyeyim?

Cevap: Evet. Çünkü bugünkü aklımız bizi ancak daha derin bir egoizme sürükleyebilir ve daha büyük darbelere maruz bırakabilir.

Soru: Bunun akılla değil, kalple ilgili olduğunu mu söylüyorsunuz?

Cevap: Evet. Yazıldığı gibi ”Kalp anlar”. Akıl arzuları takip etmek zorundadır. İnsanın arzuları düzeltildiği ölçüde, bu ölçüye göre aklı onlarla çalışabilir. Ve doğru ortak yaşam bu olacaktır.

Soru: Demek üst akıl bizimle böyle oynuyor?

Cevap: Kesinlikle.

Soru: Aklımız bu üst aklın bir parçası mı değil mi?

Cevap: Bizim aklımız değil. Ama ona geleceğiz, zihnimizi ve duygularımızı üst akılla birleştirmeye geleceğiz.

İyi bir yıl olacak.

Soru: Bunun nasıl yapılacağı konusunda herhangi bir tavsiyeniz var mı?

Cevap: Bu yolu anlamaya çalışırsak rasyonel-maneviyatın veya rasyonel-kalbin olgunlaşmasını hızlandırabiliriz.

Kendimizi bir tür olarak koruyabilmek için karşıt özelliklere geçmekten başka bir yolumuzun olmadığını anlamalıyız. Fark etmemiz gereken şey bu — başka çıkış yolu yok.

“Bu gerçekçi değil, bu imkansız.” diyemeyiz. Neyin mümkün ya da imkansız olduğunun bir önemi yok! Basitçe tek çıkış yolu bu. Bu yüzden mutlak egoistler olduğumuz gerçeğinden mutlak özgeciler olmamız gerektiği gerçeğine, birbirimizden nefret etmekten birbirimizi sevmeye kadar uçurumun üzerinden atlayacağız. Başka hiçbir şeye gerek yok. Ve birbirimize olan bu sevgi niteliğinde, evrenin her şeye ve herkese, tüm maddeye, zamanın ve mekanın üstünde nüfuz eden büyük gücünü hissetmeye başlayacağız. Sonra bambaşka bir seviyeye, farklı bir boyuta gireceğiz.

Bizden tek istenen budur. Bu, kendi güçlerimizle mümkün değildir. Şimdi kendimizi düşündüğümüzde, herkes kendi gücünden bahseder. Oysa yalnızca kolektif güçlerle üstesinden gelebiliriz.

Soru: O zaman, bunu birlikte başaralım mı?

Cevap: Evet!