Neşama – Yaratan’ın Yukarıdan Işığı

Soru: Baal HaSulamın kendi neşaması yokmu, neden Ari’nin neşamasını sürdürüyor?

Cevabım: Neşama “tanrısal bir yan” ve başlangıçta bu dünyada doğan hiç kimsede mevcut değildir. Hiç kimsede yaradanın ihsan etme niteliğinin minimum seviyesi dahi edinilmiş değil.

Kendini ıslah ederek kişi bu niteliği edinir ve neşamasını inşa eder, aniden kabı şekillenmeye başlar ve ışıkla dolar ki buna “aydınlanmış neşama” denir.

Neşama, ıslah edilmiş arzu (neşamanın bedeni), onu dolduran ışık da (neşamanın ışığı) üzerine giydirilmiş Yarata’nın ifşasıdır. Bu yüzden neşama ya “Yaratan’ın Yukarıdan Işığı” denir. Ari’nin neşemasını sürdürüyor demek, O’nun gibi düşünen, onun yerinde olan, onun gözleriyle gören ve onun gibi hisseden.

Baal HaSulam Ari’nin neşamasını edindi. Bu aynen Adam Rişon’dan Avraam’a, Avraam’dan Moşe’ye, Moşe’den Raşav’a, Raşav’dan Ari’ye ve Ari’den Baal HaSulam’a geçen Neşamadır. Bu özel bir neşama olup Yaratan’ın kendisiyle bir olma’nın metodunu ifşa ettiği nesile özel ruhsal değişimi gerçekleştirir.

Yaratan bize öyle bir hoca gönderdi ki Ari’nin neşamasında Baal HaSulam gibi bizlerinde son ıslah neslinde olduğumudur. Neşama her zaman değişir, sürekli enkarne halindedir. Her zaman farklı bir yüz ve farklı bir seviyede.

Islah edilmiş nitelikler ihsan etme niyetinde ve ışığın içinde belirir-Neşama.

Kab, neşamanın bedeni ve ışıkta neşamadır. Islah sonuna ve tamlığa ulaşma ancak neşama seviyesinde gerçekleşebilir.

09-11-09 Baal HaSulam’ın mektupları dersinden.

Kötü Dürtüler Tam Olarak Düşündüğümüz Gibi Değil

İçimde kötü olanı bulmadan onu ıslah edemem.

Aslında kötü dürtüler diye bildiğimiz kötü değerler; çalmak, yalan söylemek, öldürmek gibi istekler bu sınıfa girmiyor. Bir zamanlar tek bir Ruh idik sonra Kırılma bizleri birbirimizden ayırdı, uzaklaştırdı.

Bu uzaklık, ötekine olan nefrettir ve gerçek kötü dürtü budur. Bu benim diğerleriyle bir kalpte birleşme isteksizliğim ve ötekini kendim gibi sevememe noksanlığımdır. İşte içimizdeki bu kötülüğü ifşa edip onu ıslah etmeliyiz. Kötüyü bulmak kolay değildir. Bizi “iyiye götüren ışık” üzerimizde çok iyi çalışmalı ki içimizdeki kötü dürtüyü hissedebilelim ve akabinde ıslahını talep edebilelim hemen.

Başlangıçta grup ve benim aramdaki “kopukluğu” bulup düzeltirim ve ardından da ihsanetme (koşulsuz verme) niteliğini edindiğim ölçüde Yaratan ile aramda olan “kopukluğun” üstesinden gelirim. Bende ki kötülüğü aşma arzusu ve arkadaşlarımı kendim gibi sevme ilkesi ile bendeki kötüyü keşfederim – kendimi sevmeye ne kadar gömülü olduğumu.

Problem ifşa olunduğunda artık çözümüne çaba gerektirmez. Işıktan talep ederim o da ıslah eder.

(Akdama le sefer pi Haham 13-11-09)Dersinden alıntıdır.

Emre Göre ve Seçime Göre

Bu dünyada ki tüm eylemlerimiz, özgür irademize bağlı olanlar dışında, yukarının emri, takdiri ile gerçekleşir. Özgür seçimimiz aslında sadece yukarının isteğine uygun büyümemizde, yani ruhumuzu Yaratan‘a benzemek için ıslah etmemizdedir. Bunun dışında herşey, içimde ya da dışımda olsun üst dünyanın kurallarına göre işler.

Eğer bu dünyada herşey yukarıdan yönetiliyor ve benim irademin dışında gerçekleşiyorsa o zaman bu dünyadaki yapıp etmelerimin hiçbiri için ne ceza ne de ödül yoktur. Çünkü aslında eylemlerimin hiçbiri benim tarafımdan yapılmayıp benim aracılığımla yukarıdan yaptırılmıştır.

Bu yüzden denir ki hepimiz hayvanlara benzeriz, ta ki Yaratan‘a benzer hale gelelim. Ona benzeyebildiğimiz ölçüde de ancak insan, ADAM oluruz. (Adam benzeyen) dome (benzemek) kelimesinden gelir.

Yaratana benzeme isteği noktacıkla başlar. Ona duyulan büyük arzuyla ve buna “Kalpteki Nokta” denir. Eğer o ifşa olmuşsa, var ise kişi muhakkak Kabala ilmini öğrenmeye ulaşacaktır, çünkü o kişiyi oraya getirecektir. “Kalpteki Nokta” her şeyin O’ndan geliştiği tohum zerresi gibidir. Ancak ruhsal bedenin, neşamanın. Ve bu sadece insanın kendi çabası ile gelişir. İşte bizim yegane özgür seçimimiz buradadır. (Baal HaSulamın Özgürlük makalesini oku).

Tüm dünyayı bunun önemine sars ve ruhunu geliştir, kendini üst dünyalara hazırla ve orada kalmaya önem ver. Bu insanın yaşamda ki elde edbileceği tek ödül ve yegane özgür seçimidir.

(Akdama le sefer pi haham-13-11-09) Dersiden Alıntıdır.

Aynı Gemide Yolculuk Kolay Değil

Hepimiz aynı gemideyiz ancak henüz bunu hissedemiyoruz maalesef. Ortak kaderimize her birimizin katkı ve etkisinin farkında değiliz ve problem de tam burada. Aslında bugünün global dünyasında suçlu birinin yanımızda ya da uzağımızda olmasının hiçbir anlamı yok. Bu integral sistemde herkes eşit konumda yani en uzağımızda ki ile yanıbaşımızda ki biri eşit eşdeğerde oluyor, hepimiz bir ve aynı gemideyiz.

Bizler henüz tek bir ağ oluşturduğumuzun bilincinde değiliz ancak gittikçe bu fikre yaklaşıyor ve yakında bizimle olan mesafesine göre az ya da çok bağlı olduğumuz insanların olmadığını, çünkü herkesin etkisinin üzerimizde eşit olduğunun farkındalığını edineceğiz.

“Eylemler bilinçten öncedir”. Dünyamız eylemler dünyasıdır ve dolayısıyla önce bir şeyler vuku bulur ve sonra ben “eyvah” derim, bir şeyler olduktan sonra. Sonra unuturum, aynı yanlış tekrarlanır ve yine bağırırım “eyvah” diye. Bir sürü “eyvah”lardan sonra nihayet başlarım düşünmeye “tüm bunların sebebi ne, herhalde tesadüf eseri değil” diye.

İnsanlığın bu sebebi arama noktasına gelmesi ve de dünyamızın tüm insanlık için oldğu kadar, tek tek herbirimizin de dünyamız için karşılıklı bağ içinde olduğumuzu anlamamız için daha ne kadar zaman geçmesi gerekiyor acaba?

Bu şunu çağrıştırıyor: Hayatımda eşime, çocuklarıma, ebeveynime kısacası en yakınlarıma tabiyim, bağlıyım. Ancak bu gün ise dünyada var olan tüm insanlara tabiyim, belkide yakınlarımdan bile daha fazla.

Hisset, Taş Gibi

Yaratılışın hamuru “hissetmek” arzunun deneyimlenmesidir. Oysa sanırız ki hissetmek sadece duygulanmalardır. Sevmek ya da nefret etmek misali, ancak gerçek öyle değil, hissetme realitenin kendisidir.

Vladimir Lenin, realitenin bizim bilincimizin dışında bir objektivite olarak tarafımızdan hissedildiğini savunmuş, ancak özelllikle “objektif” ve “bilincimizin dışında” olduğu fikrinde tamamiyle yanılmıştır.

Realite ancak bizimle olan ilişkide onu algıladığımız ve hissedebildiğimiz ölçüde vardır. Gerçeğin muhteviyatı, Yarata‘nın yaratmış olduğu “Alma-Arzusu”dur (Işığın özü olan İhsan Etme niteliği). Farklı seviyelerde farklı biçimlere bürünerek ifşa eder kendini muhteviyat (arzu). Örneğin cansız seviyesinde özünü muhafaza etmeye yönelik olarak kendine yararlı olanı çekip, zararlı olanı itmesi gibi-Artı Eksi örneği.

Işık kendini hisseden arzudan başka hiçbir şey yaratmamıştır.

(Ptiha le Hohmat Kabala-) 15-11-09- Dersinden Alıntıdır.

Yaratanı Aramızda Varediyoruz

Kabalistlerin oluşturduğu Grup olarak aramızda öyle bir BAĞ oluşturmalıyız ki Yaratanı çağrıştırsın. Yaratan aramızda kurulan bağın-köprünün ölçüsüdür. Ötekini kendimiz gibi algılıyabildiğimizde bağı kurmuş oluruz. Dolayısıyla her an bu yönde bir ilişki içinde bulunup bulunmadığımın kontrolünde olarak Yaratana yaklaşabilme niyetinde olmalıyım.

Bizler Yaratanı aramızda kurduğumuz birbirimizle olan ilişkide doğuruyor, var ediyoruz. Hep birlikte. Birbirimize kenetlenerek kaynaktan oluşturduğumuz çemberin içinde aniden bir şey ifşa olur “Gel ve Gör” diye.

Gel-Bo ve Gör-Re . ” BORE-YARATAN”

O an aramızda ortak bir kap, 10 sefirotun verme niteliğinde bir kli oluştururuz. Eğer içimizde doğru ilişkiyi bulma arzusu ve coşkusu mevcut ise bu birlikte oluşturduğumuz KAP kendinde var olan doyum ile bunu ifşa eder.

Önemli Olan Gerçeğin Kendisidir

Soru: Yaratanı ifşa ettikten sonra, Kabalist, dindar birine dönüşürmü?

Cevabım: Kabalistin kendine dert edindiği tek şey, Yaratanla nasıl bağ kuracağıdır. Geriye kalan her şey bu ilişkiye göre düzenlenir. Şu an, seninle olan herşey, bozulmuş arzularında. Dünyaya, kendine ve Yaratanınla olan ilişkinde, tüm bunlar bozulmuş, arızalı. O halde, O na karşı, nasıl doğru davranabilirsinki?

Eğer, kendini islah edersen, o zaman kurduğun ilişki, gerçek bir ilişki olacak, aynen Yaratanın senden beklediği ilişki. Bu yüzden, gelecekte dinler nasıl görünecek, insanoğlu nasıl davranacak, yaşam şekli ne olacak, bu dünya var olmaya devam edecekmi diye sormuyoruz ve ancak gerçeğe önem veriyoruz.

Eğer şu an tekamül etmiş değilsem tüm gördüklerim, hissettiklerim, düşünüp anladıklarım, tüm bunlar da doğru olamaz, ne aklen ve ne de kalben. Dolayısıyla da bunlardan geleceğe hiç bir şey kalmıyacak. Tüm kırılan ıslah olanla yer değiştirecek.

Peki ne olacak? Bilmiyorum ve bozulmuş isteklerimde bunu tahayyül dahi edemem. Söyleyebileceğim tek şey her şeyin kendi zıddına dönüşeceği. Yazılmış olduğu gibi: “Tersine Dönmüş Dünya Gördüm”

Dolayısıyla tüm yapmamız gereken tek şey Üst Işığın bizde yaratacağı değişikliğe hazır olmak.

(23-11-09-İgeret şel Baal aSulam) Dersinden alıntıdır.

Zohar İçimde İfşa Olur

Zohar kitabını okurken hep (en önemli şey bu) üst sistemlerin bulundukları konumu düşünmeliyiz. Onlar herbirimizin içinde bulunup tarafımızdan ifşa edilmeliler. Okuduğumuzda ya da dinlediğimizde, işittiğimiz tüm isimlerin ve olayların, partsufim veya sefirotların (atik, arihanpin, parsa, yükseliş, iniş, birlik, ayrılık) ne zaman içimize hissedileceği bizim için tek beklenti olmalı. “Bunları içimizde ne zaman hissedeceğiz?” Tüm bu nitelikler ve uygulamalar içimizde, hissiyatımızda; işte atik ve orada arihanpin ve de burada ortada parsa ve beni hissetmekten alıkoyan her ne oluyorsa. Tüm bunlar insanın içinde ifşa olmalı, nihayet manevi dünya insanın içinde, her ne kadar bizler onu bizden çok uzaklarda olduğunu varsaysakta. Ancak “Realiteyi Algılayışımızdan” da öğreniyoruz ki bizler tüm gerçeği sadece içimizde hissediyoruz ve maneviyatı ise içimizde en derinlerde hissediyoruz.

Dolayısıyla, okurken aynen bir operatör gibi davranarak, büyük arzuyla Zoharın söylediklerini içimde derinlerde bir yerde ifşa etmeye çalışmalıyım.

“Yaratılış Düşüncesi”,”Atik”,”Arih Anpin”,”Ketere yükseliş” gibi kelimeleri okuduğumda onları içimde nasıl hissettiğimi anlamaya çalışmalıyım. İsterim ki Zohar tekstinde okuduğum her bir kelime ona tekabül eden hissi ifşa etsin içimde. Eğer sürekli bu işle meşgulsan, maneviyatı ifşa etme çabası içindeysen, bunu asla aklınızdan çıkarmayın. Her dersten önce, Zohar kitabında okuyacağınız her bölümden önce, hep bu niyete dönmeniz çok önemlidir. Şu an Toranın içsel muhteviyatı ile çalıştığımızı hatırlayıp toranın içinde insanın içselliğinin ifşa olduğunu bilelim.

Farklı düşünceler, arzular ve nitelikler içimizde ve onların derinlerinde maneviyatın gerçeği ifşa olur ki tüm bunları Zohar kitabında okuruz. Bu yüzden benim tüm dikkatim ve beklentim hep, içimde ne ifşa edeceğime odaklanmış olur. Öncelikle hep bunu düşünür ve her zaman bu kelimelerin içimde ne tür tepkiler uyandırdığına konsantre olurum. Hatta onların imgelenmesi dahi önemsiz kalır içimizde olan biteni hissettiğimizde.

Bu büyük arzumuz böylece dua olmuş oluyor. Tekste bu tarz yaklaşımla çalıştığımızda, bu alışkanlığımıza, aramızda oluşturduğumuz bağı da katmış oluyoruz. Aslında Zohar kitabı da aramızdaki bağı oluşturmak için yazıldı ve bu bağ bedenler arasında olmayıp, içimde, tüm ruhların noktalarının arasında-BENDE.

Bu bağlantıyı ben içimde inşa etmeliyim. “Ben” sureti ve “Ötekiler” sureti arasında oluşan ilişkide, içimde manevi alma kabımı inşa ederim ve de maneviyat ifşa olur. Dolayısıyla tüm dikkatimin içimde odaklanıp hiç bir kelime ya da tekstin bunu bozmaması, anlamın hep içimde yaşadıklarımla ilgili olması.

Kelimenin kendisini duymakla ilgilenmeyip, içimde uyandırdığını hissetmek- çünkü kelimenin asli anlamı odur. Sonunda tüm kelimeler bu dünyadan alınma ve onlara manevi anlamı yükleme benim içimde.

(25-11-09- ZOHAR Kitabı) Dersi içinden alıntıdır.

Öğretmen Arayın

Maneviyatı elde etmek (ihsan-etme niteliğine sahip olup, Yaratana benzemek) bir başına kitaplardan öğrenilemez.

Hayatta bir öğretmene muhtaçsın. Ancak O, senin seviyeni manevi seviyeye bağlıyabilir. Tek başına asla Yaratan seviyesine ulaşamazsın ve ancak öğretmeninin Yaratanla aranda oluşturacağı basamak sayesinde manevi aleme girersin. Sadece öğretmenin sen ve manevi dünya arasında basamak olabilir çünkü o aynı zamanda her iki alemde de bulunmakta.

Ari ve Baal HaSulam (Talmut Eser Sefirot, cilt 3,”içe bakış”) bizimle üst alemler arasında olan basamakları çıkabilmek için kullanımımıza sunulmuş araçların olduğunu yazdılar. Öğrenci ilk basamağı tek başına çıkmayı başarırsa dahi, öğretmeni olmadan o alemi tanıması uzun yıllarını alacağı gibi kendini ıslah etmesi için yeterli zamanı da olmazdı.

Bu dünyada da benzer şekilde erginliğe ulaşabilmemiz için önce bir 20 yıllık öğrenme safhası geçirmemiz gerekiyor. Eğer ilk manevi “20 yıl” hocanın yanında geçirilmezse, eğitim ve öğrenim görmemiş bir çocuğa, büyüklerinden hiç destek almamış birine benzeriz. Dolayısıyla kişi hocasının sölediklerini iyice duymalı ve tüm gücüyle onları kaale alıp kendi egoist düşüncelerinin üzerine çıkarmalıdır.

Tüm bunlardan sonra eğer kişi bebek gibi davranıp ağzına kaşıklanan yemeği yemiyor ise, hoca daha ne yapabilir ki?

(22-11-09-Torat Akabala ve Mahuta) Dersinden alıntıdır.

Örnek Alaraktan İhsan Etmek

Soru: Altta olan kişi, üsttekine karşı kendini nasıl nötrleştirir?

Cevabım: Başlangıçta, bir sonraki manevi seviye bana karanlık gibi görünür, fakat aslında o daha üst seviyede bulunan ihsan niteliğidir. O seviye ile ilişki kuramadığımdan dolayı içimde karanlık hissine, boşluk hissine ve depresyona sebep olur.

Yalnızca bu üst seviyenin yardımı ile egomu (kendimi) nötr hale getirebilirim. Bunu yapabilmem için, gruba yönelmem gerekiyor ve gruptan hedefin büyüklüğünü, ihsan niteliği ile Üst Seviye’ye bağlanma hedefinin önemini almam gerekir. O zaman Üst Seviye’ye yakarışta bulunmak için hazırımdır. Bana hedefin büyüklüğünü vermesi için, hedefin almaktan daha önemli olduğunu göstermesi için yakarışta bulunmaya hazırımdır. Bu şekilde Üst Seviye ile uyuşabilirim, Üst Seviye ile mutabık olabilirim ve kendimi karşısında nötrleştirebilirim.

Yakarışıma cevaben Üst Seviye bana açılır ve bana ihsanın büyüklüğünü o denli gösterir ki, ihsan etmeye hazır olurum. O zaman onunla eşit olurum ve o seviyeye yükselirim. Üst Seviye’nin zekasını alarak onunla birleşirim. O zaman ikinci aşamaya ilerlerim ve bağımsız olarak davranmaya başladım.

Bu, genel olarak kabul görmüş eğitim metoduna benzer; Son sınıf öğrencisi bir örnek verir, sonra elimi avucunun içine alır ve bir resim çizer. Sonrasında o resmi kendim de çizebilirim.