Category Archives: Tabiat

Düşüncenin Gizli Gücü

İnsanlar arasındaki bağlantı insanların realize ettiklerinden daha güçlü ve daha bağlayıcıdır. Doğaya göre, bu bağlantı, bize aşama aşama ifşa olan tüm bir organizmayı temsil eder.

Tüm doğa birleşiktir, bu artık ortaya çıkmaya başladı. Doğa, Big Bang’in (Büyük Patlama) sonucu olarak tek bir noktadan gelişerek başladı. Algımızda, doğa birçok farklı parçaya bölünür: cansız madde, bitki, hayvan ve insan seviyeleri buna ek olarak, fiziksel, kimyasal, biyolojik, ahlaksal, geleneksel ve diğer kanunlar. Bunların hepsinin bir bütün olduğunu görmüyoruz. Bunların hepsinin ne kadar birbiriyle bağlı ve bağımlı olduğunu, düşüncelerimin ve duygularımın yıldızların patlamalarını ve bu yıldızların patlamalarının bahçemdeki bitkileri nasıl etkilediğini görmüyoruz. Her şeyi görmüyoruz ancak var olmadığı anlamına gelmez.

Doğa küreseldir. Bu gerçeği daha ve daha fazla keşfediyor olmamızın sebebi bizler daha fazla gelişmiş hale geldik. Tüm bunlardan sonra, bugün yaptığım ifşalar dün yapamamış olduğumdu çünkü yeteri derecede gelişmemiştim. Ancak, bu demek değildir ki bu gibi şeyler ve doğada keşfediyor olduğum yeni yaklaşım, doğada zaten var değildiler. Bu benim içimde görünüyor çünkü ben gelişiyorum.

Ben doğanın en aktif gelişen parçasıyım. Bir insan olarak, her şeyden daha fazla ve hızlı gelişirim: bilgimde, edinimlerde, hislerde ve böyle gider. Ve ben geliştiğim zaman, daha büyük ve ayrıntılı algı edinirim.

Amerika keşfedilmeden önce var değimliydi? Vardı! Ya galaksiler ve yıldızlar, bunlar da keşfedilmeden önce var değiller miydi? Her şey vardı, sadece biz göremiyorduk çünkü bizler yeteri derece gelişmemiştik.

Bizler kendi bağımızı ifşa etmeye başlıyoruz. Bu bağlantı hissedemeyeceğimiz seviyelerde mevcut yani beş duyu organım vasıtasıyla algılayamıyorum.Bu bağlantı benim duyularımın ötesinde var olur, aramızdaki bağın bazı düşünceleri ve sistemleri içerisinde ve bu yüzden, düşüncelerim, aksiyonlarım ve duygularım seni etkiliyor.

Küresel Eğitim Hakkındaki Tartışmadan 07.09.2011

Yaklaşım

Dünyada kişinin hayatında her çeşit olay yer alır ve bizler gerçekleşen her şeyin Yaratandan geldiğinin farkında olmalıyız. Bütün engeller dahil her şeyin Yaratandan geldiğini keşfedeceğiz. Bütün bu şeyler bizim neyi arzu etmemiz içindir; Yaratanın iyi olduğunu ve O’nun verdiklerinin sadece iyilik olduğunu fark etmeliyiz ve her şeyi bu şekilde algılamalıyız. Eğer aldığımız her şeye yaklaşımımız bu şekilde olursa o zaman ancak Yaratandan kuvvet talep ettiğimizde bütün engellerin üzerine çıkabilmenin yeteneğinde olduğumuzu keşfederiz ve bu sonuçta bizi, perdeyi (niyeti) ve Kaynağa geri dönen Işığı alabileceğimiz duruma getirecektir. Şüphesiz ki, bu durum ancak, karanlığın değişik durumlarında olduğumuzda, kafa karışıklığının her çeşidinden sonra bize gelecektir.

Eğer kişi bireysel olarak zor durumlarında bulunduğu zaman halen Yaratana yardım için hiç yaklaşmamışsa bu demektir ki onun niyeti yanlıştır; yani halen grubun desteğinden yoksundur ve o halde hepimiz daha iyi bir durumu yapmanın gerekli olduğuna dikkat etmeliyiz. Kendimizi kontrol etmeli ve bir engelle karşılaştığımızda nasıl hareket edeceğimizi kendi içimizde tanımlamalıyız. Böyle anlarda Yaratana yakarışta bulunuyor musun veya problemi kendi başına mı çözmeye çalışıyorsun? Herkes bu soruyu kendi başımıza diye cevaplayacaktır.

Doğru aksiyon şöyle olmalıdır; hepimiz birleşmeli ve birleşmenin üzerine, Yaratana yaklaşımda bulunuruz. Bu şekil reaksiyon ve yaklaşım içgüdüsel olmalıdır. Bu bir çocuğun bir problemle karşılaştığı zaman gibidir ve çocuk korkmaz çünkü içgüdüsel olarak annesinden yardım ister. Eğer her birimiz bu şekilde birlikte yanıt verirsek daha sonra her şey olması gereken yere yerleşecektir. Bizler problemlerimizi kendi başımıza çözmeye çalışmamalıyız. Kahramanlar kendi güçlerini kullanmaları sonucu kahraman olmadılar. Eğer halen problemlerini kendi başına çözebileceğini düşünüyorsan bu demektir ki, sen Yaratan’a olan yaklaşımında grupla yeteri şekilde pratik yapmamışsın. Bundan sonuçlar çıkarmaya çalışın.

Bugünün Temel Gerçeği

Basit tek bir gerçeği anlamalıyız, modern dünyadaki başarı aramızdaki uygun ve doğru ilişkiye bağlıdır. Bu durum bize genel kriz tarafından ifşa oldu. Kriz bize bir mesaj gönderiyor: “Yaptığın her şeyde başarı elde etmek istiyor musun? Sadece etrafına bir bak: Bu gün yapmış olduğun her şey krizin koşulundadır. Küresel ve entegral bir sisteme eşitlenmediğin sürece yaptığın hiçbir şeyde başarılı olamayacağın sana net olmalıdır.”

Bu uygunluk durumuna sorumluluk denir! İyi bir şeyler üretmek ve başarılı olmak senin küresel ağa olan doğru yaklaşımına bağlıdır ve bu yaklaşım sorumluluk olmaksızın mümkün değildir. Eğer bunu yapabilirsen, başarılı olursun. Eğer yapamazsan zaman kaybeder ve bu durumu kendin için sadece daha kötü yaparsın.

Başarıyı elde etmek zor değildir. Herkes karşılıklı sorumluluğun ne olduğunu hissedebilir ve herkes sıcak ve içten bir aileyi gözünde canlandırabilir.

Bununla beraber karşılıklı ortak sorumluluğun ne olduğu öğrenilmelidir. Herkes en sonunda Kabala’ya olan düşüncelerini değiştirmek zorunda olacaklar ve Kabala’nın daha yüksek bir bilgelik olduğunu anlayacaklar ve bu durumda kişi kendi ruhunun ıslahına bağlanacak. Kabala’dan korkmak fikrinden kurtulmalı ve bu bilgeliği olabildiğince doğal haliyle anlamalıyız. Kabala’nın içinde insan toplumunun aktif bir gücünü öğreniriz. Bu gücü bilmeliyiz yoksa var olamayacağız.

Kim bu gerçekle tartışabilir? Tüm her şeyden sonra, bu gücü ifşa etmeyene dek kendimizi tatmin edemeyeceğiz. İnsanlar Kabala’nın sanki bu dünyanın dışında daha üst diyarlardan bahseden bir bilim olduğunu düşünüyorlar. Ancak gerçekte, bize Kabala’dan daha yakın hiçbir şey yoktur.

Üst Güç Bize Önce Sırtını Açar

Günümüzde başarı, bizim, doğanın programını nasıl yürüteceğimize bağlıdır. Doğa bizden bağ kurmamızı istiyor ve bugün doğa bu durumu açık bir şekilde kendi parçasından yani üst gücün parçasından bize gösteriyor. Bu güç biz onu ifşa edelim diye bize yakınlaşıyor ancak biz bu durumu kötülük olarak algılıyoruz.

Üst güç daha alttaki kısmını, AHP’yi size ifşa ediyor, Yaratan’a kendinizi iliştirmek için bir fırsat veriyor. O, ihsan etmek formunda ifşa olur ancak sizler bunu karanlık, kafa karıştırıcı ve zayıflık olarak algılıyorsunuz. Ve şimdi, ne olursa olsun, kendinizi O’na bağlamalısınız.

Biz bitişik dereceleri açıklıyoruz: Üstteki ve alttaki. Ve şimdi üst derece, AHP de Bina, Elokim, Yaratan kendisini bize en küçük derecede ifşa ediyor. Ve bizler bunun anlayışının algısına gelmemiz için çaba sarf etmeliyiz. Örneğin doğa, bunun hakkında hiç bir şey yapılamaz: Doğa kendisini bizlerin bağ kurmamız gerektiğini göstererek bize ifşa ediyor.

Üst’ün AHP’si bizden onu (bağ kurmamız gerektiğini) talep ediyor, kabul etmemiz gereken arzulanan formu bize ifşa ederek ve o zaman kendimizi iyi hissedeceğiz. Aksi halde, O üzerimizde parıldayacak ancak bu yansıması bize karanlık gibi olacak, yani Işık (Ohr) değil ancak gece (Orta). Ve bizler kendimizi bütünüyle kötü hissedene dek O’ndan bu etkiyi almaya devam edeceğiz ve halen bizler bu kötü etkinin baskısı altında değişmeye ihtiyaç duyacağız ve O’nun gücüyle hem fikir olmaya geleceğiz.

İşte bu yüzden bize olan her şey kriz olarak yorumlanıyor, gerçekte bu bir kriz değil, daha ziyade bu bizlerin yükselmesi gereken bir sonraki daha üst derecenin ifşasıdır. Bunu daha hızlı bir şekilde anlamamız bizim için olan tüm süreci daha fazla kolaylaştıracaktır, geçmemiz gereken bir yol veya diğeri yani ya kendi isteğimizle veya zorla.

İşte bu yüzden insanlara gidip bunları onlara açıklamaya çalışıyoruz. Ve daha fazla insan bunu keşfetmeye başladı hatta dinlemeseler veya fazla anlamasalarda yine de bu bilgi kitlelere bir şekilde aktarılırsa bu durum onları etkilemeye başlayacaktır. Kitlelerin görüşlerinin özel bir gücü vardır çünkü bu görüş daha geniş bir insan tabanına sahiptir ve bu yüzden insanlar aniden bunu hissetmeye ve anlamaya başlayacaklar.

İçlerinde aniden beliren bu arzunun sebebini bilmeden birliğin yönüne doğru hareket etmeye başlayacaklar. Eğer görüş kitleler vasıtasıyla yayılırsa herkesin mutlaka bağ kurması gerektiği yönünde tek bir kelime duyması bile yeterli olacaktır ve bu iyi bir durumdur.

Bu durum Yaratan’ın yaratılanlarına ifşası olarak adlandırılır, hemen O bizimle ilk derecede temas kurmak için hazırdır. Ve işte bu yüzden bu derece O’nun alt kısmı,AHP olarak bize ifşa oluyor. Fakat biz buna kriz diyoruz – alt ve üst arasındaki denge, ahenk ve bağ eksikliği.

Bizler niteliklerimizi O’nun nitelikleriyle eşitlemeliyiz çünkü Üst yönetime dengeye gelmeye bizi zorlayan kanun her yerde işliyor. Eşitlemediğimiz zaman acı çekeriz ve eğer bizler niteliklerimizi O’nun nitelikleriyle eşitlemeye, dengeye getirmeye başladığımızda mutlu olacağız. Üst Olan değişmez, O basitçe kendi niteliklerini bize daha fazla açmaya çalışıyor – O’nun AHP’si kendimizi ilişkilendirmemiz gerekendir. Ve bizler şuan ki durumumuzda bunu yapmadığımız zaman, O’nun AHP’si daha önce belirlenmiş bir programa göre işler ve aşama aşama daha ve daha fazla ifşa olur. Bu durum sanki O’ndan gelen karanlığın tamamıyla bize dayanılmaz olana dek Sırtını bize dönmesi gibidir. Ve daha sonra bu büyük acı ve darbenin etkisi altında bizlerin kendimizin bir şeyler yapması gerektiğinin ihtiyacını duyarız.

Üst olan Kendisini daima daha yüksek bir formda, düşüncenin formu içinde ifşa eder ve böylece bize gelişim için bir fırsat verir. O, Kendisini bir hüküm veya güvenlik eksikliğinin formunda ifşa etmez. Esas olarak Yaratan, Kendisini anlayış, kafa karışıklığı ve kontrolde yeterli olamamanın bir eksikliği olarak ifşa eder. Yaratan ilkönce içinizdeki insan derecesini geliştirmek için gayret eder; O sizin anlamanızı, hem fikir olmanızı ve kendinizi ve çevrenizi değiştirmenizi ister – seviyenizi, tüm dünyanızı O’na göre yapılandırmak.

Ancak eğer muvaffak olamazsanız, O çok az biraz daha açar zira bu durum O’nun içindeki bir mekanizma gibi işler, buna ‘zamanında’ (Beito) denir, bir saat gibi. OAHP’sini daha ve daha fazla göstermeye devam eder öyle ki sen en sonunda reaksiyon vermeye mecbur kalırsın. İşte bu yüzden bizler beklememeliyiz!

Diyebiliriz ki bizler şimdiden pratik Kabala ile ilgileniyoruz.

02.09.2011 Tarihli Günlük Kabala Dersinden, Baal HaSulam’ın Mektubu

Doğa İle Denge İçinde Yaşamayı Öğrenin

Soru: Doğa nedir ve doğa ile dengede olmak ne demektir?

Cevap: Bizler doğanın içindeyiz. Birçok parametre bizleri etkilemektedir, ısı, basınç, çeşitli titreşimler, her çeşit dalgalar, radyoaktivite ve diğerleri. Bizler bu doğal fenomenler ile dengede olmalıyız.

Bu fiziksel kanundur: kendi çevresiyle denge konumunda bulunan bir beden kendisinin en rahat konumundadır. Eğer sıcaklık, basınç veya diğer parametreler çok az dahi olsa yükselirse, kendimi kötü hissederim. Eğer bu parametreler düşerse yine kendimi kötü hissederim.

Bu doğanın içindeki yaratılışım budur: doğanın içinde belli sınırların içinde ancak var olabilirim ve bu sınırların içinde kendimi beni saran doğaya eşdeğer yapmalıyım. İşte bu yüzden kışın doğa ile denge halinde bulunmak için kalın giysileri giymeye ihtiyacım vardır ve yazın tam tersi ve bu şekilde devam eder.

Bu bizim görebileceğimiz kısma aittir ancak doğanın diğer bir kısmı da vardır ki bizler bunu göremeyiz. Bu kısım arzuların kanunlarını içerir, arzulanan gelişimimizin kanunları, şöyle ki manevi kanunlar. İnsan aynı zamanda bunlara da uymalıdır, bunlarla da dengede olmalıdır.

Bizler bu kanunları bilmiyoruz. Bizler bu dünyada eğer insanlara bağışlar verirsek, fakirlere yardım edersek, kimseyi rahatsız etmezsek, vergilerimizi ödersek, yaşlı bayanları karşıdan karşıya geçirirsek ve hayal edebildiğiniz her ne varsa bunları yaparsak kendimizi çok iyi insan olarak düşünürüz. Bunlar yeterli değil mi?

Bunlar sadece yeterli değil bununla beraber bunların hiçbiri hesaba katılmaz bile çünkü ben egoistik aklımla düşünüp anladığımı sadece yaparım. İhtiyacım olanı yapmak için, doğanın kendisini çalışmalıyım ve onunla benzer olmayı arzulamalıyım.

Bu benzerlik kanunu uymam gereken tek kanundur. Her gün değişir büyür ve farklı bir insan olurum. Bunu her gün, her an takip eder, kendimi düzeltmeli ve doğa ile dengemi ayarlamalıyım.

Sonuna kadar, bizler ilk önce doğa’nın veya Yaratan’ın (nasıl adlandırdığımız önemli değil) bize sunduğu talepleri, bu taleplere uyduğumuz ve dengeyi nasıl edindiğimiz ölçüde öğrenmeliyiz. İşte Kabala Bilgeliği bundan bahseder. Bizi saran doğa ne, biz neyiz, hangi hissiyatın içinde doğa ile dengeli değiliz, hangi parametrelere dayanır ve bu parametrelerle dengeyi nasıl edinebiliriz. İşte bütün Bilgelik bundan bahseder.

31.07.2011 Tarihli Pazar Sanal Dersinden

Yeni Dünya’nın ABC’si

Bizler sıradan bir insanın ihtiyaçlarına göre, lükslerini bırakan kendisini mantıklı tüketime kısıtlayan, yeni bir dünyaya giriyoruz. Bizler, kişinin yeni bir tanesini alması için bugün kasten bu şekilde yapılmış üç – beş yıl içinde hizmet dışı kalan makineler falan üretemeyeceğiz.

Varoluşun yeni bir konumuna doğru hareket etmeliyiz. Dünya devletlerinin anlaması gereken budur. Ancak onlar kendi uluslarını nasıl sakinleştirecekler? Tüm bu faktörleri nasıl onlara izah edip eğitecekler?

İşte bu yüzden bizler eğitim kaynaklarını, herkese sunabileceğimiz açık ve mutlak net bir şekilde bir paket olarak hazırlamalıyız. Başka bir opsiyonumuz yok: yenidünyayı çalışmalıyız.

İşe gitmek zorunda olmayacaksınız. Bunun yerine okula gidiyor olacaksın, ancak öğrenmek için değil. Hayattan gerçek hazzı nasıl alacağınızı çalışacaksınız. Buna değer mi? Bir şekilde işe gitmeye devam edemeyeceksin; kimsenin sana ihtiyacı olmayacak. Büyük Buhran gelişimin bir parçasıydı, periyodik süreç içindeki bir ara düşüş, ancak şimdi tüm bunlar değişti. Bizler kaynakları tüketiyoruz. Yeni bir safhanın eşiğine gelmiş bulunmaktayız. Bunun hakkında yazılan yeteri yazı bulunmaktadır.

Dolayısıyla, işimiz insanları artık kendi neslinin sonuna geldiği konusunda bilgilendirmektir. Bundan daha başka işimiz olmayacak. Öyleyse insanlar nasıl geçimini yapacaklar? İyi, herkes için yeteri kadar sadece ihtiyacımız için çalışalım aynı zamanda yenidünyada nasıl yaşayacağımızı ve doğru bir şekilde nasıl dağıtacağımızı öğrenelim.

Herkese, insanoğlunun evrimini ve tarihini, egoizmin kendi son safhasına yükselişini, bütünleşme safhasını ve entegral sistem tarafından işleyen kanunları, entegral sistemin tüm parçalarının bağlantılarını ve karşılıklı ilişkinin ve gerçek bağlantının bunun içinde nasıl açıldığını anlatmalıyız. Bu, doğa’nın bizleri yapmaya zorladığı şey için olan tek seçeneğimizdir.

Doğa’dan sadece kendi hayatlarını sürdürebilmek için yalnızca ihtiyaçlarını alan hayvanlar gibi, tüketimin dengeli bir konumuna gelmemiz beklenmektedir. Hayvanlar bunu hesap yapmadan içgüdüsel olarak yapıyorlar, oysa bizler kendimiz kısıtlayarak, öğrenim vasıtasıyla, hassas bir şekilde doğa ile ilişkimizi inşa etmek zorundayız ve basitçe, kötü eğilimimizi evcilleştirmeliyiz, çünkü başka türlü göze alamadığımız anlıyoruz.

Bununla beraber, adam dünyayı tüketmek istiyor olduğu bu durumda ona sadece yemek ve barınakla mutlu olması istenildiği zaman, egolarımızı nasıl tatmin edeceğiz? Adam der ki, ben neyim? Mağarada bir ayı mı, kafeste bir kuş mu? Elbette değil, daha önce hiç sahip olmadığın hazdan daha büyük doyum alacaksın. Bu yapılabilir. Öyleyse nasıl bunu yapacağımızı bulalım?

Haliyle, insanlara öğretmek zorundayız, onlara öncülük etmek zorundayız. Hiç kimse bunu tek taraflı yapmak istemeyecektir; herkes hemen hazzı, tatmini araştırıyor. Bu yüzden, bizler eğitim kaynaklarının paketini ve halkın eğitiminin sistemini hazırlayacağız. Bu yavaşça başlayacaktır. Hemen şimdi, bunu dünyaya açıkça anlatamayız ancak krizlere neyin sebep olduğu hakkında materyaller hazırlamanın ve bunları dağıtmanın zamanıdır. Bu durum çözüme ışık tutacaktır. Tüm bunlardan sonra yapacak bir şey yok. Öyle veya böyle yapmanız gerekeni öğreneceksiniz.

“Egomuzun gelen bu son safhasında artık kendisini nasıl dönüştürmesi gerektiği konusunda yolu açıklayan bir makalesi.’’

Doğa’nın Darbelerini Atlatmak

Soru: Sevgili Dr. Laitman! Bizler, sizin Japonya’daki öğrencileriniz, Bize olan bu talihsizliğe neyin sebep olmuş olduğunu hakkında düşüncenizi bilmek istiyoruz: deprem ve ardı sıra gelen tusinami. Tahminlere göre, yakın gelecekte daha fazla darbe bekleniyor. Japonya’da ve genel anlamda tüm dünya’da bu tür olayları hep beraber atlatabilir miyiz?

Cevap: Doğa bizlerin kendisine benzerliğe ulaşıncaya dek evrimsel gelişim yolunda rehberlik eder. Hissettiğimiz darbeler ve ıstıraplar bizim doğaya benzerlik eksikliğimize onun tepkisidir. Tüm krizlere tek çözüm doğa ile denge haline ulaşmaktır.

Genel anlamda, bu durum, egomuzun ıslahı sonucu edinilir. Egoizmimiz tek bir bütün olarak insanlığın tümü ile bağ kurmaya olan yaklaşımımız tarafından değerlendirilir. Bunun sebebi doğa bize tam olarak bu şekilde davranır, tek bir bütün gibi. Bir olana dek, ıstırap çekeceğiz.

Zohar Kitabın da (”Zohar’a Giriş” madde 66–81) talihsizlik ilk önce en iyi olanlara olduğu söylenir: Bu durumda, Japonya. Ancak, darbeler şiddetlendiğinde daha kötü olanlarda aynı zamanda etkilenecek… Tek bir çözüm var: Diğerini sevmek ve küresel, entegral, tamamıyla doğaya benzer bir halde birleşmek. Daha sonra içimizde, Yaratan tarafından doyumu hissetmeye başlayacağız.

Doğa Bizden Ne Talep Ediyor?

Soru: Dünyamızda, birleşmenin birçok formu var. Doğa bizden ne talep ediyor?

Cevap: Doğa bizim tek kalpli tek adam, bütün, küresel, bütünleşmiş bir sistem, doğaya benzer olmamızı bekliyor.

Birbirimizi hissetmemizi istiyor, herkesin ihtiyaçlarını, düşüncelerde ve arzularda ve herkesin eksikliğini ve isteklerini yerine getirmemizi istiyor. Doğa bizden herkesi kolektif birlik içinde desteklememizi istiyor.

Burada birçok soru var, ancak nihayetinde doğanın bizden istediği bu. Doğa ona benzememizi istiyor: Tek bir olarak. Tüm bunlardan sonra, onun kendisi birleşik bir sistemdir.

Bu sistem içinde bizler herkese rahatsızlık veren ve genel mükemmellikten düşen parça olmamalıyız. Bedeni canlı halde yiyen kanserli tümör olmamalıyız. Kendimizi doğa ile dengeye getirmeliyiz öyle ki onun hızında ıslah olabilelim.

7 MİLYAR PARÇALI PAZIL

Yaratılan tek yaratılışın, kırılmasından sonra -Adamın Neşaması, kırılmış parçaların şekillendirilmesi sistemidir. Her birimiz onun ıslah olmamış bir parçası ve her sistem tarafımızdan ıslaha amaçlanmıştır. Herşeyden önce dünyalar sistemi oluşur aramızdaki bağın potansyel sistemi. Sanki önümüzde kuracağımız bir Pazıl mevcut. Üst dünyalar da buna benzer şekilde düzenlendi. Aynen, pazılda, içinde saklı olarak barındırdığı birçok şekil oluşumlarının, var olmasına rağmen, tarafımızdan farkedilememesi gibidir!

Neşamaların, yükselip birleşecekleri yer aslında hazır bir şekilde mevcut, ancak gizliyor bizlerden kendini. Bu yüzden zaten “olam” (dünya-alem) deniyor “aalama” (saklanmak) kelimesinden geliyor. Ben kendimi, “pazıl” içindeki  yerimi, niteliklerimi doğru tarzda kullanmamın yardımı ile bulacağım ve dolayısıyla da benim dışımda tüm parçaların yerlerini doldurduklarını ve pazılın tamamlanmış olduğunu göreceğim!

Bu sisteme, Alemler Sistemi deniyor. O artık inşa olmuş ve beni doğru bir şekilde kabul etmeye hazır, benden gayrı tümü ıslah olmuş ayrı ve tek kalan yere yerleşmem gerekir buna benim için Olam Atsilut denir.

Resme bakıldığında, sanki, sadece bana bitişik parçalarla bağ içinde bulunabileceğim sanılır, bana komşu ve yakın olan parçalarla. Ancak birbirlerine yakın parçalar diğerleriyle de bağ içinde bulunmalı ve sonrada ilaveten diğer parçalarla neticede ben tüm Neşamalar ile doğru bir bağ kurmalıyım!

26-01-10-Kabala Bilgeliğine Açılış dersinden alıntıdır.

Dünya Niteliklerimin Sonucudur

Dünya, kendi içsel niteliklerimin, duyularımın sonucudur. Bundan böyle duyularımı sonsuz bir tarzda açabilmeyi başarabilirsem o oranda dünyamı da değiştirebilirim. Aslında bana düşen sadece beş duyumu görme, duyma, koklama, tatma ve dokunma duyularımı genişletmek olmayıp içimde gömülü olan dünyayı algılayış tarzımı belirleyen “yararıma-zararıma” prensibini ve yalnızca “alma arzusunu” terk etme olmalı.

Yaşamımı belirleyen,  bu prensipten özgürleştiğimde dünyayı çok daha geniş bir perspektiften algılayabileceğim. Dışımda var olan gerçeği var olduğu haliyle, beş duyumun ötesinde, sınırsız ve bütünsel bir realite olarak deneyimleyebileceğim.

Soru şu ki kendi dışıma nasıl çıkabilirim? İçimde var olan niteliklerimi genişletmeyi anlayabilirim ancak dışıma nasıl çıkacağım,  varlığımı oluşturan doğamı, kendimi nasıl aşabilirim, bu imkansız.

Kabalistler böyle bir olasılıktan bahsederler ötekinin arzusunu hissetmeye başladığında bu da gerçekleşmeye başlar. İnsan ötekinin hissettiğini nasıl hissedebilir? Kendi algıladığı dünyasını ifşa ettiği aynı yol ile. Kendine, aynı manevi amacı edinmiş bir dost bulup onunla bağ kurarak, ona yaklaşıp dünyayı O’nun aracılığı ile hissederek. Ve  sonra ilave bir dost  daha vasıtasıyla ve ilave dost ve böyle ilavelere devam ederek.

Diğer insanlar aracılığı ile manevi realiteyi ifşa edenler kendi dışında bir varoluşun olduğunu da keşfeder. Böylece, maneviyatı hissetmenin şartı olan “komşunu kendin gibi sev” deyimi her ne kadar dünyamızda pek eski ve klişe bir deyim olsa da gündeme gelir. Fakat kabalistlere göre bu böyle değildir. Deyimin gerçekte anlatmak istediği; ötekini sevdiğinde, içinde neler olduğunu hisseder, neşamasını, duyu ve algılayışını kendine katarsın, öyle ki, kendi dışına çıkar ve ötekinin içinden var olanla dışında olanı keşfe başlarsın. Dışımda var olanı bu şekilde öğrenmeye başladıkça Üst Gücü, Yaratanı da ifşa ederim. Bu sürece “İnsan Sevgisinden-Yaratan Sevgisine” denir.

Dindar bir deyiş gibi gelebilir ancak gerçekte her insanda var olan duygusal gelişim ile ilişkilidir. Kabala  bilgeliği bizlere ötekini nasıl hissedeceğimizi öğretir ve yol gösterir. Karşılıklı ortak çalışma ile birlikte içlerine çekerek inşa ettikleri  ”ŞHİNA” denen Yaratanı (Tanrısal Kutsallığı) hissederiz. Bu şekilde Kabalanın tüm ilkeleri toplanmış olur nasıl her şeyi alırım, nasıl sınırsızca dışımda duranı algılarım.

(19-12-09Sefer haZohar) Dersinden alıntıdır.