Category Archives: Toplum

Açlıktan Devrime (Medium)

Covid-19 patlamasından önce bile milyonlarca insan açlığın eşiğindeydi. Gıda pulu programı da devlet destekli konut da bir çözüm değildir. Koronavirüs işleri çok daha kötü hale getirdi ve günden güne durum giderek daha güvenilmez/istikrarsız hale geliyor. Toplum gergin durumda ve kızılca kıyamet koptuğunda hiçbir yönetim sokaklarda yeniden düzeni sağlayamayacak.

Günah keçisi aramanın da anlamı yok; birini gerçekten suçlamak istiyorsak aynaya bakmalıyız. Biz ve ebeveynlerimiz, kendimiz ve çocuklarımız için dünyayı mahvettik. Bize bir bakın: dünyanın yarısı fazla kilolu, diğer yarısı açlıktan ölüyor. Bu, egoizmimizin, yabancılaşmamızın ve dünyayı umursamayan kendimize hak görme duygumuzun doğru bir yansımasıdır.

Bu egoizm, bu temelsiz hak görme duygusu, tüm dertlerimizin köküdür. Daha da kötüsü, egoizm,  en büyük ve aslında tek sorunumuz olduğu gerçeğini bizden gizler. Başkalarının, bizim talihsizliklerimizin sebebi olduğunu düşünmemizi sağlar ve bencilce, uygun yalana kanarız. Ama pervasızca daha fazlasını kazanmaya ve biriktirmeye çalışırsak ve sahip olduklarımızı, ne kadar ihtiyacımız olduğuna göre değil, diğerlerinden ne kadar fazlasına sahip olduğumuza göre değerlendirirsek, o zaman gezegenimizi tamamen tüketir ve mahvederiz. Zaten bu duruma çok yakınız ve virüsün patlaması, dengeden çıkmış ve artık sakinlerini yani insanlığı sürdüremeyen, çökmekte olan bir dünyanın belirtisidir.

İngiltere’nin eski kamu sağlığı idaresi başkanı Sally Davis’e göre, “İleride bir [pandemi] daha olacak. Covid-19 karşılaşacağımız ne ilk ne de son acil sağlık durumu. Bilim adamları, bundan sonra en az beş yılda bir salgın veya sağlıkla ilgili bir acil durumla karşı karşıya kalacağımızı tahmin ediyorlar. Bunun iyimser bir senaryo olma ihtimali var. Gerçek çok daha kötü olabilir.” Bu yüzden çok geç olmadan rotayı hemen değiştirmeliyiz.

Egoizm, sorunlarımızın kökü olduğundan, bir sonraki nesle bir şey bırakmak istiyorsak, onunla başa çıkmalı ve onu dizginlemeliyiz. Birbirimize bağımlı olduğumuzu anlamalıyız. Eğer bir kişi hastalanırsa, herkes hastalanır. Bir kişi sorumsuzca davranırsa herkes acı çeker. Gerçekten sahip olduğumuz tek “hak”, sorumlu davranmak, birbirimize karşı düşünceli olmak, böylece önce katlanılabilir bir düzeyde yaşamaya devam etmek ve oradan da onu geliştirmeye başlamaktır.

Ama bizler egoist olduğumuz için ve egoistler sadece önemsedikleri insanlara karşı düşünceli davrandıklarından, birbirimize nasıl değer vereceğimizi öğrenmekten başka seçeneğimiz yoktur. En azından, birbirimiz hakkında hissettiklerimizi değiştirmenin yollarını aramaya başlamalıyız. Şu anki olumsuzdan daha nötr bir duyguya ve sonunda birbirimize karşı olumlu bir duyguya. Üstelik bu ütopik bir fantezi değil; varoluşsal bir şarttır!

Tüm insanlık algımızda devrim yaratmak zorundayız. Kendimizi ayrı bireylerden oluşan bir koleksiyon olarak düşünmeye devam edemeyiz; kendimizi tüm organlarını önemseyen, tek bir varlık olarak algılamaya başlamalıyız. Bunu yapmazsak, çevremizde gördüğümüz bireyler yakında etraflarındaki diğer tüm bireyleri öldürmekle meşgul olmaya başlayacaklar.

Bir fark yaratamayacak kadar zayıf veya küçük olduğumuzu düşünmemeliyiz. Her birimiz en yakın çevrelerimizde bir fark yaratabiliriz ve biriken etki, vagonu çamurdan çekip doğru yönde hareket etmeye başlayacak kadar güçlü olacaktır.

Kritik bir eşikteyiz. Ateşli silahları birbirimize karşı kullanmaya başlarsak iç savaşın içine düşeceğiz. Ama öfkeli egolarımıza hakim olursak ve birbirimize bağımlı olduğumuzu anlarsak (düşüncesinden ne kadar hoşlanmasak da), o zaman belki, yaşama değer verirsek, birbirimize nasıl önem vereceğimizi öğrenmek isteriz. O andan itibaren, bizim için eğilimi tersine çevirmek ve insanlığı ve kişisel hayatlarımızı ulaşabilecekleri seviyelere yükseltmeye başlamak için yol açılacaktır.

Huzur, bereket, sağlık ve güvenliğe sahip olabiliriz. Ama buna hepimiz sahip olmadığımız takdirde hiçbirimizin sahip olamayacağını hatırlamalıyız. Bu, her ekosistemin yasasıdır ve her birimiz için sıkı sıkıya geçerlidir.

Yönetimde Kadınlar

Soru: Sık sık kadınların erkeklerden daha iyi idare edebileceğini söylüyorsunuz. Neden? İddianız neye dayanıyor?

Cevap: Erkeğin aksine kadın birçok işi yönetebilir. Bir erkeğe evin genel temizliğini yapmasına izin verin, bir ayda bununla baş edemeyecektir. Bir kadına verin; her şey bir günde mükemmel bir şekilde yapılacaktır. Yani, kadın küçük ama çeşitli görevleri çözmeye adapte edilmiştir.

Soru: Kadın liderlerin erkek liderlerden farkı nedir?

Cevap: Birbirlerinden hiçbir şekilde farklı olduklarını sanmıyorum çünkü bu artık bir kadın ve bir erkek değil, bir fikirle yaşayan ve cinsiyet farklılıklarıyla hiçbir ilgisi olmayan bir insandır.

21. Yüzyıl Öğrencileri Ve Geleceğin Liderleri İçin Gerekli Beceriler Nelerdir? (Quora)

Geleceğin liderlerinin, insanları, farklılıklarının ve uyuşmazlıklarının ötesinde nasıl birleştireceklerini bilmeleri gerekecek. Elbette bu, geçmişte olduğu gibi, insanların iradelerine karşı güç kullanmak anlamına gelmez. Bunun yerine, kesinlikle herkesi birleştirmek isteyen liderlere ihtiyacımız olacak.

Günümüzde “bize karşı onlar” senaryolarında yaşadığımız için, tüm insanları birleştirmenin birincil önemini anlamak zordur. Bununla birlikte, daha fazla gelişmeyle, doğanın içimizde ve dışımızda nasıl çalıştığını anlamada yeni zirvelere ulaşmamız ve bunu yaparak, insan doğamızın üzerine nasıl yükseleceğimizi ve başkalarıyla nasıl olumlu bağ kuracağımızı anlamamız gerekecek.

Birbirimizle olan pozitif bağımız, bizleri, doğanın mükemmel bir şekilde bağlantılı ve özgecil niteliği ile uyumlu hale getirecek ve doğa ile denge kurarak yepyeni bir yaşam tarzı deneyimleyeceğiz – şu anda hayal edemediğimiz zevkleri, mutluluk, sağlık, güven ve güvenlik.

Geleceğin liderleri, başkalarıyla olumlu bir şekilde bağ kurmanın yanı sıra, başkalarının da aynı şeyi yapmasına rehberlik edebilmek için, egoist doğalarının üzerine çıkma konusunda bilgi, bilgelik ve deneyimle donatılmalıdır.

Onlar, doğanın özgecil ve bütünsel doğasını, amacını ve değerini algılamalı ve hissetmeliler, insanlığın geçirdiği süreci ve ulaştığımız insani gelişimdeki önemi anlamalılar: biz insanlar için farklılıklarımızın ve bölünmelerimizin üzerinde birleşerek, doğa ile denge kurmamızın zamanı geldi.

Geleceğin liderleri, insanları bölücü dürtülerinin üzerinde birleşmeye yönlendirebilecek yolları deneyimlemeli ve insanın kurnaz egosunun üzerinde başkalarıyla bağ kurma sürecine yardımcı olmak için, gerekli gücü nasıl çekeceklerini bilmelidir.

Hayatta kalmamızı sağlayan temel ihtiyaçlar dışında, insan doğası egoisttir, başkaları pahasına haz alma arzusu iken, bizi çevreleyen doğa ise özgecildir ve her şeyi ve herkesi birbirine bağlamak için çalışır. Bu nedenle, bağımızda, doğamızı egoistten özgeciliğe çevirmemiz gerekecek ve bunu yaparak, çevreleyen doğanın birbirine olan bağlılığına ve karşılıklı bağımlılığına benzeyeceğiz.

Bu nedenle geleceğin liderlerinin, insanları egoistten özgeciliğe, nefret dolu olmaktan sevmeye ve ayrılık yaratandan pozitif bir şekilde bağ kurmaya doğru dönüşüm geçirmeleri için, rehberlik edebilmeleri gerekecektir. Dahası, başkalarıyla pozitif bağ içinde insan egosunun üzerine çıkacakları ve başkalarına karşı fedakârlık, ilgi, alaka ve sorumluluk yansıtacakları için, bu durumda sadece kendi ülkeleri, bölgeleri, şehirleriyle veya doğrudan yönettikleri diğer gruplarla değil, tüm insanlıkla ilgileneceklerdir. İnsanlığın, farklılıklarının ve bölünmelerinin üzerinde bir bütün olarak birleşmesine özen göstererek ve doğrudan kendi sorumluluk alanlarını insanlığın mükemmel bağının daha geniş sınırlarına yerleştirme yoluyla -hücrelerin ve organların, kendi konakçı organizmalarının içinde işlevleri gibi- o zaman dünya, doğa ile dengeye girmemizden kaynaklanan mükemmelliği keşfetme yolunda olacaktır.

Nesiller Arasındaki Çelişkiler Nasıl Telafi Edilir?

Soru: Nesiller arası çatışmalar, küresel, birbirine bağlı bir dünyada tüm sistemi nasıl etkiler? Bu fark artacak mı azalacak mı?

Cevap: Nesillerin kendi aralarında ve kendi içlerinde etkileşim sorunlarını nasıl çözdüklerine bağlı olarak fark artacaktır. Bu durumda, doğanın genel resmini etkileyecekler ve bu da dolayısıyla onları etkileyecektir.

Umarım ki aynı zamanda insanlığın aklı gelişecek ve böylece nesiller arası çelişkileri telafi edecektir.

Twitter’da Düşüncelerim / 29 Ekim 2020

Ego (arzu) öldüğünde, kendim için talep etmeyi bırakır ve özgürleşirim. Gözlerim açılır, daha önce hissetmediğim, engellenen hisler de ve üst dünyayı hissetmeye başlarım. Birliğimiz yoluyla egonun üzerine çıkmalıyız ve Yaradan’dan O’na yapışmak için bize ihsan etme gücünü vermesini istemeliyiz.

Arzumuzla savaşmaya çalışmamalıyız – buna asla karşı çıkamayacağız. Sadece Yaradan’dan talep etmemiz gerekiyor ve her şey hallolacak. Yaradan’ın içimizde ihsan etme niteliğini açmasını, yani Kendisini ifşa etmesini istiyoruz. O zaman adam Yaradan gibi olacaktır.

Yaradan’dan uzak olmaktan veya bağımızın kopmasından korkmamalıyız. Şimdi bile Yaradan’ın içinde, O’na bağlıyız. Öyleyse şimdi, bu safhadan Yaradan’a yakın olma hissini, tüm düşüncelerimizle kalplerimiz ve aklımızla O’na yapışma arzusunu inşa edelim.

Kişinin bilinçli farkındalığı dışında hiçbir şey değişmez.

Biz bu dünyada doğduk, tüm dünyaların en kötüsünde. Haydi daha iyi bir safhaya yükselelim! Yaradan, bizden neşe içinde olmamızı istiyor, böylece birlik yoluyla mutlak iyiye, ışıkla dolu ve kötülükten yoksun üst dünyaya ulaşabilelim.

Grup neşe ve iyi bağlarla dolup taştığında Yaradan yaklaşır.

Tüm dünyada aramızda bir bağ kurmalıyız. Bu bizi koruyacak, güven ve neşe ile dolduracak ve Koronavirüs ve diğer tüm hastalıklara karşı bağışıklığımızı artıracaktır. Hiçbir zararlı faktör bize yaklaşamayacak, çünkü her şey sadece bizim bağımıza bağlı.

Aramızda bir Klipa (egoist arzu) varsa, virüslerin girebileceği yer burasıdır. Ama aramızda kutsallık için bir boşluk varsa, birbirimizle iyi bir bağ varsa, o zaman hiçbir zararlı virüs içeri giremez. Bu, doğanın kanunlarına aykırı olur.

Koronavirüs, manevi bir virüstür. İnsanlar arasında yaşayan ruha tepki verir. Aramızdaki nefretle beslenir. Onun içinde gelişir ve yaşar. Aramızda ne kadar düşmanlık, çatışma ve reddedilme olursa, virüs bu besleyici ortamda çoğalırken o kadar rahat hisseder.

Karşılıklı yakınlık, virüsün yaşadığı yeri, birbirimize olan nefretimizin içinde dezenfekte edebilmektedir. Birbirimize yaklaşamayacağımız zorunlu bir mesafe ile ayrılıyoruz – bu alan şikayet ve çekişmelerle dolu. Bu virüs için uygun bir ortam.

Doğa bizi yeni bir safhaya götürüyor. Neler olduğunu anlamak ve kendimizi buna uygun hale getirmek zorundayız. Bunu yapana kadar hiçbir şey değişmeyecek. Çocukları okula ve yetişkinleri işe döndüremeyiz – yeni bir şekilde davranmamız gerektiğini anlayana kadar evde oturacağız…

“Pandemik Yorgunluk – Virüsün Bir Belirtisi Mi Yoksa Anlamsızlığın Bir Kanıtı Mı?” (Linkedin)

Görünüşe göre aşı ya da kesin bir tedavi olmadan ne kadar çok zaman geçerse, sabırsız insanlar o kadar artıyor. Karantina ve sokağa çıkma yasağı emirlerini reddediyorlar, virüs yokmuş gibi umursamazca toplanıyorlar, sosyal mesafeyi korumadan veya maske takmadan protesto ediyorlar ve restoranları, barları ve diğer eğlence yerlerini dolduruyorlar.

Ancak virüs değişmiyor. İnsanlar pervasızca davranırsa bulaş artar. Ve gerçekten de, tüm dünyada eve kapanmayı gevşeten tüm ülkelerde ve şehirlerde enfeksiyonlar yeniden yükseliyor. Görünürde virüsün sonu olmadığını anlamakla kalıcı bir karantinada kalamamak arasındaki gerilim artarken, insanlar umutsuzluğun ve çaresizliğin çökme noktasına doğru sürükleniyor. Bu noktada, sosyal düzen çökecek ve kargaşa sokakları ele geçirecektir.

Görünürde tıbbi bir tedavi olmadan, sahip olduğumuz tek çare birbirimizdedir. Bu aynı zamanda denemediğimiz tek tedavi. Bu, 6 fit uzakta durma emirlerine uymamak değildir ama. Aksine, sağlık yönetmeliklerine uyma konusunda çok katı olmalıyız, ancak bunun virüsü öldürmeyeceğini de unutmamalıyız. Ayrı kalırsak enfeksiyonlar azalacaktır; bağlantılarımızı sürdürürsek enfeksiyonlar artacaktır. Şu anda olan budur ve insanlar bu bir içeride bir dışarıda olma modunu daha uzun süre sürdüremeyecek. Aslında, zaten bunu yapamamaktalar.

Ancak bu örneğin bize gösterdiği şey, sorunun bağlantılarımızda yattığıdır. İyilik için ayrı kalmak çözüm değildir, bu yüzden enfeksiyonları devam ettirmeyecek bir şekilde bağ kurmanın bir yolunu bulmalıyız. Bunu yapmak için düşüncemizi tersine çevirmeliyiz. “Virüse yakalanmaktan kendimi nasıl koruyabilirim” diye düşünmek yerine, “Virüsün başka birine geçirmesini nasıl engelleyebilirim” diye düşünmeye başlamalıyız.

Dikkatimizin merkezini “ben” den “biz” e çevirmek her şeyi değiştirir: Davranışlarımızı, kendimize ve başkalarına karşı dikkatli olmamızı, başkalarına karşı tutumumuzu ve hatta başkalarına karşı duygularımızı bile. Daha önceden yapıp da bugün yapamayacağımız hiçbir şey yoktur; bunu yapmamızı engelleyen tek şey, başkalarına karşı tutumumuzdur. Tutumumuzu olumsuzdan olumluya çevirirsek, çevremizdeki herkesin sağlığını garanti altına alacağız ve onlar da bizim sağlığımızı garanti altına alacaklar ve o zaman yapamayacağımız hiçbir şey olmayacak. Sonuç olarak: Birbirimizi düşünelim; sağlıklı olan budur!

Koronavirüs Sonrası Meslekler

Soru: Özellikle Koronavirüs sonrası dönemde gençlere ne gibi tavsiyeler verebilirsiniz? Hangi meslekler kalacak ve çabalarını nerede yoğunlaştırsınlar?

Cevap: Gelecekte en önemli şeyin tüm toplumun ihtiyacı olan şey olacağını düşünüyorum. Bu odak noktası olacaktır.

Herkes, kendisi için doğru işi, doğru becerileri ve eğitimi sağlamak için toplumun neye ihtiyaç duyacağını bilmelidir. Bu nedenle, uygun bir şekilde yetiştirilmekten ve başkalarını eğitebilecek bir kişi olmaktan daha önemli bir şey yoktur.

Başka bir deyişle, toplumun tüm üyelerini birleştirmeyi, toplumu bütünsel, doğru bir sisteme dönüştürmeyi amaçlayan sosyal hizmet en önemli şeydir. Böyle insanlara her zaman ihtiyaç duyulacaktır. Gençlere ve her yaştan insana, tam olarak bunu öğrenmelerini tavsiye ederim.

Bu, herkesin kişisel olarak ihtiyaç duyduğu bir meslektir, sadece iş için değil, kendilerinin ve diğer herkesin topluma uygun şekilde katılımı ve entegrasyonu için.

Yeni Hayat 1165 – Kamuoyunu Şekillendirmek

Dr.Michael Laitman, Oren Levi ve Tal Mandelbaum ben Moshe ile söyleşide

Kamuoyunu egoist kandırmalarla şekillendirmek, en gelişmiş silahtır. İsrail karşıtı fikir kampanyaları yurt dışından başlatılmıştır. Sola veya sağa karşı bir savaşımız yok, ancak genel bağlantı gerektiren kalkınma yasasına uymalıyız. İsrailliler “komşunu kendin gibi sev” ilkesine göre bir ortam inşa ederlerse, dünya ulusları onlara zarar veremeyecek ve aramızdaki bağ, tüm insanlığı birbirine bağlayacaktır. Nefret sevgiye dönüşecektir. Diğer insanlara doğa, insan egoizmi, gelişim yasası ve bir bağ oluşturmanın herkesi nasıl koruduğu konularını öğretmemiz gerekiyor. Bağlantının gücünü doğadan nasıl çekeceğimizi öğrenirsek, kamuoyunu şekillendirmek için en güçlü silaha sahip olacağız. Bizim bağımız, tüm insan nefretini sevgiye dönüştürecektir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1165-kamuoyunu-sekillendirmek/

Kendinizi Bulun

Soru: İşe alma şirketleri tarafından yapılan son araştırmalar, garsonların, aşçıların, güvenlik görevlilerinin ve temizlik personelinin, salgın sırasında en çok kullanılmayan işler olduğunu gösteriyor.

Kelimenin tam anlamıyla yüz milyonlarca insan, bir gecede mesleklerini kaybedebileceklerini hissetti. Dün profesyonel bir işleri vardı ama bugün yok. Ne öneriyorsunuz? Bir insan bugün hangi mesleği seçmeli?

Cevap: Kişinin sadece kendisini bulması gerektiğini düşünüyorum. Kendinizi bulmak, sürekli olarak kendinize ve kişinin ne olduğuna dair daha doğru bir imaj yaratmak anlamına gelir. Ve mesleklere, insanlığın sadece küçük bir kısmı için, eğer varsa, ihtiyaç duyulacak.

İnsanların, günde minimum saat çalışacakları bir duruma geleceğiz ve geri kalan zamanlarda kendi kendine eğitimle ilgilenecekler. Her türlü eğitim programında yer alacak, kendilerini ve toplumu değiştirecekler. Bu,  kişinin gerçek işidir.

Yeni Hayat 1155 – Sağlıklı Yaşam Biçimi

Dr. Michael Laitman, Oren Levi ve Nitzah Mazoz ile söyleşide

Kabala bilgeliğine göre kişi orta çizgide var olmalı çünkü denge sağlığa götürür. Ne için yaşadığımızı anlayıp, düşüncelerimizi, arzularımızı ve niyetlerimizi netleştirerek orta çizgiye ulaşırız. Kendimizi insanlar, toplum ve doğa arasındaki orta çizgide ayarlamamız, sıkıntılardan ve problemlerden kaçınmamız mümkündür. Sağlıklı bir yaşam tarzı, genel doğa sisteminin merkezine ulaşmamızı ve orada kalmamızı gerektirir.

 

Söyleşinin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.kabala.info.tr/kutuphane/michael-laitman/dr-laitman-ile-yeni-hayat/yeni-hayat-1155-saglikli-yasam-bicimi/